Ratlarda Oluşturulan Metanol Toksisitesinde H2 Reseptör

advertisement
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ACİL TIP ANABİLİM DALI
Ratlarda Oluşturulan Metanol Toksisitesinde H2 Reseptör
Antagonistlerinin Retinada ve Optik Sinirde Oluşan Hasar ve
Metabolik Bozukluk Üzerine Etkilerinin Araştırılması
Arş. Gör. Dr. Hülya SEVİL
UZMANLIK TEZİ
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Murat SARITEMUR
ERZURUM 2015
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ACİL TIP ANABİLİM DALI
Ratlarda Oluşturulan Metanol Toksisitesinde H2 Reseptör
Antagonistlerinin Retinada ve Optik Sinirde Oluşan Hasar ve
Metabolik Bozukluk Üzerine Etkilerinin Araştırılması
Arş. Gör. Dr. Hülya SEVİL
UZMANLIK TEZİ
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Murat SARITEMUR
ERZURUM 2015
ONAY
“Ratlarda Oluşturulan Metanol Toksisitesinde H2 Reseptör Antagonistlerinin
Retinada ve Optik Sinirde Oluşan Hasar ve Metabolik Bozukluk Üzerine Etkilerinin
Araştırılması” isimli çalışmamızın Acil Tıp Anabilim Dalı’nın 29.05.2014 tarih ve
85 sayılı Yrd. Doç. Dr. Murat SARITEMUR denetiminde yapılması uygun görülmüş
ve Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Kurulu’nun 18.06.2014 tarih 2 nolu oturum ve 13
nolu kararı ile Yrd. Doç. Dr. Murat SARITEMUR denetiminde Arş. Gör. Dr. Hülya
SEVİL tarafından tez olarak çalışılması uygun görülmüştür. Çalışmamız Atatürk
Üniversitesi Rektörlüğü Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu Başkanlığı’nın
30.04.2014 tarih ve 3 sayılı oturumunda 68 nolu karar ile etik kurallara uygun olduğu
kabul edilmiştir.
i
İÇİNDEKİLER
SAYFA
ONAY
i
İÇİNDEKİLER
ii
TABLOLAR LİSTESİ
v
ŞEKİLLER LİSTESİ
vi
KISALTMALAR
vii
TEŞEKKÜR
viii
ÖZET
ix
SUMMARY
x
1. ZEHİRLENMELERE GENEL YAKLAŞIM
1
1.1. TANIM ve GİRİŞ
1
1.2. ACİL SERVİSTE TANI
2
1.2.1. Anamnez
2
1.2.2. Fizik muayene
2
1.2.3. Tanısal testler
5
1.3. ACİL SERVİSTE TEDAVİ
6
1.3.1. Genel dekontaminasyon
9
1.3.1.1. Kaba dekontaminasyon
9
1.3.1.2. Göz dekontaminasyonu
9
1.3.1.3. Gastrointestinal dekontaminasyon
9
1.3.1.3.1. Midenin boşaltılması
9
1.3.1.3.2. Toksinin barsakta adsorbsiyonu
10
ii
1.3.1.3.3. Barsak geçişinin hızlandırılması
12
1.3.1.4. Eliminasyonun artırılması
13
1.3.1.4.1. İdrar alkalinizasyonu
13
1.3.1.4.2. Zorlu diürez
14
1.3.1.4.3. Hemodiyaliz/hemoperfüzyon
14
2. TOKSİK ALKOLLER
16
2. 1. ETANOL
16
2.1.1. Patofizyoloji
17
2.1.2. Klinik Özellikler ve Tanı
17
2.1.3. Tedavi ve Takip
19
2.2. İSOPROPANOL
20
2.2.1. Patofizyoloji
21
2.2.2. Klinik Özellikler ve Tanı
21
2.2.3. Tedavi ve Takip
22
2.3. ETİLEN GLİKOL
22
2.3.1. Patofizyoloji
22
2.3.2. Klinik Özellikler ve Tanı
23
2.3.3. Tedavi ve Takip
24
2.4. METANOL
26
2.4.1. Patofizyoloji
27
2.4.2. Klinik Özellikler ve Tanı
28
2.4.3. Tedavi ve Takip
31
iii
2.4.3.1. Ek tedaviler
35
2.4.3.2. Taburculuk
35
2.4.4. H2 reseptörlerin etki mekanizması
36
3. AMAÇ
37
4. MATERYEL VE METOD
37
4. 1. Çalışma dizaynı ve gruplandırma
37
4.2. İlaçlar
37
4.3. Modelin oluşturulması
37
4.4. Örnek toplanması ve çalışılması
38
4.5. Histopatolojik inceleme
38
4.5.1 Doku Takip İşlemleri
38
4.5.2. Hematoksilen ve Eosin (H&E) Boyanma İşlemi
39
4.5.3. Kesitlerden görüntü elde edilmesi
40
4.5.4 Sterolojik Değerlendirme
40
4.6. İstatistiksel analiz
41
5. BULGULAR
41
5.1. Kan gazı analizi ve formik asit düzeyleri
41
5.2. Histopatolojik değerlendirme
42
5.2.1. Optik sinir değerlendirmesi
42
5.2.2. Retina değerlendirmesi
47
6. TARTIŞMA
50
7. KAYNAKLAR
54
iv
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Zehirlenmelerde tanısal olabilecek spesifik kokular
Tablo 2. Alım sonrasında vital bulgularda değişiklikle ilişkili maddelerin klasik
örnekleri
Tablo 3. Toksidromlar
Tablo 4. Zehirlenmelerde kullanılan antidotlar ve kullanım dozları
Tablo 5. Osmolar ve anyon açığının hesaplanması
Tablo 6. Metanol veya etilen glikol zehirlenmelerinde antidot kullanım
endikasyonları
Tablo 7. Metanol veya etilen glikol zehirlenmelerinde antidot kullanım dozları
Tablo 8. Metanol ve etilen glikol zehirlenmelerinde hemodiyaliz endikasyonları
Tablo 9. Gruplar arasında pH, bikarbonat ve format düzeylerine göre karşılaştırma
v
ŞEKİLLER LİSTESİ
Resim 1. A-B: 1. Grup, C-D: 2. Grup, E-F: 3. Grup. (optik sinir)
Resim 2. A-B: 4. Grup, C-D: 5. Grup, E-F: 6. Grup. (optik sinir)
Resim 3. A-B: 7. Grup, C-D: 8. Grup. (optik sinir)
Resim 4. Sterolojik Akson Sayım Sonuçları (optik sinir)
Resim 5. A: 1. Grup, B: 2. Grup, C: 3. Grup, D: 3. Grup. (retina)
Resim 6. A: 5. Grup, B: 6. Grup, C: 7. Grup, D: 8. Grup. (retina)
vi
KISALTMALAR
SSS: Santral sinir sistemi
SSRI: Selective serotonine reuptake inhibitor
MAO: Monoamin oksidaz
EKG: Elektrokardiyogram
GKS: Glasgow Koma Skalası
IV: İntravenöz
PO: Peroral
ADH: Alkol dehidrogenaz
H2: Histamin 2
BT: Bilgisayarlı tomografi
MRG: Manyetik rezonans görüntüleme
vii
TEŞEKKÜR
Öncelikle asistanlığım süresince desteğini esirgemeyen tez hocam Yrd. Doç.
Dr. Murat Sarıtemur’a ve her zaman yanımda olan değerli hocalarım Prof. Dr. Şahin
Aslan, Doç. Dr. Zeynep Çakır, Doç. Dr. Mücahit Emet, Doç. Dr. Mustafa Uzkeser ve
Yrd. Doç. Dr. Atıf Bayramoğlu’na teşekkürlerimi sunarım. Ayraıca beraber
çalıştığımız tüm asistan arkadaşlarıma, özellikle Arş. Gör. Ayşe Şenyurt, Arş. Gör.
Fatma Tortum ve Arş.Gör.Ayça Çalbay’a teşekkürü bir borç bilirim.
Asistanlığım boyunca birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum, hiçbir zaman
katkılarını unutmayacağım çalışma arkadaşlarıma, bölümümüz personeline, özellikle
servis idari sorumlumuz Murat Çoruh, Cahit Diler, Fatmagül Bucuğa ve Emel Özer’e
teşekkür ederim. Ayrıca deneysel çalışmamda yardımcı olan Arş. Gör. Muhammed
Yayla, Arş. Gör. Erdem Toktay’a teşekkürlerimi sunarım.
Bu günlere gelebilmem için maddi manevi hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan
canım annem Funda Yalçın, babam Fikret Yalçın, ablam Tuba Güngör, eşim Fehim
Can Sevil ve en kıymetli varlığım canım kızım Yağmur Sevil’e çok teşekkür ederim.
Arş. Gör. Dr. Hülya Sevil
Kasım 2015
viii
ÖZET
Giriş: Metanol büyük oranda karaciğerdeki alkol dehidrojenaz enzimi ile toksik
metabolitlerine metabolize olur. Bu nedenle tedavinin temel basamağı, bu enzimin
fonksiyonunu inhibe eden antidotun verilmesidir. Antidot olarak tedavide kullanılan
etanol ve fomepizolün yanında peptik ülser ve benzeri hastalıkların tedavisinde
yaygın olarak kullanılan H2 reseptör antagonistlerinin de karaciğer ve gastrik alkol
dehidrojenaz enzimleri üzerine inhibitör etkisi daha önce yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir.
Çalışmamızda
ratlarda
oluşturulan
metanol
zehirlenmesinde
ranitidinin koruyucu etkilerini araştırmayı amaçladık.
Materyal ve Metod: Her bir grupta 8 hayvan olacak şekilde randomize 8 grup
oluşturuldu. Ratlarda folat-bağımlı formik asit oxidasyonu insanlara göre daha hızlı
olduğundan, hayvanlarda insanlardaki metanol zehirlenmesine karşı oluşan yanıta
benzer bir yanıt oluşturmak için hayvanlara deney öncesi intraperitoneal
methotrexate verildi. Metanol verilen deney gruplarında ranitidinin etkileri diğer iki
antidot olan etanol ve fomepizol ile karşılaştırıldı. Kan pH, bikarbonat ve formik asit
ölçümleri yapıldı. Gözler iki taraflı alındıktan hemen sonra hayvanların sağ gözleri
optik sinirle beraber alındı ve histopatolojik incelemesi yapıldı.
Bulgular: Ortalama serum pH düzeyleri değerlendirildiğinde sadece grup 3’de
(metanol grubu) hafif bir metabolik asidoz gözlendi ve grup 3 ile grup 2
(sağlıklı+methotrexate) arasında anlamlı fark tespit edildi (p=0,048). Diğer gruplar
arasında pH açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilemedi. Serum
bikarbonat düzeyleri ise gruplar arasında istatistiksel olarak farklılık göstermedi.
Format düzeylerine göre değerlendirildiğinde metanol verilen grup 3’de tedavi
gruplarına göre format düzeyi istatistiksel olarak anlamlı yüksekti ancak tedavi
grupları arasında anlamlı fark tespit edilemedi. Ranitidin hem metabolik asidoz hem
de doku hasarı üzerine olumlu etkiler gösterdi.
Sonuç: Bir H2 reseptör antagonisti olan ranitidin metanol zehirlenmelerinde
koruyucu etkilere sahip olmasına rağmen, mevcut tedavilere bir alternatif olarak
gözükmemektedir.
Anahtar kelimeler: metanol zehirlenmesi, ranitidin, optik sinir, retina.
ix
SUMMARY
Introduction: Methanol largely is metabolized to toxic metabolites by the liver
alcohol dehydrogenase. Therefore, the mainstay of the treatment is to use the
antidote which inhibits the functions of this enzyme. Beside the commonly used
antidotes such as fomepizol and ethanol, also it has been shown that H2 receptor
antagonists commonly used to treat ulcers and other gastric diseases have an
inhibitory effect on liver and gastric alcohol dehydrogenase. We aimed to investigate
the protective effects of ranitidine in rats with methanol poisoning.
Methods: Rats were randomly divided into eight groups with eight rats in each
group. Because the folate-dependent oxidation of formic acid in rats is faster than
human beings, rats were given intraperitoneal injection of methotrexate to make the
rats susceptible to methanol toxicity. The effects of ranitidine were compared with
the ethanol and fomepizol in the experimental groups. Blood pH, bicarbonate and
formic acid were measured. Right eyes of the animals were taken and the
histopathological examination was performed.
Results: According to the mean serum pH levels, only group 3 (methanol group)
revealed a mild metabolic acidosis and there was a statistically significant difference
between group 3 and group 2 (healthy + methotrexate) (p=0.048). There was no
statistically difference of blood pH between other groups. Serum bicarbonate levels
did not differ statistically between the groups. According to the format levels, it was
statistically than high in group three treatment groups, but it could not determined
any statistically differences between treatment groups. Ranitidine showed a positive
effect on both metabolic acidosis and tissue damage.
Conclusion: Although a H2 receptor antagonist ranitidine has protective effect in
methanol poisoning, it does not appear to be an alternative to existing treatments.
Key words: methanol poisoning, ranitidine, optic nerve, retina.
x
1. ZEHİRLENMELERE GENEL YAKLAŞIM
1.1. TANIM ve GİRİŞ
Zehirlenme bir maddenin organizmada herhangi bir sistemin işleyişini
olumsuz yönde etkilemesiyle meydana gelir. Bu etkilenme inhalasyon, insuflasyon,
yutma, kutanöz, muköz membranlar ve enjeksiyon gibi birçok yoldan olabilir. (1)
Amerika’da 2009 yılında zehir kontrol merkezlerine yaklaşık 2,5 milyon toksik vaka
bildirimi yapılmıştır. Bunların % 46’sını 3 yaş altındaki çocuklar oluşturmakta ve %
82’sinin istemeyerek, ancak %8,9’unun özkıyım nedeniyle olduğu bildirilmiştir. (2)
Ancak ülkemizde yapılan çalışmalarda özkıyım oranları oldukça yüksek oranlarda
tespit edilmiş ve zehirlenmelere neden olan etkenler arasında, ilaçlar yaklaşık %70
oranında zehirlenmelere en sık neden olan etken olarak belirlenirken; ilaçları
karbonmonoksit, pestisitler, korozif maddeler, besinler ve alkollerin izlediği tespit
edilmiştir. (3) Alkol zehirlenmelerinden metanol zehirlenmesi, ucuzluğu nedeniyle
alkollü içkilere metil alkol karıştırılması nedeniyle ülkemizde zehirlenmelere ve
ölümlere sebep olmaktadır. En sık içki alımları sonrası bildirilmekle birlikte, kolonya
veya ispirto içilmesi sonrasında da bildirilmiştir. (4)
Zehirlenen hastaya yaklaşımda “zehiri değil hastayı tedavi et” ilkesi temeli
oluşturmakta; tedavi sırasında hastaya zarar verilmemesi büyük önem taşımaktadır.
Acil servise gelen zehirlenmelerin büyük bir çoğunluğunu akut zehirlenmelerdir.
Temel öncelik kardiyopulmoner sistemin değerlendirilmesi ve hava yolu, solunum ve
dolaşım stabilizasyonudur. Daha sonra antidot arayışına geçilir. Uygun laboratuvar
tetkiklerin ve görüntüleme yöntemlerinin istenmesinin ardından ampirik olarak koma
kokteyli (destek oksijen, nalokson, glukoz, tiamin) verilebilir. Eş zamanlı olarak da
uygun dekontaminasyon yöntemi kullanılarak zehirin emiliminin engellenmesi
ve/veya geciktirilmesi ve vücuttan atılımının artırılması sağlanır. (1) Bu durumun tek
istisnası siyanid zehirlenmesidir. Bu durumda ilk müdahale olarak antidotu (amil
nitrat, sodyum nitrit, sodyum tiyosülfat; siyanid antidot kiti) verilmelidir. (1)
1
1.2. ACİL SERVİSTE TANI
1.2.1. Anamnez
Bilinçli bir şekilde zehirlenemeye maruz kalan hastalarda doğru ve güvenilir
bir anamnez almak zordur. Çünkü maruz kaldığı toksine bağlı hem genel bilinç
durumu bozulmuş olabilir hem de sekonder kazançlar ve altta yatan dürtüler hastanın
doğru cevap vermesine engel olabilir. Etken maddenin adı, yaklaşık dozu, maruziyet
yolu ve diğer etkilenen kişiler sorgulanmalıdır. Mümkünse maruziyette kasıt olup
olmadığı belirlenmelidir. Hastanın özgeçmişi, mesleği, hobileri, sistemik hastalıkları,
sürekli kullandığı ilaçları öğrenilmelidir. Hastanın bulunduğu yerdeki boş ilaç
şişeleri, kutular, evdeki koku veya özkıyım notu varsa araştırılmalıdır.
1.2.2. Fizik muayene
Sistematik yaklaşım gerekir. Hastalar tamamen soyulmalıdır. Hastanın giysi
cepleri kalan maddeler açısından araştırılmalıdır. Giysilerinde ucu kapalı olmayan
iğneler
açısından
dikkatli
olunmalıdır.
Kendinde
veya
kıyafetinde
koku
araştırılmalıdır. Hastalarda tanısal olabilecek spesifik kokular tablo 1’de verilmiştir.
(5) Genel görünümü değerlendirilmelidir ve ajitasyon, konfüzyon, uykuya eğilime
dikkat edilmelidir. Cilt rengi ve döküntüleri, enjeksiyon izleri, ekimoz, terlemede
değişiklik değerlendirilmeli. Yaşamsal bulgular (kan basıncı, nabız, solunum sayısı,
vücut ısısı, pulse oksimetre) hastanın stabilizasyonu ve zehirlenme hakkında ipucu
verebileceğinden değerlendirilmelidir. Vücut ısısı en sık gözden kaçan bulgu
olmaktadır, özellikle hipotermi dikkat gerektirir. Vital bulgularda değişiklikler yapan
bazı önemli nedenler tablo 2’de gösterilmiştir. (6) Gözlerde pupil ışık refleksi ve
pupil çapı, göz hareketleri, gözyaşı açısından araştırılmalı. Bronkore ve hışıltı için
akciğerler; ritim, hız ve düzen açısından kalp oskülte edilmelidir. Karın muayenesi,
ekstiremite tonusu, kas fasikülasyonları ve ayrıntılı nörolojik muayene yapılmalıdır.
Ayrıca aynı farmakolojik etki mekanizmasına sahip ilaçlar ve özellikle
otonom sinir sistemi ilaçları toksidrom adı verilen semptomlar topluluğunu
oluştururlar. Doğru tanı konulabilmesi için toksidromların bilinmesinde yarar vardır.
Fakat bu belirtiler tanı için tek başlarına yeterli olmayabilir. Ayrıca birçok toksik
madde için intoksikasyon bulguları ortak olabileceği gibi kişisel değişiklikler de
2
gösterebilir. Kesin tanı anamnez, toksidramlar ve laboratuvar bulgularının birlikteliği
ile konulmalıdır. Sıklıkla gözlenen toksidromlar tablo 3’te belirtilmiştir.
Tablo 1. Zehirlenmelerde tanısal olabilecek spesifik kokular
Koku
Şüpheli toksin
Acı badem kokusu
Siyanid
Balık kokusu
Çinko ve alüminyum fosfat
Meyve kokusu
Alkol, aseton, isopropil alkol, kloroform
Sarımsak
Arsenik, organofosfatlar, selenyum, tellirium
Zamk
Taluen, diğer solventler
Armut
Kloral hidrat, paraldehit
Çürük yumurta
Disülfuram, hidrojen sülfid, N-asetil sistein
Ayakkabı cilası
Nitrobenzen
Tablo 2. Alım sonrasında vital bulgularda değişiklikle ilişkili maddelerin klasik
örnekleri
Vital bulgudaki değişiklik
Bradikardi
Taşikardi
Hipotermi
Hipertermi
Hipotansiyon
Hipertansiyon
Hipoventilasyon
Hiperventilasyon
Maddeler
Antikolinesteraz ilaçlar, Beta blokerler, Kalsiyum
kanal blokerleri, Klonidin, Digoksin, Etanol ve diğer
alkoller, Opioidler
Amfetaminler, Antikolinerjikler, Kokain,
Sempatomimetikler, Teofilin
Etanol, İnsülin, Opioidler, Oral hipoglisemikler,
Sedatif-hipnotik ajanlar
Antikolinerjikler, Antidepresanlar, Antihistaminikler,
Salisilatlar, Sempatomimetikler
Aminofilin ve Teofilin, Antidepresanlar,
Antihipertansif ajanlar, Opioidler, Sedatif-hipnotik
ajanlar (özellikle diğer depresanlarla kombinasyonları
ile birlikte)
Amfetaminler, Antikolinerjikler, Kafein, Kokain,
Sempatomimetikler, Tiroid ilaçları
Alkoller, Opioidler, Sedatif-hipnotik ajanlar
Fensiklidin, Salisilatlar, Sempatomimetikler (Kokain,
Amfetaminler)
3
Tablo 3. Toksidromlar
Toksidrom
Belirti ve bulgular
Ajanlar
Opioid
SSS depresyonu, miyozis, solunum Eroin,
depresyonu, hipotermi, bradikardi
Morfin,
Oksikodon
Sempatomimetik
Ajitasyon,
midriyazis,
taşikardi,
terleme, Kokain,
hipertansiyon, Amfetamin
hipertermi, nöbet, rabdomiyoliz,
miyokard infarktüsü
Kolinerjik
Muskarinik
etkiler
(tükrük
ve Organofosfat insektisitler
gözyaşında artma, terleme, bulantı, Karbamat insektisitler
kusma, idrarda artma, defekasyon,
bronş salgısında artma)
Nikotinik
etkiler
(kas
fasikülasyonları ve halsizlik)
Bradikardi,
Miyozis/midriyazis,
nöbet, solunum yetmezliği, paralizi
Antikolinerjik
Bilinç bulanıklığı, midriyazis, kuru Skopolamin,
kızarık
cilt,
idrar
retansiyonu, Atropin
azalmış barsak sesleri, hipertermi,
kuru mukoz membranlar, nöbet,
disritmiler, rabdomiyoliz
Salisilat
Bilinç
bulanıklığı,
solunumsal Aspirin
alkaloz, metabolik asidoz, tinnitus,
hiperventilasyon,
terleme,
bulantı,
taşikardi,
kusma,
hafif
hipertermi, ketanüri
Sedatif-hipnotik
SSS
baskılanması,
konuşma,
ataksi,
geveleyerek Barbitüratlar,
solunum Benzodiazepinler
depresyonu, bradikardi
4
Tablo 3. Toksidromlar (devam)
Toksidrom
Belirti ve bulgular
Hipoglisemik
Bilinç
Ajanlar
bulanıklığı,
terleme, Sülfonilüreler,
taşikardi, hipertansiyon, paralizi, İnsülin
geveleyerek
konuşma,
tuhaf
davranışlar, nöbet
Halüsinojenik
Halüsinasyonlar, disfori, anksiyete, Fensiklidin,
hipertermi,
midriyazis,
bulantı, Liserjik asit diethilamid,
sempatomimetik semptomlar
Psilocybin,
Meskalin
Bilinç
Serotonin
bulanıklığı,
artmış
kas SSRI’lar,
tonusu, hiperrefleksi, hipertermi, Meperidine
aralıklı tüm vücutta tremor
Dekstrometorfan,
inhibitörleri,
antidepresanlar,
MAO
Trisiklik
diğer
SSRI’lar ve Amfetaminler
ile etkileşimi olan ilaçlar
Ekstrapiramidal
Difenhidramin,
Benztropin,
Benzodiazepinler
SSS: santral sinir sistemi
SSRI: selective serotonine reuptake inhibitor
MAO: monoamin oksidaz
1.2.3. Tanısal testler
Zehirlenmiş
asetilsalisilik
asit
hastada
düzeyleri,
tanısal
testler
olarak
serum
kan
etanol
düzeyi,
kan
asetaminofen
biyokimya
ve
paneli,
elektrokardiyogram (EKG), puls oksimetre, ve kan glukoz düzeyi bakılmalıdır.
Biyokimyasal parametreler özellikle anyon açığının hesaplanmasında önemlidir.
Ancak normal anyon açığının olması zehirlenme olmadığı anlamına gelmez. Düşük
anyon açığı özellikle bromid and lityum zehirlenmesi açısından ipucu vermekle
birlikte, artmış anyon açığı metanol zehirlenmesi de dahil farklı zehirlenmelerin
5
göstergesi olabilir. Eğer toksik alkol şüphesi varsa serum osmolalitesinin ölçümü de
önemli bir tanısal parametredir. Ayrıca idrarla yapılan toksikolojik tarama testi ile
kannabinoidler, opioidler, kokain, amfetamin, trisiklik antidepresanlar, barbitüratlar,
benzodiazepinler ve fensiklidin saptanabilir.
Ancak pozitif sonuçlar akut
semptomlarla ilişkili olamayabilir çünkü kullanılan maddenin ne kadar zamandır
kullanıldığına bağlı olarak miktarı vücut sıvılarında günler haftalar boyunca
ölçülebilir. Ayrıca pozitif sonuçlar bazı maddelerin analizle çapraz reaksiyon
göstermesiyle de oluşabilir (örneğin pseudoefedrin, oksimetazolin, metilfenidat
amfetaminler için). Negatif sonuçlar ise örnekleme hatasına veya tetkikin
özgüllüğüne bağlı olabilir. Bu nedenle tarama testleri tek başına tanısal test olarak
kullanılmamalıdır.
1.3. ACİL SERVİSTE TEDAVİ
Zehirlenmiş hastalarda öncelikli tedavi havayolu, solunum ve dolaşımın
stabilizasyonudur. (1) Tüm zehirlenme hastalarında travma da olabileceği
düşünülmelidir ve yaklaşımda bu da göz önüne alınmalıdır. Zehirlenmelerde en sık
görülen komplikasyon sekresyon artışıyla hava yolunun tıkanması ve aspirasyon
olduğundan GKS (Glasgow Koma Skalası) 8’in altındaki hastalarda entübasyon
düşünülmelidir. Hızlı ardışık entübasyon sırasında kullanılan süksinilkolin plazma
kolinesteraz tarafından hidrolize edildiğinden kolinerjik toksisiteyi artırabilir. Ayrıca
organofosfatlar
süksinilkolinin
etkilerinin
uzamasına
sebep
olabilir.
Ciddi
bradikardilerde elektriksel kardiyak pacing etkili olabilir. Kardiyak arrest vakalarında
ileri kardiyak yaşam desteği protokollerine göre müdahale edilir. Hipotansiyon
agresif olarak tedavi edilir. Öncelikli olarak kristaloid sıvılar ile intravasküler hacim
yerine kour ancak sıvı tedavisine rağmen hipotansiyon düzelmezse epinefrin veya
norepinefrin gibi direk-etkili vazopresörler tercih edilen ajanlardır. Zehirlenmeye
bağlı hipertansiyonda ilk tercih edilecek ajanlar benzodiyazepinlerdir. Beta blokerler,
Beta 2 reseptörleri bloke edebilir ve alfa adrenerjik etkinin hipertansiyonu
kötüleştirmesine
neden
olabileceğinden
kontraendikedir.
Benzodiyazepinlerle
hipertansiyon düzelmezse nitroprusid gibi kısa etkili ajanlar kullanılabilir. Ancak
Labetalol, sempatomimetik zehirlenmesine bağlı hipertansiyonda üçüncü ajan olarak
etkili olabilir. Hayati fonksiyonlara yapılan müdahalelerle birlikte hastaya ampirik
6
olarak koma kokteyli (destek oksijen, nalokson, glukoz, tiamin) verilebilir.
Zehirlenme vakalarında toksinin değil hastanın tedavi edildiği unutulmamalıdır. Bu
hastalarda yakın takip tedavideki en önemli köşe taşlarından biridir. (6)
Kritik hastada ilk stabilizasyondan sonra eğer uygulanabiliyorsa spesifik
antidot tedavi verilmeli, detaylı hikaye alınmalı ve fizik muayene yapılmalıdır.
Spesifik antidotlar ve dozları tablo 4’te verilmiştir. (7) Bir toksinle ciddi kontamine
olan hastalar çalışanların güvenliği açısından öncelikle hızlıca dekontamine
edilmelidir.
Tablo 4. Zehirlenmelerde kullanılan antidotlar ve kullanım dozları
İlaç veya toksin
Antidot
Doz ve öneriler
Parasetamol
N-asetilsistein
140 mg/kg PO yükleme dozu, sonrasında 70
mg/kg her 4 saatte bir toplam 17 dozda veya
150 mg/kg IV 60 dakikada infüzyon yükleme
dozu, sonrasında 50 mg/kg IV 4 saatte ve
sonrasında 100 mg/kg IV 16 saatte infüzyon.
Opioid analjezikler
Organofosfat
karbamatlı
insektisidler
Nalokson
ve Atropin
Başlangıç dozu 0,4-2 mg IV. Bazı sentetik
opoidlerle zehirlenmelerde 10 mg’a kadar
çıkılabilir.
Test dozu 2 mg IV. Sekresyonlar ortadan
kalkıncaya kadar yüzlerce mg verilebilir.
Organik
fosforlu Pralidoksim
insektisidler
1-2 g IV (Çocuklarda 25-50 mg/kg), 10
dakika içinde. Gerekirse başlangıç dozu her
4-12 saatte bir tekrarlanır.
Benzodiazepinler
0.1 mg/dakika ve total doz 1 mg’ı
geçmeyecek şekilde. Bağımlılarda yoksunluk
sendromu yaptığı ve konvülsiyon eşiğini
düşürdüğü bilinmektedir.
Etilen glikol
metanol
Flumazenil
ve Etil alkol
Digital glikozidleri
IV Yükleme dozu: 800 mg/kg, idame dozu
80-350 mg/kg/saat (%10 luk etil alkol).
Digoksin
spesifik 1 flakon Digibind 0.6 mg digoksini bağladığı
antikor (Digibind)
dikkate alınarak hesaplandığı gibi ampirik
olarak akut zehirlenmede erişkinlerde ve
çocuklarda
10-15
flakon,
kronik
zehirlenmelerde 2-3 flakon, çocuklarda1/41/2 flakon (IV infüzyon ile)
7
Tablo 4. Zehirlenmelerde kullanılan antidotlar ve kullanım dozları (devam)
İlaç veya toksin
Kalsiyum
blokerleri
Doz ve öneriler
Antidot
Başlangıç dozu: 50 mg/kg IV bolus, idame
dozu: 2-5 mg/saat IV infüzyon ile.
kanal Glukagon
Beta blokerler
Demir
Arsenik,
civa
Deferoksamin
15 mg/kg/saat her 4-12 saatte bir, total 6-8
g/gün
kurşun, Dimerkaprol
Kurşun
3 mg/kg IV, 4 saatte bir 48 saat süreyle ve
sonra 7-10 gün süreyle günde iki kez.
Dimerkaptosüksinik asid 10 mg/kg PO, günde üç kez 5 gün süreyle ve
(DMSA)
daha sonra 10 mg/kg günde iki kez 14 gün
süreyle.
Kurşun,
bakır, Kalsiyum
kadmiyum, çinko
disodyumedetat
1000-1500 mg/m2/gün, iki veya üç eşit dozda
IV, çocuklarda IM yolla
Botulismus
Botulinum antitoksini
Monovalan antitoksin için profilaktik doz
1000-1500 IU IM. Klinik bulgu geliştikçe
tekrarlanabilir.
Oral
antikoagülanlar
K1 vitamini
25-50 mg IV %5 dekstroz içinde 1
mg/dakikada.
Siyanür
Siyanür antidot kiti Amil nitrit: %100 oksijenle dönüşümlü
(Amil nitrit, Sodyum olarak 30 dakikalık inhalasyon yoluyla.
nitrit, sodyum tiosulfat)
Sodyum nitrit: %3 solüsyonu IV 2.5
ml/dakikada erişkinlerde 10 mL, çocuklarda
1.65 mL/kg.
Sodyum tiosulfat: %25 lik solüsyondan
erişkinlerde 50 mL, çocuklarda1.65 mL/kg.
Siyanür
Etilen
metanol
Hidroksikobalamin/sody
um tiosülfat
glikol, Fomepizol
pirazol)
4 g hidroksikobalamin infüzyondan sonra
tiosülfat infüzyonu.
(4-metil Yükleme dozu 15 mg/kg İV 100 ml serum
fizyolojik içinde, idame dozu 10 mg/kg 12
saatte bir 4 dozda, daha sonra serum metanol
veya etilen glikol düzeyleri 20 mg/dL altına
düşünceye kadar 15 mg/kg İV.
8
1.3.1. Genel dekontaminasyon
Genel dekontaminasyon: kaba dekontaminasyon, göz dekontaminasyonu,
gastrointestinal sisem dekontaminasyonu ve eliminasyonun artılması olarak
sınıflandırılır.
1.3.1.1. Kaba dekontaminasyon
Yüzey dekontaminasyonu hastanın tamamen soyulması ve bol miktarda suyla
yıkanmasıyla gerçekleştirilir. Eğer mümkünse yüzey dekontamisyonu hasta acil
servise ve hastanenin diğer kısımlarına girmeden önce yapılır.
1.3.1.2. Göz dekontaminasyonu
Göze maruziyetlerde bol miktarda izotonik kristaloid sıvıyla irrigasyon
yapılır. Blefarospazmın hafifletilmesi ve irrigasyonun kolaylaşması için göze %0,5
lik tetrakain gibi bir oftalmik anestezik maddenin uygulanması gerekebilir.
1.3.1.3. Gastrointestinal dekontaminasyon
Dekontaminasyon uygulanmasının 3 yolu vardır; toksinin ağız yoluyla
mideden
alınması,
barsak
lümeni
içinde
bağlanması,
intestinal
geçişin
hızlandırılmasıdır.
1.3.1.3.1. Midenin boşaltılması
Kusturma: İpeka şurubu emetin ve sefalin den meydana gelir ve bitkisel
kaynaklıdır. Periferik olarak midede, santral olarak kemotaktik alanda işlev görür.
İpeka kullanımı çok nadir karşılaşılan durumlarla sınırlandırılmıştır; havayolu
bütünlüğüne zarar vermesi beklenmeyen, bilinç değişikliğine neden olmayan,
hemodinamiyi bozmayan, nöbeti tetiklemeyen, uygun büyüklükteki bir orogastrik
tüpten geçemeyecek kadar büyük ve yüksek oranda toksik olduğu bilinen bir ilacın
yutulmasından hemen sonra uygulanabilir. 1-12 yaş arasındaki çocuklar için
kullanılan doz 15 ml, erişkinler için 30 ml dir. Genellikle birkaç yudum suyla alınır
ve 30 dk içinde kusma gerçekleşmezse aynı doz bir kere daha tekrarlanabilir.
Orogastrik lavaj: Hasta genellikle sol tarafa doğru (sol lateral dekübit)
yatırılır ve akciğer aspirasyonu riskini önlemek için yatağın başı 20 derece aşağıya
eğim verilir. Lavaj gastrik içeriğin doudenuma itilmesini engellemek için küçük
miktarlarda sıvıyla gerçekleştirilir ve bu miktar erişkinlerde 200-300 ml çocuklarda
9
ise 10ml/kg’dır. Orogastrik tüp ilaç parçalarını toplayabilmek için uygun büyüklükte
olmalıdır. Erişkinler için 36-40 F, çocuklar için 22-24 F tüp kullanılır. Solüsyonlar
oda sıcaklığında ya da vücut sıcaklığında olmalıdır. Lavajda verilen sıvıyla alınan
sıvının eşit olması gerekir. Gelen atık sıvı tamamen temizlenene kadar lavaja devam
edilir. Lavajın kontrendikasyonları; orogastrik lavaj hortumundan geçemeyecek
kadar büyük tabletlerin yutulmuş olması, toksik olmayan alımlar, hayatı tehdit
etmeyen alımlar, kostik alımlar, havayolu bütünlüğünün korunamayacak olması ve
hidrokarbonlar gibi akciğerlere olan toksisisitesi gastrointestinal sisteme olan
toksisiteden daha fazla olan maddelerin alımlarıdır. Komplikasyonlar arasında tüpün
trakea içine yerleştirilmesi, aspirasyonu, özefageal veya gastrik perforasyon ve işlem
sırasında hipoksi gelişmesi sayılabilir.
Orogastrik lavajda küçük ilaçlarla ilaç parçalarının hızlıca geri alınması ve
zehirlenmeye yol açan madde miktarının azaltılması makul bir yarar gibi görünse de
deneysel çalışmalar en iyi durumda bile var olan ilaçların ancak %50 sinin geri
alınabildiği göstermiştir. Bazı aşırı doz durumlarında mide boşalma süresinin
uzadığına dair kanıtlar var olmakla birlikte orogastrik lavajın klinik başarısı sadece
alımdan sonraki 1 saat içinde başvuran hastaların küçük bir bölümünde söz
konusudur. Orogastrik lavajın kullanımı sadece çok kısa bir süre önce hayatı tehdit
eden bir toksinin alımıyla başvuran hastalarla sınırlandırılmıştır.
Özefagusta hasar, hipotermi, hiponatremi, su zehirlenmesi, kalp atım hızında artış,
PO2 'da düşme ve ciddi EKG değişiklikleri de mide yıkaması sırasında az da olsa
görülebilen komplikasyonlardır. Mide yıkamasının etkinliği ilacın içilmesinden sonra
geçen zaman, içilen miktar, içilen maddenin toksik etki potansiyeli ve emilim hızına
bağlı olarak değişmektedir.
1.3.1.3.2. Toksinin barsakta adsorbsiyonu
Aktif kömür: Odun ve çeşitli organik maddelerin distilasyonu ve daha sonra
yüksek ısıda aktive edici ajanlarla adsorpsiyon kapasitesinin artırılması sonucu elde
edilen bir antidottur. İlk kez 1830'da Touery fazla miktarda sitriknin ve aktif kömürü
birlikte içerek etkinliğini göstermiştir. Partikülleri oldukça küçük olmasına karşın
toksinlerin adsorpsiyonu için çok geniş yüzey alanına (1000-3500 m2/g) sahiptir.
10
Kusturmadan veya mide yıkamasından hemen sonra ya da mide içeriğinin herhangi
bir nedenle boşaltılmasının kontrendike olduğu durumlarda tek başına içilerek veya
nazogastrik sonda yoluyla kullanılabilmektedir.
Aktif
kömür
toksik
alımlardan
sonra
gastrointestinal
sistem
dekontaminasyonu için en sık kullanılan ajandır. Aktif kömür barsak lümeni içinde
toksinleri Van der Waals kuvvetleri yardımıyla emerek etkili olur. Aktif kömür ilaç
ve toksin eliminasyonu intestinal lümene doğru olan hareketi destekleyen bir
konsantrasyon farkı oluşturarak artırır. Bu yolla ajan bağlanarak defekasyonla
vücuttan atılana kadar bertaraf edilmiş olur. Aktif kömür aynı zamanda safrayla
atılan maddelere bağlanarak enterohepatik sirkülasyonu da engeller. Bu tekniğin
yararlı yönleri barsağı invaziv yöntemlere gerek kalmaksızın dekontamine
edebilmesi,
hızlı
uygulanabilirliği,
erişkin
ve
çocuklarda
güvenli
olarak
kullanılabilmesidir. Çeşitli araştırmalardaki önerilere göre toksin alımından sonraki
ilk 1 saat içinde uygulanan aktif kömür daha faydalıdır. Bununla birlikte 1 saatten
sonraki uygulamalardaki olası yarar da tamamen dışlanamaz. Aktif kömür hastalara
genellikle su veya meyve suyunun içinde ağızdan veya nazogastrik tüp aracılığıyla
verilir. Aktif kömürün etkisini azaltmaksızın verilebilecek en küçük doz aktif kömür/
ilaç oranının 10/1 olduğu dozdur, daha yüksek dozda 1g/kg olarak da uygulanabilir.
Eğer özefageal veya gastrik perforasyon şüphesi varsa veya acil endoskopi
ihtiyacı olacaksa aktif kömür verilmemelidir. Aktif kömürle ilgili komplikasyonlar
oldukça azdır; aspirasyon, barsak hareketlerinde anormallik olan hastalarda lümen içi
tıkanma gelişebilir. Aktif kömür uygulanmasının net endikasyonu; havayolu
korunmuş olan bir hastada, aktif kömüre bağlanma özelliği olan veya bilinmeyen bir
ilacın yakın zamanda alınmış olmasıdır. Aktif kömüre sınırlı olarak bağlandığı
bilinen izole ilaç veya madde alımlarında (demir, lityum, kurşun, hidrokarbonlar,
toksik alkoller) uygulanma endikasyonu yoktur.
Çoklu doz aktif kömür uygulanması, yutulan toksinlerin eliminasyonunun
artırılması için tekrarlayan dozlarda aktif kömür verilmesidir. Yarı ömrü uzun olan
ya da düşük hacimde dağılan toksinlerin eliminasyonu tekrarlayan dozda aktif
kömürle hızlanır. Bunlara örnek olarak gastrointestinal kanalda bezoar oluşturan,
barsak hareketlerini yavaşlatan, barsak lümeninde yavaş salınan ve enterohepatik
11
dolaşıma giren maddeler verilebilir. Çoklu doz aktif kömür uygulaması ilk olarak 1
g/kg (50-100 gr) doz ile başlatılır, takip eden dozlar 0.25-0.50g/kg (12,5 gr), 1-3 kez
aradaki süre 1-4 saat olacak şekilde tekrarlanır. Hayatı tehdit eden toksin alan entübe
hastalarda genellikle barsak hareketleri yavaşlamıştır ve çoklu doz uygulamasından
yarar görebilirler. Bu durumda mide distansiyonunu azaltmak için, diğer doz
verilmeden önce mide aspire edilmelidir.
Aşırı sıvı kaybının ve elektrolit dengesizliğinin önüne geçmek için katartikler
sadece aktif kömürün ilk dozuyla birlikte verilmelidir. Ayrıca toksinin kendisi ishale
neden olmamalıdır. Azalmış barsak motilitesine neden olan, hayatı tehdit etmeyen
toksin alımlarıyla başvuran hastalarda çoklu doz
aktif kömür verilmesi
kontrendikedir, çünkü bu durum mide distansiyonuna bağlı aspirasyonu riskini artırır
ve kömürün barsakta tıkanıklığa yol açma şansı yükselir.
1.3.1.3.3. Barsak geçişinin hızlandırılması
Katartikler: Aktif kömür genellikle ozmotik bir katartikle birlikte verilir.
Bunun için %70’lik sorbitol (1gr/kg) veya %10’luk magnezyum sitrat (erişkinler için
250 ml, çocuklar için 4ml/kg) kullanılabilir. Katartikler aktif kömür pasajının (ve
muhtemelen adsorbe olan toksinin) gastrointestinal sistemden geçişini hızlandırırlar.
Deneysel çalışmalardaki çelişkili kanıtlara göre, aktif kömürün tek başına verilmesi;
bir katartikle verilmesine kıyasla ilaç absorbsiyonunu azaltmaktadır. Katartiklerin tek
başına verilmesinin ilaç emilimini azalttığına dair deneysel bir kanıt yoktur, aynı
zamanda zehirlenmiş hastalarda aktif kömür uygulamasına katartik ilave edilmesinin
toksinin biyoyararlanımını veya hastanın klinik sonlanımını değiştirdiğine dair bir
klinik çalışma da bulunmaktadır.
Katartik uygulama endikasyonları genellikle aktif kömür uygulama
endikasyonlarıyla aynıdır. Eğer çoklu aktif kömür uygulanacaksa, komplikasyonları
azaltmak için aktif kömürün sadece ilk dozuna katartik eklenir. Katartik
uygulamasının komplikasyonları bulantı, karın ağrısı, ciddi volüm deplesyonu,
elektrolit dengesizlikleri, sıvı şiftleri ve böbrek fonksiyon bozukluğu olan hastalarda
hipermagnezemidir. Katartik kullanımın kontrendikasyonları ise ishale neden
12
olabilecek madde alımı, 5 yaş altı çocuklar, böbrek yetmezliği (magnezyum içeren
katartikler kontrendikedir), intestinal obstrüksiyon ve kostik madde alımıdır.
Tüm barsak irrigasyonu: Tüm barsak irrigasyonunda yüksek hacimlerdeki
polietilen glikol, ozmotik olarak dengeli bir elektrolit solüsyonu içinde verilir. Bu
solüsyon alınan maddeleri mekanik olarak zorlayarak, hızlandırılmış bir ishal
şeklinde barsaktan atılmalarını sağlar. Dengeli elektrolit solüsyonu verilmesiyle sıvı
ve elektrolit dağılımlarındaki değişimler önlenir. Tüm barsak irrigasyonu en iyi
şekilde polietilen glikol solüsyonunun nazogastrik tüpten verilmesiyle uygulanır,
uyumlu hastalarda oral yol da kullanılabilir. Genel uygulama dozu erişkinlerde 1,52.0 L/s, 6-12 yaş arasındaki çocuklarda 1 L/s, 6 yaş altındaki çocuklarda ise 0,5
L/s’dir. Uygulanan doza toleransa göre verilme hızı ayarlanır. Tedavinin sonlanma
noktası rektal çıkışın tamamen şeffaf ve berrak olmasıdır.
İşlemin kontrendikasyonları; var olan diare, ciddi ishale yol açması beklenen
maddelerin alımları (ağır metaller dışında, çünkü bu maddeler aktif kömüre
bağlanmazlar)
ve
obstrüksiyonudur.
barsak
seslerinin
Komplikasyonlar
duyulmaması
arasında
ile
şişkinlik,
kanıtlanan
kramp
ve
barsak
barsak
hareketlerinin sıklaşmasına bağlı rektal irritasyon yer alır.
Tüm barsak irrigasyonuyla klinik sonucun iyileştiğini gösteren klinik
çalışmalar eksik olmakla birlikte çoğu yazar aktif kömüre bağlanmayan maddelerin
toksik dozlarında semptomların azaldığını belirtmektedir. Bu deneyimlere dayalı
olarak, tüm barsak irrigasyonuyla ilgili sınırlı sayıda endikasyon belirlenmiştir. Tüm
barsak irrigasyonunda verilen fazla miktarda sıvının yarattığı mide distansiyonu
sonrasında gelişen bulantı ve kusmanın kontrolü için sıklıkla bir antiemetik de
verilmesi
gerekir.
Barsak
fonksiyonlarını
yavaşlatan
fenotiazin
türevi
antiemetiklerden kaçınılmalıdır, bulantı ve kusmanın kontrolü için metoklopramid
veya ondansetron önerilir.
1.3.1.4. Eliminasyonun artırılması
1.3.1.4.1. İdrar alkalinizasyonu
İdrar pH’sının alkaliye çevrilmesi bazı özel toksinlerin atılımını hızlandırır.
İdrar alkalinizasyonu ile elimine olabilecek ideal toksin, idrarla atılan ve pka değeri
13
serum pH’sından düşük olan toksinlerdir. İdrar alkalinizasyonu genellikle sodyum
bikarbonatın 1-2 mEq/kg intravenöz bolus veya 1 saatte 3-4 mEq/kg intravenöz
infüzyon şeklinde verilmesiyle gerçekleştirilir. İdrar pH’sı 7,5-8,5 arasında olana dek
yakın takip edilmelidir (15-30 dakikada bir). İdrar alkalinizasyonu bikarbonatın
aralıklı bolusları veya sürekli infüzyonuyla sürdürülür. Serum pH’sının 7,50-7,55’in
üstüne çıkmasına izin verilmemelidir. Bu işlem sonucunda gelişen belirgin
hipokalemi, tedavi yararının devamı için düzeltilmelidir. Hipokalemiye bağlı
böbreklerde potasyum reabsorbsiyonu ve hidrojen iyonu atılımı artar ve alkali idrar
oluşumu inhibe olur. Bunun sonucunda da serum pH’sına göre asidik bir idrar oluşur.
İdrar alkalinizasyonuyla ilgili riskler; volüm yüklenmesi (kalp yetmezliği ve
pulmoner ödem), pH değişiklikleri ve hipokalemidir. Bu yüzden volüm ve sodyum
yükünü tolere edemeyen, hipokalemisi olan veya böbrek yetmezliği olan hastalarda
idrar alkalinizasyonu kontrendikedir.
1.3.1.4.2. Zorlu diürez
Zorlu diürezin herhangi bir toksinin uzaklaştırılmasında etkili olduğu net
gösterilmemiştir. Bu durumun tek istisnası diürezle birlikte idrar alkalinizasyonu
uygulandığı klorofenoksi herbisitlerdir.
1.3.1.4.3. Hemodiyaliz/hemoperfüzyon
Hemodiyaliz uygulaması, genellikle tehdit etme olasılığı olan ve bu yöntemin
kullanılmasının zorunlu olduğu özel toksinlere saklanır. Hemodiyalizin yararları;
barsak lümeninden absorbe edilmiş olan toksinlerin uzaklaştırılması, ana bileşikle
birlikte aktif kömüre bağlanmayan maddelerin uzaklaştırılması ve ana bileşikle
birlikte aktif toksik metabolitlerin ortadan kaldırılmasının sağlanmasıdır. Eğer alınan
toksinin hacim dağılımı genişse > 1L/kg, moleküler ağırlığı fazlaysa > 500 da veya
proteinlere bağlanma oranı yüksekse, hemodiyaliz daha az etkilidir. Hemodiyalizin
kesin kontrendike olduğu durumlar nadirdir; fakat hemodinamik instabilitesi
olanlarda, çok küçük çocuklarda, damar yolu zor bulunanlarda ve şiddetli kanama
diyatezi olanlarda relatif kontrendikedir. Hemodiyalize bağlı riskler deneyimli
merkezlerde genellikle çok azdır; bu riskler büyük sıvı değişimleri, elektrolit
14
dengesizlikleri, kateter giriş yerinde enfeksiyon ve yapılan antikoagülasyona bağlı
gelişen kanamadır.
Hastanın
sistemik
dolaşımının
dekontaminasyonu
için
kullanılan
hemoperfüzyon, hemodiyaliz cihazının devresine aktif kömürle doldurulmuş bir filtre
takılmasıyla elde edilir. Bu filtre sistemi, hemodiyaliz cihazının kullanımını
sınırlayan proteine bağlanma ve moleküler büyüklük gibi etmenleri ortadan kaldırır.
Bu şekilde uzaklaştırmak istenen toksinler aktif kömüre iyi bağlanmalı ve küçük
dağılım hacmine sahip olmalıdır. Hemofitrasyon; fenobarbital, fenitoin, etklorvinol
gibi toksin alımlarında kullanılabilmesine karşın, pratikte en sık teofilin ve
karbamazepin aşırı dozlarında kullanılır.
15
2. TOKSİK ALKOLLER
Alkoller bir hidroksil (-OH) grubu içeren hidrokarbonlardır. Berrak, renksiz
ve suda yüksek çözünürlüğe sahip olan bu sıvılar birçok benzer fiziksel özelliğe
sahiptir. En sık alınan alkoller etanol (etil alkol), izopropanol (izopropil alkol),
metanol (metil alkol) ve etilen glikoldür. Herhangi bir alkol yeterli miktarda
alındığında toksik olabilmesine rağmen, “toksik alkoller” terimi genel olarak
isopropanol, metanol ve etilen glikol için kullanılmaktadır. Etanol ve isopropanolün
kendisi, metanol ve etilen glikolün ise daha çok toksikmetabolitleri zehirlenmenin
patofizyolojisinde rol oynar.
Akut alkol zehirlenmesi acil servislere sık başvuru nedenlerindendir ve klinik
olarak solunum depresyonu, aspirasyon, hipotansiyon ve kardiyovaskülerkollapsgibi
ciddi tablolar ile sonuçlanabilir. Alkolün klinik etkileri doz ve zamana göre
değişmekle birlikte kişinin vücut ağırlığı, kişinin alkole toleransı ve içecekteki alkol
yüzdesi de intoksikasyonunun ciddiyetini etkileyen diğer önemli faktörlerdir. Bu
alkollere bağlı morbidite ve mortaliteyi azaltmak için hızlı tanı ve tedavi önemlidir.
Bu hastalarda başlıca tedavi yöntemleri arasında metabolikasidoz ve elektrolit
bozukluğunun
düzeltilmesi,
alkol
dehidrogenaz
inhibitörleri
(ADH)
ve
ekstrakorporealeliminasyon ile tedavi vardır. ADH metabolizmasını bloke etmek için
başlıca iki antidot kullanılmaktadır: etanol ve bir ADH inhibitörü olan fomepizol.
Günümüzde
toksik
alkol
alımlarının
tedavisinde
en
yaygın
kullanılan
antidotfomepizoldur.
2. 1. ETANOL
Etanol (CH3-CH2-OH) meyve, tahıl ve sebzelerde bulunan şekerlerin
fermantasyonundan elde edilir. Tüm dünyada yaygın bir şekilde içecek olarak ve
ayrıca
yiyeceklerde,
ilaçlarda
ve
ağız
gargaralarında
bir
bileşen
olarak
kullanılmaktadır. Etanol, içecek olarak veya birçok üründe bileşen olarak
kullanılması nedeniyle toplumda oldukça yaygın tüketilmektedir ve akut alkol
zehirlenmelerine bağlı en sık hastane başvuruları da etanol alımı sonrası olmaktadır.
Etanol kullanımı ayrıca trafik kazaları, aile içi şiddet, cinayet ve intihar gibi
travmalara ve kronik kullanım sonucu çeşitli sağlık problemlerine de neden
16
olduğundan önem teşkil etmektedir. Bu durum sadece erişkinlerde değil, gençlerde
de görülmekte ve giderek daha küçük yaşlarda bir problem olarak karşımıza
çıkmaktadır.
2.1.1. Patofizyoloji
Etanol, hızlıca emilen ve alımdan sonra 20-60 dakikada pik konsantrasyona
ulaşan düşük molekül ağırlıklı bir alkoldür. Emilim başlıca mide ve duodenum gibi
proksimalintestinal alanda, ancak küçük bir oranda da kalan diğer intestinal alanlarda
olur. Gastrik ADH, alkol metabolizmasının %10’undan sorumludur (“ilk geçiş
metabolizması” olarak adlandırılır) ve cinsiyete göre önemli farklılıklar gösterir.
Daha düşük gastrik ADH nedeniyle kadınlar etanol zehirlenmesine karşı daha
duyarlıdır. Alınan alkolün kalan %90’ı karaciğerde üç enzimatik yol ile
asetaldehitemetabolize edilir: karaciğerdeki ADH (%90), mikrozomal etanol
oksitleyici sistem (MEOS; %8-10) ve katalaz (%0-2).Asetaldehit daha sonra asetata
dönüştürülür, o da Krebs döngüsüne girerek en son olarak karbon dioksit ve suya
dönüştürülür. ADH için genetik polimorfizmler, tüketilen alkol miktarı ve etanol
alımının sıklığı gibi faktörlerin hepsi metabolizma hızını etkilemektedir. Ayrıca
kronik alkoliklerde ve ciddi karaciğer hastalığı olanlarda da metabolizma hızı
artmaktadır. Ancak genel bir kural olarak etanol, alkolik olmayanlarda 20-25
mg/dL/saat hızında ve kronik alkoliklerde daha yüksek oranlarda metabolize
olmaktadır.
2.1.2. Klinik Özellikler ve Tanı
Alkol zehirlenmelerinde bulgu ve semptomlar hastanın genetiğine, alınan
alkolün tipi, miktarı ve hızına ve alkol kullanımın sıklığı ve şekline göre
değişmektedir. Etanol santral sinir sisteminde gama-aminobütirikasid reseptörlerine
direk bağlanarak benzodiazepinlere benzer sedatif etkilere sebep olur. Akut etanol
zehirlenmesinde bulgu ve semptomlar arasında konuşmada bozukluk, nistagmus,
davranış kontrolünde bozukluk, koordinasyon bozukluğu, dengesiz yürüme, hafıza
bozukluğu, stupor veya koma görülebilir. Santral sinir sistemi üzerine baskılayıcı
etkilerinden dolayı solunum depresyonuna ve hipoksiye sebep olabilir. Küçük
çocuklarda etanol zehirlenmesine bağlı daha belirgin görülen hipoglisemi etanolün
17
glukoneogenez inhibisyonuna ve küçük çocuklarda karaciğerdeki relatif olarak düşük
glikojen depolarına bağlı olarak görülür. Daha büyük çocuklarda ve gençlerde ise
hipoglisemi daha az sıklıkta görülür. Etanolün kardiyovasküler etkileri arasında
periferalvazodilatasyona bağlı veya sıvı kaybı sonucu hipotansiyon ve taşikardi
vardır. Diğer bir kardiyovasküler etki olarak akut alkol zehirlenmesi sonrası atriyal
veya ventrikülertaşiaritmiler ve yeni başlangıçlı atriyalfibrilasyon(tatil kalbi
sendromu) görülebilir. Akut alkol zehirlenmesinde başlıca hayatı tehdit eden olay
solunum depresyonudur. Ayrıca hastalarda azalmış siliyer aktivite, aspirasyon ve
artmış bakteriyel enfeksiyon riskine bağlı bronşit ve pnömonide görülebilir.
Gastrointestinal etkiler arasında bulantı, kusma, ishal, gastrit, peptik ülser, pankreatit
ve gastrointestinal kanamalar bildirilmiştir. Etanol alımından şüphelenilen hastalarda
bilinç durumu dikkatlice değerlendirilmeli ve detaylı bir nörolojik muayene
yapılmalıdır.
Travma,
ihmal
ve
yasa
dışı
ilaçlar
açısından
bulgular
değerlendirilmelidir. Akut alkol zehirlenmesi hipoglisemi, laktik asidoz, hipokalemi,
hipomagnezemi, hipoalbüminemi, hipokalsemi ve hipofosfatemi gibi birçok
metabolik değişikliğe sebep olabilir ve uzamış kusmalara bağlı hiponatremi
gelişebilir. Akut alkol zehirlenmesi genellikle kronik alkol kötüye kullanımı
olanlarda akut alkolik hepatiti tetikleyebilir. Ayrıca nadir olarak hemolitik anemi,
sarılık ve hipertrigliseridemi ile seyreden Zieve sendromu da bildirilmiştir.
Hipotermi sık karşılaşılabilecek bir durumdur. Ayrıca hipotansiyon ve
taşikardi gelişebileceğinden hastanın vital bulguları değerlendirilmeli ve yakın takibi
yapılmalıdır. İyi bir fizik muayeneyle hastanın klinik durumu ve olası sekonder
yaralanmalar
araştırılmalıdır.
Kardiyovasküler
etkilerden
dolayı
hastanın
elektrokardiyografik değerlendirmesi yapılmalıdır. İzole hafif etanol intoksikasyonu
olan
hastalarda
laboratuvar
testleri
genellikle
gereksizdir.
Orta
ve
ağır
intoksikasyonu olan ancak komplike olmamış (entübasyon ihtiyacı olmaması,
başlangıçta hipoglisemisi olmaması, travma hikâyesi veya klinik bulgusu olmaması)
hastalarda başlangıçta serum etanol seviyesi ve temel biyokimyasal parametreler
(serum glukoz, temel elektrolitler) alınır. Parmak ucu glukoz ölçümü ile hızlı bir
şekilde hipoglisemi değerlendirilebilir. Anyon açığı ve osmolar açığı mutlaka
değerlendirilmelidir (tablo 5). Akut etanol zehirlenmesi osmolar açığa neden olmakla
birlikte genellikle belirgin anyon açıklı metabolikasidoza neden olmaz. Artmış anyon
18
açığı veya ciddi metabolik asidoz varlığı metanol veya etilen glikol gibi diğer
maddelerin alımını düşündürmelidir. Başlangıçta serum etanol konsantrasyonu
bakılmalıdır. Ancak kan alkol düzeyi ile intoksikasyon bulgularının uyumlu
olmayabileceği unutulmamalıdır.
Tablo 5. Osmolar ve anyon açığının hesaplanması
Osmolarite Hesaplanması: 2(Na+) + BUN/2,8 + Glukoz/18 (normal serum
osmolaritesi: 240 mOsm/L)
Osmolar açık: Ölçülen osmolarite - Hesaplanan osmolarite (normal: 0-5)
Anyon açığı: (Na+) – (HCO3- + Cl-) (normal: 8-12)
Ayrıca doğurganlık yaşındaki tüm bayanlarda idrarda gebelik testi
bakılmalıdır. Bilinçli intihar girişiminde özellikle morbidite ve mortalite açısından
belirgin risk oluşturan diğer toksik ajanların varlığı da araştırılmalıdır. Şüpheli
olgularda idrarda uyuşturucu paneli bakılmalıdır. Radyolojik görüntüleme olarak
bilinç durumunda değişiklik olan, fokalnörolojik bulgusu olan veya saçlı deride
yaralanması olan ve travmanın dışlanamadığı hastalarda beyin tomografisi
gerekebilir. Eğer travma şüphesi varsa diğer gerekli grafiler de çekilmelidir.
2.1.3. Tedavi ve Takip
Akut etanol zehirlenmesinde tedavi temel olarak semptomatik ve destekleyici
tedavidir. Yatak başı hızlı glukoz ölçümü yapılır ve hipoglisemi varsa
dextrozinfüzyonu başlanır. Ek olarak, akut etanol intoksikasyonu ile başvuran tüm
hastalar
gözden
kaçabilecek
travmatik
yaralanmalar
açısından
dikkatlice
değerlendirilmelidir. Etanol zehirlenmesi sonrası koma hali olan hastalara Wernicke
ensefalopatisinin önlenmesi veya tedavisi için dextroz ile birlikte en az 100 mg
parenteraltiamin verilmelidir. Akut etanol zehirlenmesi olan bazı hastalarda
ajitasyon, şiddet ve kooperasyon bozukluğu olabilir. Böyle olgularda hastanın
kendisine
veya
başkalarına
zarar
vermemesi
için
sedasyon
yapılabilir.
Benzodiazepinler ve tipik antipsikotikler sıklıkla kullanılan ajanlardır. Ancak alkole
bağlı gelişmiş solunum depresyonunu daha da kötüleştirebileceklerinden dolayı çok
dikkatli olunması gerekir.
19
Hafif etanol zehirlenmesi hastalarının çoğunda sadece gözlem ve klinik
olarak kendine gelene kadar tekrarlayan muayeneler yeterlidir. Ayrıca sadece alkol
aldığı net bilinen ve hafif zehirlenme olarak değerlendirilen hastalarda sıvı kaybını
düşündürecek bir bulgu yoksa sıvı hidrasyonu genellikle gerekmemektedir. Hafif
zehirlenmesi olan hastalar klinik bulguları gerileyince ve kendisi veya başkaları için
tehlikeli olmadığına inanılırsa taburcu edilebilir. Sıvı kaybı, hipotansiyon veya
beslenme bozukluğu bulguları olan orta düzeyde etanol zehirlenmesi olan hastalarda
damar yolu ve sıvı hidrasyonu gerekir. Sıvı olarak dekstrozlu serum fizyolojik tercih
edilebilecek sıvıdır. Orta ve ciddi etanol zehirlenmelerinde bilinç düzeyinde herhangi
bir değişiklik ileri araştırmayı gerektirir. Ciddi etanol zehirlenmesi olan tüm
hastalaraagresif destek tedavisi yapılmalıdır ve bu hastalar acil serviste gözlem
odasında tutulmalı veya hastaneye yatırılmalıdır. Yüksek kan alkol seviyelerinde
özellikle hastanın solunum durumuna dikkat edilmesi gerekmektedir ve sık havayolu
ve solunum değerlendirmesi yapılmalıdır. Eğer hasta hava yolunu koruyamıyorsa ve
hastada solunum yetersizliği varsa endotrakealentübasyon ve mekanik ventilasyon
gerekir. Sıvı kaybı bulguları veya hipotansiyonu olan hastalarda dekstrozlu sıvılara
ek
olarak
kristaloid
izotonik
ile
intravenöz
hidrasyon
yapılır.
Etanolün
gastrointestinal sistemden hızlı emilmesinden dolayı ciddi zehirlenmesi olan
olgularda aktif kömür ve gastrik lavaj uygulamasının genellikle faydası yoktur.
Tedaviye rağmen kötüleşen hastalarda ise hemodiyaliz düşünülebilir.
2.2. İSOPROPANOL
İsopropanol
(CH3-CHOH-CH3)
genellikle
çözücü
maddelerde
ve
dezenfektanlarda bulunur. Ayrıca birçok ağız gargaralarında, cilt losyonlarında ve
ispirtoda bulunmaktadır. Yaygın olarak kullanılmasından ve derin sarhoş edici
etkilerinden dolayı maddi kısıtlılık olduğu durumlarda etanol yerine sıklıkla
kullanılabilmektedir. Zehirlenme çoğunlukla ağız yoluyla alım sonrası görülmekle
birlikte inhalasyonla veya cilt yoluyla da olabilir. İsopropanol 150 mg/dL düzeyinde
koma ve hipotansiyona neden olabilir. 200 mg/dL düzeyinde ise hayat ile
bağdaşmaz.
20
2.2.1. Patofizyoloji
Gastrik mukozada hızlıca emilir ve pik konsantrasyona alımdan yaklaşık 30120 dakikada sonra ulaşır. Primer olarak ADH tarafından asetona metabolize olur.
Bu nedenle asidoz olmadan ketoz ve osmolar açıklık izopropanol zehirlenmesi için
ayırıcı kriter olarak kullanılabilir. Aseton yaklaşık 1 saat sonra serumda görülmeye
başlar ve pik konsantrasyonu alımdan sonraki 4 saatten sonra görülür. Aseton
metanol ve etilen glikol metabolitleri gibi göz, böbrek, kalp veya metabolik
toksisiteye de sebep olmamakla birlikte yüksek dozlarda santral sistemi
depresyonuna sebep olur. Primer olarak böbreklerden ve bir miktar da akciğerlerden
atılır. Yaklaşık 3 saatten sonra idrarda tespit edilebilir. Hastanın nefesindeki
meyvemsi koku da asetona bağlı görülür. Küçük bir miktarı değişmeden idrarla atılır.
İsopropanolün metabolizma yarılanma ömrü yaklaşık 6-7 saat olmakla birlikte
asetonun eliminasyon yarılanma ömrü 17-27 saate kadar sürebilir. Bu nedenle bilinç
değişiklikleri uzun sürebilir.
Toksik doz %70’lik isopropanolün 1 ml/kg dozunda alınmasıyla olmasına
rağmen 0,5 ml/kg dozda alımlar bile semptomların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Erişkinler için letal doz 2-4 ml/kg bildirilmesine rağmen 1 L üzerinde alımlarda bile
hayatta kalımlar bildirilmiştir. Toksik etkiler çocuklarda birkaç yudumla bile
olabilmektedir.
2.2.2. Klinik Özellikler ve Tanı
Semptomlar bulantı, kusma, karın ağrısı, gastrit ve hematemez gibi
gastrointestinal yan etkilerden baş ağrısı, baş dönmesi, konfüzyon, stupor ve koma
gibi santral sinir sistemi etkilere kadar değişebilir. Santral sinir sistemi bulguları
etanol zehirlenmesine benzer ancak daha ağır ve uzun süreli görülür. Ciddi
zehirlenmelerde
hipotansiyon,
koma,
nöbet
ve
ölüm
görülebilir.
Gastrik
iritasyonundan dolayı gastrointestinal kanamalar açısından hasta değerlendirilmelidir
ve kan grubu bakılmalıdır. Ayrıca akut pankreatit olguları da bildirilmiştir.
İsopropanol zehirlenmesi nefesinde aseton kokusu olan, ketonemi veya
ketonüri ile birlikte asidozu olmayan, artmış osmolar açıklığı ve hiperosmolaritesi
olan hastalarda düşünülmelidir. İsopropanol zehirlenmesinde hiperosmolarite en sık
21
görülen laboratuvar bulgusudur. Anyon açığı hipotansiyon, şok ve laktik asidozu
olan hastalarda görülebilir ancak bu tablosu olmayan hastalarda anyon açıklı
metabolik asidoz beklenmez. Ciddi asidozu olan hastalarda diğer nedenler
araştırılmalıdır. İsopropanol ve aseton düzeyi bakılabilir. İsopropanol düzeyinin 50
mg/dL üzerinde olması sıklıkla zehirlenme bulguları ile ilişkilidir.
2.2.3. Tedavi ve Takip
Hastalar komatöz veya hipotansif değilse destek tedavisi genellikle yeterli
olur. Bazı çalışmalarda 150-200 mg/dL arasında isopropanol düzeyinin artmış
mortalite ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Santral sinir sistemi baskılanması ve
solunum depresyonu olan hastalarda entübasyon gerekebilir. Gastrointestinal kanama
açısından hastalar değerlendirilmelidir. Hipotansiyon genellikle sıvı tedavisine yanıt
vermekle birlikte bazı hastalarda vazopresör ihtiyacı olabilir. Tedaviye rağmen
hipotansiyonu ve koma hali devam eden veya kan isopropanol düzeyi 400 mg/dl
üzerinde olan hastalarda hemodiyaliz düşünülmelidir.
2.3. ETİLEN GLİKOL
Etilen glikol (CH2 OH-CH2-OH) sıklıkla antifrizlerin ve buz çözücülerin
içerisinde kullanılan kokusuz, renksiz ve tatlı bir sıvıdır. Gastrointestinal sistemden
oldukça hızlı bir şekilde emilir ve en yüksek konsantrasyonlar alımdan 1-4 saat sonra
görülür. Erişkinler için etilen glikolün minimal öldürücü dozu1-1,5 ml/kg veya 100
ml’dir.
2.3.1. Patofizyoloji
Etilen glikolün kendisi toksik değildir ancak toksik bileşiklere metabolize
olur. ADH aracılığıyla glikoaldehite, o da daha sonra aldehit dehidrogenaz
aracılığıyla glikolik aside metabolize edilir. Glikolik aside dönüşüm oldukça hızlıdır
ancak glikolik asidin glioksilik aside dönüşümü daha yavaş olur ve bu da etilen
glikol metabolizmasındaki hız kısıtlayıcı basamaktır. Glioksilikasid daha sonra
oksalik asit (oksalat), glisin ve alfa-hidroksi-beta-ketoadipat gibi farklı birçok ürüne
metabolize olur. Oksalik asit kalsiyum ile birleşir ve kalsiyum oksalat kristallerini
oluşturur. Normal böbrek fonksiyonu varlığında ADH inhibisyonu yoksa etilen
22
glikolün atılım yarı ömrü yaklaşık 3 saattir. Ancak fomepizol veya etanol varlığında
ADH inhibisyonu olur ve atılım yarı ömrü yaklaşık 17-20 saate kadar uzar. Pridoksin
ve tiaminglioksalat metabolizmasında kofaktör olarak etki eder. Metanol ve etilen
glikol NAD/NADH oranını değiştirir ve bu da piruvatın laktata dönüşümünü
artırarak laktik asidoza sebep olur.
2.3.2. Klinik Özellikler ve Tanı
Evre 1: Nörolojik evre (alımdan sonra 0,5-12 saat); ilk birkaç saat içinde,
hastalarda gastrik iritasyona bağlı bulantı, kusma ve öfori ile birlikte sarhoşluk hali
görülür. Etilen glikol okside olup toksik metabolitler biriktikçe asidozun
derinleşmesi ve santral sinir sisteminde oksalat kristallerinin birikmesi santral sinir
sisteminin baskılanmasına neden olur ve sonuç olarak bilinç değişikliği, hipotoni,
hiporefleksi, bazen nöbet ve ciddi zehirlenmelerde komaya kadar ilerleyen
meningismus görülür. Diğer nörolojik bulgular arasında nistagmus, ataksi,
oftalmopleji ve miyoklonik kasılmalar görülebilir.
Evre 2: Kardiyopulmoner evre (alımdan sonra 12-24 saat); hastalarda ciddi
metabolik asidoz ve kalp yetmezliği, multiorgan yetmezlik veya akut respiratuvar
distres sendromu sonucu olan hipoksiyi kompanse etmek için hiperventilasyon
gelişir. Ölümlerin çoğu bu evrede görülür.
Evre 3: Renal evre (alımdan sonra 24-72 saat);bu evre oligüri, yan ağrısı, akut
tübüler nekroz, böbrek yetmezliği ve nadiren kemik iliği baskılanması ile
karakterizedir. Ciddi zehirlenmelerde böbrek yetmezliği erken görülür ve anüriye
ilerler. Nadiren hastalarda kalıcı renal replasman tedavisi gerekebilir.
Bilinç değişikliği, artmış anyon açıklı ve osmolal açıklı ciddi metabolik
asidoz, hipokalsemi ve idrar tetkikinde oksalat kristalleri ile başvuran hastalarda
etilen glikol zehirlenmesinden şüphelenilmelidir. Serum düzeyinin > 20 mg/dL
olması toksiktir. Diğer laboratuvar anormallikleri arasında elektrokardiyogramda QT
uzamasına neden olan hipokalsemi, mikroskobik hematüri, düşük bikarbonat,
lökositoz ve beyin omurilik sıvısında artmış protein vardır.
23
2.3.3. Tedavi ve Takip
Metanol zehirlenmesine benzerdir. İlk destek tedavisinden sonra, tedavinin
amacı toksik metabolitlerin oluşumunu engellemek veya diyalizle (tablo 8)
toksinlerin ve metabolitlerinin uzaklaştırılması sağlamaktır. Antidot olarak alkol
dehidrojenaza yarışmalı bağlanan fomepizol ve etanol kullanılır. Antidot kullanım
endikasyonları tablo 6 ve dozları tablo 7’de verilmiştir.
Etilen glikol zehirlenmesinde glioksilatın toksik olmayan glisin ve hidroksiketoadipoik aside metabolize olması için pridoksin, tiamin ve magnezyum tedavisi
kullanılabilir. Eğer kullanılacaksa magnezyum sülfat tek doz olarak 2 gr IV verilir.
Tiamin 100 mg IV ve pridoksin 50-100 mg IV 2 gün boyunca 6 saatte bir verilebilir.
Hipokalsemisi olan hastalarda kalsiyum glukonat tedavisi verilmelidir.
Tablo 6. Metanol veya etilen glikol zehirlenmelerinde antidot kullanım
endikasyonları
1) Dökümente edilmiş plazma metanol veya etilen glikol (EG) konsantrasyonu>20
mg/dL olması veya
2) Dökümente edilmiş yakın zamanda (saatler) toksik miktarlarda metanol veya EG
alımı hikâyesi ve osmolal açığın > 10 mOsm/L (EG), > 10 mOsm/kg H2O
(metanol) olması veya
3) Metanol veya EG zehirlenmesi için yüksek klinik şüphe olması ile birlikte
aşağıdaki kriterlerden en az 2 tane olması
a) Arteryel pH< 7,3
b) Serum bikarbonat <20 mEq/L
c) Osmolal açık>10 mOsm/L (EG), > 10 mOsm/kg H2O (metanol)
d) İdrarda oksalat kristallerinin varlığı (EG)
24
Tablo 7. Metanol veya etilen glikol zehirlenmelerinde antidot kullanım dozları
Fomepizol
Etanol**
IV
PO
veya
nazogastrikten
Yükleme dozu
15
mg/kg
30
üzerinde IV
dk 800 mg/kg (10 ml/kg) %80 alkol için
10% IV solüsyon %5 1,5-2,0 ml/kg
dekstroz içerisinde 30
dk üzerinde
İdame dozu
10
mg/kg
30
dk 100
(70-150) 0,2-0,5 ml/kg/h
üzerinde her 12 saatte mg/kg/saat [1,2 (0,8bir toplam 4 doz IV 2) ml/kg/saat] 10% IV
(ilk yükleme dozundan solüsyon %5 dekstroz
12 saat sonra)*
içerisinde
Hemodiyaliz
Dozlar 4 saatte bir İdame dozlar 2 kat olarak verilir.
dozu
yapılır
Tedavinin
Toksik alkol düzeyi < 20 mg/dL oluncaya ve metabolik asidoz
süresi
düzelinceye kadar devam edilir
* Eğer tedavi 48 saatten uzun sürecekse Fomepizol dozu her 12 saatte 15 mg/kg
olarak devam edilmelidir.
** Etanol ile tedavide hedef kan etanol seviyesi 100-150 mg/dL olarak tutulmalıdır.
Tablo 8. Metanol ve etilen glikol zehirlenmelerinde hemodiyaliz endikasyonları
Destek tedavisine rağmen kötüleşen vital bulgular ve klinik durum,
Dirençli metabolik asidoz (arteriyel pH<7,25 ve anyon açığı>30 mEq/L)
Akut böbrek yetmezliği (serum kreatinin> 3,0 mg/dL olması veya serum kreatininin
1,0 mg/dL artması)
Standart tedavilere cevap vermeyen elektrolit anormallikleri
Görme anormallikleri
Serum metanol veya etilen glikol düzeyi>50 mg/dL
25
2.4. METANOL
Metanol (CH3-OH) renksiz ve uçucu özelliğinde en basit alkoldür. Oda
sıcaklığında sıvı halde bulunan bir maddedir. 1930 yıllarına kadar odundan elde
edildiği için odun alkolü olarak da adlandırılır. (8) Endüstriyel bir çözücü olarak,
boya çıkarıcı olarak ve plastik, film ve boyaların üretiminde öncü bir madde olarak
yaygın kullanılmaktadır. (9) Biyolojik atık, lağım suyu ve çamurun doğal olarak
ayrıştırılması
ile
elde
edildir.
Metanol
birçok
kimyasalların
yapımında
kullanılmaktadır; otomobil cam temizleme solüsyonları, sobalar veya ocaklı
sahanların (reşo olarak isimlendirilen yemekleri sıcak tutmak için alttan ısıtmalı kap)
katı yakıtlarında, maket uçak yakıtlarında, karbüratör temizleyicilerinde, gaz hattı
antifrizlerinde, fotokopi sıvılarında ve çözücülerde bulunabilir. Sebze ve meyvelerde,
aspartam içeren ürünlerde ve mayalanmış alkollü içkilerde cüzi miktarlarda
bulunmaktadır.
Ayrıca
ojelerde,
formalin
ve
mumyalama
sıvılarında
da
bulunmaktadır. (1) Chang'aa (Kenya), tuica (Romanya) ve ülkemizde de sahte rakı
gibi yasadışı üretilen alkol içerikli ürünler metanol zehirlenmesinin önemli bir
kaynağı olmaktadır.
Zehirlenme primer olarak ağızdan alım ile olmasına rağmen uzun süreli
soluma ve ciltten emilim sonrası da görülebilir. (10) Gelişmekte olan ülkelerde halen
zaman zaman kontamine alkollü içeceklerden kaynaklanan küme epidemileri
olmakta fakat ABD’ de günümüzdeki maruziyetlerin çoğu araç cam sıvılarının ya da
diğer araç temizleyicilerinin yanlışlıkla içilmesi ile olmaktadır. (1) Ülkemizde Turla
ve arkadaşlarının çalışmasında 1992-1997 yılları arasında 124 olgu bildirilirken
İnanıcı ve arkadaşlarının yaptıkları bir başka çalışmada 1994-1998 yılları arasında
205 olgu bildirilmiştir. (11, 12) Alkoltüketmek isteyen fakat maddi ya da başka
nedenlerden dolayı alkole ulaşamayan bireyler metanolü isteyerek ya da istemeden
bir alternatif olarak tüketebilmektedir.
Metanol zehirlenmesi nadir görülen bir intoksikasyondur fakat genellikle
mortaldir. (13) Metanol için öldürücü doz 1-2 ml/kg olmasına rağmen 0,1 ml/kg gibi
küçük dozlarda bile kalıcı körlük ve ölüm bildirilmiştir. Tedavi ile çok yüksek
alımlarda bile sağkalımlar bildirilmiştir.
26
2.4.1. Patofizyoloji
Metanol mide mukozasından hızlıca emilir. (8) 30-60 dakika içinde plazmada
pik konsantrasyon düzeyine ulaşmasına rağmen, metanol alınmasından sonra 40 dk
ile 72 saat arasında değişen ve yakınmaların olmadığı sessiz bir dönem vardır. (14,
15) Bu semptomsuz dönem metanolün formaldehite yavaş metabolizasyonu
nedeniyle görülür. (16) Bu dönemin sonunda tipik olarak görme bozuklukları, baş
ağrısı, baş dönmesi ve konfüzyon ortaya çıkar. Ancak daha uzun sürelerde de
maksimum düzeyine ulaştığına dair olgular da bildirilmiştir. Metanol hem ana
bileşeni hem de toksik metabolitleriyle etki gösterir. Ana bileşeni bir miktar mide
tahrişine ve sarhoşluğa neden olur. Asıl toksik etkisini ana bileşenlerin karaciğerdeki
metabolizması sonucunda oluşan metabolitlerin ile asidoz ve uç organ hasarı
oluşturarak yapar. (8, 17, 18) Daha ağır zehirlenmelerde serebral ödem ve bunun
sonucu olarak koma ve konvülziyon görülür. (8, 19) Ağır zehirlenme olgularının
bazılarında Parkinson benzeri ekstrapiramidal bulgular ve demans gelişebilir.
Radyolojik incelemelerinde, sıklıkla putamende ve subkortikal beyaz maddede
nekrozlar görülür. Bazı olgularda bu etkilenme hemorajik lezyonlar şeklinde ortaya
çıkabilir. (20) Bazı yazarlar bu hemorajileri, dializ esnasında kullanılan heparine
bağlamaktadır, bununla beraber dializ yapılmayan hastalarda da putaminal hemoraji
görülebilmektedir. (21)
Tedavisi
ise
birincil
olarak
bu
toksik
metabolitlerin
oluşmasını
engellenmesine yöneliktir. Metanol hızlı bir şekilde total vücut sıvısına dağılır
(dağılım hacmi 0,6 ila 0.77 l/kg). Hafif bir sarhoşluğa ve mide tahrişine neden olmak
dışında ana bileşik asıl toksisiteden sorumlu değildir. Aksine üretilen metabolitler ile
doku hasarına ve uç-organ fonksiyon bozukluklarına yol açar. Primer olarak
karaciğerde ADH aracılığı ile formaldehite metabolize olur. Formaldehit daha sonra
aldehit dehidrogenaz aracılığı ile formik aside ve o da en sonunda folik asit, folinik
asit, karbon dioksit ve suya metabolize olur. (22) Çok düşük konsantrasyonlarda
eliminasyon yarı ömrü 1,8 ila 3 saat olacak şekilde birinci derece kinetiğe uğrar.
Daha yüksek konsantrasyonlarda ise metabolizma sıfır derece kinetiğe değişir ve kan
alkol düzeyleri belli oranda azalmaktadır, bir olgu bildireme göre yaklaşık 8,5
mg/dl/st dir. Küçük bir miktarı ise değişmeden akciğerlerden atılır. Fomepizol veya
27
etanol ile metabolizması tedavisel bloke edildiğinde değişmemiş metanol
böbreklerden birinci derece kinetik ile atılmakta buradaeliminasyon yarı ömrü
yaklaşık 52 saate ulaşmaktadır (22 ila 87 saat ).
Tıbbi tedavi olmadan metanolün en düşük letal dozu 0,3-1 gr/kg dır. (1) 100200 ml alım birçok erişkin için ölümcüldür. Tolereedilebilen en yüksek doz ise 500600 ml dir. Metanole bağlı toksisitenin büyük çoğunluğundan formik asit
sorumludur.
2.4.2. Klinik Özellikler ve Tanı
Klinik semptomlar santral sinir sistemi depresyonu, görme değişiklikleri,
metabolik asidoz ve gastrointestinal sistemdeki hasara bağlı gelişir. Bununla birlikte
birçok başka organ sistemleri de etkilenir. Başvuru sırasındaki koma, nöbet ve ciddi
metabolik asidoz kötü prognozu öngörür. Endojen odaklardan kaynaklanan normal
metanol düzeyi 0.05 mg / dl dir.1 20 mg/dl nin altında hastalarda Formik asit
sitokrom c oksidaz aktivitesini inhibe ederek oksidatif fosforilasyonu bloke eder ve
doku düzeyinde hipoksi gelişmesine neden olur. Bundan dolayı anaerobik
metabolizma ve laktik asidoz gelişir. Asidoz hem yüksekliği hem de gelişme zamanı
açısından formik ait düzeyleri ile korelasyon gösterir. Ek olarak metanol
metabolizmasından dolayı NADH/NAD oranı yükselmekte budan dolayı pirüvat
daha çok laktata dönüşmekte ve böylece laktik asidoz daha ağırlaşmaktadır. Bu
nedenle metanol zehirlenmesinin erken fazında asidozun büyük oranda formik asite
bağlı olduğu düşünülmekte, buna karşın zehirlenmenin geç fazında hücresel aerobik
solunum bloke olduğunda laktat daha çok önem kazanmaktadır. Ayrıca oluşan asidoz
formik asidin toksik etkilerini artırarak metanol zehirlenmesini daha da kötü hale
getirmektedir.
Formik asitin optik sinirde birikmesi sonucu klasik görme bulguları ortaya
çıkar. Metanol zehirlenmesinin sebep olduğu göz hasarının mekanizması tam olarak
açıklanamamakla birlikte hiperemi, ödem ve optik sinir atrofisi ile sonuçlanan optik
sinirdeki mitokondriyal fonksiyonların bozulmasının görme kaybına sebep olduğu
düşünülmektedir. (23) Metanol ayrıca bazal gangliaları da etkiler veciddi
zehirlenmelerde putamende de hemorajik ve hemorajik olmayan hasar sık görülür.
28
Bu hasar sunucunda hastalarda parkinsonizm veya diğer distonik/hipokinetik klinik
durumlar genellikle yakınma ve belirti yoktr. (1) Belirti ve bulgular 50mg/dl nin
üzerinde ciddi toksikasyon bulguları görülür. 120 mg/dl üzerinde genellikle santal
sinir sistemi bulguları görülür. 50 mg/dl üzerinde göz bulguları ortaya çıkar. 150200mg/dl üzerinde ölüm riski ortaya çıkar. (1) Ancak zehirlenmenin ciddiyeti
metanol düzeyinden ziyade asidozun düzeyi ile korelasyon gösterir. İlk semptomlar
genel olarak alımdan 12-24 saat sonra görülür. Beraberinde etanol de alınırsa etanol
alkol dehidrogenaz için yarıştığından metanolün toksik metabolitlerinin ortaya
çıkması daha uzun bir süre içinde olacaktır. Taşikardi, taşipne, hipertansiyon ve
bilinç değişikliği gibi bulgular görülebilir ve bulguların büyük bir kısmı metabolik
asidoz ile ilişkilidir. Entübasyon gerektirecek düzeyde pulmoner ödem ve akut
solunumsal distres gelişebilir. Yüksek miktarda alımlarda kardiyak kasılmada
baskılanma olur ve dolaşım kollapsına, kalp yetmezliğine ve/veya kardiyak
aritmilere neden olabilir. Hipotansiyon ve bradikardi kötü klinik gidişin
göstergeleridir. (1) Başlangıçta metabolik asidozu kompanse etmeye çalışan
hastalarda sıklıkla takipne ve nefes darlığı görülmektedir fakat zaman içinde bu
solunum depresyonuna ve solunum yetmezliğine ilerleyebilir
Alım ve semptomların görülmesi arasındaki zaman aralığı alınan metanol
miktarı ve birlikte alınan etanol miktarı ile ilişkilidir. Klinik olarak erken, sessiz ve
geç dönem bulguları vardır. Erken evrede semptomlar etanol zehirlenmesi ile
benzerlik gösterir ve hafif seyreder. Metanolün metabolize olduğu sessiz dönem ise
6 saatten 30 saate kadar sürebilir. Bu dönemde semptom olarak genellikle sadece
bulanık görme olur ve algılama iyidir. Geç dönemde ise hastalarda baş ağrısı, bulantı,
kusma ve epigastrik ağrı gibi semptomlar görülür. Biriken toksik metabolitlerden ve
ilerleyen metabolik asidozdan kaynaklanan sistemik toksik etkilere bağlı olarak
sersemlik hali hızlıca bilinç kaybı ve koma haline ilerler. Ayrıca metabolik
bozukluğa veya beyin parankimindeki hasara bağlı olarak nöbet görülebilir.
Görme semptomlarının olması tam bir fundus muayenesi gerektirir. Metanol
zehirlenmesinin erken döneminde optik diskte hiperemi görülür. Işığa karşı pupiller
yanıt bozulmuştur ve ilerleyen dönemde kaybolabilir. Retinal ve optik sinir dokuları
formik asitin toksik etkilerine özellikle hassastır. Oftalmolojik toksisite fotofobi,
29
bulanık ya da karlı alan görüntüsü olarak kendini gösterir ve bir kez kalıcı hasar
olduysa klinik bulgular papilödem, nadiren nistagmus ve reaktif olmayan
midriyasiztir.
En sık kalıcı bozukluk optik nöropati, körlük, parkinsonizm, toksik
ensefalopati ve polinöropatidir. (1) Retinal hasar oldukça az görülür. Göz hasarı
serum metanol seviyesinin 20 mg/dL üzerinde olması ile ilişkilidir. Göz semptomları
oldukça değişkendir ve görme bulanıklığı, santral skotoma, ışığa yetersiz pupiller
yanıt, azalmış görme keskinliği, fotofobi, görme alanı defektleri ve tam körlük
görülebilir. Metanol zehirlenmesi olan hastaların çoğunda görme fonksiyonları
normale döner ancak % 23-33 kadarında kalıcı görme sekelleri oluşmaktadır. Diğer
klinik bulgular arasında bulantı, kusma ve pankreatite bağlı karın ağrısı gibi GİS
semptomları vardır. Miyoglobinüri de nadir olarak görülebilir ve akut böbrek
yetmezliğine neden olabilir. Metanol zehirlenmelerinde hemorajik pankreatit de
oldukça sıkbildirilmiştir. Metabolik asidoz, artmış formik asit düzeyi, bradikardi,
kardiyovasküler şok, anüri ve başvuru anında nöbet geçirme veya koma hali olması
kötü prognoz bulgularıdır. Metanol zehirlenmesinde en sık ölüm sebebi solunum
yetmezliği veya ani gelişen solunum durmasıdır.
Görme bozukluğunun eşlik ettiği bilinç bulanıklığı, artmış anyon açıklı
metabolik asidoz ve osmolar açıkla birlikte karın ağrısı olan hastalarda ayırıcı tanıda
metanol zehirlenmesi düşünülmelidir. Laboratuvar testleri olarak metanol ve etanol
seviyesinin ölçümüne ek olarak tam kan sayımı, serum elektrolitleri, kalsiyum,
fosfat, amilaz, lipaz, laktat, serum osmolalitesi, anyon açığı, arteriyel kan gazı ve
idrar tetkiki bakılır. Kan metanol ve etanol düzeyleri bakılmalıdır. (1) Eğer metanole
bakılamıyorsa osmolal gap’te artış metanol zehirlenmesinden şüphelendirmelidir. (1)
Ancak normal osmolal gap olması metanol zehirlenmesini dışlatmaz. (1) Diğer geniş
anyon açıklı metabolik asidoz nedenleri: etilen glikol, diabetik ketoasidoz,
paraldehit,
izoniazid,
salisilat,
demir,
laktik
asidoz,
fenformin,
üremi,
karbonmonoksit, siyanür, alkolik ketoasidoz, tolüene zehirlenmeleri ayırıcı tanıda
düşünülmeldidir. (1) Metanol ozmotik olarak aktif bir bileşik olduğundan
zehirlenmenin erken ve sessiz döneminde ozmolal açık görülür. Geç dönemde
metanol ozmotik olarak aktif olmayan formik asite metabolize oldukça osmolal açık
30
normale döner. Osmolar açık ayrıca etanol, diğer alkoller, mannitol, glisin, lipidler
ve proteinler gibi düşük molekül ağırlıklı maddelere bağlı da görülebilir. Ciddi
metanol alımı metabolik asidoza neden olur. Bikarbonat düşüktür ve yüksek laktat ve
keton düzeylerine bağlı artmış anyon açığı görülür. Bu durum muhtemelen formik
asit birikimine bağlı gelişmektedir.
Bilgisayarlı tomografi (BT) putaminal hasarı, etkilenen beyaz cevheri
gösterebilir. Ancak manyetik rezonans (MRG) görüntülemesinde lezyonlar daha iyi
tespit edilebilir ve ayırıcı tanıda da faydalı olur. Zehirlenmiş hastalarda beynin
görüntülenmesinde hem BT hem de MRG kullanılmaktadır. Metanol zehirlenmeli
hastalarda beynin BT ve MRG ile görüntülenmesinde; globus pallidum ve
putamende bilateral hemorajik nekroz, bilateral putaminal nekroz, bilateral bazal
ganglion nekrozu, bilateral tegmental nekroz, difüz serebral ödem, subkortikal beyaz
ve gri madde nekrozu, optik sinir nekrozu, subaraknoid kanama, bilateral
intraserebral ve intraventriküler kanamaların görüldüğü bildirilmiştir. (24) Metanol
zehirlenmesinde en karakteristik BT ve MRG bulgusunun bilateral putaminal nekroz
olduğu, ancak bunun metanol zehirlenmesi için spesifik olmadığı kabul edilmektedir.
Çünkü Wilson hastalığında, Leigh hastalığında, Kearns-Sayre sendromunda,
karbonmonoksit zehirlenmesinde, anoksik strokta, ensefalitte ve bazı metabolik
bozukluklarda da bilateral putaminal nekrozun görüldüğü rapor edilmiştir. (24)
Hastaların görülebilecek komplikasyonlardan dolayı nefroloji, göz hastalıkları ve
nöroloji ile konsülte edilmeleri faydalı olur.
2.4.3. Tedavi ve Takip
Tedavi temel olarak destek tedavisinin hemen başlanmasını ve metanolün
toksik
metabolitlerinin
birikmesine
bağlı
gelişen
ciddi
komplikasyonların
engellenmesini içerir. Metanol çok hızlı emildiği için mide boşaltılmasının olası bir
yararı yoktur ve rutin uygulamasına yönelik destekleyici kanıtlar yoktur. Alkol
içimine yönelik aktif kömür verilmesi de gerekli değildir. Eşzamanlı olarak içilen
başka madde alımı şüphesinde verilir. Metanol zehirlenmesinde temel prensip
resüsitasyona
başlanması,
kardiyopulmoner
desteğin
sağlanması,
toksik
metabolitlerin oluşmasının engellenmesi, asidozun düzeltilmesi, ana alkolün ve
toksik metabolitlerinin kandan temizlenmesinin artırılmasıdır.
31
Klinik tanının sıklıkla başlangıçta düşünülmesi fakat doğrulanmasının zaman
alması nedeniyle ve körlük ve böbrek yetmezliği gibi ciddi toksisitelerden hastayı
korumak için klinik tabloyu açıklığa kavuştururken tedaviye başlamak ihtiyatlı
olacaktır. Metabolik asidoz durumunda bikarbonat verilmesi ve ventilasyon desteği
gerekebilir. Bikarbonat potansiyel olarak görme defektlerini geri döndürebilir.
Ayrıca, bikarbonat aktif formik asit miktarını azaltabilir. Ph<7,20 olası mutlak
endikasyon olarak kabul edilir. 1-2 mEq/kg boluslar ve 150 mEq/L idame %5
dextroz içinde infüzyon verilerek hedef pH 7,45-7,50 arasında tutulmaya çalışılır.
Formik asit oluşumunu ve birikimini engellemek için metanol alımı şüphesi
varsa etanol ve fomepizol tedavisi hızlıca uygulanmalıdır. Antidotların kullanım
endikasyonları tablo 6’deve dozları tablo 7’de verilmiştir. Etanol ve fomepizol,
metanol kandan kendiliğinden veya diyalizle uzaklaştırılana kadar metanol
metabolizmasını geciktirmek için uygulanır. Bu antidotlar yarışmalı inhibisyon ile
çalışırlar ve metanol gibi ADH tarafından metabolize edilirler. Enzimin afinitesi her
iki antidot için de metanolden oldukça yüksektir. Mesela etanole olan afinitesi
metanolden 10-20 kat daha fazladır. Etanol tedavisinde hedef kan etanol seviyesinin
100-150 mg/dl’ye ulaşmasıdır. Çünkü bu seviyelerde ADH için yarışmalı substrat
olur ve metanol metabolizmasını bloke edebilir. Fomepizol de etanol ile aynı etkileri
gösterir. ADH için güçlü bir yarışmalı inhibitördür ve etanolden farklı olarak
sedasyona veya hipoglisemiye neden olmaz. Kullanımı daha kolaydır ve serum
seviyelerinin takibine gerek yoktur. Bu nedenle fomepizol kullanımı etanole tercih
edilmektedir. Ancak fiyatı yüksek olduğundan ve kolay ulaşılamadığından kullanımı
kısıtlı olmaktadır. (25) Antidotlar semptomlar gerileyene, metabolik asidoz düzelene
ve metanol konsantrasyonu 20 mg/dL olana kadar verilmelidir. Fomepizolün
öncelikli avantajı etanol tedavisi ile meydana gelen santral sinir sistemi depresyonu,
gastrointestinal tahriş ve hipoglisemi gibi yan etkilerinin olmamasıdır. (1)
Fomepizolün başlangıç yükleme dozu 30 dakikada iv uygulanan 15 mg/kg’lık
dozdur, takiben her 12 saate bir IV 10 miligram/kg olarak (yine 30 dakikada
infüzyon yapılır) ek dozlar uygulanır. Fomepizol, toksik alkol düzeyi 20 mg/dl’nin
altına düşünceye kadar devam edilir. Fomepizol kendi metabolizmasını da
indüklediği için eğer tedavi 48 saatten uzun sürerse 12 saatlik dozların 15 mg/kg'a
32
çıkılması önerilir. (1) Fomepizol hemodiyalizle uzaklaştırıldığı için hemodiyaliz
esnasında daha sık dozlarda (her 4 saatte bir) verilmelidir. Fomepizol tedavi sırasında
etanol tedavisinde gereken serum düzey takibi ve doz ayarlaması gerekmemektedir.
Gebelikte fomepizolün güvenilirliği bilinmemektedir, bu nedenle fomepizol
tedavisinin fetüse ve anneye olan riskleri ve yararları diğer seçeneklerle birlikte
değerlendirilmelidir. Bildirilen raporlara göre çocuklarda fomepizol tedavisinin
etkinliği iyi bulunmuştur.
Fomepizol mevcut değilse ya da kullanımı kontrendike (alerji) ise etanol
kullanılabilir. Etanol PO ya da IV verilebilir. Etanol kan düzeyi 30 miligram/dl gibi
düşük düzeylerde bile toksik alkol metabolizmasını inhibe edebilse de genel olarak
önerilen hedef kan düzeyi 100 ila 150 miligram/dl gibi yüksek seviyelerdir. Toksik
alkolün serum düzeyi aşırı yüksek ise enzim affinitesindeki farklılık kötü bir şekilde
etkilenebilir ve toksik metabolizmasının engellenmesi için 150 miligram/dl nin
üzerindeki etanol düzeyleri gerekli olabilir. Bu durumu sağlamak zor olabilir çünkü
etanole bireysel yanıt bazal etanol tüketimine bağlı olarak büyük ölçüde değişebilir.
Etanolün yükleme dozu IV 800 mg/kg’dır (%10 luk IV solüsyondan 10 ml/kg).
İdamedozu kişinin bazal etanol kullanımına bağlı olarak değişir fakat genel olarak 70
ile 150 mg/kg/saat (%10 luk IV solüsyondan 0,8 ile 2 ml/kg/saat) aralığında alacak
şekilde ortalama 100 miligram/kg/saat (%10 luk solüsyondan 1,2 ml/kg/saat) olarak
uygulanır. Oral yükleme dozu (PO ya da nazogastrik tüp ile) 80 –proof oranındaki
(%40 lık) alkollü içkiden 1,5-2 miligram/kg olup idame için 0,2-0,5 ml/kg/saat
dozunda verilir. Oral etanol preparatları IV kullanılmamalıdır. Serum etanol
konsantrasyonu her 1 ile 2 saatlik aralarla takip edilmelidir. Hemodiyalize alınan
hastaların dozları iki kat artırılmalıdır. Fomepizol tedavisinin gecikebileceği veya
hastaneye nakil zamanının uzun olabileceği ciddi erişkin zehirlenmeleri durumunda
hacmen %40’lık alkollü içkiden üç ya da dört adet 1 oz (28,35 gram) tek atım içki ile
70 kg olan bir yetişkinde kan etanol düzeyini toksik alkol metabolizması bloke
edecek kadar yükseltecektir. İdame doz genelde saate 1-2 tek atımlık içkidir. Etanol
tedavisi metanol düzeyini<20 miligram/dl oluncaya ve metabolik asidoz düzelinceye
kadar devam ettirilir. Etanol kullanımının dezavantajı sarhoşluk yapmasıdır bundan
dolayı hasta nörolojik ve solunum depresyonu açısından takip edilmelidir. Bireysel
farklılıklar doz ayarlanmasını zorlaştırmaktadır ve sık serum düzeyi takibi ve doz
33
ayarlaması gerekmektedir. Dikkatli izleme rağmen çocuklar ve beslenme bozukluğu
olan erişkinler hipoglisemi açısından özellikle risk altındadır ancak nadirdir.
Hiperosmolar ve periferik damar yollarına tahriş etkisi olduğundan IV % 10’luk
etanol verilebilmesi için santal venöz yol gereklidir. %5’lik IV etanol solüsyonları
gibi daha az konsantre solüsyonların kullanılması aşırı miktarda sıvı hacimlerinin
verilmesini gerektirir.
Hemodiyaliz toksik alkolleri ve tüm toksik metabolitlerini hızlı bir şekilde
uzaklaştırmak ve asit bazbozukluklarını düzeltmek için gerekli olabilir. Hemodiyaliz
derin asidozu, görme değişikliği, hemodinamik bozukluğu ya da böbrek yetmezliği
olan hastalarda acil olarak gerekli olabilir. Toksik alkolün serum düzeyi >50 mg/dl
olması hemodiyaliz endikasyonu olarak düşünülür fakat bu kriter son zamanlarda
sorgulanmaktadır. Çünkü yüksek metanol düzeyi birçok hasta hemodiyaliz
yapılmaksızın etkili bir şekilde tedavi edilmiştir. Hekim sadece serum düzeyine bağlı
karar vermektense tüm kliniği tabloyu düşünmelidir. Hemodiyaliz sonlandıktan sonra
toksik alkol düzeyinde bir miktar artış gözlenebilir bundan dolayı diyalizin
sonlanmasından birkaç saat daha antidot tedavisinin devam edilmesi önerilir ve kan
düzeyi <20 mg/dl olduğundan emin olmak için tekrar kontrol edilmelidir.
Hemodiyaliz etkili bir şekilde metanol ve formik asidi uzaklaştırır, metabolik asidozu
düzeltir ve hastanede kalış süresini azaltır. Hemodiyaliz endikasyonları tablo 8’de
verilmiştir. Serum osmolalitesi ve elektrolitler hemodiyaliz sonrası 36 saat kadar her
2-4 saatte bir kontrol edilmeye devam edilmelidir çünkü metanolün yeniden dağılımı
sonrası rebound etkileri olabilir.
Metabolizmayı bloke etmek yanında asidozun düzeltilmesi metanol ile
zehirlenmiş hastaların sonucunun düzeltilmesinde önemlidir. Dahada önce de
bahsedildiği gibi asidoz formatın toksisitesinin kötüleştirir, dolayısıyla metanol
zehirlenmelerinde ph 7,35 ila 7,45 arasında tutulacak şekilde bikarbonat infüzyonu
yapılmalıdır. Asidozun düzeltilmesi ile görme ve diğer sistemik belirtilerde hızlı
düzeltilmeler bildirilmiştir. Ek olarak alkalinizasyon proksimal renal tübüllerde geri
emilimi azaltılarak formik asit klirensini artırmaya yardımcı olabilir.
34
2.4.3.1. Ek tedaviler
Metanol metabolitlerini daha hızlı uzaklaştırmak için belirli vitaminler ile ek
tedavi önerilir. Bu tedavinin gerekli ya da yardımcı olduğuna dair net bilgi olmadığı
gibi zararlı olması da ihtimal dahilinde değildir. Metanol zehirlenmesinde yüksek
dozda folat ya da folinik asit formik asidin karbondioksit ve suya dönüşümünü
kolaylaştırabilir. Deneysel olarak folat eksikliği yaratılmadıkça çok yüksek folat
depoları olan sıçanlar gibi deney hayvanlarında metanol zehirlenmesine bağlı asidoz
ve toksisite gelişmemiştir. Teorik olarak folat depolarını artırmak formatın
detoksifikasyonunu hızlandırmalıdır ve formatın birikmesi ve uç organda hasara yol
açması engellenecektir. Folik asitin aktive edilmiş formu folinik asit tercih edilir
fakat folinik asit mevcut olmadığı zaman folik asit kullanılabilir. Önerilen doz her 4
ila 6 saate bir iv 1 mg/kg’dır (50 mg’a kadar).
2.4.3.2. Taburculuk
Metanol zehirlenmelerinde karmaşık tedavi kararları nedeniyle bir tıbbi
toksikolog ya da bölgesel zehir danışma merkezi ile konsültasyon yapılması kuvvetle
önerilmektedir. Zehir danışma merkezi ile görüşmek aynı zamandazehirlenmeler ile
ilgili eksiksiz veri toplanmasının sağlanmasında yarımcı olacaktır bu nedenle
mümkün olduğunca hızlı bir şeklide toksikoloji maruziyetler analiz edilmelidir.
Metanol özellikle etanol de alınmışsa zehirlenme belirtileri gecikmiş olabilir.
Etanol almamışsa hasta tamamen asemptomatik kalıyorsa osmolar açık yoksa ve
metabolik asidoz gelişmiyorsa hasta taburcu edilebilir. Metanol zehirlenmesinde
klinik daha da gecikebileceğinden metanol şüphesi olan hasta aynı kriterler
uygulanarak 12 saat takip edilmelidir. Önemli belirti ve bulguları olan hastalar yoğun
bakıma yatırılmalıdır. Hemodiyaliz yapılmayan veya yoğun bakım olmayan
hastanelerdeki hastalar yeterince stabil durumda iken bu olanaklara sahip olan bir
merkeze mümkün olduğunca erken sevk edilmelidir. İntihar girişimi olan hastalar da
genel durum düzelince ve taburcu olmadan önce psikiyatrik bir değerlendirme
almalıdır.
35
2.4.4. H2 reseptörlerin etki mekanizması
Histamin bilindiği üzere gastrik mukozadan asit sekresyonunda parietal
hücrelerin uyarılmasındaki en önemli faktördür. Tip 2 histamin reseptörleri (H2)
midenin
parietal
hücrelerinde
lokalize
halde
bulunmaktadır.
H2
reseptör
blokörlerinin gastrik asit üretimini azalttığının keşfi, antiülser tedavisinde büyük bir
adım
atılmasına
neden
olmuştur
çünkü
asit
yokluğunda
ülser
meydana
gelmemektedir. Bu ilaçlar parietal hücrelerdeki H2 reseptörlerinde bulunan
histaminle yüksek oranda yarışmalı inhibisyona girer ve mide sıvısı hacminde ve
hidrojen iyon konsantrasyonunda azalmaya yol açarlar. (26) H2 reseptör blokörleri
oral alımdan sonra hızla emilirler ve kanda pik seviyeye 1-2 saatte ulaşırlar. Yarı
ömürleri yaklaşık 2-3 saattir ve etki süresi yaklaşık altı saattir. Dispepsi
semptomlarını geçirmenin yanı sıra epizodik retrosternal yanmaların da tedavisinde
kullanılır. Genellikle karaciğer ve böbrekten elimine olurlar. (26) Yapılan
çalışmalarda H2 reseptör antagonistlerinin ayrıca alkol metabolizmasında önemli
fonksiyonları olduğu bilinen karaciğer ve gastrik ADH enzimleri üzerine inhibitör
etkisinin olduğu gösterilmiştir. (27-29)
36
3. AMAÇ
Çalışmamızda ratlarda oluşturulan metanol zehirlenmesinde ranitidinin,
formik asit gibi toksik metabolitlerin oluşumuna ve özellikle retinada ve optik sinirde
oluşan toksisiteye karşı koruyucu etkilerini araştırmayı amaçladık.
4. MATERYEL VE METOD
4. 1. Çalışma dizaynı ve gruplandırma
Çalışmamızda 64 adet erkek ve 210-240 gr ağırlığında Albino wistar ratlar
kullanılacaktır.
Çalışmamızda kullanılacak ratlar Atatürk Üniversitesi Deneysel
Araştırma Merkezi’nden temin edilecektir. Ratlar randomize olarak her birinde 8
hayvan olacak şekilde gruplandırılacaktır. 1. Grup sağlıklı, 2. Grup sağlıklı ve
methotrexate (serum fizyolojik ile dilüe edilip intraperitoneal 0,3 mg/kg/gün 7 gün
boyunca verilecek) (1), 3. Grup metanol (3 g/kg oral yoldan) (2), 4. Grup (pozitif
kontrol) methotrexate + metanol, 5. Grup methotrexate + metanol + etanol (0,5 g/kg
oral yoldan) (2), 6. Grup methotrexate + metanol + fomepizol (15 mg /kg,
intraperitoneal) (2), 7. Grup methotrexate + metanol + ranitidin (30 mg/kg
intraperitoneal) (2), 8. Grup methotrexate + metanol + fomepizol + ranitidin olarak
belirlendi.
4.2. İlaçlar
Fomepizol, Etanol, Metanol, Ranitidin, Methotrexate, Anestezik gaz,
Thiopental
4.3. Modelin oluşturulması
Normal besin siklüsündeki hayvanlara (1. Grup ve 3. Grup dışındakilere) 7 gün
boyunca 0,3 mg/kg dozunda intraperitoneal methotrexate uygulandı. Non-primat
türler formik asit birikimine ve dolayısıyla metabolik ve diğer toksik etkilere daha
dirençlidir. İnsanlarda metanol zehirlenmesine karşı oluşan yanıta benzer bir yanıt
oluşturmak için folat-bağımlı formik asit oxidasyonu N2O uygulaması veya
methotrexate uygulaması ile inhibe edilir (1, 3). Çalışmamızda N2O uygulaması ile
ilgili cihaz kullanımında yaşadığımız kısıtlılıktan dolayı ratlarda metanol
37
intoksikasyonu modeli oluşturmak için methotrexate kullandık. Daha sonra metanol
toksisitesini oluşturmak için 1 ve 2. Gruplar hariç diğerlerine methotrexate
uygulamasını takiben 8. günde metanol 3 g/kg dozunda oral yoldan verildi. Metanol
toksisitesi oluşturulduktan 4 saat sonra 5, 6, 7 ve 8. gruplara tedavi ajanları yukarıda
belirtildiği gibi uygulandı. İlaçlar verilirken hayvanların isofloran ile anestezisi
sağlandı. Deneyin başlangıcından sonra 16. saatte tüm hayvanların 50 mg/kg
thiopental anestezisi altında ötenazisi yapılıp kan ve doku örnekleri alındı.
4.4. Örnek toplanması ve çalışılması
Kardiyak kan örnekleri kan pH ve bikarbonat düzeyi için heparinli enjektöre,
formik asit ölçümü için heparinli olmayan enjektöre alındı. Kan gazı analizi rutin
yöntemlerle yapıldı. Serum formik asit düzeyleri ölçüldü. Gözler iki taraflı alındıktan
hemen sonra gruptaki hayvanların sağ gözleri optik sinirle beraber 10% tamponlu
nötral formalin içerisinde 24 saat için konuldu ve histopatolojik incelemesi yapıldı.
Sol gözleri optik sinirle beraber moleküler ve biyokimyasal araştırmalar için – 80 C
dondurucuda saklandı.
4.5. Histopatolojik inceleme
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı
laboratuarlarında konvansiyonel ışık mikroskobu işlemleri gerçekleştirildi. Tarifi
yapılan gruplardaki sıçanlardan alınan optik sinir dokuları, kod numaraları verilerek,
% 4’lük formaldehit içeren şişelere bırakıldı. 72 saat sonra aşağıda anlatılan sıra ile
doku takip işlemlerine tabi tutuldu.
4.5.1 Doku Takip İşlemleri

Akarsuda yıkama (4 saat)

Artan derecelerde alkol serilerinden geçirilerek dehidratasyon işlemi
yapılması
1. ̶ %70’lik Alkolde (Merck) ® 1 gece,
2. ̶ %80’lik Alkolde 1 saat,
38
3. ̶ %96’lık Alkolde 1 saat,
4. ̶ %96’lık Alkolde 1 saat,
5. ̶ %100’lük Alkolde 1 saat,
6. ̶ %100’lük Alkolde 1 saat bekletildi.

Ksilen serilerinden geçirilerek şeffaflaştırma işlemi yapılması
7. Ksilende (Merck)®10 dakika,
8. Ksilende 10 dakika bekletildi.

Parafin serilerinden geçirilerek infiltrasyon işlemi yapılması
9. Ksilen + boncuk parafin (Merck) ® karışımında 60C‘lik etüvde 1 saat,
10. Boncuk parafinde 60C‘lik etüvde 1 saat,
11. Boncuk parafinde 60C‘lik etüvde 2 saat bekletildi.

Dokuların parafin bloklara gömülme işlemi
12. Dokular parafin bloklara gömüldü ve kesit alınması işlemlerine hazır hale
getirildi.

Blokların kesilmesi
13. Parafin bloklardan mikrotom (Leica RM2125RT) ile aynı hücreyi
içerecek 5 µm’lik seri kesitler alındı.
Tüm doku blokundan 50 mikron aralıkla alınan 8 seri kesit elde edildi. Elde
edilen bu seri kesitler H&E histokimyasal boyaları ile boyanarak aynı kesit yüzeyine
düşen aynı hücrenin karakteri belirlenmiş oldu. Tüm boyamaların mikroskobik
fotoğrafları, grupların değerlendirmelerinin objektif olması için, aynı ışık ayarlarında
çekildi.
4.5.2. Hematoksilen ve Eosin (H&E) Boyanma İşlemi
1. Deparafinizasyon işlemi yapıldıktan sonra
39
2. Ksilolde (30 dak.) bekletme
3. Ksilolde (5 dak.) bekletme
4. İki ayrı %96’lık Alkol serisinde (5 dak.) bekletme
5. %80’lik Alkol (5 dak.) bekletme ve boyamadan önceakan suda yıkama (5
dk)
6. Hematoksilen boyasında (7 dak.) bekletme
7. Asit-Alkol karışımına batırılıp çıkarma
8. Eozin solüsyonunda (10 dak.) bekletme
9. %70’lik Alkolde (30 sn.) bekletme
10. %80’lik Alkolde (5 dak.) bekletme
11. İki ayrı %96’lık Alkol serisinde (5 dak.) bekletme
12. Ksilol serilerinde (5x3 dak.) bekletme
13. Entellan ile kapatma işlemi yapıldı.
4.5.3. Kesitlerden görüntü elde edilmesi
Gruplara ait kesitlerin fotoğraflar Olympus BH 40 marka kamera ataçmanlı
ışık mikroskobu altında analiz edilerek çekildi.
4.5.4 Sterolojik Değerlendirme
Bu çalışmada stereolojik metotlardan “noktalı alan ile tarafsız sayım
çerçevesi” kullanılarak tüm hepsi aynı mesafeden çekilmiş optik sinir doku
fotoğrafları üzerinde sağlıklı aksonlar işaretlenerek sayısal yoğunluğuhesaplandı.
Rastgele sistematik tarafsız sayım çerçeveleri ile belirlenen sayısal yoğunluk
hesaplamaları Stereo-Investigator (Microbrightfield, vs. 9.0, Colchester, VT),
“fractionater’’metodu kullanılarak yapıldı.
40
4.6. İstatistiksel analiz
Statistical Package for Social Science (version 20; SPSS Inc., Chicago, IL,
USA) programı kullanılarak istatistiksel analizler yapıldı. Kan pH, bikarbonat ve
format düzeyleri ANOVA testi ve sonrasında Student t testi kullanılarak
karşılaştırıldı. Retinal ve optik sinir histopatolojisi skorları ise Kruskal Wallis testi ile
karşılaştırıldı.
5. BULGULAR
5.1. Kan gazı analizi ve formik asit düzeyleri
Ortalama serum pH düzeyleri değerlendirildiğinde sadece grup 3’de (metanol
grubu)
hafif
bir
metabolik
asidoz
gözlendi
ve
grup
3
ile
grup
2
(sağlıklı+methotrexate) arasında anlamlı fark tespit edildi (p=0,048). Diğer gruplar
arasında pH açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilemedi. Serum
bikarbonat düzeyleri ise gruplar arasında istatistiksel olarak farklılık göstermedi.
Format düzeylerine göre değerlendirildiğinde metanol verilen grup 3’de tedavi
gruplarına göre format düzeyi istatistiksel olarak anlamlı yüksekti ancak ancak tedavi
grupları arasında anlamlı fark tespit edilemedi (Tablo 9).
Tablo 9. Gruplar arasında pH, bikarbonat ve format düzeylerine göre
karşılaştırma
pH
(ort±SD)
Bikarbonat
(ort±SD)
Format (mmol/l)
(ort±SD)
Gr1
Gr2
Gr3
Gr4
Gr5
Gr6
Gr7
Gr8
P
7,42±0,06
7,49±0,09
7,33±0,04
7,37±0,03
7,38±0,05
7,37±0,03
7,47±0,13
7,36±0,2
0,033
26,2±2,32
28,6±6,17
22,2±1,67
24,5±2,32
24,7±2,50
25,9±2,33
27,0±3,14
23,6±3,22
0,083
0,23±0,03
0,27±0,03
0,35±0,01
0,30±0,08
0,26±0,02
0,24±0,03
0,24±0,02
0,24±0,02
0,001
Gr1: sağlıklı, Gr2: sağlıklı ve methotrexate, Gr3: metanol, Gr4 (pozitif kontrol)
methotrexate + metanol, Gr5: methotrexate + metanol + etanol, Gr6: methotrexate +
metanol + fomepizol, Gr7: methotrexate + metanol + ranitidin, Gr8: methotrexate +
metanol + fomepizol + ranitidin.
41
5.2. Histopatolojik değerlendirme
5.2.1. Optik sinir değerlendirmesi
Grup 1’de yapılan histopatolojik incelemede optik sinir dokusunda
duramater, piamater’in normal görünümde olduğu epinöryum içinde akson
sınırlarının düzenli ve aksonların normal sağlıklı görünümde olduğu görüldü. Bunun
yanında oligodentrositler ve astrositler normal sağlıklı histolojik görünümümdeydi
(Resim 1. A-B).
Grup 2’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramater, piamater’in
normal görünümde olduğu ancak epinöryum içinde aksonların belirgin sınırlarının
kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu görüldü. Bununla birlikte oligodentrositlerin
ve astrositlerin hücre çekirdeklerinin anormal ve hiperkromatik olduğu görüldü
(Resim 1. C-D).
Grup 3’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramaterin yer yer
kalınlaştığı ve düzensizleştiği görüldü. Aynı zamanda piamaterde de düzensizlikler
ve epinöryumdan ayrılmalar görüldü. Öte yandan aksonların belirgin sınırlarının
kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu ve yer yer ödem alanları izlendi. Bununla
birlikte oligodentrositlerin ve astrositlerin hücre çekirdeklerinin anormal ve
hiperkromatik olduğu görüldü. (Resim 1. E-F).
Grup 4’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramater, piamater’in
normal görünümde olduğu ancak epinöryum içinde aksonların belirgin sınırlarının
kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu görüldü.
Bununla birlikte perinöryum
bütünlüğünün kaybolduğu ve aksonal ödem alanları göze çarpan değişikliklerdendi.
Yine bu grupta oligodentrositlerin ve astrositlerin hücre çekirdeklerinin anormal ve
hiperkromatik yapıda olduğu görülen değişikliklerdendi. (Resim 2. A-B).
Grup 5’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramaterin yer yer
koptuğu ve düzensizleştiği görüldü ancak epinöryum içinde aksonların belirgin
sınırlarının daha düzenli olduğu görüldü ve sağlıklı gruba benzer bir histolojik
görünümdeydi (Resim 2. C-D).
42
Grup 6’da yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramaterin yer yer
piamaterden belirgin bir şekilde ayrıldığı ve düzensizleştiği görüldü. Öte yandan
aksonların belirgin sınırlarının kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu görüldü.
Bununla birlikte hiperkromatik oligodentrositlerin ve astrositlerin hücre çekirdekleri
görüldü (Resim 2. E-F).
Grup 7’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramaterin yer yer
koptuğu ve parçalandığı görüldü. Epinöryum içinde aksonların belirgin sınırlarının
kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu görüldü. Yine bu grupta oligodentrositlerin
ve astrositlerin hücre çekirdeklerinin anormal ve hiperkromatik yapıda olduğu
görülen değişikliklerdendi. Aynı zamanda aksonlar arasında izlenen ödem alanları
dikkat çekiciydi (Resim 3. A-B).
Grup 8’de yapılan incelemede optik sinir dokusunda duramaterin ve
piamaterin yapısını koruduğu ve düzenli bir yapı gösterdiği görüldü. Ancak
aksonların belirgin sınırlarının kaybolduğu ve düzensiz şekilli olduğu görüldü.
Bununla birlikte bu grupta oligodentrositlerin ve astrositlerin hücre çekirdeklerinin
anormal ve hiperkromatik yapıda olduğu ve intersitisyal alanda madde birikimi
önemli değişikliklerden birisiydi (Resim 3. C-D).
Sterolojik Sonuçlar: Sterolojik metotlardan “noktalı alan ile tarafsız sayım
çerçevesi” kullanılarak yapılan optik sinir doku fotoğrafları üzerinde sağlıklı
aksonlar işaretlenerek sayısal yoğunluğu hesaplandı. Elde edilen sonuçlara göre 1.
Gruba göre yapılan Tukey testinde tüm grupların p<0,05 olarak bulunmuş ve
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmüştür (Resim 4).
43
Resim 1. A-B: 1. Grup, C-D: 2. Grup, E-F: 3. Grup. ( A: AKSON, DA:
DÜZENSİZ SINIRLI AKSON, HP: HİPERKROMATİK ASTOSİTLER VE
OLİGODENTROSİTLER, DDM: DÜZENSİZ DURA MATER, DPM: DÜZENSİZ
PİA MATER, ÖA: ÖDEM ALANI)
44
Resim 2. A-B: 4. Grup, C-D: 5. Grup, E-F: 6. Grup. ( DA: DÜZENSİZ SINIRLI
AKSON, HP: HİPERKROMATİK ASTOSİTLER VE OLİGODENTROSİTLER,
DDM: DÜZENSİZ DURA MATER, ÖA: ÖDEM ALANI)
45
Resim 3. A-B: 7. Grup, C-D: 8. Grup. (DA: DÜZENSİZ SINIRLI AKSON, HP:
HİPERKROMATİK
ASTOSİTLER
VE
OLİGODENTROSİTLER,
DDM:
DÜZENSİZ DURA MATER, AÖ: AKSONAL ÖDEM)
46
Resim 4. Sterolojik Akson Sayım Sonuçları
5.2.2. Retina değerlendirmesi
Çalışmanın göz örnek kesitlerinin preperasyonun sırasında retina pigmen
tabakasından fotoreseptör tabakasının ayrıldığı görüldü ve bu ayrılma tüm gruplarda
normal olarak kabul edildi.
Grup 1’de yapılan histopatolojik incelemedegöz dokusundaganlion tabakası,
iç pleksiform tabakası, iç nüklear tabakası, dış nüklear tabakasının ve Fotoreseptör
tabakasının normal sağlıklı görünümde olduğu ve herhangi ödem alanı, hücre
dizilerinde bozulma dağılma seçilemedi (Resim 5. A).
Grup 2’de yapılan incelemede göz ganlion tabakası, iç pleksiform tabakası,
iç nüklear tabakası, dış nüklear tabaka normal görünümde olduğu ancak fotoreseptör
tabakasında yer yer düzensizlikler dikkat çekiciydi. (Resim 5.B).
Grup 3’de yapılan incelemede göz dokusunda gangliyon tabakasında
kabarmalar, iç ve dış nükleer tabakasında düzensiz hücre dizileri olduğu bunun
yanında fotoreseptör tabakasında ödeme bağlı düzensiz hücre dizileri görülen önemli
değişikliklerdendi. (Resim 5. C).
47
Grup 4’de yapılan histopatolojik incelemede göz dokusunda gangliyon
tabakası, iç pleksiform tabakası, iç nüklear tabakası normal sağlıklı görünümdeydi
ancak dış nüklear tabaka yer yer düzensiz hücre dizileri göze çarpmaktaydı (Resim 5.
D).
Resim 5. A: 1. Grup, B: 2. Grup, C: 3. Grup, D: 3. Grup. (GT: Gangliyon
Tabakası, İPT: İç Pleksiform Tabakası, İNT: İç Nükleer Tabakası, DNT:Dış Nükleer
Tabakası, FRT: Fotoreseptör Tabakası, ÖA: Ödem Alanı, Siyah ok ödemli alanları
göstermektedir.)
Grup 5’de yapılan histopatolojik incelemede göz dokusunda tüm tabakalarda
yoğun eozinofili bir boyanma gözlendi. Bununla birlikte dış nükleer ve fotoreseptör
tabakasında düzensiz hücre dizinlerine rastlandı. (Resim 6. A).
Grup 6’da yapılan incelemede göz dokusunda iç nüklear tabakasında ödem
alanları görüldü. Yine fotoreseptör tabakasında ciddi ödeme görüldü. (Resim 6. B).
Grup 7’de yapılan histopatolojik incelemedegöz dokusunda iç pleksiform
tabakasında az ödem görülürken, iç nüklear tabakası yoğun ödem gözlendi. Bununla
birlikte dış nükleer tabakada azda olsa ödemli alanlar görülmekteydi (Resim 6. C).
Grup 8’de yapılan histopatolojik incelemede göz dokusunda gangliyon
tabakasında yoğun ödem gözlenirken, iç ve dış nükleer tabakası az ödem gözlendi.
Bununla birlikte yer yer azda olsa fotoreseptör tabakasında ödemli alanlar
görülmekteydi (Resim 6. D).
48
Resim 6. A: 5. Grup, B: 6. Grup, C: 7. Grup, D: 8. Grup. (Siyah ok ödemli
alanları göstermektedir.)
49
6. TARTIŞMA
Çalışmamızda metanol zehirlenmelerinde oluşan metabolik asidoz tablosunu,
optik sinir ve retina hasarını inceledik ve bir H2 reseptör antagonisti olan ranitidinin
tedavi etkilerini araştırdık. Ranitidin hem metabolik asidoz hem de doku hasarı
üzerine olumlu etkiler gösterdi. Ancak günümüzde mevcut kullanılan fomepizol ve
etanol gibi tedavilere bir üstünlüğü saptanamadı. Ayrıca metanol zehirlenmesinde
derin metabolik asidoz ve belirgin formik asit yüksekliği olmadan da optik sinirde ve
retinada hasar oluşabileceği görüldü.
Metanol renksiz, uçucu özeliğe sahip ve oda sıcaklığında sıvı halde bulunan
bir alkoldür ve zehirlenmeleri en sık oral yolla olmakla birlikte nadiren inhalasyon ve
cilt yoluyla da olabilmektedir. (8) Alkol tüketmek isteyen fakat maddi veya başka
nedenlerden dolayı alkole ulaşamayan bireyler metanolü isteyerek ya da istemeden
bir alternatif olarak tükettiklerinden gelişmekte olan ülkelerde zaman zaman
epidemiler olmaktadır. Fakat ABD de günümüzde sıklıkla araç cam sıvıları ya da
diğer araç temizleyicilerinin yanlışlıkla içilmesi ile olmaktadır. (1) Nadir görülen bir
intoksikasyon olmakla birlikte genellikle ölümle sonuçlanır. (13) Kanun dışı yollarla
hazırlanan ve piyasaya sürülen, metil alkol içeren alkollü içecekler ve kolonyalar
ülkemizde metil alkol zehirlenmelerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Elmas ve arkadaşları 1996 yılında yayınlanan bildirilerinde, Türkiye’deki metil alkol
zehirlenmesine bağlı ölümlerin, %42,5’inin alkollü içeceklere, %19,2’sinin kolonya
içilmesine bağlı olduğunu belirtmektedirler. (30) Yaycı ve arkadaşlarının 2003’te
yayınladıkları 271 ölmüş hastada zehirlenmelerin %10,7’sinin alkollü içecek veya
kolonya içmeye bağlı olduğu, ancak yeterli bilgi alınamadığından diğer hastalarda
tüketilen ürünün tespit edilemediği açıklanmaktadır. (17) Ülkemizde Turla ve
arkadaşlarının çalışmasında 1992-1997 yılları arasında 124 olgu bildirilirken İnanıcı
ve arkadaşlarının yaptıkları bir başka çalışmada 1994-1998 yılları arasında 205 olgu
bildirilmiştir. (11, 12) Olguların çoğu 30-40 yaşları arasında ve %80-90 gibi büyük
bir bölümünü erkekler oluşturmaktadır. (12) Literatüre göre, etkili medikal tedaviye
rağmen, metil alkol zehirlenmelerinde ölüm oranı %20 olarak bildirilmektedir ve
ölüm olgularının bir kısmı hastaneye ulaştırılamadan kaybedilme şeklinde ortaya
50
çıkmaktadır. (31) Metil alkol’ün öldürücü dozu insanlar için 15 ile 500 ml arasında
değişmektedir. (17)
Yaycı ve arkadaşları ölüm oranlarının artışında metil alkol alınmasından
sonraki asemptomatik dönemin etkili olduğunu ileri sürmektedir. Asemptomatik
dönemde hastanın alkol almaya devam ettiğini ve böylece daha yüksek doz metanol
alındığını ileri sürmektedir. (17) Metil alkol zehirlenmesinde bulgular genellikle
metabolik asidoz, santral sinir sistemi, göz ve gastrointestinal sistem bulguları ile
sınırlıdır. (8) Çalışmamızda da zehirlenen ratlarda hem optik sinirde hem de retinada
hasar oluştuğu tespit edildi. Tipik olarak latent periyodun ardından santral sinir
sisteminde metanol dozuna bağlı olarak etkilenme bulguları oluşur. Algının normal
olduğu durumlarda ortaya çıkan görme bulanıklığı metanol zehirlenmesi için tipik bir
bulgudur. (32) Görme bozukluğu yanında ışıktan rahatsızlık, baş ağrısı, mide
bulantısı, kusma, karın ağrısı ve dispne yakınmaları ortaya çıkar. (8, 33) Orta
derecedeki zehirlenmelerde baş dönmesi, letarji ve konfüzyon görülür. Metanol
zehirlenmesinde koma ve konvülziyon olması beyin ödeminin göstergesidir. (19)
Literatürde özellikle putaminal bölgede, bilateral simetrik olarak izlenen sitotoksik
ödem ve hemorajik nekroz olguları bildirilmektedir. (20, 34) İntrakranial kanamaya
bağlı olarak ense sertliği ve diğer meningeal belirtiler de görülebilir. Mittal ve
arkadaşları 97 olgudan oluşan bir metil alkol zehirlenmesi serisinde %85,7 oranında
pariatal kortekste nöron dejenerasyonu ve hemoraji, %7,7 oranında putaminal lezyon
ve %7,1 oranında optik kiazmada spongiöz lezyon tesbit ettiklerini bildirimişlerdir.
(21) Yaycı ve arkadaşlarının çalışmasında %1,6 oranında intrakranial kanama tesbit
edildiği belirtilmektedir. (17)
Metanol mide mukozasından hızlıca emilir ve en yüksek konsantrasyona 30 60 dakika içinde ulaşır fakat alımdan 40 dakika ve 72 saat arasında değişen ve
yakınmaların olmadığı sessiz bir dönem vardır. (14, 15) Bu semptomsuz dönem
metanolün formaldehite yavaş metabolizasyonu nedeniyle görülür. (16) Metanol
primer olarak karaciğerde ADH aracılığı ile formaldehite metabolize olur.
Formaldehit daha sonra aldehit dehidrogenaz aracılığı ile formik aside ve o da en
sonunda folik asit, folinik asit, karbon dioksit ve suya metabolize olur. Metanol hem
ana bileşeni hem de toksik metabolitleriyle etki gösterir. Ana bileşeni bir miktar mide
51
tahrişine ve sarhoşluğa neden olur. Asıl toksik etkisini ana bileşenlerin karaciğerdeki
metabolizması sonucunda oluşan metabolitlerin ile asidoz ve uç organ hasarı
oluşturarak yapar. Bu metabolitler, özellikle de formik asit, metanolün kendisinden
daha fazla toksisiteye sahiptir ve derin metabolik asidoza, nörolojik hasara, optik
sinir toksisitesine ve görmede azalma ile sonuçlanan retinal hasara sebep olabilir.
(22, 35) Çalışmamızda metanol zehirlenmesinde formik asit düzeyinin arttığı ve buna
bağlı metabolik asidoz oluştuğu görüldü. Ancak literatürdeki diğer çalışmalarla
karşılaştırıldığında bizim çalışmamızda, formik asit düzeyindeki artış daha az
görüldü ve metabolik asidoz tablosu da daha hafif oluştu. Bunun nedeni verilen
metanol dozu ile ilgili olabilir. Hafif metabolik asidoz ve formik asitteki artış hafif
olmasına rağmen hem retinada hem de optik sinirde hasar oluştuğu görüldü.
Formik asit sitokrom c oksidaz aktivitesini inhibe ederek oksidatif
fosforilasyonu bloke eder ve doku düzeyinde hipoksi gelişmesine neden olur.
Bundan dolayı anaerobik metabolizma ve laktik asidoz gelişir. Asidoz hem
yüksekliği hem de gelişme zamanı açısından formik ait düzeyleri ile korelasyon
gösterir. Ek olarak metanol metabolizmasından dolayı NADH/NAD oranı
yükselmekte budan dolayı pirüvat daha çok laktata dönüşmekte ve böylece laktik
asidoz daha ağırlaşmaktadır. Bu nedenle metanol zehirlenmesinin erken fazında
asidozun büyük oranda formik asite bağlı olduğu düşünülmekte, buna karşın
zehirlenmenin geç fazında hücresel aerobik solunum bloke olduğunda laktat daha
çok önem kazanmaktadır. Ayrıca oluşan asidoz formik asidin toksik etkilerini
artırarak metanol zehirlenmesini daha da kötü hale getirmektedir.
Formik asitin optik sinirde birikmesi sonucu klasik görme bulguları ortaya
çıkar. Metanol zehirlenmesinin sebep olduğu göz hasarının mekanizması tam olarak
açıklanamamakla birlikte hiperemi, ödem ve optik sinir atrofisi ile sonuçlanan optik
sinirdeki mitokondriyal fonksiyonların bozulmasının görme kaybına sebep olduğu
düşünülmektedir. Çalışmamızda da hem optik sinirde hem de retinada hasar oluştuğu
görüldü. Metanol ayrıca bazal gangliaları da etkiler ve ciddi zehirlenmelerde
putamende de hemorajik ve hemorajik olmayan hasar sık görülür. Bu hasar
sunucunda hastalarda parkinsonizm veya diğer distonik/hipokinetik klinik durumlar
ortaya çıkabilir. (36)
52
Asıl toksik etkilerini metabolitleri oluşturan metanol intoksikasyonunun
tedavisinin temel basamağı, ADH fonksiyonunu inhibe eden antidotun verilmesidir.
Günümüzde ADH inhibisyonu için başlıca iki antidot kullanılmaktadır: etanol (ADH
yarışmalı inhibitörü), fomepizol (ADH inhibitörü). (37) Fomepizol kullanımının
etanole kıyasla avantajları arasında tahmin edilebilir farmakokinetiğe sahip olması,
sarhoşluk oluşturmaması, serum glukoz seviyesine minimal etkisi ve hemodiyaliz
ihtiyacını azaltması sayılabilir. Fiyatının yüksek olması ve her klinikte ulaşımının
kolay olmaması ise dezavantajlarıdır. Ancak her ikisi arasında net bir karşılaştırma
olmadığından ilacın güvenilirliği, maliyeti, etkinliği ve hastanın demografik
özellikleri gibi faktörlere göre karar verilmesi önerilmektedir. (38, 39) Çalışmamızda
tedavi olarak verilen etanol ve fomepizolün metanol zehirlenmelerinde hem
metabolik durum üzerine hem de doku hasarını azaltmada etkili olduğu görüldü
ancak her ikisi arasında anlanmlı bir fark görülemedi.
Klinikte kullanılan bu iki antidotun yanında ADH inhibisyonu yapan birçok
ajan bulunmaktadır ve H2 reseptör antagonistlerinden ranitidin de bunlardan biridir.
Peptik ülser ve benzeri hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılan H2 reseptör
antagonistlerinin karaciğer ve gastrik alkol dehidrojenaz enzimleri üzerine inhibitör
etkisi daha önce yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. (27, 28) Bundan dolayı ranitidin,
metanol intoksikasyonunda toksik metabolitlerin oluşmasını azaltabilecek potansiyel
bir antidot olabilir ve mevcut fomepizol tedavisi ile birlikte ranitidin verildiğinde
tedavinin
koruyucu
etkisini
artırabilir.
Ranitidin
verilmesinin
metanol
zehirlenmesinin etkilerini azaltabileceğini göstermemize rağmen, mevcut tedavilere
bir üstünlüğünü veya mevcut tedavilere eklendiğinde koruyucu etkiyi artırabileceğini
gösteremedik.
Sonuç olarak
bir H2 reseptör
antagonisti
olan ranitidin metanol
zehirlenmelerinde koruyucu etkilere sahip olmasına rağmen, mevcut tedavilere bir
alternatif olarak gözükmemektedir. Ancak koruyucu etkilerinin olması, kolay
ulaşılabilir ve ucuz olması ve ciddi yan etkilerinin olmaması nedeniyle özellikle
antidot verilmesinin gecikebileceği durumlarda kullanımı ile ilgili yapılacak yeni
çalışmalar daha iyi fikir verecektir.
53
7. KAYNAKLAR
1.
Smith JC, Quan D. Alcohols. In: Tintinalli JE, Stapczynski J, Jhon Ma O,
Cline DM, Cydulka RK, Meckler GD, editors. Tintinalli's Emergency
Medicine: A Comprehensive Study Guide. New York: McGraw-Hill; 2011.
2.
Bronstein AC, Spyker DA, Cantilena LR, Jr., Green JL, Rumack BH, Giffin
SL. 2009 Annual Report of the American Association of Poison Control
Centers' National Poison Data System (NPDS): 27th Annual Report. Clinical
toxicology. 2010 Dec;48(10):979-1178. PubMed PMID: 21192756.
3.
Avsarogullari L, Senol V, Akdur O, Akin A, Durukan P, Ozkan S.
Characteristics of acute adult poisonings in a university hospital emergency
department in central Turkey: a three-year analysis. JPMA The Journal of the
Pakistan Medical Association. 2012 Feb;62(2):129-33. PubMed PMID:
22755373.
4.
Azmak D, Erdönmez Ö, Altun G, Zeren C, Yılmaz A. Edirne ilindeki metil
alkol zehirlenmesine bağlı 13 ölüm olgusunun incelenmesi. Yıllık Adli Tıp
Toplantıları 2002 Kitabı Adli Tıp Kurumu Yayınları 6.193-6.
5.
Coşkun F. Zehirlenme olgularına yaklaşım. Yoğun Bakım Dergisi.
2001;1(2):114-21.
6.
Zosel AE. General approach to the poisoned patient. In: Adams JG, editor.
Emergency Medicine: Clinical Essentials. Second ed. Philadelphia: Saunders;
2013. p. 1221-30.
7.
Tunçok Y. Acil serviste zehirlenmiş hastaya yaklaşım. ACİL TIP DERGİSİ
III Acil Tıp Sempozyumu Özel Sayısı. Ekim 2000.
8.
Barceloux DG, Bond GR, Krenzelok EP, Cooper H, Vale JA, American
Academy of Clinical Toxicology Ad Hoc Committee on the Treatment
Guidelines for Methanol P. American Academy of Clinical Toxicology
practice guidelines on the treatment of methanol poisoning. Journal of
toxicology
Clinical
toxicology.
2002;40(4):415-46.
PubMed
PMID:
12216995.
9.
Kıyan S. Alkol Zehirlenmeleri. In: Kekeç Z, editor. Tüm Yönleriyle Acil Tıp:
Tanı, Tedavi ve Uygulama Kitabı. Adana: Nobel Kitabevi; 2010. p. 485-98.
54
10.
Kumar P, Gogia A, Kakar A, Miglani P. An interesting case of characteristic
methanol toxicity through inhalational exposure. Journal of family medicine
and primary care. 2015 Jul-Sep;4(3):470-3. PubMed PMID: 26285665.
Pubmed Central PMCID: 4535118.
11.
Turla A, Yaycı N, Koç S. Ölümle sonuçlanan metil alkol zehirlenmeleri. Adli
Tıp Derg. 2001 (15):37-40.
12.
Yaycı N, İnanıcı MA. Metil Alkol (Metanol) Zehirlenmesi. Türkiye Klinikleri
J Foren Med. 2005 (2):101-8.
13.
Liu JJ, Daya MR, Mann NC. Methanol-related deaths in Ontario. Journal of
toxicology Clinical toxicology. 1999;37(1):69-73. PubMed PMID: 10078162.
14.
Riley LJ, Jr., Ilson BE, Narins RG. Acute metabolic acid-base disorders.
Critical care clinics. 1987 Oct;3(4):699-724. PubMed PMID: 3332220.
15.
Suit PF, Estes ML. Methanol intoxication: clinical features and differential
diagnosis. Cleveland Clinic journal of medicine. 1990 Jul-Aug;57(5):464-71.
PubMed PMID: 2115409.
16.
Kruse JA. Methanol poisoning. Intensive care medicine. 1992;18(7):391-7.
PubMed PMID: 1469176.
17.
Yayci N, Agritmis H, Turla A, Koc S. Fatalities due to methyl alcohol
intoxication in Turkey: an 8-year study. Forensic science international. 2003
Jan 9;131(1):36-41. PubMed PMID: 12505469.
18.
Treichel JL, Henry MM, Skumatz CM, Eells JT, Burke JM. Formate, the
toxic metabolite of methanol, in cultured ocular cells. Neurotoxicology. 2003
Dec;24(6):825-34. PubMed PMID: 14637377.
19.
Scrimgeour EM. Outbreak of methanol and isopropanol poisoning in New
Britain, Papua New Guinea. The Medical journal of Australia. 1980 Jul
12;2(1):36-8. PubMed PMID: 7432265.
20.
Blanco M, Casado R, Vazquez F, Pumar JM. CT and MR imaging findings in
methanol intoxication. AJNR American journal of neuroradiology. 2006
Feb;27(2):452-4. PubMed PMID: 16484428.
21.
Mittal BV, Desai AP, Khade KR. Methyl alcohol poisoning: an autopsy study
of 28 cases. Journal of postgraduate medicine. 1991 Jan;37(1):9-13. PubMed
PMID: 1941700.
55
22.
Hassanian-Moghaddam H, Pajoumand A, Dadgar SM, Shadnia S. Prognostic
factors in methanol poisoning. Human & experimental toxicology. 2007
Jul;26(7):583-6. PubMed PMID: 17884962.
23.
Eells JT, Henry MM, Lewandowski MF, Seme MT, Murray TG.
Development and characterization of a rodent model of methanol-induced
retinal and optic nerve toxicity. Neurotoxicology. 2000 Jun;21(3):321-30.
PubMed PMID: 10894122.
24.
Baydın A, Akar H, Karaca A, Yardan T, Bayrak İ, Baydın M. Metanol
zehirlenmesinde bilateral putaminal nekroz ve ani körlük. Yoğun Bakım
Dergisi. 2010;9(3):168-72.
25.
Litovitz T. The alcohols: ethanol, methanol, isopropanol, ethylene glycol.
Pediatric clinics of North America. 1986 Apr;33(2):311-23. PubMed PMID:
2870460.
26.
Brett S. Science review: The use of proton pump inhibitors for gastric acid
suppression in critical illness. Critical care. 2005 Feb;9(1):45-50. PubMed
PMID: 15693983. Pubmed Central PMCID: 1065099.
27.
El-Bakary AA, El-Dakrory SA, Attalla SM, Hasanein NA, Malek HA.
Ranitidine as an alcohol dehydrogenase inhibitor in acute methanol toxicity in
rats. Human & experimental toxicology. 2010 Feb;29(2):93-101. PubMed
PMID: 20026516.
28.
Dawidek-Pietryka K, Szczepaniak S, Dudka J, Mazur M. In vitro studies of
human alcohol dehydrogenase inhibition in the process of methanol and
ethylene glycol oxidation. Archives of toxicology. 1998 Sep;72(9):604-7.
PubMed PMID: 9806434.
29.
Yokoyama H, Matsumoto M, Shiraishi H, Miyagi M, Kato, Ishii H.
Nicotinamide adenine dinucleotide-dependent retinoic acid formation from
retinol in the human gastric mucosa: inhibition by ethanol, acetaldehyde, and
H2 blockers. Alcoholism, clinical and experimental research. 2001 Jun;25(6
Suppl):24S-8S. PubMed PMID: 11410737.
30.
Elmas İ, Tüzün B, İmrağ C, Korkut M. Evaluation of deaths due to methyl
alcohol intoxication with respect to forensic medicine. İstanbul Med Faculty.
1996;59(4):64-9.
56
31.
Krishnamurthi MV, Natarajan AR, Shanmugasundaram K, Padmanabhan K,
Nityanandan K. Acute methyl alcohol poisoning. (A review of an outbreak of
89 cases). The Journal of the Association of Physicians of India. 1968
Oct;16(10):801-5. PubMed PMID: 5715506.
32.
Bennett IL, Jr., Cary FH, Mitchell GL, Jr., Cooper MN. Acute methyl alcohol
poisoning: a review based on experiences in an outbreak of 323 cases.
Medicine. 1953 Dec;32(4):431-63. PubMed PMID: 13110604.
33.
Teo SK, Lo KL, Tey BH. Mass methanol poisoning: a clinico-biochemical
analysis of 10 cases. Singapore medical journal. 1996 Oct;37(5):485-7.
PubMed PMID: 9046199.
34.
Server A, Hovda KE, Nakstad PH, Jacobsen D, Dullerud R, Haakonsen M.
Conventional and diffusion-weighted MRI in the evaluation of methanol
poisoning. Acta radiologica. 2003 Nov;44(6):691-5. PubMed PMID:
14616218.
35.
Seme MT, Summerfelt P, Henry MM, Neitz J, Eells JT. Formate-induced
inhibition of photoreceptor function in methanol intoxication. The Journal of
pharmacology and experimental therapeutics. 1999 Apr;289(1):361-70.
PubMed PMID: 10087025.
36.
Ley CO, Gali FG. Parkinsonian syndrome after methanol intoxication.
European neurology. 1983;22(6):405-9. PubMed PMID: 6662151.
37.
Posner MI, Walker JA, Friedrich FA, Rafal RD. How do the parietal lobes
direct covert attention? Neuropsychologia. 1987;25(1A):135-45. PubMed
PMID: 3574646.
38.
Beatty L, Green R, Magee K, Zed P. A systematic review of ethanol and
fomepizole
use
in
toxic
alcohol
ingestions.
Emergency
medicine
international. 2013;2013:638057. PubMed PMID: 23431453. Pubmed Central
PMCID: 3574646.
39.
Jammalamadaka D, Raissi S. Ethylene glycol, methanol and isopropyl
alcohol intoxication. The American journal of the medical sciences. 2010
Mar;339(3):276-81. PubMed PMID: 20090509.
57
Download