1 MİKROBİYOLOJİ 2 MİKROBİYOLOJİ 3 MİKROBİYOLOJİ ÖNSÖZ Tıpta Uzmanlık Sınavı’na hazırlık uzun ve zahmetli bir yoldur. Kaynak seçimi ise kişiye, sınava kadar kalan süreye ve hedeflenen puana göre değişiklik göstermektedir. Bu seri “az zahmetli olan” ve “kısa kaynaklardan çalışmak zorunda olan” kişiler için hazırlanmış ideal bir seridir. Bu kadar küçük hacim başarı için yeterlimidir? Daha hacimli kitaplara göre yeterli olmadığı açıktır ama ŞUNU KESİNLİKLE SÖYLEYEBİLİRİZ ki bu kadar kısa metinle en fazla sayıda soru yakalayan bir seri oluşturduk. Çünkü; bu serinin içeriği TUSDATA TUS HAZIRLIK MERKEZLERİ’nin son 2-3 yıldır yaptığı çok özel TUS KAMPLARI’nda anlatılan en özet ve en güncel metinlerden oluşmaktadır. Biz içeriğe güveniyoruz. Umarız yararlı olur ve başarınıza katkıda bulunuruz. Seri Editörleri 4 MİKROBİYOLOJİ İÇİNDEKİLER 1. GENEL MİKROBİYOLOJİ VE BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ ......... 5 2. VİROLOJİ ........................................................................... 82 3. MİKOLOJİ......................................................................... 127 4. PARAZİTOLOJİ.................................................................. 141 5. İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK ............................ 164 6. ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI ........................... 203 5 MİKROBİYOLOJİ GENEL MİKROBİYOLOJİYE VE BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ MİKROBİK DÜNYA ÖKARYOTLAR ( > 2 mikrometre ) : a) Algler b) Protozoonlar c) Mantarlar PROKARYOTLAR ( 0.2 – 5 mikrometre) : a) Arkebakteriler b) Siyanobakteriler (mavi-yeşil algler) c) Bakteriler Viruslar, viroidler ve prionlar ise bir hücre morfolojisine sahip olmayan yapılardır.Virüsler konak hücreye girerek onun genetik yapısındaymış gibi davranan kendisi için gerekli yapı taşlarını sentezletip hücreye zarar veren yapılardır. Yaklaşık 200-400 nm boyutlarında ancak elektron mikroskobu ile görülebilen canlılardır. En temel farklılıkları genetik yapı olarak ya sadece RNA ya da DNA içermeleridir (TUS). Viroidler kapsidsiz tek telli RNA viruslarıdır, otonom olarak hücre çekirdeğinde replike olabilirler ve bitki hastalıklarına yol açarlar. Diðer çýplak RNA’larýn aksine nükleazlara dirençlidir. Prionlar ise DNA ve RNA içermeyen protein yapılı etkenlerdir. İnsan (Kuru, Creutzfeld-Jacop,fatal familyal insomnia, Gertzman-Strausller sendromu) ve hayvanlarda (Scrapie, deli dana hastalığı,...vb) beyin hasarıyla karakterize klinik tablolar oluştururlar. Prionlar ısı ve dezenfektanlara çok dirençli, immun yanıt ve antikor oluşturmayan protein yapılardır (TUS). Nöronlarda vakuolizasyon ve amiloid plak birikimi ile karakterize süngerimsi (spongioform) ansefalopati tipik lezyondur(TUS). PrP protein yapısının önemli birimi ve infektiviteden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Kısaca bakteriler (prokaryotlar) ökaryot mikroorganizmalardan boyutlarının daha küçük olması, stoplazmasında organeller içermemesi ve asıl önemlisi nükleer membranının bulunmaması ile ayrılırlar(TUS). Bazı özel durumları da burada hatırlamak faydalı olacaktır. SPİROKETLER Burgumsu , özel yapılara sahip bakterilerdir. Periplazma kamçıları ve dingil telleri yapıları ile özel bir hareket yeteneğine sahiptir. İnsanda hastalık yapanları Treponema, Borrelia, Leptospira cinslerinde bulunur. Bakteriler arasında DNA genelde sirküler bir özellik gösterirken Borrelia burgdorferi lineer (DOĞRUSAL) bir DNA dizisine sahiptir. Spiroketler ince yapıları nedeniyle ancak karanlık alan mikroskoplarında gözlenebilirler. 6 MİKROBİYOLOJİ TIBBİ ÖNEM TAŞIYAN MİKROORGANİZMALARIN KARŞILAŞTIRILMASI Özellikler Hücre Ortalama ölçüler (um) Viruslar - Bakteriler Var Protozoonlar Mantarlar Var Var 0.02-0.2 1-5 3-10 15-25 Protozoon Nükleik asit DNA ya da RNA DNA+RNA DNA+RNA RNA+RNA Çekirdek tipi Yok Prokaryotik Ökaryotik Ökaryotik Ribozom Yok 70 S 80 S 80 S Mitokondri Yok Yok Var Var Kitinli sert duvar Esnek membran Yok Pekçoğunda var Dış yüzey yapısı Protein kapsid ve lipoprotein zarf Hareket Yok Çoğalma şekli İkiye bölünmez Peptidoglikanlı sert duvar Bazılarında var İkiye bölünerek eşeysiz Bölünerek, eşeyli veya eşeysiz İkiye bölünerek eşeyli veya eşeysiz ID: RİKETSİALAR Zorunlu hücreiçi paraziti olan küçük (300-600nm) bakterilerdir. RNA ve DNA birlikte içermeleri, ikiye bölünerek çoğalmaları ve hücre duvarı yapısına sahip olmaları nedeniyle viruslardan ayrılırlar. Tifüs etkeni olarak bilinirler ( R prowazekii, R typhi,...). Coxiella burnetii ( Q fever) , Ehrlichia cinsi bakteriler de bu aile içinde yer alırlar. Gram yöntemiyle iyi boyanmazlar, Giemsa , Gimenez boyalarıyla boyanırlar. KLAMİDYALAR Küçük (200-1500nm) , zorunlu hücre içi bakterilerdir. Hücre içinde özel bir büyüme döngüsü oluşturur. Hücre içine giren bulaşıcı yapı (elementer cisim) fagozom içinde metabolik olarak aktif olan retiküler cisim haline dönüşür. Retiküler cisimler ikiye bölünerek , içinde çok sayıda elementer cisimler oluşur ve hücre içinde inklüzyon cisimleri oluşur (Lugol ile boyanabilir). Sonuçta bu yapı parçalanarak elementer cisimler ortama dağılırlar. Nükleik asit, protein gibi yapıları sentezleme yetenekleri varken enerji üretimi için konak hücre enzimlerini kullanırlar (enerji parazitliği). Hücre duvarında peptidoglikan yapı bulunmaz. MOLLİKÜLİTLER Mycoplasma ve Ureaplasma cinsi bakteriler kültürleri yapılabilen en küçük prokaryotlardır (0.12-0.25 mikrometre) . Bu bakteriler sitoplazmik membranlarında sterol içeren yegane bakteriler olarak özel bir yere sahiptir. M. pneumoniae (atipik pnömoni) , M. hominis (ürogenital inf) ve U. urealyticum bu cinslerdeki en önemli patojenlerdir. 7 MİKROBİYOLOJİ BAKTERİLERİN YAPISI VE SINIFLANDIRMASI Bakteriler morfolojik özellikleri, üreme özellikleri, enzimatik aktiviteleri, nükleer materyal yapısı (Guanin/sitozin oranı) ,... gibi pek çok özellikleriyle sınıflandırılmıştır. Fakat günümüzde bu sınıflamada genetik bilginin önemi artmıştır. Günümüzde bu konuda en duyarlı test DNA-rRNA karşılaştırmasıdır. Çünkü rRNA mutasyondan en az etkilenen genetik materyaldir. Bu yöntemlerin kullanılmasıyla pek çok yeni tür ve cins ayrılmıştır. Bu amaçla araştırılan 16 s RNA , r RNA 30 S alt ünitesinde yer alan bir dizidir. BAKTERİLERİN YAPISI Yapı Kimyasal kompozisyon Fonksiyon Esansiyel komponentler Hücre duvarı Peptidoglikan Belkemiği şekerdir, yan zincir olan peptid çapraz bağlanmıştır Sert yapı sağlar. Osmotik basınca karşı korur, penisilin ve sefalosporinlerin etki alanıdır. Lizozimle yıkılır. Gram (+) bakterilerin yüzey lifleri Teichoic asit Majör yüzey antijenidir. Fakat laboratuar tanıda nadir kullanılır. Faj reseptörü Gram (-) bakterilerin dış membranları Lipid A Endotoxinin toxic komponentidir. Po lisakkarit Majör yüzey antijenidir. Laboratuar tanıda sıklıkla kullanılır. Lipoprotein, sterol içermez Oksidatif ve transport enzimlerinin bulunduğu bölge Sitoplazmik membran Ribozom Nükleosid RNA, 50S ve 30S subunitelerindeki protein DNA Protein sentezi; aminoglikozid tetrasiklin, eritromisin, kloramfenikolün etki alanıdır. Genetik materyal Mezozom Plasma membranının invajinasyonu Hücre yapılarına ve sekresyona katılır Periplazmik aralık Dış membran ve plazma membranı arasında yer alır Bazı hidrolitik enzimler ve Beta laktamaz içerir Nonesansiyel komponentler Kapsül Polisakkarit Fagositoza karşı korur Pilus ve Fimbria Glikoprotein İki tiptir: 1-hücre yüzeyine tutunmayı sağlar. 2-sex pilus konjugasyonda iki bakterinin tutunmasını sağlar Flajel Protein Hareketi sağlar Spor Dipikolinik asit, keratin tabaka Dehidratasyon, ısı ve kimyasal maddelere karşı rezistans sağlar Plazmid DNA Toxinler ve antibiyotik rezistansı için bir tür gen içerir Granül Glikojen, lipid, polifosfatlar Sitoplazmadaki besin depolarıdır Glikokalix Polisakkarid Yüzeylere yapışmada görevli ID: 8 MİKROBİYOLOJİ MİKROBİK HÜCRE BİLEŞENLERİ Hücre Tipi Yapı Bileşim Zarf kapsül Polisakkarit veya polipeptid Duvar Kitin Gram Pozitif Bakteri Gram Negatif Bakteri - + veya - + veya - Poli-N-asetilglukozamin + - Peptidoglikan Poli-N-asetilglukozamin-N asetilmuramik asit-tetrapeptidi - Periplazmik aralık Proteinler ve oligosakkaritler Lipoprotein Dış membran Ekler Pili Flajel Klamidya Rickettsia - - - - - - - + + - - + - - + - + + Lipoprotein - - + - + + Proteinler, fosfolipidler ve lipopolisakkarit - - + - + + Protein - + veya - + veya - - - - Protein Mantar Mikoplazmalar - + veya - + veya - - - - + (ve ergosterol) + + + (Sterol) + + Protein, fosfolipidler ve nükleik asitler + - - - - - 80S Ribozomlar Protein ve RNA + - - - - - 70S Ribozomlar Protein ve RNA - + + + + + Genetik meter- Protein, fosfoliyal Nükleus pidler ve nükleik asitler + - - - - - Nükleoid Protein ve nükleik asitler - + + + + + Plazmidler DNA + veya - + veya - + veya - + veya - + veya - + veya - Spolar Reprotüktif Sporlar Tüm hücre bileşenleri + - - - - - Tüm hücre bileşenleri - + veya - - - - - Hücre membranı Proteinler ve fosfolipidler Sitoplazma Organeller Endosporlar ID :06t016 9 MİKROBİYOLOJİ SİTOPLAZMA VE İÇİNDE YER ALAN İNKLÜZYONLAR Sitoplazmada Golgi aygıtı, lizozom, mitokondri bulunmaz. Ribozomlar ise (70 S) sitoplazmada bulunurlar. Ribozomlarda protein sentezi gerçekleştirilir ve ökaryot ribozomlarından daha farklı yapısı nedeniyle antibiyotikler (aminoglikozid, tetrasiklin, makrolid,...) seçici olarak sadece bakteri ribozomlarını etkilemektedir. Ayrıca sitoplazmada dairesel kendi kendine çoğalabilen DNA dizileri (plazmid) ve küçük , çoğalmayan fakat diğer DNA dizilerine girebilen diziler (transpozon) de belirlenebilirler. NUKLEUS Nukleus zarı ve çekirdekçik bulunmaz. Sitoplazmanın ortasında stoplazmaya belirli bölgelerden (mezozom) bağlanan , kıvrımlar halinde sıkıştırılmış olarak bulunan tek ve kapalı bir zincir halindeki DNA ‘dan ibaret nükleoid bulunmaktadır. DNA genelde kapalı (sirküler) bir yapıda iken bazı bakterilerde lineer olarak bulunmaktadır (LYME hastalığı etkeni Borellia burgdorferi lineer DNA taşır) . SİTOPLAZMİK MEMBRAN Tüm diğer canlı hücrelerde olduğu gibi iki lipid tabakası içinde (fosfolipid, fosfotidil kolin, serebrozid, trigliserid) proteinlerden oluşmaktadır. Ökaryot hücrelerden faklı olarak yapısında sterol bulunmaz (Mycoplasma cinsi hariç). Sitoplazmik membran görevleri şöyle özetlenebilir: • Bu bölge selektif geçirgenlik ve maddelerin transportunda kilit görev alır. Transport işlevinde permeazlar rol alır. Böylece ozmotik basıncı düzenleyerek hücreyi korur. • Hücre duvarının protein sentezi için gerekli enzimler hep burada yapılır (biyosentez) • Maddeleri parçalayan hidrolitik enzimler (beta laktamaz, Ig A proteaz,...) burada yapılır. Penisilinaz buna iyi bir örnektir; Gram (+) bakterilerde çevreye , Gram (-) bakterilerde periplazmik aralığa salınır. Ayrıca ekzotoksinlerin de sentez/salgı birimidir. • Pekçok duysal ve kemotaktik protein de sitoplazma zarı ile ilişkilidir. Kemoreseptörler de sitoplazmik membranda bulunurlar. • Bakterilerde solunum işlevini gören sitokromlar sitoplazma zarında bulunurlar ve bu özelliği ile sitoplazma zarı ökaryotların mitokondri işlevini görmektedir denilebilir (TUS). Mezozomlar ise sitoplazma zarının kıvrımlı girintileridir. Septumda (septal) ya da başka bir bölgede (lateral) oluşabilirler. Septal mezozom nükleoidin(DNA) tutunma yeridir (TUS) ve bakterinin bölünmesinde rol oynar. Lateral mezozomlara plazmidler tutunabilir, spor oluşumunda ve ayrıca sekresyonda rol alırlar. Virulansla ilgileri yoktur (TUS). HÜCRE DUVARI Bakteriyi iç basınca karşı koruyan, şeklini veren , su gibi düşük osmotik ortamlarda bakteriyi koruyan yapıdır. Gram boyanma özelliği de hücre duvar yapısındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. 10 MİKROBİYOLOJİ Uygun olmayan koşullarda , lizozim ile ya da hücre duvarına etkili antibiyotiklerle karşılaştıklarında bakteriler hücre duvar yapılarını kaybederek hipertonik ortamda yaşamlarını devam ettirebilirler (TUS). Uygunsuz durum ortadan kalkınca normal hale dönebilirler . Bu bakteriler üreme ve bölünme yeteneğine sahipse L – formu bakteriler denir. Gram (-) bakteriler gibi boyanırlar, penisilinlere dirençlidirler, daha yavaş ürerler ve zar/filtrelerden süzülebilirler (TUS). Bu hale gelen bakteri Gram (+) duvar yapısındaysa protoplast ,Gram (-) hücre duvar yapısındaysa sferoplast adı verilir. Sferoplastlarda protoplastlardan farklı olarak dış membran kalıntıları bulunmaktadır. L-formu ile (özellikle endokarditlerde) kronik infeksiyonlar ve nüksler olabilir. Arkebakteriler dışında, hücre duvarı bulunan tüm bakterilerde sağlamlık , direnç ve şekili sağlayan en önemli hücre duvan tabakası, peptidoglikan (murein) katmanıdır. Mycoplazmalarda peptidoglikan bulunmaz, arkeabakterilerde ise farklı bir yapı (psödoglikan, psödomurein) bulunur. Peptidoglikan yapısının glikan bölümü N-asetil muramik asit ve N-asetil glukozamin kompleksinden ibarettir. Bu yapılar birbirlerine peptid bağları ile (beta 1-4 glikozid) bağlanmış durumdadırlar(bu bağlar lizozimin hedef bölgesidir). Aradaki tetrapeptidler arasındaki çapraz bağlar yapının dayanıklılığını sağlar. İskelet yapı tüm bakterilerde aynıdır fakat tetrapeptid dizileri ile oluşan çapraz bağlar türden türe değişir. Tetrapeptid zincirde ilk aminoasit L-alanin, ikinci D-glutamik asittir. Üçüncü aminoasit Gram (-) bakterilerde diaminopimelik asittir. GR (+) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI 11 MİKROBİYOLOJİ Gram(+) bakterilerde diaminopimelik asit ya da lizin (nadiren ornitin )olabilir. Dördüncü aminoasit D-alanindir. D-alanin tetrapeptidler arası çapraz bağlanmayı sağlar. Diaminopimelik asit Gram (-) bakterilerde lipoprotein tabakayı bağlar ve sadece prokaryot hücre duvarında bulunur (TUS). Uçtaki iki DAla vankomisin ve teikoplanin in baþlýca etki bölgesidir.Transpeptidasyon eylemi; transpeptidaz, endopeptid, karboksipeptidazlarca yerine getirilir. Bu enzimler Beta-laktamlý antibiyotiklerin ana hedefidirler ve Penisilin baðlayan proteinler (PBP) adý verilir. Beta laktamlar moleküler benzerlik ile etki gösterirler. Penisilin ve sefalosporinlerin moleküler yapýsý pentapeptidlerin terminalindeki D-Ala-D-Ala ile benzerlik gösterir. Transpeptidaz enziminin aktif bölgesine irrreversibl olarak baðlanarak D-Ala D-Ala ile kompleks oluþturmasýný önlerler. Peptidoglikan sentezini 3. ve son aþamada engellerler. Penisilinlerin genelde baðlanma yeri PBP 1 ve 3’tür. Ayrýca penisilinler bazý bakterilerde doðal olarak bulunan ve mureini hidrolize eden bakteriyel otolizinlerin inhibitörlerini bloke ederek te etklli olabilirler. Gram (+)’lerde hücre duvarı kuru ağırlığının %50’sini (%40-80), Gram (-)’lerde ise %5-10’unu peptidoglikan tabaka oluşturur; Gram (+)’lerde hücre duvarı daha sağlam ve kalındır. Peptidoglikan, memelilerin idrar ve beyin omurilik sıvısı (BOS) hariç tüm salgılarındaki nonspesifik bağışık yanıt elemanlarından olan ve fagositozla bakteri öldürülmesinde büyük önemi olan lizozim enziminin (Muramidaz) hedefidir. Peptidoglikan miktarı Gram(+) bakterilerde daha fazla olduğundan lizozime daha duyarlıdırlar. Gram (+)’lerde Lipoteikoik/teikoik ve bir miktar teikuronik asid, peptidoglikan tabaka içinde dağınık halde bulunur. Bu yapılar ribitol ve gliserolden oluşurlar. Lİpoteikoik asit, Gram (+)’lerin majör yüzeyel antijenik determinantı ve yapışma elemanıdır ve Gram (-)’lerde bulunmaz. Teikoik asit bakteriyi lizozimin etkisinden de korumaktadır. Ayrıca teikoik asitler Gram (+) bakterilerin fajları için reseptörleri de taşırlar (TUS). Bazı Gram (+) bakterilerde polisakkarid tabaka (streptokokların C karbonhidratı), dış protein (S pyogenes M proteini) ya da Mycobacterium cinsindeki bakteriler gibi glikolipidler bulunabilir. Hatta Listeria monocytogenes’in hücre duvarında lipopolisakkarid elemanlar da bulunmaktadır. Gram(-)’lerin hücre duvarının en dışında fosfolipid (FL) ve lipopolisakkaridden(LPS) oluşan bir dış tabaka(dış membran) bulunur. Dış membran ile sitoplazma arasındaki boşluğa periplazmik aralık denilmektedir. Dış membran altında peptidoglikan ile dış membranı birbirine bağlayan lipoprotein tabaka bulunur. Dış membranda bazı proteinler(porin, integral proteinler) de bulunur ve hidrofobik yapıları dışarı atabilme yeteneğine sahiptir. Böylece hücreyi dış ortamın safra tuzu ve hidrolitik enzimlerinden korur. Dış membrandaki porinler, şeker, aminoasit, vitamin, gibi zorunlu maddeleri ve antibiyotiklerin hücre içine girişine izin vermektedir. Bazı büyük moleküllü antibiyotiklerin geçişi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç gelişebilir. Pseudomonas aeruginosa’daki birçok antibiyotiğe karşı direnç bu şekilde olabilmektedir. Omp A dış membrandaki en büyük protein olarak göze çarpar ve dış membranı peptidoglikan tabakaya bağlar. Bazý büyük moleküllü antibiyotiklerin (vankomisin) geçiþi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç geliþebilir. Porin deðiþikliði ile karbapenem gibi küçük moleküllü ab’lerin giriþi engellenebilir. 12 MİKROBİYOLOJİ Dış membran proteinleri aynı zamanda fajlar, bakteriyosinler ve piluslar için reseptör görevi de görürler. Dış membranın en yüzeyinde lipopolisakkarid tabakası (LPS) yer alır ve LPS tabakasında üç katman izlenir: a) Lipid A: Uzun zincirli yağ asitleri + glikozamin disakkarit üniteleri ( daima beta-hidroksi miristik asit bulunur). LPS tabakanın endotoksin etkisinin tümünden bu bölüm sorumludur. b) Kor: Tüm Gram(-) ortak polisakkarid yapı. Lipid-A ile ketodeoksioktülonatla bağlıdır. c) Polisakkarid : Türe özgül O antijeni (somatik antijen). Bazı Gram(-) bakterilerde dış membran LPS yoktur, bunlarda glikan yapısında çok sayıda çıkıntılar bulunur (Lipooligosakkarid:LOS) . Bu mekanizma ile konak yapısına benzerlik göstererek savunma sisteminden kaçabilirler ( Örneğin gonokok, meningokok, H influenzae, H ducreyi,..). Periplazmik aralık sadece Gram(-)’lerde bulunur. Bu bölgede belirli substratları bağlayacak moleküller, transport için hazır hale getiren enzimler (alkali fosfataz, ...vb) ve bazı antibiyotikleri parçalayan enzimler bulunur (Beta laktamaz, aminoglikozid fosforilaz). Burada ayrıca, peptidoglikan tabakadan bu boşluğa uzanan ve penisilinlerin bağlanma bölgesi olan transpeptidaz, endopeptidaz ve karboksipeptidaz gibi protein yapılar (penisilin bağlayan proteinler-PBP) da bulunmaktadır. Bu aralıktaki beta-laktamazlar, Hücre duvar yapısındaki farklılık nedeniyle bakteriler Gram boyama yöntemiyle farklı renklerde boyanır. Bazı bakteriler Gram yöntemiyle iyi boyanamazlar. Mycobacterium cinsi bakteriler hücre duvarındaki fazla lipid içeriği nedeniyle, Ricketsia ve Chlamydia cinsi bakteriler zorunlu hücreiçi ve çok küçük bakteriler olduklarından, Legionella pneumophila fuksini zor aldığı için, Molikütler (mikoplazmalar) hücre duvarı olmadığından Gram ile iyi boyanamazlar. Treponema pallidum çok ince olduğundan Gram boyama ve benzeri boyalarla gösterilemez. Mycobacterium tuberculosis gibi bakteriler özel hücre duvarı yapıları nedeniyle özel boyalarla boyanabilirler. Erlich-Ziehl-Neelsen (EZN) yöntemi ile boyanma; lipidden zengin hücre duvarı yapısı ve bu duvarda yer alan mikolik asit nedeniyle önemli bir tanım vasıtasıdır. Bazı diğer mikroorganizmalar da EZN yöntemiyle boyanabilirler (Legionella micdadei, Rhodococcus equi, Nocardia, Cryptosporidium, Isospora belli, bazı aktinomisetler,...). 13 MİKROBİYOLOJİ GR (-) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI KAPSÜL Bazı bakteriler tam ve homojen olmayan fakat bakteriyi çevreleyerek koruyan bir yapı oluşturur. Bu yapı genelde glikokaliks yapısındadır ve “slime” faktörü adını da alır. Bu yapı plazma koagülaz negatif stafilokoklarda belirgin bir özelliktir ve bu bakterilerin yabancı cisimlere tutunarak infeksiyon yapma yeteneklerinin en önemli nedenidir. Benzer bir yapı Streptococcus mutans bakterilerinde bulunur ve bu tabaka sonuçta diş çürüklerinin oluşmasında rol oynar. Gerçek kapsül yapısı polisakkaritten ibaretttir. Bu konuda önemli istisna şarbon etkeni olan Bacillus anthracis bakterisinin protein (poly-D glutamic asit) yapısındaki kapsülüdür. Ayrıca A grubu beta hemolitik str (S pyogenes) da hyalüronik asit yapısında bir kapsüle sahiptir. Pnömokoklar, Haemophilus influenzae, Klebsiella, ... gibi pek çok bakteri kapsül yapmaktadır. Haemophilus influenzae poliribozil fosfat yapıda bir kapsüle sahiptir. Bu türün b serotipinin daha virulan olmasının nedeni kapsül yapısının beş şekerli (pentoz) şekerlerden oluşmasıdır. Kapsül Fagositozu Önleyen Virulans İçin Çok Önemli Bir Yapıdır: Ayrıca kapsül bakterilerin adhezyonunda da rol alırlar. Kapsülün kaybı genelde virulansın da kaybı anlamına gelir. Çini mürekkebi (ya da nigrosin) boyası kullanılır. Kapsüllü bir maya olan Cryptococcus neoformans klinik örneklerde bu yöntemle gösterilebilir. Ayrıca kapsül serolojik ayrım amacıyla kullanılır. Kapsül şişme deneyi (Quellung) ile kapsüllü bakteriler tiplendirilebilirler. 14 MİKROBİYOLOJİ Kapsül antijenleriyle oluşturulan aşılar oldukça etkili aşılardır. Polisakkarid antijen içerdiklerinden rapelleri gereklidir. Polisakkarit aşıların bir dezavantajı TH hücrelerini uyaramamalarıdır. Bu aşılar B hücrelerini T hücrelerinden bağımsız olarak uyarırlar, bu da IgM yapımına neden olur, ancak sınıf dönüşümü çok az meydana gelir, afinite maturasyonu gözlenmez ve hemen hiç hafıza hücresi oluşmaz. FLAGELLUM (KIRPIK,KAMÇI) Genelde kok morfolojisinde bakterilerde bulunmaz. Bu yapılar Leifson yöntemiyle boyanabilirler. Laboratuvarda bazı bakteriler(Salmonella) kirpik (H) antijenleri ile tanımlanabilirler. FİMBRİA VE PİLUS Küçük , protein yapıda, sitoplazma zarından kaynaklanan bakterinin yapışma (adezyon) işlevini sağlayan tüycüklerdir. Bakteride yüzlerce bulunurlar. Piluslar yapı olarak aynı olmakla beraber adezyon yanında konjugasyon ile gen aktarımından da sorumludur(seks pilusu). Fimbrialar başlıca Gram (-) bakterilerde bulunurlar. Gonokokların başlıca virulans faktörüdür (TUS). E. coli pilusları özellikle üriner sistem infeksiyonları açısından en önemli virulans faktörlerindendir. SPOR Bazı bakteriler ısı, beslenme gibi şartlarla karşılaştığında adına spor denen daha sağlam, metabolizması yavaş ve dayanıklı bir yapıya dönüşür. Daha sonra uygun şartlarda bu yapı vejetatif şekle dönebilir (germinasyon). Spor oluşturma özelliği tıbbi olarak önemi olan iki Gram (+) çomakta izlenir. Bunlardan Bacillus cinsi bakteriler aerop ve Clostridium cinsi bakteriler anaerop üreme özelliğindedir. Vejetatif şekilden farklı olarak sporlarda su çok az orandadır. Yüksek oranda kalsiyum iyonları mevcuttur ve normalde bulunmayan dipikolinik asit (Ca şelatörü) bulunur. Metabolik yavaşlık ve direnç dipikolin asidi ile ilgili bulunmuştur. Spor yapıları doğada yıllarca canlı kalabilirler. GRAM (+) VE (-) HÜCRE DUVARI YAPILARI ÖZELLÝK Gram (+) Gram (-) Hüvre duvarý kalýnlýðý 20-80 nm 10 nm Duvardaki katman sayýsý Peptidoglikan içeriði Hücre duvarýnda teikoik asid varlýðý Lipid ve lipoprotein içeriði oraný Protein içeriði oraný Lipopoisakkarid 1 2 >50% 10-20% + - 0-3% 58% 0% 9% 0 13% 15 MİKROBİYOLOJİ BAKTERİLERİN ANTİJENLERİ Hücre duvarı antijenleri , O antijeni olarak isimlendirilirler ve lipopolisakkarid yapısında yer alan tekraralayan polisakkarid dizilerinden oluşmuşlardır. Kapsül antijenleri de antijenik olarak tür içi kökenleri ayırmada çok kullanılan antijenlerdir. Bu antijenler hücre duvar antijenlerini gizleyerek aglütinasyonu engelleyebilir ve ısı ile inaktive olabilir (Salmonella typhi Vi antijeni gibi). Bazı bakteriler kirpiklerindeki flagellin ile antijenik olarak ayrılabilirler. Bu antijenlere H antijenleri adı verilir. Hareketsiz bakterilerde H antijeni bulunmaz. BAKTERİLERİN ÇOĞALMASI, METABOLİZMASI ve LABORATUVAR TANI Bakteriler ikiye bölünerek (binary fision) çoğalırlar. Çoğalmaları logaritmik olarak gerçekleşir (2 n : n üreme siklusu sayısı). Besiyerleri bakteriler için gerekli karbon, nitrojen, enerji kaynaklarını, inorganik tuzları ve uygun H alıcı ve vericilerini içermelidir. Kolesterol mikoplazma dışı bakterilerin kültürleri için gerekli değildir(TUS). Virüsler, klamidyalar ve hemen tüm riketsiyalar hücre kültürleri ve embriyonlu yumurta dışında üretilemezler. Mycobacterium lepra (lepra:cüzzam) ve Treponema pallidum (sifiliz:frengi) kültürü ise yapılamamıştır. Bakteriler üremek için duydukları ihtiyaçlara göre çeşitli şekilde sınıflanabilirler. Oksijen varlığı ile üreme ilişkilerine göre 4 grupta incelenirler : BAKTERİLERİN METABOLİZMASI Bakteriler organik maddeleri yýkarak enerji saðlarlar.Klamidya ve virüsler enerji saðlayacak metabolizmalarý yoktur. Klamidyalar enerjiyi konakçý hücreden edinirler.Protozoonlar dýþardaki maddeyi vakuollerine alarak sindirirler.Organik maddeler ekzoenzimlerle parçalanýr. Pasif difüzyon veya aktif transport ile içeri alýnýrlar.Oksidasyon endoenzimlerle sürdürülür.Oluþan enerji yüksek enerji fosfat baðlarý ile ayrýca asetil CoA þeklinde depolanýr. Bu enerji anabolizmada kullanýlýr. 36 mol ATP elde edilir. Oksijen yokluğunda ise bakteriler son elektron alıcısı olarak inorganik bileşiklerin kullandıldığı bir yolu kullanırlar. Burada sitokrom oksidaz yerine nitrat redüktaz gibi bazı başka enzimler görev alırlar. Sonuçta ön maddelerden ve oluşan enerjinin kullanılması ile biyosentez gerçekleşir. Böylece aminoasitlerden proteinler, basit şekerlerden polisakkaritler, gliserin, diğer alkoller ve yağ asitlerinden lipidler, nükleotidlerden nükleik asitler yapılır. Peptidoglikan sentezi ise bakterilere özgü bir sentez şeklidir. 16 MİKROBİYOLOJİ NORMAL FLORA BAKTERİ PATOGENEZİ, TOKSİNLER, BAKTERİYOFAJLAR ve TEMEL KONAKÇI SAVUNMASI KTERİYEL PATOGENEZ Bir mikroorganizmanın hastalandırıcılık yeteneği virulans olarak tanımlanır. Bir mikroorganizma bir konağa girdiğinde infeksiyon oluşur. Bunun nasıl seyredeceği konağın direnci ve etkenin direncine bağlıdır. Patogenezi belirleyen etmenler bulaşma yolu, hücre yüzeyine yapışma ve invazyon, inflamasyon ve hücreiçinde sağ kalım olarak sıralanabilir. Sonuçta oluşan inflamasyon ya piyojenik ya da granülomatöz karakterdedir. Granülomlar Mycobacterium, Brucella, Listeria, Legionella gibi hücre içi bakterilerle, Histoplasma gibi mantarlarla oluşan infeksiyonlarda saptanmaktadır. Konak savunmasının başarısı etkenin virulansı ve sayısı ile ilgilidir. Shigella için infeksiyon dozu100 bakteriden daha az iken Salmonella için bu oran 100.000 bakteri üzerindedir. Virulans virulans faktörleri tarafından belirlenir. VİRULANS FAKTÖRLERİ a) Adherans faktörleri İnfeksiyon gelişiminde ilk aşama konak hücreye tutunmaktır. Bu aşamada bakteri yüzeyindeki özel fimbriyalar ve pililer büyük önem taşırlar. E.coli, gonokoklar, bu şekilde adhere olan bakterilere örnek oluşturur. Gonokoklar eğer pililerini kaybederlerse hastalık oluşturamazlar. S. pyogenes, hücre duvarındaki lipoteikoik asit ile hücrelerdeki fibronektine tutunmaktadır. Kapsül ve glikokaliks de yapışmada rol oynamaktadır. Bazı bakteriler ise pili dışında özel protein yapılarla tutunmayı sağlarlar. b) İnvazyon faktörleri Bazı bakteriler ve mantarlar genelde hücre içinde çoğalmayı sağlayarak infeksiyonlara yol açarlar ( M tuberculosis, Brucella, Listeria, Legionella, Histoplasma capsulatum,... gibi). Hatta hücreler arasında stoplazmalarından iletilerek konak savunmasından kaçabilirler. Listeria bu şekilde kaçışa iyi bir örnek oluşturur. Kapsül de invazyona katkıda bulunur. Bazı hücre duvarı yapıları da konak savunmadan kaçarak invaziv invazyona yardımcı olurlar. S. pyogenes’in M-proteini ve S. aureus A-proteini buna örnektir. 17 MİKROBİYOLOJİ BAKTERİEL BÜYÜME (BİNARY FİSSİON, ASEXSUEL) AEROB VE ANAEROBLAR Mikroorganizma Tanımlama Örnek - Yalnızca fermentatif yolları kullanırlar Anaeroblar Fakültatif anaeroblar - Çoğu anaeroblarda katalaz ve superoxid dismutaz enzimleri yoktur Aktinomyces - Oksijen varlığında ölürler Bakterioides - Aerotoleron anaeroblar aerobik yol enzimlerine sahip değildirler ancak oksijeni tolere edebilirler. Clostridium - Aerobik solunum ve fermentasyon yapabilirler (Aerob ve “fermantatif” olan bakteriler oksijen yokluğunda fermentasyon yapabilir) Çoğu patojen bakteriler (streptokoklar,enterokoklar....vs.) Mikroaerofilik - Düşük seviyede oksijene ihtiyaç duyarlar.(&%5 bakteriler O2) Zorunlu aeroblar - Sadece aerobik solunum yapabilirler Campylobacter Helicobacter Pseudomonas M.tuberculosis Bacillus ID: 18 MİKROBİYOLOJİ SIK KULLANILAN BESİYERLERİ BESÝYERÝ ÖZELLÝK Bordet-Gengau besiyeri Bordetella pertussis , B parapertussis izolasyonu için kullanýlýr (Öksürtme plaðý) (Nazofarenks sürüntüsü) Chapman besiyeri Tuzlu – mannitli agar.Yüksek tuz yoðunluðu ve manniti kullanabilme özelliði ile S aureus için seçici besiyeridir. Endo besiyeri Eosin ile Gram(+) üremeyi inhibe eder. Laktoza etkilerine göre bakterileri ayýrýr. E coli metalik parlaklýkta koloniler yapar. Lowenstein-Jensen besiyeri Tüberküloz basili için uygun yumurta bazlý besiyeri. Bu bakteri için agar bazlý Middlebrook besiyerleri de vardýr Löffler besiyeri Difteri basili için serumlu besiyeridir. Tellürit içeren besiyerlerinde (Tindal) de üretilebilir. PAÝ besiyerinde de üretilebilir . Toksin yapýmý Elek yöntemi ile besiyerinde araþtýrýlabilir Mueller Hinton agar Antibiyogramlar için kullanýlan standart besiyeri Mac Conkey agar Enterik bakterileri laktoza etkilerine göre ayýrmaya yarar BCYE agar Legionella cinsi bakterileri üretir PPLO besiyeri Mycoplasma cinsi için uygun besiyeri. Mycoplasmalar agarlý besiyerinde“sahanda yumurta “ þeklinde koloniler oluþturur. TCBS besiyeri (Tiosülfat Citrat Bile Sucrose) Patojen vibriolar için uygun besiyeri. V. cholera tipk sarý koloniler oluþturur. SS agar Salmonella ve Shigella cinsi bakterileri dýþkýdan ayýrmada Thayer Martin besiyeri Gonokok ve meningokoklarýn selektif üretilmesinde kullanýlýr Nev York City besiyeri de ayný amaçla kullanýlabilir Sabauroud besiyeri Mantarlarýn üretilmesinde kullanýlýr Selenit agar Salmonella cinsi bakterilerin dýþkýdan ayrýlmasýnda LIA(lizin Iron Agar) TSÝ(Tri sugar Iron Agar) Gram negatif çomaklarýn ayrýmýnda kullanýlýr CIN agar (Cefsoludin Irgasan Novobiosin agar) Yersinia enterocolitica ve Aeromonas cinsi bakterilerin üretilmesinde kullanýlýr. Yersinia cinsi bakteriler “öküz gözü” görünümünde koloniler oluþturur CCFA agar(Cycloserin Cefoxsitin Fructose agar) Clostridium difficile sarý koloniler oluþturur. CLED (Cystine Electrolyte Deficient Besiyeri) Ýdrar kültürü için uygun besiyeri c) Kapsül Kapsül antifagositik etkisi ile önemli bir virulans faktörüdür. S typhi’nin Vi antijeni bir çeşit kapsül yapısı gibi virulanstan sorumlu bulunmuştur. Pnömokok, Klebsiella, Meningokok, Haemophilus influenzae kapsülleri ve virulansları iyi bilinen örneklerdir. d) Toksinler: (Endotoksin ve ekzotoksinler): Başlıca özellikleri tabloda gösterilmiştir. Endotoksinler; etkilerini lipid A kısmı ile oluştururlar. Makrofajlar, monositler ve diğer retiküloendotelyal sistemi uyararak sitokinleri salgılatır. 19 MİKROBİYOLOJİ Sonuçta ateş, lökositoz/lökopeni, hipotansiyon, hipotermi, DIC, ..gibi sepsis ve septik şok kliniği oluşur. Bu tablo bakteri türüne özgül değildir. Bu yapı bakteri ölümünden sonra ya da bakteri ürerken ortaya çıkar hatta bazı antibiyotikler endotoksinin büyük miktarlarda dolaşıma geçmesine neden olabilirler (TUS). Ekzotoksinler üreyen bakterilerden dış ortama salınan, protein yapısında maddelerdir. Genelde hedef hücreye tutunup hücreye girmeyi sağlayan elemanlar ve etkili bölgelerden oluşan kompleks bir yapıdır. Çok güçlü bir toksik etkiye sahiptirler. Antijenik, özgül yanıt oluşturan ve oluşan antikorlar ile korunulabilen yapılardır. Isıyla ya da formol ile inaktive edilerek etkileri ortadan kaldırılabilir ve antijenik özellikleri sürdürülebilir. Bu şekilde aşı olarak kullanılabilirler (anatoksin: toksoid). Bazı ekzotoksinler ısıya nisbeten dayanıklıdırlar. C botulinum, S aureus enterotoksinleri ısıya dayanıklıdır ve besin zehirlenmesine yol açarlar. e) Enzimler Kollagenaz, hyalüronidaz, koagülaz, lökosidin gibi enzimler yayılmada önemli işlevler görürler. f) IG A proteazlar Mukozal Ig A yıkımı ile infeksiyona zemin hazırlarlar. N gonorrhoeae, N meningitidis, S pneumoniae, H influenzae gibi bakterilerin önemli bir virulans faktörüdür. g) Siderofor yapımı Virulans faktörlerinin çoğu kromozomal olarak bulunur. C diphtheriae toksin yapımını, S pyogenes eritrojenik toksin yapımını, E coli Shiga-like toksin yapımını, C botulinum C,D toksinleri yapımını bakteriyofajlar kontrol etmektedirler. Transpozonlar da virulans özelliklerinin denetiminde rol alabilirler. BAĞIŞIK YANITTAN KAÇIŞ 1- Fagositozdan kaçış: Kapsül fagositozdan kaçışta en önemli rolü oynar. 2- Antikomplemanter aktivite: S. pyogenes M proteini kompleman konvertaz inhibisyonu yapar, Y. pestis Pla proteaz komplemanları parçalayrak etkili olur. S. aureus A proteini Ig G’ye bağlanarak kompleman aktivasyonunu önler. 3- Hücre içinde sindirilmeden kalabilme: Fagozom-lizozom birleşmesinin önlenmesi, Kendini koruyacak örtüler, enzimler salgılanması, sitoplazmaya kaçabilir ya da IFN- gama etkisini nötralize edebilir. 4- Hücreden-hücreye doğrudan yayılım: Füzyon oluşturan viruslar (Herpes, Paramiksovirus, HIV), Listeria buna örnek verilebilir. 5- MHC moleküllerinin sunumunun önlenmesi: 6- Antijenik değişim: Salmonella , Borellia recurrentis, tripanazoma, HIV buna örnek verilebilir. 7- Bağışık yanıta müdahale: Şistosomalar baskılayıcı monositleri uyararak, dış yüzeylerini konak antijenleri ile kaplayarak, yüzey antijenlerinin sunumunu azaltarak bağışık yanıttan kaçabilir. 20 MİKROBİYOLOJİ NORMAL FLORA Normal bakteri florası infeksiyon etkenlerine karşı doğal bir direnç oluşturur. Özellikle ürettikleri ürünler, besinler konusundaki yarışma ve reseptörleri kaplamaları ile infeksiyonlara direnç geliştirirler. Flora bakterileri immun sistemin uyarılmasına da neden olabilirler. K , B vitamini gibi bazı yapıları üretirler. Deride en sık Staphylococcus epidermidis bulunur. Kateter, protez gibi yabancı cisim varlığında glikokaliks üretimi nedeniyle önemli bir patojen konumuna gelir. Özellikle kıvrım yerlerinde S. aureus, Candida da bulunabilir. Propionibacterium acnes ise derinin en önemli anaerop bakterisidir. Akne, yabancı cisim varlığında sepsis etkeni olabilir (TUS). Bağırsaklarda en sık anaeroplar bulunur ve anaeroplar içinde en fazla bulunanı Bacteroides fragilisdir. Barsak perforasyonu sonucu gelişen abselerden öncelikle sorumludur. Aeroplar arasında en sık E. coli bulunmaktadır. Ağız boşluğunda baskın olarak viridans grubu streptokoklar bulunur. Ağız içi girişimlerden sonra bakteriyemi ve subakut bakteriyel endokardit oluşturabilirler. Bu bakteriler (S. mutans) özellikle diş yüzeyine yapışarak diş çürüklerine neden olabilirler. EKZOTOKSİN VE ENDOTOKSİNLERİN (LİPOPOLİSAKKARİTLER) ÖZELLİKLERİ EKZOTOKSİNLER Canlı hücrelerden salınır ENDOTOKSİNLER Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarının bir parçasıdır. Bakterinin ölümünden sonra ya da bakteri ürerken ortaya çıkar Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler tarafından Sadece Gram negatif bakterilerde vardır yapılır Polipeptid yapısındadır. Molekül ağırlığı 10.000LPS kompleksinin lipid A bölümü etkilidir 900.000’dir. Isıya dayanıksızdır. 60°C üstünde ısıtmakla hızla harap Isıya kısmen dayanıklıdır. 60°C üstünde ısıtmakla toksik olur etkisini kaybetmeden saatlerce dayanır Antijenik özelliği kuvvetlidir. Yüksek titrede antitoksin Zayıf immünojendir antikorlar antitoksik ve koruyucudur. yapımını stimüle eder. Antitoksin, toksini nötralize Hastalıktan korunma ile antikor titreleri arasındaki ilişki eder. ekzotoksinlerdeki gibi açık değildir Formalin, asit ve ısı ile antijenik, toksik olmayan forma döner. Toksoidler aşılamada kullanılır (Örnek. Tetanus Toksoid hale dönmez toksoidi) Kuvvetli toksiktir. Hayvanlarda mikrogram ve daha az Orta derecede toksiktir 10-100 mikrogramı hayvanlar düzeylerde öldürücüdür. için öldürücüdür Genellikle hücrelerdeki spesifik reseptörlere bağlanır Hücrelerde spesifik reseptörleri bulunmaz Genellikle konakta ateş yapmaz İnterlökin-1 ve diğer mediyatörlerin salınması ile konakta ateş yapar Sıklıkla ekstrakromozomal genlerle yönetilir (Örnek: Kromozomal genlerle yönetilir Plazmid) Protein yapısındadır (Polipeptid) Lipopolisakkarid yapıdadır Kromozom, bakteriyofaj veya plazmid tarafından Sadece kromozom tarafından kodlanır kodlanabilir Serbest salınımı vardır Serbest salınımı yoktur Bakteri cinsine özel etki türü vardır Tüm gram negatiflerde aynı etki türüne sahiptir ID: 21 MİKROBİYOLOJİ MAJÖR BAKTERİYEL TOXİNLER: ETKİ MEKANİZMALARI VE ETKİLERİ Etki mekanizması ENDOTOXİNLER/YAPISAL TOXİNLER (Bakteri lizisi ile salınırlar) Makrofajlarıstimüleederek Lipopolisakkarit(LPS) Sitokin salınımını (IL-, ILKan =Endotoxinler, Toxik 6, IL-8,TNF– ve PAF)ile Gr(-)bakteriler dolaşımına etkiden Lipid A parçası koagülasyo,kompleman katıldıklasorumludur. aktivasyonu ve endotelyol rında hasat dokularda Peptidoglikan-teikoik Makrofajları stimüle ederek inflamasyon asid.Hücre duvarının sitokin salınımına (IL-1,ILve septik şok bir yapısı olan 6, IL-8,TNF- ve PAF) ile tablosuna se- Gr(+)bakteriler teikoik asit gr (-) lerin koagülasyon,kompleman bep olurlar. endotoxini gibi)sitokin aktivasyonu ve endotelyal salıımına sebep olur. hasar EXOTOXİNLER (Yaşayan hücrelerden salınırlar) Staf. aures Alfa toxin Por oluşturan sitolizin Strep pyogenes Streptolizin-0 Por oluşturan sitolizin Membran Listeria DestrükListerolizin-0 Por oluşturan sitolizin monositogenes siyonu Lesitinaz aktivitesi ile yapanlar Clostridium Alfa-toxin ökaryotik fosfolipidlerin perfringens hidrolizi TSST-1 kan dolaşımına katılır,T hücre reseptörleri ve majör histokompatibilite komplexi (MHC) ile süper antiToxic şok sendromu bağlanır.Bu bağlanma Staf. aureus jenler toxin-1 (TSST-1) çok sayıda 7 hücresini stimüle ederek sitokin salımına sebep olur. Ayrıca endotoxinlerin kc klirensini azaltır. Strep pyogenes Strep pyogenes Exotoxin-A (SPETSST-1e benzer etki A) (Eritrogenik gösterir.Sadece çok virülan toxin,prijonik toxinde suşlar tarafından üretilir. denir.) Difteri toxini reseptörleri kalp ve sinirlerde yaygın olarak bulunur.Toxinin A Coryne-bacterium Difteri toxini parçası ökaryotik hücrelerde diphteria ADP ribozilasyonuyla EF-2 inhibe ederek protein sentezini inhibe ederler. EF-2nin ADP ribolizasyonu sonucu özellikle karaciğer A-B toxinleri: Pseudomonas aer Exotoxin A hücrelerinde olmak üzere Protein uginosa protein sentez inhibisyonu sentezi yapar. inhibisyonu yapanlar Organizma Etki mekanizması Shigella dysenteria Fip-1 Shiga toxin (ST) Enterhemenojik E.Coli (EHEC) Verotoxin(Shiga like toxin) Klinik Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler, ekimoz Hipotansiyon,trmbosito peni,internal hemoraji,vasküler kolaps(ARDS,DİK,multiple organ yetmezliği) Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler, ekimoz, Hipotansiyon,trambosit openi,internal hamoraji,vasküler kolaps(ARDS,DİK,Multiple organ yetmezliği) Doku hasarı-hemoliz Doku hasarı-hemoliz Fogositlere etki Doku destrüksiyonu Raşlar,palmar-plantardesguamasyon, hipotansiyon, kapiller yırtılma,multiorgan yetmezliği Stafilokoksik Toxic şok ile aynı kliniğe sebep olur.Ek olarak kardiyotoxisite vardır. Boğaz ağrısı,hafif ateş,boğazda psödomembran,nörolojik ve kardiyak semptomlar Laringealspazmıa bağlı asfiksi veya kalp yetmezliğine bağlı ölüm olabilir. Sarılık ve Exotoxin A septisemisine bağlı ölüm riski yülsektir. Shigella’tarın çoğunluğu shigo toxin üretmeksizin dizanteriye sebep “A” komponenti ve 60 S olurlar.Shiga toxin salgılayanlar ribozomları ayırarak protein kalan mukozasında daha fazla sentez inhibisyonu yapar. hasara ve daha sık HÜS’a sebep olurlar. “A” komponeti ve 60 S ribozomları ayırarak protein Hemorajik kolit ve HÜS sentez inhibisyonu yapar. 22 MİKROBİYOLOJİ Enterotoxic E.Coli (ETEC) A-B toxinleri cAMP’i artırarak etki denler E.Coli Labil- A komponenti ile ADP ribozilasyonu toxin LTİ ısıya yaparak adenilat siklazı aktive eder.Buna duyarlı bağlı aşırı cAMP artışı olur. 19 H’e kadar çıkabilen aşırı sıvı ve elektrolit kaybı;sulumukuslu dışkı(pirinç suyu diyare).Kaybedilen sıvı yerine konmazsa ağır dehidratasyon ve hipouolemik şok Antrax toxini Toxinin üç farklı komponenti vardır: -Protektif Antigen(PA) -Ödem faktör(EF) -Letal faktör(LF) EF ödenilat siklazdır.LF letal etkilidir.EF veya LF tek başlarına etki oluşturamazlar,mutlaka PA ile birlikte etki gösterirler. Maling püstüle sebep olur.Önce vezikül olarak başlayıp sonra püstül gelişir.(Tümöre benzer görünümü vardır.)Daha sonra çevresi siyah nekrotik hale gelir. Respinator sistemde septik şok tablosu oluşturur. Bordotella Pertussis Pertussis toxin Pertussis toxin B komponenti ile respirator mukozaya tutunur.ADP ribozilasyonu(Adenilat siklazın negatif regülatörüdür)ile Gi inhibisyonu yapar.Bunun sonucunda CAMP artar. Respirator sakresyon ve mukus artışı;üst solunum yolarında fogositik fonksiyon azalır;ensefalopeti eşlil eder.Paroksismal öksürük nçbetlernden toxin sorumlu olmayabilir. Clostridium Tetani Tetanus toxin SSS’de etki ederek inhibitör bir nörotransmitter olan GABA salınımını inhibe eder. Rijid spazm Clostridium Botulinum Botulinum toxin Periferik sinapslara etki ederek nörotransmitter salınımını inhibe eder. Flask panalizi Bacillus Anthracis Nörotoxinler ID: BAKTERİ GENETİĞİ Mutasyonlar sonucu farklı özellikler kazanılabilir. Mutasyonlar sonucu farklý özellikler kazanýlabilir. ++ Bazýn deðiþmesi ++ Çerçeve kaymasý ++ Transpozonlarýn eklenmesi Bu mutasyonlar kimyasal bileþikler, ýþýnlar (X ýþýnlarý, mor ötesi ýþýnlar) nedeniyle ortaya çýkabilirler. Bazen bakteriyofajlar mutasyonlarýn oluþumuna yol açabilir. Bakteri hücreleri içinde DNA transpozonlarla yer değiştirebilir. Transpozonlar belirli dizileri kromozomdaki DNA dizilerini farklı bir yere ya da plazmidlere aktarabilirler. Bazen bu yeniden düzenlenme programlanarak mikroorganizmalar tarafından meydana getirilirler. Sonuçta antijenik değişiklikler ile konak savunmasından kaçış sağlanmış olur. Neisseria gonorrhoeae , Borrelia recurrentis, tripanozoma bu şekilde etkin olan mikroorganizmalardır. 23 MİKROBİYOLOJİ BAKTERIYOFAJLAR Ancak kendilerine özgül bakterileri infekte edebilen DNA yapısında (E fajı RNA) elemanlardır. Fajların bir kısmı girdikleri hücrede çoğalarak o hücrenin erimesine neden olurlar. Bu tür fajlara virulan faj ya da litik faj denir. Bazı fajlar hücreye girip bakteri DNA’sına integre olabilir. Bu bakteriye lizojen bakteri ve faja profaj denir. Bakteri ürediğinde yeni bakterilere geçer. Aktive olunca (UV ışık gibi uyarılarla) çoğalır ve bakteriyi eriterek öldürür. BAKTERIYEL PATOGENEZDE ÖNEMLI YÜZEY VIRÜLANS FAKTÜRLERI Bakteri Virülans faktör Aşı olarak Açıklama kullanımı Gr (+) koklar S. pneumonia Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır S. pyogenes M proteini Yok Serotiplemede kullanılır S. aureus Protein A Yok IgG’nin Fc parçasına bağlanarak Kompleman aktivasyonu sağlar Gr (-) koklar N. meningititis Polisakkarit kapsül Var Polipeptid kapsül Yok Serotiplemede kullanılır Gr (+) basiller B. anthracis Gr (-) basiller H. influenza Polisakkarit kapsül Var K. pneumonia Polisakkarit kapsül Yok Serotiplemede kullanılır E. coli Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar N. gonorrhoeae Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar S. typhi Polisakkarit kapsül Yok Diğer salmonella tiplerinde önemi yok Y. pestis V-W faktör Yok ID: 24 MİKROBİYOLOJİ Bir bakteride bazı genetik özellikler bakteriyofajlardaki genlerle sağlanabilir ve bu olaya faj konversiyonu (lizojenik konversiyon) adı verilir. Bir fajla infekte bakteri başka fajlara karşı dirençlidir ve infekte olmaz. Bakteriyofajlar pek çok virulans faktörünü taşımaktadırlar. Difteri toksini, botulinum toksini, kızıl toksini, kolera toksini gibi toksin yapımları fajlarla kontrol edimektedir(faj konversiyonu). Fajlarla genetik bilgi iletimine transdüksiyon adı verilir. Fajlar bugün bazı bakterilerin tanımlanmasında (Salmonella O1 fajı ) ya da bakterilerin tiplendirilmesinde kullanılmaktadır. PLAZMİDLER Çoğu bakteri stoplazmasında bulunan çift iplikçikli, çember şeklinde ve kendi kendine çoğalabilen DNA yapılarıdır. Geçişe uğrayabilenler daha iri olduğundan daha az sayıda bulunurlar. Bulunduğu hücreye zarar vermezler. Başka hücrelere aktarılabilirler. Bakteri kromozomu ile birleşebilenlere epizom adı verilir. Antibiyotik direnci dışında dezenfektanlara direnç, redüktaz enzimi ile civa, gümüş gibi ağır metallere direnç, uv ışınlarına direnç, virulans faktörleri(pili,...), toksin yapımı(E.coli labil ve stabil enterotoksinleri, S. aureus eksfolyatif toksin, C. tetani tetanospazmin,...) , bakteriyosin yapımı, biyokimyasal özellikler bitkilerde farklı etkilere yol açan (tümör oluşumu, azot tutulumu,...) özellikler de plazmidle aktarılabilmektedir. F faktörü konjugasyonla ilgili bir plazmittir. F+ hücreler birleştikleri hücrelere de bu faktörü aktarıp F- bakterileri de F+ hücrelere çevirirler. Bu plazmidin kodladığı en önemli protein seks pilusudur. Bu durumda sadece F faktörü aktarılmaktadır. Eğer F plazmidi bakteriyel DNA ile birleşmiş ise diğer hücrelere de konağa ait DNA parçaları aktarabilecek demektir. Bu şekilde bakteri DNAsı ile birleşmiş plazmid taşıyan hücreler yüksek frekanslı rekombinasyon hücreleri (Hfr) adını alır. Bu şekilde bir bakteri DNAsının tümü yaklaşık 100 dakikada aktarılabilirse de genelde bazı parçaların aktarımı ile sonuçlanır(TUS). Hfr bir bakteriyle birleşen hücre genelde F- olur. Çünkü F kısmı genelde geçememektedir. Bazen F parçası Hfr hücrelerinde kromozomdan ayrılır. Bu ayrılma sırasında eğer kromozomdan da bir parça koptuysa F’ hücreleri oluşur ve bu hücreler F+ gibi davranırlar. Bazı plazmidler belirli özellikleri iletirler: R plazmidleri özellikle direnç genleri taşırlar. Col plazmidi E coli’nin kolisini ve diğer bakterilerin bakteriosinlerini salgılatan bir plazmidtir. TRANSPOSONLAR VE “ARAYA GİREN ÖĞELER” (IS:INSERTION SEQUENCE) DNA içinde ya da DNA-plazmid , plazmid-plazmid arasında yer değiştirebilen küçük DNA parçalarıdır ( 2000 – 80 000 baz çifti). Her iki ucunda ters dönüp yinelenen diziler ile alıcı DNA’sına katılır. Transpozonlar kendi başlarına replike olamazlar. Direnç ya da bazı enzim işlevlerini taşıyabilirler. IS ise daha küçük (800 – 1600 baz çifti) yapılardır ve genelde fenotipik özellik taşımazlar. 25 MİKROBİYOLOJİ GENETİK BİLGİ AKTARIMI Bu aktarım ile fenotip değişim (kapsül kirpik duvar) ya da genotipik değişim oluşabilir. TRANSFORMASYON Başka bir bakteri ya da plazmid DNA parçasının bakteriye dolaysız aktarımıdır. Bu aktarım ortamda DNAse enzimi varsa oluşturulamaz. Genelde aynı cins bakteriler arasında olur. Alıcı bakterinin DNA alabilme yeteneği (kompetans faktörü) en önemli belirleyicidir (TUS). Bu pnömokokların kapsülü ve virulansı ile ilgili deneylerde bu özelliğin DNA ile aktarıldığının gösterildiği deneylerde kullanılmıştır. Kalsiyum tuzları, elektrik uygulaması (elektroporasyon) ile transformasyon yapay olarak gerçekleştirilebilir (transfeksiyon) TRANSDÜKSİYON Bakteriyofajların bazıları ana hücre DNA’sının bir kısmını diğer bakteriye taşıyabilirler (TUS). Bu şekilde fajların varlığı ile virulans kazanan bakteriler arasında C diphteriae, S pyogenes (kızıl toksini) , C botulinum sayılabilir. Ayrıca direnç, biyokimyasal özellikler, gibi pek çok özellik de geçebilmektedir. KONJUGASYON Canlı iki bakteriden , piluslarla teması sonucu , F+ olandan F- olana gen aktarımı olayıdır. Kromozomuna F faktörü yerleşmiş bakterilere HFr (high frequency of recombination) hücreleri denir. Eðer F plazmidi daha önce bakteri DNA’sýna integre olmuþsa, F+hücre aktarým sýrasýnda F plazmidini kaybetmez. Bunlara Hfr hücresi denir. Sadece F+ hücrelere göre 100 kat infeksiyözdür. Tüm F materyalini aktarmayabilir. Hfr hücreler konjugasyon sonucunda F- olmaz, infekte ettiði hücre ise aktarým genellikle tamamlanamadýðý için F+ olmaz. Kromozoma entegre F plazmidi ayrýlýrken bakteri DNA’sýndan parça koparmýþ ise F’ denir. KONJUGASYON,TRANSDÜKSIYON VE TRANSFORMASYONUN KARŞILAŞTIRILMASI Transfer şekli Proces Olaya katılan Transfer edilen DNA’nın yapısı hücre çeşitleri Konjugasyon Bir bakteriden diğerine DNA transferi Prokaryotik Kromozom veya plazmid alınır Transdüksiyon Bir hücreden diğerine virüs aracılı DNA transferi Prokaryotik Genel transdüksiyonla herhangi bir gen alınabilir.Özelleşmiş transdüksiyonla bazı genler alınır. Transformasyon Çıplak DNA parçalarının hücre Prokaryotik tarafından alımı veya Ökaryotik ID: Herhangi bir DNA alınır. Kompetans beelirleyicidir. 26 MİKROBİYOLOJİ ANTİBAKTERİYEL İLAÇLAR VE AŞILAR Bir antimikrobiyal ilaçta olması beklenen en temel özellik seçici toksik etkidir. Böylece mikroorganizmalara zarar verilirken konak korunmuş olur. Bu şekilde antimikrobikler başlıca şu mekanizmalar ile etkili olurlar: 1- Hücre duvarı sentezi inhibisyonu a- Peptidoglikan sentezinde transpeptidaz inhibisyonu: Penisilinler, sefalosporinler, karbapenemler, aztreonam. b- Diğer basamaklarda inhibisyon : Vankomisin, teikoplanin, sikloserin, basitrasin, ristocetin Peptidoglikan sentezinin ilk aşamasında stoplazmada pentapeptid birimleri oluşturulmaktadır. Bu aşamada alaninin analoğu olan sikloserin peptidoglikan sentezini inhibe eder. İkinci aşamada oluşan pentapeptid zincirleri ve N-asetil glikozamin lineer diziler halinde hücre duvarına ulaşmakta ve duvarın gelişmekte ve yenilenmekte olan bölümlerine bağlanmaktadır. Bu evrede etkili olan vankomisin, basitrasin ve ristocetin bakteriyolitik etki yapmaktadırlar. Üçüncü evrede ise linener peptidoglikan zincirleri pentapeptid yan zincirlerinin oluşturduğu yan zincirler ile bağlanırlar (transpeptidasyon) . Penisilinler ve diğer beta laktam antibiyotikler (sefalosporinler, karbapenemler, monolaktamlar) bu aşamayı olayı katalize eden transpeptidazları ( Penisilin bağlayıcı proteinler – PBP) inhibe ederek sağlarlar. Sonrasında otolitik enzimler aktive olur ve hücre ölür. 2 – Protein sentezini inhibe edenler : a – 50 S alt ünitesine etkili olanlar : Kloramfenikol, eritromisin, diğer makrolidler, klindamisin b – 30 S alt ünitesine etkili olanlar : Aminoglikozidler, tetrasiklinler 3 – Nükleik asit metabolizmasına etkili olanlar : a – DNA sentezinin bozulması : Nalidiksik asit, novobiosin, kinolonlar b – m RNA sentezi inhibisyonu (DNAya bağımlı RNA polimeraz inhibisyonu): rifampisin 4 – Hücre membran işlevini bozanlar : Polimiksinler (kolistin) 5 – Antimetabolitler : Folik asit sentezini bozanlar : sulfonamidler, trimetoprim 6 – Diğerleri : Metronidazol (Anaeroplar ve protozoonlara etkili. Redüksiyon gücünü azaltır, metabolitleri DNA yapısını bozar) , nitrofurantoin ( üriner antiseptik, Yıkımları ile DNA’ya toksik etkili ara ürünler oluşur), mupirosin (MRSA taşıyıcılığı tedavisinde ve lokal stafilokok ve streptokok infeksiyonlrında etkili, isolösin t-RNA sentetaz inhibisyonu ile etki eder) , fusidik asit ( MRSA için önerilir, aminoasil - t RNA ‘dan aminoasit transferini önleyerek etkili olur gram negatiflere etkisizdir). 27 MİKROBİYOLOJİ AŞILAR Canlı (attenüse aşılar): Multiple, sürekli antijenik stimülasyon, Uzun süreli bağışıklık Uyarılmış hücresel immünite !!! Virulans kazanma riski!!! BCG, tifo, çiçek Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR), polio (sabin), VZV, sarı humma,... İnaktif (ölü) aşılar; Güvenli Tekrar dozlar gerekir Hücresel immüniteyi uyarmaz Boğmaca, kolera, veba,... Polio (salk), kuduz Etkenin ürünlerine karşı aşılar Toksoidler (difteri, tetanoz + adjuvan) Yapı antijenleri (HBV, influenza) aselüler boğmaca aşısı Rekombinan aşılar (HBV) DNA aşıları Antiidyotip aşılar Konjuge polisakkarid aşılar: T-hücreden bağımsız antijenler Hafıza hücresi oluşmaz, Ig M yanıtı (+) Hapten özelliğindedirler Konjuge aşılar (+ protein taşıyıcı) Hib, meningokok Pnömokok aşılar polisakkarit antijen taşırlar. PASİF Bağışıklık Hızlıdır, geçicidir. IVIG... HAV, kızamık profilaksisinde Hiperimmunglobulinler: HBIG, CMV; RSV, Kuduz, Tetanoz VZV Hayvan kökenli serumlar: Botulismus, difteri, tetanoz, kuduz antiserumları 28 MİKROBİYOLOJİ ENFEKSÝYON ETKENLERÝ VE TEDAVÝDE ÝLK SEÇENEK ANTÝBÝYOTÝKLER Staf aureus ve Staf. epidermidis....................Penisilinaz üretmiyorsa: Pen G Penisilinaz üretiyorsa : Penisilinaza rezistan penisilinler (metisilin v.s.) Metisiline rezistans ise : Vankomisin + Gentamisin Staf epidermidis ...............................................Vankomisin Staf. pyogenes(A grubu) ..................................Pen G Amoksisilin Strep pneumonia ..............................................Pen G (Penisiline rezistans ise sefataksinm + Rifampin) , Vankomisin Strep viridans ....................................................Pen G + Gentamisin Anaerobik streptokoklar ve peptostreptokoklar ..Pen G Neisseria gonorhea ..........................................penisiline duyarlıysa : Ampisilin veya Pen G (probenesid ile birlikte) penisiline rezistans ise : seftriakson N. menengitidis (menengokok) .....................menenjitte pen G ............................................................................proflaksi ve portörde : rifampin E. coli ................................................................Üriner enfeksiyon : ko-trimaksozol ve florokinolonlar diğer enfeksiyon veya sepsis : Sefotaxim, Seftriakson Klepsiella pneumonia ......................................sefalosporinler (ESBL + ise karbaperem) Proteus mirabilis ..............................................Ampisilin veya amoksisilin Diğer proteuslar ...............................................Sefotaxim, Seftriakson Enterobakter türleri .........................................imipenem veya aminoglikozidler Salmonella enfeksiyonalrı ..............................Florokinolonlar Seftriakson Shigella ..............................................................Florokinolonlar Serratia ..............................................................İmipenem Sefotaxim, Seftriakson Bacterioides türleri...........................................klindamisin veya metranidazol Acinetobakter ....................................................İmipenem veya meropenem Bardotella pertusis(boğmaca) .......................Eritromisin Brucella türleri .................................................doksisiklin + rifampin Callymmatobacterium granulomatis.............Doksisiklin Campylobacter jejuni ......................................Eritromisin Flonokinolonlar Francisella tularensis ......................................Streptomisin veya gentamisin Gardnerella vaginalis ......................................metronidazol Hemophilus ducreyi ........................................Seftriakson veya azitromisin Hemophilus influenza ......................................ciddi enfeksiyonlar (menenjit, epiglottit ...) : Kloramfenikol veya seftriakson, hafif enfeksiyonlar (otit ..vb) : Amoksisilin + klavulanik asit veya ko-trimaksazol Legionella pneumophila .................................Eritromisin + rifampin Leptotrichia buccalis (vincent angini) .........Pen G Helicobacter pylori .........................................omeprazol + metronidazol + amoksisilin (veya klaritromisin) P. aeruginosa ...................................................Antipsödomonal penisilinler (mezlosilin, azlosilin, piperasilin vs.. KAMPTa) ve Aminoglikozidler Pseudomonas cepacia ...................................Ko-trimaksozol Pseudomonas mallei ......................................Streptomisin + tetrasiklinler Vibrio cholerae ve parahemoliticus .............Doksisiklin veya florokinolonlar Yersinia enterokolitika ..................................sepsiste: kloramfenikol veya aminoglikozidler. Yersinioziste : ko-trimaksozol Yersinia pestis (veba) ....................................streptomisin + doksisiklin Bacillus antracis ............................................Pen G veya siprafloksasin C. perfrings (gazlı gangren) .........................Pen G + klindamisin C. tetani(tetanos) ..........................................Pen G veya metronidazol C. dificille ........................................................oral metranidazol veya vankomisin C. diphteria ....................................................Eritromisin Difteroidler .....................................................Pen G + Aminoglikozidler Cornebacterium jerikeim ..............................Vankomisin Listeria monocytogenes ...............................Ampisilin (veya pen G) + gentamisin M. tuberculosis .............................................INH + rifampin + pirazinamid + etambutol M. avium- intercellulare ...............................klaritromisin + etambutol + klofozimin + siprofloksasin M. leprae .........................................................dapson + rifampin veya Klofazimin Chlamydia türleri ...........................................doksisiklin Mycoplazma pneumonia ..............................doksisiklin veya Tetrasiklin Pneumocysis carinii ......................................ko-trimaksazol Ureaplazma urealiticum ..............................doksisiklin Actinomyces israeli ......................................Ampisilin veya Pen G Nocardia asteroides .....................................ko-trimaksazol veya sulfanomidler Riketsiya türleri .............................................doksisiklin T. pallidum (sifilis) ........................................Pen G Bornelia türleri...............................................Tetrasiklin Enterococcus feacalis...................................Ampisilin+Gentamisin 29 MİKROBİYOLOJİ BETA LAKTAMLAR Penisilinler: a) Penisilin G, prokain penisilin, depo penisilin b) Aside dayanıklı penisilinler : Penisilin V (PO), azidosilin c) Betalaktamaza dayanıklı penisilinler: Bu grupta metisilin ve oksasilin stafilokokların betalaktam direnci için bir indeks olarak kullanılır. Bu antibiyotiklere dirençli stafilokoklar tüm beta laktamlara dirençli kabul edilirler. d) Etki spektrumu genişletilmiş penisilinler: Amoksisilin hızla ve tamamına yakını sindirim sisteminden emilir. Bu yüzden barsak infeksiyonlarında tercih edilmemelidir. e) Antipseudomonal penisilinler: Karbenisilin, tikarsilin, mezlosilin, piperasilin, azlosilin Sefalosporinler: a) I. Kuşak: sefaleksin, sefadroksil, sefalotin, sefazolin,sefasetril, sefapirin,... - Sefazolin cerrahi profilakside en çok kullanılan antibiyotiktir. b) II. Kuşak: sefaklor, sefiksim, sefprozil, lorakarbef, sefuroksim,...Bu grupta yer alan sefoksitin, sefotetan, sefmetazol anaerobik etkinlikleri ile önem kazanırlar. c) III. Kuşak: sefotaksim, seftriakson, sefaperazon, seftizoksim, sefozidim, moksolaktam,...Bu grupta Gram (-) etkinlik çok fazla Gram (+) etkinlik hemen hiç yoktur. Sefaperazon, seftazidim Pseudomonaslara en etkili sefalosporinlerdir. Seftriakson en uzun etkili sefalosporindir. d) IV. Kuşak: Sefepim Karbapenemler: İmipenem, meropenem, ertapenem. Etki spektrumları en geniş beta laktamlardır. Meropenem MSS infeksiyonlarında tercih edilir. Metisiline dirençli stafilokoklar karbapenemlere de dirençlidir. Stenotrophomonas cinsi bakteriler doğal olarak karbapenemlere dirençlidir. Monobaktamlar: Aztreonam. Sadece Gram (-)lere etkinliği vardır. Beta laktamaz inhibitörleri: Tacobaktam, sulbaktam, klavulanik asit beta laktamazlara bağlanarak onların etkilerin ortadan kaldırıp birarada bulundukları beta laktamları aktif kılan yapılardır. Sulbaktam-ampisilin, klavulanat-amoksasilin, piperasilintazobaktam, sefaperazon-sulbaktam, tikarsilin-klavulanat. Sulbaktam tek başına Acinetobacter cinsi bakterilere karşı etkili bir yapıdır. MAKROLİDLER Eritromisin, klaritromisin, azitromisin,roksitromisin,... Atipik patojenlere etkinliği ve hücreiçinde yoğunlaşabilmesi nedeniyle sık kullanılırlar. Kloramfenikol, linkozamidlerle kompetitif olarak yarışırlar. 30 MİKROBİYOLOJİ Eritromisin; Lejyoner hastalığı, difteri, boğmaca, mikoplazma, özellikle bebeklerdeki klamidya infeksiyonlarında ilk tercihken penisilin allerjisi varlığında alternatif ilaç olarak kullanılır. Azitromisin özellikle solunum yolu infeksiyonları tedavisinde seçkin ilaçtır. Klaritromisin eritromisinin etki spektrumu dışında Mycobacterium avium intracellare, H. pylori infeksiyonlarında da ilk tercihlerdendir. Spiramisin ise Gram (+) etkinliği yanında toksoplazma infeksiyonu tedavisinde de kullanılır. AMİNOGLİKOZİDLER Anaerobik etkinliği yoktur. Streptomisin anti-tüberküloz bir ajan olarak kullanılırken tularemi, veba için seçkin ilaç, enterokok ve Brucella spp. infeksiyonlarında kombine ilaç olarak kullanılabilir. Spektinomisin gonokok infeksiyonlarında paromomisin paraziter infeksiyonlearda kullanılan bir aminoglikoziddir. Gentamisin, tobramisin, netilmisin, amikasin, isepamisin diğer sık kullanılan aminoglikozidlerdir. Ototoksisite ve nefrotoksisite en korkulan yan etkilerdir. Ayrıca nöromuskuler blokajda oluşturabilirler. Postantibiyotik etkileri uzun olduğu ve bakterileri doza bağlı olarak öldürdükleri için günde tek doz uygulama yapılabilmektedir. KLORAMFENİKOL Ancak belirli seçeneklerde (tifo, riketsiya inf, beyin absesi, pürülan menenjit, ...) tercih edilebilir. Kemik iliği depresyonu ve aplastik anemi riski nedeniyle kullanımı azalmıştır. TETRASİKLİNLER Tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin,... Riketsiya, klamidya infeksiyonları, Ureplasma üretriti, ruam, melioidoz, Granüloma inguinale, Borrelia reccurentis, Whipple hastalığı, klorakine dirençli P. falciparum sıtması infeksiyonlarında kullanılabilir. Brusella infeksiyonlarında kombine edilen ilaçlardandır. Akne tedavisinde kullanılabilirler. Kemik ve dişlerde birikebilmeleri nedeniyle çocuklarda kullanılımazlar. LİNKOZAMİDLER Linkomisin, klindamisin. Anaerobik etkinliği ve Gram (+) etkinliğç bulunur. Özellikle diafragma üstü anaerobik infeksiyonlarda seçkin ilaçtır. Pseudomembranöz enterokolite en sık yol açan antibiyotiklerdir. KİNOLONLAR Siprofloksasin, ofloksasin, enoksasin, pefloksasin, levofloksasin, moksifloksasin,... Çok sayıda infeksiyonda kullanılırlar. Siprofloksasin Pseudomonasa en etkili olandır. Levofloksasin, Moksifloksasin yeni geliştirilmiş spektrumu genişletilmiş (penisiline dirençli pnömokok, atipik solunum patojenleri,...) kinolonlardır. Kartilaj dejenerasyonu nedeniyle çocuklarda kullanılmaları önerilmez. 31 MİKROBİYOLOJİ KO-TRİMOKSAZOL Sinerjik etkili trimetoprim ve sulfometaksazol birarada etki gösterir. Üriner sistem infeksiyonları ve sindirim sistemi infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmış fakat günümüzde direnç nedeniyle daha az kullanılır olmuştur. Nocardia infeksiyonları, P. carinii infeksiyonları ve toksoplazma infeksiyonlarında kullanılır. Stenotrophomonas için ilk tercihlerden biridir. GLİKOPEPTİDLER: Vankomisin, teikoplanin: Metisiline dirençli stafilokok, enterokok infeksiyonlarında seçkin ilaçlardır. Stafilokoklar, streptokoklar glikopeptidlere oldukça duyarlı iken (MİK 5 mg/L) enterokoklar doğal olarak dirençlidir (MİK 100 mg/L) (TUS) Günümüzde enterokoklarda ve stafilokoklarda glikopeptidlere direnç de önemli bir sorun konumundadır. Bu tür bakterilerin tedavisinde kullanılabilecek kinopristin-dalfopristin, linezolid, oksazolidon gibi antibiyotikler geliştirilmektedir. Menenjit olgularında glikopeptid olarak vankomisin kullanılmalıdır. Günümüzde antibiyotik kullanımı sonucunda dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkması önemli bir sorun olmuştur. Önemli direnç mekanizmaları şöyle özetlenebilir. Antibiyotik direnci genelde plazmidler aracılığı ile yayılmakta ve farklı türlere de geçebilmektedir. Ayrıca transpozonlar ve integronlar ile de direnç aktarımı mümkün olmaktadır. Bunun dışında direnç klonal olarak çoğalma ile yavru hücrelere aktarılabilir. Gram (-) enterik çomaklar arasında yaygın olan beta laktamazların bazıları kromozomal mutasyonlar (İBL : indüklenebilir beta laktamazlar .....Enterobacter, Citrobacter, Serratia ...vb) ya da plazmidler ile (Genişlemiş spektrumlu beta laktamazlar ......Klebsiella, E.coli ) yayılabilir. Önemli noktalardan biri bu tür direnç mekanizmalarını belirleyebilmek için özel yöntemlerin, özel disk dizilimlerinin kullanılması gerektiğidir. Gram (+) bakterilerde MLS (makrolid-linkomisin-streptogramin) özel yöntemler kullanılmıyor ise gösterilemeyebilir. 7- STERİLİZASYON – DEZENFEKSİYON Sterilizasyon başlıca dört yöntemle yapılır : 1- Isı ile a) Kuru hava : Pastör fırınları ......... Cam eşya, metal gereçler,... b) Nemli hava : I- Basınçlı Buhar 120 C 1 atm 15-20 dakika Pansuman malzemeleri, konserve,besiyerleri... II- Basınçsız Buhar (Arnold kazanı)100 C Karbonhidratlı besiyerleri c) Yakma : Öze, ekim iğnesi,... d) Sıcak su : Kaynatma, Tindalizasyon,.... 32 MİKROBİYOLOJİ 2- Süzme İle Serum gibi ısıya dayanıksız sıvıların sterilizasyonunda, sıvıyı hücrelerinden arındırmakta kullanılır. HEPA filtreler ise havayı süzerek mikroorganizmalardan arındırmak amacıyla kullanılmaktadır. 3- Işınlama ile UV, gamma, X-ışınları, gamma ışınları, beta ışınları, mikrodalga. 4- Kimyasal maddeler ile Kimyasal maddeler sterilizasyondan çok dezenfeksiyon amacıyla kullanılırlar. Tek kullanımlık olarak sağlanamadığında ya da ısı ile steril edilemediğinde etilen oksid ya da glutaraldehit kullanılır. Plastik tüpler, eldivenler, ameliyat ipliği gibi hastane aletleri etilen oksitle (TUS) genelde endoskopik aletler glutaraldehit ile steril edilirler. (Hidrojen peroksit) Hücrede serbest hidroksil radikallerinin oluşumuna yol açar; bu yapılar zar lipidlerine, DNA ve diğer yaşamsal hücre yapılarına saldırırlar. Bakretisit, virusit ve fungusittir. Yüksek konsantrasyonda sporisittir. Antiseptik olarak kullanılabilir. Dezenfektan olarak yumuşak kontakt lenslerin, cerrahi implantların, plastik eldivenlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. % 6-7.5’luk konsantrasyonlarda ciyptosporidium parvum’u inaktive eden tek sterilan maddedir. Bakteri sporlarını da etkileyebilen dezenfektanlara yüksek düzey dezenfektan adı verilir (glutaraldehit, formaldehit, parasetik asit, hidrojen peroksit). Su dezenfeksiyonunda klor kullanılır. Klor su dezenfeksiyonunda kullanılır fakat, HAV , Giardia kistleri, Cryptosporidim ookistlerini öldüremediğinden bu mikroorganizmaların infeksiyonlarını önleyememektedir. ANTİMİKROBİYALLERE DİRENÇ GELİŞİMİNE YOL AÇAN MEKANİZMALAR Mekanizma Etkilenen Antibiyotik Gram (-) bakterilerin hücre duvarı Dış membran geçirgenliğinde azalma Beta-laktamlar (omp F, opr D değişimi porin proteinlerinde mutasyon) Aktif pompa sistemi (İlacın bakteri dışına transportunda artma) Tetrasiklinler Sülfonamidler (Multi drug rezistansı) Sitoplozik membran permeabilitesinde azalma Penisilinler Aminoglikozidler (Porin proteinlerinde mutasyon) İlacın enzimatik inaktivasyonu Beta-laktamlar (Beta-laktamaz) Aminoglikozidler (Yapı değiştiren enzimler: APH, AAC; ANT) Kloramfenikol (Asetil transferaz) İlacın bağlandığı hedefin değişimi Kinolonlar (DNA giraz, gyr A mutasyonu) R ifampin (RNA polimeraz: rpo B) Beta-laktam (PBP değişimi) Makrolid, linkomisin, streptogramin (yeni grup antibiotik. Streptomisin ile karıştırılması (rRNA metilasyonu 30S ribozomal subünit mutasyonu) Glikopeptidler (D-ala-D-ala değişimi; van A, B, C gen ürünü İzoniyazid (Katalaz- Peroksidoz mutasyonu) Vankomisin (Peptidoglikanda laktat ile alaninin yer değiştirmesi) Yeni bir metabolik yolun kullanımı Trimetoprim direnci ID :06t008 33 MİKROBİYOLOJİ Dezenfektanlar mikroplar üzerine farklı şekillerde etki ederler : 1- Sitoplazmik membrana etkili olanlar: Deterjanlar, sabunlar, fenollü bileşikler, eriticiler (alkol (dezenfeksiyon için % 70 çözelti en uygun), eter,...) 2- Protein denatüre ediciler : Asit ve alkaliler. 3- Enzim işlevini bozanlar: Alkilleyiciler (etilen oksid , formol, betapropionolakton), glutaraldehit, oksidanlar, Ağır metaller (altın, gümüş, çinko,...) (Ağır metallerin bu etkisine oligodinamik etki denir) 4- Nükleik asitlere etkili olanlar : Boyalar ( Metilen mavisi, malaşit yeşili,...) Ayrıca mikroorganizmaların dezenfektanlara duyarlılıkları da farklı farklıdır . En dirençli yapılar prionlardır. Normal otaklav sürecinde ortadan kaldırılamazlar. Özel şartlarda otoklavlanmaları önerilir (132 C , 30-60 dakika). Ayrıca yüzeylerde yoğun çamaşır suyu ya da 1 N NaOH kullanılabilir. Mikroorganizmalar dezenfektanlara dirençlerine göre şöyle sıralanabilir: PRİON >SPOR > MİKOBAKTERİ > PARAZİT KİSTLERİ > LİPİD İÇERMEYEN/KÜÇÜK VİRUSLAR(Polio) > TROFOZOİTLER > GRAM (-) BAKTERİLER (Pseudomonas,...) > MANTARLAR > BÜYÜK ZARFSIZ VİRUSLAR (Enterovirus, Adenovirus,...) > GRAM (+) BAKTERİLER > LİPİD İÇEREN VİRUSLAR(HIV, HBV,HSV, RSV,...) Bakterilerin L-formları dezenfektanlara daha duyarlıdır. Mikobakteriler hariç Pseudomonas aeruginosa dezenfektanlara yüksek oranda direnci nedeniyle infeksiyonlara neden olabilen, dezenfektanlar içinde çoğalarak salgınlar oluşturabilen bir bakteri olarak önem taşımaktadır. HIV, HBV gibi viruslar ise kolaylıkla dezenfektanlarla inaktive olurlar. En çok çamaşır suyu (kullanılır(TUS). 34 MİKROBİYOLOJİ BAKTERİLER VE BAKTERİYEL HASTALIKLAR GRAM (+) KOKLAR Bir örnekten üretilen gram(+)kok ayrımında ilk test katalaz (%3 H2O2) testidir. Bu test sonucu pozitif bulunursa bakterinin büyük olasılıkla stafilokok , negatif ise streptokok ailesinden ya da enterokok olduğu anlaşılır. İleri ayrımlar tür düzeyinde farklı özelliklerin araştırılmasıyla belirlenir. STAFİLOKOKLAR Stafilokoklar üzüm salkımı tarzında kümeler oluştururlar. Koagülaz (plazmayı pıhtılaştıran enzim) varlığı ile başlıca iki grup altında incelenebilirler. Plazmayı koagüle edenler (ki bu grupta tek etken hatırlanır : S aureus ) ve plazmayı koagüle etmeyenler (PK(-) stafilokoklar). Sonuçta stafilokoklar katalaz(+) olmaları ile streptokoklardan ve basitrasine dirençli fakat lizostafin ve furazolidona duyarlı olmalarıyla mikrokoklardan ayrılabilirler. 35 MİKROBİYOLOJİ S. aureus koagülaz özelliği yanında beta hemoliz yapması, altın sarısı pigment (Aurum:altın) oluşturması , manniti fermentlemesi (Chapman besiyerinde ayrım nedeni) , DNAse aktivitesi ile de diğer stafilokoklardan ayrılabilir. PK(-) stafilokoklardan ensık olarak insanda hastalık yapan türler S epidermidis ve S saphrophyticus ‘tur. S saphrophyticus novobiyosine dirençli olması ile ayrılabilir . Yapısal elemanlar: Kapsül: Bazı S. aureus kökenlerinde en dışta polisakkarid bir kapsül yapısı bulunur. PK (-) stafilokoklarda ise glikokaliks bir yapı salgılanır. “Slime faktör” adı da verilen bu yapı kateter başta olmak üzere yabancı cisimlere tutunmayı ve antibiyotik etkisinden organizmayı korumayı sağlar. Protein – A: Sadece S. aureus’da bulunur. Ig ‘lerin Fc reseptörlerine bağlanarak bakteriyi fagositozdan ve kompleman etkisinden korur. Ayrıca spesifik Ig G ‘lerin Fc kısımıyla stafilokoklar bağlanarak lateks aglütinasyon yöntemi geliştirilmiştir. Bu yönteme Ko-aglütinasyon yöntemi denilmektedir. Teikoik asit: Özgül reseptörler (fibronektin) yardımıyla hücreye yapışmayı sağlar. Fajlar için reseptör görevi görür. Teikoik asit türe özgü farklılıklar gösterir ( S. aureus: ribitol teikoik asit, S epidermidis: gliserol teikoik asit taşır). Kümeleyici faktör: Fibrinojeni bağlayarak etkili olur. Toksinleri a) Sitolitik toksinleri Alfa, beta ,gama ve teta toksinler irinleşmeden sorumludur. Hemolizin etkileri vardır. b) Lökosidin Nötrofil ve makrofajları eritir. Sitolitik bir toksindir (Panton-Valentin toksini) c) Enterotoksin – A-E Besin zehirlenmesine yol açar. Enterotoksin – A, MSS irritasyonu ön planda olarak kusmanın belirgin olduğu bir besin zehirlenmesi tablosuna yol açar. Bu etki MSS’deki kusma merkezine toksik etkisiyle olduğu sanılmaktadır. Enterotoksin – B stafilokoksik enterokolite yol açar. C ve D süt ürünleriyle ilgili zehirlenmelerde sık bulunur. d) Eksfolyatif toksin Haşlanmış deri sendromu’na yol açar. Stratum granülosum üzerine toksik etki etmektedir. 36 MİKROBİYOLOJİ e) Toksik şok sendromu toksini – 1 (TSST-1) Süperantijen özelliğindedir ve toksik şok sendromuna neden olur(TUS). Enzimleri Koagülaz (S. aureus’da bulunur,protrombin ile bağlanarak plazmayı koagüle eder), katalaz, lipaz, stafilokinaz(fibrinolizin),DNAse , lipaz enzimleri ile klinik bulgulara yol açar. Hyalürinidaz ile yayılma gösterir. Penisilinaz hücre dışına salınarak penisilini hidrolize eder (Penisilinaz bir virulans faktörü değildir.). Hastalıkları Her sistemi tutabilen etkenlerdir. Temel özellikleri S aureus için abse oluşumu (TUS) , PK(-) stafilokoklar içinse “slime faktör” oluşturma yetenekleridir. S. AUREUS Deri ve mukozada rastlanan abse, büllöz impetigo, folikülit, dolama (panaris),arpacık (hordoleum), sycosis barbae, hidrozadenit, karbonkülün en sık nedeni S. aureustur. Haşlanmış deri senromu; yenidoğanlarda görülür, Nikolsky bulgusu(+) bulunur. Eksfolyatif toksinin stratum granülosum üzerine toksik etkisinden dolayı oluşan klinik bir tablodur. Erişkindeki büllöz impetigo ile aynı hastalık olduğu bulunmuştur. Yenidoğan döneminde gelişen ağır formuna Ritter sendromu adı verilir. Toksik şok sendromu;multiorgan tutulumu, yaygın döküntü ve hipotansiyonun görüldüğü bir klinik tablodur. En sık menstürasyon gören kadınların tampon kullanımıyla ilişkili bulunsa da başka bölgelerdeki S. aureus infeksiyonları/ kolonizasyonları da neden olabilir. TSST-1 adlı toksinin süperantijen olarak olayları başlattığı düşünülür. Yaygın , deskuamasyonla soyulan döküntü ve hipotansiyon en uyarıcı bulgulardır. Sepsis ve endokarditin önemli bir nedenidir. Metastatik infeksiyon sıktır.Sepsis seyrinde septik emboliler ve nekroz sıklıkla belirlenir. Bakteriyemi/ sepsis tablosunda böbreklerin etkilenmesi ve idrarda S. aureus belirlenmsi sıktır. İV ilaç bağımlılarında sağ kalp endokarditinin en sık etkenidir, en sık triküspit kapak tutulur (TUS). Erişkin yaş ve >5 yaş çocuklarda en sık septik artrit etkenidir (Cinsel aktif dönemde osteomiyelit sıklıkla gonokoklarla oluşmaktadır). Osteomiyelitlerde de en sık etkendir. Orak hücreli anemide osteomiyelit etkeni olarak Salmonellalar beklenenden daha fazla görülseler de bu hasta grubunda da en sık etken S. aureustur (TUS). Ayrıca pnömoni,ampiyem, bakteriyemi, menenjit, sinüzit, renal abse gibi klinik tablolarda da etken olabilir. Pnömoni tabloları hızla küçük abselerle karakterize (pnömotosel) ağır bir klinik tablodur. İV ilaç bağımlıları ve hemodiyaliz hastalarında pnömoninin en sık etkeni S. aureustur. Penetran yaralanmalardan sonra gelişen menenjitlerde en sık etken S. aureustur. Şant infeksiyonunda ise PK (-) stafilkoklardan sonra ikinci sıklıkta etken olarak karşımıza çıkarlar. En kısa inkübasyonu olan besin zehirlenmesine yol açar (0-6 saat) (TUS). Kusma ön plandadır. Besinlerde üreyen bakterilerin enterotoksinlerinin alınmasıyla ilgili bir klinik tablodur. Sıklıkla mayonez, krema gibi besinlerde görülür. Toksik etkinin toksinin MSS’ne direkt etkisinden kaynaklandığı kabul edilir. 37 MİKROBİYOLOJİ En sık enterotoksin A sorumludur. Enterotoksinleri etkisiyle immünitesi ve barsak florası bozulmuş hastalarda enterokolit oluşumuna neden olabilirler (Enterotoksin B). PK(-) stafilokoklardan S. epidermidis, yabancı cisim infeksiyonlarının en sık sebebidir ( prostetik kapak endokarditi, protez infeksiyonu, kateter infeksiyonu,...). Son zamanlarda hemokültürlerden belirlenen en sık etken ve aynı zamanda en sık kontaminasyon nedenidir. Etken ayrımı için en az iki hemokültürde üreme en kabul edilen kriter durumundandır. Bu artışın bu bakterilerin slime faktör oluşturma ve kateterlere tutunabilme yeteneklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. S saprophyticus ise üreme çağındaki kadınların en önemli idrar yolu infeksiyonu etkenlerinden birisidir (TUS). Stafilokoklarda antibiyotiklere direnç önemli bir sorun haline gelmiştir. Penisilinaz sadece penisilin, ampisilin gibi beta laktamları etkiler ve S. aureusların hemen tümünde belirlenebilmektedir.. Metisilin/oksasilin direnci ise penisilin bağlayıcı proteinlerde yapı değişikliğini ifade eder ve tüm beta laktam antibiyotiklere dirençli olduklarını belirler. Bu durum laboratuvarlarda en iyi 6 mikrogram/ml oksasilin içeren % 4 NaCl içeren besiyerlerinde “agar tarama” yöntemiyle araştırılır. Bu direnç Mec A geni ile ilgilidir. Sonuçta PBP 2 değişime uğrayarak PBP 2a’ya dönüşür ve bu yapı beta laktamlara düşük bir ilgi gösterir. Metisiline dirençli stafilokok infeksiyonlarında (genelde ağır infeksiyonlarda) glikopeptid (vankomisin, teikoplanin) kullanılır (TUS). Diğer infeksiyonlarda kinolon, ko-trimaksazol, gentamisin, vb , duyarlı bulunursa tercih edilebilir. Son yıllarda glikopeptidlere de dirençli S aureus kökenleri de bildirilmektedir. S. aureus normalde deride kıvrımlarda, burunda saptanabilir. Burunda S. aureus taşıyıcılığı tekrarlayan cilt infeksiyonlarının nedeni olabilir ve cerrahi alan infeksiyonları için risk oluşturmaktadır. S. aureus (özellikle MRSA) taşıyıcılığı dibet, allerji hastaları, hemodiyaliz hastaları, HIV (+) gibi olgularda yüksek oranlarda belirlenen bir özelliktir. Metisilin/oksasiline dirençli S. aureus’a (MRSA) bağlı hastane infeksiyonları ve salgınlar olabilmektedir. Bu durumda sağlık çalışanlarının burun taşıyıcılığı araştırılması ilk önerilen uygulamadır. Nazal MRSA taşıyıcılığı saptanan kişilerde ilk tercih lokal mupirosin tedavisidir. STAFİLOKOKLARIN SINIFLANDIRILMASI VE ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ ÖZELLİK Koagulaz pozitif Koagülaz negatif S.aureus S.epidermidis S.saprocphyticus DNAase (+) (-) (-) Mannitol (+) (-) (-) Hemoliz Beta Yok Yok Protein A Lipaz Novobiosine duyarlılık Yaptığı Hastalık Var Tamamında var Yok Yok %30 var %30 var Duyarlı Duyarlı Dirençli Süpüratif hastalık Yabancı cisim enfeksiyonları Üriner infeksiyon ID: 38 MİKROBİYOLOJİ STREPTOKOKLAR Streptokoklar, gram (+) , zincirler oluşturarak üreyen fakültatif anaerob koklardır. Streptokok ailesinin en belirleyici özelliği katalaz (-) olmalarıdır. Streptokoklar öncelikle hemoliz özellikleriyle üç büyük gruba ayrılırlar. Kanlı besiyerinde eritrositleri tamamen eritenler (beta hemoliz), kısmi bir erime yaratanlar (alfa hemoliz) ve hemoliz yapmayanlar (non-hemolitik, gama hemoliz). Ayrıca streptokoklar hücre duvarındaki karbonhidrat antijenlerine göre de sınıflanabilirler (Lancefield sınıflaması). BETA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR A-grubu beta hemolitik streptokoklar (S. pyogenes) : Beta hemolitiktir, anaerop ortamda hemoliz artar. PYR testi (+) , basitrasine duyarlı ve TMP-SXT dirençli olmaları ile diğerlerinden ayrılır. Önemli yapısal ve hücre dışı yapıları şöyle özetlenebilir: - Kapsül : Antifagositik etkinlik kazandıran bu yapı hyaluronik asit yapısındadır (TUS). Antijenik değildir. - Grup spesifik karbonhidrat: Lancefield grup A olarak sınıflanmasını sağlar. - M proteini: Fimbrialar üzerinde de bulunan virulansla en önemli ilgisi bulunan yapıdır. Antifagositik etkilidir, tipe özgü bağışıklıktan sorumludur ve 100 kadar farklı serotipi vardır (TUS). Bazı M tipleri romatojenik , bazıları nefritojenik, bazıları da invazif infeksiyonla ilgili bulunmuştur. - F-protini ve lipotikoik asit fibronektine bağlanarak etkili olurlar. S.AUREUS’UN SEBEP OLDUĞU BAZI HASTALIKLAR 39 MİKROBİYOLOJİ - Toksinler ve hemolizinler: Streptolizin – O; Lökosit, eritrosit ve trombositleri etkiler. A,C ve G grubu streptokoklardan salgılanabilr. Oksijene duyarlıdır. Antijeniktir. İnfeksiyonlardan sonra antikor yanıtı ölçülerek (ASO) geçirilmiş infeksiyon tanısı konabilir. - Streptolizin – S; oksijene duyarlı değildir ve antijenik değildir. Aerobik ortamda üreyen bakterilerin görülen hemolizinden sorumludur. Eritrojenik toksin, kızıl kliniğinden sorumludur. Bir faj kontrolündedir ve A,B,C serotipleri bulunur. Pirojenik ekzotoksinler ile streptokoksik toksik şok sendromu ve eksotoksin B ile nekrotizan fasiit oluşumu arasında ilişki olduğu düşünülmektedir. - Enzimler: Streptokinaz; fibrinolizin olarak etki göstererek bakterinin yayılımına yardımcı olur. Koroner arter trombüslerini eritmek amacıyla tedavide kullanılabilir. DNAze(Streptodornaz); abse içindeki DNA’yı yıkar. Bu enzime karşı oluşan antikor yanıtı tanıda yararlı olabilir. Hyalüronidaz; bağ dokusundaki hyalüronik asidi yıkarak yayılma faktörü olarak isimlendirilir. Ayrıca proteinaz, ATPaze,, ...gibi başka enzimler de salgılanır. Lipoproteinaz(:serum opasite faktörü); M proteini ile ilişkili ve virulansla ilgili bir yapıdır. Yaptığı hastalıklar Eksüdatif tonsillitin en sık bakteriyel nedenidir. C ve G grubu streptokoklar da faranjit etkeni olabilirler. Sinüzit, otit ,.. gibi üst solunum yolu infeksiyonlarına yol açabilirler. Tonsillit komplikasyonu olarak peritonsiller abse oluşumundan sorumlu olabilirler. Deride impetigo, selülit ve erizipelin en sık nedenidirler (TUS). Suçiçeği sonrası sekonder infeksiyonlarda sıklıkla bu etken saptanır. Nadiren puerperal sepsis, endometrit, lenfanjit, osteomiyelit, bakteriyemi oluşturabilir. Deri altı doku infeksiyonları ve cerrahi alan infeksiyonlarında bu etken saptanması uyarıcı olmalı ve nekrotizan fasiit yönünden izlenmeli ve etkin tedavi uygulanmalıdır. ENDOKARDİT TÜRÜNE GÖRE EN SIK ETKENLER VE TUTULAN KAPAKLAR En sık etken Tüm türler En sık tutulan kapak Viridans streptokoklar Doğal kapak Viridans streptokoklar Akut S. aureus Subakut Viridans streptokoklar Genitoüriner girişim Enterokok Prostetik kapak S.epidermidis (EB)* S.aurevs Mitral Mitral Aort Streptokoklar (GB)** İlaç bağımlısı * ** S. aureus Trikusbit EB: Erken başlangıçlı (ameliyattan sonra iki ay içinde) (2-12 ay) GB: Geç başlangıçlı ID: 40 MİKROBİYOLOJİ KIZIL Eritrojenik toksin üreten A-grubu streptokok infeksiyonları sonrası oluşur. Vücutta yaygın eritamatöz döküntü bulunur. Döküntü ağız çevresi (perioral solukluk), ayak tabanı ve avuç içinde döküntü yoktur. Derinin kıvrım yerlerinde çizgilenmeler (Pastia işareti) , çilek dili görünümü olur. Organomegali saptanmaz (TUS). En belirleyici klinik özellik döküntülerin ince deskuamasyonla kaybolmasıdır. Kızıl toksini deri içi verilerek kızıla duyarlılık araştırılabilir (Dick testi). Döküntü sırasında deri içi antitoksin verildiğinde o bölgede bir solma oluşur ve böylece kızıl tanısı kesinleşir (Scultz – Charlton reaksiyonu). Streptokoksik toksik şok sendromu;genelde pirojenik ekzotoksin A ve belirgin kapsülü olan suşlar tarafından oluşturulan stafilokoksik TŞS benzeri tablodur. Sıklıkla bakteriyemi ya da ağır bir cilt infeksiyonu tablosuna eşlik eder. Tanıda en önemli nokta bakteriyi üretmektir. Boğaz infeksiyonlarında hızlı antijen testi çok özgündür ve tanıyı çabuklaştırabilir. ASO ise geçirilmiş streptokok infeksiyonunu belirlemede faydalı bir testtir. C ve G grubu streptokoklar da ASO yanıtı oluşturabilirler. Cilt infeksiyonları sonrası genelde ASO yükselmez. Anti-DNAze testi bu hastalıklarda faydalı olmaktadır. Tedavide seçkin ilaç penisilindir, penisilin direnci bildirilmemiştir. Taşıyıcılıkta tedavi gerekmez fakat bazı özel durumlarda önerilebilir. Bu durumda rifampisin, klindamisin daha etkili bulunmuştur. NON-süpüratif komplikasyonlar Akut romatizmal ateş (ARA), ortak antijenlere karşı oluşan otoimmünite ile ileri gelen bir klinik tablodur. GAS’ların M proteinleri ile kalp sarkolemması, sinovyal membran arası büy k ölçüde benzerlik gösterir. Bu bulgulardan 2 major ya da 1 major 2 minör bulgu ile ARA tanısı konulabilir. Streptokoksik farenjit salgınları sırasında ARA riski % 3 civarında iken sporadik olgularda % 0.3-1 arasında değişir. Deri infeksiyonu sonrası ARA gelişmez. Poststreptokoksik akut glomerülonefrit (AGN) cilt infeksiyonları sonrasında da görülebilir. Bazı M tipleri nefritojenik olarak belirlenmiştir. Sitoplazmik membran Ag’i ile glomerular bazal membranýnýn antijenik benzerliði sorumludur. B-grubu beta hemolitik streptokoklar( S. agalactiae) Ürogenital bölge, sindirim sistemi ve üst solunum yolları florasında bulunur. Ürogenital bölgede izole edilen beta hemolitik streptokoklar arasında ilk sırada akla gelmelidir. Todd-Hewit besiyeri genital bölgeden izole edilmesinde önerilen besiyeridir. Basitrasine dirençlidir. Ayrıca CAMP deneyi pozitifliği ve hipuratı hidrolize etmesiyle diğerlerinden ayrılır. Yapısal olarak sialik asit içeren kapsül bulunması önemli bir virulans özelliğidir. Yenidoğanda menenjit, sepsis ve pnömoninin en önemli nedenlerindendir (TUS). 41 MİKROBİYOLOJİ İn utero ya da doğumda bulaştığında erken başlangıçlı hastalık (ilk 7 gün) oluşur. Mortalite daha yüksektir. Doğum sonrası bulaş varsa geç başlangıçlı hastalık (7gün- 3 ay) olarak tanımlanır. Ayrıca bu bakteri annede doğum sonrası sepsis ve idrar yolu infeksiyonları da oluşturabilir. Doğum öncesi genital bölgede kolonizasyon belirlendiğinde doğum sırasında ampisilin profilaksisi önerilir. Hastalığın tedavisinde penisilin/ampisilin kullanılır, ağır tablolarda aminoglikozid kombinasyonu önerilir. STREPTOKOKLARIN LABORATUAR ÖZELLİKLERİ Duyarlılık Basitrasin Organizma Hidroliz Büyüme Optokin CAMP Hippurat Eskulin Safra %65 NaCl Safra ile lizis Beta-hemolitik streptokok Grup A + - - - - - - - Grup B - - + + - - (-) - Grup C, F, G - - - - - - - - Viridans streptokok - - - - - - - - Streptococcus pneumonia - + - - - - - + Enterekok - - - - + - + ID :06t063 STREPTOKOK İNFEKSİYONLARINDA PATOGENEZ ÖZELLİKLERİ Oganizma S.pyogenes (grup A) Patogenez Tipi Tipik Hastalık Hastalık bölgesi (H), Kolonizasyon (K), Normal Flora (NF) 1. Pyojenik a. Lokal İmpetigo, sellülit, Farenjit Deri (H) - Farinks (H) b. Dissemine Sepsis Kan dolaşımı (D) Kızıl Deri (H) Toksik şok Multiorgan tutulumu (H) 3. İmmün aracılı (post-streptokokal, nonsupüratif) Romatizmal ateş Akut glomerulonefrit Kalp, eklemler (H) Böbrekler (H) S. agalactia (grup B) Pyojenik Yeni doğan sepsisi menenjit Vajen (K) E. fecalis (grup D) Pyojenik Üriner sistem enfeksiyonu, endokardit Kolon (NF) S.bovis (grup D) Pyojenik Endokardit Kolon (NF) S.pneumoniae Pyojenik Pnömoni, otitis media, menenjit Orofarinks (K) S.viridans Pyojenik Endokardit Orofarinks (NF) 2. Toksijenik ID :06t081 42 MİKROBİYOLOJİ ALFA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR Streptococcus pneumoniae (PNÖMOKOK) Alfa hemolitik, kapsüllü, örneklerde tipik mum alevi şeklinde diplokoklar ve kısa zincirler oluşturur. Gram görüntüsü genelde tanıda yararlıdır. Diğer alfa hemolitik streptokoklardan inülini hidroliz etmeleri, optokine duyarlı olmaları, safra tuzlarında erimeleri ve fare patojenitesi ile ayrılabilirler. Ayrıca kapsül şişme reaksiyonu (Quellung) ile serotipleri de belirlenebilir. Pnömokoklar toplumdan edinilen pnömoni (TEP) etkenleri arasında en çok karşımıza çıkanıdır. Çoğu olguda ani başlangıçlı , lober tutulumlu bir pnömoni oluştursa da farklı tablolara da neden olabilir. Lober pnömoni varlığında ve pnömoni ile plörezi birlikteliğinde öncelikle pnömokok düşünülmelidir (TUS). Sinüzit, otitis media, gibi solunum sistemi infeksiyonlarında da en sık karşımıza gelen etken konumundadır. Toplum kaynaklı bakteriyemi olgularında da sıklıkla pnömokok belirlenmektedir. Erişkin yaş grubu menenjitlerinde en sık etkendir(TUS). Sinüzit, otit,.. gibi komplikasyonlar sonrası gelişen ya da kafa tabanı kırıkları sonrası oluşan tekrarlayan menenjitlerde en sık etkendir. Menenjitler arasında mortalitesi ve yüksek olanlar pnömokoklarla oluşur. Nefrotik sendrom olgularında, küçük yaşlarda primer peritonit olgularının çoğundan da pnömokoklar sorumludur. Fakat bugün bu olgular ve bu olgularda streptokok sıklığı azalmıştır.Pnömokok infeksiyonlarına hematolojik malignitesi olanlar, asplenik hastalar, transplant alıcıları, yaşlılar ve küçük çocuklar özellikle yatkındır. Splenektomili olgularda çok ağır sepsis kliniğine neden olabilir (postsplenektomi sendromu). Nazofarenkste sağlıklı bireylerde % 5 – 75 taşıyıcılık saptanabilir. Hızlı tanıda Gram preparatındaki görüntüsü faydalıdır. Tipik mum alevi şeklinde görülen kapsüllü diplokoklar tanıtıcıdır. Serolojik yöntemlerle(lateks) ya da kapsül şişme reaksiyonu (Quellung), lateks aglütinasyon ile tanı konulabilir (TUS). Laboratuvar tanımında alfa hemolitik S-tipi genelde ortası göbekli koloniler yaparak ürer. Optokin duyarlılığı, safra tuzlarında erime genelde ayırımda yeterlidir. Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisilin direnci varlığında eritromisin kullanılabilir (TUS). Fakat günümüzde penisiline dirençli pnömokoklar oldukça artmış ve sorun oluşturmaktadır. Solunum sistemi dışındaki invazif infeksiyonlarda penisilin direnci varlığında seftriakson, ya da vankomisin tercih edilmelidir (TUS). Pnömoni olgularında orta düzey direnç varlığında penisilin dozu arttırılarak sorun çözülebilir. Risk grubundakilere (Diabet, kronik böbrek, akciğer, karaciğer hastalıkları, > 65 yaş, immunsuprese, splenektomili, orak hücre anemili, rinoresi olan hastalar) mutlaka aşı uygulanmalıdır. Aşı kapsüler polisakkaridleri içerdiğinden belirli aralıklarla tekrarlanmalıdır. 43 MİKROBİYOLOJİ VİRİDANS GRUBU STREPTOKOKLAR (S. mutans, S. sanguis, S.salivarus, S. milleri) Çoğunluğu alfa hemolitik ya da hemolizsiz, Lancefield antijeni ile tiplendirilmeyen, orofarinks, sindirim sistemi, ürogenital sistemde bol bulunan bakterilerdir. Pnömokoklardan optokine dirençli olmaları, safrada erimemeleri ile ayrılırlar. Enterokoklardan %6.5 NaCl buyyonda üreyememeleri ile ayrılabilirler. En önemli klinik tablo subakut bakteriyel endokardit oluşturabilmeleridir.SBE en sık etkenidirler (TUS) . Özellikle konjenital ya da romatizmal kapak hastalığı olanlarda diş çekimi, tonsillektomi gibi ağız içi girişimlerden sonra kana karışarak endokardite neden olabilirler. Dekstran üreten kökenler daha sık hastalık oluştururlar. Ayrıca S. mutans başta olmak üzere viridans streptokoklar sükraz enzimi ile besinlerdeki sükrozdan dekstran oluşturmakta ve diş plakları yaparak çürüklere yol açmaktadır. Bu bakteriler pek çok organda (beyin, karaciğer,ağız içi,...) abseler oluşturabilir. Son yıllarda nötropenik olgularda ağır seyreden bakteriyemi atakları bildirilmiştir. Bu bakterilere etkisiz antibiyotik kullanımı (kinolonlar, seftazidim,...) ve yoğun mukozit oluşturan tedavi rejimleri bu artışın nedenleridir. Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisiline tolerans ve direnç olabilir. D – GRUBU STREPTOKOKLAR (S. bovis, S equinus) Önceden enterokoklar da bu grupta yer almaktayken artık farklı bir cins olarak tanımlanmışlardır. Eskülini hidroliz ederler, safralı besiyerinde çoğalabilirler ve ısıya dayanıklı olmaları ile diğer streptokoklardan ve %6.5 NaCl buyyonda üreyememeleri ile enterokoklardan ayrılabilirler (TUS). Sıklıkla üriner sistem infeksiyonları oluştururlar, endokardite neden olabilirler. Hemokültürde S. bovis saptandığında hastada kolon malignitesi aranmalıdır (Tümör marker) ENTEROKOKLAR Daha önce D grubu streptokoklar arasında sayılırken DNA/DNA çalışmaları ile ayrı bir cins olarak ayrılmıştır. En önemli türler E. faecium ve E. fecalistir. Alfa, beta ,gama hemolitik olabilirler. Diğerlerinden ayrımda eskülini hidroze etmeleri, % 6.5 NaCl buyyonda üreyebilmeleri, ısıya dirençli olmaları ve PYR testi (+) olmaları kullanılabilir. Üriner infeksiyon, endokardit olgularında ; perianal abse, batıniçi absede polimikrobiyal etkenlerle birarada etken olarak belirlenebilir. Hastane infeksiyonlarında önemli bir etken durumundadır ve sıklığı artmaktadır. Doğal olarak pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Beta laktamlara direnci farklı bir PBP (PBP 5) taşımasından dolayıdır. Sefalosporinlere doğal olarak dirençlidir. Ayrıca beta laktamaz üreterek de direnç geliştirebilir. Aminoglikozidlere yüksek düzey direnç oluşturabilir. Günümüzde giderek artan ve kaygılandırıcı bir sorun vankomisine dirençli enterokok (VRE) artışıdır. Bu direnç Van A-E isimli genlerle bakteriler arasında aktarılır. Van A direncinde hem vankomisin hem de teikoplanine direnç varken Van B direncinde teikoplanine duyarlı bulunmaktadır. 44 MİKROBİYOLOJİ Avrupada VRE toplumda yaygın bulunurken Amerika Birleşik Devletleri’nde hastane infeksiyonu etkeni olarak belirlenmektedir. Bunun nedeni Avrupa’da hayvancılıkta antibiyotikli yemlerin kullanılması ve bu hayvanlardan insana bulaşmadır. Bir serviste tek bir VRE kökeni saptanması salgın olarak yorumlanmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Tedavide önerilen ampisilin+aminoglikozid kombinasyonudur. Sefalosporinler, ko-trimaksozol duyarlı görülse bile kullanılmamalıdır. Ampisilin direnci varsa vankomisin + aminoglikozid kullanılabilir. VRE infeksiyonlarında etkili bir tedavi önerisi yoksa da kloramfenikol, doksisiklin, kinopristin-dalfopristin, linezolid, ... gibi ilaçlar kullanılabilir. GRAM (-) KOKLAR NEİSSERİA Gram (-) diplokoklar bu aile içinde yeralır. N. GONORRHOEAE (: gonokok) Tipik, Gram (-) böbrek-kahve tanesi şeklinde diplokoklardır. Çok sayıda pilileri bulunur. Bu pililer tutunma, penetrasyon, sitotoksisite, fagositoz inhibisyonu yaparak virulansta önemli rol oynarlar. Dış membran proteinleri Por (protein I ; serotiplendirme), Opa (protein II ; birbirine ve makrofaja yapışma) ve Rmp (protein III ; antikor etkisini önler) önemli bir virulans faktörüdür. Hücre duvar yapısındaki lipooligosakkaridler (LOS) yanında demir bağlayan protein ve diğer yapılar da virulansla ilişkili yapılardır. LOS oluşan iltihabi yanıttan ve sistemik infeksyonlardan sorumludur. IgA proteaz salgısal IgA etkisinden koruyarak etkili olmaktadır. Virulan suşlar pililerin varlığıyla ilişkili olarak T1 ve T2 diye isimlendirilen koloniler oluştururlar. Virulans özellikleri kaybolduğunda koloni yapıları da bozulur. Sadece siliasız kolumnar epitel hücrelerini tutar. Gonokoklar çevresel şartlara dayanıksızdır ve mutlaka direkt temas ile bulaşabilir. En sık üretrit (gonore, bel soğukluğu) oluşturur. Kadınlarda mükopürülan servisit oluşturabilir. En sýk servisit etkenlerinden (klamidya).Gonore en kýsa inkübasyon süreli CTBH. Kadınlarda bartolinit, skennit, servisit salpenjit erkekte epididimit, prostatit oluşturabilir (TUS). Asemptomatik infeksiyon özellikle kadınlarda sıktır. Anal ilişki sonrası rektal infeksiyon (proktit) oluşabilir. Oral ilişki ile farenkste eksüdatif farenjit tablosu oluşabilir. Kadın genital sisteminde asendan olarak infeksiyon ilerleyerek salpenjit ve oluşan immün yanıt sonucu infertilite, ektopik gebelikler oluşabilir. Bu yolla periton içine ulaşabilen gonokoklar pelvik inflamatuar hastalık (PIH) ve perihepatit ( Fitz-Hugh-Curtis sendromu) oluşturabilir. Doğum kanalında bulunan gonokoklar doğum sırasında bebeğe bulaşarak göz infeksiyonuna (ophtalmia neonatarum) yol açabilirler. Bunu önlemek için rutin olarak tüm yenidoğanlara antibiyotikli ya da gümüş nitratlı göz damlaları (Crede) damlatılmaktadır. Yaklaşık % 1 olguda sistemik yayılım olabilmektedir. 45 MİKROBİYOLOJİ Gonore olgularında çok sayıda lökositler ve bunların içinde ve dışında tipik gonokok morfolojisinde bakterilerin görülmesi tipiktir. Etkeni üretmek için özel besiyerleri (Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) , hasta başında hemen ekim ve karbondioksitli ortam sağlanması gereklidir. Tipik koloni morfolojisi, oksidaz(+) olmak ve sadece glikoza etki etmek ayrımda yeterlidir. Penisilinaz üretebilirler. Penisilinaz üretimi nedeniyle tedavide penisilin ve ampisilin tercih edilmez. Gonore-epididimit(komplike olmamýþ):seftriakson tek doz, doksisiklin(7 gün) PID:tablo düzelinceye kadar sefoksitin+doksisiklin, sonra tek baþýna 10-14 gün doksisiklin veya tek doz seftriakson, sonrasýnda 10-14 gün doksisiklin Dissemine inf:semptomlar düzelinceye kadar seftriakson, sonra sefuroksim aksetil, AMC yada kinolon(7 gün) N. MENİNGİTİDİS ( : meningokok) menenjit ve sepsisin önemli bir etkenidir. Pilusları ve Opa dış membran proteini özellikle nazofarinkse tutunmayı sağlar. Ig A proteaz lokal savunma sisteminden kaçışı sağlar. LPS hücre duvarı çok toksiktir. Sonuçta geniş doku nekrozu, kanama, dolaşım yetmezliği, intravasküler koagülasyon, septik şok sık rastlanır (TUS) Polisakkarid bir kapsül ile fagositozdan korunur (TUS). B antijeni E. coli K1 antijeni ile benzeşir. A ile epidemiler sıktır. Meningokok toplu yaşanılan yerlerde (kışla, okul,...) salgınlar oluşturabilir (Epidemik menenjit). Antikor yanıtı yetersiz 2 yaş altı çocuklar, kompleman sistemi bozuk (C5-9: Membran atak kompleks eksikliğinde) , splenektomili kişilerde hastalık riski yüksektir. İnsanda önce nazofarenkse yerleşerek oradan sistemik dolaşıma katılır. Meningokoksemi, pürülan menenjit ya da ikisi birarada olabilir. Ateş ve döküntü (peteşi, maküler döküntü) varlığında önce meningokoksemi hatırlanmalı ve dışlanmalıdır. Hastalık seyrinde sürrenal içine kanama ile ani ölüm olasılığı (Waterhause Friderichsen sendromu) vardır (TUS). Nadiren, pnömoni, artrit, üretrit, proktit de oluşturabilir. Selektif besiyerlerinde (Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) üretilebilir. Çukulatamsı agarda da üreyebilir. Tipik koloniler glikoz ve maltozu etkilemeleri ile sadece glikozu etkileyen gonokoklardan ayrılabilirler. BOS örneklerinde, peteşiden hazırlanan örneklerde hücre içinde tipik bakterilerin görülmesi de tanı koydurucudur (TUS). Tedavide penisilin ya da seftriakson önerilir. Yakın çevreye rifampisin ile kemoprofilaksi uygulanır, penisilin profilakside önerilmez (TUS). Aşı ile riskli kişilerin aşılanması önerilmektedir. Salgınlarda taşıyıcı taramaları yapılacaksa nazofarenksden örnek alınmalıdır (TUS). MORAXELLA(BRANHAMELLA) CATARRHALİS Neisseria görüntüsünde, Gram yöntemiyle kolay renk giderilemeyen ve başlıca solunum yollarını tutan bir patojendir. KOAH hastalarında akut alevlenme ve pnömoni etkenidir. Sinüzit ve otitlerin 3.en sýk nedenidir. DNAze enzimi ile benzerlerinden ayrılır. Yüksek oranda beta laktamaz yapmaktadır (TUS). 46 MİKROBİYOLOJİ GRAM (+) ÇOMAKLAR Gram (+) çomaklar arasında ayrımda ilk önemli özellik spor oluşturma yeteneğidir. Anaerop üreyenler arasında Clostridium, aerop üreyenler arasında Bacillus cinsi bakteriler spor oluştururlar. Bunlar dışında morfolojik özellikleri ve diğer biokimyasal özellikleri ile ayrım yapılabilir. Pleomorfik, düzensiz boyanan, Çin harfleri gibi topluluklar oluşturan, Neisser yöntemiyle boyandığında metakromatik cisimcikler saptanan bakteriler Corynebacterium cinsi olarak tanımlanırlar. BACİLLUS CİNSİ Bu cins içinde sporlu, aerobik- fakültatif anaerop Gram (+) çomaklar yer alır (TUS). B. anthracis: Şarbon etkenidir. Örnekte belirlendiğinde büyük, bambu kamışı gibi dizilim gösteren çomaklar şeklindedir. En önemli virulans özellikleri kapsül ve toksinidir. Bu virulans faktörleri plazmidlerle kodlanırlar (TUS). Kapsül; glutamik asit yapısında olup diğer bakteri kapsüllerinden farklı olarak protein yapısındadır. Toksini aslında 3 farklı proteinin bir araya gelmesiyle oluşur (Protektif antijen+ödem faktörü+lethal faktör). Toksinde temel komponent PA’dýr. Sporlar toprakta yıllarca canlı kalır. Aslında ot yiyen hayvanların hastalığıdır insan için bir zoonozdur. Klinikte başlıca 3 klinik formda görülür: Deri şarbonu En sık bu şekli görülür. Giriş yerinde papül, püstül sonrası nekrotik ülser (Malign püstül) oluşur. Bu lezyonun ağrısız olması tipiktir (TUS). Çevrede belirgin ödem, lenfadenit gelişir. Genelde bakteriyemi olmaz. Kanlý eksudada çok az hücre, birkaç BK ve KK ile bol basil bulunur. Genelde bakteriyemi olmaz. Tedavisiz olgularda mortalite %20 dir. Akciğer şarbonu Genelde solunum yolundan alınmasıyla oluşur. Yün ile uğraşanlarda sık görülür. Genelde öldürücüdür. Mediastinal kanama ile bir arada pnömoni gelişir. ÖNEMLİ GRAM POZİTİF BASİLLER Bakteri Anaerobik solunum Spor formasyonu Patogenezde önemli exotoksinler Basillus (-) (+) (+) Clostridium (+) (+) (+) Corynebacterium (-) (-) (+) Listeria (-) (-) (-) ID :06t082 47 MİKROBİYOLOJİ Barsak şarbonu Kontamine besinlerin alınmasıyla oluşur. En nadir formdur. Hastalýklý olsa da iyi piþirilmiþ hayvan etinin yenmesi ile bulaþ olmaz. Vejetatif formlar mide asiditesine dayanamaz. Ýleum ve çekumda toksin etkisi ile ülserler oluþur. Toksik tablo, akut batýn, kanlý kusma ve diyare ile olgularýn 1/3-2/3’ü kaybedilir. Ayrıca sepsis ve menenjit tabloları da oluşabilmektedir. Tanı Lezyondan alınan seröz sıvıda az sayıda lökosit ve kapsüllü büyük gram (+) çomaklar görülebilir (TUS). Adi besiyerlerinde ürer. Hareketsiz olması ile diğer Bacillus cinsi bakterilerden ayrılır. Penisiline duyarlılığı diğerlerinden ayrımda kullanılan bir özelliktir. Cerrahi girişim uygulanmamalıdır. En uygun tedavi penisilindir. Penisiline dirençli bakteriler belirlenmiştir ve bu oldularda siprofloksasin seçeneği ön plana geçmektedir. Bu ilaçlar profilaktik olarak da kullanılabilir. Son zamanlarda biyolojik silah olarak kullanımı gündeme gelmiştir. Protektif antijen kullanılarak etkili bir aşı geliştirilmiştir. B. cereus Besin zehirlenmesine yol açar. Başlıca iki toksini tanımlanmıştır: Isıya duyarlı toksin : Barsağa etkilidir ve c AMP artışı ile ishal oluşturur. Kuluçka süresi 8 – 16 saattir. Isıya dirençli toksin: Olasılıkla merkezi etki ile kusma oluşturur. Kuluçka süresi 1 – 2 saat kadardır. Özellikle pirinçli gıdalarla oluşan besin zehirlenmelerinde etkili olur. Travma sonrası gözde panoftalmite neden olabildiği de bildirilmiştir. Tedavide beta laktamlara direnç olasılığı nedeniyle klindamisin ya da vankomisin seçilir. CLOSTRİDİUMLAR Çevrede ve sindirim sisteminde bol bulunabilen sporlu bakterilerdir. Bazıları zorunlu anaerop iken bazıları (C. tertium, C. histolyticum) aerotolerandır. C. tetani Tetanoz etkenidir. Sporları toprakta bulunur ve genelde kirli yaralarla bulaşır. Uygun ortam sağlanırsa orada gelişir ve toksinleriyle hastalık oluşur. Hijyenik olarak kesilmeyen/bakılmayan göbek yenidoğan tetanozu için giriş yeri olabilir. Tetanospazmin retrograd olarak aksonlar yoluyla MSS’ne ulaşarak özellikle medulla spinalis ön boynuz afferent motor nöronları etkiler ve inhibitör nörotransmitter ( Glisin,GABA,...) salınımını inhibe ederek spastik bir felç oluştururlar. Tetanolizin ise patogenezde rol oynamayan bir hemolizindir. Kuluçka süresi yaklaşık 2 haftadır. Önce çene kasları kasılması ile ağzı açamama (trismus)(TUS), sonra bir sırıtma görüntüsü (risus sardonicus), kaslarda kasılmalar ve klonus, her türlü uyarıya kasılmalarda artışla yanıt gözlenir. Sonra tüm kaslarda kasılmalarla yay gibi kıvrılma (opistotonus) gözlenir. 48 MİKROBİYOLOJİ Solunum felci, otonom sisnir sistemi tutulumu bulguları gelişir ve ölüm nedeni en sık aspirasyon pnömonisi olmaktadır(?). Şuur tüm evrelerde açıktır ve ateş görülmez(TUS). Umblikusun kesilmesi sýrasýnda asepsi kurallarýna uyulmamasý nedeniyle yenidoðan tetanozu(yedinci gün hastalýðý) görülebilir. Kriminal abortus olgularýnda puerperal tetanoz, Yara yerinden yapılan kültürlerde terminal sporları ile rakete benzeyen C. tetani tanınabilir. Bakteri saptanması ve üretilmesi sık değildir ve tanı genelde klinik olarak konur. Tedavide sedasyon, uygun koşullarda bakım, tetonoz antitoksini ve antibiyotik uygulanır. Penisilin ya da metronidazol tedavisi, mümkünse debridman, yoğun bakım şartları gereklidir. Toksoid aşı ve gereğinde antitoksinle korunmak mümkündür. Kişinin aşı durumu ve yaranın riskine göre uygun yaklaşım belirlenmelidir. Hamilelikte uygulanan 2 doz aşı yenidoğan tetanozunu ileri ölçüde engellemektedir. Yenidoðan tetanozunda antitoksin hayat kurtarýcý olup, mutlak endikasyon.Tetanozun iyileþme süresi 3-6hft.Korunmada ilk yapýlacak yara temizliðidir. C. botulinum: Botulismus etkenidir. Toprakta yaygın olan sporların besinlere bulaşmasıyla, bunlarla uygun olmayan tarzda yapılan konservelerle bulaşır. Bu besinlerde gelişen bakteriler toksin üretir ve bu toksin alındığında hastalık ortaya çıkar. Toksin üretimi faj kontrolündedir. Toksin barsaktan emilerek periferik sinirlere ulaşır. Nöromuskuler bileşkedeki kolinerjik reseptörlere, postganglionik parasempatik sinir uçlarına, otonomik ganglionlara bağlanır, sinir hücresine girer ve dönüşümsüz olarak asetil kolin salınımını inhibe eder. Sonuçta paralizi (özellikle kafa çiftlerinde) gelişir. Botulinum toksini bilinen en güçlü toksindir. Mikroorganizma Hastalık Predispoze faktörGeçiş Toksin aktivitesi Açıklamalar C. tetani Tetanoz Glisin gibi inhibitör Topraktaki sporların yaralı transmitter dokudan girişi salınımı inhibe eder. C.botulinum Botulizm Besinlerdeki sporların alınması ile 1. Gazlı gangren Topraktaki sporların yaralı Lesitinaz dokudan girişi Yara debritmanı 2.Besin zehirlenmesi Besinlerdeki sporların alınması Süperantijen İyi pişirme Psödomembranöz enterokolit Antibiyotiklerin normal florayı suprese etmesi Sitotoksin ile kalan mukoza hasarı Gereksiz antibiyotik kullanılması ID :06t040 C.perfringens C.difficile Ach salınımı bloke eder Toksoid aşı İyi pişirme 49 MİKROBİYOLOJİ Tablo genelde salgınlar halinde ortaya çıkar. Bulgular genelde besin alınmasından 18-36 saat sonra ortaya çıkar. İlk bulgular ağız kuruluğu, pupiller dilatasyon, bulanık görme ve diplopidir (TUS). Yumuşak damak felci (burundan su/besin gelmesi) , konuşma bozuklukları ve takiben solunum yetmezliği gelişir. Şuur açıktır, ateş, duyu kaybı yoktur (TUS). Infant (bebek) botulizmi, bebeklerin sindirim kanalında kolonize olan bakteriler toksin oluşturarak gevşek bebek tablosu oluşturabilirler. Ani beşik ölümü ile ilgisi olduğundan ve kontamine balın bulaşta rol oynayabileceği düşünüldüğünden 1 yaş altı çocuklara bal önerilmez. Tanı genelde klinik bulgulara dayanır. Besinden üretilebilir. Tedavide antitoksinler, destek tedavisi önemlidir.Antitoksin sadece serbest toksini bağladığından klinik tablonun düzelmesi gecikmektedir. Antikor (bağışıklık) oluşmaz, çünkü öldürücü doz antikor oluşturacak doza göre çok daha düşüktür. C. perfiringens: Büyük , hareketsiz, sporlu , Gram (+) bakterilerdir. Doğada ve insan kalın barsağında bol miktarda bulunur. Sporlar anaerop ve asidik ortamlarda açılarak vejetatif hale gelebilirler. Çok sayıda toksinleriyle birçok klinik tabloda rol oynar. Ekzotoksinleri ile 5 tipe ayrılır. İnsanda A ve C tipleri önem taşır. Başlıca toksinleri: - Alfa toksin: Lesitinaz aktivitesi ile pek çok hücre için toksiktir. Nagler reaksiyonu ile belirlenir. Özellikle gazlı gangren kliniğinden sorumludur. - Beta toksin: Nekrotizan enterit yapar. - Epsilon toksin : Gastrointestinal mukoza permeabilitesinde artış - İota toksin - Enterotoksin: Kalın barsakta spor oluşumu sırasında salgılanırlar. Sitotoksik etkilidir. Oluşturduğu en önemli klinik tablo Clostridial myonekroz (gazlı gangren) tablosudur. Kontamine yaralarda, İM injeksiyonlar, postop olarak ortaya çıkabilir. Ağrı, ödem, kötü kokulu seröz akıntı, çoğu kere gaz oluşumu gözlenir. Hızla ilerleyerek ölüm sıktır. Tanıda klinik seyir, Gram sürüntüsünde lökositlerin olmayıp çok sayıda tipik bakterilerin görülmesi ve kültür kullanılabiir. Tedavide öncelikle debritman ya da amputasyon düşünülmelidir. Yüksek doz penisilin uygulanır. Hiperbarik oksijen faydalı bulunmaktadır. Diğer türler de benzer tabloya yol açabilirler: C. septicum, C. novyi, C. histolyticum, C. bifermentas. Posttravmatik gazlý gangren etkenleri: C.perfiringens, C.novyi, C.septicum (spontan) Spontan gazlý gangren: C.septicum (en sýk), C.histolyticum, C.bifermentas, Nedenleri arasýnda Ýntraaabdominal tümör, kanser kemoterapi, radyoterapi, lösemi, nötropeni C. septicum kanda saptandığında ise sindirim sistemi kaynaklı bir malignite düşünülmelidir. 50 MİKROBİYOLOJİ C. perfringens ayrıca başka klinik tablolar da oluşturur: - Bakteriyemi : Clostridial bakteriyemilerin en sık etkenidir. - Yumuşak doku infeksiyonları(sellülit, fasiit,...) Kas dokusu tutulmaz. Genelde mikst infeksiyonlar şeklindedir. Perinede gelişen fasiit Fournier gangreni adını alır. - Besin zehirlenmesi: Bir enterotoksin ile meydana gelir. Özellikle et suyu ve etli besinlerle olan zehirlenmelerde karşımıza çıkar. Gıda alındıktan ortalama 24 saat sonra kramp ve ishal ile karakterizedir. Barsak hücrelerinde osmatik basınç ve geçirgenliği bozarak ishale neden olmaktadır. - Nekrotizan enterit: Yenidoğanlarda ve immünitesi düşüklerde olabilir. C. perfringens tip C oluşturur. C. Deficile Antibiyotiğe bağlı ishalin en önemli nedenidir. Tablo basit bir ishalden ölümcül pseudomembranöz enterokolite kadar uzanabilir. Toksin A ve B ile hastalık ortaya çıkar. Bu toksinler sitotoksik etki ederler ve böylece sıvı alımı kontrolü bozulur. Yenidoğanlarda yüksek oranlarda ( % 70) barsaklarda bulunurken erişkinde bu oran düşüktür. Bebekler ve küçük çocuklarda toksinler için baðlayýcý reseptör yoktur.Bu yaþ grubunda PME geliþiminde S.aureus enterotoksin-B düþünülmelidir. Her antibiyotik kullanımı sonrasında ishal gelişebilme riski varken bu risk; klindamisin, amoksisilin, ampisilin ve sefalosporinlerde daha yüksektir. Sporları hastane ortamında kolayca yayılarak hastalık oluşturabilmektedir. Tanıda dışkıda toksinin gösterilmesi anlamlıdır. Bunun için hücre kültürlerinde sitotoksite deneyleri altın standart durumundadır. ELİSA, lateks, kromotografik yöntemlerle de bu toksinler saptanabilir. Pseudomembranöz enterokolit tablosunda sigmoidoskopik görünüm tipiktir. Bakteri CCFA (Cefsoludin Cefotaxime Fructose Agar) besiyerinde tipik koloniler yaparak ürer. Tedavide hafif olgularda antibiyotiği kesmek, daha ağır olgularda metronidazol kullanımı ve gereğinde vankomisin (oral) tercih edilir. CORYNEBACTERİUM CİNSİ Bu cinsin tanımlayıcı yapısal özellikleri vardır: Pleomorfizm, çin harfleri gibi dizilme, düzensiz boyanma. Ayrıca metakromatik cisimler taşırlar ve Neisser yöntemiyle sarı zeminde mor tanecikler (volutin) olarak belirlenebilirler. Katalaz (+) tirler. C. diphteriae: Difteri etkenidir. Difteri özellikle 2-8 yaş arası çocuklarda görülen, ekzotoksinle oluşan ve en kısa inkübasyon süresine sahip (1-5 gün) bir hastalıktır (TUS) Kapsülsüz, hareketsiz, sporsuz bir bakteridir. Metakromatik cisimcikleri (Babes Ernst granülleri) belirgindir. Toksin yapımı beta faj kontrolündedir. Ancak bu fajla lizojenik olan C. diphteriae kökenleri toksin üretebilirler (lizojenik konversiyon) (TUS). Hatta bu fajla infekte C. ulcerans, C. pseudotuberculosis kökenleri de toksin salgılayabilir. Toksin oksijen varlığına ve belirli bir oranda demir varlığına ihtiyaç duyar. Bu etkisini Elongasyon faktör – 2 (EF-2) (tRNA translokaz ) inhibisyonu ile sağlar (TUS). Bu etki P. aeruginosa eksotoksin – A etkisiyle aynıdır. 51 MİKROBİYOLOJİ Difteri çeşitli klinik tablolara yol açabilir: Boğaz difterisi: Boğazda kaldırılmaya çalışılınca kanayan membranlar izlenir. Servikal lenf bezlerindeki büyüme sonrası boğa boynu görüntüsü ortaya çıkar. Hafif bir ateş izlenir ya da ateş görülmez (TUS). Genelde yumuşak damak felcine bağlı besinlerin ve suyun burundan gelmesi saptanabilir. Burun, yara, vulva-vagina difterisi olabilir. Larinks tutulumu varlığında boğulma olabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Toksin tüm vücudu etkileyebilir fakat miyokardit, nöropati ve tubuler nekroz en sık oluşan komplikasyonlardır. Tanıda membranların Gram , Neisser boyamasında tipik bakteriler görünmesi yardımcıdır. Serumlu besiyerlerinde (Löffler by) iyi ürer. Toksin toksoid haline getirilip aşı olarak kullanılabilir. Kişinin difteriye bağışıklığı Schick testi ile araştırılabilir. Tedavide antibiyotik olarak penisilin, eritromisin tercih edilebilir (TUS). Asıl tedavi anti toksin tedavisidir. Antitoksin dozu yerleşim yeri ve klinik bulgulara göre ayarlanır (TUS). Rutin aşı programında karma aşı içinde bulunur (DBT: Difteri Boğmaca Tetanoz). C. urealyticum: Üriner sistem infeksiyonlarına yol açabilen, üreaz enzimi (+), lipofilik bir bakteridir. Genelde immünitesi baskılanmış hastalarda hastalık oluşturur ve pek çok antibiyotiğe dirençlidir. C. jeikeium : Hastanede uzun süre yatan, immunsuprese ve antibiyotik tedavisi gören hastalarda, özellikle nötropenik hastalarda fırsatçı infeksiyonlar yapar. Glikopeptidler dışında pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Özellikle yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda sıklıkla kolonize olur. C. minutissimum : Koltuk altı, kasık gibi kıvrım yerlerinde kırmızı-kahverengi lezyonlar oluşturur (ERİTRASMA). Mantar infeksiyonları ile karışabilir. Tanıda uv lambası (Wood ışığı) altında floresans faydalıdır. Tedavide eritromisin önerilir. LİSTERİA MONOCYTOGENES Hareketli, sporsuz, katalaz (+) bir bakteridir. Fakültatif hücreiçi parazitidir. Beta hemolitiktir. Bu özelliği sağlayan hemolizin (Listeriolizin O) hücreiçinde canlı kalabilmesinden sorumludur. Fagolizozom oluşumu sonrası memebranı eriterek kurtulur. Mononükleer hücreler içinde yaşamını sürdürür ve aktin flamanlarını yeniden organize ederek hücredışına hiç çıkmadan hücreler arasında yayılabilir ve böylece savunma sisteminden kaçabilir. Fosfolipazlar da virulansla ilgili yapılardır. İnsan türleri serogrup 1a, 1b, 4b’dir. Epidemilerden 4b sorumludur. İnsana süt, kontamine gıdalarla bulaşabilir. Buzdolabı sıcaklığında iyi üreyebildiğinden bu şekilde saklanan gıdalarla da bulaşabilir.Hayvanlardan direkt temas ile bulaşabilir. Anneden fetusa geçebilir. 52 MİKROBİYOLOJİ Özellikle immünitesi düşük kişilerde hastalık oluşturur. Kontamine gıdalarla oluşan gastroenterit salgınları da bildirilmiştir. Yenidoğan, yaşlı, immünitesi bozuk hastalarda meningoansefalitlere yol açar (immunyetmezliklerde en sık menenjit etkeni). Gebelerde amnionit ve buna bağlı düşükler ve ölü doğumlara oluşturabilir (TUS). Yenidoğanda yaygın granülomatöz odaklarla karakterize, öldürücü bir klinik form oluşabilir (granülomatozis infantiseptica) (TUS). Tanım kültürde üretilmesiyle yapılabilir.Kanlı agarda ürediğinde kolonilerin çevresindeki hafif beta hemoliz zonu tipiktir. CAMP deneyi (+) tir. Soğuk zenginleştirme ile karışık ortamlardan ayrılabilir. Düşük ısılarda hareketi belirginleşir ve takla atar gibi hareket tipiktir. Tedavide ampisilin+aminoglikozid en uygun seçimdir. Sefalosporinler deneylerde duyarlı bulunsa bile etkisizdirler. SİNDİRİM KANALI İLE İLGİLİ GRAM NEGATİF ÇOMAKLAR Gram (-) çomaklar temel özellikleriyle 4 gruba ayrılabilir. 1. Or üreyen Gram (-) çomaklar: Franciella, Brucella, .. 2. Fermentatif, oksidaz (-): Enterobactericeae 3. Fermentatif, oksidaz (+): vibrio, Aeromonas, plesiomonas 4. Nonfermatatif Gram (-) çomaklar. Bu aile fakültatif anaerop, katalaz(+), oksidaz (-) , glikozu fermente eden Gram (-) çomakları içerir. Bu bakteriler nitratı nitrite indirgerler. Dışkıda bulunan en yoğun aerobik bakteri popülasyonunu oluştururlar. Escherichia, Salmonella, Shigella, Klebsiella, Proteus, Enterobacter, Yersinia, Serratia, Providencia, Morganella, Hafnia, Citrobacter, Edwardsiella,... başlıca cinsleri oluşturur. Genelde adi besiyerlerinde ve Gram(-)çomakları seçen besiyerlerinde iyi ürerler. Mac Conkey agar, Endo agar, Eosin-Metilen Blue (EMB) agar besiyerleri bu amaçla geliştirilmiştir. Bu besiyerlerinde bulunan laktoza etki edip etmemeye göre de seçilebilirler. Ayrımda laktozu fermente edemeyenler (Salmonella, Shigella, gibi) şeffaf koloniler oluşturur. Bu ailede hücre duvarında LPS yapıda bulunan polisakkaridlerle özellenen somatik antijenler (O-antijenleri) ve hareketli kökenlerde kirpik antijenleri(H-antijenleri) bulunur. Bazı cinslerde ise kapsüle ait antijenler saptanabilir ( E. coli, Klebsiella – K antijeni, S. TYPHİ, Citrobacter – Vi antijeni). Bu antijenler ayrımda ve epidemiyolojik izlemde çok önemlidir. Fakat O – antijenleri arasında çapraz reaksiyonlar sıktır. O antijeni LPS yapısında olduğundan T-lenfositten bağımsız antikor yanıtı oluşur ve antikor yanıtı Ig M yapısındadır. Halbuki protein yapısında olan H antijenlerine karşı antikorlara oluşan antikorlar ağırlıklı olarak Ig G yapısındadır ve daha uzun süre kanda bulunurlar (TUS). 53 MİKROBİYOLOJİ ESCHERİCHİA COLİ Barsakta bulunan en yoğun aerop bakteridir. Hareketli, laktoza etkili ve indol (+) olmasıyla tanınır. Endo besiyerinde metalik parlaklık veren koloniler oluşturur. Kapsül yapısı fagositozu önler. K1 antijeni meningokokun B grubu kapsül antijeni ile idantiktir. K1 antijeni ile yenidoğan menenjitleri arasında ilişki vardır. Abdominal cerrahi sonrası gelişen peritonitin en sık etkenidir (TUS). E. colilerde farklı özellikte çok sayıda fimbria bulunur. E. coli çeşitli klinik tablolara yol açmaktadır. Üriner sistem infeksiyonlarında tüm yaş gruplarında en sık etkendir (TUS). Yenidoğan menenjiti ve sepsislerinde en sık etkenlerdendir. Bu klinik tablodan özellikle K1 kapsüler antijeni olanlar sorumludur. Toplum kaynaklı sepsis olgularında özellikle kaynak üriner sistem ise en sık etkendir. Bunlar dışında pek çok hastane infeksiyonuna yol açabilmektedir. İshal etkeni olarak farklı ishal tabloları oluşturabilmektedir: E.COLÝNÝN SEBEP OLDUĞU GASTROENTERÝTLER Mikroorganizma Etki bölgesi ETEC (Entero toksijenik E.Coli) İnce bağırsak Plazmid aracılı (ısıya dayanıklı) Turist diyaresi; Gelişmekte olan stabil veya (ısıya duyarlı) labil ülkelerde infant diyaresi; Sulu diyatoksinleri ile sıvı ve elektrolik re, bulantı, kusma, kramp tarzında hipersekresyonunu stimule karın ağrısı, hafif ateş eder. EPEC (Entero patojenik E.Coli) İnce bağırsak Gelişmekte olan ülkelerde infant diyaresi, ateş, bulantı, kusma, kansız dışkılama (Plazmid aracılı A/E histopotoloji) normal villlus yapısının destruksiyonu sonucu malabsorbsiyon ve diyare EIEC (Entero invazive E.Coli) Kalın bağırsak Gelişmekte olan ülkelerde hastalık yapar. Ateş, kramp tarzında karın ağrısı, sulu diyare; dizanteriye ilerleyebilir, kanlı dışkı Plazmid aracılı invazyon ve kalan epitel hücrelerinin destrüksiyonu. EHEC (Entero hemorojik E.Coli) Kalın bağırsak Sulu diyareyi takip eden, gross kanlı diyareye eşlik eden ciddi abdominal krampların bulunduğu hemorojik kolit. Ateş subfebril veya yok, Hemolitik üremik sendroma (HÜS) ilerleyebilir. Sitotoksik Shiga toksin (stx1,stx-2) ile protein sentezini bozar; (A/E histopatoloji) İntestinal mikrovillusların destrüksiyonu sonucu absorbsiyonun azalması. EAEC (Enteroagg regative E.Coli) İnce bağırsak Gelişmekte olan ülkelerde infant diyaresi; kusma ile birlikte persistan sulu diyare, dehidratasyon, hafif ateş Plazmid aracılı basilin aggregative adheransı, mikrovilluslarda küntleşme, mononükleer infiltrasyon ve hemoroji; sıvı absorbsiyonunda azalma DAEC (Diffüz aggre gative. E.Coli) İnce bağırsak 1-5 yaş grubunda sulu diyare Mikrovillus elangasyonunun stimülasyonu Hastalık Patogenez ID: 54 MİKROBİYOLOJİ a) Enterotoksijenik E. coli : ETEC . Gelişmekte olan ülkelerde çocuk ishallerinin en önemli nedenidir. Su kaynaklı salgınlar oluşturabilir. Turist ishalinin de önemli nedenlerinden birisidir. Plazmidle kodlanan labil toksin (LT) ve stabil toksin (ST) oluşturarak ishal oluşturur. LT adenilat siklaz, ST guanilat siklaz aktivitesiyle cAMP miktarını arttırarak ishal oluşturur. LT etkisi ile kolera toksinine benzer (adenilat siklaz aktivasyonu, GM1 gangliozide bağlanarak etkinlik). b) Enteroinvaziv E. coli EIEC. Besin kaynaklı yayılma olabilir. İnvazyon proteinlerini kodlayan plazmid taşırlar. Şigella benzeri tablo oluşturur. İnvazyon hücre kültürlerinde ya da tavşan göz ön kamerasına uygulanarak konjuktuvit oluşumu varlığı (Sereny testi) ile tanımlanabilir. c) Enteropatojen E. coli EPEC. İncebarsak mukozasına tutunarak etkili olur. Mukozada mikrovilluslarda bozulma oluşturarak etkili olur. İnflamatuar yanıt oluşturabilir. Gelişmekte olan ülkelerde, infantlarda etkenin alınmasından 2-3 hafta szonra görülen sulu ishale neden olabilmektedir. d) Enteroagregatif E. coli EaggEC. Barsak mukozasına yaygın tutulum, bakterilerin kümeler oluşturarak agregasyon oluşturmaları ile karakterizedir. İnvazyon-inflamasyon oluşmaz. e) Enterohemorajik E. coli EHEC. Verositotoksin(: Shiga-like toksin) oluşturur. Sitotoksik etkilidir. Toksin üretimi lizojenik faj kontrolündedir. Besinler ve süt ile yayılabilir. İyi pişmemiş etlerle (hamburger) oluşan olgular ve salgınlar sıktır (TUS). Kanlısulu ishal oluşturur. Asıl önemli nokta bu toksin etkisiyle hemolitik –üremik sendrom, trombotik trombositopenik purpura (TTP) oluşabilmesidir. En iyi bilinen O 157- H 7 serotipidir. SALMONELLA Laktoz (-), H2S (+) , hareketli bakterilerdir. S. typhii tifonun etkenidir. O, H ve Vi antijenleri ile tanımlanırlar. Bu antijenlerle cins ve serogruplar tanımlanırlar (Kaufmann-White şeması). Vi antijeni aslında polisakkarit yapıda bir yüzey antijenidir. Önemli bir nokta O antijenlerini örterek serotiplemeye engel olur. Ancak ısıtılarak tekrarlandığında aglütinasyon belirlenebilir (TUS). O antijenine karşı antikorlar aktif hastalık, H antijenine karşı antikorlar bağışıklık, Vi antijenine karşı antikorlar portörlük açısından faydalıdır. Vi antijeni taşıyan S. typhii’nin daha virulandır (TUS). Son sınıflamada S.typhi, S. cholerasuis ve S.enteridis türleri ayrılmış ve diğerleri S. enteridis serovarları olarak tanımlanmıştır. Virulans konağa özgü olarak değişiklik gösterir. S. typhi sadece insanda hastalık oluşturan bir türdür. Çoğu salmonella hayvanlarda ve insanda hastalık oluşturma yeteneğindedir. Bu salmonellalar insana sıklıkla hayvansal besinlerle (yumurta) bulaşır. 55 MİKROBİYOLOJİ HASTALIKLARI TİFO: Etken S. typhi. Alınan bakteri 10-14 günlük kuluçka süresinde önce Peyer plaklarında invazyonla alınarak mezenter lenf nodlarına , oradan dolaşıma katılırlar. Bakteriler primer bakteriemi ile ulaştıkları karaciğer, dalak, kemik iliğinde makrofajlar içinde çoğalırlar. Buradan tekrar kana ve safra yoluyla tekrar barsağa ulaşırlar. Bu aşamada klinik bulgular belirginleşmeye başlar. En önemli klinik bulgular, ateş, diskordans (rölatif bradikardi), splenomegali, taş rose denilen döküntüler, şuur bozukluklarıdır. Sıklıkla kabızlıkla nadiren ishal tabloya eşlik eder. Oluşursa komplikasyonlar genelde 3. – 4. haftalarda gelişir. Perforasyon ve kanama en önemli komplikasyonlardır. Bronkopnömoni, kolanjit, miyokardit, tromboflebit, miyelit,... gibi pek çok komplikasyon da tanımlanmıştır. Laboratuvarda bu dönemde en uyarıcı bulgu lökopeni olmasıdır. Kültür: 1. Hafta.......................................Hemokültür 2.hafta............. ..........................Dýþký (2.Hemokültür) 3.Hafta........................................idrar (2.Dýþký) 4.Hafta ve sonra..........................Safra (2.Dýþký) Tedavide kloramfenikol, ampisilin uzun zamandır kullanılmıştır. Günümüzde ayrıca kinolonlar ve 3. kuşak sefalosporinler de önerilmektedir. Aminoglikozidler, 1. ve 2. kuşak sefalosporinler klinik olarak etkisiz olduğundan kullanılamazlar. Ýlk seçenek kloramfenikol (21 gün) dür. Ýlk dozlar düþük olmalýdýr. Aksi halde Herxheimer reaksiyonuna neden olabilir. Endokarditlerde ampisilin ve seftriakson(kinolon-14 gün) verilir. 3.kuþ sefal çocuklar,gebeler, süt veren anneler de tercih edilir. Taþýyýcýlara 6 hft süre ile amoksisilin verilir. Týbbi tedaviye dirençli safra taþlý olgularda kolesistektomi yapýlabilir. Vi ag içeren aþý enjektabldýr, güvenlidir. 3 yýl koruyucudur. Riskli bölgeye seyahatte uygulanýr. Enterokolit: En sık etkenler S. enteridis, S. typhimuriumdur. S.typhimurium sýçanlarýn etkenidir, insanlarda kolit. Antimikrobiyal direnci fazladýr.S.enteridis ise tavuk yumurtasýnýn kabuðundan ya da trans-ovaryen geçiþle yumurtaya ulaþýr. Mayonez gibi çið yumurtadan hazýrlanan besinler yenince de insana bulaþýr.Tanýda dýþký kültürünün baþlangýçtan itibaren (+) olmasý enterik ateþten önemli farkýdýr. Ateş, mukuslu ishal ve karın krampları şeklinde ortaya çıkar. Yeşilimsi bir ishal ve örnekte bol lökositler görülür. Gıda alımından 2-48 saat sonra bulgular başlar. Çoğu kendi kendine iyileşir. Antibiyoterapi; taşıyıcılık oranını artırdığı için özel risk grubundakiler (küçük çocuklar, immunsuprese hastalar, yaşlılar,...) dışında önerilmez. Salmonella enterokolit tedavi:? Destekten ibarettir. Antimikrobiyaller taşıyıcılığa yol açabileceğinden kullanılmaz. İmmün problemli,yaşlı ve neonatallere ve kan kültürü (+) olanlara 3-5 gün siprofloksasin (3.kuşak sefalosporin) kullanılabilmektedir. 56 MİKROBİYOLOJİ Bakteriyemi/sepsis/lokalize infeksiyonlar: Ateş ve organ tutulumları ile karakterizedir. Orak hücre anemisinde osteomiyelite yol açar. S. cholerasuis, S. typhimurium bakteriyemi / sepsis yapmaya daha eğilimlidirler. Endarterit, endokardit, menenjit oluşabilir. Özellikle S. cholerasuisde aort tutulumu, endarterit sıktır. Taşıyıcılık: Dışkıda > 1 yıl bakteri bulunması kronik taşıyıcılık adını alır. Tifo sonrası % 3 enterokolit sonrası < %1 taşıyıcı kalır. Genelde odak safra kesesidir (TUS). Üriner sistem patolojisi (taş, şistosoma inf.,...) olanlarda idrar taşıyıcılığı da olasıdır. S. typhi taşıyıcılığı kanda Vi antijenine karşı oluşan antikor yanıtı ile taranabilir (portör taraması). Taşıyıcı tedavisinde uzun süreli antibiyoterapi ya da kolesistektomi uygulanabilir. Serolojik tanıda Gruber Vidal deneyi kullanılır. Bu şekilde geçirilen infeksiyon belirlenebilir. Akut infeksiyonlarında O antijenine karşı antikorlar belirlenir. Sadece H antijenine karşı antikorlar saptanıyorsa eski infeksiyon ya da aşı olduğu anlamlarına gelebilir. 1.hft sonundan itibaren O agl (IgM), 2.hft sonuna doðru H aglütinin (IgG) ortaya çýkar. Anti-H aþýlýlarda, uzun yýllar önce hastalýðý geçirenlerde pozitif olabilir.Anti-H yalancý+/çapraz reaksiyonlar verebilir. Tek baþýna pozitifliðinin deðeri yok. Ancak ilkinden 2 hft sonra anlamlý düzey artýþý varsa ve anti-O titre artýþý ile birlikte ise deðerli.(1/100-1/160). Tifoda koruyuculuk hücresel immünite iledir.Reinfeksiyon çok erkenden tedaviye alýnmýþ, dolayýsý ile immünite için organizmaya gereken temas süresinin tanýnmadýðý olgularda gözlenir. SHİGELLA Serlojik ve biokimyasal olarak 4 cins tanımlanmıştır: - S. dysenteriae (A) - S. flexneri (B) - S. boydii (C) - S. sonnei (D) Laktoz (-), H2S (-), hareketsiz bakterilerdir. S. sonnei laktozu geç fermentleyebilmesi, indol oluşturabilmesi, ornitin dekarboksilaz (+) olması, bomba koloniler oluşturması ile diğerlerinden farklılıklar gösterir. Tüm şigellaların oluşturduğu tablo basilli dizanteridir. Kalın barsakta invazyonla karakterize bir tablodur. Dışkıda bol lökosit ve eritrosit izlenir (TUS). Sereny testi (+) tir. S. dysenteriae daha ağır bir hastalık oluşturur. Shiga toksin(sitotoksin) salgılaması nedeniyle klinik tablo daha ağır seyreder. Diğer şigellalarda da nörotoksik etkisi de olan enterotoksinler bulunur. Bu yüzden özellikle çocuklarda hastalığa sıklıkla konvülziyon eşlik edebilmektedir. Shigella dysenteria immün yetmezlikli, bebekler ve yaşlılarda ağır seyirli, nörolojik bulgularla seyreden ikari sendromuna (S.dysenteria) yol açabilir. Antimikrobiyal kullanımı immün yetmezlik, bebek, yaşlı gibi risk grupları ve intestinal taşıyıcılarla sınırlandırılmalıdır. Kotrimoksazol, ampisilin, amoksisilin gibi ilaçlara direnç gelişimi %50 üzerinde olduğundan doksisiklin, veya kinolonlar, tercih edilmektedir. Direnç durumunda çocuklarda nalidiksik asit verilebilir. 57 MİKROBİYOLOJİ SALMONELLALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN HASTALIKLAR Enterik ateşler Septisemiler Endokardit İnkübasyon periyodu 7-20 gün Değişken 8-48 saat Başlangıç Sinsi Ani Ani Ateş Dereceli, tifoidal durumla birlikte yüksek plato Hızlı yükselmke, daha sonra sivri bir septik ateş Genelde düşük Hastalığın süresi Birkaç hafta Değişken 2-5 gün Gastrointestinal semptomlar Genelde erken dönemde konstipasyon, daha sonra kanlı diyare Genelde yok Bulantı, kusma, diyare Kan kültürleri Hastalığı 1. ile 2. haftaları arasında pozitif Yüksek ateş sırasında pozitif Negatif Gayta kültürleri Erken dönemde negatif, 2. Nadiren pozitif haftadan sonra pozitif Hastalığın bulaşmasından hemen sonra pozitif IIIID: İnsandan insana bulaşırlar. Barsak bakterileri arasında virulansı en yüksek olanıdır (TUS). Yaklaşık 200 bakteri hastalık oluşumu için yeterlidir( bu miktar EIEC için 10 8 – 10 10 , salmonellalar için 10 5 - 10 8 bakteridir). Kuluçka süresi 2-4 gündür. Ülkemizde en sık etken S. flexneri olarak belirlenmektedir. İshali olan bir olguda nörolojik bulgular, konvülziyon, konfüzyon varlığında ilk akla gelecek hastalık şigelloz olmalıdır (TUS). VİBRİO AİLESİ Glikozu fermente eden, oksidaz (+) bakterileri içeren bu aile genelde sindirim sistemi infeksiyonları oluştururlar. Bu ailede Vibrio, Aeromonas, Plesiomonas cinsleri önemlidir. V. cholerae: Koleranın etkenidir. Çok hareketli, alkali ortamlarda iyi üreyen, hafif kıvrık, Gram (-) çomaklardır. Enterotoksin bir ekzotoksin yapısındadır. B parçası ile ince barsak gangliozid reseptörlerine bağlanır ve aktif A parçası ile adenilat siklaz aktivasyonunun sağlar (E. coli LT etkisi gibi) . Sonuçta c AMP artarak hızla su kaybedilir ve ishal oluşur (TUS). Kolera yaklaşık 2-3 günlük kuluçka sonrası hızla gelişen bol ishal, kusma ile karakterize bir klinik tablodur. Barsakta invazyon yapmaz. “Pirinç yıkantı suyu “ görünümünde ishal, ishal örneğinde lökosit bulunmaması tipiktir (TUS). Klinik; salgınlar sırasında hafif ishalden hızla ölüme götüren ağır ishale kadar farklı olabilir. V. cholerae, alkali ortamda iyi üreyebildiğinden alkali peptonlu su (APS) kullanılarak üretilebilir. TCBS (Thisulfat bile sukroz) besiyerinde tipik sarı koloniler yaparak ürer.Mac Conkey agar’da üreyebilir. 58 MİKROBİYOLOJİ Kolera kliniğini sadece O-1 serotipi tarafından oluşturulur denilmekteyken günümüzde nonO-1 vibriyolarla da kolera salgınları bilinmektedir. Laboratuvarda O-1 klasik tip ve El – Tor biyotipi olarak ayrılmalıdır. Çünkü El – Tor klasik biyotipe göre daha az öldürücü, daha çok sessiz infeksiyon yapan, taşıyıcılığı yüksek ve epidemiyoljik özellikleri farklı bir bakteridir. Tedavide sıvı replasmanı önceliklidir. Tetrasiklin, kinolonlar kullanılabilir. Vibrio parahaemolyticus: Halofiliktir. Midye , istiridye başta olmak üzere deniz ürünleriyle bulaşarak gastroenteritlere yol açar (TUS). Klinik tabloyu ekzotoksini oluşturur. VİBRİO VULNİFİCUS: Liman vibriosu olarak tanımlanır. Sepsis, ishal ve yara infeksiyonu oluşturabilir. Yara infeksiyonları oldukça ağrılı ve büllerle karakterizedir. Campylobacter Kıvrık, spiral şeklinde, boyalı preparatlarda “martı kanadı” görünümünde, hızlı, tirbüşon gibi hareketli, mikroaerofil (% 5 – 10 oksijen) ortamda üreyebilen, bazıları termofil (42 C’de iyi üreyen) bakteriler bulunur. Bakteri filtrelerinden (0.45-0.65 mikron por) geçebilirler ve bu şekilde dışkıdan seçilmeleri sağlanabilir. Üreyen bakterinin martı kanadı şeklinde görülmesi ve boyanması tipiktir. C. jejuni en sık belirlenen etkendir. C. jejuni, C. coli, C. lari, C. upsaliensis başlıca sitotoksik etkili enterotoksinleri ile barsak infeksiyonlarına yol açar.Dışkıda lökositler, eritrositler ve tipik bakteriler görülebilir (TUS). C. fetus ayrıca hücre yüzey antijeni ile barsak dışı yayılım ve sepsis nedenidir. Oluşan infeksiyon sonrası HLA B-27 (+) olgularda reaktif artrit ve özellikle Guillan-Bare sendromuna yol açabilirler. Önerilen tedavi eritromisin , kinolondur. Helicobacter pylori Midede mukus tabakası altında , hücre yüzeyinde bulunan , bir uçtaki kirpiğiyle hareketli ve ülser-gastrit ile ilişkisi saptanmış bir bakteridir. Çok güçlü üreaz aktivitesi tanı amacıyla da kullanılır. Virulansın “cag A” geni ile kodlandığı düşünülmektedir. Üreaz ve hareketi nemli virulans faktörleridir (TUS). Pek çok klinik tablo ile ilişkisi ileri sürülmüş olsa da günümüzde mide ülseri, mide kanseri ve MALToma’nın etkeni olduğu kesin olarak kabul görmüştür. Tanıda mideden alınan biopsi örneğinin incelenmesiyle tipik bakterilerin görülmesi, kültürde üretilmesi, üreaz testinin (+) bulunması en güvenilir testlerdir. Dışkıda antijen saptamak, solunum-üre testi ve antikor tayini de kullanılabilir. Tedavide antibiyotik olarak en sık klaritromisin+amoksisilin kombinasyonu kullanılmaktadır. Klebsiella spp. Kapsüllü, hareketsiz bir bakteridir. Çoğu Mac Conkey besiyerinde mukoid koloniler oluşturarak ürer. En önemli tür K. pneumoniae ‘dir. Bu bakteri Friedlander basili olarak da anılır. 59 MİKROBİYOLOJİ Özellikle alkoliklerde ve diabetiklerde pnömoni oluşturabilir. Ampiyem ve abse gelişimi sıktır ve ağır seyreder (TUS). Klebsiella türleri Üst solunum yolu içeriğinin aspire edilmesi nedeni ile akut, hemorajik, nekrotizan, kaviteleşmeye ve abseleşmeye eğilimli, kanlı balgama yol açan, ağır seyirli, %60-80 mortaliteli lober pnomoniye (Friedlander pnomonisi) yol açarlar. Ayrıca bu bakteri önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir ve özellikle yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde salgınlar oluşturur. K. rhinoscleromatis burun ve üst solunum yollarını tutan kronik granülomatöz bir infeksiyon oluşturur(rinoskleroma). K.ozaenae, burun mukozasında ilerleyici atrofi yapar(ozena). Hastane infeksiyonu etkeni Klebsiella cinsi bakterilerde tedavide önemli sorun plazmidle kazanılan genişlemiş spektrumlu beta laktamaz(GSBL-ESBL) yapımıdır. Bu tür dirence sahip bakterilerde tüm penisilinler, sefalosporinler ve aztreonam dirençli kabul edilir. Enterobacter spp. Klebsiella ailesinden ayrımında hareketli oluşu en temel farkı oluşturur. E. cloacae , E. aerogenes en sık rastlanan türleridir. Hastane infeksiyonlarının önemli etkenlerindendir. İndüklenebilir beta laktamaz yapımı kromozomal bir direnç şeklidir ve tedavi başarısızlığına yol açabilir. Bu bakterilerde varlığı araştırılmalıdır. Serratia marcescens Hastanelerde salgınlar yapabilen, ortamda bulunan, dezenfektanlara nisbeten dirençli bir bakteridir. Bazı kökenler kırmızı pigmentleriyle kolayca tanınabilir. Citrobacter Hastane infeksiyonu etkenlerindendir. Vi antijeni ve biyokimyasal özellikleri ile Salmonella cinsi bakterilerle karışabilir. Edwardsiella tarda Gastroenterit etkeni olarak tanımlanmıştır. İndol ve H2S birarada (+) bulunması tanıtıcı bir özelliğidir. Proteus, Providencia, Morganella Cinsleri fenil alanin deaminaz (+) Enterobactericeae üyeleri olarak ayrıca ele alınabilirler. Proteus cinsi bakteriler besiyerinde yayılma (swarming) ve kötü kokuları ile kolayca tanınabilirler. P. vulgaris ; indol (+) oluşu, antibiyotiklere direnci ile P. mirabilis’ten ayrılır. Bu bakteriler özellikle üriner sistemde infeksiyon oluştururlar. Proteus cinsi üreyi yıkarak alkali idrar oluşumuna ve magnezyum-amonyumfosfat taşları (sütrivit) oluşumuna yol açarlar (TUS). P. vulgaris O (OX2, OX19, Oxk) antijenleri ile riketsiya antijenleri çapraz reaksiyon verdiklerinden serolojik tanıda kullanılırlar (Weil – Felix aglütinasyon deneyi)(TUS). Providencia cinsi ise özellikle yanık hastalarında önemli infeksiyon etkenlerinden birisidir. 60 MİKROBİYOLOJİ PSEUDOMONAS AİLESİ Pseudomonas cinsi: Bu bakteriler, non-fermentatif, oksidaz (+) (TUS), çoğu bir ucundaki kirpikler ile hareketli, zorunlu aerop, çevrede, doğada yaygın olarak bulunan Gram (-) çomaklardır. Bu cins içinde 3 grup tanımlanmıştır: P. aeruginosa : En belirgin özelliği oluşturduğu mavi-yeşil pigmenttir (pyosiyanin) ve bu pigment P. aeruginosa’ya özgüdür (TUS). Bazıları kırmızı (pyorubin), bazısı siyah (pyomelanin ) pigment oluşturur. Besiyerlerinde kolay ürer. Ürerken oluşan aminoasetofenona bağlı olarak meyve kokusu tipiktir. Aynı şekilde besiyerlerinde oluşan pigment de oldukça uyarıcıdır. Kanlı agarda beta hemoliz oluşturur. Virulans özellikleri arasında piluslar ve nonpilus adezin yapıları önemli role sahiptir. Ayrıca bazı suşlar alginat yapısında kapsül ve buna bağlı mukoid koloniler oluştururlar. Bu suşlar kistik fibroz, bronşektazi hastalarında sıklıkla hastalık etkeni olarak belirlenir, eradikasyon çok güçtür. Ekzotoksin A protein sentezini tıpkı difteri toksini gibi elongasyon faktör – 2 inhibisyonu ile engelleyerek etkili olur. Çevrede, suda hatta dezenfektanlar içinde bile üreyebildiği için hastane ortamında kolayca yerleşebilir. Antibiyotik direnci de önemli bir özelliğidir. Bu nedenlerle önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Özellikle nötropenik, kateteri olan , ventilasyon uygulanan hastalarda önemli etkendir. Kistik fibroz, bronşektazi hastalarında kolonizasyon ile önemli hastalık etkenidir ve bu hastalarda eradikasyon zordur. Kirli havuzlardan bulaşarak yüzücü kulağı denilen kulak infeksiyonuna yol açabilir. Ayrıca diabetik hastalarda ağır gidişli bir kulak infeksiyonuna yol açabilir (malign otitis eksterna) (TUS). Yara infeksiyonu, pnömoni sıklıkla yol açtığı tablolardır. Bu durumda mavi-yeşil abse ya da balgam tanıda uyarıcı olabilir. Bakteriyemi /sepsis hallerinde, elastazlar A etkisiyle deride tipik bir lezyon oluşabilir (ektima gangrenosum). Prognozu en kötü sepsis etkenidir (TUS). Kontakt lens kullananlarda keratit etkeni olarak ilk akla gelmesi gereken etkenlerdendir. İlaç bağımlısı olanlarda.............. ........................... .............Endokardit, Diyabetlilerde.......................................... ............................Cilt, yara, yanık infeksiyonu hastane maniplasyon...........................................................Üriner,GİS, MSS infeksiyonu iv. İlaç bağımlılarında...........................................................Osteoartiküler infek Antibiyotik direnci önemli bir sorundur. Ağır infeksiyonlarda kombinasyon tedavisi tercih edilir (anti pseudomonal beta-laktam+ aminoglikozid) (Piperasilin,seftazidim, Sefaperazon,karbapenem + aminoglikozid) (TUS). Tedavi sırasında direnç (Öz. Kinolon, karbapenem) riski nedeniyle izlenmesi gereklidir. P. fluorecens, P. alcaligenes, P. stutzeri klinik örneklerden izole edildiğinde öncelikle kontaminasyon düşünülerek tekrarlanmalıdır. İntravenöz sıvıları kontamine ederek sepsis/ yalancı sepsis tablolarına yol açabilirler. Burkholderia cinsi içinde eskiden Pseudomonas cinsinde yer alan bakteriler bulunmaktadır. 61 MİKROBİYOLOJİ B. pseudomallei : Melioidoz denilen kronik , nodüler tutulumlu bir pnömoni etkenidir. B. mallei : Ruam etkenidir. Bu ailede hareketsiz oluşu ile diğerlerinden ayrılır. B. cepacia:Hastane infeksiyonu etkenidir. Kistik fibroz hastalarında kolonize olabilir. STENOTROPHOMONAS MALTOPHİLİA: Önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Oksidaz (-) , hareketli bir bakteridir. Farklı antibiyotik direnci ile göze çarpar. Karbapenemlere doğal dirençli iken kotrimoksazol, kloramfenikol, siprofloksasine duyarlı bulunması tanıtıcı bir özelliğidir. Tedavide kotrimoksazol önerilir. SOLUNUM YOLUYLA İLGİLİ GRAM NEGATİF ÇOMAKLAR HAEMOPHİLUS Küçük, kokobasil tarzında , üremek için X (hemin) ve V(NAD) faktörlerine ihtiyaç duyan bakterilerdir. H. İNFLUENZAE (: Pfeiffer basili) Üremek için hem X hem V faktörüne ihtiyaç duyar. Çukulatamsı agarda üreyebilir. Kanlı agarda ancak V faktörü üreten bakterilerin (S. aureus, S. epidermidis, pnömokok,...) kolonileri çevresinde üreyebilir (satellitizm : süt annelik olayı) (TUS). Bazı kökenler kapsüllüdür. En virulanı tip b kapsül antijeni taşıyan kökenlerdir(Hib). Bu kapsül antijeni diğerlerinden farklı olarak pentoz yapısında şekerlerden oluşmuştur. Kapsül dışında dış membran proteinleri ve IgA proteaz da virulansdan sorumludur (TUS). Solunum yolları infeksiyonlarında kapsülsüz kökenlerle infeksiyona sık rastlanır(KOAH alevlenmesi, pnömoni, otit, sinüzit, bronşit larinogtrakeobronşit...). PSEUDOMONASLARIN VİRÜLANS FAKTÖRLERİ Virülans faktörü Biyolojik Etkileri Pili Epitele yapışma Kapsül Epitele yapışma (özellikle kistik fibroziste), fagositozun önlenmesi Endotoksin Sepsis Ekzotoksin A Protein sentezinin inhibisyonu (EF-2 inhibisyonu, difteri toksisine benzer etki) Ekzoenzim S Protein sentezinin inhibisyonu Elastaz Vasküler doku hasarı (ektima gangrenosum etkeni) Alkalin proteaz Doku hasarı Fosfolipaz C Doku hasarı Lökosidin Lökositlerin inhibisyonu ID: 62 MİKROBİYOLOJİ İnvazif infeksiyonlar ise sıklıkla Hib ile oluşur. Hib menenjiti 6ay- 6yaş arası çocuklarda en sık pürülan menenjit etkenidir. Selülit, artrit ,... gibi infeksiyonlar oluşturabilir. Epiglottitin en önemli etkenlerindendir. Bu hastalarda boğaz kültürü almak kontrendikedir. Etken hemokültürlerle belirlenebilir. Etken çukulatamsı agarda üretilebilir. Kapsül şişme deneyi ile tanımlanabilir(serotip a-f). Kapsül antijenine karşı geliştirilen aşı ile korunulabilir. Menenjit saptandığında rifampisin kemoprofilaksisi önerilir. H. AEGYPTICUS (: Koch-Weeks basili) Konjuktuvit, Brezilya purpurik ateşi etkenidir. H. DUCREYİ Yumuşak şankr etkenidir. Genital bölgede ağrılı ülserler oluşturur. Lezyonda “balık sürüsü” , “tren rayı” diye tanımlanan bakteri kümeleri görülür. Isovitalex gibi zenginleştiriciler katılmış çukulatamsı agarda uzun sürelerde üreyebilir. Seftriaksan ve azitromisin seçkin ilaçlardır. PSEUDOMONAS AERUGİNOSA Virülans Faktörü Yapısal Komponentler Biyolojik Etkiler Kapsül Mukoid exopolisakkariddir; adezindir; antibiotiklerin (aminoglikozidleri) öldürücülüğünü inhibe eder; nötrofil ve lenfosit aktivitesini baskılar Pili Adezindir Lipopolisakkarit (LPS) Endotoksin aktivitesi vardır Pyosiyanin Silier fonksiyonu bozar; inflamatuar cevabı stimüle eder; toksik oksijen radikalleri üreterek (hidrojen peroksit, süperoksit, hidroksil radikalleri) doku hasarına yol açar Toksin ve Enzimler Eksotoksin A Protein sentezini inhibe eder; doku hasarına (deri, kornea) yol açar; immunsupresandır Eksotoksin S Protein sentezini inhibe eder; immunsupresandır Sitotoksin (lökosidin) Ökaryotik membranlar için sitotoksiktir (lökosit fonksiyonu bozar; pulmoner mikrovasküler hasara yol açar) Elastaz Elastin içeren dokuları parçalar (kan damarları, akciğer dokusu, cilt) Kollageni, immunglobulinleri ve kompleman faktörlerini parçalar Alkalin proteaz Doku harabiyeti yapar; ınferferon ve tumor nekrozis faktör à'yı inaktive eder Fosfolipaz C Isıya duyarlı hemolizindir; doku hasarına neden olur; inflamatuar cevabı aktive eder Rhamnolipid Isıya dirençli hemolizin; lesitin içeren dokuları harap eder; pulmoner silier aktiviteyi inhibe eder ID: 63 MİKROBİYOLOJİ LEGİONELLA PNEUMOPHİLA Gram (-), zor boyanan bir çomaktır. BCYE agar kullanılan özel besiyeridir. Soğutma kuleleri, duşlar, su depoları, klimalar kolonizasyon açısından uygun ortamlardır. Havalandırma sistemlerini kolonize eder, kontamine su partikülleri ile hava yolundan bulaşma ile hastalık oluşturur, insandan insana bulaşma olmaz (TUS). Hastalık Lejyoner hastalığı adını alır. Virulansından Mip proteini adı verilen ve fagosit içinde çoğalarak makrofajı öldürmeye yardım eden bir yapı sorumludur. Ağır, mortalitesi yüksek bir atipik pnömoni kliniğine yol açar. Özellikle immünitesi bozuk kişilerde hastalık oluşur. Hiponatremi, ishal, beta laktam antibiyotiklere yanıtsızlık, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasıo gibi bulgular uyarıcı olmalıdır. Balgam örneğinde lökositler varken bakteri görülmemesi ya da umulandan az lökosit görülmesi Lejyoner hastalığını düşündürebilir (TUS). Tanıda özel besiyerlerinde (BCYE agar) üretilebilir. DFA ile boyama, idrarda antijen tayini ya da antikorlarıyla tanı mümkündür. Eritromisin (+rifampisin) seçkin tedavidir. Kinolonlar tedavide kullanılabilir(TUS). BORDETELLA Gram (-), küçük kokobasillerdir (B. pertussis, B. parapertussis, B. bronchiseptica). Diğer Bordetella türleri kanlı agar ve Mac Conkey agarda üreyebilirken B. pertussis ancak özel besiyerlerinde üreyebilir. B. pertussis : Boğmaca etkenidir. Solunum yolları silialı epiteline yapışarak lokal hasar ve toksinleri ile sistemik etki ile hastalık oluşturur. Silialı epitele bağlanmada filamentöz hemaglütinin ve pertussis toksini sorumludur. Pertussis toksini ADP-ribozun G protein inhibitör bölümüne bağlanarak adenilat siklazın uyarılmasını sağlar. Ayrıca toksinin lenfositoz oluşturma etkisi de vardır. Bu etki lenfositlerin lenfoid dokuya girişini engellemesiyle ilgilidir. Ayrıca hipoglisemi de oluşur (TUS). Bakteri aynı zamanda adenilat siklaz da yapabilir. Bu iki yapı klinik bulgulardan ön planda sorumludur. 1 – 2 hafta süren kataral dönemi, paroksismal öksürük nöbetleri ve tipik atakların izlendiği dönem izler. Bu dönemde öksürükler sırasında kusma , subkonjunktival kanama, prolapsus, konvülziyon sıktır. Lenfositoz belirgin olarak izlenir. Daha sonraki dönemde amfizem, atellektazi gibi komplikasyonlar da belirlenebilir. Etken üretilerek tanı konulabilir. Bordet-Gengau, Regan- Lowe besiyerleri kullanılabilir. Öksürtme plağı riskli olduğundan önerilmez. En ideal örnek nazofarinksten alınan sürüntüdür. Direkt floresan antikor (DFA) ile bakteri belirlenebilir. Fitohemaglütinin ya da toksine karşı antikor yanıtı tanıda faydalıdır. Aşı korunmada etkilidir. Ciddi MSS bulguları ve en sık olarak febril konvülziyon gibi yan etkileri vardır. Toksin yapılarını içeren aselüler aşı tercih edilmektedir. Konvülziyon riski olduğundan aşı erişkinlerde önerilmemektedir. Eritromisin tedavide hastalık süresini kısaltmak ve kemoprofilaksi amacıyla kullanılabilir. 64 MİKROBİYOLOJİ HAYVANSAL KAYNAKLARLA İLGİLİ GRAM NEGATİF ÇOMAKLAR BRUCELLA CİNSİ Bruselloz (Malta humması) bir zoonozdur ve B.abortus (sığır), B. melitensis (koyun-keçi), B. suis (domuz), B. canis (köpek) en sık etkenlerdir (TUS). Ülkemizde en sık B. melitensis etkendir. Bakteriler küçük, Gram (-) kokobasillerdir. Zengin besiyerlerinde ürer. B. canis dışındakiler A ve M antijenlerine değişik oranda sahiptirler. Dolayısıyla B . canis serolojik olarak rutin testlerle saptanamaz. Virulansı hücre içinde yaşayabilmesine bağlıdır ve bir ekzotoksini tanımlanmamıştır (TUS). Bruselloz bir zoonozdur. Bakteriler hayvanlarda plasenta ve meme bezlerinde yerleşebilirler. Hayvanlarda plasentada bulunan eritriol bakterinin gelişmesini uyarır, hayvanlarda düşüklere yol açmaktadır (yavru atma hastalığı). Sağlıklı hayvanların sütlerinde bol miktarda bulunabilir. İnsana ülkemizde ensık olarak kontamine süt ve süt ürünleri (taze peynir, krema,...) ile bulaşır. Nadiren inhalasyon, kontamine et ile bulaşabilir. Veterinerlere, hayvancılıkla uğraşanlara direkt deri yolu ile bulaşabilir. Laboratuvar kaynaklı infeksiyonlar arasında ilk sırada yer alır. Bakteri kana karışarak retiküloendotelyal sistemi tutar. Yaklaşık 2-3 hafta sonra klinik bulgular görülmeye başlanır. Ateş, halsizlik, terleme, eklem ağrıları sıklıkla vardır. Artrit, epididimoorşit, spondilit sık klinik tablolardır. “Ondülan ateş” oluşturabilir. Nadir fakat öldürücü olabilen klinik tablolar endokardit ve meningoansefalittir. En sık komplikasyon osteomiyelit iken en öldürücü komplikasyon endokardittir (TUS). Komplikasyonlar: İskelet sistemi(en sık), GİS (hepatit), Genitoüriner sistem (Epididimoorşit, nefrit, pyelonefrit), sinir sistemi, (meningoensefalit,myelit, kr yorgunluk sendromu,gullian barre, parestezi, depresyon) (nörobruselloz BOS Ak tayini tanıda önemli), KVS (Brusellozdan en sık ölüm nedeni endokarditttir. Sıklıkla aort kapağı tutulur.), Hematolojik (Kc ve dalak apsesi, anemi, lokopeni, trombositopeni, pansitopeni gibi) komplikasyonlar görülebilir Etkeni üretmek tanıyı koydurur. Kan ya da daha iyisi kemik iliği örneklerinde üretilebilir. Eski hemokültür sistemlerinde geç ve güç ürerken yeni sistemler 7 günde üretebilmektedir. Klinikte en sık serolojik tanı kullanılır. Wright tüp aglütinasyon deneyi ya da Rose –Bengal lam aglütinasyon deneyi kullanılabilir (TUS). Ayrıca bruselloz tanısında IgG sınıfı antikorların varlığı ve izlenmesi daha değerlidir. Bunun için 2-merkaptoetanollü Wright deneyi kullanılarak IgM sınıfı antikorlar uzaklaştırılabilir. Tedavide doksisiklin+rifampisin, tetrasiklin+ streptomisin, kinolonlu kombinasyonlar, Kotrimaksazollü kombinasyonlar kullanılabilir. Wright aglütinasyon: Tedavi brusella: Brusella tedavisinde klasik tedavinin dışında 7 yaş altında rifam+kotrimoksazol uygulanır. Endokardit olgularında tetrasiklin+streptomisin+kotrimoksazol 6hft+kapak replasmanı uygulanır. 65 MİKROBİYOLOJİ BORDETELLA PERTUSSİS TARAFINDAN ÜRETİLEN TOKSİNLER En az 6 hafta tedavi sürmelidir. Gebelerde tedavide ko-trimoksazolrifampisin kombinasyonu önerilmektedir. Nörobruselloz varlığında rifampisin+3. kuşak sefalosporin önerilebilir. En sık ölüm nedeni endokardittir, en sık aort kapağı tutulur ve kapak değişimi endikasyonu vardır. YENSİNİA Y. pestis Vebanın etkenidir. Virulansını hücreiçi çoğalma yeteneğini sağlayan birçok yapı sağlar. Bunlar arasında antifagositik protein kapsül (major virulans faktörü) (Fraksiyon 1: F1) , dış zar proteinleri (Yops), V ve W antijenleri, pestisin1, koagülaz, fibrinolizin gibi enzimleri sayılabilir. Kalsiyum varlığının, hemin depolama yeteneğinin de virulansla ilişkisi belirtilmiştir. Bakteri infekte pirelerin insanı sokması ile bulaşır. Kemirgenlerin doğal hastalığıdır. Akciğer (AC) vebasında insandan insana bulaş olasıdır. Oluşturduğu kliniğe göre bubonik veba (hıyarcık vebası), AC vebası ve veba sepsisi tanımlanmıştır. Örnekte bakteriler kutupsal boyanma özellikleriyle tanınabilirler. Besiyerlerinde 28-30 C ‘de iyi üreyen bakteriler hareketsizdir. Hayvan deneyi (fare-kobay inokülasyon) ile tanımlanabilir. Seçkin ilaç streptomisindir. Gentamisin, kloramfenikol, tetrasiklin kullanılabilir. 66 MİKROBİYOLOJİ Y. pseudotuberculosis: Normalde pek çok hayvanda bulunan, insana bulaştığında enterokolit, apandisit benzeri tablo oluşturur. Biyokimyasal özellikleri, V ve W antijenleri varlığı ile Y. pestise yaptığı hastalıklarıyla Y. enterocoliticaya benzer. Y. enterocolitica : Çevrede, hayvanlarda yaygın olarak bulunur. Bazı ülkelerde önemli enterokolit etkenlerinden biridir. +4 C’de üreyebilir ve soğuk besinlerle ya da kan ürünleriyle bulaşabilir. Enterokolit, mezenter lenfadenite bağlı akut apandisit tablosunu taklit eden ishal oluşumu tipiktir. Eksüdatif farenjitin etkenlerinden biridir. İmmünitesi baskılanmış kişilerde bakteriyemi/sepsis oluşturabilir. Barsak infeksiyonu sonrası reaktif artrit, Reiter sendromu, eritema nodosum yapabilir. FRACİELLA TULARENSİS Tularemi etkenidir. Tularemi “ avcı hastalığı “ olarak da isimlendirilen bir zoonozdur. Etken küçük, Gram ile iyi boyanmayan bir bakteridir. Bakteri kemirgenlerle direkt temas ya da inhalasyonla , bazen kenelerin sokması ile bazen de kontamine su ile bulaşabilmektedir. Virulansından hücreiçinde yaşayabilme yeteneği sorumludur. Bakterinin vücuda girdiği yerde 3-5 günlük kuluçka sonrası lezyonlar oluşur. En sık (% 75-85) ülseroglandüler form görülür. Daha sonra glandüler, oküloglandüler (konjuktiva), orofaringeal (tonsillofarenjit) formlar görülebilir. İnhalasyonla alındığında pnömoni oluşabilir (laboratuvar infeksiyonu). Etken üretilerek tanı konulabilir. DFA ile tanınabilir. Serolojik tanı olasıdır. Tedavide streptomisin ve gentamisin seçkin ilaçlardır. PASTURELLA MULTOCİDA Kedi, köpek ısırıkları sonrası gelişen infeksiyonlarda önemli etkenlerdendir (TUS). KOAH hastalarında akut alevlenmeye yol açabilir. Nadiren sistemik infeksiyon oluşturabilir. Kapsülü, fimbria, nöraminidaz ve hyalüronidaz ile hastalık oluşturur. Penisiline duyarlı bulunması ayrımda kullanılan bir özelliğidir. MYCOBAKTERİLER VE ACTİNOMYCESLER Bu bakteriler aerop, sporsuz, hareketsiz, özel hücre duvarı yapısına sahip, aside dirençli boyanan bakterilerdir. Kalın hücre duvarında içte peptidoglikan tabaka, bunun çevresinde arabinogalaktanmikolik asit tabakası ve en dışta serbest yağlar (mikozit, kord faktörü, balmumu,...) ve bunlarla bağlı durumda polipeptidler (PPD) bulunur. Bu kalın, lipidden zengin(%60) hücre duvarı yavaş üremelerinin, antiseptiklere daha dirençli olmalarının da nedenidir. Hücre duvarındaki mikolik asitler hücre duvarının en önemli lipididir ve aside dirençli boyanmayla ilgilidir. Kord faktörü (trehaloz dimikolat); bakterilerin klinik örneklerde kümeler oluşturması ile belirlenir ve virulans faktörüdür. Kord faktörü olmayan bakteriler virulansını ileri ölçüde kaybederler (TUS). 67 MİKROBİYOLOJİ Mikozitler hidrofobik özelliklerinden sorumludur ve fagozom-lizozom birleşmesini önleyerek etkili olurlar. Polipeptidler hücresel immüniteden sorumludur ve bunlar (PPD) kullanılarak hücresel duyarlılık varlığı araştırılabilir (TUS). Balmumu yapısı (arabinogalakton) (wax D) bağışıklık yanıtını şiddetlendiren Freund adjuvanı yapısında bulunur. Polisakkaridler ise makrofajlardan TNF-alfa salınımını uyarırlar, erken hipersensitivite oluşumuna neden olabilirler. M. TUBERCULOSİS Tüberküloz etkenidir. Yavaş üreyen (18 saatte bir bölünme) , zorunlu aerop bir bakteridir. Aside dirençli özelliği özel boyamalar (Erlich-Ziehl-Nielsen: EZN) ile gösterilebilir. Löwenstein-Jensen besiyeri ya da agar bazlı Middlebrok besiyerleri en çok kullanılan besiyerleridir. Bu amaçla bazı deterjanlar, %4 NaOH en sık kullanılır. M. tubercülosis ürediğinde ortama niasin salar ve niasin testi ile diğerlerinden ayrılabilir. İnsana bulaşma damlacık infeksiyonu ile solunum yoluyla olur. İlk olarak akciğerlere, orta-alt loblara yerleşir. Burada bir makrofaj tarafından alınır. Burada fagozom-lizozom birleşmesini önleyen bir sistemle korunur. Bu aşamada savunma sistemi çok güçlü ise bakteri temizlenebilir. Fakat üremeye devam ederse diğer makrofajlar da infekte olurlar. Yaklaşık 4 hafta sonra hücresel bağışık yanıt hem de gecikmiş tipte aşırı duyarlılık (PPD +) gelişir. Bu süreçte basil sayısı az ise tamamen temizlenebilir. Akut dönmede akciğerlerde eksüdatif bir lezyon gelişir. Bu primer eksüdatif lezyon (Gohn odağı) ve drene olduğu lenf bezine beraberce Gohn kompleksi denir.Bu evrede basil çoğalması kontrol edilemezse primer tüberküloz kliniği gelişebilir. Daha sonra bu bölgelerde dev hücreler (füzyona uğramış makrofajlar: Langhans hücreleri) , bu hücrelerin ortasında kazeifikasyon nekrozu, çevresinde eiteloid hücrelerle sarılmış granülomlar oluşur (tüberkül). Kazeöz dokuda yıllarca basiller canlı halde , çoğalmadan kalabilirler (dormant basiller). Tüberküllerden kan yoluyla basil tüm dokulara yayılabilir. Bu dokularda yıllar boyunca kalarak sonrasında reaktive olarak yayılabilir. Bronşa açılırsa diğer insanlara, akciğerin diğer alanlarına ya da sindirim sitemine yayılabilirler. Sonraki bir dönemde (en az 5 yıl sonra) immünitedeki bozulma sonucu reaktivasyon tüberkülozu gelişir. Reaktivasyon genelde akciğerlerin apeksinde (Simon odakları), uzun kemik metafizinde, beyin, böbrek gibi oksijenlenmenin en yoğun olduğu bölgelerde izlenir. Klinik tablolar çok geniş bir yelpazede izlenebilir. Akciğer tüberkülozu (post primer) - - Milier tüberküloz: Hematojen yayılım sonrası organlarda darı tanesi tarzında tutulumla karakterizedir. Göz dibinde (koroidal tüberkül), yüksek rezolüsyonlu AC tomografisi (HRCT) ile akciğer incelemesinde milier odakların görülmesi, KC ve kemik iliğinden yapılacak incelemelerde granülomatöz odaklar saptanabilir. PPD (-) olabilir. Plevra tüberkülozu : Eksüdatif plörezinin en sık nedeni tüberkülozdur. Sıvıda basil gösterilebilmesi zordur, plevra biopsisi önerilir. 68 MİKROBİYOLOJİ - - - Tüberküloz menenjit: Kronik menenjitlerde en sık etkendir. Bazal tutulum yapar,kafa çiftleri (6., 4. sinir) felçleri sıktır. BOSda şeker ve tuz oranları düşük bulunur. EZN ile görülme oranı % 10-20’dir. Bekletilen BOS içinde fibrin artışından dolayı örümcek ağı tarzında yapı görülür. Renal tüberküloz: Steril piyüri ve hematüri ile karakterizedir. Sabah ilk idrar incelemeleri tanıda faydalıdır. Genitoüriner sistemde en sýk böbrek tutulum olur. Genital sistemde ise erkeklerde en sýk epididim, kadýnlarda tuba tutulum görülür. Kemik-eklem tüberkülozu: En sık vertebra tutulur (Pott hastalığı). Lenf bezi tüberkülozu (scrofuloderma) : En sık servikal lenflerde meydana gelir. Barsak tüberkülozu: En sık ileum ve ileoçekal bölge tutulur. Bazen M. bovis’in pastörize edilmemiş süt ile bulaşmasıyla gelişebilir. Deri tüberkülozu: lupus vulgaris; Bunlar dışında hemen tüm organ ve dokularda hastalık oluşturabilir. Tanı Etkenin gösterilmesi ve üretilmesi en temel yaklaşımdır. EZN, Kinyoun yöntemiyle boyanan örneklerde bakteri görülebilir. Kültür için Löwenstein-Jensen, Middlebrook besiyerlerine ekim ile tipik sarı koloniler 2-4 haftada görülebilirse de negatif sonuç için 6 – 8 hafta beklemek gereklidir. Lusiferaz testi ise direnç varlığını birkaç günde gösterebilecek bir testtir. PPD infeksiyonun ilk 4 haftasında pozitifleşir. Aşırı duyarlık reaksiyonudur. BCG aşısı ve atipik mikobakterilerle çapraz reaksiyon oluşabilir. Milier tbc, Tbc menenjit gibi ağır klinik tablolarda, immünsüpresyon hallerinde, kızamık, kabakulak gibi infeksiyonlarda , canlı virus aşısı uygulaması sonrasında negatifleşebilir. Serolojik tanı faydalı bulunmamıştır. Tedavi Mutlaka kombine tedavi ve uzun süreli tedavi uygulanmalıdır. Birinci seçenek ilaçlar ; izoniazid (INH), rifampisin, pirazinamid, etambutol ve streptomisindir. Etkileri ve önemli özellikleri tabloda gösterilmiştir. İki ya da daha fazla birinci seçenek ilaca direnç çoklu direnç olarak adlandırılır ve ciddi bir sorun oluşturur. Bu durumun en önemli nedeni yeterli tedavi uyumu (kompliyans) olmamasıdır. Bu tür hastalar çok fazla kişiye bu bakterileri yayabilme potansiyeline sahiptirler. MÝKOBAKTERÝLER VE İLGÝLÝ ORGANÝZMALAR Cins Anaerobik Aside dirençli Morfolojik Özellikler Actinomyces Evet Hayır Çomak, filament, bazen dallı Corynebacterium Hayır Hayır Çomak Mycobacterium Hayır (zorunlu aerob) Evet Çomak (hafif kıvrık ya da düz) Nocardia Hayır Kısmi Çomaklara ayrılan filament yapıda ID: 69 MİKROBİYOLOJİ ANTİTÜBERKÜLOZ İLAÇLAR Ýlaçlar Aktif çoðalan hücre dýþý bakterilere bakterisidal etki Asit pH’da yavaþ çoðalan hücreiçi bakterilere etki Nötr pH’da yavaþ çoðalan hücredýþý bakterilere etki Yan etki Diðer Rifampisin + + + Hepatit, febril reaksiyon,... Ýlaçlarla etkileþimi ve vücut sývýlarýný boyamasý hatýrlamak gerekir INH + + - Periferik nörit, hepatit, aþýrý duyarlýk, ... Nörit profilaksisi için pridoksin kullanýlýr Streptomisin + - - Ototoksisite, nefrotoksisite ÝM, kaviteli lezyonlarda çok etkili Pirazinamid - + - Hepatotoksisite, hiperürisemi Potansiyel dirençlilerin eliminasyonunda etkilidir Optik nörit Dirençli mutant geliþimini önlemde faydalýdýr. Etambutol Bakteriyostatik Korunma Korunma amacıyla geliştirilen aşı (BCG: Bacille Calmett-Guerin; zayıflatılmış bir M. bovis suşudur) koruyuculuğu % 0-80 arasında değişir. Aşının çocukluk çağı tüberkülozunda ağır klinik tabloları önlediği düşünülmektedir. İnsidensin az olduğu ülkelerde aşı rutin kullanılmaz ve PPD ile izlenen ve (+) bulunan olgularda INH profilaksisi uygulanır. Bu uygulama AC tbc ile temas sonrası kişilere , immunsuprese PPD(+) hastalara da önerilir. M. LEPRAE Cüzzam (: lepra, Hansen hastalığı) etkenidir. Yapay besiyerleri ve hücre kültürlerinde üretilememiştir. Optimal olarak 30 C’de ürediğinden dış yüzeylerde etkin olur. Bulaşma hastalarla uzun süreli temasla olmaktadır. Deri histiyositleri, endotel, Schwan hücrelerini infekte ederek hücre içinde çoğalır. Kuluçka süresi 2-4 yıldır. Kişinin hücresel immünite durumuna göre farklı bulgular ve klinik bulgular belirlenir. Klinik bulgular her iki uç arasında farklı görüntüde izlenebilir. Mycobacterium lepra tanısında hastaların doku salgılarından ve özellikle burundan yapılan sürüntülerden yapılan EZN boyamada monositler içinde(lepra hücresi) veya dışında çalı demeti şeklinde görülürler. Tedavi en az 2 yıl sürmelidir. Şiddetli ENL tablosunda talidomid kullanılabilir. 70 MİKROBİYOLOJİ NOCARDİA Dallanan , aerop Gram (+) çomaklardır. Çevrede yaygın olarak bulunup insanda eksojen infeksiyonlara yol açarlar. Aside dirençli boyanırlar (TUS). Daha az yoğun bir asitle (%1 sülfirik asit) aside dirençli boyanma özelliği daha iyi gösterilir. N asteroides genelde akciğer, beyin gibi organları tutarken N. brasiliensis sıklıkla madura ayağı etkeni olarak belirlenir (TUS). Tedavide sulfonamidler, kotrimaksozol kullanılır. MYCOPLASMALAR Hücre duvarı olmayan, serbest yaşayabilen en küçük mikroorganizmalardır. Tüm pasajlarında ortam şartlarına bağlı olmadan hücre duvarı olmadan üreyebilir (bakterilerin L- formlarından farkı) (TUS). Zar filtrelerden, bakteri filtrelerinden geçebilirler (TUS). Sitoplazma zarında sterol bulunur. Üreyebilmek için ortamda sterol olması gereklidir. Uygun besiyerlerinde M. hominis “sahanda yumurta” , Ureaplasma ürealyticum yıldız şeklinde koloniler oluşturur. Hücre yüzeyine yapışırlar ve hücre içine girmeden hastalık tablolarına neden olabilirler. M. PNEUMONİAE Primer atipik pnömoninin en sık etkenidir (TUS). Trakeobronşit, farenjit yapabilir. Bu tablolara kulak zarı inflamasyonu (myringitis) eşlik edebilir. Genelde atipik pnömoni hafif seyirlidir, çocuk ve genç erişkinleri tutar. Hemolitik anemi, Raynaud fenomeni, Stevens-Johnson sendromu gibi komplikasyonlar gelişebilir. Tanıda kültür 2 – 6 hafta sürebildiği için kullanılabilir. Serolojik tanıda soğuk aglütininler (+) bulunabilir. Fakat bu test nonspesifiktir. Mycoplasma tedavisinde tetrasiklin, eritromisin, kinolonlar (Ürojen infeksiyonlarda), azitromisin kullanılır. Beta-laktamlar etkisizdir. M. HOMİNİS Normal ürogenital florada bulunmaktadır. Postpartum ateş, piyelonefrit, pelvik inflamatuar hastalıkla ilişkisi belirlenmiş olup diğer klinik tablolarla da ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Kültürde 1 – 4 günde üretilebilir. M. GENİTALİUM Non – gonokoksik üretritten sorumlu tutulmaktadır. U. ÜREALYTİCUM Üretrit, prostatit , PIH etkenidir. Üre içeren besiyerinde üreaz enzimi etkisiyle besiyerini kırmızıya dönüştürerek ürer (TUS). İdrarda taş oluşumuna zemin hazırladığı düşünülmektedir. Normal florada da bulunabileceğinden üremeleri değerlendirmek zordur. Hücre duvarı sentezi yapan antibiyotikler etkisizdir. 71 MİKROBİYOLOJİ LEPRA FORMLARININ ÖZELLİKLERİ Lepramatöz Deri ve sinir Sayı ve yayılım Deri lezyonları Tanım Sınırın keskinliği Sınırın deriden kabarıklığı Renk Koyu deri Açık deri Yüzey Merkezi iyileşme Ter ve kıl gelişimi Duyu kaybı Yaygın Tüberküloid Bir ya da birkaç bölge, asimetrik Keskin değil Kabarık değil Keskin Sık Hafif hipopigmentasyon Hafif eritem Düzgün, parlak Yok Geç dönemde bozulur Geç (yanma tarzında) Belirgin hipopigmentasyon Bakır rengi veya kırmızı Kuru, kepekli Yaygın Başlangıçta bozulur Erken ve bariz Periferik sinirlerde kalınlaşma Yok Var Basil (Bakteriyel indeks) Çok sayıda (5 veya 6’dan fazla) Yok (0) Doğal sonuç İlerleme İyileşme Hücresel immün yanıt Zayıf Güçlü Serum immünglobülin miktarı Poliklanal hipergamaglobülinebi Normal Bulaştırıcılık Yüksek Düşük Langhans hücreleri Yok Var Virchow hücreleri Var Yok Lepromin deri testi Nefatif Pozitif Tedavi Dapson + Rifampisin + klafazimin Dapson+Rifampisin Diğer dokular Üst solunum yolu mukozası, göz, testisler, kemikler, kas Yok ID: SPİROKETLER İnce duvarlı, esnek, spiral çomaklardır. Prokaryotik nükleer yapı, stoplazma, stoplazma zarı ve hücre duvarından oluşan yapı protoplazma borusu adını alır. Protoplazma borusu ile dış örtü arasında 2-100 kadar periplazma kamçıları(:dingil telleri) bulunur. Bunlar bakteri kamçılarına benzer bir yapı gösterirler. Bu yapılarla ileri-geri, burgumsu hareketler yapabilirler. Başlıca 3 cins önemlidir: - Treponema: Çok ince, sık kıvrımlı yapılardır. Sadece karanlık alanda görülebilirler. - Leptospira: Çok ince, uçları kıvrık bakterilerdir. Sadece karanlık alanda görülebilirler. - Borrelia: Nisbeten daha kalın, 3-10 kıvrımlı bakterilerdir. 72 MİKROBİYOLOJİ TREPONEMA PALLİDUM Frengi Sifiliz etkenidir. Kültürü yapılamamıştır. İnsandan insana cinsel ilişkiyle (yakın temasla) bulaşır. Fetusa intrauterin bulaşabilir. Nadiren transfüzyonla bulaşma olabilmektedir. Dış membran proteinleri ile konak hücreye yapışır. Hyalüronidaz aktivitesi de virulanstan sorumlu olabilir. Yaptığı lezyonlarda en sık izlenen patolojik bulgu, obliteratif endarterittir. En çok vaso vasorumlar tutulmakta ve yoğun plazma hücresi infiltrasyonu izlenmektedir (TUS). Sifilizin Evleri Primer sifiliz Vücuda girdiği yerde 2-10 haftada önce papül, sonra ağrısız bir ülser gelişir (şankr). Şankr kendi kendine iyileşir ve sonra hematojen yayılma sonucu klinik tablolar ortaya çıkar (sekonder sifiliz). Hepatit, menenjit, lenfadenopatiler (epitroklear lenfadenopati), yaygın deri döküntüleri (rozeol) (pek çok şekilde olabilir), kondiloma lata, ağız içinde plak müköz sık rastlanan klinik bulgulardır. İlk iki dönem deri ve mukoza lezyonlarında bol miktarda bakteri belirlenebilir.Bu dönem sonunda latent dönem gelişir. Klinik bulgular ortadan kaybolur. Bu grupta % 20-25 olguda relapslar gözlenmektedir. Bu dönemde intrauterin bulaş ya da transfüzyonla bulaş oluşturabilirler. Geç dönemde (yaklaşık 3-5 yıl sonra) kronik dönem lezyonları ortaya çıkar (tersiyer sifiliz). Bu lezyonlar bakteri içermez ve gom olarak tanımlanan spesifik granülomatöz odaklardır (TUS). Geç dönemde kardiovasküler tutulum en sık arkus aortadadır ve aortit, anevrizmalar, aort yetmezliği gelişir. Nörosifiliz tablosunda kişilik bozuklukları, paralizi jeneral, hallüsinasyonlar, ... ortaya çıkabilir. Argyl-Robertson pupillası izlenir. Medulla spinalis arka kökleri tutulumunda tabes dorsalis ortaya çıkar, Romberg bulgusu (+) tir. Konjenital sifiliz: Genelde erken dönem hastalarından ve 4 aydan sonra bebeğe bulaş olmaktadır. Bulaş sonucu abortus, ölü doğum oluşabilmekte yada erken konjenital sifiliz ya da latent infeksiyon oluşabilir. İlk 3-7 haftada sifilitik nezle ile başlayan, hepatomegali, deri döküntüleri, anemi, pnömoni, bilateral koriyoretinit, iskelet sistemi bulgularıyla karakterize bir klinik belirir. Ölüm görülebilir. Latent konjenital sifiliz genelde adölasan çağda beliren klinik bulgularla belirlenir. İnterstisyel keratit, nörosifiliz, yüksek damak, Hutchinson triadı (Hutchinson dişleri+int keratit+8. sinir tutulumu), kılıç kını tibia sık bulgulardandır. Taný Tanıda primer, sekonder ve konjenital sifilizdeki lezyonlardan karanlık saha incelemesi faydalıdır. Ağız içi lezyonlar uygun değildir. Serolojik tanıda nontreponemal testler ve trepanomal testler kullanılır. 73 MİKROBİYOLOJİ Nontrepanomal testler reagin antikorları saptar ve spesifik değildir: VDRL, RPR. Trepanomal testler ise spesifiktir ve doğrulamada kullanılır: TPHA, FTA-ABS, TPImmobilizasyon,.... VDRL titreleri konjenital sifiliz tanısında ve tedavi başarısını izlemede kullanılır. Spesifik testler ise ömür boyu (+) kalabilir. Ayrıca BOS’da araştırılabilen tek antikor VDRL’dir ve nörosifiliz tanısında faydalıdır. Primer dönmede serolojik testlerin negatif olabileceği unutulmamalıdır. Antikorlar şankrdan 2-3 hafta sonra belirginleşirler. Konjenital sifiliz tanısında FTA-ABS IgM ‘de kullanılabilir. Tedavi Tedavide penisilin tercih edilir. Bazen tedaviyi takiben endotoksinlerin salınımına bağlı olduğu düşünülen Jarisch-Herxheimer tepkisi gelişebilir. Tetrasiklin diğer bir alternatiftir. T. pallidum spp endemicum ........ Bejel (non-veneral, ağız içi yara ve gom) T. pallidum spp pertenue ....... Yaws (cilt lezyonlarına temasla bulaşır. Sonra kemik, cilt ve lenfatiklerde granulomatoz lezyon) T. carateum .................................Pinta (sadece deri tutlur) Treponema vincenti.......Vincent anjini TEDAVİ EDİLMEYEN SİFİLİZDE KLİNİK EVRELER 74 MİKROBİYOLOJİ SİFİLİZ İÇİN DİYAGNOSTİK TESTLER Diyagnostik Test Kullanılan Metod Mikroskop Karanlık olan mikroskobisi Fluoresan antikor testi (FAT) Kültür Üretilemez Seroloji Nontreponemal testler • Venereal Disease Research Laboratory (VDRL) • Rapid plasma rengin (RPR) Treponemal testler • Fluorescent treponemal antibody absorption (FTA-ABS) • T.Pallidum için mikrohemaglutinasyon testi (MHA-TP) ID: LEPTOSPİRA İnce, çok kıvrımlı , ancak karanlık sahada görülebilen, uçları kıvrık spiroketlerdir. Farelerin idrarı ile kirlenmiş sularda, kanalizasyonda yaşayabilir ve insana bulaşma bu sularla temas ile gerçekleşir. İnsanda hastalık oluşturan en önemli tür L. interrogans olarak kabul edilmekte diğer türler bunun serovarları olarak anılmaktadır. Anikterik form grip gibi başlar, ateş, miyalji, frontal baş ağrısı, karın ağrısı ile devam eder (bataklık humması, yedi gün humması) . İkterik form (Weil hastalığı), sıklıkla icterhaemorrhagiae serovarı ile oluşur. Akut hepatit kliniğinde nötrofilik lökositoz varlığında CPK artışında akla gelmelidir. Tanı leptospiraların karanlık sahada görülmesi, kültürleri ama çoğu kez serolojik olarak konulur. Mikroaglütinasyon (MAT) en sık kullanılan testtir. Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Hafif olgularda ampisilin, doksisiklin kullanılabilir. BORRELIA Mikroaerofilik, üretilmeleri zor, daha kalınca, az kıvrımlı spiroketlerdir. Giemsa ile boyanabilirler. B. recurrentis ; Epidemik dönek ateşe yol açar. Epidemik tip insana bitlerin ısırması ile bulaşır. Tek konak insandır. Endemik dönek ateş ise bir zoonozdur. İnsana kenelerle bulaşır ve birçok Borrelia türü etken olabilir. B. reccurentisin en önemli özelliği antijenik değişiklikler ile savunma sisteminden kaçışı ve bunun sonucu tekraralyan ateş ataklarıdır. Tanı klinik bulgular, tekrarlayan ataklar varlığı ve periferik yaymada Giemsa ile spiroketlerin görülmesi ile konulur. Seçkin ilaç tetrasiklindir. B burgdorferi; Lyme hastalığı etkenidir. Kenelerle insana bulaşır. Hastalık kene ısırığından yaklaşık 7 gün sonra ısırık yerinde tipik bir lezyon gelişmesi ile başlar. (eritema kronicum migrans). Bakteri bu lezyondan gösterilebilir ve izole edilebilir. Lezyon kendiliğinden iyileşebilir. 75 MİKROBİYOLOJİ İkinci dönemde, nörolojik tutulum(Bell paralizisi,...), ansefalit, artraljiartrit (en sık tablo) , miyozit, KVS tutulumu (AV bloklar, perikardit, miyokardit, ...) görülebilir. Bannwarth sendromu (Bell paralizisi+ meningoradikülonevrit ) en sık nörolojik bulgudur. Hafif bulgularla giden bir menejit belirlenebilir. Üçüncü evrede kronik atrofik dermatit (akrodermatitis kronika atroficans), morfea lezyonları oluşabilir. Tanıda spiroketleri göstermek olasıdır fakat güçtür. Tanıda en çok ELİSA, IFA ile antikor tayini faydalıdır. İlk dönemde doksisiklin, penisilin ya da amoksisilin, ileri evrelerde bu ilaçlar ya da seftriakson uygun tedavi seçenekleridir. CHLAMYDİA VE RİCKETTSİAELAR CHLAMYDİA Zorunlu hücre-içi bir bakteri ve enerji parazitidir. Hücre duvarında peptidoglikan bulunmaz. Hem DNA hem RNA içermeleri ile bakteri olarak tanımlanmışlardır. Üremeleri farklı bir mekanizma ile olur. C. TRACHOMATİS Farklı serovarlarıyla farklı klinik tablolar oluşturur. - A – C serovarları : Trahom - D – K serovarları : Non-gonokoksik üretrit, servisit, epididimit, servisit Erişkinde inklüzyonlu konjuktuvit Yenidoğanda konjuktuvit, pnömoni - L 1-3 serovarları : Lenfogranüloma venerum (LGV) Trahom tüm konjunktivayı kaplayan yaygın, folliküler bir konjuktuvittir. Oluşan skarlar zamanla kornea ülserasyonları ve pannus denilen tipik yanıtı oluşturarak körlüğe neden olabilir. C. trachomatis, özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel temasla bulaşan hastalıkların önemli etkenlerinden biri konumuna gelmiştir. Erkekte non-gonokoksik üretrit, post-gonokoksik üretrit ve epididimitin en sık nedenidir. Ayrıca bu infeksiyonlarla Reiter sendromu da gelişebilmektedir. Kadınlarda çoğu asemptomatiktir. İnfekte doğum kanalından geçen bebeklerde inklüzyonlu konjunktuvit oluşumuna neden olur. Pürülan servisit, akut üretral sendromun en sık nedenidir (TUS). PIH ve Fitz-Hugh-Curtis (perihepatit) sendromunda da önemli etkendir. PIH sonrası infertilite gelişebilir. LGV, L serovarları ile meydana gelir. Oluşan infeksiyon sırasında elementer cisimler salınırken hücre ölür ve bu yüzden lezyon daha ağır ve hastalık daha invazivdir. Genital bölgede ülser ve lenfadenopati ile karakterizedir. İnklüzyon cisimleri aranarak tanı konabilir. Tanıda hücre kültüründe üretilmesi altın standart olsa da kolay olmadığından fazla önerilmez. Antijen varlığı, ELİSA, DFA ile aranabilir. Antikor yanıtı ve iyotla boyayarak hücre stoplazmasında tipik inklüzyon cisimlerini aramak tanıda yardımcı olabilir. Diğer klamidyalarda inklüzyon cisimleri glikojen içermediğinden iyotla boyanmazlar. 76 MİKROBİYOLOJİ Klamidyanın yaşam döngüsü. Hücre dışındaki elementer cisim epitel hücresi içine girer ve birkaç kere binary füzyon ile bölündükten sonra retikulat cisime dönüşür. Yeni retikulat cisimleri elementer cisme dönüşerek epitel hücrelerinden salınırlar. Sitoplazmik inkluzyon cisimciği, klamidyal infeksiyonların karakteristiğidir. Birkaç retikulat ve elementar cisimden oluşur. C. PNEUMONİAE (TWAR SUŞU) Atipik pnömoninin bir etkenidir. Sadece insanı infekte eder ve insandan insana damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Son yıllarda ateroskleroz gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir. C. PSİTTACİ Psittakoz etkenidir. Özellikle kuşlardan insana , kuş dışkısındaki organizmaların solunmasıyla bulaşır. Splenomegali saptanabilen, mortalite riski olan ve ağır gidişli bir atipik pnömoni kliniği oluşturması önemlidir. Tüm klamidya infeksiyonlarında seçkin ilaç tetrasiklinlerdir. Makrolidler diğer alternatiflerdir ve C. trachomatisin CİBH tablolarında tek doz uygulanan azitromisin tercih edilmektedir. RİCKETTSİA Rickettsiacea ailesinde, Gram (-) hücre duvarına sahip, enerji üretebilse da ancak hücre içinde yaşayabilen bakteriler (zorunlu hücre içi paraziti) bulunur. Rickettsia, Coxiella, Ehrlichia bu ailenin önemli cinslerini oluşturur. Rickettsia sitoplazma içinde serbest olarak bulunup çoğalabilirken Coxiella ve Ehrlichia sitoplazmik vakuollerde üreyebilir. Hepsi hücre içine indüklenmiş fagositozla girer. Rickettsia fosfolipaz –A ile fagozom dışına çıkar ve sitoplazmada yaşar. 77 MİKROBİYOLOJİ RİCKETTSİA ENFEKSİYONLARIN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ Rezervuar Vektör Primer kompleks1 Epidemik tifus İnsan Bit Endemik tifus Sıçan Pire Kayalık dağlar lekeli ateşi Hastalık Hedef organlar Döküntü Gangren - Morbilliform Hemorajik Sık Beyin, deri, bronşlar, myokard %40’a yakın - Hafif - - Nadir Kemirgen- Ixodid ler, köpek, kenesi kene Sık Morbiliform Hemorajik Sık Bronşlar, myokard, beyin, deri %2-123 Diğer kene tifuslar Kemirgen- Ixodid ler, köpek, kenesi kene Genelde Makulopa- puler Deri, meninksler Nadir Çalılık tifusu Kemirgen- Trombiculer, akarlar lid akar Sık Bronşlar, myokard, beyin, deri Nadir Rickettsia çiçeği Evcil fare Akar Genelde Makulopa- puler - Nadir Siper ateşi İnsan Bit - - Nadir Isırık yerinde skar ve lokal lenfadenopati erkeklerde 1 Makulopa- Seyrek puler Makulopa- puler 2 Bebekler, yaşlılar, debil hastalar hariç 3 Mortalite En sık erişkin ID: Coxiella fago-lizozom içinde canlılığını korur (spor?). Ehrlichia ise fagozom içinde özel bir yapı (morula) oluşturarak büyür ve çoğalır. Ricketsia klinik bulgularında endotel tutulumu , vaskülit ve buna bağlı oluşan döküntü ön plandadır. Rezervuarı (R. prowazekii için insan) genelde yabani kemiricilerdir. Klinik tutulumlarına göre iki ayrı grup altında incelenirler: a) b) Lekeli (benekli) ateş grubu : R. rickettsii ...................Kayalık dağlar benekli ateşi . Kenelerle bulaşır R. akari ........................ Rickettsia çiçeği . Akarlarla bulaşır R. conori ...................... Marsilya ateşi (Akdeniz). Kenelerle bulaşır. Tifüs grubu: R. prowazekii .............. Epidemik tifüs. Vücut biti ile bulaşır. Bulaşmada bitin dışkısında bulunan bakterilerin derideki lezyonlardan girmesi önemlidir. Damar çevresinde oluşturduğu Fraenkel nodülü tipik lezyonudur. Genelde serolojik testler kullanılır. Weil-Felix aglütinasyonu, mikroaglütinasyon (Weigl) eski testlerdir. ELİSA, IFA kullanılabilir. Tedavide seçkin ilaç tetrasiklin ya da kloramfenikoldür. Sülfonamidler hastalığı daha çok şiddetlendirebildikleri için kullanılmamalıdır. R. typhi ................................. Endemik tifüs(: pire tifüsü). Pire dışkısı ile bulaşır R. tsutsugamushi ................... Çalılık ateşi-tifüsü. Akarların ısırmasıyla bulaşır. 78 MİKROBİYOLOJİ COXİELLA BURNETİİ Q ateşi etkenidir. Rezervuar koyun, sığır gibi hayvanlardır. Artropodlar bu hayvanlar arasında yayılmayı sağlar. İnsana bulaşma aerosollerle solunumla ya da kontamine sütle olmaktadır. Akut dönemde atipik pnömoni, granülomatöz hepatit etkenidir. Döküntü olmaması ve artropodlarla bulaşmaması ile diğer riketsialardan ayrılır. Kronik dönemde endokardit etkenidir. Antijenik dönüşüm ile farklı özellikler gösterir. Ortak antijen içermediği için Weil – Felix deneyi tanısında kullanılmaz. MİNÖR BAKTERİYEL PATOJENLER EHRLİCHİA Kenelerle bulaşır. Sennetsu ateşi (Japonya) ve Ehrlichiozis denilen klinik tabloya yol açar. Morula oluşturarak özel bir üreme tarzı gösterirler. Periferik yaymada morulaların polimorf nüveli lökositlerde görülmesi tanı değeri taşır. ARCANOBACTERİUM HAEMOLYTİCUM A grubu beta hemolitik streptokok ile karışabilen, bakteriyel farenjit etkenlerinden birisidir. Nadiren osteomiyelit, yara infeksiyonu,gibi hastalıklar da oluşturabilir. Gçici bir döküntü oluşabilir. Besiyerlerinde beta hemoliz yapan, katalaz (-) pleomorfik Gram (+) çomaklar şeklinde görülür. RHODOCOCCUS EQUI Özellikle atlar ve diğer hayvanlarda hastalık etkenidir. AIDS olgularında ve immunsuprese hastalarda pnömoni etkeni olarak göze çarpar. Besiyerinde somon rengi koloniler oluşturarak ürer. EZN yöntemi ile aside dirençli boyanabilir. ERYSİPELOTHRIX RHUSIOPATHİAE Gram (+) pleomorfik , katalaz (-) , mikroaerfil bir bakteridir. Domuzlarda sık rastlanır, insanda nadiren etken olarak belirlenir. Kasaplar başta olmak üzere hayvanlarla uğraşanlarda risk fazladır. Deriden bulaş olmaktadır. Erizepeloid (yılancıksı) denilen cilt infeksiyonu ve bazen sepsis ve endokardit oluşturur. Seçkin ilaç penisilindir. GARDNERELLA VAGİNALİS Gram yöntemiyle labil boyanan, katalaz (-) çomaklardır. Normak vaginal florada bulunabildikleri gibi çok artarak bakteriyel vaginoz oluşumuna yardımcı olabilirler. İnsan kanlı agarda hemolizleri tanımda faydalıdır. Tanıda akıntının gram boyamasında epitel hücrelerine yapışmış bol miktarda Gr(-) kokobasil tanısal değere sahiptir(Clue cells). Whiff testi: vajinal sekresyona %10 KOH damlatıldığında bol miktarda bulunan amin nedeniyle balık kokusu oluşmasıdır. 79 MİKROBİYOLOJİ ACİNETOBACTER Oksidaz (-), hareketsiz, çevrede yaygın bulunabilen bir bakteridir. A. baumannii, giderek artan sıklıkta hastane infeksiyonu etkenidir, antibiyotik direnci ve salgınlar oluşturarak sorun oluşturmaktadır. CHRYZEOBACTERİUM (FLAVOBACTERIUM) MENİNGOSEPTİCUM Oksidaz (+) , sarı pigment oluşturarak üreyen, çevrede bulunabilen bir bakteridir. Yenidoğan menenjiti salgınları bildirilmiştir. Vankomisine duyarlı bulunan ve tedavisinde vankomisin önerilen tek Gram (-) çomaktır. AEROMONAS Sularda sıklıkla belirlenen bir bakteridir. En sık etken olarak belirlenen tür A. hydrophilia’dır.Bol sulu ishal, sepsis, yara infeksiyonları oluşturabilirler. PLESİOMONAS SHİGELLOİDES İnositolllü besiyerlerinde tipik koloniler oluşturarak ürer. Diğer vibriolardan bir uçta bir küme halinde flagellaları (lofotrik) olması ile ayrılır. Shigellalar ile ortak antijenleri vardır ve İshal etkenidir. CAPNOCYTOPHAGA CANİMORSUS Köpek ısırıkları ile bulaşabilirse de normal ağız florasında da bulunabilir. Asıl önemi nötropenik hastalarda özellikle splenektomi sonrası ağır sepsisler oluşturabilmesidir. KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞI iki farklı bakteriyle oluşan klinik bir tablodur. Etken bakteriler Afipia felis ve Bartonella henseleadır. BARTONELLA (Rochalimaea) cinsi bakteriler , küçük , zor boyanan (Giemsa, Warthin – Storry gümüşleme yöntemi ile iyi boyanırlar) bakterilerdir. Özel besiyerlerinde üretilebilirler. B. bacilliformis ,tatarcıkla bulaşan, Oroya ateşi ve verruga peruana hastalıklarına (Carrion hastalığı) yol açar. B. quintana siper ateşi denilen , vücut bitiyle bulaşan bir hastalığa yol açar. B. henselea , kedi tırmığı hastalığı dışında özellikle HIV(+) olgularda görülen basiller angiomatoz ve basiller peliosis hepatis tablolarına da yol açar. Fare ısırığı hastalığı da iki farklı etkenle oluşan bir klinik tablodur. Etkenlerden Streptobacillus moniliformis ,Gram (-) ,kültürlerde üretilebilen bir çomaktır. Haverhill humması , eritema artriticum adıyla da anılır. Spirillum minör , kültürde üretilemeyen, hayvan inokülasyonu ile tanı konulabilen, Giemsa ile boyanabilen bir bakteridir. Karanlık alanda spiral bakteriler görülerek tanınabilir. 80 MİKROBİYOLOJİ CALYMMATOBACTERİUM Yeni tanımlanmış , granüloma inguinale’nin etkeni (Donovan cisimcikleri) kabul edilen bakteridir. Üretilememiştir. Giemsa boyasında tipik boyanan bakteriler görülebilir. TROPHERYMA WHİPPELİ Whipple hastalığının nedeni olarak tanımlanmış bir bakteridir. Kültürü yapılamamıştır. PROPİONİBACTERİUM Normal derinin önemli bir flora elemanıdır. P. acnes akne oluşumundan sorumlu tutulurlar. Hemokültürde hemen her zaman kontaminasyon sonucu ürerler. Yapay kalp kapağı, kateteri, şantı buluınan immunsupresif hastalarda bakteriyemi etkeni olabilirler (TUS). BİFİDOBACTERİUM Uçları şiş , uzun, ince, polimorfik basillerdir. Anne sütüyle beslenen çocukların barsak florasının çoğunluğunu oluştururlar. İnsan dışkısının suya bulaşını gösteren önemli bir parametredir. ANAEROPLAR Oksijen varlığında üreyemeyen bakterilere anaerop bakteriler denilir. Bazıları düşük oksiyen değerlerinde üreyebilirler (aerotoleran ). Bu bakterilere oksijenin toksik etkisi vardır. Oksijenin toksik ürünleri bakteriyi öldürür. Süperoksid dismutaz, katalaz enzimlerine sahip anaeroplar oksijene daha dayanıklıdır. Anaerop bakteriler ortamda ve florada bol bulunurlar. En yoğun olarak kolonda bulunurlar ve ortalama anaerop /aerop bakteri oranı 1000/1 kadardır. Kültürde üretilmeleri uygun örnek alımı ve hızlı, uygun nakil ile direkt ilgilidir. Sürüntü örnekleri, normal floralı bölgeye temas etmiş örnekler uygun değildir. Bu bakterileri kültürde üretebilmek için oksijensiz ortamda ekim yanında çok zengin ve indirgeyici maddelerin bulunduğu bir ortam yaratmak gereklidir. Bunun için glikoz, K vitamini, sistein, ... gibi maddeler kullanılır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlarda genelde zemin hazırlayan bir durumn Çoğu (tetanoz, botulizm, gazlı gangren,... gibi infeksiyonlar hariç) endojendir ve çoğu kere polimikrobiktir. Sıklıkla Bacteroides fragilis grubu, peptostreptokoklar etken olarak karşılaşılan anaeroplardır. Oluşturdukları infeksiyonlarda sıklıkla doku nekrozu ve /veya abse gelişimi vardır.n Yaralılarda yabancı cisim varlığı, nekroz, yalancı membran varlığı, gangren, dokuda gaz oluşumu, kötü koku, siyah renkli bir akıntı/sızıntı anaerop infeksiyon düşündürmesi gereken bulgulardır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlar bazen uyarıcı olabilir. Eubacterium lentum, Clostridium septicum bakteriyemileri ya da karın duvarında spontan myonekroz kalın barsak malignitesini belirtebilir(S bovis). Akciğer absesi akciğer kanserinin sonucu olabilir. 81 MİKROBİYOLOJİ ANAEROP GR(-) VE GR(-) KOKLAR En sık etken peptostreptokoklardır. Aspirasyon pnomonisi, beyin apsesi, perianal infeksiyon.Veillonella en bilinen Gr(-) koktur Anaerop Gram (+) sporsuz çomaklar (Actinomyces , Propionibacterium, Bifidobacterium) Actinomyces Anaerop, Gram (+), sporsuz, dallanan çomaklar şeklinde görülen bakterilerdir. Nocardialar aerop olmaları ve aside rezistan boyanmaları ile ayrılırlar. İnsanda en sık etken A. israelii’dir. Aktinomikoz endojen olarak gelişir. En sık servikofasiyal tutulum yapar. Sonra torasik, daha az abdominal ve pelvik aktinomikoz görülür. Pelvik aktinomikoz rahim içi araç kullananlarda sıktır. Beyin abseleri oluşturabilir.Klasik bulgu içinden sülfür granülleri gelen kronik sinüslerle karakterize bir inflamasyondur. Yaradan sülfür granüllerini görmek tanıda önemlidir. Bu yapılar sarı-siyah renkli , aktinomikoz kolonilerinden oluşan yapılardır.n Kültürde azı dişi tarzında koloniler oluşturarak üretilebilir. Tedavi debridman ve penisilindir. Anaerop Gram negatif çomaklar Bu bakteriler, insan florasında bol bulunan, uygun koşullarda endojen infeksiyonlara yol açan bakterilerdir. Bacteroides, Prevotella, Porphyromonas, Fusobacterium bu grubun en önemli cinsleridir. Bacterodes’ler içinde en önemlileri B. fragilis grubudur. En sık infeksiyon etkeni olmaları ve beta laktamazları ile antibiyotiklere direnç geliştirmeleri önemli özellikleridir. Kapsülü olması, pigmentinin olmaması ve farklı hücre duvar özelliği (endotoksin etkisi belirli değil) ile ayrılır. Barsak perforasyonu sonrası gelişen abselerin en önemli nedenidir. Fusobacteriumlar tipik görüntüleri ile preparatlarda ayrılabilirler. Anaeroplarda antibiyotik tedavisi: Penisilinler, beta laktam inhib. Kombinasyonları, sefoksitin, karbapenemler, klindamisin, Kloramfenikol, metronidazol,yeni kinolonlar (sınırlı etkili) tedavide kullanılabilirler. Aminoglikozidler etkili değildir. Bacteroides Fragilis: Dışkıda en fazla bulunan bakteridir. Endojen ve abse formunda infeksiyonlara neden olur. Abse formunda tüm intraabdominal infeksiyonlardan en sık izole edilir. Gr(-) anaerobik sepsislerin %75-80’inden sorumludur. Batın travması veya operasyonuna sekonder gelişen apandisit Peritonit, Ac ve beyin apsesi, İYE, Yumuşak/yara doku infek,Yumuşak dokuda en çok infek neden olan aneroptur. Fournier gangreni(yoğun skrotal ödem,uylukkalça ve karın ön duvarında nekroz)’nin de başta gelen etkenlerindendir.Fo urnier gangrenin yaygın (nekrotizan fasiit) ana etken AGBHS. Tedavide beta laktamaz üretimi göz önüne alınmalıdır. Teadvide sıklıkla beta laktam inhib, beta laktamlar, kloramfenikol, Metronidazol, Klindamisin kullanılır. Fusobacterium nucleatum: Ağız florasında Bacteroideslerin aksine LPS içerirler. Plaut-vincent anjini, Stomatitis ulcerosa, Gingivitis ulcerosa, Nomaya neden olabilir. Tedavide penisilin verilir. 82 MİKROBİYOLOJİ VİROLOJİ VİRÜSLERİN YAPISI, ÇOĞALMASI VE KLASİFASYONU Viruslar koruyucu bir protein örtü ile sarılmış, sadece DNA ya da RNA içeren bir kor yapısından oluşurlar. Bazı viruslar protein örtü dışında bir lipoprotein zarf taşırlar. Enerji üretemezler, protein sentezleyemezler, zorunlu olarak hücre içinde çoğalmak zorundadırlar. Hücre içinde özel bir şekilde (replikasyon) çoğalırlar. DNA virusları parvovirus hariç çift iplikçikli DNA, RNA virusları reovirus hariç tek iplikçikli RNA bulundururlar. DNA mutlaka tek bir molekül halinde iken RNA tek ya da çok sayıda parçalar halinde bulunabilir. Retrovirus ailesi dışında sadece tek bir kopyaya sahiptirler (haploid). Protein örtü (kapsid) kapsomerlerden oluşmuştur. Kapsomerler ya ikozahedral ya da helikal yapıların tekrarlanması ile oluşabilir. Viral kapsid yapıları genetik yapıyı korur, asıl işlevi ise spesifik reseptörlere bağlanmayı sağlamaktır. Bu spesifik reseptörler organ seçiciliğini (tropizm)de belirler. Bu proteinler antijenik olarak özgül antikor yanıtı oluşumunu ve aynı zamanda T-hücre yanıtını uyaran antijenler olarak da görev yaparlar. Bazı viruslarda bu yapı dışında bir de zarf bulunmaktadır. Zarf ; virusa özgün proteinler ile konak hücre zarından oluşan lipoprotein bir zardır. Yüzeyda spesifik reseptörlere bağlanmaya aracılık eden glikoprotein şeklinde çıkıntılar bulunabilir (PEPLOMER). Peplomerler konak hücreye tutunma, adsorbsiyon ve penetrasyondan ve tropizmden sorumludur. Bazı viruslarda bu yapılar füzyon, hemoliz oluşumundan sorumludur. Hemaglütininler eritrositlere tutunarak aglütinasyon oluşumunu, nöromidaz hücreden ayrılmayı sağlar. Zarflı viruslarda zarfın altında matriks proteinleri bulunur ve viral replikasyonda görev alır. M-proteini tomurcuklanmada rol oynar. M-proteini kusurlu kızamık viruslarının tomurcuklanamadığı ve SSPE hastalığı oluşumunda bu olayın sorumlu olduğu düşünülmektedir. Nukleokapsid ile zarf arasındaki boşluğa tegument denilir. Zarf, virusu dış etkilere daha duyarlı hale getirir. Isı, alkol, eter ve deterjanlara daha duyarlıdırlar. Zarfsız viruslar; çok kolay bulaşabilmeleri, gastrointestinal kanalda yaşayabilmeleri, kuruluğa dayanabilmeleri nedeniyle zarflý viruslardan daha hızla yayılabilirler. Virionlar Virion içinde bazı viruslar enzim bulundururlar. (-) RNA virusları ve reoviruslar (rotavirus) m- RNA çevirisine ihtiyaç duyarlar ve virionda RNA polimeraz taşırlar. Bazı DNA virusları (HBV) virionlarında DNA polimeraz taşırlar ve HBV DNA polimerazı revers transkriptaz işlevi de görmektedir. Retroviruslar Retroviruslar ise genetik olarak DNA oluşturarak konak hücre DNA’sına entegre olabilmek için revers transkriptaz (RT) taşırlar. 83 MİKROBİYOLOJİ Poksviruslar DNA içerdikleri halde sitoplazmada replike oldukları için transkripsiyon için gerekli tüm enzimleri (DNA polimeraz, topoizomeraz, nükleaz,...) taşırlar. Defektif Viruslar ve Viroidler Bazı viruslar yapısal olarak eksik olabilirler ve ancak başka viral yapılar varlığında replikasyona uğrayabilirler(Defektif viruslar): Bazı viruslar ise ancak başka bir virus ailesi varlığında hastalık oluşturabilirler(satellit viruslar) (HDV) (TUS ). Viroidler ise herhangi bir örtü olmaksızın sadece tek bir dairesel RNA taşırlar. Bitki hastalıklarına yol açabilirken insanda hastalık oluşturmazlar. Prionlar Prionlar ise sadece proteinden oluşan infektif taneciklerdir. İnsanda süngerimsi ansefalopati ( Creutzfeld-Jakob,...), koyunda “scrapie”, ineklerde “deli dana hastalığı” oluşumuna yol açarlar Yaklaşık 30.000 D molekül ağırlığında tek bir glikoproteinden oluşmuştur. UV ışınları, ısın, dezenfektanlara belirgin olarak daha dayanıklıdır. Antikor üretimi ya da belirgin bir iltihabi yanıt oluşturmazlar. İnsan prion hastalıkları sterilize edilmeyen beyin elektrodları ve diğer cerrahi aletlerle, kornea transplantasyonu ile, insan dokularından hazarlanan büyüme hormunu ve gonadotropin ile infekte dokunun yenilmesi ile bulaşabilmektedir. REPLİKASYON 1 2 3 4 5 6 – – – – – Virusun konak hücreye tutunması ve adsorbsiyonu Virusun penetrasyonu Viral kapsidin soyulması (uncoating) Viral ürünlerin biyosentezi Erken m-RNA sentezi Erken protein sentezi VİRAL RESEPTÖRLER Virüs Reseptör Hücre veya doku HIV CD4 molekülü Yardımcı T lenfositleri; monosit ve makrofajlar; antijen sunucu hücreler Rinovirüsler İntraselüler adezyon Molekülü-1 (ICAM-1) Burun mukozası Epstein-Barr virüsü Kompleman reseptörü 2 (CR2) B lenfosit Reovirüs Beta-adrenerjik reseptörler Miyokart hücreleri Kuduz virüsü Asetilkolin reseptörleri Sinir dokusu B19 parvovirüs Eritrosit Eritroid öncü hücreler Birçok virüs Fc reseptörleri Monosit ve makrofajlar; ilişkili hücreler Poliovirüs İmmünoglobülin süperfamily protein Epitel hücreleri İnfluenza A virüsü Sialik asit Epitel hücreleri ID :06t104 84 MİKROBİYOLOJİ 7 – Viral nükleik asit sentezi 8 – Geç m-RNA sentezi 9 – Geç protein sentezi 10 – Virion oluşumu (assembly) 11 – Hücrede olgunlaşma ve salınım Replikasyon aşamasında ilk olay hedef hücreyi tanıma ve bağlanmadır. Viral tutunma proteinleri ile konak hücre reseptörleri arası etkileşim doku tropizmini belirler. Viral tutunma proteinleri zarfsız virusda kapsit proteinleri , zarflı virusda zarf glikoproteinleridir. Bazı önemli reseptörler ve tutunma proteinleri şöyle özetlenebilir: Organ/doku tropizmine verilebilecek örneklerden bazıları da şu şekilde sıralanabilir: Kuduz virusu asetil kolin reseptörlerine (Sinir dokusu), Parvovirus B 19 eritrosit P antijenlerine (eritroid seri) spesifik olarak bağlanarak bu dokularda hastalık oluştururlar. RNA viruslarının çoğunluğu (Retroviruslar ve influenza virus hariç) ve Poksvirus stoplazmada, Poksvirus harici diğer DNA virusları nukleusta replike olurlar. Zarflı viruslarda lipid zar yapısı konak hücre zarlarına ait yapıdır ve virus tarafından sentezlenmez (TUS). Replikasyon aşamasında DNA virusları DNA polimeraz enzimini kullanırlar. Parvovirus ve Papovavirus konağın DNA polimerazını, Herpes viruslar ve Adenoviruslar kendi sentezlettikleri DNA polimerazı, Poksvirus ve HBV virion içinde taşıdıkları DNA polimerazı kullanırlar. RNA viruslarından (-) sarmallı RNA virusları RNA polimerazlarını virion içinde taşırlar ve bu enzimi replikasyonda kullanırlar. (+) sarmallı RNA virusları ise RNA polimerazlarını konak hücre içinde kendileri sentezlerler. Virionunda polimerazı bulunmadan hastalık oluşturabilen virusların nükleik asitleri infektiftirler. Buna örnek olarak poliovirus verilebilir. Poliovirus RNA dizisi saflaştırılıp hücreye verilirse infektivitesini sürdürmektedir. DNA virusları ve bazı tümör virusları genom boyunca farklı özgül noktalardan bireysel, farklı m-RNA sentezler. Reovirus ve influenza virusda RNA genomu her biri farklı m-RNA’ya çevrilecek birçok parçaya ayrılır. Zarfsız viruslar hücre lizisi ile salınırken bazı zarflı viruslar tomurcuklanarak salınırlar. Herpesviruslar zarfını nukleus zarından aldıklarından tomurcuklanarak ayrılmazlar, hücreyi lizise uğratırlar. Hücre-hücre füzyonu ile multinükleer dev hücreler oluşabilir (Herpesvirus, retroviruslar, Paramiksovirus).Bazı virüsler hücre bölünmesi sırasında diğer hücreye aktarılabilir (retroviruslar). Bakteri virusları (faj) bakterinin DNA’sı ile birleşerek lizojenik dönüşüm gösterebilirler. Balkteri DNA’sı ile birleşen faja profaj, bu profajın kazandırdığı genetik bilginin ifade edilmesi ile gelişen özelliklere lizojenik dönüşüm (konversiyon) adı verilir. Bazen faj genetik elemanı plazmid gibi stoplazmada konak hücre DNA’sı ile birleşmeden kalabilir. Bu durumdaki yapılara ılımlı (temperat) yapılar adı verilir. 85 MİKROBİYOLOJİ VİRUS GENETİĞİ Viral mutasyonların en önemli pratik kullanım alanı infektivitesini kaybetmiş canlı viruslar (atenüe)’ın aşı olarak kullanılmasıdır. Bunlar dışında viruslar genomları arasında bazı karşılıklı etkileşimler oluşturabilirler. İki birbirine benzeşen genom dizileri arasında çapraz değiş-tokuş sonucunda rekombinasyon oluşur. Yalnız segmentli genoma sahip viruslarda bu genom segmentleri alış-verişe uğrayabilir. Bu durumda yeniden düzenlenme (reassortment) gelişir. Bu durum influenza virusun tekrarlayan salgınlarının önemli bir nedenidir. Bir yardımcı virusun kusurlu bir virusun üremesini sağlaması olayına tamamlama (komplementasyon) adı verilir. Bu durumun en önemli örneği HDV’un ancak HBV varlığında üreyebilmesi ve hastalık oluşturabilmesidir. Ayrıca viruslar genetik vektör olarak gen tedavisinde ve rekombinan aşılar olarak kullanılmaktadır. Gen tedavisinde özellikle retroviruslar kullanılmaktadır. VİRAL PATOGENEZ, LABORATUVAR TANI VE KONAKÇI SAVUNMASI Viral infeksiyonlar konağa çok çeşitli yollarla bulaşabilmektedirler. Başlıca bulaş yolları tabloda görülmektedir. Doğumla bulaş transplasental (inutero) ( rubella, Parvovirus B 19, CMV, HIV), perinatal (doğum sırasında) (HSV-2, HBV, CMV) ve postnatal (HSV, HBV, CMV, HIV, Koksaki B, Echo) olabilir (TUS). Bir virus bir hücreyi infekte ettiğinde hücrede başlıca 3 gelişim izlenebilir: 1 – Hücre ölümü (litik infeksiyon) 2 – Abortif (yetersiz) infeksiyon 3 – Persistan infeksiyon ( hücre ölmeden virus içinde yaşamını sürdürebilir) Persistan infeksiyon; ise viral replikasyon miktarı ve devamlılığına göre farklı alt gruplara ayrılır: a) Kronik infeksiyonlar (HBV): Virus daima tesbit edilebilir ve sıklıkla yayılarak hastalık oluşturabilir ya da hastalık bulguları bulunmayabilir. b) Latent (tekrarlayan) infeksiyonlar (HSV-herpes labialis, VZV- zona, CMV, EBV, Polymavirus): Burada reaktivasyon olmadığında virus saptanamamaktadır ve ancak nüksler sırasında vir us saptanabilmektedir. Herpesviruslar ayrı bir genom olarak DNAda kalabilmektedir. Latent virusların replikasyonu için viral genom eksiksiz olarak okunabilmelidir. c) Yavaş infeksiyonlar (Visna, HIV, prion infeksiyonları): Uzun preklinik evre boyunca infeksiyöz virusun yavaşca arttığı ve yavaş ilerleyen bir hastalık tablosu. d) Akut infeksiyonların geç komplikasyonları (SSPE: Subakut sklerozan panensalit). Akut infeksiyon sonrası 1-10 yıl inkübasyon sonrası beyinde çoğalmaya devam ederek hastalık oluşabilir. Bazı viruslar ise infekte ettiği hücrede onkogeneze neden olurlar (viral onkogenez). Bu onkogenezde genelde infekte eden virusun DNAsı hücre DNA’sına entegre olur (bazen epizom halinde kalır) sonrasında çeşitli mekanizmalar ile hücre transformasyonu oluşur. Latent infeksiyondan farkı replikasyon sonrası viral genomun tam olarak okunmasının gerekli olmamasıdır. Onkojenik viruslar tabloda gösterilmiştir 86 MİKROBİYOLOJİ İnsanda doğal savunma sistemleri içinde interferonlar , aktive makrofajlar ve özellikle infekte hedef hücrelerini öldüren NK hücreleri önemli rol oynarlar. İnterferonlar, hücrelerde antiviral etkinliği olan enzimlerin (2’-5’ oligoadenilat sentetaz, protein kinaz)sentezini sağlarlar. Ayrıca interferonlar NK hücrelerini ve makrofajları uyarırlar. Tüm interferonlar MHC I ve II antijenlerin ekspresyonunu artırırlar. Sonuçta hücresel immünite ile virus içeren hücreler, hümoral immünite ile hücre dışındaki viruslar ortadan kaldırılmaya çalışılır. Antikor yanıtı zarflı viruslarda zarfa, zarfsız viruslarda kapsid proteinlerine karşı oluşur. NK özgül olmadan ya da antikora bağımlı hücresel öldürme olaylarında rol oynarken CD8 T(sitotoksik) lenfositleri özgün virusla infekte, MHC I uyumlu hücreleri öldürür. CD 4 T lenfositleri gecikmiş tip aşırı duyarlıktan sorumludur. Bazen gelişen immün yanıt asıl patolojinin nedeni olabilir. HBV infeksiyonundaki hepatik hasar, lenfositik koriomenenjit virus (LCV) infeksiyonundaki mortal seyir sitotoksik T-hücre yanıtıyla ilişkili bulunmaktadır. VÝRAL ÝNFEKSÝYONLARDA TANI a) Sitolojik inceleme: Sinsitya oluşumu sonucu gelişen multinükleer dev hücreler HSV, VZV infeksiyonlarının tanısında kullanılabilir (TZANCK smear). “Baykuş gözü” (owl-eye) tarzı inklüzyonlu hücreler CMV infeksiyonu tanısı koydurabilir. Kuduz tanısında tipik stoplazmik inklüzyonlar (NEGRİ) tanı koydurucudur. İnklüzyon cisimlerini belirlemek için genlede kullanılan boyama Giemsa yöntemidir (TUS). b) Elektron mikroskopisi: Dışkıda tipik tekerlek gibi görünen rotavirüsleri tanımlayabilir. c) Virusların üretilmesi: Bunun için deney hayvanları, embriyonlu yumurta ve hücre kültürleri kullanılabilir. d) Viral antijenlerin saptanması: HIV p24 antijeni, HBsAg. e) Serolojik tanı: Antikor titresinde belirgin artış saptanmasına dayanır. Ig M yanıtı kesin tanıyı sağlar. İyileşme evresinde iki hafta ara ile alınan serum örneklerinde 4 kat ve üzerinde antikor artışı saptanması serolojik tanı için anlamlıdır. f) Viral nükleik asitlerin saptanması: Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) bu alanda en önemli gelişme olmuştur. DNA (Southern blot) ya da RNA (Northern blot) hibridizasyon yöntemleri ile viral genom belirlenebilir. 87 MİKROBİYOLOJİ VİRAL BULAŞMA Solunum yoluyla bulaşma Paramiksovirüsler, Pikornavirüsler, influenzavirüsler, rhinovirüsler, enterovirüsler, VZV, parvovirüs B19 Fekal-oral bulaşma Pikornavirüsler, rotavirüsler, reovirüsler, calicivirüsler, norwalk virüsü, adenovirüs Temasla bulaşma (lezyonlar, salgılar...) Herpes simpleks virüs, rinovirüsler, poxvirüsler, adenovirüs Hayvanlarla bulaşma Togavirüsler (alfa), flavivirüsler, Bunyavirüsler, orbivirüsler, arenavirüsler, kuduz virüsü Kanla bulaşma HIV, HTLV-I, Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D., Sitomegalovirüs Cinsel yolla Kanla taşınan virüsler Herpes simpleks virüs, Human Papilloma virüs Maternal-neonatal bulaşma Rubella, sitomegalovirüs, Parvovirüs B19, ekovirüs, Herpes simpleks virüs, varisella-zoster virüs Genetik Prionlar, retrovirüsler ID: ONKOJENiK ViRÜSLER Transformasyonda Rol Alan Protein ve Olaylar Virüs İlgili hastalık DNA TÜMÖR VİRÜSLERİ Simian virüs 40 Büyük tümör antijeni Hamsterde sarkomlar Polyoma virüsleri (JC ve BK virüsleri) Tümör antijen Hamsterde beyin tümörleri İnsan papillomavirüsleri tip 16 ve 18 E6 ve E7 proteini Servikal displazi ve neoplazi Adenovirüs (tip 12, 18 ve 31) E1A ve E1B Hamsterde sarkomlar Ebstein-Barr virüs EBNA ve LMP proteinleri Burkitt lenfoma Nazofarenks karsinomu Hepatit B virüsü X protein Primer hepatoselüler karsinoma Molluscum contagiosum ... Benign deri lezyonları Herpes simpleks virüs tip 2 ... Servikal karsinom Human Herpes virüs 8 … Kaposi Sarkomu Transaktivasyon yapan gen ürünleri (örn. TAX) Erişkin T-hücreli lenfositik lösemi RNA TÜMÖR VÝRÜSLERi İnsan T-hücreli lösemi virüsü tip 1 İnsan T-hücreli lösemi virüsü tip 2 Atipik tüysü hücreli lösemi (hairy cell lösemi) Oncovirüs tip B (fare meme tümörü virüsü) Büyüme genlerinin proksimal aktivasyonu Farede adenokarsinom ve meme kanserleri Onkovirüs tip C (kuş ve siçan sarkomu ve lösemisi virüsü) Onkogenler, sokulma mutas-yonları veya büyüme genlerinin proksimal aktivasyonu Kuş ve sıçanlarda sarkom ve lösemiler ID :06t108 88 MİKROBİYOLOJİ VİRÜSLERDE GÖRÜLEN İNKLÜZYON CİSİMCİKLERİNİN YERLEŞİMİ Sitoplazmada Nükleusta Hem Nükleus Hem Sitoplazmada Çiçek (Guarnieri) Herpes Simplex Virüs (Cowdry A) Kızamık Kuduz (Negri) Varicella Zoster Virüs (cowdry A) Sitomegalovirüs (Baykuş gözü) Parainfluenza Adenovirüsler Poliyomavirüsler Reovirüsler ID: ANTİVİRAL İLAÇLAR VE VİRAL AŞILAR Antiviral etkili ilaçlar oldukça az sayıdadır. Bunun en önemli nedeni virusların üremeleri sırasında pek çok konak yapısını kullanmasıdır. Bu şekilde seçici toksisite sağlamak zor olmaktadır. İNTERFERON Antiviral protein üretilmesini uyararak etkili olur. Antiviral etkisi yanında immünomodülatör etkisi de (özellikle IFN-gama) vardır. İFN-alfa; HBV, HCV kronik infeksiyonları, HPV inf(kondilomata aküminata), HHV-8 Kaposi sarkomu tedavisinde etkilidir. Kronik HBV infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Ayrıca IFN-beta multiple skleroz, IFN-gama kronik granülomatöz hastalık tedavisinde kullanılmaktadır. NÜKLEOZİD ANALOGLARI Asiklovir: Asiklovir hem viral timidin kinaz ile özellikle fosforile edilerek etkin hale gelir hem de özellikle viral DNA polimerazı inhibe ederek seçici etkisini gösterir. Özellikle HSV ve VZV üzerine etkilidir. CMV, EBV’ye etkili değildir. Latent virus üzerine hiçbir etkisi yoktur. HSV ansefaliti, tekrarlayan HSV infeksiyonları, VZV (zona) tablosunda kullanılır. Bu viruslara karşı koruyucu etkisi de bulunmaktadır. Valasiklovir, fansiklovir, pensiklovir yeni asiklovir türevleridir. Gansiklovir: Guanozinin bir nükleozid analoğudur. CMV tarafından infekte hücrelerde kodlanan bir fosfokinazla fosforile edilir. CMV infeksiyonları tedavisinde kullanılır. Kemik iliği supresyonu yapabilir. Sidofovir: Sitozinin analoğudur. Şiddetli HPV infeksiyonlarında ve CMV retinitinde kullanılabilir Vidarabin: Adenin analoğudur. HSV üzerine etkilidir. Asiklovirden daha az etkili ve toksiktir. İododeoksiüridin, Triflorotimidin HSV infeksiyonlarında lokal kullanılabilen toksik ürünlerdir. 89 MİKROBİYOLOJİ Ribavirin: Guanozin analoğudur. Guanozin sentezini (iyonosin monofosfat dehidrojenaz inh.) ve m RNA sentezini inhibe eder. Birçok basamağı etkilediği için direnç sorunu oluşturmaz. RSV, HCV, İnfluenza, kızamık, Lassa ateşi, hantavirus infeksiyonlarında kullanılabilir. REVERSE TRANSKRİPTAZ (RT) İNHİBİTÖRLERİ Bu grupta HIV infeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçlar bulunur. Bir bölümü nükleozid analoğu olarak iş görürken bir bölümü non-nükleozid analoğu olarak iş görürler. A- NükleozÝd analoğu olanlar: Bu ilaçlarDoğal NTP’lerin RT’ye bağlanmasını kompetitif olarak önleyerek ve DNA zincirinin sonlanmasına neden olarak etkili olurlar. - Azidotimidin(Zidovudin,AZT): (HIV tedavisinde temel ilaç konumundadır. Kemik iliği supresyonu, miyopati yapabilir.), Dideoksiinozin (didanozin,ddI), Dideoksi sitidin (zalsitabin, ddC), d4T (stavudin), 3TC (lamivudin) : (Nötropeni, pankreatit, periferik nöropati gibi yan etkiler seyrek olarak görülür. HIV dışında kronik HBV infeksiyonları tedavisinde de kullanılır.), Abakavir, Adefovir. B- NükleozÝd analoğu olmayanlar (NNRT ÝnhÝbÝtörlerÝ) - Nevirapin: (Stevens – Johnson sendromu en çok korkulan yan etkisidir), Delavirdin, Efavirenz. C- Proteaz inhibitörleri Direkt HIV aspartil proteazı inhibe ederler ve böylece öncül proteinlerin kırpılması inhibe edilmiş olur. Sakinavir,ritonavir,indinavir,nelfinavir en bilinenleridir. En önemli yan etkileri lipodistrofidir. İndinavir böbrekte taş oluşumuna yol açabilir. DİĞER ANTİVİRAL AJANLAR Foskarnet: Pirofosfat analoğudur. Tüm herpesviruslara etkilidir. Asiklovire dirençli HSV infeksiyonları, CMV infeksiyonları tedavisinde kullanılabilir. CMV retinitinde önerilenler arasındadır. Amantadin ve rimantadin: Viral M2 proteini işlevini bozarak virus zarfı ile hücre membranı füzyonunu inhibe ederek etkili olur. İnfluenza A’ya etkilidir. İlk 48 saatte önleyici etkisi vardır. Zanamivir, oseltamivir İnfluenza virusunun infekte hücreden salınımını engelleyerek etkili olmaktadırlar. Hem influenza A hem de B’ye etkilidirler. 90 MİKROBİYOLOJİ VİRAL AŞILAR Aktif immünizasyon amacıyla kullanılırlar. Canlı aşılar genelde tek doz uygulama ile ömür boyu bağışıklık bırakabilen güçlü aşılardır. En önemli sorun immünitesi düşük olgularda sistemik hastalık tablosuna yol açabilmeleridir. Kısa raf ömrü, virusun virulansı yeniden kazanabilmesi gibi riskleri de taşır. İmmunsupresiflerde ve gebelerde uygulanmamaları önerilir. Kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, oral polio (Sabin), kabakulak, sarı humma aşıları bu tür aşılara örnektir. Bazen ölü virus ya da viral yapılar aşı olarak kullanılır. Sekretuar Ig A gelişmemesi, tekrar dozlara ihtiyaç duyması, hücresel immünitenin yetersiz olması, aşı kompenentlerine allerji (yumurta) gibi olumsuz etkileri bulunurken immünitesi bozuk olgularda da güvenle uygulanabilir. Polio(Salk),kuduz,influenza, hepatit A, B aşıları, grip aşısı bu aşılara örnektir. Bazen koruyucu olarak ya da tedavide immunglobulinler kullanılabilir(HAV immünglobulin profilaksisi, kuduz immunglobili, CMV hiperimmunglobulin,...) ÖNEMLÝ VÝRAL PATOJENLERÝN ANA GÝRÝŞ KAPILARI Giriş Kapısı Virus Hastalık Solunum yolu İnfluenza virusu Rinovirus Respiratuvar sinsisyal virus Epstein-Barr virusu Herpes simpleks virusu tip 1 Sitomegalovirus Kızamık virusu Kabakulak virusu Kızamıkçık virusu Hantavirus Adenovirus İnflenza Soğuk algınlığı Bronşiyolit Enfeksiyöz mononükleoz Çiçek Herpes labialis Mononükleoz sendromu Kızamık Kabakulak Kızamıkçık Zatürre Zatürre Sindirim kanalı Hepatit A virusu Poliovirus Rotavirus Hepatit A Poliyomiyelit İshal Deri Kuduz virusu3 Sarı humma virusu3 Deng virusu3 Insan papillomavirusu Kuduz Sarı humma Deng Papillomalar (siğiller) Genital kanal İnsan papillomavirusu Hepatit B virusu İnsan immünyetmezlik virusu Herpes simpleks virusu tip 2 Papillomalar (siğiller) Hepatit B AIDS Herpes genitalis ve neonatal herpes Kan Hepatit B virusu Hepatit C virusu Hepatit D virusu İnsan T-hücre lösemi virusu İnsan immünyetmezlik virusu Sitomegalovirus Hepatit B Hepatit C Hepatit D Lösemi AIDS Mononükleoz sendromu veya zatürre Transplasental Sitomegalovirus Kızamıkçık Doğmalık anormallikler Doğmalık anormallikler ID: 91 MİKROBİYOLOJİ VİRAL AŞILAR Kullanımı Aşı Canlı, ölü virüs veya virüs subuniti Yaygın Kullanılanlar Kızamıklar Kabakulak Kızamıkcık (Rubella) Suçiçeği Polio İnfluenza Hepatit A Hepatit B Rabies (kuduz) Canlı Canlı Canlı Canlı Canlı (sabin)- ölü (salk) Ölü Ölü Virüs subuniti Ölü Özel Durumlarda Kullanılanlar Sarıhumma (yellow fever) Japon ensefaliti Adenovirüsü Smallpox Canlı Ölü Canlı Canlı ID: DNA VİRUSLARI HERPES VİRUSLAR Zarflı çft iplikli , doğrusal DNA taşıyan viruslardır. Çekirdek içinde replikasyona uğrar, çekirdek içinde inklüzyonlar yapar ve zarfı çekirdek zarından olan tek virus grubudur. Latent ya da litik infeksiyonlar oluşturabilirler. Timidin kinaz (CMV, EBV hariç) ve DNA polimeraz enzimi sentezlerler. Herpes virusla kanserogenez ile de ilişkili bulunmaktadır. HSV servikal kanser, HHV-8 Kaposi sarkomu ,EBV Burkitt lenfoma ve nazofaringeal Ca ile ilişkili bulunmuştur. Herpes Simplex Virus (HSV) (HSV tip 1 ve 2) : Dudak, göz, burun, genital bölge gibi deri-mukoza bileşkelerinde infeksiyonlar yaparlar. Viral ansefalitler arasında en önemli etkendir. İmmünitesi baskılanmış olgularda sistemik ve ağır klinik tablolara yol açabilir. Genelde HSV tip 2 genital, tip 1 ağız bölgesinde hastalık oluştursa da farklı bölgelerde farklı tiplerle tutulum mümkün olabilir. İlk infeksiyon sonrası retrograd olarak nöral ganglionlarda latent olarak kalırlar Genelde tip 1 trigeminal, tip 2 sakral ganglionlarda). Bulaşma vücut sıvıları, cinsel temasla, lezyonlardaki sıvılarla olabilir. Anneden doğum sırasında, doğum öncesi transplasental olarak bebeğe geçebilir. Genelde veziküler lezyonlar oluştururlar. Primer infeksiyon sonrası latent olarak ganglionlarda kalırlar ve sonrasında o ganglionun dermatomunda yeniden reaktive olarak hastalık oluşturabilir. Tekrarlayan infeksiyonlar hep aynı yerde belirlenir. Oral herpes Herpetik gingivostomatit çocuklukta, faringotosillit erişkinde sık belirlenen tablolardır. Tekrarlayan herpes labialis en sık belirlenen klinik tablodur (TUS). 92 MİKROBİYOLOJİ Keratokonjonktuvit Klasik dendritik ülserasyonlar ile belirir, tekrarlayarak körlüğe yol açabilir. Parmakta primer tutulum olduğunda herpetik dolama ( herpes gladyatorum) görülür. Atopik ekzemalı çocuklarda görülen, yaygın ekzema herpetikum, bazen adrenal nekrozu yaparak ağır seyirli bir klinik tablo oluşturabilir. HSV yanık yarası infeksiyonlarına neden olabilir. Genital herpes Genelde HSV 2 ile oluşur. Genital infeksiyonların çoğu asemptomatiktir. Klinik tablo ağrılı genital vezikül-ülserler şeklindedir. Nadiren viremi yapabilir. Viremi sırasında aseptik menenjit yapabilir ve genelde kendiliğinden iyileşir. Semptomsuz viral yayılım kadınlarda sık rastlanan ve virusun yayılmasından sorumlu bir özelliktir. HSV meningoansefaliti Çoğunlukla HSV 1 sorumludur. Ani başlangıçlı , ağır bir meningoansefalit yapar. Sıklıkla fokal nörolojik bulgular ve konvülziyon saptanmaktadır. BOS bulguları değişkendir ve yarısında eritrosit belirlenir. Mortalitesi yüksektir (% 50-70) . MR incelemelerinde temporal lop tutulumu çoğu kez tanıya yardımcıdır (TUS). Kesin tanı beyin biyopsisi ya da BOS ‘da HSV varlığı gösterilmesi (PCR) ile konulabilir. Erken başlanan asiklovir tedavisi mortaliteyi azaltabilir. HERPES SİMPLEX VİRÜS 93 MİKROBİYOLOJİ Herpes neonatarum Etken genelde HSV 2’dir. Virüs intrauterin ya da daha çok infekte annenin doğum kanalından doğum sırasında bulaşır. Yaygın infeksiyon sonucu ölüme neden olabilir. Daha hafif, sadece deriyi, gözü,... tutan klinik tablolar olasıdır. Genital herpesi olan kadınlarda doğumun sezaryan ile yapılması önerilir. HSV, servikal kanser, eritema multiforme ile de ilişkili bulunmuştur. Fasiyal paralizi (Bell) ile ilişkili olabileceği de bildirilmiştir. Tanıda lezyondan alınana örneğin (vezikül tabanı) Giemsa ile boyanmasıyla (TZANCK) multinükleer dev hücreler görülebilir. Bu hücreler HSV ve VZV infeksiyonlarında görülebilmektedir. Füzyon yoluyla virusun yayılması ile oluşurlar. Ayrıca intranükleer inklüzyonlar ( Cowdry A) görülebilir (TUS). Bu örneklerde HSV antijeni ve nükleik asitleri (PCR, insitu hibridizasyon ) saptanabilir. Çeşitli doku kültürlerinde virüs üretilebilir. Serolojik yanıt sadece primer hastalığın tanısında ve duyarlı kişileri belirlemede faydalıdır. Tedavide ASİKLOVİR etkilidir. Vidarabin alternatiftir fakat daha toksik ve daha az etkilidir. İdoksiüridin, tromantadin, lokal asiklovir, trifluridin topikal tedavide kullanılabilir. Famsiklovir, valasiklovir yeni geliştirilen asiklovir türevleridir. VARİCELLA ZOSTER VİRUS (VZV) Primer olarak suçiçeği tekrarladığında zona oluşturur. Bulaşma solunum yoluyla olur. Derideki lezyonlar da bulaştırıcıdır. Solunum yolundan girip birinci viremi ile RES tutulumu ve buradan ikinci viremiyi yaparak deriye ulaşır. Burada makül, papül, vezikül, püstül oluşturarak suçiçeği tablosuna neden olur. Döküntü gövdede belirgin ekstremitelerde daha azdır (TUS). Deriden dorsal kök ganglionlarına ulaşarak latent hale gelir. Suçiçeği 14-21 günlük kuluçka süresini takiben görülür. Tüm evrelerde lezyonların aynı anda görülebilmesi ve daha hafif seyretmesi ile çiçekten ayrılır. Mukoza lezyonları çok ağrılıdır. Yetişkinlerde interstisyel pnömoni (dev hücreli pnömoni), serebellar tutulumlu ansefalit (ataksi) daha sık görülür. Aspirin verilen çocuklarda Reye sendromu görülebilir. İmmünsüprese kişilerde yaygın tutulumlar, hemorajik ve nekrotik lezyonlar olabilir. Lezyonlar bakterilerle (özellikle S. pyogenes ) infekte olabilirler. Zona; latent VZV infeksiyonu reaktivasyonu ile ortaya çıkar. Dermatomla sınırlı bölgede önce ağrı, kaşıntı gibi bulgular belirir. Eritemli zeminde tipik lezyonlar belirginleşir. Lezyonlar iyileştikten sonra aylarca ağrı sürebilir (postherpetik nevralji). Göz çevresi trigeminus dalları(ganglion geniculi) tutulursa RamsayHunt sendromu görülebilir. İlk trimesterde ise bebekte anomali olabilir (konjenital varisella sendromu: kortikal atrofi, korioretinit). Son dönemde geçirilirse bebekte neonatal varisella olabilir. Annede doğumdan 5 gün öncesinde yada 48 saat sonrasında suçiçeği gelişmişse bebekte çok ağır klinik tablo gelişebilir. Bu durumda immunglabulin kullanımı önerilir. 94 MİKROBİYOLOJİ DNA VİRÜSLERİ Tanıda lezyonlardan dev hücrelerin gösterilmesi (TZANCK) , Cowdry A inklüzyonlarının belirlenmesi faydalı olabilir. DFA ile antijen, kültürde izolasyon, PCR faydalı olabilir. PCR doğal virus ile aşı kökenini ayırabilir. Tedavide asiklovir kullanılır. İmmünsuprese olgularda varicella zoster immunglobulini (VZIG) ve asiklovir ile profilaksi önerilebilir. Canlı aşı ile korunma olasıdır, fakat aşı sonrası zona da bildirilmiştir. SİTOMEGALOVİRUS (CMV) Konjenital infeksiyon, sağlıklı erişkinlerde mononükleoz sendromu oluştursa da asıl immünitesi bozuk hastalarda sistemik infeksiyonlar ( pnömoni, kolit,...) ya da ağır klinik tutulumlar (retinit,...) yapabilmesi önem taşımaktadır. Çok değişik yollarla bulaşabilir. İn utero, doğum kanalından, sütle yenidoğana bulaşabilir. Çocukluk çağında tükrükle bulaşır. İlerki dönemlerde cinsel temas önemli bir bulaş yoludur. Kan ve organ nakilleri ile de bulaşabilmektedir. 95 MİKROBİYOLOJİ CMV pek çok hücreyi etkileyerek buralarda latent olarak kalabilir. Daha sonra immun sistem bozulduğunda reaktive olarak hastalık oluşturur. Konjenital infeksiyonlar En sık konjenital defekte yol açan virustur (tüm canlı doğumlarda yaklaşık % 1). Gebelik sırasında gelişen primer infeksiyonla ilgilidir. Nadiren reaktivasyon ile konjenital infeksiyon gelişebilir. İnfeksiyonla doğan bebeklerin yaklaşık % 10 kadarında mikrosefali, intraserebral kalsifikasyon, büyüme geriliği, hepatosplenomegali, sarılık, retinit gibi döküntü gibi klinik bulgular söz konusudur (sitomegalik inklüzyon hastalığı). Diğer bebeklerde entelektüel faaliyetlerde gerilik ve işitme kayıpları gelişebilir. Bu bebekler uzun süreler virusu yayabilirler. İntrauterin infeksiyon tanısı için bebeğin idrarında virusu göstermek ya da kordon kanında CMV DNA saptamak önerilen yöntemlerdir. Çocukluk ya da erişkinlerde primer infeksiyon hemen her zaman semptomsuz olarak geçirilir. Mononükleoz sendromu yapabilir. Heterofil antikorlar yoktur. Transfüzyon yoluyla bulaşma olduğunda 3-5 hafta sonra gelişen ateş, splenomegali, hepatit, lenfositoz gibi bulgular oluşabilirse de çoğunlukla asemptomatik bir seyir izler. Transplantasyon sonrası en sık hastalık oluşturan virustur (TUS). Solid organ transplantasyonu yapılanlarda transaminaz artışı, trombositopeni ile karakterize tablo , interstisyel pnömoni ve organ reddi olaylarında etken olarak rol oynar. Kemik iliği transplantasyonu (KİT) sonrasında gelişen graft-versus host (GVH) reaksiyonuyla ilişkilidir ve klinik olarak CMV infeksiyonu ile ayrımı ayrımı son derece güçtür. KİT olgularında en sık interstisyel pnömoniye neden olur. AIDS olgularında özellikle retinit kliniği ön plandadır. Ayrıca sindirim sistemi tutulumu (kolit, özafajit,...) hepatit, ansefalit, poliradikülopati, pnömoni oluşabilir. CMV ayrıca bu hasta grubunda diğer fırsatçı infeksiyonların gelişimine de zemin hazırlar. Tanıda CMV infeksiyonu sırasında oluşan dev hücreler ve özellikle intranükleer yoğun bazofilik baykuş gözü adını alan hücreler tanısal değere sahiptir. İdrar, BAL örneklerinde ya da biopsilerde bu tipik hücreler görülerek tanı konulabilir. Antijen saptanması en pratik tanı metodu olarak kullanılmaktadır. Lökositlerde pp 65 antijeni saptanarak infeksiyon belirlenebilir. PCR ile DNA tayini (özellikle plazmada ) tanıda faydalı olabilir. Akut infeksiyon CMV Ig M pozitifliği ile belirlenebilir. Tedavide gansiklovir ve foskarnet kullanılabilir. Ağır olgularda ve KİT hastalarında hiperimmunglobulin tedaviye eklenebilir. 96 MİKROBİYOLOJİ HERPESVİRÜS ENFEKSİYONLARI Virüs Enfeksiyon Herpesvirüs hominis (Herpes simpleks) Tip 1 Herpes labialis (uçuk) Keratokonjunktivit Parmak enfeksiyonları (“dolama”) Ensefalit Primer stomatit Genital enfeksiyonlar Neonatal enfeksiyonlar (vajinal doğum sırasında alınır) Tip 2 Sitomegalovirüs (CMV) Konjenital enfeksiyon İmmün yetmezlikli hastalarda: Pnömoni Retinit Enterit Yaygın enfeksiyon Ebstein-Barr virüsü (EBV) Enfeksiyöz mononükleoz Burkitt lenfoma Nasofarengeal karsinom Oral tüysü lökoplaki (AIDS hastalarında) diğer lenfomalar Hodgkin lenfoma ve kaposi sarkomu (AIDS hastalarında) Varisella zoster virüsü (VZV) Suçiçeği Zona (herpes zoster) İnsan herpesvirüs 6 (HHV 6) ve 7 (HHV 7) Egzantem subitum İmmün yetmezlikli hastalarda enfeksiyon İnsan herpesvirüs 8 (HHV 8) Kaposi sarkomla ilişkili ID: EBSTEİN BARR VİRUSU (EBV) EBV özellikle tükrükte bulunur ve tükrükle direkt temas ya da tükrük ile kirlenmiş eşya ile dolaylı temas ile bulaşabilir (öpücük hastalığı). Virus yüzeyindeki zar glikoproteinleri (gp 350/ gp220) ile faringeal epitel hücrelerine ve B lenfositlerine CR 2 (CD 21) (kompleman C3b reseptörü) reseptörü ile bağlanarak infekte eder. Bu süreçte uyarılan B hücreleri heterofil , çok sayıda antikor yanıtına neden olurken aynı zamanda sitotoksik T lenfositleri de uyarılırlar. Bu uyarı sonrası lenfositoz ve atipik lenfositler ortaya çıkar. İnfeksiyöz mononükleoz için tipik atipik lenfositler (Downey hücreleri) bu uyarılmış sitotoksik T lenfositlerinden kaynaklanırlar. Viral capsid antijen (VCA) tanıda en çok kullanılan hücre stoplazmasında saptanan bir antijendir. İnfeksiyöz mononükleoz: Glandüler fever) Çocuklukta hafif erişkinde daha ağır bir klinik tablo gelişir. Virusun önce farinks epitelinde infeksiyonunu sonra B lenfositleri tutması izler. Sonra uyarı ile sitotoksik T lenfositleri artar. Yaklaşık 4 – 7 haftalık kuluçka sonrası ateş, eksüdatif farenjit ve lenfadenopati ile karakterize klinik gözlenir. Halsizlik çok kere ön planda olan bir bulgudur. Hepatit, pnömoni gelişebilir. Özellikle ampisilin kullanımı sonucu makülopapüler döküntü oluşabilir. 97 MİKROBİYOLOJİ Splenomegali belirlenebilir. Muayene sırasında dahi dalak rüptürü riski bulunduğundan sık muayeneden kaçınılmalıdır (TUS). Guillain Barre , ansefalit, miyelit, hemolitik anemi gibi komplikasyonlar görülebilir. İmmun yetmezlikli konakta daha ağır klinik tablolar, aşırı B lenfosit artışı gibi bulgulara (progresif lenfoproliferatif hastalık) yol açar. HIV (+) olgularda hairy oral lökoplaki oluşturabilir. Kronik tekrarlayıcı hastalık oluşturabileceği ve kronik yorgunluk sendromu ile ilişkili olduğu da düşünülmektedir. EBV le Burkitt lenfoma , nazofarenks kanseri arasında bir ilişki olduğu belirlenmiştir. İnfeksiyöz mononükleoz tanısında mononükleoz, atipik lenfositler (Downey hücreleri) belirlenir. Klinik tablo ve bu bulgular mononükleoz sendromu olarak adlandırılır. HIV, CMV başta olmak üzere başka infeksiyonlarda da görülebilir. Heterofil antikorlar lam aglütinasyonu (monotest) ya da tüpte aglütinasyon yöntemi (Paul Bunnel) ile belirlenebilir. Viral hepatitlerle karışabilirken heterofil antikor testi ayrımda faydalıdır. (TUS) Kesin tanı için özgün antijenlere özgü antikor yanıtı araştırılır. En sık anti VCA Ig M araştırılması tanıda kullanılır. EBV’na karşı immünitenin araştırılmasında anti-VCA IgG en uygun testtir. Tedavi için uygun bir ilaç yoktur. HHV – 6 Ön planda hedefi bölünmekte olan CD4 +T lenfositleri olsa da makrofajları, transforme B lenfositlerini, megakaryositleri, NK hücrelerini, epitel hücrelerini de infekte edebilir. Ekzantema subitum (roseola infantum , 6. hastalık) etkenidir. Tipk olarak ateş düşer ve makülopapüler döküntü gözlenir. Küçük çocuklarda febril konvülziyon, ateş, etkenleri arasında ön sıralarda belirlenir. HIV infeksiyonu tetikleyicisi, bazı hematolojik malignitelerin etkeni olabileceği ve KİT hastalarında graft-versus host, dokunun reddi ve pnömoni yapabildiği söylenmektedir. HHV – 8 İlk kez Kaposi sarkomundan izole edilmiş ve “Kaposi’s sarcom-associated Herpesvirus” olarak tanımlanmıştır. Kaposi sarkomu, Castleman Sendromu ( lokalize, anjiofoliküler lenf nodu hiperplazisi) ve bazı lenfomalarla ilişkili olduğu düşünülmektedir (TUS). POKSVİRUSLAR Poksviruslar viruslar içinde en büyük ve en kompleks yapıya sahiptirler. Çift sarmal, lineer DNA içerirler. Virionda replikasyonda kullanılacak çok sayıda enzim (DNA bağımlı RNA polimeraz, poli A polimeraz, transkripsiyon faktörü,...) bulunmaktadır ve bu yüzden DNA virusları arasında sitoplazmada replikasyonunu tamamlayabilen tek virus poksviruslardır. Aynı cinsler arasında yoğun antijenik benzerlik nedeniyle çapraz koruma mümkündür (Vaccinia virus çiçek aşısı). 98 MİKROBİYOLOJİ ÇİÇEK VİRUSU (VARIOLA) Variola majör , minöre göre daha şiddetli ve mortalitesi daha yüksek (%15-40) bir klinik form oluşturan daha virulan bir suştur. Kuluçka yaklaşık 12 gün kadardır. Deri lezyonlarının hepsi eş zamanlıdır ( Su çiçeğinden farkı) ve genelde önce yüz,omuz ve göğüsten başlayarak distal bölgelere yayılır. İz bırakarak iyileşir. Toksemi ile ölüm olabilir. Hücre kültürlerinde üretildiğinde sitoplazmik inklüzyon cisimlerine (Guarnieri) neden olabilmektedir. Etkili aşı ile 1980 yılından itibaren çiçek dünyadan eradike edilmiş ve sonrasında aşı uygulaması da sona ermiştir. Aşı ile eradikasyonu sağlanabilen tek hastalık çiçektir. Günümüzde biyolojik savaş nedeniyle yeniden gündeme gelmiş ve riskli grupların aşılanması önerilmiştir. MOLLUSCUM CONTAGİOSUM İnsanlar arasında temasla bulaşan (cinsel ilişkiyle bulaşan hastalık), deride göbekli nodüler lezyonlar oluşturan, içinden sıkılınca peynirimsi bir sıvı çıkan, kendiliğinden iyileşebilen bir hastalıktır. PAPOVAVİRUSLAR Papillomavirus ve Polymavirus cinslerini içermektedir. Genomu çift sarmal sirküler DNA olan zarfsız virüslerdir. En belirgin özellikleri selim ve malign tümöral oluşumlara yol açabilmeleridir. PAPİLLOMAVİRUSLAR Deri ve mukozalarda lokalize infeksiyon yaparlar. Bazıları malignite oluşumuyla ilişkili bulunmuştur. Bulaş deri ve mukozalardaki defektli bölgelerden olmaktadır. Kontamine yüzey ve eşyalarla, doğum kanalından doğum sırasında ve cinsel ilişki ile bulaşabilir. Genom bir plazmid gibi (epizom) hücrede persistan olarak kalarak sonrasında aktif hale gelebilir. Deri siğilleri sıktır ve genelde kendiliğinden iyileşme eğilimindedir. Anogenital bölgede gelişen siğillere kondiloma akiminatum adı verilir (TUS). Cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklardan biridir. HPV 16 ve 18 serviks kanseri ile ilişkili bulunmuştur. Papanicalou boyasında (Pap-smear) tipik vakuollü ve nükleer genişleme gösteren hücreler (koilostatik hücreler) görülebilir. Laringeal papillom özellikle 5 yaş altı çocuklarda görülen larinksin en sık selim tümörüdür. Ağız boşluğu, konjonktivada da papillomlar oluşabilir. Epidermodisplazi verrüformis deride yaygın ve uzun süreler izlenen siğil öbekleridir ve malign dönüşümlere (skuamoz hücreli Ca) rastlanabilir (öz HPV 5 ve 8). Tanıda in-situ hibridizasyon, PCR ve sitolojik bulgular tanıda faydalıdır. Hücre kültürü ve serolojinin tanıya faydası yoktur. Siğiller kriyoterapi ile, yakılarak ortadan kaldırılabilir. İnterferon uygulaması kondiloma aküminatumda gerekebilir. 99 MİKROBİYOLOJİ POLYMAVİRUSLAR JC ve BK virusları. Solunum sisteminden bulaşırlar, lenfositleri ve sonrasında BK böbrekleri , JC böbrek, akciğer ve retiküloendotelyal sistem tutulumu yaparak latent olarak kalırlar. İmmünite zayıfladığında reaktivasyonla infeksiyonlara neden olurlar. BK renal transplantlarda üreteral stenoz, KİT hastalarında hemorajik sistit ve JC virus immunsuprese konakta (Özellikle HIV +) progresif multifokal ansefalopati oluşturur. İnsitu hibridizasyon ve PCR ile tanı konulabilir, özgül tedavi yoktur. ADENOVİRUS Zarfsız, çift sarmal lineer bir DNA taşıyan ve kapsidden dışarıya fiber denilen çıkıntıları olan viruslardır. Bu çıkıntılar ile hücrelere tutunma ve hemaglütinasyon belirlenebilir. Kapsidde bulunan hekzon antijenler cinse özgüdür ve tüm adenoviruslarda bulunur, çıkıntılarda bulunan penton antijenler tipe özgü antijeniteyi sağlar (TUS). Bazı serotipler doku tropizmi gösterirler. Mukozal yüzeyleri (GIS, solunum, konjonktiva) infekte ederler. İmmunsupresyon varlığında sistemik yayılım olabilir. Lenfoid dokuda latent olarak kalırlar. İnsanlara direkt temas, fekal-oral, damlacık infeksiyonu ile bulaşabilir (TUS). Toplu yerlerde (askeri birlik,...) salgınlar oluşturur. Farenjit, farengokonjunktival ateş, akut respiratuar hastalık (ateş, farenjit, servikal adenit, öksürük) başta olmak üzere pek çok solunum yolu infeksiyonu oluşturabilirler (TUS). Nadiren fakat ölümcül pnömoni nedeni olabilirler. İnfantil viral gastroenteritlerin önemli nedenlerindendir ( tip 40,41). Hemorajik sistit yapabilirler. Konjunktivit ve foliküler epidemik keratokonjunktivit (tip 8,19) etkenidirler. Hücre kültüründe üretilebilir. Antijen tayini pratikte en sık kullanılan metoddur. PARVOVİRUS Parvoviruslar en küçük, yegane tek sarmal DNA içeren, zarfsız viruslardır. Ancak üreyen hücrelerde replike olabilirler. İnsanda sadece parvovirus B- 19 hastalık oluşturmaktadır. Kemik iliği eritroid seri hücreleri hedef hücrelerdir ve eritrositlerdeki P-antijenleri virus için reseptör görevi görürler. Eritema infeksiyozum (5. hastalık) çocuklarda yüzde belirgin tokat yemiş gibi döküntüler , artralji ile karakterize bir tablodur. İmmunsuprese hastalarda kronik infeksiyonlar ve anemi, hemolitik anemilerde ciddi aplastik kriz atakları meydana getirir. Gebelik sırasında geçirildiğinde bebekte hidrops fetalis ile ölüme neden olabilir, anomali oluşturmaz (TUS). Tanıda Ig M yanıtı ve viral DNA saptanması (PCR) kullanılmaktadır. 100 MİKROBİYOLOJİ RNA VİRUSLARI PARAMİKSOVİRUSLAR Bu aile lipid bir zarfı olan, genomu segmentli olmayan (orthomyxoviruslardan farkı), (-) RNA içeren virusları kapsar. Kızamık virüsü (Morbilivirus) aynı zamanda hem stoplazmada hem nukleusda da inklüzyonlar oluşturabilir. Sinsisya oluşumu ile dev hücreler oluşturabilirler. Tüm paramiksoviruslar esas olarak damlacık yoluyla, üst solunum yollarından bulaşır. Önemli cinsler ve zarf proteinleri farklılıkları tabloda gösterilmiştir. Kızamık virusu Morbiliviruslar arasında insan için patojen olan tek türdür. Zarf üzerinde sadece hemaglütinin ve füzyon proteini içerirler. Zarf altında matriks proteini tomurcuklanma aşamasında rol oynar. Virus damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Yaklaşık 7-14 gün inkübasyondan sonra klinik bulgular gelişir. Solunum yollarında bulaşma ve çoğalma sonrası virus lenfatiklerde yayılır ve mononükleer hücrelerde sinsisya ile dev hücreler oluşturur (TUS). Sonrasında sistemik yayılım ile pek çok bölgeye ulaşır (Konjunktiva, solunum yolları, gastrointestinal sistem, üriner sistem, deri kapillerleri, lenfatikler, MSS). Klinik tablo geçince yaşam boyu bağışıklık bırakır. Prodrom bulgular öksürük, burun akıntısı (coryza), konjunktuvit, fotofobidir. Bu dönemde mukozolarda tipik ortası beyaz, çevresi eritemli döküntüler (tuz tanesi görünümü) oluşur. En sık ağız mukozasında belirlenen bu döküntüler kızamık için patognomoniktir (KOPLİK lekeleri) ve deri döküntüleri geliştiğinde kaybolur. Döküntü kulak arkasından başlar, vücuda ve yüze yayılır. Ateş döküntüler geliştikten sonra düşmeye başlar bir süre daha devam eder (TUS). Ateşin yeniden yükselmesi ya da lökositoz belirlenmesi komplikasyonu düşündürür. Birkaç gün içinde döküntüler kaybolur. Komplikasyonlar arasında pnömoni en sık ölüme neden olan ve en önemli komplikasyondur. Özellikle, kızamık mortalitesi gelişmekte olan ülkelerde, beslenme bozukluğu olan infantlarda yüksektir. A-vitamini eksikliğinde mortalite yüksektir ve Avitamini takviyesi ile mortalitenin azalabileceği iddia edilmektedir. Süt çocuklarında en sık komplikasyon otitis mediadır. SLE ve Multiple Skleroz (MS) etyolojisinde rolü araştırılmış fakat kanıtlanmamıştır. Kızamık belirgin olarak anerji oluşturur. Tüberküloz reaktivasyonu ya da PPD negatifleşmesi gözlenebilir. Gebelikte düşüklere yol açabilir, bebekte anomali oluşturmamaktadır. SSPE SSPE ( Subakut Sklerozan Panensafalit) kızamıktan yıllar sonra gelişen, çok seyrek, genelde fatal bir klinik tablodur. 101 MİKROBİYOLOJİ Virus replike olabilir fakat salınamaz, BOS ve kanda yüksek oranda kızamık antikoru belirlenir, beyin dokusunda inklüzyon cisimleri belirlenir. Kişilik bozuklukları, myoklonik kasılmalar, körlük gelişerek ilerler (TUS). Virusun M-proteinlerindeki defekt sorumlu tutulmaktadır. Klinik bulgular çoğu kere tanıda çok yardımcıdır. Tanıda sıklıkla serolojik yanıt (IgM ELİSA) kullanılır. Kültürü güçtür. Burunda, idrarda tipik multinükleer dev hücreler (Warthin_Finkeldey) , hem stoplazmada hem nukleusta eozinofilik inklüzyon cisimleri görülmesi tanıda yardımcıdır. Etkili antiviral bulunmamaktadır. Korunmada temas sonrası ilk 2 gün içinde uygulanacak aşı koruyuculuk sağlayabilir. İlk 6 günde standart immunglobulin uygulanırsa korunma ya da hastalığın hafif geçişi sağlanabilir. Canli aşı ile profilaksi 9. ve 15. aylarda iki doz olarak önerilmektedir. Yaklaşık 13.-15. aylarda aşı ve 4-6 yaşlarında rapel bir diğer öneridir. Canlı aşı olduğu için immunsupresiflerde uygulanması önerilmez. Kızamıkçık ve kabakulak aşılarıyla kombine (MMR) uygulanabilir. Kabakulak virusu (Mumps, epidemik parotidit): Damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Tek serotipi vardır. En sık bulgu parotittir. Genelde viremi ile pankreas, testis/overler, MSS, göz, iç kulak, periferik sinirler tutulabilir. Orşit erkeklerde sık rastlanan bir komplikasyondur ve iki taraflı olursa steriliteye neden olabilir. Ooforit, pankreatit rastlanabilen tablolardır. Yaklaşık yarısında MSS tutulumu vardır fakat ancak % 10 olguda aseptik menenjit vardır. Etkili bir tedavi yoktur. Orşit olgularında steroid kullanılabilir. Aşı ile korunma (MMR) mümkündür. PARAİNFLUENZA VİRUS Kış aylarında yaygın solunum sistemi infeksiyonları yaparlar. Viremi ve sistemik infeksiyon yapmazlar. Kuluçka süresi 2-6 gündür. En sık görülen komplikasyon otitis mediadır. Bağışıklık kısa sürelidir. RESPİRATUAR SİNSİSYAL VİRUS(RSV) Yapısal olarak diğer paramiksoviruslara benzese de hemaglütinin ve nöraminidaz aktiviteleri yoktur. Sadece solunum yollarında kısıtlı infeksiyonlar oluşturur. Yenidoğan ve süt çocuklarında akut, ağır solunum sistemi infeksiyonları oluşturur. Bağışıklık zayıf ve geçicidir. Anneden geçen Ig G antikorlar çöocuğu korumaz hatta kliniğin daha belirgin olmasına neden olabilir. Ig A ise en belirgin koruyucu etkiyi gösterir (TUS). Bronşiolit ve pnömoni yapar. Otitis media sıklıkla görülen bir komplikasyondur.Nadiren miyokardit oluşabilir. Erişkinlerde hafif infeksiyonlara neden olurlar. İmmünitesi baskılanmış, özellikle KİT hastalarında ağır pnömonilere neden olabilir. Sağlıklı erişkinlerde hafif bir soğuk algınlığı gözlenebilir. Özellikle çocuk servislerinde hastane salgınları bildirilmiştir (TUS). Tanıda nazal/nazofaringeal örnekten DFA, ELİSA ile viral antijenler gösterilebilir. Prematüre, AC patolojisi olan, immunsupresiflere ribavirin inhalasyonu uygulanabilir. 102 MİKROBİYOLOJİ PARVOVİRUS B19 İLE İLGİLİ HASTALIKLAR Sendrom Konak yada ilgili durum Klinik özellikler Beşinci hastalık Çocuklar, yetişkinler Kutanöz raş, artrit, artralji Transient aplastik kriz Altta yatan hemoliz Şiddetli akut anemi Pure red cell aplazi İmmün yetmezlik Kronik anemi Hidrops fetalis Fetus Fetal anemi ID: NEGATİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ 103 MİKROBİYOLOJİ PARAMÝKSOVÝRUSLARIN ZARF DÝKENLERÝ Virus Hemaglütinin Nöraminidaz Kaynaşma Proteini1 Kızamık virusu + - + Kabakulak virusu2 + + + Respiratuvar sinsisyal virus - - + Parainfluenza virusu2 + + + Kızamık ve kabakulağın kaynaşma proteinleri aynı zamanda hemolizinlerdir. Kabakulak ve parainfluenza viruslarında hemaglütinin ve nöraminidaz aynı, kaynaşma proteini ise ayrı bir diken üzerindedir. ID: ORTOMİKSOVİRUS İnfluenza virus : (grip) Zarflı, (-) RNA viruslarıdır. Ortak antijenik yapıları olan üç tipi belirlenmiştir: A, B, C. Genomları 8 parçalıdır (influenza C 7 parçalı). Bu parçalı genomik yapı nedeniyle mutasyonlar ve yeniden karışım (reassortment) olayları sıklıkla yaşanır. Bunun sonucu antijenik yapı sıklıkla değişebilir ve çok farklı kökenler ortaya çıkarsa buna antijenik shift adı verilir. Bu kökenler pandemilere yol açabilirler (TUS). Mutasyonlar sonucu oluşan değişiklikler daha küçüktür ve antijenik drift adı verilir. Virüs zarfında hemaglütinin (HA) ve nöraminidaz (NA) bulunur ve tiplendirmede bu yapılar kullanılır. HA hücreye yapışmada önemlidir(TUS) ve virusu nötralize edici antikorlar bu antijene karşı gelişir, aşı HA antijenleri içerir (TUS). Bu antijenler ile epitel hücrelerinin sialik asit yapılarına tutunma sağlanır. Nöraminidaz ise virusun infekte hücreden salınımını sağlar. Matriks proteinleri arasında yer alan M2 membran proteinleri amantadin, rimantadin etkisinin görüldüğü bölgelerdir. Replikasyon diğer RNA viruslarının aksine nukleusta gerçekleşir. Isıya, aside, lipid eriticilere duyarlıdır. En sık A, bazen B hastalık oluştururken C sıklıkla çocuklarda infeksiyona neden olabilse de hastalık oluşturmaz. Grip Grip primer olarak solunum yollarını hastalandırır. Üst solunum yolları infeksiyonu bulguları, yaygın ağrılar, ateş, öksürük en belirgin tablo olsa da sessiz infeksiyonlar ya da ağır ölümcül pnömoniye de neden olabilir. Bu süreçte solunum yollarındaki doğal direnç kaybolur ve bakterilerin yapışması daha kolaylaşır. İnfeksiyon sırasında kısa süreli bir viremi yaşanabilse de diğer dokulara yayılma nadirdir. Yaklaşık 1-3 gün kuluçka sonrası 4-5 gün süren bir klinik tablo oluşur. Çocuklarda karın ağrısı ve ishalin ön planda izlendiği bir klinik tablo da belirlenebilir. Grip sonrası bakteriyel pnömoni (Özellikle S. aureus, Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumoniae) olabilir ve genelde ağır seyreder. Nadiren primer viral pnömoni, miyozit, kardiyak tutulum, nörolojik tutulum izlenebilir. Aspirin alan çocuklarda Reye sendromu tanımlanmıştır (TUS). 104 MİKROBİYOLOJİ Yaşlılarda (>65 yaş), akciğer, kalp, ... ve diğer kronik hastalıkları olanlarda mortalite nedenidir. Kuş Gribi Bu hastalık, influenza virus A’ya bağlı (H5N1) olarak genellikle kuşlarda ortaya çıkar. Su kuşları virusların doğadaki sürekliliğini sağlar. İnfeksiyon, yabanıl kuş topluluklarından kümes hayvanları gibi evcil kuşlara yayılabilir ve bu durum ciddi sonuçlar doğurabilir. Virus, infekte yabanıl kuşların dışkılarıyla kümes hayvanlarının arasına girebilir. Kuş gribi virusları, kuşları ve daha seyrek olarak domuzları infekte eder. İnfekte kuşlar, virusu tükürük, burun salgıları ve dışkılarıyla yayarlar. Hastalık, ülkeden ülkeye canlı kümes hayvanlarının ticareti aracılığıyla yayılabilir. Göçmen kuşlar da virusu uzaklara taşıyabilir; geçmişteki patojenitesi yüksek kuş gribinin uluslararası yayılımı böyle açıklanmaktadır. Kuş gribini kontrol altına almak için hastalıklı ve temaslı kuşları imha edip bunları uygun bir biçimde ortadan kaldırmak, çiftlikleri karantinaya almak ve buralara çok sıkı bir biçimde dezenfeksiyon uygulamak gerekir. Çiğ kümes hayvanlarının işlenmesi sırasında genel hijyen kurallarına uyulması ve etlerin pişirilerek yenmesi riski azaltacaktır. Tedavide amantadin ve rimantadin kullanılır. Profilaktik olarak ya da infeksiyonun ilk 2 günü başlanırsa virus M2 proteinine etki ile viral soyulma engellenir ve etkili olur. Bu ilaçlar sadece influenza A üzerine etkilidir (TUS). Yeni geliştirilen zanamivir nöraminidaz inhibisyonu ile etkili olur influenza A ve B’ye etkilidir. Aşı ile bağışıklama koruyucudur. Aşı her yıl o yıl yayılması beklenen antijenlerin karışımı sağlanarak yeniden hazırlanır. Her sene sonbaharda yeni aşı ile aşılanılması önerilmektedir. Özellikle altta hastalığı olan, yaşlı hastalar ve sağlık çalışanlarının aşılanması önerilmektedir. RHABDOVİRUSLAR Kuduz virusu (Lyssavirus) (Rabies). Zarflı, mermi şeklinde, (-) RNA içeren bir virustur. Replikasyon stoplazmadadır ve zarf plazma zarındandır. Zarfta hücreye tutunmada rol oynayan, nötralizan antikor yanıtının hedefi olan, dikensi çıkıntılar halinde G glikoproteinleri bulunur. Bulaşma kuduz hayvanın ısırması, tükürüğü ile olur. Nadiren tırmalama, transplantasyon, aerosollerin solunumuyla alınabilir. Teorik olarak kuduz bulguları gelişen hayvanların yaklaşık 10 günde ölmeleri beklenir. Doğada vampir yarasalarda bulunur ve bunlar hastalanmazlar. Gelişmekte olan ülkelerde başıboş köpekler, gelişmiş ülkelerde vahşi köpek, tilki gibi hayvanlar bulaşta önem taşırlar. Önce ısırılan bölgenin kaslarında çoğalır ve sonra retrograd aksonomik transport ile dorsal kök ganglionlarına ve medulla spinalise taşınır. İlk dönem inkübasyon dönemidir ve ısırık yarası büyüklüğü, beyine uzaklığı, sinir dokusu yoğunluğu, kişinin yaşı, immünitesi ve virus yoğunluğuna bağlı olarak günler bazen aylar sürebilir. Sinir dokusuna asetilkolin reseptörleri yoluyla ulaştığı kabul edilmektedir. 105 MİKROBİYOLOJİ Son dönemde sinirler yoluyla virus tükrük bezleri, deri, kornea, retina, nazal mukoza, adrenal medulla, renal parankim ve pankreas asiner hücrelerine yayılabilir. Virus beyinde hipokampus(Ammon boynuzu), beyin kökü, pons, serebellumda yayılma gösterir fakat inflamasyon, histopatolojik bulgular çok az miktarda izlenir. Sitopatik etki yapmaz. Nöronal dejenerasyon olaylardan sorumludur. Hücresel bağışıklığın rolü yokken inkübasyon döneminde antikor oluşursa beyine ulaşma önlenebilir. Tanı Tanı klinik bulgular ve ısırık hikayesi ile konulabilir. Kesin tanı viral antijenin; kornea, deri ya da MSS’de (beyin biopsisi, otopsi) gösterilmesi, virus izolasyonu ya da seroloji ile konulabilir. Sinir dokusunda viral nükleokapsitten oluşan intrastoplazmik inklüzyon cisimleri (NEGRİ) patognomoniktir. Tedavi Tedavi için ilk aşama ısırık yerinin bol su ve sabunla yıkanmasıdır. Isırık yerinde dikiş mümkünse yapılmamalı, debridman sağlanmalı, antibiyoterapi ve tetanoz aşısı unutulmamalıdır (TUS). Sonra kuduz immünglobulin yara çevresine ve sistemik olarak uygulanabilir. Aşı ile antikor yanıtı da korunmada etkilidir. HDCV (insan diploid hücre kültürü aşısı) 0,3,7,14,28. günlerde uygulanabilir. HDCV canlı viral partiküller içermez, gebelerde de uygulanabilir. Hem temas öncesi hem temas sonrası uygulanabilir ve lyan etkileri çok azdır (TUS). Koyun beyininden formalinle uygulanan aşı (Semple) ansefalit riskinin yüksekliği nedeniyle terkedilmiştir. TOGAVİRUSLAR Zarflı (+) ; tek sarmal RNA viruslarıdır. RNA poliprotein olarak oluşturulur ve kesim sonrası aktivite kazanır. Alfaviruslarda özgül C nükleokapsid proteini ve serogrupları belirleyen epitopları taşıyan zarf glikoproteinleri bulunur. Stoplazmada replike olurlar. Rubivirus ve alfavirus cinsleri belirlenmiştir. RUBİVİRUS: KIZAMIKÇIK VİRUSU (RUBELLA): İnsan tek konağıdır ve solunum yoluyla bulaşır (Diğer Togaviruslardan farkı). Genelde çocuklukta ve hafif seyreder. Klinikte lenfatik yayılım ve geçici viremi ile yayılma önemli rol oynar. Sitopatik bir etki yapmaz. Yaklaşık 14-21 gün kuluçkadan sonra birkaç gün süren ateşi döküntü izler. Makülopapüler tarzda döküntü, ağız içi ,yumuşak damakta enantemler (Forscheimer) görülebilir. Lenfadenopati (özellikle suboksipital ve posterior servikal LAP : Theodor fenomoni) belirgindir. Bazen artrit gelişebilir. Olasılıkla immunkompleksler nedeniyle meydana gelirler. Trombositopeni, post-infeksiyöz ansefalit olabilir. Eğer hamilelikte kızamıkçık geçirilirse konjenital rubella sendromu gelişmesi olasılığı vardır. İlk 20 haftada ,özellikle ilk 2 ayda gelişirse konjenital rubella olasılığı çok yüksektir. 106 MİKROBİYOLOJİ Virus sitopatik etki göstermezken hücre büyümesini engelleyerek ve hücrenin kromozom yapısını bozarak etkili olmaktadır.Kalıcı bozuklukları arasında katarakt, mikrosefali, mental retardasyon, sağırlık, kardiak anomaliler (PDA, Pulmoner stenoz,...) retinopati en sık belirlenen bulgulardır. Konjenital rubella tanısı için bebekte ya da kordon kanında anti-Rubella Ig M sınıfı antikorları saptamak gereklidir. Ig G sınıfı antikorlar anneden geçebileceği için tanıda faydalı değildir. Ig G yanıtı ile hastanın immünitesi belirlenebilir. Hücrelerde inklüzyon cisimciği oluşturmaz (TUS). Özgün tedavi yoktur. Gebelikte ilk üç ayda geçirildiği saptanırsa abortus önerilir. Aşılama ile korunulması mümkündür. Alfaviruslar genel epidemiyolojik özellikleri, yaptığı hastalıklar ile artropodlar ile bulaşan viruslar (ARBOVİRUSLAR) adı altında bir dizi farklı aile ile birlikte değerlendirilirler.Bu grup içindeki viruslar tabloda gösterilmiştir. ARBOVİRUS olarak tanımlanan ve önemli hastalıklara yol açan viruslar şunlardır. PİKORNAVİRUSLAR Zarfsız , tek sarmallı (+) RNA içeren küçük viruslardır. Stoplazmada replike olurlar ve çoğu sitolitik etkilidir. İnsan için etken olanlar enterovirus, rinovirus ve hepatoirus cinslerinde bulunur. Rinoviruslar aside duyarlı olmaları ve sindirim siteminde yaşayamamaları ile diğerlerinden ayrılırlar. Poliovirus: İnsan doğal konaktır. Üç serotipi vardır. Sindirim sisteminde canlı kalabilir ve bulaş fekal-oral yolla olur. Virus sindirim sistemi lenfoid dokularında (tonsilla, Peyer plakları) çoğalır ve viremi ile tüm vücuda yayılır (minör viremi) sonra retiküloendotelyal sistemden majör viremi oluşur ve bu arada omurilik ön kök hücrelerine virus ulaşır. Virusun ön kök hücrelerine sinir yoluyla ulaştığı da düşünülmektedir. Ön kök hücreleri, beyin sapı, kraniyal sinirler motor nöronları yıkıma uğrar. Yıkım 3-4 haftada geri dönüşümlü olabilir. Kuluçka 5-20 gündür ve klinikte 4 farklı tablo izlenebilir: 1 – Asemptomatik tip (% 90-95)(TUS) 2 – Abortif poliomiyelit ( % 4-8) 3 – Aseptik menenjit ( % 1-5) 4 – Paralitik poliomiyelit (% 0.1) Paralitik formda duysal kayıp olmadan gevşek felç saptanır. BOS incelenirse protein artışı ve lenfosit yanıtı belirlenebilir. Bulber polioda ölüm % 75 ‘e ulaşır. Virus ilk haftada boğaz ve dışkıdan izole edilebilir. Daha sonra bazen aylarca virus dışkıda bulunabilir (TUS). Özgün bir tedavisi yoktur. Fakat etkili aşıları ile korunulabilen ve aşı ile eradike edilmesi planlanan bir hastalık konumundadır. Aşı olarak canlı (SABİN) ve ölü (SALK) aşıları kullanılmaktadır. 107 MİKROBİYOLOJİ Canlı aşı oral olarak kolayca uygulanır, yaşam boyu bağışıklık bırakır, lokal salgısal Ig yanıtını uyarır, indirekt olarak tüm bireylere yayılabilir ve rapel gerektirmez. Fakat poliomiyelit oluşturma riski vardır ve immunsupresiflerde güvenilir değildir. Ölü aşı ise rutin aşılarla birlikte kullanılabilir, poliomiyelit riski yoktur, immunsupresiflerde güvenle kullanılabilir. Enjekte edilerek uygulanması, rapeller gerekmesi ve barsakta lokal yanıt oluşturmaması dezavantajlarıdır. KOKSAKİ VE ECHOVİRUSLAR Bu virusların deri, barsaklar ve MSS başta olmak üzere pek çok dokuya tropizmleri vardır (TUS). Enterovirusların tümü aseptik menenjit/ansefalit yapabilirler. Aseptik menenjit/ansefalitin en sık nedeni enteroviruslardır. Döküntü ve salgınlar halinde olması tanıda yardımcıdır. Ateş ve makülopapüler döküntü, bazen hepatit, solunum sistemi tutulumu gözlenebilir. Ayrıca bazı özel klinik tablolar tanımlanmıştır. Herpangina Ani başlayan ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, kusma olur. Yumuşak damakta , tonsillerde veziküler lezyonlar görülebilir.Koksaki viruslarla olur (TUS). El-Ayak-Ağız hastalığı Ateş ve el,ayak, ağızda veziküler aðýrlýklý döküntülerle karakterizedir. En çok Koksaki A16 ile olur. Özellikle enterovirus 71 ile oluşan formun MSS tutulumu ile ölümlere yol açabileceği bildirilmektedir. Akut hemorajik konjunktuvit Hızla (24 saat inkübasyon) gelişen subkonjunktival kanama ve konjunktuvit hali izlenir. Etken koksaki A24 ve bazen enterovirus 70dir (TUS). Plörodini (Bornholm hastalığı) Ateş ve tek taraflı plevral yan ağrısı bulunur. AC normal görünümdedir. Kaslarda hassasiyet ve nüks sıklıkla rastlanan bulgulardır. Koksaki B etkendir. Miyokardit, perikardit Koksaki B oluşturur. Epidemik miyalji Karın ve göğüs kaslarında ağrı ile karakterizedir. Koksaki B etkendir. Pankreatit Yenidoğanda multisistemik tutulum, ishal, ... gibi farklı tutulumlar izlenebilir. Bazen insüline bağımlı DM , hemolitik üremik sendrom, kronik yorgunluk sendromu, ... ile ilişkileri olabileceği düşünülmektedir. Tanıda hücre kültürü en önemli metoddur. PCR ile BOS, boğaz, dışkı örneklerinde genetik dizi aranması tanıda faydalı olabilmektedir. 108 MİKROBİYOLOJİ RİNOVİRUS Aside ve dış koşullara daha duyarlıdır. Özellikle 33 C’de üremeye adaptasyonu nedeniyle özellikle üst solunum yollarında lokalize kalır, alt solunum yollarını etkilemez (TUS). Sindirim sisteminde replike olamaz, mide asiditesine dayanamaz. Yaklaşık 100 tipi vardır. Nezle (soğuk algınlığı) etkenidir. Tüm nezle olgularının % 50’sinden sorumludur. Geçici bir bağışıklık, lokal Ig A artışı söz konusudur. Solunum salgılarının eller vasıtasıyla bulaşı en çok gözlenen bulaş yoludur. Burun mukozasında ICAM-1 (İntraselüler adezyon molekülü1) yapılarını reseptör olarak kullanır. KORONAVİRUSLAR (+) RNA içeren zarflı bir virustur. İnsanda sadece nezle etkeni olarak tanımlanmıştır. Günümüzde SARS etkeni olarak tanımlanmış ve öldürücü bir solunum sistemi infeksiyonuna neden olabildiği gösterilmiştir. REOVİRUSLAR Zarfsız, segmentli ve çift sarmallı RNA taşıyan viruslardır. Stoplazmada replike olur. Hücre lizisi ile salınırlar. İnsanda önemli üç tür bildirilmiştir: 1 – Rotavirus 2 – Ortoreovirus 3 – Orbivirus ( Bu bir ARBOVİRUS olarak hastalık oluşturur. ROTAVİRUS Çocukluk çağındaki ishallerin en önemli etkenidir. Tipik “tekerlek” görünümündeki virion dışkıda görülerek tanınabilir. Bulaş fekal-oral yol, oyuncaklar gibi ortak kullanılan objeler ve olasılıkla solunum yolu ile olmaktadır. İnce barsak villus hücrelerini kaplar, intestinal epitelde kısalma, küntleşme, sitopatik etki ile sıvı emilimi bozukluğuna bağlı ishal gelişir. Dışkıda lökosit, eritrosit görülmez. Anneden geçen IgG sınıfı antikorlar koruyucu olmazken anne sütündeki IgA’lar önemli koruyucu etki gösterirler. En sık Kış, sonbahar ve ilkbaharda daha sık rastlanır. Tanıda tipik tekerlek şeklinde virus partikülleri görülerek tanı konulabilir. Pratikte dışkıda antijen (Lateks, ELİSA,..) aranması çok uygun bir tanı yöntemidir. 109 MİKROBİYOLOJİ POZİTİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ HEPATİT VİRUSLARI HAV Pikornaviruslar arasında yer alır (enterovirus 72) (Hepatovirus, Heparnavirus?). Virus fekal-oral yol ile bulaşır, nadiren kanla bulaşabilir. Su kaynaklı , çiğ midye, istiridye yenilmesiyle salgınlar bildirilmiştir. Sarılık bulguları başlamadan 2 hafta önce virus dışkıda bulunmaya başlar ve sarılık ortaya çıktıktan 2 hafta sonraya kadar yayılım devam eder. Dış koşullara , dezenfektanlara nisbeten dirençlidir. Virus alındıktan sonra yaklaşık 2-6 haftalık kuluçka sonrası klinik bulgular belirir. Özellikle çocuklarda çok kez klinik bulgular saptanamadan geçirilir. İkterik, kolestatik, anikterik formlarda seyredebilir. Fulminan hepatit çok nadirdir (%0.1). Bazen iyileşme döneminde alevlenmeler görülebilir. Genelde yaş ilerledikce hastalığın ağırlığı daha da artar. Akut HAV infeksiyonu anti HAV IgM varlığı ile tanınır. Ig M 4 – 6 haftada kaybolur. Ig G ömürboyu kalıcıdır. Aşı ile korunulabilir. Temas sonrası immünglobulin ile koruyuculuk sağlanabilir. 110 MİKROBİYOLOJİ HEPATİTLER Mikrobiyoloji Taný Klinik Hepatit A Pikornavirus RNA virusu Oral-fekal yolla bulaþma, kontamine su ve gýdalarla Ýnkubasyon süresi ≈30 gün Anti HAV IgM akut infeksiyon Anti HAV IgG geçirilmiþ enfeksiyon, immunite Prodromal dönem: halsizlik, düþük dereceli ateþ, myalji Anoreksi, bulantý, kusma, yaðlý gýdalara intolerans ÜSYE benzeri durum Hastalýk dönemi: karaciðer-de hassasiyet, sarýlýk, transaminazlarda yükselme Hepatit B Hepadnavirus Kýsmý ds DNA Kan ve enfekte sývýlarla, cinsel yolla ve anne-den bebeðe vertikal geçer Ýnkubasyon süresi 6-24 hafta HBsAg +/AntiHBc IgM+ HbeAg +/- akut enfeksiyon HbsAg+ AntiHBs – AntiHBc IgG+ Kronik enfeks HBsAg- AntiHBs+ immun HbcAg serumda tespit edilemez HBV DNA enfektivite ve viral replikasyonun eniyi göstegesidir HBV DNA+ HbeAg- ise procormutant virus demektir ve siroz riski daha yüksektir Prodromal dönem ve klinik Hepatit A ile ayný, baþlangýcý daha sinsi ve transaminazlar daha fazla yükselir HCC riski aktif replikasyonda siroz zemini olmasa bile yüksek Hepatit C Flavivirus Tek zincir RNA Kan ürünleri, ÝV ilaç kullanýmý, piercing, riskli Anneden bebeðe seksüel geçiþ riski düþük Ýnkubasyon süresi 6-7 hafta Anti HCV elisa veya RÝBA (+) HCV RNA Klinik enfeksiyon hafif genellikle asemptomatik, Transaminazlarda dalgalanma Fulminan hepatit nadir HCC riski %3-5 HIV veya HBV ile birliktelik siroz riskini arttýrýr Hepatit D Defektif RNA virusu Anti-HDV HDV RNA Sadece HbsAg (+) olduðunda enfeksiyon yapar. Genellikle iv. Ýlaç kullananlarda görülür. HCC riski 3 kat artar Hepatit E Calicivirus RNA virusu Oral-fekal yolla Anti HEV Kliniði Hav enfeksiyonu gibi Su yoluyla epidemi yapar Kronikleþme ve taþýyýcýlýk yok Hepatit G Flavivirus RNA virusu Perkutan geçiþ Uzun süreli viremiye neden olur Klinik olarak önemli hastalýk yapmaz 111 MİKROBİYOLOJİ 112 MİKROBİYOLOJİ HEPATİT B VİRÜSÜ HBV Hepadnaviridae ailesinde Orthohepadnaviridae cinsinde yer alan, hepatotropik, zarflı, kısmen çift sarmallı bir DNA virusudur. İnfekte hücrelerde olgun virion yapıları (Dane partikülü) yanında non-infektif nükleik asit içermeyen küresel ve tübüler partiküller içerir (TUS). Tüm partiküller HBsAg taşırlar. Replikasyonu tamamen kendine özgüdür. Burada DNA polimerazın aynı zamanda reverse transkriptaz aktivitesi taşıması da önemlidir. C bölgesi (kor): HBcAg , HBeAg ve pre-C (prekor) antijenlerini kodlar. HBeAg uzun yıllar replikasyonun bir işareti olarak kullanılmış fakat HBVDNA çalışmaları ile anti-HBe oluştuktan sonrada vireminin sürdüğü gösterilmesiyle güvenilir bir parametre olmadığı belirlenmiştir. HBe Ag ayrıca bulaştırıcılığın bir göstergesi olarak kullanılır(TUS). HBcAg normalde periferde gösterilemezken karaciğer dokusunda belirlenebilir. Anti HBcIg M varlığı akut infeksiyon tanısında kullanılır. Anti HBc Ig G antikorları ise uzun süreler (ömür boyu) kanda saptanabilir fakat koruyucu değildir. Pre C bölgesi ise oluşan proteinin endoplazmik retikuluma yönlendirilmesinden sorumludur. 113 MİKROBİYOLOJİ S bölgesi (yüzey bölgesi) : P bölgesi (pol): DNA polimerazı kodlar. Bu enzim ayrıca reverse transkriptaz, endonükleaz (RNAse H) hem DNA hem RNA’ya bağımlı polimeraz olarak işlev görebilir. X bölgesi : Transkripsiyonu transaktive eder. Hepatoselüler kanser gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir. Virus kana girdikten sonra hepatositleri infekte eder ve viral antijenler hücrelerin yüzeyine yerleşir. Sitotoksik T hücrelerinin saldırısı ile inflamasyon ve nekroz ortaya çıkar. Yetersiz hücresel immun yanıt varlığında büyük oranda kronikleşme izlenir (Örneğin yenidoğanlarda % 90 kronikleşme). Antijen antikor kompleksleri ile ürtiker, glomerü lonefrit, artrit, artralji, vaskülit, kriyoglobulinemi gibi bulgular oluşmasına yol açar (TUS). Bulaşmada kan en büyük öneme sahiptir. Sperm, tükrük, süt, vaginal sıvılar gibi vücut sıvılarında bulunabilir. En sık kan yoluyla, cinsel temas, doğum sırasında bulaşma olmaktadır. Aynı aile içinde horizontal bulaş olabilmektedir. Çok az miktar kan bulaşabilmesi için yeterlidir. Bulaşma yaşı ve HBV infeksiyon oranlarına göre bölgeler düşük, orta ve yüksek endemisite bölgelerine ayrılmışlardır ve ülkemiz orta endemisite ( HBsAg (+) oranı % 2-10) bölgesinde yer almaktadır. Yaklaşık 1-3 ay kuluçka dönemi sonrası akut hepatit gelişir. Asemptomatik, ikterik, anikterik seyir olabilir. Yaklaşık % 1 olgu fulminan seyirlidir. Olguların yaklaşık % 90’ı tamamen iyileşirken %10 olgu kronikleşir. Altı ay sonra HBs Ag (+) devam eden olgular kronik infeksiyon olarak tanımlanırlar. Bu olguların bir kısmında hiç klinik bulgu yoktur ve transaminazları normal bulunur. Bu olgulara asemptomatik taşıyıcı (sağlıklı ? taşıyıcı ) denilmektedir. Bir grup persistan hepatit olarak hafif seyrederken yaklaşık % 3 olguda kronik aktif hepatit gelişir. Bu süreç sonunda siroz ve hepatoselüler kanser gelişebilir. Hepatoselüler kanser diğer kronik HBV infeksiyonlarında da görülebilir. Klinik seyirde serum hastalığı, glomerülonefrit ,... gelişebilir. Poliarteritis nodosa ile etyolojik ilşkisi bulunmaktadır. Tedavide İnterferon alfa kullanılmaktadır. Son zamanlarda pek çok antiviral tedavidedenenmiş olsa da en başarılısı lamivudin bulunarak tedavide geniş ölçüde kullanılmaya başlanmıştır. 114 MİKROBİYOLOJİ HEPATİT B ENFEKSİYONUNUN TİPİK SEYRİ Günümüzde HBV aşısı rutin çocukluk aşılama protokollerinde yer almaktadır. Önerilen uygulama 3 dozdur (0., 1. ve 6. aylar) . Anne HBsAg (+) ise yenidoğana hemen doğum sonrasında aşı yanında hepatit B İmmunglobulin de uygulanmalıdır (TUS). Sağlık çalışanlarının iğne ile yaralanmalarında da hasta ve sağlık çalışanının HBV serolojilerine göre aşılama ve gerekli ise (Hasta HBV + çalışan (-) ise) HB immunglobulin uygulanmalıdır. Bağışıklık anti HBs ile belirlenir. Aşı sonrası 10 İÜ/ml üzeri anti HBs değerleri koruyucu kabul edilmektedir. 115 MİKROBİYOLOJİ HEPATİT SEROLOJİSİ YORUMLARI HBs Ag Anti HBc G Anti HBc M HBe Ag Anti HBe Anti HBs Yorum + - - - - - Erken kuluçka dönemi + + + + - - Akut HBV hepatiti + + - +/- +/- - Kronik infeksiyon - + + - + - Pencere dönemi - + - - + + Geçirilmiþ HBV inf. - - - - - + Aþý ile baðýþýklama - + - - - - ? izlenmeli Tanıda antijenler ve antikorların saptanması ya da viral DNA belirlenmesi kullanılan testlerdir. HBs Ag infeksiyon sırasında ilk kez ortaya çıkan bulgudur. Klinik bulgular belirmeden yaklaşık 1 ay önce serumda saptanabilir. Akut olgularda 2-6 ayda kaybolur. Genelde 6 ay sonrasında kaybolmayıp anti HBs gelişmemesi kronik infeksiyonu gösterir. HBsAg kaybolup anti HBs ortaya çıkana kadar bir süre serumda ikisi de saptanamayabilir ve bu döneme pencere dönemi adı verilir. HBcAg hepatositlerde saptanırken rutin metodlarla serumda belirlenemez (TUS). Anti HBc IgM akut HBV infeksiyonunun göstergesidir(TUS). Pencere döneminde anti HBc IgM saptanarak tanı konulabilir. Anti HBc Ig G varlığı ömür boyu devam eder. HBeAg varlığı viral replikasyon (?) ve bulaştırıcılığın bir göstergesidir (TUS). HBe Ag kaybolur anti HBe gelişirken klinik ve laboratuvar bulgularda geçici bir kötüleşme olabilir. Serumda viral DNA (PCR) saptanabilir, kronik infeksiyonlarda viral yük miktarı çeşitli yöntemlerle ölçülerek hastalar izlenebilir. HCV Flavivirüs ailesinde yer alan, (+) sarmallı, zarflı bir RNA virusudur. Bulaşma hemen her zaman kan yolu ile olmaktadır. Cinsel temasla ve anneden bebeğe bulaş olasıdır. Ülkemizde özellikle diyaliz hastaları ve yoğun kan ürünü alan hastalarda yüksek oranda belirlenmekdir. Virus karaciğere ulaşınca oluşan immun yanıt nedeniyle harabiyet meydana gelir. Yaklaşık 8-10 haftalık kuluçka sonrası klinik ortaya çıkabilir. Çoğu kere asemptomatik geçirilir. Sadece % 10 olguda tipik hepatit kliniği gelişir. Fulminan seyir nadirdir. Anti HCV saptanması iyileşme anlamına gelmez. Yaklaşık % 75 olgu kronikleşir. Anti HCV (+) , PCR ile HCV-RNA (+) ve aralıklı transaminaz yüksekliği ile genelde silik bir klinik tablo eğer 6 aydan daha uzun sürerse kronik HCV infeksiyonu tanısı konulabilir. Klinik seyir genelde HBV’ye oranla çok daha uzun sürmektedir. Siroz ve hepatoselüler kanser gelişebilmektedir. Klinik seyirde otoimmun klinik tablolar sıklıkla belirlenebilir. Otoimmun hepatit, esansiyel mikst kriyoglobulinemi, vaskülit, Sjögren sendromu, porfiri,... vb klinik tablolar belirlenebilir. NonHodgkin lenfoma ile etyolojik ilişkisi olabileceği söylenmektedir. 116 MİKROBİYOLOJİ Tanıda ELİSA ile anti HCV belirlenmesi yeterli değildir. RİBA ile doğrulama, eğer (+) bulunursa PCR ile HCV-RNA aranması en çok önerilen yoldur. Tedavide viral yük saptanarak izlemi yapılabilir. Tedavide interferon-alfa ve son zamanlarda kombine olarak ribavirin kullanılmaktadır. Aşısı yoktur. İmmunglobulinlerin koruyucu etkisi bulunmamıştır. HDV Tek sarmallı, (-) sarmallı bir RNA virusudur ve defektif bir virustur. RNA yapısı viroidlerdeki gibi kendi kendine kırılma ve bağlanma yeteneğine sahiptir (ribozim fonksiyonu) . Viroidlerden farklı olarak bir protein (delta antijeni) kodlayabilir. HBV olmadan replike olamaz (TUS). Dolaşıma HBs Ag den oluşan bir zarf içine girerek katılır. Kan yoluyla ve cinsel temas yoluyla bulaşır. Klinik tablo genelde direkt etki ve immun yanıtla birlikte gerçekleşir. İnkübasyon 15-90 gündür ve HBV infeksiyonu varlığına göre farklı klinik tablolar oluşur. Aynı anda infeksiyon gelişti ise (koinfeksiyon) daha hafif bir hepatit görülürken , varolan kronik HBV infeksiyonu üzerine eklenirse (süperinfeksiyon) çok daha ağır bir klinik tablo, yüksek oranda kronikleşme ve siroz görülür. Tedavide İnterferon alfa denenmektedir. HBV aşısı HDV infeksiyonlarına karşı da koruyucudur. Tanıda HDV antikorları kullanılır. IG M yanıtı akut infeksiyon sırasında oluşur çok uzun süreler saptanabilir. HEV En son kalisivirus ailesi içinde tanımlanmış, zarfsız (+) sarmallı bir RNA virusudur. Pek çok özelliği, epidemiyolojisi HAV’na benzer, başlıca fekal-oral yol ile bulaşır. Sulardan kaynaklanan salgınlar sıktır. Kronikleşmez, hamilelerde çok yüksek mortalite oranlarına (%20) ulaşabilirler (TUS). HEV antikorları belirlenerek tanı konulabilir. Özgün tedavisi ve aşı yoktur. HIV VE AIDS RETROVİRUSLAR Zarflı, reverse transkriptaz (RT) ile çok özel bir replikasyon stratejisi geliştiren, konak hücre DNA’sına integre olabilen, DİPLOİD, (+) RNA viruslarıdır. Genomun diploid oluşu, hücrenin mRNA işleyici mekanizmalarını kullanan tek viral RNA olması ve (+) RNA olduğu halde m-RNA aktivitesi göstermemesi retroviruslara ait farklılıklardır. Zarf stoplazma zarından kaynaklanır. Başlıca üç aileden oluşurlar: 1 – Onkornavirus: İnsan T-Hücresi Lösemisi Virusları (HTLV-1,HTLV-2,HTLV5) 2 – Lentiviruslar: HIV-1,HIV-2 3 – Spumaviruslar (insanda hastalık yaptıkları gösterilememiştir) 117 MİKROBİYOLOJİ HIV’IN ŞEMATİK YAPISI HTLV HTLV-1 nadiren rastlanan T-hücre lösemilerine neden olmaktadır. Transfüzyon, anne sütü, cinsel ilişki ile bulaşma mümkün olabilir ve olasılıkla ömür boyu süren latent infeksiyonlara neden olabilir. Düzenleyici genleri ve bunların ürünleri (tax ve rex) onkogenezde önemli bulunmuştur. Hem latentliğin devamından hem de onkogenezin belirginleşmesinden rex geni sorumlu tutulmaktadır. HTLV-1 akut T-hücreli lenfositik lösemi ve tropikal spastik parapareziye neden olmaktadır. Ayrıca HTLV-2’nin atipik tüylü hücreli lösemi, HTLV- 5’in malign kutanöz lenfoma ile ilişkisi olduğu sanılmaktadır. HIV-1 ve HIV-2 Zarflı bir RNA virusudur. en antijenik bölge gp 120 molekülü üzerindedir ve bu bölge CD4 reseptörüne bağlanmasından sorumludur. Gp 120 bilinen en glikolize edilmiş viral proteindir ve olasılıkla böylece antikorlardan korunabilmektedir. Gp 41 füzyon sonucunda virüsün konak hücreye girişinden sorumludur. Zarfın iç yüzünde matriks proteini (p17) bulunur. Nükleokapsit ise p 24 den oluşmuştur. Daha içeride genetik dizi ile ilişkili p 9 ve p 7 proteinleri bulunur. Burada genetik dizi yanında üç enzim de bulunmaktadır: RT ( RNAse aktivitesi de var), proteaz, integraz. Replikasyonu çok farklı bir şekilde gerçekleşir. Replikasyon viral glikoproteinin spesifik hücre reseptörüne bağlanması ile başlar. HIV gp 120 yardımı ile CD-4 taşıyan T-lenfositleri, monosit /makrofaj, dendritik hücreler, MSS glial hücrelerine tutunup (TUS) gp41 yardımıyla hücreye füzyon ile girmektedir. CD - 4 taşımayan bazı hücreler (Deri Langerhans hücreleri, endotelyal hücreler, pulmoner makrofajlar, megakaryositler,...) de virusla infekte olabilir. Bu aşamada galaktozil seramid, Fc ve kompleman reseptörleri etkili olmaktadır. Bu arada farklı ko-reseptörleri kullanarak farklı HIV viruslarının T-lenfositleri (CXCR-4) ya da monosit/makrofajları (CCR-5) infekte ettikleri belirlenmiş ve bu durumun farklı klinik özellikler geliştirebileceği kaydedilmiştir. 118 MİKROBİYOLOJİ İNSAN ÝMMÜNYETMEZLÝK VÝRUSUNUN GENLERÝ VE PROTEÝNLERÝ Gen Gen Tarafından Kodlanan Proteinler gag p24, p7 Nükleokapsid p17 Yatak Ters transkriptaz1 RNA genomunun DNA’ya transkripsiyonunu yapar. Proteaz Öncül polipeptidleri kırpar. İntegraz Viral DNA’yı konak hücre DNA’sına tümleştirir. gp120 CD4 proteinine bağlama gp41 Konak hücre ile kaynaşma tat Tat Viral genlerin transkripsiyonunun etkinleştirilmesi rev Rev Geç mRNA’ların çekirdekten sitoplazmaya taşınması nef Nef Enfekte hücrelerin yüzeyindeki CD4 proteinler ile sınıf MHC proteinleri azaltır; SIV’in patojenezi için önemlidir2 vif Vif Yeni sentezlenen viral DNA’yı karaklı hale getirir ve özü sitoplazma üzerinden taşır. vpr Vpr Bölünmeyen hücrelerde viral özü sitoplazmadan çekirdeğe taşır vpu Vpu Hücreden virion salınmasın şiddetlendirir. pol env Proteinlerin İşlevi 1 Ters transkriptaz, DNA’nın kikinci ipliğinin yapılmasına izin vermek üzere genom RNA’sını yıkan ribonükleaz H etkinliğine de sahiptir. 2 Siminan immünyetmezlik virusunu (SIV) nef geninin mutantları, muymunlarda AIDS yapmaz. ID: Virus öncelikle cinsel temas, kan yolu ve anneden bebeğe bulaş ile yayılmaktadır. Günümüzde bulaşın % 80’i cinsel ilişki ile bulaş şeklindedir. Normal vaginal ilişkide bulaş oranı ( % 0,1) daha düşük iken anal ilişkide bulaş oranı daha yüksektir (% 1) . Diğer cinsel ilişkiyle bulaşan infeksiyonlar varlığı bulaş ihtimalini arttırmaktadır. Anneden bebeğe bulaş tüm HIV olgularının yaklaşık %10’unu oluşturur ve infekte anneden bebeğe bulaş riski % 12-40 oranındadır. Geçiş; plasentadan, doğum sırasında, doğum sonrasında anne sütü ile bulaş olabilir. Kan yoluyla bulaş azalarak sürmektedir. Kan transfüzyonu ve faktörlerin infüzyonu ile bulaş % 3-5 HIV olgusundan sorumludur. Böyle bir temasta bulaş olasılığı > % 90 olmaktadır. İV uyuşturucu bağımlılarında risk yüksektir. Sağlık çalışanlarında iğne yaralanması ile HIV bulaş riski oldukça düşüktür ( % 0.3-0.5) . Kanda düşük sayılarda virus bulunmaktadır. Ayrıca bu tür kazalar sonrası ya da infekte doğum sırasında uygulanacak antiretroviral ilaçlar bulaşı büyük ölçüde engelleyebilirler. Virusun girişinde genelde genital salgılar(özellikle sperma) ve kan rol oynar. Virus olası olarak ilk olarak dokudaki makrofajları ve submukozal lenfositleri infekte eder. Sonra hızla lenf bezine gelip burada çoğalarak kana ve tüm lefoid dokulara yayılır. Olguların yaklaşık % 50’sinde akut retroviral sendrom gelişir ve diğerleri bu dönemde semptom göstermezler. Bu dönemde 119 MİKROBİYOLOJİ gözlenen klinik bulgular; ateş, lenfadenopati, makülopapüler deri döküntüsü, farenjit, iştahsızlık, ... gibi diğer monositoz sendromu bulgularıyla aynıdır. CD4 T lenfosit sayısında geçici bir azalma izlenir. Bu dönemde gelişen şiddetli immun yanıt ile yaklaşık 1 ay içinde en düşük seviyelere geriler. Bu azalmada CD-8 T lenfositlerinin, NK hücrelerinin ve antikora bağlı hücresel sitotoksisite rol oynar. Bu süreçte ortalama 3 ay içinde virusa özgü antikorlar kanda belirgin hale gelirken yaklaşık 2. haftadan beri belirlenen p24, p41 antijeni azalarak kaybolmaya başlar. Latent dönem 1-15 yıl arasında değişen bir süre devam eder. Latent dönemde kanda viral replikasyon düşük seviyelerde devam ederken virus kontrol altında tutulabilmektedir. Bu dönemde dolaşımda CD4 T-lenfositleri virus ile az sayıda infekte iken lenf bezlerinde belirgin virus çoğalması gözlenir. HIV 120 MİKROBİYOLOJİ Lenf yumrularında ve diğer lenfoid dokularda dendritik hücreler virionları yakalamakta ve buradan geçen lenfositlere sunmaktadırlar. AIDS tablosu gelişmeden önce AIDS ile ilişkili kompleks gelişir (ARC). Bu dönemde belirgin inguinal bölge dışı en az iki bölgede izlenen ve 6 aydan uzun süren lenfadenopatiler, ishal ve bazı infeksiyonlar (zona, kandidiyaz, listeria inf., EBV inf., ...) izlenebilir. Sonra AIDS tablosu gelişir. Bu dönemde CD4 T lenfosit sayısı genelde 400/mikroL altındadır ve ağır immun yetmezlik tablosu vardır. Bu dönem geliştiğinde p24 antikorunda bir azalma ve p24 antijeninin yeniden ortaya çıktığı görülür.. Hastalığın tüm aşamalarında uygun yöntemler ile kandan virus izole edilebilmekte ya da virus varlığı gösterilebilmektedir. HIV infeksiyonu sırasında en belirgin immunolojik değişim CD4 T-lenfositlerdeki azalmadır. 121 MİKROBİYOLOJİ Sonuçta bu sayı azalması ve işlevsel bozukluk sonucunda antijen uyarısına karşı IFN-gama ve IL-2 üretimi azalır ve IL-4 ve IL-10 üretimi artar. Bu arada CD4 T lenfositlerinin Th1 ve Th2 oranı Th2 lehine bozulur ve immun yanıtın desteklenmesini sağlayan B lenfositleri ve NK hücreleri HIV virusu ile infekte olmazlar fakat fonksiyonları sitokin salgılanımındaki bozukluk nedeniyle bozulmuştur. Monosit/makrofaj sistemi virusun en iyi korunduğu bölüm olarak önem taşımaktadır. Bu hücrelerde daha az CD4 olduğundan daha az etkilenirler . Bu hücrelerde virus girişinde CCR-5 koreseptörleri de rol oynarlar. Hücrede ölüme yol açmadan persistan infeksiyon gelişir ve bu hücreler virusun asıl rezervuarı, yayılmasında anahtar hücreler ve ilaç-immun yanıt kaçışında en etkili sığınakları olarak rol oynar. Dokulara geçen makrofajlar beyinde (mikroglia), akciğerlerde (alveolar makrofaj) ve kemik iliğinde (monosit prekürsörleri) yayılma, rezervuar olarak saklı kalma ve buralarda gelişen klinik tablolardan sorumludurlar (TUS). HIV infeksiyonu sürecinde RT enziminin özelliklerinden ve bu konudaki yetersizliğinden kaynaklanan çok sayıda viral mutant oluşmaktadır. Çok sayıda oluşan mutantlar virusun savunma sisteminden kaçışında rol oynar ve etkili bir aşı geliştirilmesi umutlarını ortadan kaldırmaktadır. Bu virusta mutasyonlar en çok env gen bölgesinde olmaktadır. AIDS tablosu tanımıyla ilgili farklı görüşler ortaya atılmaktadır. CDC, AIDS olgularını fırsatçı infeksiyonlar, tümörler ve CD4 sayısı gibi bazı laboratuvar değerleriyle yeniden kategorize etmiştir. Tanımlama dışında tedavinin başlaması ve izleminde CD4 sayısı dışında viral yük tayini de önem kazanmıştır. Bu infeksiyonlar şunlardır: - Özafagus ya da AC, trakea ya da bronşlarda kandidiyaz - İnvazif servikal kanser - Yaygın koksidiodomikoz - AC dışı kriptokokkoz - Kriptosporidyum infeksiyonu - CMV ( KC, dalak, lenf dışı) - CMV retiniti(+görme kaybı) - HIV ansfalopatisi - HSV (kronik ülser, pnömoni, özafajit) - Yaygın histoplazmoz - İsospora infeksiyonu - HIV tükenmişlik sendromu - Kaposi sarkomu - Burkitt lenfoma - İmmünoblastik lenfoma - Primer beyin lenfoması - Yaygın ya da AC dışı MAC ya da M. kansasii (ya da diğer mikobakteriler) infeksiyonu - Tüberküloz - Progresif multifokal lökoansefalopati 122 MİKROBİYOLOJİ - Serebral toksoplazmoz Pnömosistis carinii pnömonisi (PCP) Tekrarlayan pnömoniler Tekrarlayan non-tifoid salmonella sepsisleri AIDS olgularında belirgin klinik tablolar şu şekilde gruplanabilir: 1 – Maligniteler: En sık rastlanan malignite Kaposi sarkomudur. Özellikle homoseksüellerde ve deride sıktır. En sık organ tutulumu ise gastrointestinal sistemdedir. AC infeksiyon nedenli tutuluşların dışında en sık tutulum nedeni de Kaposi sarkomudur. Endotel orijinli bir tümör olduğu düşünülmektedir. HHV-8 bu tümörün oluşumunda rol oynamaktadır. Non-Hodgkin lenfomalar da AIDS olgularında sıktır. Burkitt lenfoma, B-hücreli lenfoma (çoğu primer beyin lenfoması), T-hücreli lenfomalar, EBV ile ilişkli lenfoma ve tüylü hücreli lökoplaki sıktır. Ayrıca servikal invazif kanser, anogenital kanserler de sıktır. 2 – Diğer klinik tablolar: Nörolojik bulgular arasında infeksiyonlardan farklı olarak HIV virusunun mikrogliaları ve nöronları tutması sonucu HIV ansefalopatisi (AIDS ile ilgili demans ) ortaya çıkar. Miyelopati, periferik nöropati, miyopati de ayrıca görülebilir. İlerleyici bir zayıflama ve bitkinlikle karakterize tablo HIV tükenmişlik sendromu adını alır. Bunun dışında pek çok otoimmun tablo, hematolojik bulgu ( trombositopeni,...) belirlenebilir. 3 – Fırsatçı infeksiyonlar: Çok sayıda infeksiyon etkeni HIV (+) olgularda hastalık oluşturabilir. PCP, C.neoformans menenjiti, MAC sepsisi, CMV retiniti, T. gondii ansefaliti, Cryptosporidium ishali özellikle HIV infeksiyonu ile ilişkili olarak saptanan hastalıklardır. Sindirim sisteminde Oral , orafaringeal kandidiyaz HIV infeksiyonunda en sık rastlanan fırsatçı infeksiyondur. Ağızda EBV ile oluşturulan tüylü hücreli lökoplaki kanseröz bir lezyon olarak tanımlanmaktadır. Özellikle Candida, HSV ya da CMV ile gelişen özafajit, CMV ile oluşan kolesistit, sindirim kanalında ülserler, CMV koliti sıktır. İshallerde en sık paraziter ajan olarak Cryptosporidium saptanır. Bu etken dışkı aside dirençli boyama ile (EZN; Kinyoun) boyanırsa kolayca tanınabilir (TUS). Ayrıca İsospora, mikrosporidiumlar da ishal oluşturabilirler. HIV kendi başına da ishal etkeni olabilir. Özellikle homoseksüellerde proktitler sıktır. Bakteriyel kolitler saptanabilir ve mikobakteriler (MAC, M. tubercülosis ) barsakları tutabilirler. MSS tutulumu HIV virusunun kendinden kaynaklanabileceği gibi birçok fırsatçı infeksiyon etkenleri de tutulum yapabilirler. Toksoplazma tutulumu genelde beyinde çevresi ödemli bir lezyon olarak saptanır. Menenjit varlığında ilk akla gelecek etken C. neoformanstır. Bu kapsüllü bir mayadır ve çini mürekkebi boyamalarıyla BOS’da kolayca gösterilebilir. JC virusu aktive olarak multifokal progresif ansefalopati oluşturur. CMV, nörosifiliz, tüberküloz menenjit de saptanabilir. 123 MİKROBİYOLOJİ Akciğerler(AC)de ilk olarak P. carinii pnömonisi (PCP) akla gelmelidir. Bu etken önceden protozoonlar arasında sayılmaktayken bugün mantarlar arasında yer almaktadır. Yaygın interstisyel AC tutulumu sıklıkla belirlenen klinik özelliklerindendir. Ayrıca tüberküloz, atipik mikobakteri infeksiyonları, bakteriyel pnömoniler, C. neoformans ve CMV AC tutulumu da olabilir. Deride Kaposi sarkomu (HHV-8 ? ) dışında deride basiller anjiomatoz saptanabilir. Etken Rochalimae henselaedir. MCV molluscum contagiosum oluşumuna neden olur. Bu olgularda MCV yaygındır. HPV ile oluşan siğiller, kondiloma akuminata , HSV ,atipik mikobakteri infeksiyonları sıktır. Sistemik yayılım sonucu kriptokok infeksiyonlarında belirgin göbekli deri lezyonları oluşabilir. CMV reaktivasyonu sıklıkla retinada oluşur ve retinit gelişir. Tedavi edilmezse körlükle sonlanabilir. VZV retinada nekroz oluşturabilir. HIV infeksiyonu laboratuvar tanısında serolojik yöntemler öncelikle kullanılırlar. HIV infeksiyonu sonrasında kanda ilk olarak p-24 antijeni saptanır. Sonra gp 120 ve p 24’e karşı antikorlar meydana gelir ve p24 antijeni kaybolur. AIDS gelişirken ise anti p-24 antikorlarını kaybolduğu ve sonrasında p-24 antijeninin yeniden ortaya çıktığı saptanmıştır. Antikor tayini (serokonversiyon) ortalama 1-3 ayda gerçekleşir, fakat % 5 olguda bu olay 6 aya kadar gecikebilir. Bu durumda viral antijen, virusun kendisi ya da viral genom gösterilebilir. Antikor tayininde ELİSA yöntemi kullanılır ve (+) sonuçlar Western Blot yöntemi ile doğrulanır. Hızlı testler (lateks,...) geliştirilmektedir. Antijen olarak p-24 tayini kullanılır. Günümüzde p-24 antijeni ve gp120 antikorunu aynı anda saptayabilen kitler de üretilmektedir. Virus üretimi güç ve zaman alıcıdır. PCR ile viral genom tayini ve yeni gelişmiş teknikler ile viral yük tayini mümkün olmaktadır. Bu hastaların takibinde CD4 T lenfosit sayımı (CD4 / CD8 oranı) önemlidir. Tedavinin izleminde ise CD4 sayımı yanında viral yükün takibi de önerilmektedir. Tedavide ortaya çıkan fırsatçı infeksiyonların tedavisi ve HIV infeksiyonunun tedavisi iki farklı yaklaşım olarak ele alınabilir. TEDAVÝ A- Fırsatçı infeksiyonların tedavisi: Genelde CD4 < 200 altında primer olarak uygun olgularda profilaksi başlanır (primer). Bu infeksiyonlar geliştikten sonra ise genelde ömür boyu bir profilaksi kullanımı gerekir (sekonder).Önemli fırsatçı infeksiyonlar ve önerilen tedavi /profilaksi uygulamaları tabloda gösterilmiştir: B- Antiretroviral tedavi: Günümüzde HIV infeksiyonu tedavisinde genel yaklaşım en erken dönemde başlanıp tedavinin devamlılığının sağlanmasıdır. Tedavi kararında CD4 sayısı ve viral yük sonuçları birarada değerlendirilir. Tedavi kararı hastayla beraber alınmalıdır. Çünkü tedavi ömür boyu sürmek zorundadır, oldukça toksik olabilmektedir ve tedaviye uyum yeterince olmazsa tedavi başarısızlığı ve direnç kaçınılmaz olarak gelişmektedir. 124 MİKROBİYOLOJİ Günümüzde etki mekanizması farklı antiviral ajanların birarada ve yoğun olarak kullanıldığı “hayli aktif antiretroviral tedavi” (HAART) uygulanmaktadır. Bu tedavide kullanılan antiretroviral ilaçlar şunlardır: 1 – Nükleozid analogları RT inhibitörleri: - Zidovudin (ZDV) / azidotimidin (AZT): En sık başağrısı,bulantı gibi şikayetler oluşturabilirken en önemli doz kısıtlayıcı yanetki lökopeni, anemidir. - Didanozin (ddI): Doz kısıtlayıcı yan etki geri dönüşümlü periferal nöropati ve pankreatittir. - Zalsitabin (ddC): Doz kısıtlayıcı yan etki özellikle yanma hissi ile karakterize nöropatidir. Pankreatit nadir fakat ölümcüldür. - Stavudin (d4T): doza bağlı periferik nöropati yapar. - Lamuvidin (3TC): Başağrısı, karın ağrısı, ishal, perferik nöropati,... gibi bir çok yan etki bilinse de en az toksik etki bildirilen ajandır. Kronik HBV infeksiyonu tedavisinde de kullanılır. 2 – Nonnükleozid RT inhibitörleri(NNRTI): Hızla direnç geliştirmeleri ve bu direncin tüm NNRT inhibitörlerini kapsaması önemli bir sorundur. Tedavide döküntü, başağrısı, sindirim sistemi yakınmaları en sık yan etkiler olarak izlenir. Stevens-Johnson sendromu nadir fakat korkutucu bir yan etkidir. - Nevirapin - Delavirdin - Efavirenz AIDS’Lİ HASTALARDA GÖRÜLEN FIRSATÇI ENFEKSİYONLARIN TEDAVİ VE PROFİLAKSİLERİ Etken CMV enfeksiyonları Tedavi Profilaksi İntravenöz Gansiklavir veya foscarnet Oral gansiklavir Herpes Simpleks Asiklavir, foscarnet Asiklavir Mycobacterium avium kompleksi Klaritramisim veya azitromisin + Etambutal veya rifaburin + ciprofloksosin veya rifampin Klaritromisin veya azitromisin M. tubeculosis INH + Rifampin + Prazinamide + Etambutol - Salmonella Üçüncü jenerasyon sefalosporinler - P. carinii pnömonisi Kontrimoksazole, pentamidiz, dapson Tontrimaksazol, dapson, inhale pentamidine Candida albicans Amfotenisin B, flucanazole Fluconazole C. capsulatum Amfoterisin B, itraconazol - C. immitis Amfoterisin B Oral itrakonazol veya flucanazole T. gondi Primetamin ve leucovorin asid + sulfadiazin veya klindansin Ko-trimoksazol veya primetamine-dapson ID: 125 MİKROBİYOLOJİ 3 – Proteaz inhibitörleri: HIV proteazını inhibe ederek viral poliproteinlerin aktif hale gelmelerini engeller. Yeni birçok proteaz inhibitörleri de geliştirilmektedir. Yan etkileri yanında çok ciddi ilaç etkileşimleri uygulamalarında zorluklar yaratmaktadır. En önemli doz kısıtlayıcı yan etkileri lipodistrofidir. - Sakuinavir: Sindirim sistemi yakınmaları sıktır. Daha nadir olarak transaminazlarda yükselme, sarılık, konvülziyon,... oluşturabilir - Ritonavir: İlaç etkileşimi önemli sorun yaratır ve bazı ilaçlarla birlikte kullanılmaması gerekir. - İndinavir: En sık bildirilen yan etkilerinden birisi nefrolitiyazistir. - Nelfinavir - Amprenavir KALİSİVİRUSLAR Kalisiviruslar ve Norwalk virusu zarfsız, (+) RNA içeren viruslardır.Kontamine yiyecek-içeceklerle, fekal-oral yol ile bulaşır. İnce barsak villus atrofisine ve sonuçta ishale yol açar. Erişkinlerdeki viral ishallerin çoğundan Norwalk virusu sorumlu tutulmaktadır. En iyi yöntem dışkıda antijen aranmasıdır. ASTROVİRUSLAR: Zarfsız, (+) RNA viruslarıdır. Yapıları yıldıza benzer. Fekal-oral yolla bulaşır ve infant ishallerinde %4-6 etkendirler. Antijen tayini ile tanı konulabilir. ARENAVİRUSLAR: Zarflı, iki segmentli, dairesel RNA taşıyan bir virustur. Plazma zarından tomurcuklanır ve bu arada rastlantısal olarak işlevsiz ribozomlar da viriona katılırlar. Stoplazmada replike olurlar ve çoğu persistan infeksiyona neden olurlar. Replikasyon sırasında genetik ”reassortment” sıktır. Bu viruslar doğada devamlılıklarını persistan olarak infekte olan, salgılarında virus çıkaran ya da hastalanan kemirgenlerle devam ettirirler. İnsana bulaşma bu çıkartılara insanların yaralı deri ya da solunum sistemleriyle temasıyla olmaktadır. HIV İNFEKSİYONUNDA PRİMER PROFLAKSİ GEREKTİREN İNFEKSİYON AJANLARI İnfeksiyon ajanı Endikasyon İlk Tercih Pnömosistis pnömonisi (PCP) CD 4 T lenfosit sayısı <200 hücre µH veya oral kandidiyazis Trimetoprim - Sülfo- Dapson matoksazol (TMP-SMZ) - Dapson+ Primetamin+ Lökoverin - Pentamidin - Atovaquone Toksoplasma gondii Toksoplasma Ig6 pozitif veya CD4 T lenfosit sayısı <100 hücre µH Trimetoprim - Sülfo- TMP - SMZ matoksazol (TMP-SMZ) - Dapson+ Primetamin+ Lökoverin - Atovaquone + Primetamin+ Lökoverin Mycobakterium avium CD4 sayısı < 50 hücre kompleks (MAC) /µH Azitromisin veya Klaritromisin İkinci Tercih - Rifabutin - Azithromicin + Rifabutin ID: 126 MİKROBİYOLOJİ LCMV: Bu virus dünyada ev farelerinde yaygın olarak bulunmaktadır. İnsana bulaştığında genelde grip benzeri tablo oluşurken seyrek olarak aseptik menenjit ya da ansefalit oluşabilir. LASSA VIRUS: İnsandan insana bulaş olasılığı vardır. Hastalık kronik multisistem tutulumu ya da ağır hemorajik ateş şeklinde oluşabileceğinden tanı zordur.Tedavide ribavirin etkili bulunmuştur. FİLOVİRUSLAR: Zarflı, (-) RNA içeren uzun bir şerit şeklinde görülen viruslardır. Ebolavirus, Marburg ve Reston virusları bu ailede bulunurlar. Maymunlardan bulaşabilirler ve insanlardan vücut salgıları ile diğer insanlara bulaşabilirler. Hemorajik ateş oluştururlar. 127 MİKROBİYOLOJİ MİKOLOJİ MANTARLARA GİRİŞ, PATOGENEZ, TANI VE ANTİFUNGAL İLAÇLAR Mantarlar , ökaryotlu mikroorganizmalardır. Hücre duvar yapısında bulunan kitin mantarın bakterilerden ayrılmasını sağlar. Hücre duvarında kitin, mannanlar, glukanlar ve diğer kompleksler vardır.Hücre duvarındaki kitin (N-asetil glukozamin polimeri) antibiyotiklerden etkilenmez. Hücre zarında sterol bulunur. İnsanda kolesterol halinde bulunurken mantar hücresinde ergosterol, zimosterol bulunur. Bu yapı pek çok antifungalin etkili olduğu bölgedir(Azoller, Amfoterisin B). Eşeyli ve eşeysiz üreyebilme yeteneklerine sahiptirler. Eşeysiz üreyen formuna anamorf, eşeyli üreyen formuna teleomorf adı verilir. Spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz olarak geliştirilebilir; mantarın yayılmasında, insana bulaşmasında ve üremesinde rolü vardır. Morfolojik özelliklerine, besiyerinde oluşturdukları kolonilerin özelliklerine göre maya ve küf şeklinde ayrılırlar. Küf mantarlarının temel yapısı filamantöz uzantılar olan hif yapılarıdır. Maya mantarları ise hif yapıları genelde oluşturmaz. Fakat maya mantarları içinde uygun koşullarda hifsi yapılar (yalancı hif: psödohif) ya da hif yapıları oluşturan mantarlar tanımlanmıştır. Bazı mantarlar doğada (22 C) küf insanda hastalık oluşturduğunda (37 C) maya yapıları oluştururlar. Buna termal dimorfizm adı verilir. En önemli termal dimorfizm gösteren mantarlar bazen primer patojenler olarak da tanımlanmaktadırlar (TUS): - Histoplasma capsulatum - Coccidiodes immitis - Blastomyces dermatitidis - Paracoccoides brasiliensis - Sporothrix schenckii TIPTA ÖNEMLİ FUNGUSLAR Gerçek patojenler Oportunustik Patojenler - Absidia corymbifera - Aspergillus fumigatus - Candida albicans Kutaneöz infektif ajanlar - Epidermophyton species - Microsporum species - Trichophyton species Subkutan infeksiyon ajanlar - Actinomadura madurae - Clodosporium - Madurella grisea - Phialohora - Sporothrix schenckii Sistemik ajanlar - Blastomyces dermatitidis - Coccidioides immitis - Histoplasma capsulatum - Cryptococcus neoformans - Pneumocystis carinii - Rhizomucor pusillus - Rhizopus oryzae (R. arrhizus) - Paracoccoidioides brasiliensis 128 MİKROBİYOLOJİ DERMATOFİTLERİN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ Etken Makrokonidi Mikrokonidi Yerleştiği doku Floresans Microsporum Mekik şeklinde Var Saç, deri Var Trichophyton Kalem şeklinde Var Saç, deri ve tırnak Yok Epidermophyton Lobut (raket) şeklinde Yok Deri ve tırnak Yok Candida Yok Yok Deri ve tırnak Yok ID: Mantarların spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz üremeye göre farklı yapılar oluşturur. Bu yapılar özellikle küf mantarlarının tanımlanmasında özel bir öneme sahiptirler: EŞEY SPORLARI: - Bazidiospor Askospor Zigospor Oospor EŞEYSİZ ÜREME SPORLARI : - Sporangiosporlar ( Rhizopus, Mucor,...) Konidiumlar: Deuteromycete sınıfında eşeyli üremesi bilinmeyen mantarları kapsayan grupta bulunurlar ve tanımda faydalıdırlar) a) Artrokonidi (artrospor): Geothricum candidum, Coccidiodes immitis b) Klamidospor: Özellikle Candida albicans c) Blastokonidi (tomurcuklanma) : Maya hücreleri, Penicillium, Aspergillus. d) Makrokonidiler (dermatofitler,..) e) Mikrokonidiler Mantar infeksiyonlarında tanım testleri nisbeten daha farklıdır. Tanım aşamasında örneklerin direkt incelenmesi en önemli rolü oynamaktadır. Özellikle deri, tırnak gibi keratinden zengin örneklerin direkt değerlendirilmesinde KOH, dimetil hidroksit gibi eriticiler kullanılır (TUS). Bunlar keratini eriterek mantar elemanlarının görünür hale gelmesini sağlar. Giemse hücre içi yerleşimli mantarların (H. capsulatum) boyanmasında faydalıdır. Çini mürekkebi kapsüllü bir maya olan Cryptococcus meoformans tanımında faydalıdır. Mantarların kültürü Sabouroud dekstroz agarda yapılır. Dimorfizm araştırılacaksa 37 ve 25 C’lerde iki ayrı inkübasyon gerekir. Üreyen küflerin tanımı önce laktofenol pamuk mavisi ile (TUS) morfolojilerin değerlendirilmesi ile yapılır. Antijen araştırmaları özellikle immunsupresif hastalarda belirgin artış göstermektedir. BOS ‘da kriptokok kapsül antijeni, Candida infeksiyonlarında kanda mannanemi, ve son zamanlarda Aspergillus galaktomannan ölçümü tanıda faydalı bulunmaktadır. Sistemik infeksiyonlarda özellikle kronik hastalıklarda antikor yanıtı faydalı olabilir (Fungus ball- Aspergillus İHA). 129 MİKROBİYOLOJİ ANTİFUNGALLER Azoller (İmidazol, triazol türevleri), Ergosterol sentezini 14 alfa demitilaz enzimi inhibisyonu ile engellerler. Bu enzim mikrozomda sitokrom p-450’ye bağlıdır.Azol türevleri içinde Aspergillus infeksiyonlarında sadece ıtrakanazol (yeni ilaç vorikanazol) etkilidir. Candidalardan C. tropicalis ketokanazole, C. krusei flukanazole etkisizdir. P. boydii infeksiyonlarında mikonazol kullanılabilir. Yan etki açısından en toksik ajan ketokanazoldür. Hepatatoksite gelişebilir. İmpotans, jinekomasti,... gibi bulgular, diğer ilaçlarla etkileşim (rifampisin, H2 reseptör blokerleri,...) sorun oluşturabilir. BOS’a en iyi flukanazol geçebilir. Amfoterisin-B Ergosterole bağlanarak hücre zarı yapısını bozar. C. lusitaniae amfoterisinB’ye doğal dirençlidir.Bu ilaca bağlı toksik etkiler çok belirgindir. En önemli yan etkisi nefrotoksisitedir. Febril nötropenik hastalarda ateş düşmediğinde, ciddi infeksiyon varlığında ampirik olarak aspergillus, Blastomikoz, H. capsulatum, C. neoformans, C. immitis, sistemik Candida infeksiyonlarında ilk seçenek olarak kullanılır. Leishmania infeksiyonlarında kullanılmaktadır. Griseofulvin Hücre bölünmesi aşamasında kromozom ayrılmasını önleyerek etkili olur. Keratinize dokuda birikme özelliği vardır. Dermatofit infeksiyonlarında oral tedavide kullanılmıştır. Toksik etkileri nedeniyle artık çok tercih edilmemektedir. Flusitozin Bir nükleozid analoğudur. Tek başına kullanılmaz ve sadece C. neoformans infeksiyonlarında amfoterisin-Bile kombine edilerek kullanılabilir. Nistatin Deri ve mukozal yüzeylerdeki Candida infeksiyonlarında kullanılan hücre zarına etkili bir polyendir. Sindirim sisteminden emilmez. YÜZ, KÜTANÖZ VE SUBKUTAN MİKOZLAR YÜZEYEL MİKOZLAR Tinea nigra: Avuç içi ya da tabanda kahverengi-siyah lekeler oluşturur. Etken Exophilia werneckii (Cladosporium werneckii) ‘dir. Siyah dimorfik yapılar gösteren bir mantardır. Kara piedra: İnfekte saçta sert nodüller şeklindedir. Etken Piedra hortae ‘dir. Mikroskopta örnekte askosporlar görülür (teleomorf şekil), kültürde anamorf şekiller üretilebilir. 130 MİKROBİYOLOJİ Ak piedra: Saç, sakal, bıyıkta beyazımsı nodüller şeklinde hastalık yapar. Etken Trichosporon beigelii’dir. Kültürde üretilerek tanı konulur. Tinea versicolor: Etken Mallessezia furfur (TUS) ( Pityrosporum orbiculare/ovale). Normalde deride bulunan, lipofilik bir mantardır. Lezyonlar ; deride, özellikle boyun ve göğsün üst kısımlarında hipo-hiper pigmente, bazen kaşıntılı lezyonlar şeklindedir. Lezyonlar kolayca kaşınır ve pullar halinde dökülür (yonga belirtisi). 131 MİKROBİYOLOJİ Mikroskopik incelemede çok sayıda küçük kısa hif yapıları ile klamidospor kümeleri tipiktir. Zeytinyağı ile zenginleştirilmiş Sabouroud besiyerinde üretilebilir. Damar içi kateterli ve özellikle İV lipid verilen hastalarda sepsis, pnömoni yapabilir. M. pachydermatis köpeklerden insana bulaşarak hastalık oluşturabilirler. KUTANÖZ MİKOZLAR (DERMATOFITLER) Derin dokuları etkilemeyip sadece deri, saç, kıl, tırnak gibi keratinize dokuları etkileyen küf mantarlarıdır. Üç cins altında incelenirler. Bu cinslere ait temel yapısal özellikler tabloda gösterilmiştir. Bu mantarlar insandan (andropofilik), hayvandan (zoofilik) ya da topraktan (jeofilik) bulaşabilirler. Zoofilik olanlardan M. canis özellikle kedi-köpekten, T. verrucosum sığır gibi büyük baş hayvanlardan bulaşabilir. Tinea capitis: Saçlı derinin mantar infeksiyonudur. Kılların tutulum şekline göre endotriks (kıl içi) ya da ektotriks tutulum (kıl dışı) ayrılabilir. Microsporum ve T. verrucosum kıl dışı tutulum yaparken diğer Trichophyton türleri ( T. tonsurans, T. violaceum,...) kıl içi tutulum yaparlar. Özellikle çocuklarda M. canis, T. tonsurans kaynaklı salgınl ar görülebilir. Microsporum infeksiyonlarında UV ışık (Wood) altında infekte kıllar yeşil flouresans verirler. Kerion, saçlı deride gelişen iltihabi kitledir. Özellikle T. verrucosum infeksiyonlarında belirlenmektedir. FAVUS (:kellik) ise T. schoenleini ile oluşan (TUS) kronik, yaşam boyu devam edebilen kıl diplerinde skutulum denen sarımsı kabuklarla karakterize atrofi ve saçların kaybıyla sonlanan bir mantar infeksiyonudur. Saçlarda bambu kamışı gibi endotriks tutulum ve üretildiğinde boynuzsu hif yapıları tipiktir. KANDİDA TÜRLERİ Etyolojik C. albicans C. tropicalis C. parapsilosis C. kefyr Ajanlar C. guilliermondii C. krusei C. glabrata C. lusitaniae Klinik Kutanöz Mukokutanöz Kronik Sistemik : İntertrigo, onikomikozis : Mukokutanöz kandidiyaztis, kronik granülomatöz hastalık : Mukokutanöz candidiazis, granülomatoz hastalık : Fungemi, endokardit, pulmoner infeksiyon, üriner trakt infeksiyonu, meninjitis, endoftalmit Altta yatan durumlar Geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, OKS, mekanik sebepler (travma, oklüzyon) AIDS, avitaminozlar, gebelik Hücresel immün yetmezlikler Pagositoz bozuklukları İmmun supresif durumlar (endokrinopatiler, DM, yanıklar) İntra venöz ilaç alışkanlığı, IV kateter ID: 132 MİKROBİYOLOJİ Tinea cruris: Kıvrımların mantar infeksiyonlarıdır. Kasık, koltuk altı, göğüs altında infeksiyonlar sıktır. T. rubrum, E. floccosum sık rastlanan etkenlerdir. Bu bölgelerde Candida cinsi mantarların da önemli etken olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca bu bölgelerde Corynebacterium minutissimum’un etken olduğu eritrazma da unutulmmalıdır. Eritrazmada UV altında mercan kırmızısı pigment görülmesi ayrımda yardımcı olur. Tinea corporis: Vücudun çeşitli kısımlarında görülür. Temriye, madolyon isimleriyle de anılır. T. rubrum, T. verrucosum, M. canis, E. floccosum sık etkenlerdendir. Özellikle sağlam deri ile birleşme yerinden örnek alındığında kültürde etkeni üretmek daha olasıdır. Tinea pedis: (Atlet ayağı) Ayak parmak arasının infeksiyonudur. T. rubrum, T. mentagrophytes sık etkenlerdir. Selülit için giriş yeri olabilir. Tinea barbae: Sakalın mantar infeksiyonudur. Tinea unguium: (: Onikomikoz) Tırnağın infeksiyonudur. T. mentagrophytes, T. rubrum, ... gibi dermatofitler dışında Fusarium, Aspergillus, Acremonium gibi küf mantarları da etken olabilir. Candidalar özellikle el tırnaklarında gelişen onikomikozlarda sık etkenlerdendir. Tanıda alınan örnekte KOH ile yapılan incelemede mantar yapıları görülür. Kültürde üretilen mantarlar laktofenol pamuk mavisi ile boyanarak hifler, makro-mikrokonidileri, koloni yapısı, üreme hızı, pigment,... gibi özellikleriyle tanımlanmaya çalışılır. T. rubrum kırmızı pigmenti, kıl delme deneyi ve üreaz testleriyle T. mentagrophytes’ ten ayrılabilir. Pek çok lokal ya da sistemik azol türevi, allilaminler, griseofulvin kullanılabilir. Yüzeyel mikozlar arasında diğer nadir mantar hastalıkları da bulunur: SUBKUTAN MİKOZLARI Sporotrikoz: Etken Sporothrix schenckii’dir. Bu mantar dimorfik bir mantardır. Doğada toprakta, gül, ağaç kabuğu, yosun gibi ortamlarda doğal olarak bulunabilir. Bu yapılarla meydana gelen yaralanmalarda lenfokutanöz bir tutulum en sık görülen klinik şeklidir. Nadiren pnömoni, diğer organ tutulumları (en sık osteoartiküler tutulum) ya da sistemik hastalık oluşturabilir. Deriden toprakla temas eden yaralanmalarda papül, püstül sonra ülser oluşur. Lenfatikleri izleyerek oluşan nodüler lezyonlar sonrasında ülserleşebilir. Genelde ateş ve sistemik bulgular belirgin değildir. Lezyondan alınan örneklerde puro sigarası şeklinde maya hücreleri ve bu yapı çevresinde sklerotik reaksiyon (asteroid cisimler, Splendori reaksiyonu) görülebilir. 133 MİKROBİYOLOJİ Kültürde ürediğinde tipik hifleri ve hiflerin ucunda kasımpatı gibi kümeler oluşturan sporları tipiktir. Dimorfizmi gösterilerek tanı kesinleştirilebilir. Serolojik testler çok faydalı bulunmamıştır. Tedavide oral potasyum iyodür en etkili seçenektir (TUS). Bu tedavide kullanılamazsa uzun süreli itrakanazol kullanılabilir. Kromomikoz (Kromoblastomikoz): Dematosiyöz (koyu renk pigmentli) küf mantarlarının oluşturduğu, deri ve derialtı dokuya lokalize, kronik granülomatöz tablodur. En sık etkenler; Fonseca pedrosi, Fonseca compacta, Phiolophora verrucosa, Cladosporium’dur. Lezyon genelde alt ekstremitedir, çok yavaş büyür ve tümöral oluşumlar ile karıştırılabilir. Örnek lezyondan alınan biopside tipik mantara ait yapıların görülmesi ve kültürde üretilmesi ile konulur. Örnekte siyah renkli sklerotik yapılar (Sklerotik cisim: Madler cisimcikleri) görülmesi tipiktir. Kültürde siyah renkli koloniler oluşturarak ürer. Primer tedavi metodu cerrahidir. Gereken olgulara ayrıca amfoterisin-B, itrakanazol kullanılabilir. Maduramikoz (Miçetoma): Madura ayağı adını da alır. Benzer klinik tabloyu aerobik aktinomiçesler ve nokardialar da yapabilir (N. brasiliensis) ve bu durumda aktinomiçetoma adı verilirken mantarlarla oluşan klinik tabloya ömiçetoma adı verilir. Mantarlar arasında en sık iki etken Pseudoallesheria boydii, Madurella mycetomatis’dir. Genelde toprakla bulaşmış bir yarada yıllar sonra şişlik, fistüller oluşarak ilerler. Kronikleşir , kemik tutulumu ile deformasyonlara neden olur. Mantarlar etken ise kültürde üretilerek tanı konulur. Tedavi cerrahi eksizyon ya da amputasyonla olur. Rinosporodioz: Mukozalarda, en sık burunda, bazen konjunktiva, anüs, genital bölgede gelişen, iri polip, tümöral kitlelerle karakterize bir hastalıktır. Etken Rhinosporidium seeberi’dir. Lezyonların çok çabuk kanayabilmesi önemli bir özelliktir. Mikroskopik inceleme ile tanı konulur, kültürü yapılamaz. Tedavi cerrahi eksizyondur. Lobomikoz: Etkeni Laboa loboi olan, tropikal bölgelerde görülen keloid benzeri lezyonlara yol açan bir mantar hastalığıdır. Conidiobolus ve Basidiobolus cinsi zigomisetlerle oluşan tropikal bölgelerde rastlanan kronik subkutam mantar infeksiyonları da tanımlanmıştır. SİSTEMİK MİKOZLAR COCCİDİOİDES İMMİTİS Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika’nın belirli bölgelerinde endemik olarak bulunur. 134 MİKROBİYOLOJİ İnsana doğada kolayca rüzgarla taşınan artrokonidileri ile bulaşırlar. Bu artrosporlar, akciğerlerde içi endosporlar ile dolu kürecikler (Sferül) oluştururlar (TUS). Tüm dokulara yayılabilse de en sık pnömoni, kemik ve MSS tutulumu gözlenir. İmmunsupresiflerde ağır bir klinik tablo, MSS tutulumu görülür. Özellikle son trimester gebelerde çok ağır seyreder. Hastalık seyrinde eritema nodosum sıktır. Tanıda örnekte sferüllerin görülmesi tipiktir. Kültürde Sabouroud besiyerinde kolayca ürer. Bu üremede çok sayıda artrokonidi olduğundan kültürleri ileri derecede bulaştırıcıdır. Serolojik yöntemler tanıya yardımcı olabilir. Seçkin ilaç amfoterisin B’dir. HİSTOPLASMA CAPSULATUM Toprakta ve kuş dışkılarının bol olduğu yerlerde bulunur. Yarasalar infekte olarak dışkılarında bu mantarı çıkartabilirler. Toprakla uğraşan, mağaralara giren kişilerde daha sık belirlenir. Primer olarak retiküloendotelyal sistemi infekte etmektedir. İnsana solunum yollarından bulaştığında genelde subklinik bir akciğer infeksiyonu gelişir. Grafide bilateral interstisyel tutulum izlenebilir. Dissemine histoplazmoz immunsupresiflerde, özellikle HIV (+) olgularda görülebilir. Sistemik infeksiyonlarda gastrointestinal sistemde ülserasyonlar, hepatosplenomegali (özellikle çocuklarda), sürrenal yetmezliği (Addison) sıktır. Özellikle dilde ülserasyon H. capsulatum’u akla getirmelidir. Bu klinik formda eğer incelenirse kemik iliği, dalak, karaciğer, lenfoid doku hatta bazen periferik mononükleer hücrelerde maya hücreleri şeklinde görülebilir. Tanıda en sık kemik iliği aspirasyonu incelenmesi tercih edilir. Burada mononükleer hücreler içinde küçük , tomurcuklanan maya hücreleri şeklinde görülebilir. Serolojik tanı (kompleman birleşmesi, immundifüzyon, lateks IgM...) ya da deri testleri (histoplazmin) tanıda kullanılabilir. Kültürde üretilebilir ve kolonisinde belirlenen trabeküler makrokonidiler ve küçük gözyaşı şeklinde mikrokonidi ve hifler ayrımda faydalıdır (TUS). Dimorfizmini gösterebilmek en kesin tanı metodudur. Tedavide amfoterisin B; ketokanazol kullanılabilir BLASTOMYCES DERMATİDİS (KUZEY AMERIKA BLASTOMIKOZU) Toprakta bulunan mantarın solunum yoluyla alınmasıyla akciğerlere ulaşır ve oradan yayılır ya da direkt deri yoluyla bulaşabilir. Akciğer, deri, ürogenital tutulum sıktır, gastrointestinal kanalı pek tutmaz. Lezyondan alınan örnekte büyük, geniş boyunlu tek tomurcuklu maya hücreleri tipiktir. Kültürde üretilebilir, dimorfizmi gösterilebilir. Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir. PARACOCİDİODES BRASİLİENSİS Toprakta bulunan mantarın inhalasyonu ile bulaşır. Çok uzun yıllar sessiz kalabilir. Deri, solunum sistemi, lenfoid doku sıklıkla tutulur. Kadınlarda hafif seyreder. Lezyonlardan alınan örneklerde, özellikle kültürde üretildiğinde zemini dar çok sayıda tomurcukla kaplı tipik maya hücreleri görülebilir (Gemi dümeni). Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir. 135 MİKROBİYOLOJİ FIRSATÇI MANTAR İNFEKSİYONLARI Özellikle immun sistemi bozulmuş hastalarda normalde doğada yaygın olarak bulunan, saprofit ya da endojen mantarların oluşturduğu hastalıklar bu grupta ele alınmaktadır. Bu tür infeksiyonlar sıklıkla AIDS gibi immunsupresif hastalıklarda, transplantasyon hastalarında, hematolojik malignitesi olan hastalarda, steroid kullanımı, geniş spektrumlu antibiyoterapi kullanımı, invazif girişimler,... bu infeksiyonlar için risk faktörüdürler. CANDİDA CİNSİ MANTARLAR Fırsatçı mantar infeksiyonları arasında en sık etkenlerdir. Farklı türler karşımıza çıkabilse de en sık etken C. albicans’dır. Candida cinsi mayalar, tomurcuklanan (blastokonidi) maya hücreleri ve bazen psödohif oluşturan maya hücreleri olarak örneklerde görülebilir. Normalde ağız boşluğu, deri kıvrımları, sindirim sisteminde florada bulunurlar. Pek çok farklı klinik tabloya neden olabilir. Mukokutanöz candida infeksiyonları Oral kandidiyaz (:pamukçuk) en sık rastlanan klinik tablodur. Dil ve ağız boşluğunda beyaz plaklarla karakterizedir. Vaginit özellikle gebelerde, diabetiklerde ve antibiyotik kullananlarda görülür. Çoğu beyaz, peynirimsi akıntı ile tanımlanır. Deride follikülit, balanit, intertrigo, özellikle el tırnaklarında onikomikoz, paranoşi, tinea barbae nedeni olabilir. Dudak kenarları infeksiyonu (perleche:yalama) da yapabilir. Kronik mukokutanöz kandidiyaz C. albicans’a karşı T-lenfosit yanıtında belirgin bir bozukluk sözkonusudur. El-ayak tırnakları, mukozalarda kronik, uzun süreli tedavilerle bile düzelmeyen infeksiyonlar görülür. Sistemik infeksiyonlar özellikle diabetik, immunsupresyonu olan, nötropenik olgularda, antibiyotik kullananlarda ve invazif girişimleri olanlarda özellikle sık rastlanır. Özafajit AIDS olgularında (en sık özafajit etkeni) ve maligniteli hastalarda sık rastlanan bir klinik tablodur. Hemen tüm organ ve sistemleri tutabilir. Olguların yaklaşık yarısında sistemik yayılım vardır ve sistemik yayılım varlığında en sık göz (endoftalmit) ve böbrekler (Kandidüri, pyelonefrit) tutulur. Sistemik yayılımda kanda saptanması her zaman mümkün olmayabilir. Çok sayıda alınan hemokültürlerden birinde bile üreme olsa anlamlı kabul edilmelidir. Sistemik yayılım sırasında deride belirgin kırmızı nodüller tanı koydurucudur. Endokardit nedeni olabilir ve fungal endokarditler arasında en sık etken konumundadır. Nötropenik hastalarda hepatosplenik kandidiyaz olabilir. Yüksek ateş, karın ağrısı varlığında akla gelmelidir. Genelde alkali fosfataz yükselmiş olarak bulunur. Karaciğer ve dalakta lezyonlar görülerek tanı konulabilir. Nötropeni düzeldikçe lezyonlar daha belirgin görülebilir (TUS). 136 MİKROBİYOLOJİ Tanı örneklerde mantarın görülmesi ve kültürde üretilmesiyle konur. C. albicans diğerlerinden mısır unlu jelozda klamidyospor oluşturması ve germ tüp (Çimlenme borusu) oluşturmasıyla ayrılabilir. Diğer türler karbonhidrat asimilasyonu, boyalarla inhibisyon gibi yöntemlerle tanımlanabilir. En sık etken C. albicans iken artık albicans dışı kandidalar da artış görülmektedir. Özellikle moleküler biyolojik yöntemlerle yeni türler de tanımlanmaktadır. C. dubliniensis HIV (+) hastalarda sıklıkla tanımlanmış özellikleri ile C. albicans’a benzeyen yeni bir türdür. Candida infeksiyonlarında yeni bir sorun antifungal direncindeki artıştır. C. krusei doğal olarak azollere dirençli (TUS), C. lusitaniae ise doğal olarak amfoterisin-B’ye dirençlidir. Tedavide lokal mukoza tutulumunda nistatin, sistemik/ yaygın tutulumda azol türevleri ya da amfoterisin-B kullanılabilir. VRYPTOCOCCUS NEOFORMANS Geniş bir polisakkarid kapsül ile sarılı bir mayadır. Psödohif oluşturmaz. Genelde güvercin dışkısı ile kirlenmiş toprakta yoğun olarak bulunduğu belirlenmiştir. Farklı bir varyetesi (var. gattii) okaliptus ağaçlarında belirlenmiştir. Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda menenjit, pnömoni, deri tutulumu, kolit, prostatit oluşturabilir. AIDS olgularında en önemli menenjit etkenidir. Tanıda çini mürekkebi ile kapsüllü mantarların görülmesi (TUS) ve kültürde üretilmesi yeterlidir. BOS’da polisakkarit kapsül antijen tayini (TUS) de tanıda faydalı bir yöntemdir. Üreyen mantarın mukoid kolonileri olması, üreaz (+) olması, melanin ve benzeri yapılar olduğunda siyah pigment yapması tanımda faydalıdır. Tedavide amfoterisin B (+5 Flusitozin) ya da flukanazol kullanılabilir (TUS). PROTOZOAL ENFEKSÝYONLARDA ANTÝPROTOZOAL ÝLAÇLAR Protozoa Ýlk seçenek ilaç Trichomonas vaginalis Giardia lamblia Balantidum coli Leishmenia donovani → → → → Pnömosistis carinii Toxoplazma gondii Leishmania tropica Tripanosoma cruzii Tripanosoma gambiense Amipli dizanteri Semptomsuz barsak amibiasisi → → → → → → → Metranidazol Metronidazol kinakrin Tetrasiklin Meglumin antimonyat Sodyum stiboglukonat Ko-trimaksazol Primetamin +sulfopirimidin Meglumin antimonyat Nifurtimox Suramin metronidazol veya emetin Diloksanid furaat veya iyodokuinal ID: 137 MİKROBİYOLOJİ TIPTA ÖNEMLİ PARAZİTLER Helmintler Protozoonlar Artropodlar - Entemoeba histolytica - Neaqleria fowleri - Acanthamoeba - Giardia intestinalis Trematodlar - Balantidium coli - Dientemoeba fragilis - Faschiola hepatica - Cryptosporidium türleri - Clonorchis sinensis - İsospora belli - Schistosoma türleri - Trichomonas - Fasciolopsis buski - Plasmodium türleri - Heterophyes heterophyes - Babesia türleri - Paragonismus westermani - Leishmania türleri - Trypanosoma türleri - Toxoplasma gandii - Pneumocystis carinii Nematodlar İntestinal nematodlar - Enterobius vermicularis - Trichuris trichiura - Ascaris lumricoides - A. duodenale - N. americanus - Strongyloides stercoralis Sestodlar - Pediculosis - Pireler - Sivrisinekler - Tahtakurusu - Keneler - Ev tozu akarları - Follikül akarları - Taenia saginata - Taenia solium - Hymenolepis nana - Diphyllobothrium latum - Dipylidium caninum - Echinococcus granulosus Doku nematodları - Toxocara canis - Ancylostoma brasiliensis - Trichinella spiralis - Dracunculus medinensis Filaryal nematodlar - Wuchereria bancrofti - Brugia malayi - Onchocerca volvulus - Loa loa - Mansonella türleri - Dirofilaria türleri ASPERGİLLUS Aspergillus cinsi mantarlar doğada yaygın olarak bulunurlar ve konidileri ile bulaşarak çok farklı klinik tablolara yol açabilirler: - Allerjik fungal sinüzit: Eozinofiller ve hifler belirlenir. - Otomikoz: Dış kulağın mantar infeksiyonudur. En sık etken A. niger’dir. - Allerjik bronkopulmoner aspergilloz - Fungus topu: Özellikle tüberküloz, tümör sonucu oluşmuş kavitelerde gelişen mantar kitleleridir. Hemoptizi ve ciddi kanama oluşabilir. - Akciğer tutulumu: Kronik gidişli bir pnömoni yanında özellikle nötropenik, hematolojik maligniteli hastalarda gelişen , hızlı ilerleyici, hızla damar duvarı invazyonu ile karakterize ve mortalitesi yüksek (> % 50) bir klinik tablo da oluşturabilir (İnvazif aspergilloz). Bu hastalarda en sık etken A. fumigatus’tur. Ayrıca en sık akciğer infeksiyonu ve allerjik reaksiyon da bu mantar tarafından gerçekleştirilir (TUS) 138 MİKROBİYOLOJİ Örneklerde hif yapıları görülerek tanı konulabilir. Düzgün , bölmeli, 45 derece açı ile dallanan hifler görülür (TUS). İmmunsupresif hastalarda galaktomannan antijeni ile tanıya katkı sağlanabilir. Tedavide amfoterisin B kullanılır. Azol türevleri içinde ıtrakanazol ve yeni geliştirilen vorikanazaol tedavide kullanılabilir. HEPA filtreli odalarla riskli hastaların korunması mümkün olabilmektedir. ZİGOMİSETER Zigospor oluşturarak üreyebilen mantarları içerir ve yaptığı klinik tabloya zigomikoz adı verilir. Mucor, Rhizopus, Absidia bilinen en önemli cinslerdir. Doğada yaygın olarak bulunurlar. İnfeksiyon genelde paranazal sinüslerde başlar ve ağız ve burun boşluğuna ilerler (Rinoserebral tutulum). Sıklıkla serebral damarların invazyonu gözlemlenmektedir. Akciğerler, deri, sindirim sistemi ve MSS tutulumları daha nadirdir. Özellikle diabetik ketoasidoz tablosuna eşlik ederken hematolojik maligniteli hastalarda sık görülür (TUS). Yumuşak damakta ilerleyici, sert damakta dekstrüksiyona yol açan nekrotik lezyon çok tipiktir. Biopsi örneğinde kalın, düzensiz, bölmesiz, dik açı ile dallanabilen hifler tanıtıcıdır (TUS). Ürediğinde sporangiosporları ve rizoid denen köksü hif yapılarıyla kolayca tanımlanırlar. Tedavide mümkünse cerrahi tedavi ve amfoterisin-B kullanılır. FUSARİUM Bu mantar özellikle yanık hastalarında vehematolojik maligniteli hastalarda yaygın infeksiyonlara yol açabilir. Hemokültürde diğer küflere kıyasla daha yüksek oranda üretilebilir. PSEUDOLLESCHERİA BOYDİİ Miçetoma dışında fırsatçı mantar infeksiyonlarında da saptanabilen bir etkendir. Armuta benzer konidileri ile Aspergillus’dan ayrılabilir. PNEUMOCYSTİS CARİNİİ En son mantarlar arasında sınıflanması uygun bulunmuştur. EN sık akut, hipoksinin ön planda olduğu, yaygın, interstisyel bir pnömoniye neden olur. Alveollerin içinin köpüklü bir mayii ile dolu olduğu gözlenir. En sık AIDS, yenidoğanlar ve ALL hastalarında rastlanır. Örnekte kistlerin ve trofozoitlerin görülmesi ile tanınabilir. Uygun örnek BAL ve AC biopsisidir. Uyarılmış balgam örneği kullanılabilir. Kistler Giemsa , Methenamin-Gümüşleme, Gomori yöntemleriyle boyanabilir. DFA (Floresan antikor) yöntemi oldukça iyi bir tanı yöntemidir. Tedavide ko-trimoksazol, pentamidin kullanılabilir. PENİCİLLUM MARNEFFEİ Özellikle Güney Doğu Asya’da HIV ile infekte hastalarda rastlanan fırsatçı bir mantardır. Penicillium ailesi içinde sınıflandığı halde dimorfik özellik gösterir. Mononükleer hücreler içinde maya hücreleri şeklinde görülür. Hisitoplazma’ya çok benzer ve tomurcuklanmayıp ikiye bölünerek çoğalmasıyla ayrılabilir. Kültürde çok belirgin kırmızı bir pigment oluşturarak (gül rengi) ürer. Tedavide amfoterisin-B kullanılır. 139 MİKROBİYOLOJİ PATOJENİK PARAZİTLERİN BULAŞMA ŞEKİLLERİ Organizma İnfektif form Bulaşma yolu 1-İntestinal protozoonlar Entemoeba histolitica Kist/trofozoit Fekal-oral yada venereal Giardia lamblia Kist Fekal-oral Dientemoeba fragilis Trofozoit Fekal-oral Balantidium coli Kist Fekal-oral İsospora belli Ookist Fekal-oral Kriptosporidium türleri Ookist Fekal-oral, bilinmiyor Enterositozoon bieneusi Spor Fekal-oral 2-Ürogenital Protozoa; Trichomonas vaginalis Trofozoit Direk (venereal) 3-Kan ve doku protozoaları; Neagleria ve Akantamoeba Kist/trofozoit Direk inokülasyon, inhalasyon türleri Plazmodyum türleri Sporozoit Anafel sivrisineği Babesia türleri Piriform body İxodes kenesi Toxoplasma gondii Ookistler ve doku kistleri Fekal-oral, etoburlar Leishmania türleri Promastigot Flebotom tatarcığı Tripanosoma cruzei Tropomastigot Reduviid böceği Tripanosoma brucei Tropomastigot Tsetse sineği 4-Nematodlar; Enterobius vermicularis Ascaris lumbricoides Toxocara türleri Trichuris trichiura Ancylostoma duodenale Yumurta Yumurta Yumurta Yumurta Filariform larva Necator americanus Strongyloides stercoralis Trichinella spiralis Wuchereria bancrofti Brugia malayi Loa loa Mansonella türleri Onchocerca volvulus Dracunculus medinensis Dirofilaria immitis 5-Trematodlar Fasciolopsis buski Filariform larva Filoriform larva Dokuda enkiste larva Üçüncü evre larva Üçüncü evre larva Filariform larva Üçüncü evre larva Üçüncü evre larva Üçüncü evre larva Üçüncü evre larva Fasciola hepatica Clonorchis sinensis Paragonismus Westermani Schistosoma türleri Metaserkarya Metaserkarya Metaserkarya LSerkarya 6-Sestodlar Taenia solium Metaserkarya Dyphillobotrium latum Echinoccus granulosus Sistiserkoz, embriyonlu yumurta veya proglottid Sparganum Embriyonlu yumurta Hymenolepsis nana Hymenolepsis diminuta Embriyonlu yumurta Sistiserkoz Dipylidium caninum Sistiserkoid Fekal-oral Fekal-oral Fekal-oral Fekal-oral Kontamine topraktan deriye direk penetrasyonla Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon Etlerin yenmesi Sivrisinek Sivrisinek Chrysops sineği Küçük titrersinek, karasinekler Simulium karasineği İnfekte siklopsların sindirim yoluyla alınması Sivrisinek Sudaki plantlarda bulunan metaserkaryaların sindirim yoluyla alınması Sulardaki plantlarda bulunan metaserkarya Tatlısu balıklarındaki enkiste metaserkarya Tatlısu kabuklularındaki enkiste metaserkarya Serbest yüzen serkaryaların direk penetrasyonuyla Enfekte domuz eti yenmesi, yumurtaların yenmesi (sistiserkozis) Sparganum içeren balıkların yenmesi Köpeklerin kirlettiği besinlerde bulunan yumurtaların yenmesi, fekal-oral Yumurtaların yenmesi, fekal-oral Kınkanatlıların larvaları tarafından kontamine edilen hububatların yenmesi İnfekte pirelerin sindirim yoluyla alınması ID: 140 MİKROBİYOLOJİ ÖNEMLİ SİNDİRİM SİSTEMİ PROTOZOONLARI ETKEN HASTALIK KLÝNÝK ÖZELLÝKLER TANI TEDAVÝ E. histolytica (amip) Amipli dizanteri, Abse (çukulatamsý abseler. KC, AC, beyin) AMOBEMA Taþýyýcýlýk Kanlý –mukuslu Olgun 4 çekirdishal ekli kistlerle (bazen trofoÞiþe dibi zoit) þeklinde ülserasyon BULAÞ Dýþkýda eritrositleri fagosite etmiþ amipler Kistler (Çekirdekte kromatin diziliþi, 4 çekirdek), (Direkt ya da Trikrom) Absede seroloji (ÝHA) Metronidazol Abse : Emetin, Klorakin Lümen içi : diloksanit furooat, iodokuinol Giardia intestinalis (G.lamblia) (kamçýlý) Giardiyaz Malarbsorbsiyon Büyümegeliþme geriliði Kansýz kötü kokulu ishal (steatore) Tekrarlayan ishal , Ýnce barsak (duodenum) tutulumu ve villus atrofisi Kistlerle (su kaynaklý salgýn) Dýþkýda kist ya da trofozoitler Duodenum aspirasyonu (ip testi) ELÝSA antijen Metronidazol, (kinakrin) Balantidium coli Yegane kirpikli (silialý) (*konjugasyonla çoðalma) ishal Ýshal (sessiz infeksiyon Kistlerle Domuz, insan kaynaklý kistler) Trofozoitler Kistler (makro-mikronukleus) (Vþeklinde nukleus) Tetrasiklin Cryptosporidium (C.parvum) Hücreiçi-sitoplazma dýþý yerleþimle ookistler-sporozitler oluþur ishal Ýshal (sulu ishal) (HIV + olgularda önemli ve ölümcül) Ookistlerle bulaþ Dýþkýda EZN (+) ookistler görülür Spiramisin? Isospora belli Ýshal Özellikle HIV (+) olgularda ookist EZN (+) tipik ookist Kotrimoksazol Cyclospora ishal Özellikle HIV (+) olgularda ookist EZN(+) tipik ookist Otofloresans Kotrimoksazol Microsporidia Zorunlu hücreiçi minör protozoon Enterocytozoon, ishal Özellikle HIV (+) spor Dýþký ya da biopsi örneðinde sporlar görülür (Gram, Giemsa;…) Albendazol Dientamoebea fragilis ishal Ýshal (sulu, kanlý-mukuslu) Trofozoit Dýþkýda iki nukleuslu Enterobius ver- trofozoitler (direkt, micularis ile) Trikrom) Tetrasiklin, metronidazol,… 141 MİKROBİYOLOJİ PARAZİTOLOJİ PARAZİTLER VE PARAZİTER HASTALIKLAR Bir canlının zararına yaşamaya parazitlik, birlikte yaşayan iki canlı birbirlerine yarar sağlıyorsa mutualizm, zararlı-yararlı olmadan bir canlıdan barınma, sığınma, taşınma, besin bulma işlerinde fayda sağlıyorsa kommensalizm (saprofitlik) adını alır. Aynı tür parazitle yeniden gelişen parazitliğe süperinfeksiyon adı verilir (S. stercoralis) . Parazitlere karşı gelişen immun yanıtta, genelde Ig E sınıfı antikorlar ve eozinofiller artmış olarak belirlenir. Kronik infeksiyonlar sırasında oluşan blokan antikorlar infeksiyonları etkileyebilir (premünisyon). ANTİPARAZİTER İLAÇLAR Sıtma tedavisinde kullanılan klorakin hem polimeraz enzimini inhibe ederek etki eder ve aynı zamanda parazitin DNA/RNA biyosentezini de inhibe eder. Bu etkileriyle tüm plasmodiumların eritrositer dönemine ve P. falciparum dışındakilerin gametositlerine oldukça etkilidir. P. falciparum’da direnç sorunu belirli bölgelerde vardır. Primakin ise mitokondrial işlevlerini bozarak plasmodiumları etkiler. Özellikle hipnozoitlere (P. vivax, P. ovale) etkinliği nedeniyle kullanılır. Kinin olasılıkla hempolimeraz inhibisyonu ile etkili olmaktadır. Çok toksiktir ve sadece klorakin direncinde tercih edilir. Toksik etkilerine çinkonizm adı verilir. Kinidin, meflokin kinindentüretilmiş ve klorakin direncinde kullanılan sıtma ilaçlarıdır. Primetamin ise parazitin dihidrofolat redüktaz enzimini etkileyerek etkili olur. Sülfodiazinle kombine olarak dirençli sıtma olgularında kullanılmıştır. Günümüzde T. gondii tedavisinde tercih edilir. İmidazol Türevleri Barsak protozoonlarına karşı en etkili ajanlar ise nitroimidazol türevleridir (Metronidazol, ornidazol, tinidazol,...) indirgenmiş ürünleri DNA sarmal yapısını bozarak etkili olurlar. Giardia, T. vaginalis, E. histolytica infeksiyonlarında sıklıkla kullanılırlar. Barsak amebiyazisinde ve D. fragilis infeksiyonlarında lokal etkili bir aminoglikozid olan paromomisin kullanılabilir. Antimon Bileþikleri Leishmania infeksiyonları tedavisinde etkilidir. Sodyum stiboglukonat, meglumin antimonat pentavalan antşimon bileşiklerindendir. Pentamidin Suramin tripanazoma infeksiyonlarında kullanılan çok sayıda enzim inhinbisyonu yapan bir çeşit boyadır. Nematodlara etkili ilaçlar arasında benzimidazoller önemli yere sahiptir: Mebendazol, albendazol. Kist hidatik tedavisinde de oldukça başarılı bulunmuşlardır. Dokularda yerleşenlere özellikle S. stercoralise karşı tiabendazol tercih edilir. Bir piperazintürevi olan dietil karbamazin mikrofilaryalar üzerine etkilidir. 142 MİKROBİYOLOJİ Niklozamid: Sestod infeksiyonlarında en etkili seçenek niklozamiddir. Tenya, D. latum infeksiyonlarında bir günlük tedavi gerekirken H. nana infeksiyonlarında 7 gün tedavi önerilir. Prazikuantel Düşük dozlarda barsak sestodlarına etkili bulunmuştur. Schistosoma başta olmak üzere F. hepatica hariç trematodların tedavisinde oldukça etkilidir. İNTESTİNAL VE ÜROGENİTAL PARAZİTLER Genelde tek hücreli , ince bir zarla çevrili, yalancı ayak, kamçı, kirpik gibi elemanlarla çoğu hareketli, ökaryotik canlılardır. İnsanda önemli protozoonlar 4 gruba ayrılarak incelenebilirler: 1 – Amipler (sarcodina): Entamoebea 2 – Sporozoonlar (sporozoa): Cryptosporidium, Isospora, Toxoplasma, Plasmodium, Babesia 3 – Kamçılılar (mastigophora): Giardia,Trichomonas,Leishmania,Trypanosoma, Dientamoeba 4 – Kirpikliler (ciliata): Balantidium coli ENTOMOEBAE HİSTOLYTİCA Yalancı ayaklarla hareket eden, tek nukleuslu trofozoiti ve olumsuz şartlarda oluşan kistleri vardır. İnsana bulaşma 4 çekirdekli kistlerle olur. Klinik olarak dizanteri oluşur (amipli dizanteri). Kalın barsakta şişe dibi tarzında ülserasyonlar(TUS) ve bunun sonucu kanlı-mukuslu ishal tipiktir. Bazen ameboma (TUS) denilen kitleler oluşturur ve tümörlerle karıştırılabilir. Yayılım sonucu karaciğerde abse gelişebilir. Amipli dizanteri tanısı dışkıda tipik hareketli, eritrositleri fagosite etmiş trofozoitler görünerek konulur (TUS).Dışkıda eritrositler yoğun iken lökositlerin az olması, Charchot-Leyden kristalleri ve kümeler yapan eritrosit dizileri görülmesi basilli dizanteriden ayrımda yardımcı olabilir. Ayrıca ateş belirgin bir bulgu değildir. Dizanteri dışı ishal olgularında ve taşıyıcılarda dışkıda sadece kist şekilleri görülebilir. Abse varlığında serolojik testler (IHA) faydalı olabilir (TUS). Amipli dizanteri tedavisinde ülkemizde bulunan seçkin ilaç metronidazoldür. Diloksamid furoat, iodokuinol, paromomisin lümen içi patojenlere etkili ilaçlardır. Emetin, dihidroemetin sistemik etkili, özellikle abseler varlığında kullanılabilen fakat çok toksik ilaçlardır. Klorakin sadece karaciğer absesinde etkili bulunmuştur. Taşıyıcıların tedavisi de önerilmektedir. SERBEST YAŞAYAN AMİPLER Doğada, toprakta serbest yaşayan ve insanda hastalık oluşturan amiplerdir.Acanthamoeba klorlamaya dirençli iken Naegleria fowleri olduça duyarlıdır. Naeglaria fowleri göl, havuz gibi durgun sularda yüzenlerde 143 MİKROBİYOLOJİ MALARYANIN YAŞAM SİKLUSU (P. FALCIPARUM) 3 – 7 gün sonra meningoansefalit gelişenlerde akla gelmelidir. Primer amip ansefalitinde etken MSS’ne olfaktör bölgedeki nöronlar yoluyla ulaşır. BOS bulanıktır, bol lökosit, eritrosit içerir ve trofozoitler belirlenebilir. Hızla öldürücü seyreder. Amfoterisin B denenmektedir. Acanthamoeba cinsi amipler granülomatöz amip ansefaliti, akciğer ve deride lezyonlar ve özellikle yumuşak lens kullananlarda keratit oluştururlar. Dokuda trofozoit ve kist formu görülebilir ve dikensi çıkıntıları ile diğer amiplerden ayrılabilir. GİARDİA İNTESTİNALİS (G. LAMBLİA) İnsanda en sık rastlanan, kamçılı, ara konağı olmadan bulaşan bir protozoondur. Kistlerle bulaşır ve su kaynaklı salgınlar sıktır. Kistler duodenumda açılarak trofozoitler meydana gelir. Trofozoitler burada duodenum barsak duvarına tutunarak yaşarlar (TUS). Villus yapısında bozukluk oluştururlar. Asemptomatik olabilir ya da ağır büyüme-gelişme geriliği, malarbsorbsiyon sendromlarına yol açabilir. En sık olarak ishal (kronik ya da tekrarlayan) yakınması görülür. Dışkı yağlı, kötü kokulu (steatore) yapısındadır. Uzun süren ishal sonucu yağda eriyen vitaminler (özellikle A vitamini) emilimi bozulabilir (TUS). Tanıda dışkıda kistler ( bazen trofozoitler ) aranır. Kistlerde oval yapı ve sitoplazma ile kist duvarı arasındaki boşluk ve 4 nukleus tanıda yardımcıdır. 144 MİKROBİYOLOJİ PLAZMODYUM TÜRLERİNİN ÖZELLİKLERİ P.vivax P.ovale P.falciparum P.malaria Selim tersiyer sıtma Selim tersiyer sıtma Habis tersiyer sıtma Kuartan sıtma Genç eritrositler Genç eritrositler Tüm yaştaki eritrositler Yaşlı eritrositler Enfekte eritrositin büyüklüğü Normalden büyük Normalden büyük Normal Normal Eritrositte pigment Schüffner granülleri Schüffner granülleri Maurer lekeleri Zieman granülleri Kanda parazit sayısı 30.000 10.000 200.000 10.000 Olgun trofozit şekil Halka şeklinde Halka şeklinde Halka şeklinde, bir eritrositte birden fazla sayıda olabilir Gametositler Yuvarlak Yuvarlak Sıtma Türü Enfekte eritrositlerin yaşı Kanda bulunan şekiller Önemli özellikleri Tüm şekiller En sık görülen ve en selim şekil Tüm şekiller Muz şeklinde Band şeklinde Yuvarlak Halka şekilleri ve gametositler Tüm şekiller Hipnozoit şekli olmadığı için relaps görülmez, Karasu hummasına (hemoglobinüri) ve serebral sıtmaya neden olabilir Hipnozoit şekli olmadığı için relaps görülmez. Böbrek tutulumu görülebilir. ID: Trofozoiti yandan basık, armut görünümünde 2 nukleuslu ve 4 çift kamçılıdır (TUS). Bazen duodenal sıvıda saptanarak tanı konulabilir ( Enterotest) . Dışkıda ELİSA ve İFA yöntemiyle antijen aranması faydalı bulunmuştur. Tedavide metronidazol, ornidazol tercih edilir (TUS). BALANTİDİUM COLİ Silililer arasında insanı infekte eden tek (TUS) ve tüm protozoonlar arasında en büyük protozoondur. Domuzlar arasında yaygındır, bulaşma insandan insana olmaktadır. Ülkemizde pek rastlanmaz. Tipik makronukleus ve mikronukleusları ile kolayca belirlenebilir. Tedavide tetrasiklin önerilir. DİENTAMOEBA FRAGİLİS Kist şekli olmayan ameboid bir protozoondur. Günümüzde kamçılılar arasında yer almaktadır. Gastroenterit etkenidir. Enterobius vermicularis yumurtaları ile taşınarak bulaşabilir. Tanıda, çoğu iki çekirdekli trofozoitleri görülerek tanınabilir. 145 MİKROBİYOLOJİ CRYPTOSPORÝDÝUM (C. parvum) Barsak epitelinde hem seksüel hem aseksüel olarak gelişir. Bulaşmasında kalın cidarlı ookistler önemli rol oynar. Barsaklarda en sık jejunuma yerleşir. AIDS olgularında ciddi, ölümcül, kronik ishallere neden olur (TUS).. Dezenfektanlara ve suların klorlanmasına dirençlidir. Dışkıda ookistlerin görülmesi ile tanı konulabilir. Kinyoun EZN yöntemiyle aside dirençli olarak (kırmızı) boyanır ve ookistler ile içindeki sporozoitler görülebilir (TUS). DFA en iyi yöntemdir ve ayrıca ELİSA ,... gibi yöntemlerle antijen aranabilir. Etkin bir tedavisi yoktur fakat azitromisin, paromomisin, spiramisin denenmektedir. CYCLOSPORA (C.cayatensis) Ookistleri ile bulaşır. Özellikle su ve besinlerle bulaşır. Kronik, tekrarlayan ishale yol açar. Dışkıda ookistler EZN yöntemi ile gösterilebilir. Ookistleri Cryptosporidiuma benzer fakat daha büyüktür. Otofloresans vermesi ile görülüp tanınabilir. İSOSPORA (İ. belli) Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda ishal etkenidir. Seksüel ve aseksüel formları ince barsaklarda bulunabilir. İnsandan insana ookistler yoluyla bulaşır. Ookistler direkt olarak tipik şekilleriyle dışkıda saptanabilirse de EZN ile belirgin olarak boyanırlar. Tedavide ko-trimoksazol kullanılır. MİCROSPİRODİA (Encephalitozoon, Nosema, Enterocytozoon) Küçük, primitif, zorunlu hücre içi parazitleridir. Özellikle HIV (+) olgular başta olmak üzere immunsupresif hastalarda ishal, bazen hepatit, peritonit, miyozit yapar. Dışkıda Gram, EZN, Giemsa, PAS gibi boyalarla boyanarak görülebilir. TRİCHOMONAS VAGİNALİS Kist şekli olmayan, kamçılılar arasında yer alan, özellikle cinsel ilişkiyle bulaşan bir protozoondur. Vaginit , servisit ve üretrit oluşturabilir(TUS). Tanıda hemen incelenen örneklerde hareketli trofozoitler görülebilir. Dalgalanan zarı ve kamçısı tanımda önemlidir. Kültürü yapılabilir. Tedavide metronidazol, ornidazol kullanılır. Eşlerin birarada tedavisi gereklidir (TUS). KAN VE DOKU PARAZİTLERİ TOXOPLASMA GONDİİ Tüm omurgalıları ve ve tüm çekirdekli hücreleri infekte edebilir. Son konak kedigillerdir ve insana kedilerin dışkılardan çıkan ookistlerle ya da çiğ etlerdeki yalancı kistlerle bulaşır. Anneden bebeğe ve transplantasyon ile de bulaşabilir. 146 MİKROBİYOLOJİ Alınan ookistlerden çıkan sporozoitler makrofajlara girerek kan ve lenf yoluyla tüm dokulara yayılabilir. İnsanda muz şeklinde trofozoit (takizoit) ya da bradizoit (kist) formunda görülür. İlk infeksiyon sırasında çoğu parazit ortadan kaldırılırken bazıları beyin, kalp, çizgili kaslarda kistler içinde canlı kalabilir. Kist içinde yavaş çoğalırlar (bradizoit) ve çoğalma sonucu kist içinde binlerce bradizoit oluşabilir. Toksoplazmoz immünitesi sağlam kişilerde % 90 asemptomatiktir. Lenfadenopatiye yol açabilir. Ateş, makülopapüler döküntü, kas ağrıları,... görülebilir. Lenf foliküllerinde reaktif hiperplazi belirlenir. İmmünitesi baskılanmış hastalarda latent infeksiyonun reaktivasyonu görülebilir. AIDS olgularında gelişen lokal MSS tutulumunda en sık etken T. gondii‘dir. Konjenital toksoplazmoz gebelik sırasında primer infeksiyon geliştiğinde görülür. Daha önce geçirilmiş infeksiyon sırasında oluşan antikorlar fetusa geçişi önleyecektir. Bebekte koryoretinit, serebral kalsifikasyonlar, hidrosefali, mikrosefali görülebilir (TUS). Koriyoretinitin en sık etkenlerinden biri konjenital toksoplazmozdur ve bazen geç dönemlerde semptomatik olur. En belirgin lezyon retina ve koroidde nekroz alanlarıyla karakterize infeksiyondur (fokal nekrotizan retinit). Habitüel düşüklere yol açmadığı kabul edilir. Tanı için hücre kültürleri ya da deney hayvanlarında (fare peritonu) üretilebilirse de genelde serolojik testler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya deneyi referans testtir. Pratikte en çok ELİSA ile Ig M yanıtının araştırılması amaçlanır. Konjenital infeksiyon tanısı için bebekte Ig M yanıtı araştırılır. Tedavide primetamin ve sülfodiazin kombinasyonu kullanılır. Primetamin folat antagonisti olduğu için tedaviye folinik asit (lökoverin) eklenmelidir. Tedavinin doku kistlerine etkinliği yoktur. Serebral toksoplazmozis tedavisinde ve profilakside en çok ko-trimoksazol kullanılır. Gebelikte akut infeksiyon oluştuğunda spiramisin tercih edilir. PLASMODİUM (SITMA) (MALARYA) İnsanda etken olan 4 tür tanımlanmıştır. Ülkemizde ve genel olarak dünyada en yaygın tür P. vivax’dır (TUS). Anofel cinsi sivrisinekler son konak ve vektör olarak rol oynar. Sadece dişi anofeller kan emmektedir. Anofel dışında transplasental, IV ilaç bağımlılığı , transfüzyonla da nadiren belirlenebilir. Sineklerden sporozoitler bulaşır. Karaciğer hücrelerinde (hepatosit) alınır. Burada merozoitler oluşarak kana karışır (ekzoeritrositer şizogoni). P. ovale ve P. vivax karaciğerde uyuyan şekillere sahiptir ve hipnozoit denilen bu şekiller relapslardan sorumludur. Sonra merozoitlerce infekte olan eritrositler içinde şizogoni ile olgun şizontlar oluşur. Bu olgun şizontlarda çok sayıda merozoitler bulunur. Parçalanan olgun şizontlardan merozoitler kana karışır ve yeni eritrositleri infekte eder. Bazıları eritrosit içi dönem sonunda dönüşerek gametositleri oluşturur. Dişi anofel tarafından kan emilirken bu gametositler alınırsa sivrisinekte seksüel gelişim döngüsü gerçekleşir. Gametositlerden oluşan makrogametler ve mikrogametler birleşerek zigotu oluştururlar. İnsana bulaşma sporozoitler yolu ile olmaktadır. 147 MİKROBİYOLOJİ Hipnozoitleri olmayan P. falciparum ve P. malaria relapslara neden olmaz. Ayrıca direkt eritrositlerin infekte olduğu transfüzyona bağlı sıtmada da relapslar görülmez. Klinik olarak en önemli bulgu belirli aralıklarla gelişen ateş nöbetleridir. P. vivax ve P. ovale yaklaşık 48 saatte bir ateş ataklarına yol açarken P. malaria genelde 72 saatte bir gelişen nöbetlere neden olmaktadır. P. falciparumda daha kısa sürelerde ya da düzensiz ateş nöbetleri görülebilir. Kronik hale gelirse anemi ve splenomegali belirgin hale gelir. P. falciparum sıtmasında endotel hasarı ve endotele yapışma sonucu hipoksik bulgular belirginleşebilir (malign sıtma) (TUS). Bu durum en sık beyinde gözlenir ( serebral sıtma). İntravasküler hemoliz, hemoglobinüri, böbrek yetmezliği ile gelişen tabloya karasu ateşi adı verilmiştir. Orak hücreli anemi, hemoglobinopatiler, glikoz 6-fosfat dehidrogenaz eksikliği, olanlar sıtmaya doğuştan dirençlidirler. Dufy antijeni negatif olanlarda ise P. vivax infeksiyon oluşturamaz. Tanı periferik yaymada ya da kalın damla preparatlarında plasmodiumların görülmesi ile konulmaktadır. P. falciparum muz şeklindeki gametositleri (TUS), aynı eritrositte iki “taşlı yüzük” şeklinin bulunabilmesi ile ayrılabilir. P. malaria’da rozet şizontlar tanımda faydalıdır (TUS). En uygun zaman üşüme titreme, ateşin ortası dönemlerdir. Ülkemizde kullanılan tedavi rejimi klorakin + primakin kombinasyonudur (TUS). Eritrositler şizonlara ; klorakin, primetamin, kinin,tetrasiklin etki gösterirken hipnozoitlere primakin etki gösterir. Primakin aynı zamanda tüm türlerin gametositleri üzerine de etkilidir. P. falciparumda klorakin direnci önemli bir sorun durumundadır. Bu durumda seçkin ilaç meflokindir. Atovaquone-proguanil kombinasyonu kullanılabilir. Bu kombinasyon hamilelerde kullanılabilecek bir seçenektir. Sıtmanın endemik olduğu bölgelere gidilirken kemoprofilaksi uygulamak gerekir.Öncelikle klorakin tercih edilir, dirençli P. falciparum olgularının olduğu bölgelere seyahatte haftada bir meflokin ya da günlük doksisiklin kullanılabilir. BABESİA(B. MICROTI) İnsana Ixodes cinsi sert kenelerin ısırmasıyla bulaşır. Eritrositleri halka şeklinde ikişerli ya da dörderli olarak tutar. Özellikle splenektomili, immun supresif hastalarda ağır bir klinik tablo oluşturabilir. Tedavide klindamisin-kinin ya da pentamidin kullanılabilir. TRYPANASOMA T. gambiance, T. rhodacience, T. brucei Afrika tripanomiyazı etkenidirler. Uyku hastalığı etkenidir. Vektör çeçe sineğidir (Glosina). Periferik yaymada, BOSda trimastigot formların görülmesi tanı koydurucudur. T. cruzi, Amerika tripanomiyazı (Chagas hastalığı) etkenidir (TUS). Vektör triatoma cinsi kan emici sineklerdir. Kan emerken dışkılarında bulunan metasiklik tripomastigotları deri üstüne bırakır ve bunlar ısırık yerinden kana ulaşır. RES, kaslar, sinir sistemi başta olmak üzere pek çok sistemi tutabilir. Sinir sistemi tutulumu genelde öldürücüdür. Kronik olgularda kardiyomiyopati gelişebilir. Megakolon, megaözafagus, ... gelişebilmektedir. Buralarda amastigot formları, kanda trimastigot formları görünerek tanı konabilir. Yüzde tek taraflı ödem klinik tanı için oldukça önemlidir (Romana sign). 148 MİKROBİYOLOJİ LEİSHMANİA Bu türde amastigot ve promastigot şekilleri bulunur. Memelilerde amastigot, vektörlerde promastigot formları bulunur. Besiyerlerinde ürediklerinde de promastigot formunda görünürler. Klinik tutulumlara göre viseral, kutanöz ve mukokutanöz formları bulunmaktadır. Son konakları pek çok hayvan olabilse de köpekler bu konuda önemli rol oynar, bazen insan-tatarcık-insan olarak siklüs devam edebilir. Vektörü flebotomlardır. Viseral leishmaniazis(: Kala-azar) Etken L. infantum, L. donovani olabilir fakat ülkemizde etken en sık L. infantumdur. Daha çok çocuklarda görülür. Tatarcıklardan (Öz. P.major, P. papatasi) ısırma sırasında promastigot formları insana bulaşır. Önce lokal makrofajlarda ve sonra RES makrofajlarında çoğalarak klinik bulguların oluşmasına neden olabilir. Dalak çok büyüyebilir. Ateş, anemi, trombositopeni, lökopeni görülür. Sedimentasyon çok yüksek bulunur. Gama globulin poliklonal olarak çok artmış olarak saptanır (TUS). Tanıda etken gösterilebilir. En sık kemik iliğinde bazen KC ya da dalak aspirasyonunda tipik mononükleer hücreleri tutan ya da serbest görünen amastigotların görülmesiyle tanı konulabilir. Dalak aspirasyonunda görülme olasılığı daha yüksek olsa da bu işlem daha zor olduğu için çok kullanılmaz. Etken NNN ( Novyi, McNeal, Nicolle) besiyerinde promastigot formlarında üretilebilir (TUS). Formol-gel reaksiyonu pozitif bulunur fakat bu test non-spesifik bir testtir. Gecikmiş aşırı duyarlık deri testi (Leishmanin, Montenegro) tanısal değer taşımaz. Tedavide 5-değerli antimon bileşikleri (stiboglukonat, Meglubin antimonat) kullanılabilir. Günümüzde amfoterisin B oldukça başarılı bir tedavi seçeneği olarak tercih edilmektedir. Kutanöz leishmaniazis (şark çıbanı,...) Eski dünya kutanöz leishmaniazisi olarak da anılmaktadır. Sadece deride hastalık oluşturur (TUS). Etken L. tropica ve L. major olarak belirlenmektedir. Bu iki tür farklı klinik ve epidemiyolojik özelliklere sahip klinik tablolar oluştururlar. L. tropica kuru tip denen yaralara neden olur. Bu tip yaralar; kentlerde, genelde tek, kronik gidişli, uzun süren bir kuluçka sonrası oluşan ve özellikle yaz aylarında görülen ülserlerle karakterizedir. L. major yaş tip olarak adlandırılan, özellikle kırsal kesimde görülen, birden fazla ülserin, ülser varlığında lenfanjit tablosunun sıklıkla bulunduğu, hızla gelişen ve iyileşen bir klinik tablo oluşturur. Vektörleri L. papatasi, L. sergenti’dir. Sonuçta lezyonlar vücudun açık alanlarında izlenen kronik, ülserli, kabuklu yaralardır. Kabuk kaldırıldığında altında çivimsi çıkıntılar (çivi belirtisi) görülür. Sonuçta en geç birkaç yıl içinde iz bırakarak yara iyileşir. Yara tabanından örnek alınırsa tipik amastigot formunda Leishmanialar görülebilir. Tedavide antimon bileşikleri ya da amfoterisin-B lokal ya da sistemik olarak uygulanabilir. 149 MİKROBİYOLOJİ HELMİNTLER HELMİNTLERİN BULAŞMA YOLLARI Helmint Yumurtaların yutulması ile bulaşanlar Enterobius vermicularis Nematodlar Ascaris lumbricoides Trichuris trichiura Toxocara canis ve cati Sestodlar Larvanın cildi delmesi ile bulaşanlar N. americanus A. duodenale S. stercolaris E. granulosus E. multilocularis H. nana Trematodlar Larvanın yutulması ile bulaşanlar T. spiralis Dracunculus, medinensis (Cyclopsun yutulması ile) Vektörün sokması ile larvası bulaşanlar Wuchereria (sivrisinek) Loa loa (sinek) Onchocerca (sinek) Brugia (sivrisinek) Taenia saginata (cysticercus bavisile) T. solium (cysticercus cellularsa ile) H. nana D. latum Schistosamalar Diğer tüm trematodlar ID: SESTODLAR Şeritler olarak da bilinirler. Dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri yoktur. Besinlerini kutikül yapısından emilerek alınır. Baş boyun ve halkalar görülür. Baş kısmında tutunmayı sağlayan 4 çekmen bulunur (Diphyllothrium latum hariç) ve bazılarında rostellum denilen bir yapı üzerinde çengeller de bulnur. Tıbbi önemi olanların tümü hermafrodittir. D. latum hariç yumurtalarında kapak yoktur. TAENİA SAGİNATA Son konak insan, son konak otçul hayvanlardır. İnsandaki parazitten düşen halkalar içindeki yumurtalar yayılarak otçul hayvanlara ulaşır. Hayvanda barsaklarda hareketli embriyo yumurtadan çıkarak penetre olur ve dolaşıma geçerek kaslara yerleşir. Burada içi sıvı dolu küçük keseler oluşturur ve bu larvalara Cysticercus bovis adı verilir. İnsana bu etler yeterince pişirilmeden yenildiğinde bulaşır. İnsanda ince barsaklara yerleşir ve yaklaşık bulaşmadan 2-3 ay sonra olgun gebe halkalar atılmaya başlar. Yaşam siklusu insan-sığır-insan olarak ilerler. Tanıda halkalar ve bazen yumurtaların görülmesi önemlidir. Yumurtalar selofanlı lam ile de gösterilebilir. Tedavide niklozamid kullanılır. 150 MİKROBİYOLOJİ TAENİA SOLİUM Domuz şeridi, silahlı tenya isimleri de verilmektedir. Yaşam döngüsü T. saginata gibidir fakat ara konak domuzdur ve domuzdaki larvalar Cysticercus cellulosa adını alır (TUS). İnsan ara konak olabilir ve bu durumda sistiserkoz denilen ve larvanın insanda yerleşmesiyle karakterize klinik tablo ortaya çıkar. T. solium ile infekte kişiler yumurtaların otoinfeksiyonu ile sistiserkoz olabilirler. MSS yerleşimi ile konvülziyonlar sıklıkla görülür. Tanıda halkaların ya da yumurtaların görülmesi yardımcıdır. Halkalarda T. solium’un daha az yan dal (7-10 dal) oluşturduğu gözlenir. Erişkinin baş kısmında rostellum üzerinde sıralanmış çengeller (silahlı tenya) ayrımda işe yarayabilir.T. solium tedavisinde niklozamid kullanılır. Sistiserkoz tedavisi cerrahidir. Prazikuantel, albendazol etkili olabilir. HYMENOLEPİS NANA Cüce şerit olarak da bilinir. Ara konağa gereksinim göstermeden, insandaninsana bulaşabilen tek sestoddur. Dışkıda bulunan yumurtaların yutulması ile bulaşır. Atılan gebe halkadan çıkan yumurtalar infektiftir ve bazen barsakta açılarak sistiserkoid larva ve erişkin haline dönebilir (hiperinfeksiyon). Barsakta hem larva hem erişkin şekli bulunabilir (TUS). Çocukluk çağında saptanır. Sindirim sistemi bulgularına neden olabilir. Dışkıda tipik , şeffaf, polar iplikçikleriyle kolayca ayrılan yumurtaları ile tanınabilir. Tedavide niklozamid daha uzun süreli (7 gün) kullanılır (TUS). DİPHYLLOBOTHRİUM LATUM Yapısal olarak baş kısmında çekmen yoktur fakat boyluboyunca uzanan iki emme çukuru bulunur. Halkalarında yumurtlama deliği bulunması ve yumurtalarının kapaklı olması ile diğer sestodlardan farklı bir görünümü vardır. İnsanda bulunabilen parazitlerin en uzunudur ( bazen 20 metre). Ara konağı tatlı su balıklarıdır (TUS). Göl, nehir çevreleri ve çiğ balık tüketilen toplumların hastalığıdır. Ülkemizde bildirilmemiştir. Dışarıya atılan yumurtalarda ancak su varlığında larvalar (coracidium) gelişir. Suda yaşayan yumuşakçalar (Cyclops, Diaptomus) tarafından alınan bu larvalar procercoid haline dönüşürler ve bu yumuşakçalar balıklar tarafından yenildiğinde balığın barsağına, oradan dokularına ulaşarak bulaşıcı evreye (:pleurocercoid) gelişir. Genelde bu küçük balıkları yiyen büyük balıklarda gelişen pleurocercoidler bulaşmada daha önemlidir. Bu şekilde alınan larvalar barsakta erişkin haline gelerek barsağa tutunur. Klinikte ishal, karın ağrısı olabilse de çoğu kere asemptomatiktir. B12 vitamini alımı konusunda yarış sonucu insanda B12 yetmezliği anemisi (hiperkrom makrositer anemi) saptanabilir (TUS). Çok sayıda, tipik, kapaklı yumurtaların görülmesi tanı koydurucudur. Tedavide niklozamid kullanılır. 151 MİKROBİYOLOJİ MULTİCEPS MULTİCEPS (TQENIA MULTICEPS) Normalde ara konak koyunlar iken köpek dışkısıyla çıkarılan yumurtaların alınmasıyla özellikle beyin ve omurilik yerleşimli kese şeklinde birçok skoleksi olan kurtcuk (coenurus) oluşturur. Tanı çoğu kez cerrahi sonrası konulabilir. Kist hidatik: Echinococcus granulosus ve E. multilocularis’in larvalarının oluşturduğu kistlerle karakterize bir hastalıktır. E. granülosus uniloküler, E. multilocularis multiloküler (alveolar) kistler oluşturur. E. GRANULOSUS Erişkin köpek, kurt...gibi köpekgillerin barsağında bulunurlar. Normalde köpek-koyun-köpek şeklinde bir döngü süregiderken insan arakonak olabilir. Bulaşma köpekten çıkarılan yumurtaların alınmasıyla olur. Genelde KC’de tutulur.En dışta konağın yanıtı sonucunda gelişen bir fibröz kapsül vardır. Klinik bulgular kistin yerine, boyutuna, konak yanıtına bağlı olarak değişebilir. AC’de kist oluştuğunda öksürük, hemoptizi, ürtiker olabilir. AC grafisinde net sınırlı “top güllesi “ şeklinde kitleler görülebilir. Kist bir miktar boşalmış ise nilüfer görüntüsü ya da çift ark belirtisi gözlenebilir. Tanıda görüntüleme yöntemleri oldukca faydalıdır. Antikor yanıtı İHA, ELİSA, İFA yöntemleriyle araştırılabilir. KC dışı yerleşimlerde serolojik tanı her zaman faydalı olmamaktadır ve bazen diğer helmint infeksiyonlarında çapraz antikorlar oluşabilmektedir. . Kompleman birleşmesi deneyi (Weinberg) artık pek tercih edilmemektedir. Casoni deri testi nonspesifik olduğundan artık tercih edilmemektedir. Kist şüpheli bir sıvıda protoskoleksler ya da çengel yapıları görülerek tanı konulabilir. Tedavi cerrahidir. Albendazol, mebendazol tedavisi oldukça başarılı bulunmaktadır. ECHİNOCOCCUS MULTİLOCULARİS Yaşam döngüsü genelde tilki-kemirgenler arasında iken nadiren insana (tilki dışkısıyla kontamine meyveler) bulaş olabilir. Kisti çevreleyen ve sınırlayan dış kapsül yoktur. Sonuçta genelde çimlenme zarı olmayan, içi jelatinöz sıvı ile dolu çok sayıda keselerden oluşan bir tümöral kitle ortaya çıkar. Hemen her zaman KC’dedir. Tek seçenek cerrahidir ve çoğu kez mortaliteye neden olur. 152 MİKROBİYOLOJİ TREMATODLAR Rezervuar Konakçı* Organizma İlgili Hastalık Schistosoma japonicum; Schistosoma mansoni İntestinal shistosomiazis Kedi,köpek, sığır, domuzlar (S. japonicum); primatlar, keseliler, kemirgenler (S. mansoni) Kontamine suyla temas Serkarya deriden girer, dolaşıma katılır, intrahepatik portal kanda olgunlaşır.** Shistosoma haematobium Veziküler shistosomiazis Primatlar Kontamine suyla temas S. japonicum gibi.*** İnsan dışı siştozomlar Yüzücü kaşıntısı Kuşlar Kontamine suyla temas Deriyi penetre ederek dermatit oluşturur. İlerlemez. Kaşıntının şiddeti 2-3. günlerde en fazladır. Opisthorchis (Clonorchis) sinensis (Çin karaciğer kurdu) Clonorchiazis Kedi, köpek ve insanlar Kontamine balığın çiğ yenmesiyle Kistler duodenumda açılır, duvardan geçerek karaciğere gider, safra yollarına yerleşerek olgunlaşır; yumurtalar dışkıya safrayla geçer Fascioola hepatica (koyun karaciğer kurdu) Fascioliazis Koyun, sığır, insan Kontamine su bitkilerinin yenmesiyle Kistler duodenumda açılır, duvardan geçerek karaciğere gider, safra yollarına yerleşerek olgunlaşır; yumurtalar dışkıya safrayla geçer Fasciolopsis buski (dev intestinal kurt) Fasciolopsiazis Domuz, köpek, tavşan, insanlar Kontamine su bitkilerinin yenmesiyle Kistler duodenumda açılır; erişkinler ince barsak mukozasına tutunarak yumurta üretir. Paragonimus Paragonimiazis westermani (akciğer kurdu) Bulaşma şekli İnsan, domuz, Kontamine kedi ve köpekler yengeç ve kerevitlerin yenmesiyle İnsanda Gelişimi Kistler midede açılır, akciğerlere göç eder. Yumurtalar balgam veya dışkıda çıkar. * Sülükler bütün organizmalar için ara konakçıdır. Clonorchis için ikinci ara konakçı tatlı su balıkları; Paragonimus için tatlı su yengeç ve kerevitleridir. ** Erişkin formlar mezenterik venlerde çiftleşir. *** Erişkin formlar mesane venlerinde eşleşir ID: 153 MİKROBİYOLOJİ TREMATODLAR Yapraksı solucanlar olarak da anılırlar. Yaprağa benzer tek parçalı bir yapıdadırlar (Schistosoma daha uzun solucanımsı bir yapıdadır). Bir ya da daha çok sayıda çekmenleri vardır ve sindirim sistemleri kör olarak sonlanır. Schistosoma hariç hermafrodittirler ve kapaklı yumurtalara sahiptir. Erişkin şekilleri vertebralılarda bulunurken larva dönemleri bir salyongoz cinsinde geçer ve bu salyangoz cinsi coğrafi dağılımlarını belirleyen en önemli belirleyicidir. • Karaciğer : Fasciola hepatica, Dicrocoelium dentriticum, Opistorchis spp., Clonorchis sinensis • Barsak: Fasciolopsis buski, Heterophyes heterophyes, Metagominus yokogawai, Gastrodiscoides hominis, Echinostoma spp. • Akciğer: Paragominus westermani • Kan damarları: Schistosoma Yaşam döngüleri karışık fakat genel anlamda birbirine benzerdir. İnsandan atılan yumurtalar içinde miracidiumlar vardır. Bu miracidiumlar eğer uygun konak olan yumuşakçaya ulaşırlarsa döngü devam edebilir. Burada sporokist ve redia yapıları oluşur ve bu yapılardan dış ortama cercarialar salınır. Serkaryalar (cercaria) diğer bir arakonakta ya da su bitkilerinde kistleşerek beklerler (metacercaria) ve insan tarafından alınınca erişkin aşamaya gelerek infeksiyon oluştururlar. Schistosoma serkaryaları ise suda yüzerek deriden insanları infekte edebilir. Trematod infeksiyonları tedavisinde pirazikuantel kullanılır. SCHİTOSOMA Uzun solucanımsı yapılardır. Dişiler erkeklerin alt kısmındaki yarıklara yarleşmiş olarak bulunurlar. Yumurtaları kapaklı değildir ve dikensi çıkıntıları ile tanınıp ayrılabilirler. İnsanda önemli 3 tür bilinmektedir : S. japonicum, S. mansoni, S. haemobium. Bu türler arasında ülkemizde varlığı konusunda bulgular olan S. haemotobium özellikle GAP projesi tamamlandığında önemli boyutlara ulaşabilecek bir potansiyel sorun görünümündedir. Bu parazitin ara konağı Bulinus truncatus ülkemizde belirlenmiştir. Yumurtalar idrar ya da dışkıyla atılınca tatlı suya ulaşan yumurtalardan çıkan miracidiumlar yüzerek uygun bir salyangoza girer. Burada çeşitli aşamalardan geçerek çatal kuyruklu serkarya halinde suya bırakılır. Bu serbest dolaşan serkaryalar son konağın derisinden delerek bulaşırlar. Dolaşıma katılarak önce AC’lere oradan KC’e ulaşır. Bu süreç uzun yıllar sürebilir ve KC’de kronik inflamasyon, fibrozis gelişebilir. Sonraki aşamada şistosomalar farklı bölgelere göç ederek yerleşirler: 154 MİKROBİYOLOJİ - S. haemotobium: Mesane venlerine .................. İdrar - S. japonicum: İnce barsak, çıkan kolon.............. Dışkı - S. mansoni: Rektum, inen kolon ........................ Dışkı, nadiren idrar Klinik bulgular parazitin ulaştığı bölgeye göre farklıdır. İlk girişyerinde kaşıntılı bir deri döküntüsü olabilir. İlerleyen aşamalarda ağır allerjik yanıt oluşabilir. S. mansoni, S. japonicum’da serum hastalığı benzeri gelişen klinik tabloya Katayama ateşi adı verilir. KC tutulumu sonucunda siroz ve portal hipertansiyon gelişebilir. Barsak tutulumu, genital tutulum ile fibrotik değişiklikler izlenebilir. Özellikle S. haematobium infeksiyonlarında mesane lezyonları, hematüri görülür. Mesane kanseri gelişimiyle ilişkili olduğu saptanmıştır. Tanıda idrar, dışkı ya dabiopsi örneklerinde tipik diken tarzında çıkıntıları olan yumurtaların görülmesi faydalıdır. CLONORCHİS SİNENSİS Uzak Doğu’da sıktır. Çiğ balık yemekle bulaşır. KC tutulumu ile siroz oluşumuna neden olabilir. Kolanjiokarsinom ile ilişkili bulunmuştur. Tanı dışkıda yumurtaların görülmesiyle konulabilir. SESTODLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ Etken Taenia saginata Bulaşma şekli Sığır etindeki larvanın yenmesi Hastalık yapan şekli Erişkin Ara konak Kesin konak Dışkıda yumurta Ek bilgi İnek İnsan Var (nadir) Taenia solium Domuz etindeki Erişkin larvanın yenmesi Domuz İnsan Var (nadir) Yumurtaların bulası ile sistiserkoz olabilir Diphyllobothrium latum Pleroserkoid içeren tatlı su balıklarının yenmesi Erişkin Kabuklu ve İnsan, balıklar köpek, domuz Bol B12 vit. Eksikliği yapar. Yumurtlama deliği var. Yumurtası kapaklı. Larvasının yaptığı hastalığa sparganozis denir. Echinococcus Yumurta Larva İnsan, koyun Köpek Yok İnsanda erişkini bulunmaz. İntrauterin bulaşma olabilir. Echinococcus multilocularis Yumurta Larva İnsan, koyun Köpek Yok Petekli kist yapar. Tedavi edilmezse KC koması ve ölümle sonuçlanır. Mebendazolün etkisi yoktur Hymenolepis nana Yumurta, Sistiserkoid içeren böceklerin kazayla yutulması Erişkin İnsan, böcekler İnsan Var En küçük sestoddur. Cüce sestod. İnsan hem ara, hem kesin konak olabilir. (insandan insana bulaşabilen tek sestod) Dünyada en yaygın görülen sestod ID: 155 MİKROBİYOLOJİ PARAGONİMUS WESTERMANİ Uzak Doğu, Batı Afrika ve Amerika kıtasında bulunur. Su kabuklularının çiğ olarak yenmesi ile alınan metaserkaryalar duodenumda açılarak periton boşluğuna ulaşırlar. Buradan diafragmayı delerek AC’lere ulaşırlar ve erişkin şekiller AC’lerde oluşur. AC’de kronik infeksiyona bağlı fibrozise neden olurlar (TUS). Nadiren MSS, karın içi organ tutulumları izlenebilir. Tanı balgamda bazen dışkıda yumurtalar görülerek konulabilir. FASCİOLA HEPATİCA Kelebek olarak daadlandırılır. Ülkemizde koyun, keçi ve sığırlarda çok sıktır. Yumurtalar dışkıyla atılır ve suda miracidiumlar gelişimini sürdürerek salyongaza ulaşırlar (Ülkemizde Lymnea truncatula). Salyongozda sporokist, redia ve bunlar içinde çok sayıda serkaryalar oluşarak salyangozdan ayrılır ve su bitkileri üzerinde kistleşerek metaserkarya formuna döner. Bu bitkilerle ya da kirli suların içilmesi ile metaserkaryalarla son konaklara bulaşabilir (TUS). Metaserkaryalar barsakta açılır ve periton boşluğuna geçerek buradan KC kapsülünü delerek KC’e ulaşır. Burada kapsül altında sonra safra yollarında yerleşerek uzun yıllar yaşayabilir. Klinik bulgular akut olarak KC tutulumu bulguları (ateş, hepatomegali, karın ağrısı) , AC infeksiyonu, deri altında ya da diğer ektopik yerleşim alanlarına ulaşma ile ilgili olabilir. Tanıda dışkıda yumurtalar araştırılabilir. ARA KONAĞI OLAN HELMİNTLER Helmint Trichinella Toxocara Wuchereria Dracunculus Loa Onchocerca Sestodlar S. saginata T.solium Echinococcus Hymenolepis Dyphillobothrium latum Trematodlar Dicrocoelium dentriticum Opistotorchis sinensis Paragonimus westermani Diğer trematodlar Ara Konak Nematodlar İnsan, domuz İnsan Sivrisinek Cyclops Sinek Sinek Sığır Domuz, insan İnsan İnsan, böcekler 1. ara konak tatlı su 2. ara konak tatlı su balıkları Kesin Konak İnsan, domuz Kedi, köpek İnsan İnsan İnsan İnsan İnsan İnsan Köpek İnsan İnsan 1. ara konak yumuşakça 2. ara konak karınca 1. ara konak yumuşakça 2. ara konak balık 1. ara konak yumuşakça 2. ara konak yengeç İnsan Yumuşakça İnsan İnsan İnsan ID: 156 MİKROBİYOLOJİ DİCROCOELİUM DENTRİTİCUM Ülkemizde otçul hayvanlarda sık fakat insanda çok nadir bir klinik tablodur. Yaşam döngüsü F. hepaticaya benzer. Bitkilere tutunan serkarya karıncalar tarafından alındığında metaserkaryaya dönüşür ve insana bu infekte karıncalar yenilirse bulaşmaktadır. KC ve safra yollarına yerleşerek klinik tablolar oluşturabilir. Özellikle infekte KC yenilmesine bağlı yalancı parazitlikler saptanabilmektedir. NEMATODLAR Nematodlar (: Yuvarlak solucanlar) Bu parazitler, segmentsiz, silindirik canlılardır. Çoğu dişi-erkek ayrımı gösterir ve bu şekilde çoğalır. S. stercoralis döllenmemiş yumurtadan yeni bir birey oluşturabilir (Partonogenetik gelişim). İnsanda çoğalma görülmediğinden ( S. stercoralis hariç) alınan parazit sayısı çok önemlidir. Çoğu insana bulaşma aşamasında yumurtaların dış ortamda olgunlaşması gerekir. Genelde evrim şekilleri basit iken S. stercoralis evrimi karışık ve çok özgün bir süreçtir. Genelde insana dört şekilde bulaşırlar: 1 – İnfektif hale gelmiş ya da larva gelişmiş yumurtaların alınmasıyla: Ascaris, Enterobius, Trichuris,... 2 – Larva içeren etlerle: Trichinella 3 – Larvaların deriden girmesi: Çengelli solucan, Strongyloides 4 – Vektör ısırmasıyla: (filarya-sivrisinekler),... 157 MİKROBİYOLOJİ NEMATODLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ Etken Ascaris lumbricoides Enterobius vermicularis Trichuris trichiura Bulaştırıcı Vektör Strongyloides Ancylostoma duodenale Ancylostoma braziliensis, ceylanicum Wuchereria bancrofti Onchocerca volvulus Kesin konak Dışkıda yumurta Ek bilgi Yok Larva (akciğerde) Yok Erişkin (barsaklarda) İnsan Var Löffler pnömonisi Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Nadir Selofanlı bant ile tanısı konur Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Var Rektum prolapsusu, yumurtası limon şeklinde Larva Yok Erişkin (enterit) Larva (Kas ağrısı) İnsan, domuz İnsan, domuz Yok Direkt olarak larva doğurur. Kesin ve ara konağı aynı olan tek nematod budur. Yumurta Yok Larva İnsan Köpek ve kedi Yok İnsanda erişkin yok Flariform larva Yok Erişkin Larva Yok İnsan Nadir AIDS’lilerde solucanlar fetusa bulaşabilir Flariform larva Yok Erişkin Larva Yok İnsan Var Tüm çengelli solucanlar fetusa bulaşabilir Flariform larva Yok Larva Yok Kedi, köpek Yok İnsanda erişkin yok, tesadüfen hastalık yapar Larva Sivrisinek Larva erişkin Sivrisinek İnsan Yok Gece 22’de kan yayması yapılır Yok Erişkin Larva Cyclops İnsan Yok Cyclopsun (küçük deniz kabuklusu) yutulması ile bulaşır Larva Sinek Larva, erişkin Sinek İnsan Yok Larva Sinek Larva Sinek İnsan Yok Dracunculus medinensis (Medine cana- Larva varı) Loa loa Ara konak Yumurta Trichinella spiralis Toxocara canis ve catis Hastalık yapan şekil Körlük yapar ID: 158 MİKROBİYOLOJİ LARVAYLA BULAŞAN NEMATODLAR Tür İlgili Hastalık/ semptom Bulaşma şekli İnsanda Gelişimi Tanı Tedavi Necator americanus (Yeni Dünya kancalı kurdu); Ancylostoma duodenale (Eski Dünya kancalı kurdu) Kancalı kurt infeksiyonu (Kaşıntı, diyare, kusma, karın ağrısı, demir eksikliği anemisi) Topraktaki filariform larva, çıplak ayağın sağlam derisini penetre eder (ayakkabı bulaşmayı azaltır) Larva deriden dolaşıma ve akciğerlere ulaşır. Epiglotta çıkar ve oradan yutulur; Erişkin kurtlar ince barsağa tutunur ve yaşar Gaytada safrayla boyanmayan parçalı yumurtalar; gaytada muhtemelen gizli kan Mebendazol ve anemi tedavisi Ancylostoma braziliense; Ancylostoma caninum Kutanöz larva migrans Filariform larva deriyi penetre eder ( köpeklerin dolaştığı plajlar, kum kutularındaki kedi pislikleri) Larva deriden deri altı dokuya girer; burada olgunlaşmaz ancak dolaşırlar. Klinik bulgularla tanıdan şüphelenilir. Güvenli bir test yoktur Tiabendazol Strongyloides stercolaris Strongyloidiazis (deride kaşıntı, hafif pnömonit; asemptomatik ya da malabsorbsiyona yol açan ağır diyare) Filariform larvalar çıplak ayağın sağlam derisini penetre eder; konakçının dışında serbest yaşar Necator ve Ancylostoma’daki gibi larva deriden kana, oradan akciğer ve barsaklara geçer. Otoinfeksiyon sıktır Gaytada larva; serolojik testler Tiabendazol Trichinella spiralis Trichinozis (asemptomatik ya da gastrit, ateş, kas ağrıları ve eozinofili) İyi pişmemiş etle (ayı, domuz, at etiyle) birlikte kistli larvaların alınması Larva ince barsaklarda etten ayrılarak erişkin kurtlara dönüşür, bu kurtlar kanla kas dokusuna göç eder. Tırnak diplerinde splinter hemorajiler; kas biyopsisi; belirgin eosinofili; serolojik testler Ağır semptomlar için steroid ve mebendazol Wuchereria bancrofti; Brugia malayi Filariasis (asemptomatik veya elefantiyazis) Enfektif larvalar sivrisinek ısırığıyla bulaşır Larvalar lenfatiklere girer ve olgunlaşır; erişkin kurtlar lenf nodlarında yaşayarak elefantiasise neden olur Kan yaymaları, klinik bulgular Dietilkarbamazin veya ivermektin Loa loa (Afrika göz kurdu) Filariyazis (Subkutan migrasyon, Calabar ödemi) Chrysops (mango sineği) ısırığıyla enfektif larvalar alınır Erişkin Loa Loa subkutan dokuda göç ederek konjunktivayı geçer. Calabar ödem; Gözde kurtlar; eozinofili; kan yaymaları Dietilkarbamazin ve cerrahi Onchocerca volvulus Nehir körlüğü (subkutan nodüller, dermatit, kırışık deri, göz infeksiyonları) Larvalı karasinek ısırığı Erişkin kurtlar deri altı nodüllerinde gelişir; deri ve diğer organlara göç eder. Deri incelemesinde mikroflaryalar görülür Subkutan nodüllerin cerrahi çıkarılması ve ivermectin Drancunculus Drancunculozis (subkutan nodüllerle birlikte bulantı, kusma, ishal ve astım gibi semptomlar) Larvaları taşıyan Cyclops organizmalarıyla kontamine suyun içilmesi veya kuyu suyundan doğrudan alınır Alınan larvalar ince barsaklardan ayrılarak olgunlaşır; dişiler yüzeye göç ederek ülserlere neden olur ve hareketli larvalar salar. Klinik semptomlar veya ülserler yıkanarak kurtların salınması sağlanır Kurdun yavaşça çıkarılması; metronidazol medinensis (gerçek kurt) ID: 159 MİKROBİYOLOJİ NEMATOD VE TREMATOD ENFEKSÝYONLARINDA TEDAVÝ KESİN KONAK Patýjen Ýlk seçenek ilaç Necator americanus..............→ Mebendazol Strangiloides stercoralis ......→ Thiabendazol Ancylostomalar ......................→ Tiabendazol Trichinella spirallis ...............→ Mebendazol ve Steroid Wuchereria bancrofti ............→ Dietil karbamazin Loa loa ....................................→ Dietil karbamazin Onchocerca volvulus .............→ İvermectin Dranculus medinensis ..........→ Metranidazole Fasciola hepatica ..................→ Praziquantel, bithional Schistosamalar ......................→ Praziquantel Clonorchis sinensis ...............→ Praziquantel Paragonimus westermani.....→Praziquantel Toxocara canis.......................→ Dietil karbamazin Enterobius vermicularis .......→ Pirantel pamoat Trichuris trichura...................→ mebendazol Echinococcus granulosus.....→Albendazol Ascaris lumbricoides ............→ Mebendazol T.saginata ...............................→ Niklosamid T.solium...................................→ Niklosamid D.latum....................................→ Niklosamid ID :06t138 ASCARİS LUMBRİCOİDES Tek konak insandır. Yumurta ile atılan döllenmiş yumurtalar ancak toprakta belirli bir aşama geçirdiklerinde infektif olabilirler. Böyle bir yumurta ağız yoluyla alınınca ince barsakta larva dışarıya çıkar ve barsağı delerek KC ve oradan akciğerlere ulaşır. AC’lerde 8-10 gün süren göçü takiben trakeaya gelen larvalar yeniden yutularak barsağa ulaşırlar ve orada bir gömlek daha değiştirerek seksüel olgun erişkin hale gelirler. Ağız yolundan alındıktan yaklaşık 2-3 ay sonra dışkıda yumurtalar görülmeye başlanır. Barsakta yaşam süreleri yaklaşık 1 yıldır. Tam anlamıyla bir toprak parazitidir ve bulaşmasında toprakla temas önemli rol oynar. Klinikte AC göçü sırasında bir yer değiştiren pnömoni (Löffler pnömonisi ) saptanır (TUS). Eozinofili, geçici pulmoner infiltrasyonlar ile karakterizedir. Bazen balgamda larvalar görülebilir. Kusma ile, ağızdan, burundan larvalar çıkabilir. Barsakta bazen karın ağrısına, çok sayıda ise barsak tıkanmalarına yol açabilirler. Barsak kanalında dar alanlara girme eğilimi saptanabilir. Bunun sonucu apandisit, kolesistit,... oluşturabilir. Tanıda en sık yumurtaların dışkıda görülmesi kullanılır. Sadece dişilerle infeksiyon varlığında sadece döllenmemiş yumurtalar görülebilir. İlk 2-3 ayda ya da sadce erkeklerle infeksiyon oluştuğunda dışkıda yumurta görülmez. Tedavide mebendazol, pirantel pomoad kullanılabilir. Tıkanma varlığında piperazin tercih edilebilir. 160 MİKROBİYOLOJİ ÇENGELLİ SOLUCANLAR Ülkemizde Necator americanus ve Ancylostoma duodonale etkendir. İnsan tek konaktır. Dışkıyla çıkan yumurtalar uygun topraklarda (nemli, humuslu toprak) içindeki larva oluşarak yumurtadan çıkar. Filariform larva bulaşıcıdır ve insanın çıplak derisiyle temas ettiğinde deriyi delerek girer. Kan dolaşımı yoluyla AC’lere ulaşıp orada döngüyü tamamlayıp yutularak barsaklara ulaşır ve ince barsaklara ulaşarak burada tutunarak kan emmeye başlar. A. duodonale; sindirim yoluyla direkt olarak bulaşabilir ve AC göçü yapmayabilir ve daha fazla kan kaybına yol açabilir. Klinikte sindirim sistemi bulguları yanında hipokrom mikrositer anemi (demir eksikliği anemisi) oluşur (TUS). Tanı dışkıda yumurtaları görünerek konulur. Tedavide mebendazol, pirantel pomoad önerilir. ENTEROBİUS VERMİCULARİS Oksiyür, kıl kurdu olarak da tanınır. En sık rastlanan helmint hastalıklarındandır. İnsana yumurtalarının ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. İnsandan insana bulaşarak yayılır. Yaklaşık olarak 3-6 hafta canlı kalırlar. Dişileri perianal bölgeye çıkarak yumurtalarını buraya bırakır. Bunun sonucunda dışkıda yumurta saptanmayabilir ve iç çamaşırlara, yatak takımlarına çok sayıda yumurta yayılır. Sıklıkla tüm aile infekte hale gelir, otoinfeksiyonlara bağlı tedavi başarısızlıkları olabilir. Bazen perianal bölgede yumurtadan çıkan larvalar anüs yoluyla geriye giderek yeni infeksiyonların oluşmasına neden olabilirler (retroinfeksiyonlar). Yumurtaları Dientamoebea fragilis bulaşmasında rol oynar. Klinikte perianal kaşıntı en sık bulgudur. Sindirim sistemi bulguları, apandisit yanında kız çocuklarda vaginit, ürogenital infeksiyonlara neden olabilir. Tanıda selofanlı lam metoduyla yumurtaların saptanması önemlidir (TUS). Birkaç kez (en az üç) örnek alınması önerilir. Tedavide tüm ailenin tedavisi, yatak takımları ve iç çamaşırların temizliği önem taşır. Mebendazol, pirantel pomoad en etkili ilaçlardır. TRİCHURİS TRİCHURA Erişkinler özellikle çekumda yerleşirler. Erişkin bir ucu incelmiş bir kamçı görünümündedir. Limon şeklinde her iki ucunda tıkaç bulunan kahverengi yumurtaları oldukca tipiktir. İnsana dışarıda yaklaşık 10 gün beklemiş ve infektif hale gelmiş yumurtaların alınmasıyla bulaşır. Barsak tutulumu ile kolit bulguları, anemi, rektal prolapsus oluşturabilir (TUS). Tanıda tipik yumurtaların görülmesi yeterlidir. Mebendazol ile tedavi edilir. STRONGYLOİDES STERCORALİS İnsandan insana bulaşarak yayılır. Çok karmaşık ve farklı yaşam döngülerine sahiptir. İnsana temel olarak deriden flariform larvalar ile bulaşmaktadır. Bu larvalar AC göçü sonrası ince barsağa ulaşarak yerleşirler. Dişiler barsakta partnogenetik (döllenme olmadan) yumurtlarlar ve bu yumurtdan larvalar (rabditimsi) gelişebilir. 161 MİKROBİYOLOJİ DOĞAL ve KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIĞIN TEMEL KOMPONENTLERİ Humoral Hücresel İmmünite İmmünite Doğal immünite Kompleman Makrofajlar Nötrofiller NK hücreler Kazanılmış immünite B lenfositler Yardımcı T lenfositler Plasma hücreleri Sitotoksik T lenfositler ID :06t156 Bunların bazısı filariform larva haline gelerek barsak duvarını deler ve kana ulaşır (iç oto infeksiyon) . Bazı larvalar ise perianal bölgeye ulaşarak burada filariform larvalar oluştururlar ve böylece deriyi delerek kana geçerler (dış otoinfeksiyon). Bu arada dışkı ile dışarı atılan larvalar toprakta iki farklı yolu izlerler: Bazıları toprakta flariform larva haline gelerek direkt olarak insanları infekte edebilir (düz evrim). Bazıları gelişerek erişkin dişi ve erkek parazitleri oluşturur ve bu erişkinler birkaç nesil sonra infektif larvaları oluşturur ( çapraşık evrim). Klinikte deriden giriş yerinde döküntü, kaşıntı görülebilir. Bazen deride sınırlı bir göç oluşabilir (larva migrans) ve bu tabloya larva currens adı verilir. Göç sırasında pnömoni, barsağa ulaştığında ishal nedeni olabilir. Bu aşamada eozinofili, ülser, mukuslu ishal izlenebilir. Sistemik yayılım yapabilir ve özellikle immunsupresif olgularda ağır klinik tablolara yol açabilir (TUS). Taşıdığı barsak florasına bağlı sepsis tabloları oluşabilir (Hiperinfeksiyon). Yumurta dışkı ile atılmadan barsakta açılır ve larva barsakta filariform hale gelebilir. Ayrıca serbest yaşayabilen erişkin şekilleri vardır. Bu özellikler çengelli solucanlardan ayrımında önemlidir. Tanıda tipik larvaların (rabditiform) görülmesi önemlidir. Dışkıdan ya da Enterotest ile duodenumdan alınan örneklerde larvalar görülebilir. Baermann testi, Horado Mori testi ile tanı konulabilir. Tiabendazol ya da ivermektin kullanılabilir. TRİCHİNELLA SPİRALİS İnsan hem son konak hem ara konak olabilir, hem erişkin hem larvası bulunup hastalık oluşturabilir (TUS). En sık olarak içinde larvalar bulunan domuz etiyle insanlara bulaşır. Alınan larvalar barsakta serbest kalırlar ve barsak mukozasına yerleşerek erişkin hale dönerler. Burada intrauterin olarak oluşmuş larvalar (vivipar) direkt olarak lenfatikler ve kan yoluyla tüm vücuda yayılır. Yayılan larvalar sadece çizgili aktif kaslarda yerleşebilirler. En sık diafragma, dil, larinks, karın kaslarını tutarlar. Burada yerleşen larva konak tarafından oluşturulan yanıtla oluşan bir kist duvarı içinde sınırlanır. Hem erişkini hem larvası hastalık oluşturabilmektedir. Erişkinlerin barsağa yerleşmesi sırasında, infekte et yenilmesinden 1 - 2 gün sonra yeni gelişen erişkin barsak duvarına yerleşirken kanlı-mukuslu bir ishal oluşabilir. Kistler ise bulunduğu bölgeye ve yoğunluğa bağlı olarak bulgular oluşturabilir. Eozinofili, kas enzimleri artışı, periorbital ödem en belirgin tablodur. Sedimantasyon genelde yükselmez. Dışkıda erişkinler, kanda ya da dokularda larvalar görülerek tanı konulabilir. Kas biopsileri tanıda faydalı olabilir. 162 MİKROBİYOLOJİ VİSERAL LARVA MİGRANS Son konağı insan olmayan nematod larvalarının insanda yaptıkları hastalıkları tanımlar. En sık etken Toxocara canis’dir. İnsanlara bulaşan larvalı yumurtalardan çıkan larvalar barsak duvarına geçerek dolaşıma karışır. Ulaştığı bölgelerde granülom oluştururlar. En sık KC’de granülomlar görülür. Diğer önemli ve sık bir tutulum yeri gözdür. Reinfeksiyonlarda hiperreaktif bir yanıt olabilir. Toprak yeme öyküsü olan ve hipereozinofili görülen her çocukta akla gelmelidir. Biopsi ile kesin tanı konulabilirse de sıklıkla serolojik yanıt araştırılarak tanı konulmaya çalışılır. Erişkin şekli oluşamadığı için insanda yumurtaları saptanmaz. Kesin bir tedavi belirlenmemiş olsa da eozinofili ve Toxocara Ig E (+) olguların tedavisi önerilmektedir. Mebendazol, tiabendazol ve dietilkarbamezin tedavide kullanılabilir. KUTANÖZ LARVA MİGRANS İnsan ve hayvan nematodlarıyla deride oluşan infeksiyonlara bu ad verilir. En çok Ancylostoma brasiliensis etken olarak saptanmaktadır. Topraktan bulaşan filariform larvalarla oluşur. İnsanda olgunlaşamadığından deride sıkışarak deri içinde hyalüronidaz yardımı ile ilerler. Bu kıvrımlı hareket yolu tanı için tipiktir. Tiabendazol, albendazol ve ivermektin tedavide etkilidir. DRACUNCULUS MEDİNENSİS Medine canavarı adıyla da bilinir. Sularda larvaları ara konak olarak Cyclopslara ulaşarak burada gelişirler ve infektif hale gelirler. Bu infektif larvaları içeren Cycloslu sular içilince parazit barsakta açılır ve dişi/erkekler gelişir. Erkekler çiftleşme sonrası ölür ve uterusunda larvalar bulunan dişi (vivipar) göç ederek deri altı dokuya yerleşir. Kimi zaman 1 metreyi bulabilen dişi lezyondan sulara larvalarını bırakmayı devam eder ve Cyclops içeren sulara ulaşınca benzer döngü tekrarlanır. Tanıda tipik parazit derialtında görülebilir. Cerrahi olarak parazit çıkarılarak tedavi edilir. FİLARİAL NEMATODLAR Bu grupta artropodlarla bulaşırlar ve insanda özel bölgelere yerleşen erişkinlerinin mikrofilaryalar üretmesiyle karakterize bir klinik tablo oluştururlar. Ülkemizde bulunan W. bancrofti’dir. Sivrisineklerin sokması ile bulaşır. Larvalar lenf dokusuna ulaştıklarında buraya yerleşir ve vivipar dişiler mikrofilaryaları kan dolaşımına bırakırlar. Erişkinlerin 10 yıl kadar canlı kalabildikleri bilinmektedir. Genelde dolaşıma geceleri bırakılan mikrofilaryalar bir sivrisinek tarafından alınırsa döngü devam eder. Erişkinin yerleşimine bağlı olarak gelişen lenfatik hasar sonucu fil hastalığı (elefantiazis) gelişebilir. Tanıda özellikle geceleri yapılan yaymalarda mikrofilaryalar araştırılmalıdır. Tedavide dietilkarbamezin ve ivermektin kullanılabilir. 163 MİKROBİYOLOJİ ONCHOCERCA VOLVULUS Tropikal bölgelerde görülen nehir körlüğünün etkenidir. Bu parazit Simulium cinsi sineklerin sokması ile bulaşır. Mikrofilaryaların yerleşimi ve yayılımı ile klinik bulgular ortaya çıkar. Diğer nadir nematodlar arasında KC tutulumu ile siroz yapabilen ve ancak biopsilerde yumurtaların görülmesiyle tanı konulabilen Capillaria hepatica sayılabilir. Tristrongyloides, Capillaria philippiensis, nadiren rastlanan barsak nematodlarıdır. Gongylonema pulchrum ağız içi, bazen özafagusda submukozaya yerleşen nadir bir nematoddur. e, akar,örümcek, uyuz etkenleri,... iminata, D. caninum için ara konak olabilir. 164 MİKROBİYOLOJİ İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK İmmünitede asıl amaç mikroorganizmaların neden olduğu infeksiyonları önlemek ya da sınırlamaktır Bağışıklık (:immünite) sistemi, özünde infeksiyona yol açan mikroorganizmalara karşı koyan tüm yapıları tanımlamaktadır.. Bu yapılar genelde iki farklı sistem olarak ele alınabilir: 1- Doğal Bağışıklık 2- Kazanılmış Bağışıklık DOĞAL BAĞIŞIKLIK Genelde mikroorganizmaların vücuda girişini engelleyerek etkili olmaya çalışır. Çabuk, T ve B lenfositlerinden bağımsız, bir hafızaya sahip olmadan ve özgül olmayan bir yanıt ya da işlevle koruyucu rol oynar. Doğal bağışıklığı başlıca şu bölümlerde inceleyebiliriz: a) Anotomik engeller En önemli doğal engel deri ve mukozalardır. Çok az mikroorganizma sağlam deri bariyerini aşabilmektedir. Deride sebum salgısı asidik bir ortam oluşturarak etkili olur ve kolonizasyonu önler. Tükrük, gözyaşı, mukus, idrar gibi salgılar mekanik etkileri ile patojenleri uzaklaştırırlar. Burundaki kıllar, silialı epitelin titrek tüyleri mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında rol oynarlar. Yüzeylerde bulunan flora bakterileri patojen bakterilerin yapışmasına, çoğalmasına ve hastalık oluşumuna engel olurlar (bakteriyel interferans). Vagina florasını oluşturan laktobasillerin glikojeni yıkarak oluşturdukları asidik ortam vaginal infeksiyonlara karşı en önemli koruyucu sistemi oluşturur. İMMÜN CEVAPTAN SORUMLU MAJÖR HÜCRE TİPLERİ. (NATURAL KİLLER HÜCRELER GENİŞ, GRANÜLER LENFOSİTLER) 165 MİKROBİYOLOJİ AKUT FAZ REAKTANLARI Pozitif akut faz reaktanları Antimikrobiyal proteinler - CRP - LPS binding protein - Mannan - binding lektin - Serum amiloid protein A - Kompleman proteinleri (C3, C4, C9 ve faktör D) Koagülasyon ve Fibrinolitik proteinler - Fibrinojen - Protein S - Plazminojen - Doku plazminojen aktivatörü (tDA) - Ürokinaz - Vİtronektin Proteaz inhibitörleri - α1- proteaz inhibitörü - α1- antikemotripsin Transport ve metal-binding proteinler - Serulop lasmin - Haptoglobulin - Hemopeksin - Ferritin Diğer proteinler - G-CSF - IL-1 reseptör antagonisti - Fibronektin - Anjiyot ensizojen - Sektere fosfolipaz A Negatif akutt faz reaktanları - Albumin - Transferrin - Transtrentin - α-Fetoprotein - Tiroksin-binding protein - IGF-I - Koagülasyon faktör - Retinal-binding protein Diğer akut faz fenomenleri - Ateş - Somnolans - Anoreksia - Anemi - Lökositoz - Trombositoz - Kaşeksi b) Fizyolojik engeller Mukozal salgılardaki pek çok madde savunma sisteminde rol oynarlar. Mide asiditesi pek çok mikroorganizma için ölümcül etki yaratır. Bu etkide en önemli yapı lizozimdir. Lizozim normalde idrar, beyin-omurilik sıvısı (BOS), ter dışında tüm vücut sıvılarında bulunan fagositlerden salınan bir enzimdir. Peptidoglikanı eriterek etkili olur. Doğal vücut sıcaklığı birçok mikroorganizmanın yaşamasını engellemektedir. c) Komplement d) Endositoz ve fagositoz Organizmadaki hücrelerin hemen tümü endositoz yapabilirken fagositoz sadece makrofajlar, nötrofiller ve monositler tarafından yapılmaktadır. Bir çok yapı, özellikle kapsüllü partiküller yapışma sorunu yarattıkları için direkt olarak fagosite edilemezler ve ancak bazı proteinlerle kaplanınca fagosite olabilirler. Bu fagositozu kolaylaştırıcı yapılara Opsonin adı verilir. Antikorlar ve kompleman proteinleri bilinen en iyi opsoninlerdir. Fagositler üzerinde immunglobülin Fc parçasına ve C3b yapısına karşı reseptörler opsonizasyonda önemlidir. CRP, fibronektin, surfaktan gibi yapılarda opsonizasyonda rol oynayabilirler. e) İnflamatuar yanıt Lokalize bir lökosit akümülasyonu olarak tanımlanabilirse de aslında endojen ve ID: eksojen uyarıların dokularda oluşturdukları kompleks bir savunma mekanizmasıdır. Reaksiyonun merkezini ise kan damarları oluşturur. Akut inflamasyonda vazodilatasyon, konjesyon-staz, permeabilitede artış ve eksüdasyon ve lökositlerin bölgede toplanması gerçekleşir. Bu olaylar sırasında lökositler önce endotele tutunurlar (marginasyon), sonra yapışırlar (adezyon) ve sonra endotelden dokuya geçerler (emigrasyon, diapedes, ekstravazasyon). Lökositlerin endotele yapışması (adezyon) ve transmigrasyon lökosit hareketlerinin en önemli bölümünü oluşturur. 166 MİKROBİYOLOJİ Bu süreçte etkileşimi sağlayan çok sayıda molekül (adezyon molekülleri) tanımlanmıştır. Bunlar arasında dört moleküler aile iyi tanımlanmıştır : Selektinler, İmmunglobulin süper ailesi, integrinler, kaderinler. İnflamasyon sırasında birçok kimyasal mediyatör de görev alır. Akut faz yanıtı proteinleri akut inflamasyona bir yanıt olarak salgılanan yapıları içerir. Bunlar arasında en iyi bilineni ve klinikte kullanılanı C-reaktif proteindir. CRP karaciğerden salgılanır, mikroorganizma yüzeyine yapışır ve lizise uğratarak etkili olur. Diğer akut faz yanıtı proteinleri olarak serum amiloid A, fibronektin, kompleman 3, serüloplazmin, fibrinojen, haptoglobulin, alfa-1 antikimotripsin, alfa-1 antitripsin, mannoz bağlayan lektin, LPS bağlayan proteinler belirlenebilir. Eritrosit sedimentasyon hızı da bir akut faz ynıtı olarak izlenebilir. Bazı yapılarda ise akut inflamasyonda azalmalar saptanabilir (negatif akut faz yanıtı) ( albümin, transferrin,...). ENDOTOKSİNLERE İMMÜN CEVAP 167 MİKROBİYOLOJİ KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK Sonradan kazanılan, ancak belirli antijenik yapılara karşı özgül olarak gelişen, özellikle lenfositlerin görev aldığı bağışıklık şeklini belirlemektedir. Türe, ırka, genetiğe ve kişiye bağlı faktörler belirlenmiştir. Asıl kazanılan bağışıklık ajanla temastan sonra oluşur ve tekralanan temaslarla mükemmel hale gelir. Sonradan kazanılan bağışıklıkta hücresel ve hümoral bağışıklık rol oynar. Hücresel bağışıklık esas olarak yardımcı ve sitotoksik T-lenfositleri ile oluşurken hümoral bağışıklık öncelikle B-lenfositleri ve plazma hücreleri ile oluşmaktadır. Makrofajlar, dendritik hücreler gibi bazı fagositik hücreler fagositoz işlevleri ile doğal bağışıklık kolunun, antijen sunan hücre işlevleri ile kazanılmış bağışıklık kolunun elemanları olarak işlev görürler. NK lenfositler ve özellikle gama-delta lenfositler bu iki sistemin kontrolünde rol oynarlar. BAKTERİLERE KARŞI İMMÜN YANIT Bakterilere karşı immün cevapta hem hücresel hem de sıvısal bağışıklık sistemleri rol alır. Bakteriler immün cevabı tetikleyebilecek hem çok çeşitli yüzey antijenleri, hem de toksinlere sahiptirler. EKSTRASELLÜLER BAKTERİYEL ENFEKSİYONLARDA BAĞIŞIKLIK ToksijenÝk Bakteriyel Ýnfeksiyonlarda İmmün Cevap Bazı hastalıkların patogenezinde bakteriyel endotoksin ve ekzotoksinlerin çok önemli rolleri vardır. Endotoksinler Bakteri hücre duvarı bileşenleridir. Gram(-) bakterilerde endotoksine lipopolisakkarit adı verilir. LPS makrofajlardan sitokin salınımını uyarır ve iyi bir adjuvandır. Ekzotoksinler Difteriye karşı bağışıklık toksine karşı antikor varlığına dayanır. Toksinden hazırlanan toksoid aşı bağışıklamada kullanılır. Kolera, toksijenik bakteriyel infeksiyonlar arasında, toksisine karşı antikorların tam koruma sağlayamadığı tek hastalıktır. Kolera sistemik ve mukozal Ig yapımını uyarır. En önemli bağışıklık mekanizması mukozal IgA’dır. Kolera aşıları kısa süreli koruma sağlar. Tetanoz toksini spinal reflekslerin normal post-şinaptik inhibisyonunu bloke ederek yaygın kas kasılmalarına neden olur. İnaktive toksinden elde edilen toksoid aşısı, toksini nötralize etmek için antikor üretilmesini sağlayarak hastalığı önler. Clostridium perfiringens alfa toksin adı verilen bir lesitinaz salgılar. Bu toksin gazlı gangrene neden olur. Bu toksin dışında birçok toksin salgıladığı için antitoksinle tedavi yararsızdır. 168 MİKROBİYOLOJİ Botulinum toksini, sinir-kas bileşkesinde asetil kolin salınımını engeller. Bağışıklık için antitoksine ihtiyaç vardır. Bordetella pertussis, boğmaca etkenidir. Öldürülmüş bakteri aşı yapımında kullanılmaktadır. Kapsllü Bakterilerle Olan Enfeksionlarda İmmün Yanıt Kapsüle karşı yapılan antikor ve kompleman aktivasyonu opsonizasyona neden olarak fagositozu kolaylaştırır. Kapsüllü bakterilerin kapsül antijenini içeren aşılar bağışık yanıt uyandırabilir. Aşı yapımında polisakkaritler proteinlerle kompleks hale getirilerek antijenite artırırlır. Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Doğal Bağışıklık Girişteki engeller Fagositoz Öldürme Kompleman Aktivasyonu Sitokinler Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Spesifik İmmün Yanıt Sıvısal bağışıklık Ekstrasellüler bakterilere karşı asıl koruyucu immün cevap sıvısal bağışıklıktır. Bu bakterilerin en immünojenik kısmı polisakkaritlerdir ve spesifik IgM cevabına neden olurlar. Sonra diğer Ig’lerde üretilebilir. T hücreleri ve Sitokinler Ekstrasellüler bakterilere karşı T hücre cevabı asıl olarak II. sınıf MHC molekülleri ile ilişkili olarak protein antijenlerine cevap veren, CD4+T lenfositlerince oluşturulur. CD4+ T lenfositleri fonksiyonlarını saldıkları sitokinler aracılığı ile gösterir. IFN-gamma hem oksijene dayalı, hem de oksijenden bağımsız mekanizmalarla öldürmeyi artıran en önemli sitokindir. İNTRASELLÜLER BAKTERİLERE KARŞI BAĞIŞIKLIK CEVABI Bu tip bakteriler hücre içinde büyüdüklerinden konakçı immün cevabından özellikle de fagositozdan kurtulabilirler. Aynı kaçış mekanizması M. tuberculosis, M.leprae, Brucella, Listeria Monocytogenes, Legionella pneumophila ve Salmonella typhi gibi bakterilerde de görülür. İntrasellüler bakterilere karşı doğal bağışıklıktaki asıl mekanizma fagositozdur. Ayrıca fagositlerin reaktif nitrojen ara ürünleri ve NK hücreleri ile de doğal bağıklık sağlanır. İntrasellüler bakterilere karşı spesifik immün yanıtta en önemli mekanizma hücresel immünite’dir. Hücresel immünitede CD8+T lenfositleri enfekte hücreleri lizise uğratır.Ayrıca T hücre kökenli sitokinler (IFN-gamma)’le makrofajlar aktive edilerek fagosite edilmiş mikroplar öldürülür. Genel olarak intrasellüler bakterilere karşı sıvısal bağışıklık etkili değildir. Oluşan antikorlar hücre içine giremediğinden bakterinin yok edilmesine katkıda bulunamazlar. 169 MİKROBİYOLOJİ MAKROFAJLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ Fonksiyon Mekanizması Fagositoz Mikroorganizmaları fagolizozomlarda sindirir ve öldürür. Süperoksid gibi oksijen radikalleri, nitrik oksid gibi reaktif nitrojen; proteaz, nükleaz ve lizozim gibi lizozomal enzimleri kullanarak öldürür. Antijen presentasyonu MHC Class II proteinlerine bağlı olarak CD4 T lenfositlere antijen sunar. B7 proteinleri de önemli rol oynar. Sitokin üretimi IL-1, TNF gibi sitokinlerin ve IL-8 gibi kemokinlerin sentez va salınımı. MANTARLARA KARŞI İMMÜN YANIT Mantar infeksiyonları genellikle kendi kendini sınırlayan ve tekrar infeksiyona karşı bir miktar dirençle iyileşen infeksiyonlardır. Asıl olarak nötrofilleri, makrofajları, lenfositleri ve NK hücrelerini içeren hücresel immün cevabın re-infeksiyona karşı direnci sağladığı düşünülmektedir. PARAZİTLERE KARŞI İMMÜN YANIT GENEL ÖZELLİKLER Bazı protozoonlar insan hücrelerinin içinde yaşayabilirler. Plasmodiumlar eritrositlerde, Leishmania’lar ise makrofajlar içinde yaşarlar. Parazitlerin pekçok antijenleri vardır ve yüzey antijenlerini değiştirebilirler. Parazitler ayrıca konakçı spesifitesi gösterirler ve parazitlere karşı konakçı direnci aynı tür içinde değişkenlik gösterebilir. Konakçılar parazitlere karşı çeşitli immün efektör mekanizmalar geliştirmişlerdir. Tipik olarak tripanozomiazis ve sıtmada IgM, visseral leishmaniozis ve sıtmada IgG, helmintik infeksiyonlarda IgE seviyeleri yükselir. Bazı parazit antijenleri lenfositler için direkt poliklonal mitojenlerdir. Genel olarak hücre içi protozoon parazitlere karşı hücresel immün cevap, kan ve doku sıvılarında bulunanlara karşı ise antikor yanıtı daha etkilidir. Parazitik infeksiyonlar genellikle kroniktir. Genelde parazit konakçısını öldürmeye çalışmaz, kronik infeksiyona neden olur. Sonuç olarak dolaşımda sürekli bulunan antijenleri, devamlı antijenik uyarıma ve immün komplekslerin yapılmasına yol açar. PARAZİTLERE KARŞI DOĞAL BAĞIŞIKLIK Makrofajlar TNF-alfa Nötrofiller Mast hücreleri Trombositler Kompleman Eozinofiller Filaria, Ascaris ve Şistozoma gibi helmintik infeksiyonlarda sıklıkla eozinofili ve yüksek düzeyde IgE üretimi görülür. Eozinofiller nötrofillere göre daha az fagositiktir ama nötrofiller gibi parazitleri öldürebilirler. IgE helmintlere bağlanır, eozinofillerde opsonize olmuş bu organizmalara bağlanarak aktive olur ve granülleri salarak paraziti lizise uğratırlar. 170 MİKROBİYOLOJİ Makrofajların mikropları inaktive ve fagosite etmeleri, antijen sunumu, spesifik immün cevap, inflamasyon gelişimi ve akut faz cevaplarının lenfokin salınımıyla gerçwklwşmesi. Aktive makrofajlar ayrıca tümör ve diğer hücreleri de öldürebilir. İNFLAMASYON BÖLGESİNDE LÖKOSİT AKÜMÜLASYONU 171 MİKROBİYOLOJİ Sitotoksik T lenfositler (CTL) CD4+ T hücreleri ve Sitokinler Genel olarak Th1 hücre içi, Th2 ise hücre dışı parazitlere karşı daha etkindir. Granüloma Oluşumu ve Kapsülizasyon Bazı parazitik infeksiyonlarda immün sistem paraziti yok edemez. Bu durumda hasarı en aza indirebilmek için parazitin çevresinde bir kapsül oluşturarak onu sınırlar. Şistozomiaziste kronik hücresel immün cevap sonucu gelişen yoğun fibrozis, karaciğerde venöz kan akımını bozar, portal hipertansiyon ve siroza neden olur. Lenfatik filariaziste aynı tip reaksiyona örnektir. Antikor yanıtı Özgül antikorlar özellikle hücre dışı parazitlerin kontrolünde ve kan parazitlerinin hücre içine invazyonlarının önlenmesinde önemlidir. Parazit konakçı hücresine girdiğinde antikorlar etkisiz kalır. VİRUSLARA KARŞI DOĞAL İMMÜN YANIT İnterferon salgılanması Viral infeksiyonlara en erken yanıt IFN salgılanmasıdır. Bazı viral infeksiyonlarda erken dönemde ajanı organizmaya giriş yerinde sınırlandırmaktadır. Virüsle infekte hücrelerden alfa-IFN ve beta-IFN salgılanır. IFN alfa/beta özellikle infeksiyon bölgesindeki henüz enfekte olmamış hücrelerin viral ajana karşı direncini artırır. Ayrıca transkripsiyon, translasyon, proten işlenmesi ve virus maturasyonu aşamalarında inhibitör etkilidir. Gamma-IFN özgül immün yanıtın başlaması ile salınır ve NK hücrelerinin aktivitesini ve viral antijen sunumunu artırır. NK (Natural Killer) Makrofaj Kompleman VİRUSLARA KARŞI HUMORAL İMMÜN YANIT VİRUSLARA KARŞI HÜCRESEL İMMUN YANIT Viruslara karış hücresel immün yanıt özgül olmayan (makrofaj ve NK) ve antijene özgül olmak üzere iki şekilde görülür. Özgül yanıt T lenfositleri tarafından gerçekleştirilir. TH viruslara karşı hümoral ve hücresel yanıtta önemli rol oynar. Ayrıca antijene özgül CD8+ sitotoksik T lenfosit gelişiminde ve makrofajların etkeni temizlemesinde IFN-gamma ve TNF gibi sitokinlerin önemli etkisi vardır. Genel olarak CD8+T lenfositlerince gerçekleştirilen sitotoksik reaksiyon viral infeksiyonun sınırlandırılmasında ve hastalığın iyileşmesinde rolü olan en önemli mekanizmadır. 172 MİKROBİYOLOJİ Sitokin Kaynaklandığı Ana Hücre Başlıca İmmünolojik etkisi IL-1 (α, β) Makrofajlar Endotel hücreleri Dentritik hücreler Langerhans hücreleri Makrofajlarda üretilir. T, B lenfositler, nötrofiller, epitel hücreleri, fibroblastları aktive eder. Ateş yapar, endojen pirojen olarak adlandırılır. (Hipotalamusa etki ile ) Akut faz reaktanlarını uyarır IL-6’yı uyarır Özgün olmayan direnci arttırır Endojen bir IL-1 reseptör antagonisti ile inhibe olur. IL-2 Th1 hücreleri T hücresi büyüme faktörü NK ve B hücrelerini aktive eder İnaktif T hücreleri antijen tarafından uyarıldığında hem IL-2 üretir, hemde yüzeyinde IL-2 reseptörü oluşturur. IL-2 nin reseptörü ile etkileşimi DNA sentezini uyarır. IL-3 T hücreleri Hematopoezi uyarır. IL-4 T helper hücreleri B hücrelerinin IgE sentezini uyarır, böylece tip1 aşırı duyarlılığa yatkınlık oluşturur. İnterferon-γ yı baskılar IL-4 yardımcı T hücrelerinin alt grubu olan Th2 hücrelerinin sayısını artırarak hümoral bağışıklığı şiddetlendirir. IL-5 T helper hücreleri Eosinofillerin büyüme ve farklılaşması (özellikle parazitlere karşı konakçı savunmasında ve allerjik tepkimelerde önemlidir.) B hücresi büyüme faktörü IgA sentezini arttırır IL-6 Monositler T hücreleri Endotel hücreleri Akut faz reaktanlarını uyarır Pirojeniktir Geç B hücre farklılaşmasını uyarır Il-7 Kemik iliği Pre-B ve pre-T hücrelerini uyarır IL-8 Monositler Endotel hücreleri Fibroblastlar Nötrofil ve T hücreleri için kemotaktik faktördür IL-10 Th2 hücreleri Th1 hücrelerinin interferon-γ sentezini inhibe eder Diğer sitokinlerin sentezini inhibe eder IL-12 Makrofajlar ve B hücreleri Th1 hücrelerinin farklılaşması interferon-γ sentezini uyarır NK ve CD8+ hücreleri sitoliz için uyarır IL-2 ile sinerjistik etki yapar Tümör nekroz faktörü α Makrofajlar, T Tümörler için sitotoksiktir, kaşeksi yapar, bakteriyel şoka aracılık hücreleri, B hücrele- eder ri ve büyük granüler lenfositler Tümör nekroz faktörü β T hücreleri Transforme edici büyüme faktörü β Hemen bütün nor- T ve B hücrelerinin çoğalmasını inhibe eder mal hücre tipleri Sitokin reseptörlerini azaltır Lökositler için güçlü bir kemotaktik ajandır Enflamasyon ve doku tamirinde rol oynar Tümörler için sitotoksiktir ID: 173 MİKROBİYOLOJİ T VE B LENFOSİTLERİN KARŞILAŞTIRILMASI Özellik T lenfosit B lenfosit Yüzeyde Antijen Reseptörü Var Var Yüzeyde IgM Yok Var Yüzeyde CD3 Var Yok İmmün globülin sentezi Yok Var Antikor üretimi düzenleyicisi Var Yok IL-2, IL-4, IL-5 ve gama interferon sentezi Var Yok Sitotoksik Etki Var Yok Timusta olgunlaşma Var Yok Bursada ongunlaşma Yok Var Koyun eritrositi ile rozet şekli Var Yok ID: LENFOİD ORGANLAR VE İMMUN SİSTEM HÜCRELERİ Lenfoid organlar santral (primer) ve periferik (sekonder) lenfoid organlar olarak iki gruba ayrılabilirler. Santral organlar yeni lenfositlerin antijene bağımlı olmaksızın yapıldıkları ve immun yanıt oluşturma yeteneğini kazandığı bölgelerdir. İnsanda bu organlar kemikiliği ve timustur. T-lenfositleri timusta B-lenfositleri kemikiliğinde olgunlaşırlar. Periferik lenfoid organlar ise lenfositlerin prolifere oldukları ve antijenik uyarılara tepki gösterdikleri yerlerdir. Dalak, lenf düğümleri, tonsiller ve diğer lenfoid dokular bu grup içinde sayılabilir. Pluripotent kök hücreler lenfoid ve miyeloid kök hücreler olarak farklılaşırlar. Lenfoid kök hücrelerden B ve T lenfositler, miyeloid kök hücrelerden eritrosit, trombosit ve lökositler ( nötrofil, eozinofil, bazofil, mast hücresi,monosit) gelişirler. MONONÜKLEER HÜCRELER Kandaki lökositleri ve dokulardaki makrofajları içerirler. Kemik iliğinde olgunlaşan monositler kana geçerek yaklaşık 8 saat dolaşımda kalırlar (kandaki lökositlerin %5-8 kadarı) ve sonra bir dokuya yerleşerek makrofaj halini alırlar. Olgun makrofajlar birkaç ay canlı kalırlar. Makrofajlar sabit ya da gezici olabilirler. Tüm bu makrofajlardan oluşan karmaşık sistem retiküloendotelyal sistem (RES) adı ile de anılırlar. Bu sistem içinde ; KC Kupfer hücreleri, AC alveoler makrofajları, kemikte osteoklastlar, deride Langerhans hücreleri, kavitelerde plöral ve peritoneal makrofajlar, böbrek mezengial hücreler, MSS’de mikoglial hücreler, kanda monositler bulunurlar. Dokularda uyarı altında epiteloid hücrelere ve dev hücrelere dönüşebilirler (Tüberkülozda Langhans tipi dev hücreler,...). 174 MİKROBİYOLOJİ Cd4 hücreleri salgıladığı mediyatörlerle immün cevapta önemli rol oynar. Ayrıca intraselüler patojenlere karşı gelişen geç tip reaksiyonda da (dth) görev alır. Temel işlevleri arasında fagositoz, öldürme (hücre içi ya da hücre dışı mikroorganizmaları) antijen sunulması ve sekresyon sayılabilir. İlgili inflamasyon bölgesine hızla göç ederler (kemotaksi) ve bu aşamada anafilotoksin (C5a) en iyi uyarıcı rolü oynar. Mikroorganizmaları oksijene bağımlı mekanizmalarla ( hipoklorit, H2O2, NO) ya da oksijenden bağımsız mekanizmalarla ( Lizozim, hidrolitik enzimler,...) ve bazen de tümör hücrelerini öldürürler. Fakat bazı mikroorganizmalar makrofaj içinde canlılığını sürdürerek hastalık oluşturabilir. Mycobacterium tubercülosis, Trypanasoma, Leishmania, ... bu konuda iyi bilinen örneklerdir. Makrofajlar ayrıca fagosite ettikleri yapılara ait antijenleri MHC II molekülleriyle beraber CD 4 T–lenfositlere sunabilirler (antijen sunucu hücre APC). Aktive makrofajlar IL-1 ve IL-6 sentezi ile akut faz yanıtı ve ateş yükselmesine neden olabilirler. IFN-gama,TNF ve GM-CSF bu hücrelerin aktive olmasına neden olurlar. GRANÜLOSİTLER Sitoplazmalarında bol granül bulunan, çekirdekleri lobüler, kısa ömürlü hücrelerdir. Nötrofil, eozinofil, bazofil. NÖTROFİLLER Kandaki lökositlerin % 50-65’ini, granülositlerin %90’ını oluştururlar. Dolaşımda kısa süre bulunurlar. 175 MİKROBİYOLOJİ Akut bakteriyel infeksiyonlarda kanda belirgin olarak sayıları artar (lökositoz) ve genç şekiller görülmeye başlanır (sola kayma). Güçlü fagositoz yetenekleri ile inflamasyonun en önemli hücreleridir. Yüzeylerinde MHC II molekülleri bulunmadığından fagositozda çok etkin olsalar da antijen sunan hücre olarak görev almazlar. EOZİNOFİLLER Dolaşımdaki lökositlerin % 1-2’sini oluştururlar. Bazı allerjik ve parazitik olaylarda sayıları çok artar. Regülasyonunda özellikle IL-5 görev alır. Fagositoz kapasiteleri kısıtlıdır. Yaşam süreleri belli değildir, dokularda haftalarca canlı kalırlar. Steroid sayısını dramatik olarak azaltır. BAZOFİLLER VE MAST HÜCRELERİ Lökositlerin % 0.5-1’ini oluştururlar. Nukleusu da örtebilen bazofilik granüller tipiktir. Fagositoz yetenekleri yoktur. Esas olarak işlevlerini uyarı ile granüler içeriklerini salgılayarak yaparlar. Ig E ile oluşan allerjik reaksiyonlara katılırlar. DENDRİTİK HÜCRELER Çok uzun ve hareketli stoplazmik uzantılara sahiptirler. Deride bulunan Langerhans hücreleri, lenfoid organlardaki foliküler dendritik hücreler, interdijital dendritik hücreler tanımlanmıştır. Temel işlevleri antijeni hazırlayarak CD 4 T-lenfositlere(yardımcı) sunmaktır (APC). Yüzeylerinde yoğun MHC II molekülleri ve ayrıca MHC I molekülleri taşırlar. SİTOKİNLER İmmun ve inflamatuar olaylara katılan hücrelerin etkinliklerinin arttırılması ve çeşitli hücrelerin uyarılmasını sağlayan, uyarılmış lenfositler, monosit-makrofajlar ve diğer bazı hücrelerden salgılanan peptid ya d glikoprotein yapısında maddelerden oluşan karmaşık bir sistem oluştururlar. Özellikle lenfositleri etkileyen sitokinler şöyle özetlenebilir: - IL-1: Esas olarak makrofajlar tarafından üretilir. Endojen pirojen olarak rol oynar (TUS). Çok farklı hücreleri etkileyebilir. Yardımcı T-lenfositlerini uyararak onların IL-2 üretmesini kamçılar ve farklılaşmasını sağlar. - IL-2 : Esas olarak yardımcı T-lenfositleri tarafından (Th1) sentezlenir ve hem yardımcı (otokrin) hem sitotoksik T-lenfositlerini üreme yönünden uyarır (TUS). B-lenfosit uyarısında sinerjik etki (IL-4 ile) gerçekleştirir. - IL-4 : Yardımcı T-lenfositleri Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. Blenfositleri üreme ve farklılaşmasını kamçılar. Th2 hücrelerini uyararak IL-4 ve IL-5 salgısını artırırlar. Antikorların izotip (anahtar) çevrimini sağlarlar ve özellikle Ig E artışını uyarırlar. Tip I aşırı duyarlık reaksiyonlarda rol oynar. - IL-5 : Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. B-lenfosit farklılaşmasını uyararak özellikle Ig A yapımını artırır. Eozinofil üretim ve etkinleşmesinde rolü vardır. - IL-6 : Yardımcı T-lenfositleri ve makrofajlardan salgılanır. B-lenfosit farklılaşmasını uyarır. Ateş ve diğer bulgulara neden olurken akut faz yanıtı proteinlerinin sentezini de uyarır. 176 MİKROBİYOLOJİ - IL-10 : Th2 hücreleri tarafından sentezlenir ve gama-interferon (IFN-gama) üretimini kısıtlayarak Th1 gelişimini inhibe eder. Bir çok infeksiyon sırasında İFN-gama üretimine IL-10 yanıtı eşlik eder ve olası hücre yıkımını engellemeye yardımcı olur. İmmuntolerans gelişmesinden sorumlu tutulmuştur. - IL-12 : Aktive makrofajlar tarafından sentezlenir. Th1 yapımını uyarırken Th2 alt grup yapımını baskılar. INF-gama yapımını uyarır. - IL-13 : Th2 hücreleri tarafından yapılır. Allerjik hava yolu hastalığı (astım) gelişiminde rolü vardır. Ig E artışına neden olmazken hava yolu aşırı yanıtına katılır. - TGF-beta: (dönüşüm yaptırıcı büyüme faktörü) Bu madde pekçok farklı hücre tarafından sentzlenir ve antisitokin etkisi gösterir. T-lenfositleri başta olmak üzere makrofaj, B-lenfositleri, nötrofil ve NK hücrelerinin işlevlerini inhibe eder. Tüm bu inhibitör etkisi dışında kollajen sentezini uyararak yara iyileşmesini hızlandırır. Tümör nekroz faktör (TNF), IL-1, IL-6, IL-12, INF-gama proinflamatuar sitokinler olarak da isimlendirilirler ve sepsis sendromu ilk aşamalarında önemli rol oynarlar. Kök hücreleri etkileyerek üreme ve farklılaşmaları sağlayan sitokinlerde saptanmıştır. IL-3, uyarılmış yardımcı T-lenfositleri tarafından yapılır ve multipotent kök hücre üreme ve farklılaşmasını destekler (TUS). IG’NIN YAPISI 177 MİKROBİYOLOJİ İNSAN İMMUNGLOBULİNLERİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Özellik IgG IgA IgM IgD IgE Moleküler form Monomer Monomer, polimer Pentamer Monomer monomer Ağır zincir sınıfı (H) γ α µ δ ε Ağır zincir alt sınıfı (H) γ1, γ2, γ3, γ4 IgG1, G2, G3, G4 α1, α2 IgA1, A2 Moleküler ağırlık (dalton) 150000 180000(IgG3) 160000 950000 175000 190000 Serum düzeyi (mg/cc) 9; 3; 1; 0.5 1.5;0.2 1.5 4 0.03 Yarı ömür 21 (IgG3:7) 6 10 3 2 Kompleman fiksasyonu Klasik Alternatif ++ (G4-) - + ++++ - - - Plasentayı geçiş + - - - - Mast hücresine bağlanma - - - - + Antiviral aktivite + +++ + ? ? Antibakteryel lizis + + +++ ? ? İntravasküler dağılım %45 %42 %80 %15 %50 Diğer özellikler Sekonder cevap Mukoz sekresyon Primer cevap; Romatoid faktör Class-Switching Allerji ID: İnterferonlar Alfa ve beta interferon viruslar ve çift iplikli RNA tarafından indüklenebilir. Sonuçta viral m-RNA çevirisini inhibe ederek etkili olurlar ve hücre dışı virus partiküllerine etki etmezler. - İnterferon alfa (INF-alfa): Lökositlerden salgılanır. Antiviral etkilidir. Kronik hepatit, kondyloma acuminata infeksiyonlarında tedavide kullanılmaktadır. - İnterferon beta (INF-beta): Fibroblastlardan salgılanır. Antiviral etkili. - İnterferon gama (INF-gama): Antijenler, mitojenler tarafından yapımı uyarılır. Özellikle Th1 hücreleri tarafından sentezlenir. Makrofaj, NK, nötrofillerin fagositik etkinliğini artıran en önemli uyarıcıdır (TUS). Böylece bu hücrelerin mikroorganizmaları ve tümör hücrelerini öldürme yeteneğini arttırır. Hücrelerin MHC I ve II protein sentezini de artırır. Antijen sunumunu şiddetlendirir. Tümör nekroz faktörü (TNF-alfa) Esas olarak makrofajlar tarafından sentezlenir. Düşük miktarlarda iken nötrofilleri etkin hale getirerek bunların endotele yapışmasını kolaylaştırırken aynı zamanda solunum patlaması yoluyla fagositlerin öldürme kapasitesini de artırır. 178 MİKROBİYOLOJİ Bu seviyelerde yardımcı T-lenfositlerini, B-lenfositlerini de uyarır. Yüksek miktarlara ulaştığında sepsis, septik şok kliniği gelişimine neden olur. Deney hayvanlarında tümör üzerinde öldürücü etkisi belirlenmiştir. Lipoprotein lipaz inhibisyonu ile kaşeksiye yol açabilir (kaşektin). Nitrik oksit (NO) Makrofajlarda üretilen önemli bir aracıdır. Sepsis-septik şokta hipotansiyona neden olan önemli bir parametre olabileceği düşünülmektedir. Endotel düzeyinde lökosit ve trombosit adezyonu, agregasyonu ve aktivasyonunu inhibe ederek sonuçta anti-inflamatuar, immunsupresif etki gösterir. Trombositler: Asıl işlevleri koagülasyon olsa da granüllerinde bulunan aminlerin ve diğer yapıların salgılanması inflamasyonun bazı dönemlerinde etkin rol alırlar. LENFOSİTLER Dolaşımdaki lökositlerin % 20-30’u lenfositlerdir. Fakat lenfositlerin büyük çoğunluğu dolaşımda yer almamaktadırlar. Fonksiyonlarına ve salgıladıkları ürünlere, antijenik özelliklerine göre farklı gruplara ayrılırlar. B- lenfositleri, Tlenfositleri, NK hücreleri B-lenfositleri: Temel olarak antikor üreterek humoral immun yanıtı oluştururlar ve antijen sunucu hücre olarak görev görürler. İnsanda embriyonik çağda önce fetal karaciğerde belirlenirken sonra olgunlaşmalarını kemik iliğinde tamamladıkları kabul edilmektedir. Olgunlaşmaları için timus gerekli değildir. Olgunlaşmamış B-lenfositleri yüzeylerinde immünglobulinler taşımazlar (pre B hücreleri). Yüzeydeki CD 19,20,21,22 antijenleri Blenfosit markeri olarak kullanılır. Bazı antijenler (timustan bağımsız antijenler) (Bakteri LPS, polisakkarid,...) yardımcı T-lenfositlerine gerek duymadan Blenfositlerin uyarabilirler. Fakat bu yanıt geçicidir ve bellek hücreleri oluşmaz. Özellikle düşük antijen yoğunluğunda B-lenfositi tarafından alınarak işlenen antijenler MHC II proteinleri ile eşlenik halde yardımcı T-lenfositlerine sunulurlar. Bu aşamada T-lenfositlerinde IL-2,IL-4, IL5 salgılanır ve bu interlökinler B-lenfosit üreme ve farklılaşmasını uyarır. Bu uyarı yanında iki temel etkileşim daha etkili bir yanıt için gereklidir : Sonuçta B-lenfositi çok miktarlarda özgül antikor üretecek bir plazma hücresine dönüşür. Plazma hücreleri birkaç gün içinde çok fazla miktarda antikor salgılayarak ölürken bazı etkin B-lenfositleri bellek hücrelerine dönüşürler. T-lenfositleri Lenfoid organlara yerleşmeden önce timusa gidip farklılaşan lenfosit grubudur. T-lenfositleri dolaşımdaki lenfositlerin % 70-80’nini oluştururlar. T-lenfositleri timusta immün yanıtta etkin rol alabilecek hücrelere farklılaşırlar. TCR 1 taşıyan T-lenfositleri (gama-delta T-lenfositleri) regülasyon işlevlerinden sorumludur. 179 MİKROBİYOLOJİ Tüm T-lenfositleri yüzeylerinde T- lenfosit reseptörlerine bağlı olarak CD3 antijeni taşırlar. T-lenfositleri ancak MHC molekülleriyle birlikte sunulan antijeni tanıyabilirler( CD 4 + MHC II ve CD 8+MHC I ) (4x2 : 8, 8x1:8). Ayrıca T-lenfositleri yüzeylerindeki CD 2 (koyun eritrositleriyle rozet) ve CD 3 antijenleriyle de diğer lenfositlerden ayrılabilirler. TH1 ve TH2 hücrelerinden üretilen sitokinlerin immün sistem üzerine etkisi. (CTL: Sitotoksik T hücresi, APC: Antijen hücre, GTH: Geç tip hipersensitivite, ADCC: ANtikora bağlı hücresel sitotoksisite) 180 MİKROBİYOLOJİ T-lenfositleri yüzeylerinde CD4 ya da CD8 antijenleri taşımalarına göre iki büyük gruba farklılaşırlar. Bu grupların temel işlevleri de farklıdır. CD4 T-lenfositleri ”yardımcı” T-lenfositle ridir: - B –lenfositlerini antikor üreten plazma hücrelerine dönüştürürler (IL4 ve IL-5). - CD8 T-lenfositlerinin etkin sitotoksik-T lenfositlerine dönüşümünü sağlar (IL-2) - Makrofajların gecikmiş tipte aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık ederler (gama interferon) Tüm bu işlevler iki ayrı alt grubun denetimi altında gerçekleşirler: - T helper-1 (Th1) : IL-2 yanıtı ile sitotoksik T-hücre yanıtına ve IL-2 ile gama interferon üreterek gecikmiş tipte aşırı duyarlık yanıtına neden olurlar. Esas olarak hücresel bağışıklığı sağlar. - T helper-2 (Th2) : Esas olarak IL-4 ve IL-5 üreterek antikor sentezinde görev alırlar. Bir mikroorganizmaya karşı özgül immun yanıt bu yollardan birinin etkinleşmesiyle sağlanır. Bu yanıt makrofajlardan sentezlenen IL-12 (Th1 artışı) ve gama interferon (Th2 üretimi inhibisyonu) ile düzenlenmektedir. Th1 ve 2 subgruplarıyla ilgili temel farklılıklar tabloda gösterilmiştir. CD -8 T-lenfositleri arasında ”sitotoksik ” ya da “supresör ” işlevler gören hücreler bulunur. Temel işlevleri tümör hücreleri, allograft hücreleri, virusla infekte hücreleri öldürmektir. Bİmmunglobulinler için Fc reseptörü bulunmadığından antikora bağımlı hücresel sitotoksisitede (ADCC) rol oynamaz. CD 4 / CD 8 oranı 1.7-2 civarında bulunmuştur. Bu oran immun sistemin dengede çalışması için gereklidir. Lenfositlere Antijen Sunulması ve Kazanılmış İmmünitenin Gelişmesi CD4 T-lenfositleri etkinleşmesi için antijen sunan hücrelerin antijen ve MHC II antijenini bir arada iletmesi gerekir. Bu konuda en fazla işlevi makrofajlar görse de B-lenfositleri, dalağın dendritik hücreleri, derinin Langerhans hücreleri de antijen sunan hücre (APC) olarak işlev görebilirler. Virusla infekte hücreler ise uygun peptid antijenleri MHC I peptidleriyle birlikte CD8(sitotoksik) T-hücrelerine sunar. Bu işlevi tüm çekirdekli hücrelerin gerçekleştirebileceği düşünülmektedir. MHC genleri çok sayıda farklı allel içerdiğinden dolayı çok sayıda farklı antijeni sunma gücüne de sahiptir. Bu antijenler sadece peptid yapıda antijenleri sunabilirler. B-lenfositleri, yüzey immünglobulinleri (Ig M ve Ig D) yoluyla direkt olarak (MHC proteinleriyle eşlenik olmadan) antijenleri tanıyıp etkileşime girebilirler. 181 MİKROBİYOLOJİ B-lenfositleri bu özellikleri nedeniyle, peptidler, polisakkaridler, nükleik asitler kimyasal bileşikler (penisilin,...) gibi farklı moleküler yapıları tanıyabilmektedir. İşlenen antijen yardımcı T-lenfositlerine sunulacakken MHC II proteinlerle birlikte sunulmaktadır. IL-2 hem CD-8 lenfositleri hem de CD-4 hücreleri uyararak işlevsel öbekler oluşturur. Ayrıca gama-interferon üretimi ile APC üzerinde MHC II protein yapımının arttırılmasına yardımcı olur. T-lenfositlerinin işlevleri arasında en önemli iki konu gecikmiş tip aşırı duyarlık reaksiyonları ve sitotoksisite yetenekleridir. Sitotoksisite virusla infekte hücrelerin ortadan kaldırılmasında ve ayrıca tümör hücrelerinin, greftin uzaklaştırılmasında rolü olan bir işlevdir. Virusla infekte hücreyi CD8 sitotoksik T-lenfositleri öldürebilirken bu işlev için mutlaka yardımcı T-lenfositlerinden sitokin uyarısı (özellikle IL-2) alması zorunludur. Sonuçta bu uyarıyı alan sitotoksik T-lenfositi MHC I proteini ile infekte hücre yüzeyindeki viral antijeni tanıyarak hücreyi öldürür. Sitotoksik T-lenfositlerinin viruslar üzerine direkt etkisi yoktur. Antikora bağımlı hücresel sitotoksisite (ADCC) olayında sitotoksik T-lenfositleri Fc reseptörleri olmadığından rol oynamazlar. Burada infekte hücre yüzeyine bağlı antikor makrofajlar ya da NK hücreleri tarafından tanınarak o hücrenin öldürülmesi sağlanır. Polisakkarid yapıdaki kapsül antijenleri gibi çok büyük makromoleküller T-lenfositlerinden bağımsız bir yolla antikor yanıtına neden olabilirler. DNA, RNA,birçok lipid yapıda makromoleküller de T-lenfositlerinden bağımsız bir antikor yanıtı oluştururlar. T-lenfositlerinden bağımsız olarak oluşturulan antikor yanıtı esasen Ig M sınıfı bir antikor yanıtıdır. Ayrıca bu şekilde oluşan yanıtta bellek B-hücreleri oluşmaz. T-lenfositlerine bağımlı olarak oluşan antikor yanıtında APC (makrofaj, B-lenfositi, dendritik hücreler, Langerhans hücreleri) tarafından alınan antijen bu hücrede işlenerek MHC II proteini ile birlikte sunulur. Bu yapı özgül yardımcı T-lenfositi reseptörüyle birleşince bu lenfosit IL2, IL-4 (B-hücre gelişme faktörü), IL-5 (B-hücre farklılaşma faktörü) üretimini arttırır. IL-4 ve 5 ilk üretilen Ig M yerine diğer sınıf antikorların sentezlenmesinde rol oynarlar. Bazı CD4 ve CD8 hücreleri çeşitli mekanizmalarla immün yanıtın bazı aşamalarını baskılayabilirler. CD4 ve CD 8 hücreleri arasındaki oran bağışıklık yanıtının iyi işlemesinde önemli rol oynar. Lepramatöz lepra kliniğinde gecikmiş tip aşırı duyarlığın olmayışı ve CD8 hücrelerinin çok artmış olması, AIDS tablosunda CD4/CD8 oranının CD4 hücrelerin yıkımıyla azalması sonucunda immun yanıt ciddi olarak bozulmaktadır. MHC proteinlerinin ifadesindeki artış immun yanıtın artışında ve uyarılmasında rol oynar. CMV, HBV, gibi bazı viruslar MHC I ifadesini baskılayarak gelişecek immun yanıtı baskılarlar. Bazı T- ve B-lenfositleri bellek hücreleri olarak farklılaşırlar. Bu hücreler antijenik uyarıyla tekrar karşılaşıldığında buna hızla ve şiddetli yanıt vermeyi sağlar. 182 MİKROBİYOLOJİ Bu hücreler yıllarca canlı kalırlar ve kendi kendilerine üreyebilirler. Daha az ko-stimülasyonla daha çok interlökin salgılama potansiyeli ile etkinleştirilmemiş T-lenfositlerinden ayrılabilirler. NK (NATURAL KİLLER) HÜCRELER Bu hücreler yapısal olarak iri tanecikli lenfosit görünümündedirler. Periferik kandaki lenfositlerin ancak % 5-10’u NK hücreleridir. Bazı T-lenfosit antijenleri taşısalar da olgunlaşma sürecini timusta geçirmezler. TCR, CD3 ve yüzeyel IgM ya da Ig D taşımazlar. Perforin ve granzimlerle direkt sitotoksik etki ile ya da Fas-Fas ligand ilişkili apoptoz ile hücre ölümüne neden olurlar. Görevleri virusla infekte hücrelerin ve tümör hücrelerinin öldürülmesidir. Verdikleri yanıt daha önce karşılaşma ile artmaz ve virusa özgül değildir. Antikor varlığında öldürücü olabilmeleri yanında (ADCC) antikor yokluğunda da etkilerini gösterebilirler. NK hücreleri yeterince MHC I proteini taşıyan hücrelere etki etmez. Virus infeksiyonu sırasında hücrede azalan MHC I yanıtı o hücrelerin NK hücreleri ile yıkılmalarına yardımcı olurlar. Gama – delta T-lenfositleri kandaki lenfositlerin %5-10 kadarını oluştururlar. Aktivasyon çin MHC proteinlerine gerek göstermezler ve doğal immünite ile kazanılmış immünite arasında köprü rolü görürler. T ve B lenfositleri arasındaki başlıca farklar HÜMORAL BAĞIŞIKLIK VE ANTİKORLAR Kendilerini uyaran antikora karşı özgül tepkime veren globülin yapısında proteinlerdir. Antikorlar kanda gama-globulin fraksiyonunda yer alırlar. Y harfi şeklinde birbirinin aynı iki hafif (L) ve iki ağır (H) zincirden oluşan bir yapıdır. Bu yapılarda değişken ve sabit bölgeler ayrılabilir. Değişken bölgeler antijenin bağlandığı özgül bölgeleri oluştururken sabit bölgeler kompleman etkinleşmesinde ve hücre yüzey reseptörlerine bağlanmada görev alır. Antikorların özgüllüğü bu değişken bölgeler üzerindeki çok değişken (hipervariabl) bölgelerce sağlanır. Hafif zincirlr ya kappa ya da lambda yapısındadır. Ağır zincirler ise alfa, gama, mü, epsilon ve delta zincirlerinden oluşabilir ve bu farklılıklar nedeniyle 5 farklı immünglobulin ayrılabilir (Ig G,A,M,D,E). Bu sıralama aynı zamanda serumdaki miktarlarına göre çoktan aza doğru bir sıralamayı da belirler. Ağır ve hafif zincir yapısında sadece kişilere özgü antijenik birimler belirlenir ve buna allotip adı verilir. Antijen bağlayan kısmın çok değişken birimine idyotip denir. Antiidyotip antikorlar antijenik yapıyı temsil ettiğinden aşı olarak kullanımları düşünülmektedir. Ig G, ikincil yanıtta oluşan asıl antikordur ve bakteri ile viruslara karşı önemli bir savunma sistemidir. Toksin nötralizasyonunda en önemli rolü oynar, antitoksinler Ig G yapısındadır, ayrıca presipitin, opsonin, komplemanla erimeyi uyaran antikorlar (amboseptör) genelde Ig G yapısındadır. Plasentayı aşan tek antikordur. Komplemanı klasik yoldan aktifleştiren iki antikordan birisidir (diğeri Ig M). Direkt olarak opsonizasyonda rol oynayan antikordur. 183 MİKROBİYOLOJİ Ig A, mukozal yüzeylerde, kolostrum, tükrük, gözyaşı gibi yapılarda en bol bulunan antikordur. Bakteri ve virusların mukozal yüzeylere yapışmasını önler. Sekretuar Ig A bir J zinciri ile bağlı toplam iki molekülden ibarettir. Sekretuar yapı ise mukoza yüzeyinden geçişi sağlayan ve epitel hücreleri tarafından salgılanan bir polipeptiddir. Bu yapı sayesinde IgA sindirim sisteminde yıkılmadan varlığını sürdürebilir. Serumda IgA çoğu monomer halinde bulunur. Komplemanı alternatif yoldan çok zayıf uyarabilir fakat genelde önemli bir rol oynamaz. Bazı bakteriler IgA proteazları ile (Gonokok, pnömokok, meningokok, H. influenzae) bu antikora karşı önemli ölçüde direnç geliştirebilirler. IgM, birincil antikor yanıtında rol oynar. Serumda pentamer halinde bulunduğundan aglütinasyon, kompleman fiksasyonu,...gibi serolojik testlerde en etkin antikordur. En yüksek aviditeye sahip antikordur. Aglütininlerin ve nötralizan antikorların çoğu Ig M yapısında (ya da Ig A yapısında) antikorlardır. Genelde akut infeksiyonların teşhisinde kullanılan bir parametredir. Serumdaki Ig M sınıfı antikorlar, rivanol, merkaptoetanol ile uzaklaştırılabilir. Ig D, serumda çok az mikarlarda bulunur, antikor işlevi yoktur. Reseptör olarak görev görmekte olduğu düşünülmektedir ve çok sayıda B-lenfositi yüzeyinde bulunmaktadır. Ig E, anafilaktik aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık eder ve helmint infeksiyonlarına karşı savunmada rol oynar. Fc bölgesi mast hücreleri ve bazofillerin yüzeyine bağlanarak reseptör görevi görür. Bir antijenle ilk kez karşılaşıldığında yaklaşık 7-10 gün sonra bir Ig M antikor yanıtı belirlenir. Bu yanıt haftalar boyunca yükselir ve zamanla Ig G ve Ig A yanıtı buna eklenir. Antijen-antikor birleşmesi reaksiyonunun temel özellikleri şöyle sıralanabilir: - Özgül bir reaksiyondur - Kimyasal bir reaksiyondur ve bu birleşmede elektrostatik kuvvetler, hidrojen bağları, hidrofobik bağlar (en önemli) ve van der Walls bağları rol oynar. - Geriye dönüşebilir bir olaydır. (Danysz olayı) - Uygun oranlarda birleşebilir. Laboratuvar incelemelerinde eğer çok fazla antikor varsa aglütinasyon görülmeyebilir (Prozon olayı). - İki safhalı bir reaksiyondur HÜCRESEL BAĞIŞIKLIK, DOKU UYGUNLUK ANTİJENLERİ VE TRANSPLANTASYON Antikorla tepki veren yapılara antijen adı verilirken bağışıklık yanıtı uyandıran moleküllere immünojen adı verilir. Haptenler antikora bağlanabilen, oluşmuş immun cevapla reaksiyona girebilen fakat tek başlarına immünolojik yanıt oluşturamayan yapılardır (TUS). Haptenler ancak büyük, immunojenik bir protein ile birleştiklerinde etkin olabilirler. Penisilinler, zehirli sarmaşık bitkisi ürünü: katekol, bazı nükleik asitler, bazı steroid hormonlar en iyi bilinen haptenlerdir. Bazı ilaçlar, steroid hormonların miktarları antihapten antikorlar ile belirlenebilmektedir. 184 MİKROBİYOLOJİ İmmun yanıt organizmanın özel yapılarına karşı geliştirilir. Proteinler ve polisakkaridler immun yanıt hedefi olarak rol oynarlar. Proteinler en güçlü uyarıcılardır ve hücresel yanıt sadece bu antijenlere karşı gelişebilir. Lipidler, nükleik asitler eğer diğer yapılarla bir arada değillerse immun yanıt oluşturamazlar. Viral nükleik asitler de nükleokapsit yapısı şeklinde immunojendir. Lipopolisakkarid, levan, ficol gibi yapılar T-lenfositlerinden bağımsız yanıt oluştururlar. Antijenik yanıt tüm makromolekül üzerindeki küçük bölgelere karşı gelişir ve bu yapılara epitop (:antijenik determinant) adı verilir. İmmunojenlerin gücü bazı özelliklere bağlıdır: 1 – Yabancılık 2 – Molekül büyüklüğü . Genelde ne kadar büyük ise o kadar daha iyi antijendir. 3 – Kimyasal yapı: Proteinlerin yapıları ne kadar karmaşık ise o kadar fazla antijeniktirler. 4 – Epitoplar 5 – İşlenmeye uygunluk: Sindirilip MHC molekülleriyle sunulamayan antijenler zayıf etkilidir. D-aminoasit dizileri yıkılamadığından daha az immünojeniktir. Ayrıca; antijenin dozu ve veriliş yolu, zamanlaması da immun yanıtı belirleyebilir. Bazı yapılar antijen ile birleştiğinde onun etkisini artırabilirler ve bu yapılara adjuvan adı verilir. Alüminyum-potasyum fosfat, Freund adjuvanı (parafin+ölü M. tubercülosisler), mikobakteri muramil-polipeptidi, alüminyum hidroksit,saponin, vitamin A adjuvanlara örnek olarak verilebilir. Antijenler etkinliklerine ve oluşum özelliklerine göre farklı isimler verilmektedir. Aynı türün farklı bireylerindeki farklı antijenlere alloantijen adı verilir ( kan grupları gibi). Bir kişinin kendi yapısal elemanlarına otoantijen adı verilir. Heterofil antijen farklı türlerdeki antijenleri belirler. EBV infeksiyonlarında insanda at , kobay yapılarına karşı antikorlar (EBV infeksiyonlarında heterofil antikorlar) belirlenmektedir. Forsmann antijeni, riketsiya infeksiyonlarında Proteus cinsi bakterilere karşı antikorlar (Weil-Felix) oluşması da heterofil antikorlara örnektir. Bunun nedeninin raslantısal ortak epitoplar olduğu sanılmaktadır. S. pyogenes ile miyokard, Klebsiella ile HLA B27, T. pallidum ile kardiolipin, Mycoplasma ile eritrosit I antijeni ortak antijenik epitoplara sahiptir Süper antijenler: Çok sayıda T-lenfositinde aktivasyon yapabilen en güçlü immunomodülatör yapılardır. Hücreiçi işlemden geçmeksizin, doğrudan MHC – I moleküllerinin beta zincirlerine, antijen bağlayan kısmına dıştan ve yüksek afinite ile bağlanırlar. Süperantijenler belirli V genini taşıyan bütün T-lenfositleri ile ilişkiye girerler. Endojen süperantijenler retroviruslara ait yapılardır. Ekzojen süperantijenlerin hemen tümü bakteriyel ekzotoksinlerdir. Staphylococcus aureus TŞST-1, enterotoksinleri, S.pyogenes pirojenik ekzotoksinleri, C. perfringens ve Y. enterocolitica enterotoksinleri bilinen süperantijenlerdir. 185 MİKROBİYOLOJİ KOMPLEMAN SİSTEMİ Serumda bulunan yaklaşık 20 proteini kapsayan bir sistemdir. Bu proteinler ısıya dayanıksızdır ve ısıtılınca (55-60 °C) etkinlikleri kaybolur. Doğal immun yanıtta önemli bir rol oynar. İki farklı yolla aktifleştirilebilir. - Klasik yol: İmmunglobulinler (Ig G1,2,3 ve Ig M) ile oluşan antijen-antikor kompleksleri bu sistemi etkinleştirebilir. Antikorun Fc bölümüne C1q bağlanarak aktivasyon başlar. Serbest antikorlar komplemanı aktifleştiremezler. C1(q,r,s), C2, C4 etkileşerek C3a ve C3b oluşur. C3a+C4b,2b,3b (C5 konvertaz etkisi) C5 üzerine etki ile C5a ve C5b oluşur. Sonra C6, C7,C8,C9,C5b ile birleşerek membran saldırı kompleksini (MAC) oluştururlar ve sonuçta lizis ve sitotoksisite gelişir. MAC yapısında en etkin yapı C 9’dur. - Alternatif yol: Endotoksin, mantar hücre duvarı, virus zarfı,... gibi birçok uyaranla aktifleştirilebilir. Bu yapılar alternatif yolu C3(H2O) ve B yapısına bağlanarak uyarırlar. Antikora ihtiyaç olmadığı için antijenle ilk karşılaşmada en etkili yol bu yoldur. Sonra ortak yol ile aynı sonuç gerçekleşir. Bu sistem farklı aşamalarda düzenlenmektedir. C1 inhibitörü klasik yolun önemli bir düzenleyicisidir. Klasik yol aynı zamanda C3 konvertaz oluşumunu önleyen proteinlerce de (CR1, C4bp) kontrol altında tutulur. İnsan hücrelerinin membran saldırı kompleksi etkisiyle bozunmasını yüzey glikoproteini DAF (CD 55) sağlamaktadır. Sonuçta bu sistemin aktivasyonu ile şu işler gerçekleşir: - Bu sistem C3b etkisiyle opsonizasyonu sağlar - C5a ve C567 karması kemotaksi yapar - C3a, C4a ve özellikle C5a anafilotoksin olarak rol oynarlar. Bu yapılar mast hücre degranülasyonu, broşiol düz kaslarına doğrudan bağlanma ve bronkospazm ile sonuçta anafilaksi gelişimine neden olabilirler. Bu fonksiyon inflamasyonda da rol alır. - Membran saldırı kompleksi (C5b6789) etkisiyle lökositler, bakteriler, tümör hücreleri sitoliz ile ortadan kaldırılabilirler. 186 MİKROBİYOLOJİ KOMPLEMAN SİSTEMİ Bu karmaşık işlevleri olan kompleman sisteminde belirebilecek bazı bozukluklar klinik sorunlara neden olabilirler. a) Kompleman eksikliği (özellikle C5-C9) Neisseria cinsi bakterilerle oluşan sistemik infeksiyonlara yatkınlığa neden olur b) C1 estraz (inhibitör)eksikliği anjioödem oluşumuna neden olur c) Paroksismal noktürnal hemoglobinüri’de DAF glikoproteini eksikliği ve artmış hemoliz vardır d) Hatalı kan nakillerinde gelişen reaksiyonda anafilotoksinler rol oynar e) İmmun komplekslerle oluşan nefrit ve SLE tablosunda kompleman miktarları azalır. Özellikle C1,2,4 miktarlarındaki azalmalar klasik yol aktivasyonu bozukluğuna yol açmaktadır. f) Kronik karaciğer hastalıklarında komplemanlar da yeterince sentezlenememektedir. Piyojenik infeksiyonlara yatkınlığın bir nedeni de budur. g) C3 eksikliğinde klasik ve alternatif yol aktivasyonunda bozukluk olur ve piyojenik infeksiyonlarla glomerülonefrit gelişir. 187 MİKROBİYOLOJİ AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI Bir immun yanıt konak yapıya zararlı oluyorsa bu duruma aşırı duyarlılık (allerji) adı verilir. TIP – I AŞIRI DUYARLILIK Allerjen kendine ait Ig E antikorlarını artırıp (TUS) mast hücreleri ve bazofillerin yüzeylerine Fc kısımları ile bağlar. Sonraki karşılaşmada bu antijen spesifik Ig E ile birleşince bu hücrelerdeki aktif yapıların degranülasyonu ve bunun sonucunda klinik bulgular ortaya çıkar. Burada etkin antikorlar Ig E sınıfı antikorlardır. Atopi bu tür allerjik reaksiyonlara yatkınlığı tanımlar. Genelde Ig E seviyeleri yüksek bulunur. IL-4 reseptöründeki kusurların atopi ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Atopik aşırı duyarlılık serumla nakledilebilen bir özelliktir (Prausnitz-Küstner). Deri testleri ile allerjenler, RAST testi ile spesifik Ig E yanıtı belirlenebilir. Ürtiker, ekzama, allerjik rinit, astım bu tip aşırı duyarlılığa örnek olarak verilebilir. Sistemik olarak gelişirse anafilaksi olabilir bronkospazm ve hipotansiyon ölüme neden olabilecek boyutlara ulaşabilir. Besin, ilaç allerjileri, lateks allerjileri de tip-I reaksiyonlara örnek olabilirler. İVIG preparatları, iyotlu kontrast maddeler, aspirin gibi ilaçlarla oluşan anafilaktoid reaksiyonlar Ig E ile ilgili olmadan degranülasyon sonucu gelişen klinik tablolardır. TIP II AŞIRI DUYARLILIK Yüzey membranlarında spesifik antijenler taşıyan hücrelere karşı antikorlar (Ig G, Ig M) bu antijene Fab bölümleriyle bağlanırlar ve Fc bölgesiyle komplemanı bağlarlar. Bu şekilde hücre membranı parçalanarak hücre ölümü gerçekleşir. Bu süreçte kompleman klasik yoldan aktive edilerek etkili olur. Litik etki yanında kompleman aktivasyonu ile lökositler de bu bölgede toplanırlar(C5a) ve hücreler tahrip edilir. Transfüzyon reaksiyonları, yenidoğanın hemolitik hastalığı, otoimmun hemolitik anemiler, hapten gibi davranan ilaçlara bağlı hemolitik anemiler, trombositopeniler, Hiperakut greft reddi sendromu, SLE’ye bağlı trombositopeni, Myastenia gravis, Good-Pasture sendromu, ARA sırasında kalp kasına karşı oluşan antikorlar bu tip aşırı duyarlılık reaksiyonuna örnek olarak verilebilir. TIP III AŞIRI DUYARLILIK Antijen-antikor komplekslerinin birikimi ile kompleman sisteminin aktifleşmesi ve polimorf nüveli lökositlerin burada toplanması ile inflamasyonun gelişmesi ile ortaya çıkar. Böbrekler, eklemler, deri ve beyin bu reaksiyonun en sık belirlendiği organlardır. Arthus reaksiyonu: Bir antijen çok yüksek seviyelerde Ig G oluşturacak şekilde tekrarlanan dozlarda uygulanınca ve bu antijen tekrar deri altından verilirse sonuçta 3-6 saatte en yüksek seviyeye ulaşan kuvvetli bir ödem ve kanama gelişir. 188 MİKROBİYOLOJİ Tip III hipersensitivite (İmmün kompleks birikimi): İmmün kompleksler böbrekler ve vücudun diğer bölgelerinde birikip hasara neden olabilir. Örnekler: Serum hastalığı, kronik hepatit B ile bağlantılı nefrit arthus reaksiyonu Antijen-antikor ve kompleman damar duvarında depolanır ve sonrasında polimorf nüveli lökositlerin gelmesiyle inflamasyon gözlenir. Tekraralanan aşılar, insülin buna benzer reaksiyonlar oluşturabilir. En belirgin klinik yansımalarından biri solunan küflü mantar tozlarına karşı akciğerlerde gelişen allerjik alveolittir (çiftçi akciğeri). Serum hastalığı ise genel bir inflamatuar yanıt tabloudur. Yabancı serumların uygulanmasını takiben birkaç gün içinde ya da 2 haftaya kadar değişen bir süreçte oluşan immun komplekslerin birikimine bağlı olarak, ürtiker, ateş, eklem ağrıları, lenfadenopati, splenomegali, eozinofili ile karakterize bir tablodur. Antijenin tamamen vücuttan atılması ile tablo düzelir. Bu mekanizma ile sıklıkla glomerülonefritler (post-streptokoksik AGN, infektif endokardit, HBV inf, Dang hemorajik ateşi,..) gelişir. Bazal membranda öbekler halinde immunkompleksler ve C3 birikmektedir. SLE klinik seyrinde de DNA’ya karşı oluşan antikorlarla oluşan komplekslerin çökmesi ile glomerülonefritler oluşabildiği gözlenmiştir. Romatoid artrit hastalığında normal Ig G’nin Fc kısmına karşı Ig G ve Ig M sınıfı antikorlar (RF) oluşur. Klinik aktivasyon dönemlerinde sinovyal dokuda ve damarlarda Ig G ve RF depolanmaları belirlenmektedir. TIP IV AŞIRI DUYARLILIK Bu reaksiyona yardımcı T-lenfositleri, Bu tür aşırı duyarlılık antijen verilmesinden saatler sonra belirgin hale gelen en yüksek seviyesine 48 saatte ulaşan, serumla aktarılamayan fakat etkinleşmiş T-lenfositleri ile aktarılabilen bir reaksiyondur (TUS). 189 MİKROBİYOLOJİ Kontakt hipersensitivite: Kontakt dermatit (TUS) .Antijenle temas bölgesinde ekzamatöz reaksiyonlardır. Antijenler genelde hapten yapısındadırlar. Nikel, formaldehit gibi kimyasal bileşikler, bitkisel yapılar (Zehirli sarmaşık), bazı ilaçlar (lokal neomisin, ...) gibi lokal uygulanan ajanlara karşı gelişebilir. Derideki Langerhans hücreleri bu reaksiyonda antijen sunan hücre olarak görev alırlar(TUS). Burada antijenler CD4 T-lenfositlere sunulur ve onların uyarısı ile mononükleer hücreler birikir ve lezyon oluşur. Dinitroklorobenzen (DNCB) insanları duyarlı hale getirebilir ve hücresel immünite değerlendirilmesinde kullanılabilir. Bu tür aşırı duyarlılık patch (yama) testi ile araştırılabilir. Tüberkülin tipi aşırı duyarlılık: Daha önce M.tubercülosis ile temas etmiş ya da BCG aşısı olmuş bireylere intradermal PPD (pürifiye protein deriveleri) uygulandığında burada 48-72 saatte belirgenleşen şişlik ve endürasyon oluşumuyla karakterize bir yanıt şeklinde belirlenebilir. Şişlik bölgesinde baskın hücre lenfositler ve bunların arasında da yardımcı T-lenfositleridir. Araya giren viral infeksiyonlar (kızamık), çok ağır hastalıklar, immunsupresif tedavi, lepramatöz lepra, steroid, AIDS,sarkoidoz, üremi, .... gibi klinik durumlarda gelişen gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonu kaybolabilir ve bu duruma anerji adı verilir. Genelde bakteriyel infeksiyonlar anerji ouşturmaz (TUS). Gecikmiş hipersensitivitenin en belirgin klinik formu ise granülom oluşumudur. Bu hücreiçi yaşamlarını sürdürebilen mikroorganizmalara karşı gelişen bir sınırlayıcı reaksiyondur. Tip IV hipersensitivite (CD4 T hücreleri aracılı gecikmiş tip hipersensitivite): CD4 hücrelerin aktivasyonuyla interferon-gama inflamasyona aracılık eden lenfokinler salınır. Örnekler: Tüberkülin cevabı (PPD), kontak sensivite 190 MİKROBİYOLOJİ TRANSPLANTASYON İMMÜNOLOJİSİ DOKU REDDİ TİPLERİ Hiperakut Doku Reddi Nadir olarak görülür. Nakilden dakikalar sonra başlar. Kanama, trombozis ve lökosit birikimi görülür. Patoloji endotel hasarı, vasküler trombozis, doku infarktıdır. Primer aracı alloantikorlar ve komplemandır. Tedavi yaklaşımı yoktur. Akut Doku Reddi Terapotik stratejiye bağlı olarak %50 sıklıkta görülür. İlk bir yıl içinde red olayı başlar. Histopatolojik olarak lökosit infiltrasyonu, ödem ve doku nekrozu görülür. Patoloji doku yabancı antijenleri ile T hücre aktivasyonu ve dokunun infiltrasyonudur. Primer aracı T hücreleridir. Tedavide azothioprine, steroid, siklosporin ve tacrolimus gibi ilaçlar kullanılır. Kronik Doku Reddi Akut doku reddi atağı sıklığı ile artar. %50 sıklıkla görülür. Transplantasyondan sonra 5-10 yıl içinde, en erken ise haftalar sonra başlar. Patoloji uzamış vasküler uyarı, uzamış sitokin, kemokin ve doku büyüme faktörleri salınımı, patolojik vasküler ve doku yeniden yapılanması, fibroblast ve düz kas hücreleri ile ekstraselüler matriks yapım artışıdır. Primer aracı alloantikorlar, T hücre ürünleri, doku büyüme faktörleridir. Tedavisi yoktur. İMMUN YETMEZLİKLER Klinikte immun yetmezlik tekrarlayan ve fırsatçı infeksiyonların varlığı ile karakterizedir. Genelde piyojen infeksiyonlar ve tekrarlayan bakteri infeksiyonları hümoral immünite bozukluğuna işaret ederken mantar, virus ve protozoon infeksiyonları genelde hücresel immunyetmezliklerle ilişkilidir. Hücresel immunitenin araştırılmasında PPD (Montaux testi), candidin, gibi aşırı duyarlık testleri kullanılır (TUS). KONJENİTAL İMMUNYETMEZLİKLER X’e bağlı agammaglobulinemi (Bruton) Pre-B lenfositleri vardır fakat bunlar dönüşümde önemli rol oynayan bir tirozin kinaz mutasyonu nedeniyle B-lenfositlerine dönüşmemektedir ve hemen hiç B-lenfositleri yoktur. Tüm Ig’lerin miktarı düşüktür. Sadece erkek çocuklarda görülür. Klinikte genelde ilk 6 ay sonrasında tekrarlayan otit, sinüzit, pnömoni tablolarıyla ortaya çıkar. Pnömokoklar ve H. influenzae en sık etkenlerdir. IVIG ile tedavi infeksiyonları azaltabilir. 191 MİKROBİYOLOJİ Timus aplazisi (DiGeorge sendromu) Embriyolojik dönemde faringeal ceplerin kusurlu gelişmesi sonucu timus aplazisi ve paratiroidlerin gelişmemesi ile karakterize bir tablodur. Kalıtımsal bir tablo değildir. T-lenfositlerinde eksiklik vardır. Klinikte genelde ilk bulgu hipoparatiroidi sonucu gelişen tetanidir. T-lenfosit yetmezliği sonucu en sık Candida ve P. carinii infeksiyonları başta olmak üzere viral, fungal infeksiyonlar izlenir. Kronik mukokutanöz kandidiyaz : Çocuklarda kronik deri, tırnak, mukozalarda tekrarlayan Candida albicans ile oluşan, tedaviye dirençli ve şekil bozuklukları yapan infeksiyonlarla karakterizedir. Bu mantara özgül bir T-lenfosit eksikliği vardır. HÝper Ig M sendromu: Burada asıl kusur CD4 T-lenfositlerinin CD 40 ligandında bulunmaktadır. Bu nedenle B-lenfositindeki CD 40 ile ilişki sağlanamamakta ve immunglobulin sentezinde diğer zincirlere anahtar çevrimi yapılamamaktadır. Sonuçta Ig M yüksek bulunurken Ig G, A, E çok düşük olarak belirlenir. Tekrarlayan bakteriyel infeksiyonlar meydana gelir ve IVIG tedavisi bu infeksiyonları azaltmak için etkili bulunmuştur. İzole IgA eksÝklÝğÝ: Seçici Ig eksiklikleri arasında en sık olanı izole Ig A eksikliğidir. Ağır zincirin Ig A dönüşümünün kusurlu olduğu düşünülmektedir. Bazılarında tekrarlayan sinüzit ve pnömoni görülür. Gama globulin preparatlarıyla tedavi Ig A düzeylerinin daha da düşmesi sonucu zararlı olabileceğinden önerilmez. Hiper Ig E sendromu (Job) INF-gama üretimi kusurludur ve sonuçta Th2 hücre yoğunluğu artışı, Ig E artışı ve histamin salgısı ile bazı inflamatuar aşamalarda aksaklıklar gelişir. Tekrarlayan soğuk apseler, egzama en sık klinik tablodur. IL-12 reseptör eksikliği Th1 yanıtı başlatılamadığından yaygın mikobakteri infeksiyonları izlenir. INFgama reseptör kusurunda da ağır mikobakteri infeksiyonları gelişir. Kombine Ýmmun Yetmezlik Sendromu (SCID) Çoğu X’e bağlı geçiş gösteren bazısı otozomal olan, bazen T ve B-lenfosit sayısında eksiklik ya da çoğu kez ileti sistemlerinde eksikliğin belirlendiği bir grup kalıtımsal hastalıktır. İlk üç ayda ağır infeksiyonlarla kendini gösterir ve çoğu kez P. carinii pnömonisi ile akla gelir. Tek şansları kemik iliği naklidir. Nakil sırasında immunsupresif ilaçlara gerek olmaması ilginçtir. SCID tablosu bazen adenozin deaminaz (ADA) ve pürin nükleotid fosforilaz (PNP) eksikliğinden dolayı görülebilir. Bazen de kusurlu MHC I ve /veya II protein sentezi nedeniyle kombine immun yetmezlik görülebilir (çıplak lenfosit sendromu). 192 MİKROBİYOLOJİ Wiskott-Aldrich Sendromu T-lenfositlerinin B-lenfositlerine yardım sağlama aşamasında bir sorun vardır. Pnömokok gibi kapsüllü bakterilere karşı Ig M yanıtı geliştirememekte buna karşın normal Ig A ve G seviyeleri belirlenmektedir. X’e bağlı geçiş nedeniyle sadece erkek çocuklarda saptanmaktadır. Yaşamın ilk yılı içinde yineleyen bakteriyel infeksiyonlar, egzama , trombositopeni ile karakterize bir tablo görülür. Ataksia-telengiektazi DNA onarımını sağlayan enzimlerde kusur vardır. Ataksi, yüzde belirgin telenjektaziler ve tekrarlayan infeksiyonlarla karakterizedir. Otozomal resesif geçer. Lenfopeni ve Ig A eksikliği sıklıkla saptanır. Komplemanın C1 inhibitörü eksikliğinde kalıtsal angioödem oluşur. C3 eksikliği olanlarda S. aureus gibi piyojenik bakterilerle infeksiyonlara yatkınlık artmışken özellikle C6,7,8 eksikliğinde gonokok ve meningokok bakteriyemilerine yatkınlık artmıştır. C2 eksikliği en sık kompleman kusuru olsa da klinik anlamı yoktur. SLE ‘de kompleman eksikliği önemli bir yardımcı bulgudur. Komplemanın etkisine karşı koruyucu bir yapı olan DAF glikoproteininde bozukluk varlığında paroksismal noktürnal hemoglobinüri gelişebilir. Bu hastalık sukroz hemoliz testi ve Ham testi ile tanınabilir. Kronik granülomatöz hastalık Fagosit kusurları arasında en bilineni kronik granülomatöz hastalıktır (CGH). Çoğu olguda X’e bağlı resesif bazılarında otozomal geçiş görülür. Nötrofillerde NADPH oksidaz ve ilişkili enzim kusuru nedeniyle hücre içi mikroorganizma öldürümü yapılamamaktadır (TUS). Oksidatif patlama görülemediğinden fagositoz tamamlanamamaktadır. Klinikte S.aureus, enterik Gram (-) çomaklar, Aspergillus fumigatus gibi bazı mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonlar ve infeksiyon harici de gelişebilen granülomlar tipiktir. Tanı nitrobluetetrazolium (NBT) testi ile konulabilir. Uygun agresif antibiyotik tedavisi, INF-gama uygulamaları ve ko-trimoksazol profilaksisi fayda sağlamaktadır. Chediak – Higashi sendromu: Nötrofillerdeki lizozomların içeriklerini boşaltamamaları sonucu tekrarlayan piyojenik infeksiyonlarla karakterize otozomal resesif bir hastalıktır. Lökositler içinde iri granüller tanımda faydalıdır. Kazanılmış Ýmmun yetmezlikler Değişken hipogamaglobulinlerde Ig G azlığı belirlenir ve pnömokok, H. influenzae başta olmak üzere bakterilerle, tekrarlayan infeksiyonlar meydana gelir. Beslenme bozuklukları da Ig G azlığına neden olabilir. Kızamık çok özel bir immun yetmezlik tablosudur. Belirgin T-lenfosit işlev kusuru ve gecikmiş tip aşırı duyarlıkta azalma gelişir. Anerji ya da tüberküloz reaktivasyonu olabilir. AIDS Kazınılmış kombine immun yetmezliğe neden olur. 193 MİKROBİYOLOJİ KONJENİTAL VE KAZANILMIŞ İMMÜN YETMEZLİKLER Konjenital Fagositoz bozuklukları Konjenital nötropeni Siklik nötropeni Lökosit adezyon defekti Hiper IgE sendromu Kazanılmış Snwachman’s sendromu Kronik granülomatöz hastalık Chediak Higaski sendromu Öldürme defektleri Kompleman bozuklukları C3, C19, I, H eksiklikleri Hipofosfatemi Myeloid lösemi İnfulenza Nötropeni (immünsupresyona bağlı) - C5, 6, 7, 8, 9 eksiklikleri Mannan-bindingi lektin eksikliği Komplemana bağlı opsonizasyon defekti B lenfosit (Antikor) bozuklukları X’e bağlı hipogameglobulinemis (Brotan) Comman variable immundefrciency (CVİD) IgA (F IgG2) eksikliği - Spesifik antikor eksikliği T lenfosit (Hücresel) Bozuklukları Dİ George sendromu IL-2 eksikliği Transdüksiyon sinyal defekti Kombine B ve T lenfosit Bozuklukları Severe Combined immündeficiency - ADA eksikliği - PNP eksikliği - MHC class II protein eksiklikleri - Retiküler disgenezis Wiskatt-Aldrich Sendromu - Hipersplanizm Otoimmün nötropeni Kortikosteroid tedavisi Diabetes mellitus Myeloma, lenfoma Splenektomi Konjenital Rubella AIDS Kızamık Siklosporin, takrolimus Protein-Kaloru malnutrisyonu Prematüriteye bağlı immün yetmezlik Ataksi telenfektazi EBV’ye bağlı immün defisit ID: 194 MİKROBİYOLOJİ KLASİK YOL, ALTERNATİF YOL VE TERMİNAL DÖNEM KOMPLEMAN KOMPONENTLERİNİN YETMEZLİKLERİ Kompleman proteini Kompleman aktivasyon anomalisi Hastalık ve patoloji Clq Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus Glomerulonefrit Clr Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus KLASİK YOL C ls Glomerulonefrit Cl4 Piyojenik infeksiyonlar C2 Defektif klasik yol aktivasyonu C3 Defektif klasik/alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar Glomerulonefrit Sistemik lupus eritematozus Glomerülonefrit Pyojenik infeksiyonlar Vaskulit ALTERNATİF YOL Properdin, Faktör D Defektif alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar TERMİNAL KOMPONENTLER C5, C6, C9 Defektif MHK oluşumu Yaygın Neisseria infeksiyonları ID: BAKTERİYEMİ VE SEPSİS BAKTERİYEMİ Bakteriyemi, kanda pozitif kan kültürüyle gösterilen canlı bakteri bulunmasıdır. Bakteriyemi, başka bir bölgedeki infeksiyona bağlı sekonder gelişebileceği gibi, herhangi bir bölgedeki infeksiyonla ilişkili olmaksızın primer de saptanabilir. Primer kan infeksiyonu tanısı koymadan önce aşağıdaki kriterlerden en az biri karşılanmalıdır: 1. Kan kültüründen izole edilen patojen, başka bir bölgedeki infeksiyonla ilişkili olmamalıdır. 2. İzole edilen organizmanın deriden kontamine olma olasılığı varsa, hastanın ateşi (>38şC), titremesi veya hipotansiyonu olması ve şu kriterlerden birinin karşılanması gereklidir: (a) organizma ayrı zamanlarda alınan iki kan kültüründe üremelidir; (b) yaygın deri kontaminasyonu yapan organizma, intravasküler katateri bulunan bir hastadan bir kez izole edilmelidir. Sıklıkla deri kontaminasyonu yapan şüpheli organizmalar arasında koagulaz negatif stafilokoklar, difteroidler, Bacillus türleri ve Propionibacterium türleri yeralır. 3. Kanda antijen testi pozitif ve sorumlu organizma başka bir bölgedeki infeksiyonla ilişkili değil. 195 MİKROBİYOLOJİ 4. 12 aydan küçük bebeklerde yukarıdaki kriterlerden biriyle şunlardan birinin olması: ateş (>38şC), hipotermi (<37şC); apne veya bradikardi. Primer kan infeksiyonunda kandan izole edilen bakterilerin yüzdeleri şöyledir: Koagulaz negatif Stafilokoklar %31 Staphylococcus aureus %16 Enterokoklar %9 Escherichia coli %5 Candida albicans %5 Klebsiella pneumonia %5 Enterobakter türleri %4 Diğerleri %25 Toplam kaynaklý bakteriyemilerde E.coli (özellikle ürosepsis), pnömokoklar, meningokok, metisilin duyarlý S.aurus (MSSA) en sýk etkenler olarak belirlenir. Diş fırçalama sırasında gingivada meydana gelen travma sonrası kana karışan viridans streptokoklar, enfektif endokardit vakalarının %75’inden sorumludur. IV ilaç bağımlılığı ve nasokomiyal girişimler de geçici bakteriyemi yoluyla endokardite neden olabilir. Özel hasta grupları Yanık hastalarında en sık izole edilen organizma Pseudomonas aeruginosa’dır. HIV hastalarında katetere bağlı bakterieminin en sık nedeni S. aureus’dur. Kanser hastalarında mukozal savunma bozulduğundan barsaktaki bakterilerin translokasyonu nedeniyle gram negatif patojenler öne çıkar. Dializ hastalarında katetere bağlı sepsisin en sık nedeni gram negatif organizmalardır. Splenektomili hastalar Haemophilus influenzae, Neisseria meningitidis, ve S. pneumoniae kaynaklı fulminan infeksiyonlara açıktırlar. Septik abortus veya pelvik infeksiyon varlığında mikst aerobik veya anaerobik infeksiyon düşünülmelidir. İntravenöz ilaç bağımlıları, stafilokokal ve gram negatif basillerle infeksiyona yatkındırlar. Şok, intravasküler hemoliz ve sarılık varlığında klostridyal bakteriyemi akla gelmelidir. İntraabdominal sepsis, özellikle barsak veya safra yollarının inflamatuar hadiselerinde düşünülmelidir. Anaeroblar, özellikle B. fragilis önemli rol oynar. Romatizmal ya da konjenital kapak bozuklukları olanlarda bakteriyemi sonrası endokardit riski değerlendirilmelidir. İmmün yetmezlikli hastalar nazokomiyal patojenler ve mantar infeksiyonu açısından risklidirler. Capnocytophagia canimorsus bakteriemisi, köpek ısırığından sonra ortaya çıkabilir ve özellikle splenektomili hastalarda aðýr bir seyir izler. 196 MİKROBİYOLOJİ SEPSİS İnfeksiyona karşı aşırı sistemik enflamatuar cevaptır. Septik şok, yeterli sıvı replasmanına rağmen hipotansiyonla (sistolik kan basıncının 90 mmHg’den düşük olması veya bazal seviyeden 40 mmHg’den fazla düşme) seyreden sepsistir. Bakteri ya da endotoksinin dolaşıma girmesiyle sitokin (tümör nekroz faktörü [TNF] ve interlökin-1 [IL-1]) sentezi başlar. Ateş, 30-90 dakika sonra ortaya çıkar. Bu nedenle kan kültürleri ateş zirveye çıkmadan alınmalıdır. Sepsis riskini arttıran konakçıya ait faktörler şunlardır: -Çok ileri ya da çok küçük yaş -Altta yatan çok sayıda ya da ağır hastalık bulunması -Malnutrisyon -Deri bütünlüğünün bozulması (örn. yanık) -İmmün yetmezlik, özellikle nötropeni Klinik Bulgularda Deride; İntravenöz damar yollarına bağlı flebit görülebilir. Meningokoksemide maküler, peteşiyal, purpurik veya ekimotik lezyonlar görülebilir. Yaygın gonokokal infeksiyonda parmak ve parmak uçları gibi distal ekstremitelerde peteşi, purpura, hemorajik ya da papüler lezyonlar görülebilir. Stafilokokal bakteriyemi, meningokoksemiye benzer deri döküntüleri yapabilir. Pseudomonas bakteriyemisinde, eritemli ve endüre bir alanla çevrili merkezi ülserasyondan oluşan ektima gangrenosum görülebilir. Aeromonas hydrophiliada da benzer lezyonlar izlenebilir. Kandidemilerde deriden kabarık, ayrı ayrı pembekırmızı deri nodülleri izlenebilir. Punch biyopsisinde etken görülebilir. Bakteriyel endokarditte hastaların %30’undan azında splinter hemorajiler ve osler nodülleri görülebilir. İmmün yetmezlikli, yara infeksiyonu olan ya da hemolizle seyreden klostridyal sepsis vakalarında sarılık ortaya çıkabilir. Kötü kokulu yara ve eksudasyon, anaerobik infeksiyonları düşündürür. Subkutan dokuda ve kasta gaz görülmesi Clostridium perfringens’e bağlı myonekrozun geç bir bulgusudur. Klebsiella, E.coli, anaerobik streptokoklar ve bakteroides türleri de yumuşak dokuda gaz birikimine neden olabilirler. Sepsis tedavisinde ilk olarak; Hastanın vital bulguları monitorize edilmelidir. Şok mevcutsa öncelikle tedavi edilmelidir. Destekleyici tedaviyle hipoksi, hipotansiyon ve doku oksijenizasyonundaki bozulma düzeltilmeye çalışılır. Volüm replasmanı tedavinin temellerindendir. Kolloid ya da kristalloid solüsyonlar kullanılabilir. Septik şok tedavisinde kolloid solüsyonların kristalloidlere göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Oksijen desteği ve gerektiğinde asiste ventilasyonla doku oksijenizasyonu arttırılır ve asidoz düzeltilebilir. pH 7.0-7.1’e kadar düşmüşse bikarbonat desteği yapılabilir. Kültür sonuçları çıkıncaya kadar erken başlanan antibiyotik tedavisi mortaliteyi azaltır. IV bakterisidal ajanlar tercih edilmelidir. Sinerjistik etkileri olan antibiyotikler kombinasyon halinde kullanılabilir. Özellikle P. aeruginosa ve enterokokal bakteriyemi mevcutsa ya da muhtemelse kombinasyon ilaçların önemi artmaktadır. 197 MİKROBİYOLOJİ Gram negatif bakterilerin etken olduğu düşünülüyorsa, farklı gruplardan iki antibiyotik (genellikle bir beta laktam ve bir aminoglikozit) kombinasyonu önerilir. Bu ikili kombinasyonun üçüncü kuşak bir sefalosporin ya da karbapenemle monoterapiye üstünlüğü gösterilememiştir. Metisiline rezistan stafilokoklar ve nasokomiyal gram negatif basillerle oluşan sepsiste vankomisin ve bir aminoglikozit kombinasyonu (± piperasilin) kullanılabilir. Pseudomonas aeruginosa bakteriemisinde tam doz aminoglikozit ve bir antipseudomonal penisilin kullanılabilir. DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARI Sellülit, hospitalizasyon nedeni olan başlıca deri ve yumuşak doku infeksiyonudur. Diğer pyodermalar arasında impetigo, follikülit, fronkül ve karbonkül vardır. Bu pyodermalar çoğunlukla Staphylococcus aureus tarafından oluşturulur ve lokal tedavilere cevap verebilir. İMPETİGO İmpetigo, yüz ve ekstremite gibi açık bölgelerde görülen yüzeyel vezikülopüstüler deri infeksiyonudur. Grup A streptokoklar ve S. aureus tarafından oluşturulur. İmpetigo tedavisinde ilk tercih penisilin olmasına karşın S. aureus suşlarının hemen tamamı beta-laktamaz ürettiğinden eritromisin, sefaleksin, dikloksasilin ve topikal mupirosin kullanılabilir.Tedavide ilk seçenek genellikle günde dört doz eritromisin ya da günde üç kez topikal mupirosin’dir. FOLLİKÜLİT Follikülit, kıl folliküllerinin lokal infeksiyonudur. Normal insanlarda mikrobik bir infeksiyon iken, HIV hastalarında eosinofilik perifolliküler infiltrasyon söz konusudur. En sık görülen patojenler S. aureus, P. aeruginosa ve kandida türleridir. Burunda S. aureus taşıyıcılığı, Pseudomonas aeruginosa ile kontamine yüzme havuzlarında bulunma ve antibiyotik ve kortikosteroid kullanımı (kandida folliküliti) risk faktörleri arasındadır. Sistemik tedavi yararlı değildir. S. aureus taşıyıcılarında her ay 5 gün süreyle günde 2 kez ön burun açıklıklarına mupirosin pomad uygulanması follikülit ve fronküloz oluşumunu azaltmaktadır. FRONKÜLOZ VE KARBONKÜL Genellikle folliküliti takiben bir saç follikülünü tutan inflamatuar bir nodüldür. Karbonkül subkutan dokuda bir veya birden çok apse topluluğudur. Her iki durumdada en sık etken S. aureus’tur. Deri, yüz, aksilla ve gluteal bölge gibi sürtünme ve terlemeye maruz kalan alanlarda görülür. Şişmanlık, kortikosteroid tedavisi öyküsü, nötrofil fonksiyon bozukluğu predispozan faktörlerdir. Aile içinde ya da okullarda fronküloz salgınları tanımlanmıştır. 198 MİKROBİYOLOJİ Antibiyotik tedavisi, S. aureus’a yönelik olmalıdır. Altı saatte bir kullanılan dikloksasilin ilk tercih olabilir. Penisiline allerjik hastalarda sefaleksin veya klindamisin kullanılabilir. NEKROTİZAN DERİ VE FASCİA ENFEKSİYONLARI Deri ve fascianın nekrotizan infeksiyonları, fulminan doku hasarı ve sistemik toksisite ile birlikte yüksek mortaliteye yol açar. NEKROTİZAN SELLÜLİT Klostridya sellüliti Klostridya harici anaerobik sellülit, Meleney sinerjistik gangreni ve sinerjistik nekrotizan sellülit gibi değişik tipleri vardır. Klostridya sellüliti, çoğunlukla Clostridium perfiringes’e bağlı gelişir. Sıklıkla öncesinde bir travma ya da cerrahi girişim vardır. Fasya ve derin kaslar tutulmazken, hemen her zaman deride gaz bulunur. Myonekroza göre daha az sistemik toksisiteye neden olmasına karşın cerrahi debridman gerektirir. Klostridya harici anaerobik sellülit Mikst anaerobik ve aerobik organizmaların neden olduğu dokuda gaz oluşumu izlenen bir sellülit tipidir. Hastalar genellikle diabetiktir. Infeksiyon pis kokulu olup, cerrahi ekplorasyon ile myonekroz ve nekrotizan fasciit’ten ayrılır. MELNE SİNERJİSTİK GANGRENİ Postoperatif hastalarda görülen ender bir infeksiyondur. Yüzeyel fasciada yavaş yavaş genişleyen bir ülserasyon şeklinde görülür. Staphylococcus aureus ve mikroaerofilik streptokokların sinerjistik etkileşimi ile oluşur. Cerrahi debridman ve antibiyotik tedavisi yapılır. SİNERJİSTİK NEKROTİZAN SELLÜLİT Nekrotizan fasciit tip 1’in, deri, kas, yağ ve fasiayı tutan bir varyantıdır. Bacaklarda ve perinede görülebilir. Diabet bilinen bir risk faktörüdür. NEKROTİZAN FASCİİT Nekrotizan fasciit, subkutan dokunun derin yerleşimli bir infeksiyonudur. Fascia ve yağ dokusunda ilerleyici hasara yol açar ancak deri korunur. İki klinik tipi mevcuttur: Tip I, aerobik ve anaerobik organizmaların birlikte oluşturduğu, genellikle cerrahi işlemlerden sonra görülen mikst bir infeksiyondur. Diabet ve periferik vasküler hastalık bilinen risk faktörleridir. Tip II ise grup A streptokoklar (Streptococcus pyogenes) tarafından oluşturulur. Her yaş grubunda ve altta yatan bir hastalığı olmayan kişilerde de görülebilir. Künt travma, varisella aşısı, intravenöz ilaç bağımlılığı, laserasyonlar, cerrahi girişimler, doğum ve hasta kişiyle temas risk faktörleridir. 199 MİKROBİYOLOJİ Ludwig anjini: Yüz ve boyundaki fascia aralıklarının bakteriyel invazyonu ve nekrotizan fasciitidir. Çoğu vakada dental girişim söz konusudur. Miskt aerobik ve anaerobik bir infeksiyondur. Yüz ve mediastene yayılabilir (TUS). Fournier gangreni: Perineal bölgede, gastrointestinal ya da üretral mukozanın delici yaralanmaları sonrası oluşan agresif seyirli bir infeksiyondur. Ani ve şiddetli bir ağrı ile başlayıp, ön karın duvarı, gluteal kaslar, skrotum ve penise hızla yayılım görülebilir. Nekrotizan deri ve fascia infeksiyonlarının tedavisinde; erken ve agresif cerrahi ile nekrotik dokunun debridmanı, antibiyotik tedavisi ve destekleyici önlemler başlanır. Servikal nekrotizan fasciit ve Ludwig anjini fusobakteri ve streptokoklar tarafından oluşturulur (TUS) . Bu infeksiyonlarda penisilin veya klindamisin kullanılabilir. Şok mevcutsa destekleyici tedavi yapılır. İntravenöz immunoglobulin tedavisiyle streptokokal toksinler ve bazı klostridyal toksinler bloke edilebilir. KEMİK VE EKLEM HASTALIKLARI Kemik (osteomyelit) ile eklemlerin (septik artrit) infeksiyonları genellikle bakteriyel patojenlere bağlıdır ve selülitlerden, travmadan, inflamatuvar reaksiyonlardan ve malign hastalıklardan ayırt edilmelidir. OSTEOMYELİT Staphylococcus aureus infeksiyonların çoğunda sorumlu etkendir. H. influenzae tip b, grup B (yenidoğanda) ya da diğer streptokoklar, anaerobik mikroorganizmalar, gram negatif enterik bakteriler ve M. tuberculosis de osteomyelite yol açar. Hastada osteomyelite zemin hazırlayan diğer etkenler; fronkül, su çiçeğinin infekte lezyonları, infekte yanıklar, uzamış intravenöz ya da santral parenteral beslenme, intravenöz ilaç kullanımı ve travmadır. Orak hücreli anemi ve diğer hemoglobinopatiler Salmonella ya da Staphylococcus suşları ya da daha nadir S. pneumoniae ile osteomiyelite yol açarlar. Köpek ya da kedi ısırığına ikincil osteomyelitler pasteurella multocida ile oluşabilir. Pseudomonas osteomyeliti sıklıkla ayağın delici yaralarından sonra (ince tabanlı lastik ayakkabı giyenlerde) ya da intravenöz ilaç bağımlılığında oluşur. Orak hücreli anemisi olan hastalarda, Salmonella ve S.aureus olasılığı mutlaka düşünülmelidir (sefotaksim, seftriakson). Yara kontaminasyonu ya da intravenöz ilaç bağımlılığı öyküsü olanlarda gram negatif organizmalar bulunabilir. Küçük çocuklarda H.influenzadan şüphelenilmelidir ve seftriakson, sefotaksim, ya da ampisilin/sulbactam tedavisi gerekir. Bağışıklığı kırılmış olan hastalarda ya da uzun süre parenteral beslenme uygulananlar da Candida, Aspergillus ve Rhizopus potansiyel patojenler olup uygun antifungal tedavi gerektirirler (amfotericin B). Standart tedavide antibiyotik parenteral olarak 4-6 hafta ya da daha uzun süre verilmelidir. 200 MİKROBİYOLOJİ SEPTİK ARTRİT Septik ya da süpüratif artrit eklem aralığının ciddi bir infeksiyonudur; en sık yaşamın ilk iki yılında ve adölesan döneminde görülür. Staphylococus aureus en sık görülen etkendir, ancak 2-4 yaşlar arasında en sık karşılaşılan etken H. influenzae tip b’dir ve bunu stafilokok, streptokok, pnömokok ve meningokok izler. Eklem efüzyonu H.influenzae tip b infeksiyonu olan ya da meningokok sepsisi ve menenjiti bulunan hastalarda gelişebilir. Yaygın gonokoksik infeksiyonla beraber olan gonokoksik artrit adölesan dönemdeki poliartritin ya da monoartriküler artritin en sık nedenidir. Endemik bölgelerde Lyme artriti de düşünülmelidir. Eklem sıvısının gram boyamasına göre yenidoğanda ampirik olarak stafilokoklara, grup B streptokoklara ve aerobik Gram negatif çomaklara karşı aktivitesi olan sefalosporinler (ceftriakson ya da cefotaksim) kullanılabilir. Kültür sonuçları öğrenilene kadar 3 ay 4 yaş arası çocuklara S.aureus ve H.influenza tip b’ye karşı etkili olan antibiyotikler verilmelidir. Bunlar seftriakson ya da ampisilin/sulbaktam olabilir. S.aureus için intravenöz metisilin (nafsilin, oksasilin) bir seçenektir. Metisilin dirençli organizmalar vankomisin ile tedavi edilir. Penisilin’e dirençli çok sayıda suş olduğu için gonokoksik artritte seftriakson seçilir. SANTRAL SİNİR SİSTEMİ İNFEKSİYONLARI YENİDOĞAN DÖNEMİ SONRASI AKUT BAKTERİYEL MENENJİT Menenjit, leptomenikslerin inflamasyonudur. Bakteri, virus ya da nadiren mantar ile oluşmasına karşın, bakteriyel menenjit çocuklarda septiseminin sık görülen bir komplikasyonudur ve acil tedavi gerektirir. İki ay ile 12 yaş arasındaki çocuklarda bakteriyel menenjit etkeni sıklıkla S.pneumonia ya da N.meningitidis ve H.influenza tip b olmaktadır. H.influenza ile infeksiyon her yaşta olabilir, ama 4 yaş öncesinde daha sıktır. Beş yaşın üzerinde menenjite genellikle S.pneumonia ya da N.meningitidis neden olmaktadır. Ventriküler-peritoneal şantla ilişkili olan menenjit genellikle S.epidermidis ya da korinebakteri ile olur. Açık nöral tüp defektli hastalarda S. aureus ya da enterik bakteriler sık görülür. T hücre defekti olan bağışıklığı baskılanmış hastalarda kriptokoksik ve L. monocytogenes menenjitine yatkınlık vardır. Sinüs kırığına bağlı BOS sızıntısı olan hastalarda pnömokok menenjiti sıklıkla gelişirken delici kafa travması ya da bir nöroşirurji işlemi geçirenlerde sıklıkla stafilokoksik menenjit gelişir. Orak hücreli anemisi olan ya da dalağı olmayan çocuklarda S. pneumonia menenjiti insidansı yüksektir. Antimikrobiyal korunma uygulanmayan orak hücreli anemi bulunan hastaların yaklaşık 1:24 kadarında 4 yaşından önce pnömokok menenjiti gelişir. Kompleman eksikliği bazı çocuklarda Neisseria sepsisine ve menenjite eğilimi arttırır. 201 MİKROBİYOLOJİ Artmış BOS proteini bu inflamatuvar yanıta bağlıyken, azalmış BOS glukozu kan beyin bariyerindeki değişikliklere ve santral sinir sistemindeki artmış glukoz kullanımına bağlıdır. Bakteriyel menenjitin belirtileri, günlerdir süren bir üst solunum yolu infeksiyonu semptomlarını takiben çıkabilir. Hızlı başlangıç (<1 gün) S.pneumoniae ya da N. meningitidis ile sık görülürken H.influenza subakut olarak gelişebilir (2 - 3 gün). BOS incelemesi beyaz hücre sayımı, dağılımı, protein ve glukoz düzeyleri ve gram boyamayı içermelidir. Kültürler, bakteri ve gerektiğinde mantar, virüs ve mikobakteri için de yapılmalıdır. Bakteriyel menenjitli hastalarda Gram boyama %90 yararlı olmaktadır. Lateks aglütinasyon testleri bakteriyel antijenleri saptar ve H.influenza tip b, S. pnemoniae, ve N. meningitidis A, C, D, X, Y, Z ve W 135 gruplarına bağlı bakteriyel menenjitlerin hasta önceden antibiyotikle tedavi edilmiş olsa bile tanısını koydurabilir. Bakteriyel menenjit tedavisi, inflamatuvar yanıtın oluşturduğu SSS hasarını azaltmaya, BOS’a geçebilen uygun antibiyotiklerin verilmesine ve serebral ve sistemik dolaşımın sürekliliğini sağlamaya yöneliktir. H. influenzae menenjiti şüphesi olan hastalarda antimikrobiyal tedavi öncesinde dexametazon (0.6 mg/kg 6 saatte biri 4 gün) önerilir. Etiyolojisi bilinmeyen bakteriyel menenjitte septaksim (200 mg/kg/24 saat, 6 saatte bir) ya da segtriakson (100 mg/kg/24 saat, 12 saatte bir) uygundur. Duyarlı S.pneumoniae ya da meningokok için penisilin G (300000 Ü/kg/24 saat, 6 saatte bir) önerilir. sefotaksim, seftriakson ve vankomisin genellikle penicilline dirençli pnömokoklar için etkilidir. İki aydan küçük bebekler için L. monocytogenes olasılığına karşı sefotaksim (ya da seftriakson) tedavisine ampisilin (300 mg/kg/24 saat, 6 saatte bir) eklenmelidir. Önerilen tedavi süresi meningokoklar için 10 gün, H.influenzae tip b ve S.pneumoniae için ise 14 gündür. Hastaneden çıkarmadan önce H.influenza tip b menenjitli ya da meningokok menenjitli çocuklara nazofaringeal taşıyıcı olma durumunu ortadan kaldırmak için rifampin kulanılmalıdır. H. influenza tip b ve N. meningitidis infeksiyonu olan bireyler ile temas halindeki ailelerin rifampin ile kemoproflaksisi önerilir. Risk altındaki bireylere N.meningitidise karşı aşı ya da antibiyotik proflaksisi ve bütün çocuklara H. influenzaya karşı aşılama önerilir. AKUT ASEPTİK MENENJİT Aseptik menenjit meninkslerin akut inflamasyonudur; birçok etkeni olan ve sık görülen bir hastalıktır. BOS genellikle lenfositik pleositoz, normal glukoz, hafif yükselmiş protein düzeyi ve gram boyama ya da kültürde bakteriyel mikroorganizma bulunmaması ile karakterizedir. Tüm aseptik olgularının yaklaşık %85’inin nedeni enteroviruslardır (en sık nedeni) ve coxsackie B5 ile echo virus 4, 6, 9, 11 en sık görülen tipleridir. Diğer etyolojik virus etkenleri arasında HIV, varicella, EBV, lenfositik koriomenenjit, doğal ya da aşı ile ilişkili olan kızamık, kabakulak, kızamıkçık ya da polio, kuduz, influenza, parainfluenza yer alır. 202 MİKROBİYOLOJİ Çeşitli viruslara karşı postinfeksiyöz reaksiyonlar kadar, mikoplazma, klamidya, çeşitli mantar, protozoa ve diğer parazitler de akut aseptik menenjite sebep olurlar. Özellikle ekovirus ya da koksakivirus olduğunda infeksiyon öncesi ya da eş zamanlı ekzantemler ortaya çıkabilir. Kabakulakta parotitis ya da orşit; CMV, HIV, EBV infeksiyonlarında lenfadenopati ya da hepatosplenomegali ve görülmüştür. Hastalık menenjiyal ya da ensefalitik şekilde kendini gösterebilir ama ensefalitik türde olan çocuklarda başağrısı, konfüzyon, bilinç değişikliği ve nöbetlerin insidansı daha fazladır. BOS mikrolitrede birkaç taneden birkaç bine kadar hücre içerir. Hastalığın erken döneminde polimorfonükleer hücre, ilerledikçe ise lenfosit ya da mononükleer hücre egemenliği gelişir. Labaratuvar boyamada hiç organizma görülmez ve protein seviyesi, normal ile hafif yüksek arasındadır. Çoğu viral infeksiyonlarda BOS’da glukoz konsantrasyonu normaldir. Aseptik viral menenjit genellikle benign kendiliğinden düzelen bir hastalıktır. Küçük bebeklerde ya da bakteriyel menenjit olasılığına karşı akut hastalanan çocuklarda hospitalizasyon gerekir. Herpes simpleksle oluşan aseptik menenjit dışında viral menenjitte tedavi destekleyicidir. Herpes simpleksden ya da komplike herpes zosterden kaynaklanan meningoensefalit asiklover ile tedavi edilmelidir. Lyme hastalığı yüksek doz parenteral seftriakson ile tedavi edilmelidir. ENSEFALİT Ensefalit, beyin parankiminin genellikle akut gelişen, ancak postinfeksiyöz ensefalomiyelit, kronik dejeneratif hastalık ya da yavaş virus infeksiyonu şeklinde de olabilen inflamatuar bir sürecidir. Ensefalit genellikle beynin viruslarla doğrudan, hematojen ya da sinirsel (periferik ya da kraniyal) yolla infeksiyonu sonucu meydana gelir. Ensefalitin nedenleri arasında varisella, kabakulak, kızamık, HBV, kızamıkçık, lenfositik koryomenenjit ,influenza, parainfluenza, adenovirus ve respiratuvar sinsityal virus yer alır. Sporadik ensefalitin en sık nedeni olan herpes simpleks virus, yenidoğanlarda da sık bir ensefalit etkenidir. (HSV tip II > I). Serebellar ataksi sıklıkla su çiçeği virusuna bağlıdır. Postinfeksiyöz allerjik demiyelinizan ensefalit ya aşılamayı ya da bir virus infeksiyonunu izler ve otoimmun bir süreçtir. Yavaş viral hastalıklar infeksiyondan aylar-yıllar sonra, bunama, bilişsel zayıflama, kişilik değişiklikleri ile ortaya çıkar; HIV, kızamık ya da kızamık aşısı ile ilgili (subakut sklerozan panensefalit), HSV (Mollaret menenjiti) ve JC papovavirus (progresif multifokal lökoensefalopati) gibi etkenler sorumludur. Yavaş SSS infeksiyonu kuru ya da Creutsfeldt-Jakob hastalıklarında bulunan küçük proteinimsi taneciklere (prionlar) bağlı olabilir. Yavaş viral ya da prion hastalıkları ilerleyici ve ölümcüldür. Yalnız HIV ensefalopatisi tedavi edilebilir. Virus ensefalitlerinde BOS incelemesi nadiren normal bulgular verebilir. Bulgular sıklıkla aseptik menenjit bulguları gibidir. HSV’de eritrositlerde artış görülürken proteinde olağanüstü artış ve glukozda azalma tüberküloz ya da kriptokok infeksiyonlarını düşündürür. Ensefalitli çocukların çoğu major sekel olmadan düzelirler. HSV, kuduz ya da Mycoplasma pneumonia’nın neden olduğu hastalıklar daha kötü bir prognoz gösterirler. Ensefalit küçük çocuklarda (<1 yaş) ve koma olduğu zaman ağır seyredebilir. Hastalarda ensefalitin epidemik tipleri iyi seyrettiği halde (St. Louis, California ve enteroviral infeksiyonlar) Doğu At ensefalitinin sonucu daha kötüdür. 203 MİKROBİYOLOJİ ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI KULAK İNFEKSİYONLARI OTİTİS EKSTERNA (YÜZÜCÜ KULAĞI) Dış kulak yolunun akut infeksiyondur. Travma ya da uzun süren nemli ortam infeksiyona zemin hazırlar. Pseudomonas aeruginosa önde gelen etkendir ve bunu S.aureus ile diğer deri florası üyeleri izler. OTİTİS MEDİA Orta kulak kavitesinin süpüratif bir infeksiyonudur ve en çok 6 ay ile 2 yaş arasındaki sağlıklı çocuk grubunda olmak üzere, yarık damak ve Down sendromu gibi yüksek riskli çocuklarda görülür. Pnömokoklar, tiplendirilemeyen H.influenza (%10 kadarı tip b), Moraxella catarrhalis ve A grubu streptokoklar sık karşılaşılan bakteriyel patojenlerdir. Çocukluk çağında en sık etken streptokokus pnömoniadır. NAZOFARENJİT Burun Akıntısı (Rinore) İnfeksiyöz, allerjik ya da mekanik olayların ortak bir bulgusudur. İnfeksiyöz rinit polimorfonükleer lökösitleri içeren mukopürülan akıntı ile beraberdir ve rhinoviruslardan (en sık) ya da RSV gibi diğer viruslardan kaynaklanır. Subfebril ateş, burun çekme ve aksırma görülebilir. SİNÜZİT Mukosiliyer akımın engellenmesi (viral riniti gösterebilir) bakteriyel çoğalmaya zemin hazırlar. Akut sinüzite yol açan bakteriler, pnömokoklar, tiplendirilemeyen H.influenza, M.catarrhalis, anaerobik bakteriler, seyrek olarak da streptekoklar ve stafilokoklardır. Nazokomiyal sinüzite klebsiella ya da pseudomonas neden olabilir. Nötropenik, bağışıklığı baskılanmış hastalarda sinüzit, aspergillus ya da zygomycet’lerin infeksiyonlarının bir sonucu olarak gelişebilir. Sorumlu olan bakteriyi saptamak için nazal mukozadan alınan kültürler yararlı olmaz. Amoksisilin-klavulanikasit, trimetoprim-sulfametaksazol ve sefaklor genellikle akut sinüzitin oral tedavisinde etkilidirler. 204 MİKROBİYOLOJİ FARENJİT YA DA FARENGOTONSİLLİT Bu hastalık öksürük, disfaji, boğazda rahatsızlık ve ateş şeklinde bulgu verir. Bu pediatrik infeksiyonların en sık görülenlerinden biridir. İnflamasyonun farenksle ilişkili görülmesi pek olağan değildir, ancak tonsillerin daha belirgin katılımı halinde tonsillit terimi kullanılır. İki yaşın altındaki çocuklarda farenjitin nedeni sıklıkla viraldir. Grup A streptokoklar 5 yaş üzerinde daha sık görülür ve Mikoplazma, gonokoklar, Arcanobacterium haemolyticum adolesan dönemde daha sıktır. Viral patojenler arasında rhinovirüs, coronavirus, adenovirus, enteroviruslar, EBV, CMV ve HSV sayılabilirken; bakteriyel etkenler arasında en baskın olanı hastaların sadece %10 ile %20’sinden elde edilebilen A grubu streptokoklardır. Daha az görülen nedenler arasında C ya da G grubu streptokoklar, Corynebacterium diphteria, tularemi, toksoplazmozis ve gonore yer alır. Boğaz muayenesinde eritem, eksüda, damakta peteşiler, büyümüş tonsiller ve bazen anterior servikal lenfadenopati görülür. Bu görünüme bakarak viral patojenler ile bakteriyel patojenleri birbirinden ayırmaya olanak yoktur. Ancak yine deziküller ve ülserasyon, HSV ile coxsackie virusları (herpangina); eşlik eden konjonktivit adeno virusu; kardit ya da nöropati ile ya da tek başına olan gri-beyaz psödomembran ile birlikte belirgin servikal şişliğin varlığı (boğa boynu) difteri etkenini ve maküler döküntünün varlığı A grubu beta hemolitik streptokok (kızıl) ya da daha az sıklıkta A. haemolyticum patojenlerini düşündürebilir.