ÇEŞME BASKINI VE SONUÇLARI 18’nci yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun “Dünya Devleti” olma yolundaki genişleme siyasetinin Avrupalı rakiplerinin durumları ile ilgili olarak değişmeye başlamıştır. 1739’daki Belgrad Antlaşması’ndan sonra 1768’de Rusya ile yeni bir savaş çıkıncaya kadar Osmanlı İmparatorluğu tarihinde ilk defa savaşsız geçen otuz yıllık bir barış dönemi yaşadı. Barış siyaseti 18’nci yüzyılın başlarından beri Osmanlının dünya görüşünde yer almış, 1739’a kadar geçen savaşlar önemli uluslararası siyasal gerçekleri de ortaya çıkarmıştı. Birincisi; Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı anda birden fazla düşmanla savaşamayacağı gerçeğiydi. İkincisi; Doğu Avrupa siyasetinde Habsburg ve Çarlık Rusya’nın birinci derecede rol oynamaya başlaması ve 18’nci yüzyılın başından itibaren de hükümdar aileleri de akraba olan bu iki devletin dış siyasetlerinde genel bir işbirliği içinde olmaları nedeniyle bu işbirliğini durdurmanın güçlüğü idi. Bu işbirliğini durdurmanın güçlüğünü anlayan Osmanlı İmparatorluğu, bir yandan Avrupa’da dengeyi sağlamak amacıyla Fransa ile ilişkilerini güçlendiriyor, bir yandan da savaştan mümkün olduğunca kaçınmak zorunluluğunu hissediyordu. Çeşme Gravürü Böylece Osmanlı İmparatorluğu, kendi gücünden olmasa bile rakiplerinin gücünden dolayı genişleme siyasetinin artık işlemeyeceğini anlamıştı. Osmanlı artık savaş yoluyla genişlemeyi değil, diplomasi yoluyla iyi geçinmek, barışı ve durumunu korumayı amaçlıyordu. Osmanlı uzun süren Avrupa siyasetindeki çalkantıları uzaktan izleyip birkaç defa kendisini de etkileyebilecek düzeye geldiğinde bile savaştan kaçınmaya özen göstermiş, fakat 1768’de ise Doğu Avrupa’da yeni bir gerginlik çıktığında, Rusya’nın Lehistan işlerine karışıp asker göndermesi Osmanlı yönetimini tedirgin etti ve savaşa hazır olmadığı halde, Rusya’yı sert bir şekilde nota ile protesto etmiş, Rusya’nın geri çekilmeyi reddetmesi üzerine de savaş açmıştır. Bu muharebeler sürerken Osmanlıyı içeriden de meşgul etmek isteyen II. Katerina, Balkanlarla Mora’daki ortodoks mezhebinde olan halkı isyan ettirmek üzere harekete geçti ve bu amaçla Rus ordusunda topçu komutanı olan Makedonyalı Mavro Mihal’i Mora’ya gönderdi, çok geçmeden çalışmalarına başlayan Mavro Mihal, II. Katerina’ya çalışmalarıyla ilgili bilgi verdikten sonra “ Rus filosunun Akdeniz’e geldiği taktirde Mora’da Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanmanın derhal başlayacağını” bildirdi. Öte yandan, Çar Petro (Büyük) tarafından inşa ettirilmiş olan Baltık Denizi’ndeki Rus donanmasının bir bölümü beraberinde İngiliz Amirali Greig ile birlikte Amiral Spiridof komutasında, Rus filosunun ikinci bölümü, yine beraberinde bir İngiliz Amirali olan 1 Elphiston olduğu halde, Rus Amirali Kont Aleksi Orlof komutasında Baltık Denizi’nden Akdeniz’e hareket etti. Cezayirli Gazi Hasan Paşa Fransa hükümeti söz konusu bu iki Rus filosunun Baltık Denizi’nden hareket edip Osmanlı üzerine gelmekte olduğunu bildirmesine rağmen, Mora’daki ayaklanma hazırlıklarından habersiz olan Osmanlı Hükümeti, Rusların Akdeniz’de de güvenli bir dayanak noktasının bulunmadığını düşünerek Fransa’nın ve ayrıca Cezayir Beylerbeyi’nin; “27 gemiden oluşan bir Rus filosunun Minorka Adası’nda Port Mahon limanına ulaştığını”, Cezayirli Hasan Bey aracılığıyla bildirmesine rağmen bu uyarıları ciddiye almamakta direndi Bu arada, iki filonun Akdeniz’de girişeceği harekatın komutanlığına Kont Aleksi Orlof getirildi. Aleksi Orlof’un harekat planı; önce Osmanlı donanmasının Akdeniz’e açılmasını önlemek, bu arada Akdeniz’deki bir takım önemli konumdaki adaları işgal ettikten sonra Mora’dan Selanik’e kadar olan yerlerde ayaklanmalar başlatmaktı, fakat Rus donanmasının fırtınaya tutulup Manya limanına sığınmasını, Manyalılar “isyana başlama” işareti olarak algılamışlar ve ayaklanma başlamıştı. Ayaklanmanın başlaması üzerine, Osmanlı donanması Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa’nın komutasında Çanakkale Boğazı’ndan Ege denizine açıldı. Bunu öğrenen Orlof, İngiliz Amirali Elphiston’un komutasındaki ikinci Rus filosuna Osmanlı donanmasına saldırı emri verdi. Mora’nın doğu taraflarına ulaşan ve Rodos Beyi Cafer Bey’in gemileriyle birleşen Osmanlı donanması, düşman gemilerinin Mudon önlerinde bulunduğunun öğrenilmesi sonucunda o yöne hareket etti ve iki donanma Manya burnunun önlerinde giriştiği savaşta Osmanlı donanması geri çekilmek zorunda kaldı ise de kendisini Anopoli limanına dek izleyen Rus donanmasını geri çekilmeye mecbur etti, fakat kendi personeline güvenmeyen Hüsamettin Paşa, onların peşinden gitmeye cesaret edemedi. (Mayıs 1770) Bu muharebe sırasında İngiliz Amirali Elphiston’un forsunu taşıyan kalyonun karaya oturması Osmanlı donanması için büyük bir fırsattı, 2 fakat Hüsamettin Paşa’nın pasif hareketleri nedeniyle bu fırsat kaçırılmıştı. Daha sonra birkaç çarpışma olduysa da sonuç alınamadı. Bu arada kendi telaşlarına düşen Ruslarla, kendilerine yardım edilmesini bekleyen isyancı Moralılar birbirlerini suçlamaya başladılar. Çok geçmeden Rus donanması, Pire, Atina ve Ağriboz önlerine gelerek bura halklarını da isyana kışkırttılar ise de bunda başarı kazanamadılar. Osmanlı donanmasını Midilli Adası’nın güneyinde bulunduğunu öğrenen amiral Orlof, Türk donanmasını İstanbul’dan yardım gelmeden muharebeye zorlamak amacıyla donanmasını amiral Spiridof komutasında harekete geçirerek Koyun Adaları önlerinde muhtemel bir düşman saldırısına karşı güvenlik sağlamak için toplarını açık denize karşı serbest tutup yarımay nizamında demirli bekleyen Osmanlı donanmasıyla karşılaştılar. Çeşme Baskını, Hüsnü Tengüz (5 Temmuz 1770). Bu arada Rus donanmasına komuta eden Kont Orlof bir toplantı yaparak uygulanacak taktiği tartıştılar. Bu toplantıda; İngiliz Amirali Elphiston, Osmanlı gemilerine paralel demirleyip, top ateşleri ile Osmanlı donanmasını kıyıya sıkıştırmak istiyordu. Orlof ise; buna taraf olmayıp Rus Amirali Spiridof üç kalyon ve sekiz firkateyn ile taarruz öncülüğü yapacak, kendisi onu üç kalyon ile izleyecek, İngiliz Amirali Elphiston ise artçı görevini yapacaktı, yani Kont Orlof Rus donanmasını deniz muharebe şekillerine uymayan, deniz kuvvetine bir kara kuvveti gibi harekat planı kararı aldı. İki saat süren çarpışmalar, Cezayirli Hasan Bey’in Burc-ı Zafer kalyonu ile Spiridof’un Yevstafıy kalyonu arasında başladı. Spiridof’un kalyonu Osmanlı filosunun sağ yanına hücum etti, buna karşı 84 toplu Burc-ı Zafer kalyonu, Spiridof’un kalyonu üzerine gülle yağdırarak bütün armalarını budadığı gibi, diğer gülle isabetleriyle de dümenini parçalamış, gemi suyun akıntısıyla Burc-ı Zafer kalyonu üzerine düşerek iki kalyon birbirine yanaştı, bu vaziyet üzerine Cezayirli Hasan Bey rampa ederek otuz kişi ile birlikte derhal Rus kalyonuna atlayarak dövüşmüş ve Rusları sindirdikten sonra kendiside yaralı olarak tekrar kendi kalyonuna geçmiştir. Bu sırada Rus kalyonunun cephaneliği ateş alarak yanmaya başlamış, yangın yanındaki Hasan Bey’in kalyonuna sıçradığından Hasan Bey kendisini denize atarak bir tahta üzerinde yüzmüş ve sahilden gönderilen bir kayıkla kurtarılmıştır. Yevstafıy kalyonunda ise amiral Orlof’un kardeşi ile birlikte birkaç kişinin haricinde kurtulan olmamıştır. İki kalyon harbinin sonucunda yangının rüzgârın esme yönü nedeniyle diğer gemilere sıçramaması için Türk donanması denize 3 açılmaya başlamıştı, bu sırada İngiliz Amirali Elphiston Türk gemilerine saldırıya geçmişse de yangının kendi gemilerine de sıçramasından çekinerek, o da açık denize doğru çekilmiştir. Bunun üzerine Osmanlı donanması geri dönüp Çeşme limanına gelmiş, normal manevra yapmayıp üst üste demirlemişti. Hasan Bey düşmanın bir baskını olduğu takdirde donanmanın tehlikeye düşebileceğini Hüsamettin Paşa’ya bildirmesine rağmen Paşa bu fikre itibar etmemiştir. Çeşme Baskını Çeşme limanı Osmanlı donanmasının tamamı için çok elverişsiz bir limandı. Gemiler bu nedenle limana girdikleri zaman üst üste demirlemek ve bağlamak zorunda kaldılar. Sıkışık düzende olan gemiler bu durumda rahatça top kullanmak imkânı olmadığı gibi, düşman içinde iyi bir hedef teşkil ediyordu. Ayrıca gemilerden bir tanesinde yangın çıkması diğerlerinin de kısa sürede yanmasına neden olacaktı. Denizde muharebe yapmaya taraftar olmayan Hüsamettin Paşa, bu tehlikeli durumu uyarılara rağmen takdir etmiyor, liman ağzına emri gereği demirleteceği topları açık denize doğru çevrilmiş dört kalyona, kale ve iki kıyı ovasına yerleştirilen toplara çok güveniyordu. Osmanlı donanmasının Çeşme limanındaki sıkışık düzenini gören İngiliz amirali Elphiston’un tavsiyesiyle İngiliz amirali Greig’in hazırladığı dört kalyon, iki firkateyn, bir humbara gemisi akşam karanlığı bastırdıktan sonra Çeşme limanı ağzına gelip limanı muhafaza eden dört kalyon üzerine top ateşi açtı, bu surette iki taraf arasında top ateşi olurken bundan istifade eden dört ateş gemisi top dumanlarının arasından sessizce limana sızarak birbirlerinin yakınında bulunan gemileri yaktığı gibi bundan başka yağlı paçavra ve humbara ile Osmanlı donanmasına ateş edildi. Ateş bir kalyona isabet ettiğinden gemidekiler kendilerini denize attılar, iş bununla da bitmedi ve ateş diğer gemilere de sıçradı ve koca donanma yandı, yalnız Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa’nın baştardası Sakız Adası’na kaçarak kurtuldu. Burc-ı Zafer ile Rus Gemisi Yevstafiy Arasındaki Muharebe, Hüsnü Tengüz 4 (7 Temmuz 1770) Baskın fikrini İngiliz amiralleri yapmış olmasına rağmen, bu başarıyı Rus donanmasına mal etmek isteyen II. Katerina, filoya komuta eden Kont Orlof’a karşı minnettarlığını gösterme işareti olarak “Çeşmeski” lakabını verdi. Osmanlı donanmasının bir anda yok olması, Rus donanmasının Çanakkale’den içeri girip İstanbul’a gelmesi ihtimalini arttırdığından tersanedeki eski altı kalyon, birkaç Arnavut Perkendesi, dört Ceneviz gemisi ve diğer bazı gemiler tedarik olunarak acele Çanakkale’ye gönderildi. Çeşme baskınını müteakip Hüsamettin Paşa azledilip yerine Rodos Beyi Cafer Bey Kaptan-ı Derya oldu ve İzmir’de bulunan Cezayirli Hasan Bey’in ve kurtulan denizcilerin hemen Çanakkale’ye gelmeleri emredildi. Hüsamettin Paşa ise, Gelibolu’ya gelmiş ve çok geçmeden burada ölmüştür. Amiral Orlof , Rus ve İngiliz amiralleri ile gemi komutanlarını toplayarak burdan sonra yapılacak harekatı görüştüler, Orlof ile Elphiston arasındaki fikir ayrılıkları başlamıştı. Orlof, Limni Adasına yerleşip, Boğazı abluka altına almak isterken, Elphiston ise Çanakkale’ye taarruz fikrinden vazgeçmiyordu. Neticede Elphiston hareketinde serbest bırakıldı. Amiral Elphiston’un Çanakkale Boğazı’nı zorlama harekatı 15 Ağustos’a kadar devam etti ve ümidini yitiren amiral bu harekattan vazgeçerek Limni Adası’na döndü. Limni kalesinin muhasarası devam etmekteydi. Cezayirli Hasan Bey Çanakkale’ye geldiği zaman Rusların Limni Adası’nı muhasara ettiklerini öğrendi. Boğaz seraskeri Ali Paşa ile görüştükten sonra temin ettiği Bozcaada kayıkları ile Limni Adası’nı kurtarma girişiminde bulunduysa da Amiral Elphiston filosunun boğaz önünde bulunması nedeniyle buna imkan bulamadı. Cezayirli Hasan Bey, Limni Adası’na stratejik açıdan büyük önem veriyordu ve Boğaz seraskeri Ali Paşa’yı ziyaret ederek “ Bu Limni Adası elden gidecek olursa bütün Akdeniz tehlikeye düşer” uyarısını yaptı, bunu Ali Paşa’nın İstanbul’a iletmesi üzerine İstanbul’dan bir hatt-ı hümayun geldi ve Limni’ye yardım edilmesi için Ali Paşa’nın iki bin asker, Kaptan-ı Derya Cafer Paşa’nın da bin nefer kalyoncu vermesi ve bir komutanın tefrik edilerek harekata girişilmesi emredildi. Kimse komutaya talip olmayınca Cezayirli Hasan Bey, harekâtın komutasını eline aldı ve donanmaya mensup birkaç çektiri ve fırkate refakatinde gece karanlığından istifade ile 5/6 Ekim gecesi denize açıldı ve müsait rüzgârı bularak Limni Adası kuzeyindeki Yüzbaş Limanına (Hekato Kefalo) girdi. Askerlerini karaya çıkardı. 7 Ekim sabahı Limni kalesi önündeki Rus siperlerine yaptığı şiddetli bir baskın sonucunda Ruslar Paşa limanındaki (Kandiya Limanı) demirli gemilerine doğru kaçtılar. Bundan sonra Limni kalesi’nin Cezayirli Hasan Bey’in kuvvetlerine karşı tertipledikleri hücumlardan sonuç alınamayacağını anlayan Amiral Spiridof 5 Aralık 1770 günü Limni Adasını terk ederek Paros Adası’na doğru denize açıldı. İki yıldan beri devam eden harpte karada ve denizde birçok mağlubiyetlere uğranıldığından hükümdar III. Mustafa, Limni Adası’nın kurtarıldığı haberini duyunca çok sevindi ve 31 Ekim 1770 günü Cezayirli Hasan Bey’e üç tuğlu vezirlik rütbesi vererek Kaptan-ı Deryalığa getirildi ve ayrıca gazilik ünvanı da verildi. Cezayirli Gazi Hasan Paşa, her yönü ile çökmüş bir bahriyenin ve olmayan bir donanmanın başına Kaptan-ı Derya olarak getirilmişti. Cezayirli Gazi Hasan Paşa, denizcilikten, deniz sevk ve idaresinden yoksun kalmış Osmanlı bahriyesinin bir reform ile düzene sokmak, bahriyeyi teknolojik olarak yenilemek, tersaneleri yeniden canlandırmak ve 5 Çeşme Baskını ile donanmasız kalmış Osmanlı İmparatorluğu’na bir donanma kazandırmak üzere yoğun bir çalışmaya koyuldu. Çeşme Deniz Savaşı’nın Kahraman Şehitleri Anıtı, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu 1768-1770 yıllarındaki savaşlar Osmanlı İmparatorluğu’na çok pahalıya mal oldu. Ukrayna’dan Tuna’ya doğru ilerleyen Rus ordusu sınır boylarındaki Osmanlı kalelerini ele geçirdikten sonra Boğdan’ı ve Eflak’ı işgal etti. Osmanlı ordusundan yardım görmeyen Kırım’da 1771’de Rus işgaline uğradı. Ayrıca, Baltık döneminden kalkıp Atlas Okyanusundan Akdeniz’e gelen Rus donanması Ege Adalarına ve kıyılarına saldırıp Çeşme’de Osmanlı donanmasını bozguna uğrattı. Osmanlı İmparatorluğu bu yenilgilere karşı Kırım’ın elden çıkmasına razı olmadığından bir ara duraklayan savaş, Rus ordularının Kafkasya’ya ve Tuna’yı aşıp Bulgaristan içine yürümesiyle tekrar alevlendi. Rus ilerlemesine karşı çıkan Osmanlı ordusu Varna yakınlarında bozulup dağılınca Osmanlı İmparatorluğu yenilgilerinin Küçük Kaynarca Antlaşması’yla belgelemek zorunda kaldı. 18’nci yüzyıl ortasında uzun süre hareketsiz kalmış Osmanlı ordusu ve donanmasının bu süre içinde gelişen ve güçlenen Rusya karşısında ne çabuk dağıldığını da iyice gözler önüne sürmüş oldu. Belgrat Antlaşması’ndan sonra kendine güvenen ve diplomasi yoluyla barışı koruyabileceğini sanan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu umudu da Küçük Kaynarca’da kesinlikle ortadan kalmış oldu. 1774’ten sonra Rusya’nın düşmanca tavrı ve kışkırtmaları daha da artmış, Kırım’a el koymalarına bile ses çıkarılamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu bu yeni durumda eskiden beri süregelen yöntemlerle kurtaramayacaktı kendini, Çar Petro (Büyük) döneminden beri Rusya’nın yaptığı gibi orduyu ve donanmayı Avrupa tarzında yeniden düzenlemek gerekiyordu, 18’nci yüzyıl boyunca zaman zaman Osmanlı donanması ve ordusunda Avrupa örneğinde gelişmeler olduğu halde Avrupalı eğitmenlere güven olmadığından bu girişimler önemli bir sonuç vermemişti. Baltık Denizi’nden kalkıp kendi sularına gelen Rus filosuna engel olamadığı gibi, Çeşme Baskını’ndan sonra donanmasını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, kısa bir zaman 6 sonra Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile de bu zamana kadar Türk gölü diye nitelendirilen Karadeniz’i de de artık Rus gemileriyle paylaşmak zorunda kalmasıyla büyük bir itibar kaybetmiştir. Bu baskın ve yenilgilerden sonra artık devlet Avrupa bilgisi ve tekniğine dayanan yeniliklerin kaçınılmaz olduğunu anlamıştı. 1 KAYNAKÇA - - BAŞ, Ersan; Çeşme, Navarin, Sinop Baskınları ve Sonuçları, Türk Deniz Tarihinde İz Bırakan Gemiler, Olaylar ve Şahıslar, Piri Reis Araştırma Merkezi Yayını, Deniz Basımevi, İstanbul, 2007. Uzunçarşılı, Prof.Dr.İ.Hakkı; Osmanlı Tarihi IV.Cilt I.Kısım,TTK Yayını, Ankara, 1988. Kurtoğlu, Fevzi; 1768–1774 Türk-Rus Harbinde Akdeniz Harekatı ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Deniz Matbaası, İstanbul,1942. İnci, E.Amiral Tevfik; Kadırgalar Devrinin Derya Kaptanları, Deniz Basımevi, İstanbul,1974. İŞİPEK, Ali Rıza-Oğuz Aydemir; Çeşme Deniz Savaşı 1770, Denizler Kitapevi, İstanbul, 2006. Tengüz Hüsnü; Osmanlı Bahriyesinin Mazisi Resim Albümü 1 İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Piri Reis Araştırma Merkezinde Öğ.Kd.Bnb. Ersan BAŞ tarafından hazırlanan “Türk Deniz Harp Tarihinde İz Bırakan Gemiler, Olaylar ve Şahıslar” adlı serinin sekizinci kitabı olan “Çeşme, Navarin, Sinop Baskınları ve Sonuçları” adlı kitaptan özetlenerek hazırlanmıştır. 7