Bulaşıcı Hastalıklar Bulaşıcı hastalığa yakalanan çocuk genellikle yakalandığı hastalığa bağışıklık kazanır. Kızamıkçık dışındaki bulaşıcı hastalığa yakalanan çocukları tedavi olana kadar diğer insanlarla bir arada olmamasını sağlamak gerekir. Bulaşıcı hastalığa yakalanan çocuğa aspirin verilmemeli ve kusma durumunda ilaç içirilmemelidir. Kızamıkçık Genelde hafif geçirilen bir hastalıktır. Kuluçka evresi genelde 16-18 gündür ve ilkbaharda görülür. Çocuğunuzun ıstırahat etmesi gereklidir fakat yatakta olması gerekmeyebilir. Çocuğunuzun ateşini sürekli kontrol edin. Eğer ateşi yüksekse düşürmeye çalışın ve bol bol sıvı almasını sağlayın. Kızamıkçık aşısı hastalığı önler. 15-18 aylık bebeklere, tüm puberte öncesi çocuklara, bağışıklığı olmayan ve 3 ay içinde gebe kalmayı düşünmeyen tüm gebelik sonrası kadınlara aşılama yapılmalıdır. Hamilelere aşı uygulanmamalıdır. Belirtileri Hafif soğuk algınlığı gibi başlayan ve boğaz ağrısı ayrıca kulak arkasındaki bezelerde şişmeyle devam eden bir hastalıktır. Takip eden günlerde ateş yükselmesi ve renkli lekeli döküntüler görülür. Beşinci günden itibaren çocuğun genel durumunda bir iyileşme başlar. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur. Kızamık Kızamık çok bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık virüsü hastaların kan, idrar ve tükürüklerinde bulunur. Döküntünün başlangıcından 1-2 gün öncesinden 5 gün sonrasına kadar bulaşıcılığı vardır. Ateşe döküntüye ve öksürüğe neden olur. Genellikle çocuklar ateşten dolayı keyifsizdir ve yatakta dinlenmeleri doğru olur. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur. Belirtileri Genellikle ilk birkaç gün gözlerde kızarma, öksürük, burun akıntısı ve ateş gözlenir. Daha sonraki gün ateş hafifleyebilir ve ağızda beyaz lekeler oluşur, arkasından ateşte aşırı yükselme ve kırmızı döküntülerin vücüda yayıldığı görülür. Döküntü baştan başlayarak 24 saatte inen tarzda vücudun büyük kısmına yayılır. Geçmeside aynı şekilde olur. Soyulma ve kahverengi renk değişimi görülür. Hastalığın 7. ve 8. günlerinde çocuğun yavaş yavaş hastalık belirtilerinden kurtulduğu gözlenir ve bugünlerden sonra çocuk bulaştırıcı değildir; fakat çocuğun düzelmeye başladıktan sonra tekrar kötüleşmesi halinde doktorunuza danışmalısınız. Suçiçeği Su Çiçeği Nedir? Varisella adıyla da bilinen Su Çiçeği hastalığı, çocuklukta hemen hepimizin tanıştığı, son derece bulaşıcı ve yaygın olarak görülen viral bir enfeksiyondur. Varicella zoster adlı virüsün neden olduğu su çiçeği, temastan 14-16 gün sonra, ateş, başağrısı, karın ağrısı, halsizlik gibi genel belirtilerle ortaya çıkar ve hemen ardından ciltte içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösterir. Döküntüler, yüz ve gövdede başlar, kol ve bacaklara yayılır. Virüs, vücut dışında 1-2 saat canlı kalabilir. İnsandan insana havadan, soluma, öksürme, hapşırma yoluyla, ayrıca döküntülere doğrudan temas ile kolaylıkla bulaşır.Çocukların toplu bulundukları ortamlarda, yuva, kreş, okullarda bulaşma çok hızlı ve yaygındır. Su çiçeği geçiren bir çocuğun ev halkına bulaştırma oranı %90'dır. Döküntülerin ortaya çıkışından 2 gün öncesi ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır.Su çiçeği döküntülerinin şiddeti, ateş ile doğru orantılıdır. 10-20 döküntü görülebildiği gibi, tüm vücudu sarmış 300-500 döküntü de sık görülebilmektedir. Son derece kaşıntılı olan bu döküntüler, hasta çocuğa büyük rahatsızlık, huzursuzluk vermekte ve kaşıması halinde yaşam boyu kalacak ve özellikle yüzde estetiği bozacak izlere neden olabilmektedir. Bazen döküntüler ağız ve burun içinde de ortaya çıkabilir ki gözde çıkanlar önemli sorunlar doğurabilir. Ne Sıklıkla Görülür? Vakaların yaklaşık %82'si 6 yaşın altında, %10'u 1 yaşın altındadır. %16 ile 3 yaşında en üst değere ulaşmaktadır. Türkiye gibi korunmayan bir toplumda yıllık su çiçeği görülme sıklığı doğum sayısına yakındır. Her yıl karşılaşılan vakaların ortalama %95'i 15 yaş altı (1,145,000), %5'i 15 yaş üzeri (60,000)' dir. Su çiçeğinin salgın halinde daha sık görüldüğü dönem, yıl içinde Ocak-Mart ayları arasıdır. Tek korunma yolu: AŞILANMA Su çiçeği geçiren bir kişi, yaşam boyu bağışıklık kazanır ve aynı hastalığa bir daha maruz kalmaz. Ancak hastalığın bu denli kolay bulaşabilmesi ve toplumda yaygın görülmesi, komplikasyonlu vakaların hatta ölümlerin sayısının yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Riske girmeden su çiçeğinden korunmanın tek yolu, aşı olmaktır. Bir yaşından büyük ve daha önce su çiçeği geçirmemiş tüm çocuklar bir doz aşı ile su çiçeğinden ve olası komplikasyonlarından korunabilirler. Yine daha önce su çiçeği geçirmemiş erişkin yaştaki bireyler, çocuklardan daha yüksek riskte bulunmaları nedeniyle zaman geçirmeden aşılanarak korunabilirler. Aşı ne zaman, kaç doz yapılmalı? 1 yaşını dolduran sağlıklı çocuklara su çiçeği aşısı uygulanabilir. 1 yaşına kadar olan bebeklerde, anne karnındayken kan yoluyla ve doğumdan sonra anne sütü yoluyla aldıkları koruyucu antikorlar bulunur. Etkili aşı yanıtı için bu antikorların azaldığının kabul edildiği 1 yaş beklenmelidir. Su çiçeği aşısı, sadece 1 doz olarak uygulanır. Hastalığı hiç geçirmemiş çocuklar, gençler ve hatta erişkinler de aynı aşı ile korunabilirler. Aşının koruyuculuk süresi nedir? Aşı, bulunduğu 1974 yılından bugüne çok sayıda kişide uygulanmış ve yapılan klinik çalışmalarda aşının koruyucu etkisinin 25 yılı aşkın bu süre dahilinde devam ettiği saptanmıştır. İleriye dönük çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir. Kabakulak Kabakulak bulaşıcı bir hastalıktır ve tükürük bezlerinin şişmesine neden olur. Taşıyıcılık şişmenin bir gün öncesinden 3 gün sonrasına dek sürer. Bu hastalık genellikle 2 hafta sürer ve geçirildikten sonra yaşam boyu bağışıklık bırakır. Hasta kişi ile temasdan 12-25 gün sonra belirtiler ortaya çıkabilir. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur; yalnız hastalığın yan etkileri tedavi edilebilir. Belirtileri Ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve kulak önündeki tükürük bezlerinin 3 ile 7 gün sonra şişmesi görülür. Çiğneme ve yutkunma sırasında ağrılar hissedilir. Ayrıca yüzde de şişme görülür. Bu şişme 1. haftanın sonuna doğru azalır. Çocuk 2. haftanın sonuna doğru taşıyıcı olmaz. Hepatit A Hepatit A virüsü (HAV) fekal ve oral yollardan bulaşır. Kontamine sular sık rastlanan bir enfeksiyon kaynağıdır. HAV göl sularında 4 haftaya kadar enfeksiyöz olma özelliğini korur. Kuluçka süresi 14-15 gündür. Parenteral bulaşma istisnadır. Yaşam standardının yükselmesi ve hijyen koşullarının iyileşmesine bağlı olarak toplumun kontaminasyonu geçtiğimiz on yıllar içinde önemli ölçüde azalmıştır. Hepatit A'ya karşı antikorlar 18 yaşın altındakilerin % 5'inden azında, ve 70 yaşın üzerindekilerin % 75'inden fazlasında bulunur. TANI Antijen: Hepatit A virüsü, prodrom döneminde dışkıda gösterilebilir. Kanda genellikle gösterilemez çünkü aşikar hastalık döneminde virüs replikasyonu sona ermiştir. Bu nedenle söz konusu antijen için dışkıda veya kanda yapılan elektron optik veya immunolojik testler bilimsel çalışmalar dışında endike değildir. Antikorlar: IgM sınıfı spesifik antikorlar infeksiyon sonrasında 14 gün daha saptanabilir. IgM sınıfı antikorlar birkaç gün sonra ortaya çıkar. Bir kural olarak, IgG ve IgM sınıfı antikorlar aynı zamanda gösterilir. Bunlar mevcutsa ve hepatitin klinik kanıtları varsa, varlığı hepatit A'yı gösteren IgM sınıfı antikorlar için bir test yapılır. KLİNİK GİDİŞ Olguların % 99'dan fazlasında hepatit A 3 ay içinde spontan olarak iyileşir. Olguların % 0.1'inden azında fulminan hepatit görülür. Sarılık, olguların % 90 kadarında vardır. Yüzde 95'inden fazlasında transaminaz eğrileri bir zirve yapar ve hızla normale döner. Fulminan hepatitten sonra gürültüsüz bir karaciğer sirozu gelişebilir. TEDAVİ Spesifik tedavi yoktur. Fulminan hepatitte yoğun tıbbi tedavi endikedir. Komplike olmayan olgularda medikal zeminde kesin yatak istirahati gerekli değildir. PROFİLAKSİ Endemik bölgelere seyahat edenler için aktif aşılama ile profilaksi yapılabilir. Başlangıçta 1ml enjeksiyonu takiben 2-4 hafta ve 6-12 ayda enjeksiyonlar uygulanır. Aşılamanın başarı oranı %95'in üstündedir. Gamma globulin preparatları ile pasif inokülasyon (0.1 ml/kg vücut ağırlığı veya 5.0 ml im) bugün nadiren endikedir. Enfeksiyon ortaya çıkmış olduğundan ev koşullarında bu uygulama genellikle başarılı olmaz. Bulaşmayı önlemek için hijyen koşullarını düzeltici önlemlere derhal uyulması önerilir. Hijyen önerilerine sıkı bir şekilde uyulması ve aktif aşılama en iyi profilaksidir. HEPATIT A (HAV) HEPATIT B (HBV) HEPATIT C (HCV) HEPATIT D (HDV) HEPATIT E (HEV) Nedir? HAV virustur.Ve karacigerde enfeksiyona,yangil anmaya yol acar. Ama kronik hastaliga yol acmaz. HBV karacigerde hastalanmaya yol acan bir virustur.Karacigerde hucrelerde hasara sebep olur-siroz ve kansere yol acabilir. HCV karacigerde hastalanmaya yol acan bir virustur.Karacigerde hucre hasarina ve siroz ve kansere yol acabilir. HDV karacigerde hastalanmaya yol acan bir virustur.Sade ce HBV li ,hepatit B li kisilerde gorulur. HEV karacigerde enfeksiyona sebep olan bir virustur.ABD de cok enderdir.Kronikl esmez. Inkubasyon/ort aya cikma suresi nedir? Virus vucudunuza girdikten sonra hastaligin ortaya cikmasi 2-7 hafta arasindadir.Ortala ma 4 haftadir. 6-23 haftadir.Ortalama 17 haftadir. 2-25 haftadir.Ortalama 79 haftadir. 2-8 haftadir. 2-9 haftadir.Ortalam a 40 gundur. Nasil bulasir? Diski/agiz iliskisi,yoluyla,kisis el yakin temasla,ve hastalik bulasmis yiyecek ve sizintili/hastalikli su ile bulasir. Hastalikli kan,penisten cikan her turlu sivi/meni,vajinadan cikan her turlu salgi/sivi,akinti,bulasikli enjektor ve ignelerle,herturlu dovme ve vucut/kulak delme aletleri,anneden dogumda bebege,insan isirmasi ve cinsel/seksuel temasla bulasir. Hastalikli kan,bulasikli kas/damar icine yapilan igne/enjektorlerle,jil etle,tras aletleri ile,dovme ve vucut delme tum aletleri ile ,hasta anneden yeni dogan bebege.Seksle kolay bulasmiyor. Hasta kanla.hastalik bulasikli/kanli kullanilmis enjektor ve ignelerle,HDV li= Hepatit D li insanla seksuel,cinsel yakinlikla bulasiyor. Diski=kaka ve agiz yolu ile bulasiyor.Oteki ulkelerde ise diski kanalizasyon sizintili sularla bulasiyor. Belirtileri,sempt omlari nedir? Hic olmayabilir.Bazi kisilerde ise saman renkli kaka,veya koyu renkli idrar,yorgunluk,at es,mide bulantisi,kusma karin agrisi ve sarilik gorulebilir. Hic olmayabilir.Bazi kisilerde grip gibi belirtiler gorulur, koyu renkli idrar-cay gibi,saman gibia cik renkli kaka,sarilik,yorgunluk ve ates. HBV deki,Hepatit B deki gibi. Hepatit b deki gibi. Hepatit B deki gibi. Kroniklesmis,ar tik gecmeyecek seklinin tedavisi nasildir? Kroniklesmiyor. Interferon ve Lamivudine degisik basarilar sergiliyorlar. Interferon ve kombinasyon tedavileri-degisik basari seviyeleri gorulmektedir Degisen basari oranlari ile Interferon. Kroniklesmez. Asisi var mi,nasil? 2 yas ustundeki herkese 2 doz/defada yapilan asi vardir.Asi 2 yas altindakiler icin lisansli degildir Herhangi yastaki herkese yapilabilen 3 dozluk asisi vardir. Asisi yoktur. HBV asisi HDV yi de onler. Asisi yoktur. Kimler risk grubunda? Hasta kisiyle temasi olan ev sakinleri/ayni evde yasayanlar ve onunla cinsel/seksuel iliskide olanlar, Hepatit A salgini olan yerlerde yasayanlar, Hasta annelerin dogurduklari cocuklar,hasta kisiyle seks yapanlar,birden fazla partnerle seks yapanlar,kas/damar icine uyusturucu igne yapanlar,acil durumlarda,felaketlerde, kazalarda gorevli ABD de 1992 den once kan verilmis olanlar,saglik alaninda calisanlar, kas/damar icine uyusturucu yapanlar ,hemodiyaliz hastalari,hasta annelerin dogurdugu Kas/damar icine igne yapan uyusturucu kullananlar,ay ni anda anal ve oral seksi birlikte yapanlar,HDV li bir kisiyle Gelisen ulkelere seyahat edenler, ozellikle de hamile kadinlar Nasil Onlenir? Gelismekte olan ulkelere seyahat edenler,anal ve oral seksi bir arada ayni anda yapan kisiler ve kas/damar icine uyusturucu igne yapanlar,kondom kullanmayanlar olanlar, gidenler, paramedikler vs,saglik alaninda calisanlar,analve oral seksi bir arada ayni anda yapanlar,kondom kullanmayanlar,ve hemodiyaliz hastalari/diyalize girenler bebekler,birden fazla kisiyle seks iliskisi olanlar seks yapanlar,kond om kullanmayanl ar Virusu aldiktan sonraki ilk 2 hafta icinde Immuno Globun yapilmalidir. Asilanma yapilmalidir. Tuvalete girdikten sonra elleri sabun ve su ile uzun uzun her seferinde herkes yikamalidir.Diski/k aka bulasmis olabilecek yerler,cocuk bezi degistirilen yerler mutlaka 1 olcu saf camasir suyu+9 olcu soguk su karisimi ile temizlenmelidir.E mniyetli kondomlu seks yapiniz.TEK ESLI OLUNUZ.Alternatif seksi =MASTURBASYON U ogreniniz. Virusu aldiktan 2 hafta icinde Imuno globun yapilmalidir. Hepatit B 3 doz asilari da yapildiginda, 18 sene korumaktadir. Hastalikli kani/hastaliksiz kani mutlaka 1 olcu camasir suyu+9 olcu soguk su karisimi ile temizlemeyi ogreniniz ve mutlaka lastik veya lateks eldiven takiniz.Tras aletlerini, bicaklarini, ustura,berber makaslarini, dis fircalalarini, ,vucuda direkt surulen deodorant ve rujlari vs vs asla paylasmayiniz!Emniyetli ve KONDOMLU SEKS yapiniz. TEK ESLI OLUNUZ.Alternatif seks=masturbasyonu ogreniniz. Sizmis,dokulmus,ak mis kani camsir sulu karisim ile dezenfekte ediniz, temizleyiniz (1 olcu camasir suyu+9 olcu su+mutlaka eldivenle)Jiletler,tra s bicaklari,usturalar, makaslar ,dis fircalari, igne/ enjektorleri vs vs vs asla kimseyle paylasmayiniz. Emniyetli, KONDOMLU SEKS YAPINIZ. EN IYISI ALTERNATIF SEKS =MASTURBASYONU OGRENINIZ.TEK ESLI OLUNUZ. HBV yani Hepatit B bulasmasini onlemek icin Hepatit B asisi yapilmalidir. Emniyetli,kon domlu seks yapilmalidir. Tek esli olunuz. Alternatif seksi ogreniniz. Bulasikli,hastalik yayan muhtemel sulari icmeyin kullanmayin hic bir sekilde,yikanma vs amacli da kullanmayinasla ÇOCUK FELCİ Çocuk Felci Nedir? Çocuk Felcinden Korunma Yolu Nedir? Çocuk Felci Nedir? Çocuk felci hastalığının nedeni, polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre koşularının kötü olduğu yerlerde suların, besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır. Hastalığa yakalanan çocuklarda hafif ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, bulantı -kusma gibi her hastalıkta görülebilecek ortak bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda hastalık bu bulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise kalıcı felçler meydana gelmektedir. Felçler çok tipik olarak yumuşaktır. Yani kaslar sert ve kasılmış durumda değildir. Felçler genel olarak, çocuğun kendini ayağa kaldırmasında ve yürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir. Çoğu hastada felç olan bacak ya da kolda duyu kaybı yoktur. İğne batırıldığında bunu hissederler. Bir yaşından büyük yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar. Felç gelişen hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran % 40'a kadar çıkabilmektedir. Çocuk Felcinden Korunma Yolu Nedir? Çocuk felci hastalığının çiçek hastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Tedavisi bulunmayan , kalıcı sakatlıklar ve ölümlere neden olan bu hastalığın kökünün kazınması , ancak aşılanma ile mümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yaygın olarak bulunması nedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır. Çocuk felci aşıları Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır. İnaktive çocuk felci aşısı (enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk felci aşısı (ağızdan damla şeklinde verilir. ) inaktive çocuk felci aşısı ölü aşıdır. Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın ikinci ayından başlayarak 1- 2 ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğunda bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır. Oral çocuk felci aşısı ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı uygulanması esnasında ishali olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir. Çocuk felcine karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarının birlikte kullanımı Yapılan çalışmalar,bu hastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanım önce inaktive ,ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda her iki aşının da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama ;aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4. Aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara 18. Aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ile gerçekleştirilmektedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj ,inaktive aşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması,daha sonra oral aşı ile toplumsal korunmanın sağlanmasıdır. Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur. Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de ,difteri,tetanos,boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı uygulanmasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan hemen sonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir,herhangi bir süre kısıtlaması yoktur. HEPATİT B Hepatit B Nedir? Karaciğer Önemli Bir Organ mıdır? Hepatit B Nasıl Bulaşır? Hepatit B Virüsü Taşıyıcılığı Ne Demektir? Hepatit B Risk Grupları Kimlerdir? Hepatit B'den Korunma Hepatit B Nedir? Aynı adı taşıyan virüsün karaciğere yerleşip orada çoğalarak karaciğeri tahrip etmesi ile ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır. Hepatit B ayrıca aşı ile korunulabilir hepatitler içerisinde tek kronikleşen (müzminleşen) hepatit tipidir. Hepatit B Türkiye'de ve Dünya'da önemli bir sağlık sorunudur. Bugün Dünya'da yaklaşık iki milyar kişinin Hepatit B'ye yakalandığını biliyoruz. Bunun yanında 350 milyon kişi bu virüsü kronik olarak taşımaktadır. Ülkemizde de durum farklı değildir. Türkiye'de bugün her 3 kişiden yaklaşık 1'i Hepatit B virüsü ile karşılaşmıştır. Yine her 10 kişiden 1'i Hepatit B virüsünü taşımakta ve bulaştırmaktadır. Hastaların %75-80'inde hiçbir belirti görülmez. Kuluçka süresi olan 2-6 ayın sonunda gözlenebilen hastalık belirtileri; aşırı halsizlik ve yorgunluk hissi, iştah kaybı, bulantı, kusma, deride ve göz aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma, karın ağrısı ve karaciğer bölgesinde hassasiyet. Karaciğer Önemli Bir Organmıdır? EVET; cünkü karaciğer: Besinleri, enerjiye, hormonlara, kaslara v.s. dönüştürür. Besinlerin sindirilip, emilmesini sağlayan safrayı sentezler. Beyin, kalp gibi organları besler. Zehirli maddeleri yok eder, alkolü nötralize eder. Anne karnındaki doğacak bebeğin kan hücrelerini üretir. Yağ, şeker, enerji, mineral depomuzdur. Kısaca, vücudumuzda çok önemli görevler üstlenmiş olan yorulmayan kimyasal güç kaynağımızdır. Toksinler, kimyasal maddeler, bazı ilaçlar, alkol, ve Hepatit B Virüsü başta olmak üzere birtakım mikroorganizmalar, karaciğere olumsuz etki yaparlar. Hepatit B Nasıl Bulaşır? Hepatit B AIDS'te olduğu gibi kan yoluyla ve çok sıklıkla da yakın temas ile bulaşır. Ancak Hepatit B virüsü AIDS'ten 50 ila 100 kat daha bulaşıcıdır. Hepatit B virüsünün bulaşmasında ev içi bulaş da önemlidir. Derideki bir çatlak ya da açık yara ile temas eden bir damla kan ya da tükrük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir. Bunun dışında en ciddi bulaş yollarından bir tanesi de taşıyıcı anneden bebeğine olan bulaşmadır. Çünkü anneden bebeğe bulaşlarda bebeklerde kronikleşme şansı %90 gibi çok yüksek bir değerdir. Hepatit B'nin bir diğer bulaşma yolu cinsel ilişki ile bulaşdır. Kan ve kan ürünlerinin kullanımı, kirli enjektörler, cerrahi müdahale, kuaför ve berberlerdeki iyi sterilize edilmemiş manikür-pedikür setleri, traş bıçakları, makaslar ve diş fırçaları Hepatit B virüsünün bulaşmasına aracılık edebilmektedir. Steril olmayan aletlerle yapılan sünnet ve kulak delme gibi işlemler de Hepatit B'nin bulaşması için önemli bir risk oluşturmaktadır. "Hepatit B Virüsü Taşıyıcılığı" Ne Demektir? Bu virüs ile temas eden her 10 bebekten 9'u ve her 10 erişkinden 1'i belirli bir süre sonunda (»6 ay) mikrobu vücudundan atmayı başaramaz. Bu durumda kişi virüsü yaşam boyu vücudunda "taşıyacak" ve etrafa yayacaktır. Ancak taşıyıcılarda hastalık durumu farklılık gösterir. Bazı kişilerin karaciğerlerinde önemli değişiklikler meydana gelmezken, bazılarının karaciğer hücrelerinde ağır hasarın ortaya çıktığı tablolar oluşabilir. Bu gruptaki bireylerde, yıllar sonra siroz ve karaciğer kanseri görülebilir. Hepatit B'de risk birçok bulaşıcı hastalıktan çok farklıdır, çünkü kronik hepatitlilerin %25'i primer karaciğer kanseri ve siroz nedeniyle ölmektedir, çünkü Hepatit B tüm dünyadaki primer karaciğer kanserlerinin %60-80'inden sorumludur. Ve primer karaciğer kanserleri kanser ölümleri içinde ilk üç sırada yer almaktadır. Hepatit B virüsü sigaradan sonra bilinen en yaygın kanserojendir (kanser nedenidir). Hepatit B Risk Grupları Kimlerdir? • Hepatit B'li anneden doğan bebekler, • Ev içinde Hepatit B hastası yada taşıyıcısı olanlar, • Birden fazla kişi ile cinsel ilişkisi olanlar, • Kan ve kan ürünleri kullananlar, • Hemodiyaliz uygulanan kişiler, • Damar içi ilaç bağımlıları, • Sağlık personeli, • Toplu halde bulunulan yerlerde ( okullar, kreşler, kışlalar, yurtlar, huzurevleri, v.b. ) yaşayanlar. • Hepatit B'nin ülkemiz gibi yüksek oranlarda görüldüğü ülkelerde yaşayanlar. Hepatit B'den Korunma Kesin tedavisi olmayan bu hastalığa karşı en etkili korunma yolu aşılanmadır. Aşı birer ay ara ile 2 doz ve ilk dozdan 6 ay sonra üçüncü doz olarak uygulanır. Risk oluşan durumlarda ise daha hızlı bağışıklamanın sağlanması amacıyla birer ay ara ile üç doz ve ilk dozdan bir yıl sonra dördüncü doz olarak uygulanır. Hepatit B'den korunmanın en etkili yolu olan GenHevac B Pasteur ® dünyada hepatit b aşılarını ilk keşfeden Pasteur Enstitüsü tarafından geliştirilmiştir. GenHevac B Pasteur ® erken ve etkin koruma özelliğine sahip S antijeninin yanında PreS antijeni de içeren tek 3. Kuşak Hepatit B aşısıdır. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca doz uygulanmış, etkinliği ve güvenirliği birçok klinik araştırma ile kanıtlanmıştır. SONUÇ OLARAK HEPATİT B'NİN ÖNEMLİ SONUÇLAR DOĞURAN, YAYGIN VE BULAŞICI BİR HASTALIK OLDUĞUNU; KORUNMAK İÇİN ETKİLİ BİR AŞININ BULUNDUĞUNU; HASTALIĞA YAKALANANLARIN İSE TEDAVİSİNİN HER ZAMAN BAŞARILI SONUÇ VERMEDİĞİNİ UNUTMAMAK GEREKİR. SU ÇİÇEĞİ Su Su Su Su Çiçeği Nedir? Çiçeğinin Ekonomik Boyutu Çiçeğinden Korunma Çiçeği Hakkında Sık Sorulan Sorular Su Çiçeği Nedir? Varisella adıyla da bilinen Su çiçeği hastalığı, çocukluk döneminde hemen hemen herkesin yaşadığı, son derece bulaşıcı ve yaygın olarak görülen viral bir enfeksiyondur. • Varicella zoster adlı virüsün neden olduğu su çiçeği, temastan 14-16 gün sonra, ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, halsizlik gibi genel belirtilerle ortaya çıkar ve hemen ardından ciltte içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösterir. • Döküntüler, yüz ve gövdede başlar, kol ve bacaklara yayılır. • Su çiçeği döküntülerinin şiddeti, ateş ile doğru orantılıdır. 10-20 döküntü görülebildiği gibi, tüm vücudu sarmış 300-500 döküntü de sık görülebilmektedir. • Virüs, vücut dışında 1-2 saat canlı kalabilir. • İnsandan insana havadan, soluma, öksürme, hapşırma yoluyla, ayrıca döküntülere doğrudan temas ile kolaylıkla bulaşır. • Çocukların toplu bulundukları ortamlarda, yuva, kreş, okullarda bulaşma çok hızlı ve yaygındır. • Su çiçeği geçiren bir çocuğun ev halkına bulaştırma oranı %90'ın üzerindedir. • Döküntülerin ortaya çıkışından 2 gün öncesi ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır. • Son derece kaşıntılı olan bu döküntüler, hasta çocuğa büyük rahatsızlık, huzursuzluk vermekte ve kaşıması halinde yaşam boyu kalacak ve özellikle yüzde estetiği bozacak izlere neden olabilmektedir. Bazen döküntüler ağız ve burun içinde de ortaya çıkabilir ki gözde çıkanlar önemli sorunlar doğurabilir. Türkiye’de Su çiçeği vakalarının %95’i 15 yaş altı grupta görülüyor • Türkiye gibi korunmayan bir toplumda yıllık su çiçeği görülme sıklığı doğum sayısına yakındır. 20 yaşına kadar bireylerin %93’ünün su çiçeği hastalığını geçirdikleri bilinmektedir. • Her yıl karşılaşılan vakaların ortalama %95'i 15 yaş altı (1,050,000), %5'i 15 yaş üzeri (60,000)'dir. • Su çiçeğinin salgın halinde daha sık görüldüğü dönem, suçiçeği virüsünün ısıya hassas olması nedeniyle Ocak - Mart ayları arasıdır. Su çiçeği'nin "zona" ile ilişkisi Su çiçeği geçiren herkeste zona geçirme riski var • Su çiçeği geçirirken alınan virüs, hastalık iyileştikten sonra sinir uçlarına yerleşerek sessiz kalır. • Erişkin yaşlarda, daha çok 50 yaşın üzerinde yeniden aktive olarak ağrılı, tek taraflı döküntü şeklinde görülen zonaya (Herpes zoster) neden olur. • Bu nedenle su çiçeği geçiren herkeste zona geçirme riski bulunmaktadır. • Diğer yandan, bağışıklık sistemlerinin zayıf olması nedeniyle, daha önce su çiçeği geçirmiş lösemili çocuklarda zona görülme olasılığı yüksektir. Bu oran %15 olarak gösterilmektedir. • Zonanın komplikasyonu olan postherpetik nevralji 60 yaş üzerinde zona geçirenlerin %60’ında görülebilir. • Zona görülme riskinin su çiçeği geçirilirken ortaya çıkan döküntülerin miktarı ile orantılı arttığı bilinmektedir. Dolayısıyle su çiçeği aşısı ile korunanlarda zona riskinin azalacağı düşünülmektedir. Su çiçeği masum bir hastalık değil • Su çiçeği, normal olarak 5-7 gün içersinde kendiliğinden iyileşir. • Döküntülerin genellikle yol açtığı izler, ciltte yaşam boyu kalır. • Halk arasında iyi huylu bir hastalık olarak bilinmesine karşın su çiçeği, bazı vakalarda virüse bağlı ağır pnömoni (zatürre), ensefalit (beyin dokusu iltihabı), menenjit (beyin zarı iltihabı) ve ataksi gibi ciddi komplikasyonlar doğurabilir. • Merkezi sinir sistemi komplikasyonları özellikle 5 yaş altı çocuklarda ve 20 yaş üzerinde daha sıktır. • Adolesan ve erişkinlerde su çiçeği çok daha ağır seyreder, komplikasyonlar daha sık karşımıza çıkar. Örneğin, bu grupta su çiçeğine bağlı zatürre, %14-20 oranında görülür. • Lösemi gibi bağışıklık sistemini baskılayan hastalığı bulunan çocukların su çiçeğine yakalanmaları halinde ölüm oranı %7-28 arasındadır. • Gebelikte, gebeliğin 8-19. haftalarında su çiçeği geçiren annelerin bebeklerinde ciddi anomaliler görülebilir. Doğumdan 5 gün önce ve 2 gün sonraki aralıkta gelişen su çiçeğinde ise bebek ölüm oranı çok yüksektir. • Amerika Birleşik Devletleri’nde 1990-1994 yılları arasında suçiçeğine bağlı bildirilen çocuk ölümlerinin sayısı, aşıyla korunulabilen diğer çocukluk çağı hastalıklarına (difteri, boğmaca, Hib menenjiti, kızamık, kızamıkçık, hepatit A, hepatit B) bağlı ölümlerin toplam sayısının çok üzerinde kaydedilmiştir (240:185). Bu dönemde bir yıl içinde karşılaşılan su çiçeği vaka sayısı ortalama 4 milyon, hastaneye yatırılanların sayısı 11,000, ve ölümle sonuçlanan vaka sayısı 100 olarak bildirilmiştir. Su Çiçeğinin Ekonomik Boyutu Hastalığın komplikasyonlarına ek olarak son yıllarda dikkat çekilen en önemli konu, su çiçeği hastalığının topluma getirdiği ekonomik yüktür. • Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalarda, hekim viziti, kullanılan ilaç ve laboratuvar testleri maliyetini içeren direkt medikal ve hastalığa yakalanan çocuğun bakımını sağlayan anne-babanın işgücü kaybını içeren nonmedikal harcamalar incelenerek hastalığın ekonomik yükü hesaplanmıştır. • Ekonomik yükün %10’unu direkt medikal harcamalar oluşturmaktadır. • Özellikle komplikasyonsuz hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların kısıtlı olması hekimlerde hastalığın ekonomik yükünün düşük olarak algılanmasına yol açsa da, ekonomik yükün %90’ını oluşturan nonmedikal tutar topluma çok büyük ekonomik yük getirmektedir. Ülke Kanada Yaş grubu 1-4 Hasta başına maliyet 370.2 $ Yıllık vaka sayısı 345.000 Topluma Yıllık ekonomik yükü 109.2 milyon $ Kanada Sağlık Bakanlığı’na maliyeti 11.2 milyon $ Komplikasyonlu vakalarda ise hasta başına maliyet 7.060 $ • Bu hesaplanan bedellere ne yazık ki, hastalığa yakalanan çocukların sürekli kaşınmalarının, kaşıntıları nedeniyle uykusuz kalmalarının ve gözyaşlarının bedeli eklenememiştir. • Kaynak; Barbara L et all, Kanada’da Su çiçeği Maliyetleri Temmuz 1999 • Su çiçeği hastalığı vakalarının çeşitli ülkelerde topluma maliyeti Ülke Hasta Başına Maliyet Avustralya 393-578 $ ABD (Arkansas) 252 $ ABD (Kaliforniya) 293 $ İtalya 146 $ Fransa 352 $ Su Çiçeğinden Korunma Su çiçeğinden korunmanın tek yolu: “aşılanma” • Su çiçeği geçiren bir kişi, yaşam boyu bağışıklık kazanır ve aynı hastalığa bir daha maruz kalmaz. Ancak hastalığın bu denli kolay bulaşabilmesi ve toplumda yaygın görülmesi, komplikasyonlu vakaların hatta ölümlerin sayısının yüksek çıkmasına neden olmaktadır. • Riske girmeden su çiçeğinden korunmanın tek yolu, aşı olmaktır. Bir yaşından büyük ve daha önce su çiçeği geçirmemiş tüm çocuklar bir doz aşı ile su çiçeğinden ve olası komplikasyonlarından korunabilirler. • Yine daha önce su çiçeği geçirmemiş erişkin yaştaki bireyler, çocuklardan daha yüksek riskte bulunmaları nedeniyle zaman geçirmeden aşılanarak korunabilirler. • ABD Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Merkezi CDC’nin 28.05.1999’da referans niteliğinde yayınladığı bir rapora (RR-06) göre; • Salgınlar için uygun birer ortam olan kreş, okul vb. kurumlara kayıt olacak çocuklarda, aşılanmış ya da hastalığı geçirmiş olma şartınının aranmasını önermiştir. Bugüne dek 20 eyalette kreş ve okullara kabul kriterleri bu doğrultuda revize edilmiştir. • Ayrıca, su çiçeği geçiren bir çocuğun döküntülerin görüldüğü andan itibaren 3 veya 5 gün içinde kardeşlerinin ya da kreş vb. yerlerde temas halinde bulunduğu arkadaşlarının aşılanması ile bu kişilerin su çiçeğinden korunabilecekleri belirtilmektedir. • Diğer yandan su çiçeği aşısının ileride görülebilecek zona olasılığını anlamlı oranda azalttığına dikkat çekilmektedir. Öyle ki, aşı ile korunmuş olan bireyin, su çiçeğine doğal bağışıklık kazanmış bireye göre zona açısından daha güvencede olduğu kabul edilmektedir. • Yine, su çiçeğini komplikasyonlu geçirme riski yüksek olan, ancak yeterli bağışıklık sistemi kriterlerine uygun AIDS'li, lösemili çocuklara su çiçeği aşısının mutlak surette uygulanması önerilmektedir. • Ayrıca kronik hastalığı bulunanlar ve organ transplantasyonu geçirecek hastalar yine aşının endike olduğu grupta değerlendirilmektedirler. Bu bireylere aşı uygulaması, birçok sağlık kuruluşunda tedavi protokolüne alınmıştır. Dünyada suçiçeği aşısı Su çiçeği aşısı ilk kez 1974 yılında uygulandı • Su çiçeği aşısı ilk kez, 1974 yılında Japonya Osaka Üniversitesi-BIKEN Enstitüsü’nde Prof.Dr.Michiaki Takahashi tarafından OKA adlı bir çocuktaki döküntülerden izole edilerek geliştirilmiş ve uygulanmıştır. • 1987'de Japonya'da sağlıklı çocuklarda kullanıma giren ve bugüne dek 3 milyon dozun üzerinde uygulanan su çiçeği aşısı, ABD'de Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nden onay alarak 1995'de rutin kullanıma girmiş, 1998'de ise Primer Bağışıklama Programına alınmıştır. ABD'de yeni doğan çocukların tümü, 1.yaşlarını doldurduklarında su çiçeği aşısı olmaktadırlar. Nitekim aşı, bu ülkede 1995'den bu yana 30 milyon doz dolayında kullanılmıştır. Dünyada suçiçeği aşısının tarihsel gelişimi 1955 Su çiçeğine yol açan patojen, A.B.D.'de Wellert ve arkadaşları tarafından hastaların döküntülerindeki vezikül sıvısından izole edildi. 1958 Su çiçeğinin etken patojeni, “Varicella zoster virus” adıyla resmen tanımlandı 1971 Japonya-Osaka Üniversitesi BIKEN Enstitüsü'nde Prof.Dr. Takahashi, Oka suşundan ilk su çiçeği aşısını geliştirdi 1974 Su çiçeği aşısı, ilk olarak Japonya'da bir hastane salgınının önlenmesi amacıyla kullanıldı 1981 ABD'de immünojenite çalışmalarına başlandı 1985 Dünya Sağlık Örgütü, su çiçeği aşısı için tek uygun suşu "OKA SUŞU" olarak kabul etti 1985 Japonya'da 7-10 yıllık dönemi içeren koruyucu immünojenite çalışmaları yapıldı 1986 Su çiçeği aşısı, Japonya'da su çiçeği için yüksek risk grubundaki çocuklar ve sağlıklı bireylerde kullanım için ruhsatlandı ve kullanıma girdi 1987 ABD'de etkinlik çalışmaları yapıldı 1988 Aşı Güney Kore'de ruhsatlandı 1989 Japonya'da 17-20 yıllık dönemi içeren koruyucu immünojenite çalışmaları yapıldı 1995 ABD'de Gıda ve İlaç Dairesi FDA, su çiçeği aşısını sağlıklı bireylerde uygulanmak üzere onayladı, aşı kullanıma girdi 1996 Türkiye'de ilk su çiçeği aşısı satışa sunuldu 1998 ABD'de su çiçeği aşısı rutin bağışıklama programına alındı 2000 Orijinal BIKEN Aşısı OKAVAX, Aventis Pasteur tarafından Türkiye'de doktorların hizmetine sunuldu Su Çiçeği Hakkında Sık Karşılaşılan Sorular • Su çiçeği aşısı ne zaman uygulanmalıdır? Çocukluk çağı aşılamasında su çiçeği aşısı, 1 yaşını dolduran çocuklara uygulanır. 1 yaşında aşısını olmayanlar, daha sonra da aşılanabilirler; ancak aşılama ne kadar erken yapılırsa korunma o kadar erken başlar. • Kimler su çiçeği aşısı olmalıdır? Hastalığı hiç geçirmemiş 1 yaşından büyük çocuklar, gençler ve hatta erişkinler aynı aşı ile korunabilirler. Özellikle kreş ve okul döneminde çocuklar toplu ortamlarda bulunmaya başladıklarından dolayı öncesinde aşılanmış olmaları salgınların önlenmesi açısından son derece önemlidir. • Su çiçeği aşısı kaç doz uygulanır? Aşı çocuklarda sadece 1 doz ile yeterli koruma sağlar. 13 yaşın üzerindeki bireylerde 1 ay ara ile toplam 2 doz aşı uygulandığ takdirde etkinliğin arttığı gösterilmektedir. • Hastalığı geçirmekte olan bir çocuğa aşı uygulanabilir mi? Belirtiler görülmeye başladıktan sonra yapılacak aşının faydası olmayacaktır. Ancak, çocuğun aynı evi, kreşi ya da okulu paylaştığı diğer çocuklara su çiçeği bulaştırmış olma olasılığı çok yüksektir. Belirtilerin görülmesinden itibaren ilk 5 gün içinde hastalığı geçirmemiş diğer çocukların aşılanması, onlar için koruyucu etki gösterecektir. • Su çiçeği, buluğ çağı ve erişkin yaşta geçirildiğinde daha riskli midir? Su çiçeği bir çocukluk hastalığı olarak bilinmesine karşın, bu hastalığı geçirmemiş gençler ve erişkinler, virüse maruz kaldıkları takdirde hastalanabilirler. Su çiçeğinin son derece bulaşıcı olması nedeniyle, çocukların bulunduğu toplu bir ortamdan, ya da aynı evde su çiçeği geçiren bir çocuktan kolaylıkla bulaşma mümkündür. Genç ve erişkin yaşlarda geçirilen su çiçeği, çocukluk çağına göre çok daha ağır seyirli ve risklidir. Dolayısıyle su çiçeği geçirmemiş genç ve erişkinlerin de aşı ile korunması önemle tavsiye edilmektedir. • Su çiçeği aşısının koruyuculuk oranı ve süresi nedir? Aşının sağlıklı çocuklarda %96 oranında koruyucu olduğu gösterilmiştir. 1974 yılında ilk aşılanan ve korunma sağlanan bireylerde 25 yıl sonra yapılan taramalar, etkinliğin %100 oranında devam ettiğini göstermiştir. Prospektif -ileriye dönük- çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir. • Sağlıklı bir kişi su çiçeği enfeksiyonundan ölebilir mi? Su çiçeğine bağlı birçok ölüm vakası, öncesinde sağlıklı olan çocuk ya da erişkinlerde gerçekleşmiştir. ABD’de hastane kayıtları incelendiğinde, ölen kişilerde su çiçeğinin çok riskli seyretmesine neden olabilecek kanser vb. hastalık bulunmadığı gözlenmiştir. 1999’dan itibaren su çiçeğine bağlı ölümlerin kayıtlarını tutan CDC (Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Dairesi), sağlıklı ve aşılanmamış çocuklarda ölümlerin devam ettiğini bildirmiştir. • Su çiçeğini çocukların doğal yoldan geçirmeleri neden istenmemektedir? Su çiçeği çoğunlukla selim bir hastalık olarak algılanmasına karşın kimlerin hafif, kimlerin ağır ve komplikasyonlu geçireceklerini önceden bilmek imkansızdır. Etkili ve güvenilir bir aşı ile korunma imkanı varken böylesi bir risk alınamaz. • Aşının rutin uygulanması ile toplumdaki varisella vakalarının sayısında azalma beklenebilir mi? 1995’den bu yana aşıyı rutin uygulayan ABD’de CDC (Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Dairesi)’nin yakından izlediği 3 eyalette su çiçeği vaka sayısının hızla düştüğü gözlenmiştir. Yine hastane kayıtlardan görüldüğü şekliyle, su çiçeği komplikasyonu nedeniyle hastaneye yatırılanların sayısında anlamlı oranda azalma tespit edilmiştir. • Çocuklar aşılanmayı su çiçeği geçirmeye tercih ediyorlar mı? ABD’de yapılmış yakın tarihli bir çalışmada 10 çocuktan 7’si, seçme şansları olsa aşılanmayı tercih edeceklerini belirtmişlerdir. Yine her 10 çocuktan 7’si su çiçeğini sık görülen diğer çocukluk hastalıkları arasında en kötüsü olarak tanımlamıştır. Çalışma, her 4 ebeveynden 3’ünün su çiçeğinin ölüm komplikasyonu olasılığından haberdar olmadığını ortaya koymuştur. • Su çiçeği aşısı kimlere uygulanamaz ? Yeterli bağışıklık sistemi kriterlerine uymayan immün-yetmezlikli bireylere, ayrıca canlı virüs aşılarının kontrendike olması nedeniyle hamilelere su çiçeği aşısı uygulanması sakıncalıdır. İmmünglobülin veya steroid tedavisi görmekte olanlarda ve ateşli akut hastalık geçirenlerde aşılama ertelenmelidir. • Aşının koruyuculuk süresi nedir? Aşı, bulunduğu 1974 yılından bugüne çok sayıda kişide uygulanmış ve yapılan klinik çalışmalarda aşının koruyucu etkisinin 25 yılı aşkın bu süre dahilinde devam ettiği saptanmıştır. İleriye dönük çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir. KABAKULAK Kabakulak Nedir? Kabakulak Hastalığından Korunma Yolu Nedir? Kabakulak Nedir? Çocukluk çağının en sık rastlanan ancak, çocukluk döneminde hastalığı geçirmemiş yetişkinlerde de görülebilen “Kabakulak”, damlacık enfeksiyonu ile insandan insana geçen bulaşıcı bir hastalıktır. Sık ve yaygın görülen bu hastalık özellikle bahar aylarında salgın yapmaktadır. Kabakulak, ateş, başağrısı, kulak ağrısı şeklinde belirtiler ile kendisini gösterir. Bu belirtiler virüse maruziyet gününden sonra, 12 ile 25 gün arasında ve genellikle 18. günde ortaya çıkmaktadır. Tükürük bezlerinin iltihaplanması nedeniyle kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişlik oluşur ve ağrı yapar. Nadiren, hastalığın herhangi bir belirti vermeden kendiliğinden geçirilmesi de mümkün olabilmektedir. Hastalığı yapan Kabakulak mikrobu, vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına, beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (Menenjit), erkek ve kadınlarda yumurtalıkların iltihaplanmasına neden olabilmekte ve sağırlık, kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Aşının bulunmasından önce viral menenjite en fazla sebep olan etkenlerden birisi olduğu tesbit edilmiştir. Ayrıca beyne etki eden bir enfeksiyon olması nedeniyle sonradan oluşan sağırlığın da başlıca nedenlerindendir. Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde bu hastalığa yakalanan kişilerde düşüğe yol açabilmektedir. Kalıcı sakatlıklar ve nadiren de olsa ölümle sonuçlanabilen bu hastalığın tedavisi yoktur. Ayrıca önemli ölçüde okula-işe devamsızlığa ve ekonomik kayıba neden olmaktadır. Kabakulak Hastalığından Korunma Yolu Nedir? Toplum sağlığını tehdit eden geçirilmesi değil, korunulması zorunlu olan bu hastalığa karşı en etkin ve tek korunma yöntemi AŞILANMADIR. Aşılama ile hastalık ve komplikasyonların oluşma sıklığı büyük oranda azaltılır, sağlık harcamalarındaki kayıplar engellenir ve bir tek doz aşı ile etkin, güvenli ve uzun süreli korunma sağlanır. Kabakulak aşısı, hastalığı yapan mikrobun zayıflatılarak hastalık yapma kabiliyetinden arındırılması yolu ile elde edilmektedir. Aşının yapılması için anneden geçen immunglobilinlerin (koruyucu cisimciklerin) tamamen tükendiği birinci yaş sonrası beklenmektedir. Bu aşı tek başına uygulanabildiği gibi özellikle çocuklarda 12. aydan itibaren Kızamık ve Kızamıkçık aşıları ile birlikte bulunan üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de uygulanabilmektedir. Bu aşıların birlikte yapılması, aşıların etkinliklerinde bir azalmaya yol açmamaktadır, bununla birlikte maliyet azalmaktadır. Karma aşı, yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır. Kabakulak aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir. Günümüzde Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının, 5 - 6 yaş aralığında veya ergenlik dönemi olan 11-12 yaş aralığında yeniden uygulanması önerilmektedir. Daha önce herhangi bir belirti vermeden Kabakulak geçirmiş bir kişiye aşı yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur, dolayısıyla Kabakulak geçirip geçirmediğinden emin olmayan bir kişinin aşı öncesi kan testi yaptırması gereksizdir. Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının yaygın olarak aşılama programlarına alındığı toplumlarda bu hastalıklara bağlı görülen vaka ve komplikasyonların sayısında önemli boyutlarda azalma olduğu yapılan klinik çalışmalarla gösterilmiştir. Aşı deri altına veya kas içine uygulanır. Belirgin bir yan etkisi yoktur. Nadiren aşıdan 5-12 gün sonra hafif ateş, aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra tükürük bezlerinde hafif bir şişme olabilmektedir. Bu belirtiler tedaviye gerek olmaksızın kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere bir-iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir. Unutmayınız ki, “aşılama” hastalıkların eziyet ve külfetinden korunmada en etkin yöntemdir. KIZAMIK Bulaşma Yolları Hastalığın Görülme Özellikleri Hastalığın Belirtileri Hastalığın Neden Olduğu Kötü Sonuçlar Koruyucu Önlemler Kızamık, yüzyıllardan beri en sık rastlanılan çocukluk çağı döküntülü hastalığıdır. Sağlık koşulları iyi olan toplumlarda kızamığın neden olduğu kötü sonuçlar ve buna bağlı ölüm oranı azalmış durumdadır. Son yıllarda, kızamık aşısının yaygın olarak uygulanabildiği toplumlarda hastalık sıklığı da çok azalmıştır. Bulaşma yolları Hasta kişinin öksürme ve aksırması ile havaya yayılan bakteri, solunum yolu ile alınır ve ağız, boğaz ve buruna yerleşerek enfeksiyona yol açar. Hastalığın görülme özellikleri Kızamıklı hastalar mikrobu burun mukozasında taşırlar. Kızamık ilk belirtinin görülmesinden sonra 7 gün süre ile bulaşıcıdır. Mikrop dış ortamda uzun süre yaşamadığından kızamıklı hasta ile temas eden kişilerin hastalığı üçüncü bir kişiye bulaştırması çok nadirdir. Kızamık çocukluk çağı hastalığıdır. Anneden plasenta yoluyla geçen antikorlar nedeniyle yeni doğmuş bebeklerde ilk 3-4 ay içinde son derece enderdir. Eğer anne hiç kızamık geçirmemişse kızamık yenidoğan bebekte de görülebilir. Hastalık daha fazla kışın ve ilkbahar aylarında görülür. Aşının yaygın olarak uygulanmadığı toplumlarda kızamık 2-3 yıl aralarla salgın yapar. Hastalığın belirtileri Kızamığın kuluçka dönemi 10-12 gündür, bunu izleyerek 4 gün kadar süren belirti dönemi başlar. Bu döneme özgü bulgular ateş, göz iltihabı, öksürük ve lekelerdir. Ateş döküntüden 3-4 gün öncesinden itibaren vardır. Döküntüden sonraki 2-5. günlerde hızla düşer. Burun akıntısı, göz kapaklarında su toplaması ve iltihap görülür. Fotofobi (ışıktan korkma) vardır. Kuru ve inatçı öksürük, solunum yolları iltihabının belirtisidir. Hastalık için özel olan ve yanakların iç kısmında görülen beyazımsı lekeler döküntüden iki gün önce belirir ve kızamık için spesifiktir. Bu lekeler, etrafı pembe-kırmızı bir çizgi ile çevrili, yaklaşık 1 mm çapında mavimtrak-beyaz noktalardır. Başlangıçta yanak içi mukozasında belirirler ve hızla yayılırlar. Birinci günün sonunda bütün ağız mukozası ve yanak içi beyaz nokta şeklindeki bu lekelerle dolabilir. Döküntüler ortaya çıkınca bu yaralar azalmaya başlar ve döküntünün 3.gününde tamamen kaybolur. Döküntü dönemi : Kızamıkta döküntü ciltte ufak kabartılar şeklindedir. Döküntü saç çizgisinden, alından ve enseden başlar; yüze, boyuna, üst bölümlere ve gövdeye yayılır. Yüz ve boyundakiler birleşmeye eğilim gösterirler. Bu nedenle deri ödemlidir (su toplamıştır), yüz şiş bir görünüm alır. Avuç içi ve ayak tabanında da döküntü görülebilir. 3.günden itibaren döküntüler esmerimsi leke bırakarak ve deride un sürülmüşcesine bir pullanma yaparak solarlar. Hastalığın neden olduğu kötü sonuçlar Kızamığın neden olduğu kötü sonuçlar mikrobun yarattığı iltihabi durumun yayılmasıyla oluşur. Süt çocuklarında orta kulak iltihabı kızamık hastalığının sık rastlanılan sonucudur. Orta kulaktan irinli akıntı gelmesi ve ateşin düşmemesi karakteristiktir. Süt çocuklarında bronşiyolit veya zatürre, özellikle zayıf ve bakımsız çocuklarda sık rastlanılan durumlardır. Pnömoni (zatürre), gelişmekte olan ülkelerde kızamık hastalığının ölüme yol açan en önemli ve tehlikeli sonucudur. Koruyucu önlemler Kızamıkla temas eden bir çocuk temastan sonra 1-2 gün içinde kızamık aşısı yapılarak kızamıktan korunabilir. En etkili koruyucu önlem aşı ile aktif bağışıklama yapılarak sağlanır. Her sağlıklı çocuğa kızamık aşısı uygulanmalıdır. Aşı uygulama yaşı ülkelere göre değişir. Kızamığın yaygın olarak görüldüğü toplumlarda aşının 9. ayda, kızamık aşısının yaygın uygulanması sonucu kızamık vakalarının çok azalmış ve ileri yaşlara kaymış olduğu toplumlarda ise 15 ayda veya daha geç yapılması önerilmektedir. KIZAMIKÇIK Kızamıkçık Nedir? Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir? Kızamık Nedir? Kızamıkçık; kabakulak ve kızamık gibi çocukluk çağlarında sık rastlanan ancak ergenlik ve erişkin döneminde de görülebilen, damlacık yolu ile insandan insana bulaşan bir virüs hastalığıdır. Kızamık ve kabakulak gibi özelllikle bahar aylarında yaygın olarak görülür. Toplum sağlığını tehdit eden bu hastalığın da tedavisi yoktur ve seyri sırasında ciddi, kalıcı komplikasyonlara ve hatta ölüme neden olabilmektedir. Hastalık yuva, kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmekteyken, ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde kızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa süre sonra geçer ancak nadiren müzminleştiği de görülmektedir. Kızamıkçık, kızamık gibi önce yüzde, kulak arkasından başlayan ve başladığı yerden solan ve sonra kollara, bedene ve bacaklara yayılan hafif pembe düküntülerle kendisini belli eder. Daha sonra hekim muayenesi ile ense ve kulak arkası lenf bezlerinin ve hatta dalak büyüklüğünün varlığı ile klinik olarak ön tanıya varılır. Kesin tanı ancak virüs ayrımı ve hastalığa özgü kan testleri ile konabilir. Ancak, çoğu kez bunlara gerek kalmaz. Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu gebe bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu hastalığı geçirmemiş kadınların, gebeliğin ilk üç ayında hastalığa yakalanmaları durumunda, hastalık etkenleri (virüsler) plasenta yoluyla anne rahminde büyüyen, gelişen ve organ taslaklarının oluşma sürecindeki yavruyu (embriyo) etkileyerek doğumsal anormalliklere neden olmaktadır. Bu olaya “doğumsal kızamıkçık sendromu” adı verilmektedir. Doğumsal kızamıkçık sendromunda yer alan istenmeyen olaylar şöyle özetlenebilir : Büyüme ve gelişmede gerilik, prematürelik, ölü doğum ve düşükler, zeka gerilikleri, körlük, katarakt, kalp anormallikleri, sağırlık, hepatit, kanamalar. Tüm bu ciddi komplikasyonlar nedeniyle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip geçirmediğinin test edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık geçirilmediyse, kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve üç ay süre ile hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin % 98’i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar. Kızamıkçıklı bir hasta ile temas eden hamile bir kadının zaman geçirmeden 3 hafta ara ile alınacak kan örneklerinde savunma cisimciklerinin (antikorların) belirlenmesini ve sonucun doktoru tarafından değerlendirilmesini istemelidir. Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir? Günümüzde gerek Kızamıkçık gerekse de Kabakulak bu hastalıklara karşı aşılamanın rutin olarak yapıldığı ülkelerde son derece az rastlanır hastalıklar olmuşlardır. Kızamıkçık aşısı, tek başına uygulanabildiği gibi Kızamık ve Kabakulak aşısı ile birlikte üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de 12. aydan itibaren uygulanabilmektedir. 12. aydan önce yapılan aşılamalarda, 6 ay sonra ikinci bir doz aşı gereklidir. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır. Deri altına veya kas içine uygulanan bu aşının belirgin bir yan etkisi yoktur. Aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra görülen hafif deri döküntüleri olabilir. Bu yan etkiler çok nadir olup tedavi gerektirmeksizin kendiliğinden iyileşir. Kızamıkçık aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir. Amerikan tıp otoritleri (ACIP - Bağışıklama Uygulamalarında Danışman Kuruluş ve Amerikan Pediatri Akademisi - AAP) 4-6 yaşlarında ve 11-12 yaşlarında ikinci bir doz MMR aşısının yapılmasını önermektedir. 12 yaşında uygulanacak MMR aşısı ile kız çocukları doğurganlık çağının sonuna kadar kızamıkçık enfeksiyonundan korunmuş olacaklardır. En değerli varlığımız olan çocuklarımızı, ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek sunabilmek için en emin yolun, zamanında ve eksiksiz olarak aşı uygulanması olduğunu unutmayınız. KUDUZ Kuduz Hastalığı Etken Bulaşma Yolları Bulgular Korunma KUDUZ HASTALIĞI ( RABIES) Kuduz, dünyanın bir çok bölgesinde insanlar için tehlike olmaya devam etmektedir. Her yıl yaklaşık 80 ülkeden kuduz nedeniyle 40 000 den fazla ölüm bildirilmekte ve 4 milyon kişi şüpheli ısırık nedeniyle tedavi görmektedir. Ülkemizde de her yıl ortalama 90 000 kişi kuduz şüpheli ısırık nedeniyle tedaviye ve izleme alınmaktadır. Kuduz hastalığından ölümlerin çoğu Afrika'nın bazı kesimleri, Asya ve Güney Amerika da meydana gelmekte, Avrupa bölgesinde ise sadece Türkiye'de ölümler görülmektedir. Hayvan Kuduzu Kuduz esas olarak hayvanların bir hastalığıdır. Kuduza yakalanan hayvanlardan insanlara bulaşır. Ülkemiz gibi evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği bölgelerde, bildirilen insan kuduzu vakalarının % 90'nından köpekler sorumludur.Evcil hayvan kuduzunun iyi kontrol edildiği Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve bir çok Batı Avrupa ülkesinde ise köpekler insan kuduzu vakalarının % 5 ya da daha azından sorumludur. Köpekler dışındaki diğer evcil hayvanlar ise tüm dünyada bildirilen kuduz vakalarının %5-%10 nundan sorumludur. Bu evcil hayvanların başını kedi ve inekler çekerken atlar, koyunlar, domuzlar ve diğer çiftlik hayvanları da kuduz nedeni olabilirler. Ayrıca tilki, kokarca, rakun, yarasa, çakal, kurt, maymun gibi tüm vahşi memeliler kuduz reservuarı olabilir ve hastalığı bulaştırabilirler. İnsan Kuduzu İnsanlarda Kuduz vakaları Avustralya, Yeni Zelanda, Okyanusya'nın bir çok adası ve Karayipler gibi hastalığın eradike edildiği bölgeler dışında dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne bildirilen vakaların çoğunluğu evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği ülkelerden bildirilmekteyken; İngiltere, Japonya, Finlandiya, İsveç, Norveç, Portekiz, Karayibler ve Pasifik Okyanusundaki birçok ada coğrafik izolasyonları, uygulanan hayvan kontrol programları ve karantina düzenlemeleri sonucunda ülkelerinde hiç kuduz vakası görülmediğini bildirmektedirler. Kuduz hastalığının Dünya Sağlık Örgütüne bildiriminin isteğe bağlı olması nedeniyle bildirilen vakaların dünyadaki gerçek durumu yansıtmadığı ve vakaların daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. İlginç bir nokta da; Amerika Birleşik Devletlerinde temas sonrası tedavi gören kişilerin yaklaşık %40'ı "ısırığa maruz kalmadan" yani tırmalanma, hayvan salyalarının konjuktiva ve müköz membranlara temas etmesi, laboratuvar personelinin enfekte materyal ile çalışmak zorunda kalması gibi nedenler ile tedavi gördüğünün bildirilmesidir. Bu da sürekli risk altında olan kişilerin temas öncesi aşılama şemasına göre aşılanmasının önemini ortaya koymaktadır. ETKEN Kuduz hastalığının etkeni Rhabdoviridae familyasından, Lyssavirus sınıfından Rabies virustur. Rabies virus + 4C'ta haftalarca, -70C'ta kuru olarak dondurulur ve 0-4C'ta saklanırsa yıllarca stabil kalır. Güneş ışığı, ultraviole, X-ray ve deterjanlar ile kolayca inaktive olabilir. Bu noktalar virusun, uygun ortam bulduğu zaman vücut dışında da canlı kalabileceğini ve herhangi bir ısırık hikayesi olmadan insanları ya da hayvanları enfekte edebileceğini göstermektedir. BULAŞMA YOLLARI Kuduz virusunun en önemli bulaşma yollarından birisi enfekte hayvan tarafından ısırılmadır. Bunun dışında hayvanların salyasının açık yara, konjuktiva gibi müköz membranlara teması, virusun bulaşıp uygun ortam bulması nedeniyle halen canlı kalabildiği cisimlerin deriden invazyonu ya da müköz membranlara teması sonucu da virus insanlara bulaşabilir. BULGULAR Hastalığın Kuluçka Süresi yani virusun vücuda girmesinden ilk hastalık belirtilerinin görülmesine kadar geçen zaman, bu güne kadar yayınlanan literatüre göre 4 gün gibi kısa bir süre ile birkaç yıl gibi çok uzun bir süre arasında değişmektedir. Ancak vakaların %95'inde bu süre bir yıldan daha azdır ve ortalama olarak 20-90 gündür. Kuluçka süresi, ısırık yerinin beyine yakınlığı, ısırığın şiddeti, ısırık yerinin sinir uçlarından zenginliği ve vücuda giren virus miktarı ile ilgilidir. Beyine yakın, özellikle kafadan ve ağır ısırılmalarda Kuluçka Süresi kısalırken kol ve bacaklardan ve hafif ısırıklarda uzamaktadır. Hayvanların virusu bulaştırıcılık süresi de değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik semptomların başlamasından 3 ile 10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler. Çok nadir olarak bu süre daha da uzayabilir. Hayvanlarda başlangıç belirtileri olarak davranış değişiklikleri ve özellikle saldırganlık görülürken daha ileri safhalarda felçler, diğer beyin iltihabı bulguları ve ölüm görülür. İnsanlarda ise başlangıç semptomları genellikle çok tipik değildir ve iştahsızlık, kırgınlık, yorgunluk, ateş görülür. Hastaların yaklaşık % 50 sinde ısırık bölgesinde ağrı ve duyu kaybı görülür ki kuduza özgü ilk belirti budur. Daha sonra huzursuzluk, aşırı korku hali, saldırganlık, uykusuzluk, psikiyatrik bozukluklar ve depresyon ve bunlara eşlik eden öksürük, boğaz ağrısı, titreme, karın ağrısı, bulantı-kusma, ishal görülebilir. Nörolojik semptomlar ise, hiperaktivite, oryantasyon bozukluğu, hayal görmeler, sara krizleri, tuhaf davranışlar, ense sertliği, hızlı ve sık nefes alıp verme, salya artımı ve felçler olarak ortaya çıkar. Hiperaktivite atakları karakteristik olarak 1-5 dakika süreyle ve aralıklı olarak meydana gelmekte ve kendisini saldırganlık, kendi kendine ve etrafındakilere vurma, koşma, ısırma şeklinde göstermektedir. Hiperaktif ataklar kendiliğinden ya da görsel ve işitsel bir uyarı sonucu ortaya çıkabilmektedir. Işık gibi görsel uyarıların hiperaktif atakları başlatabilmesi kişilerde fotofobi (ışıktan korkma) gelişmesine neden olmaktadır. Hastaların yaklaşık olarak yarısı ataklar döneminde su içmek istemekte ve su içme teşebbüsü sırasında boğaz kaslarının kasılması nedeniyle kişide tıkanma, boğulma hissi ortaya çıkmaktadır ve bu nedenle hastalarda hidrofobi (sudan korkma) gelişmektedir. Ataklar arasındaki dönemde hasta genellikle kendindedir ve bilinci yerindedir. Nörolojik belirtilerin gelişmesinden 4 -10 gün sonra koma hali gelişir ve koma halinin süresi saatler ya da aylar sürebilir ve sonunda hasta yaşamını kaybeder. KORUNMA Kuduz, belirtileri başladıktan sonra % 100 ölüme neden olan bir hastalıktır. Bu nedenle kuduz, korunmanın çok çok önemli olduğu bir infeksiyon hastalığıdır. Kuduz hastalığının hayvanlardan bulaşan bir hastalık olması nedeniyle korunmanın temel mantığı, kuduzun öncelikle evcil olanlar olmak üzere hayvanlarda kontrolu, dolayısıyla virusun insanlara geçme olasılığını azaltmadır. Ancak bunun oldukça zor olması nedeniyle, kuduzun hayvanlarda kontrolu için yapılan faaliyetlerin yanısıra insanların korunması da kesinlikle ihmal edilmemelidir. İnsanların korunmada tek silahı günümüz modern teknolojisi ile üretilen kuduz aşıları ve acil durumlar için purifiye kuduz serum ve immunglobulinidir. Dünyada Kuduza karşı mücadeleyi ilk olarak bundan tam bir asır önce başlatan ve başarılı olarak insanlığa en büyük hizmetlerden birisini veren kişi, Louis PASTEUR'dür. 1885 yılında kuduz bir köpek tarafından ısırılan bir çocuğun hayatını, tavşan omur iliğinden elde ettiği canlı virus aşısı ile aşılayarak kurtarmış ve kuduz hastalığına karşı mücadeleyi kazanan ilk kişi olarak tarihe geçmiştir. Kuduz Aşıları Bugün kuduz aşıları çok yüksek teknoloji ile hücre kültürlerinden üretilen aşılardır ve son derece etkin ve güvenlidir. Eskiden hayvan beyninden üretilen aşılar ile oluşan yan etkilerden insanlarda kuduz aşısına karşı bir korku gelişmiştir. Günümüzde üretilen hücre kültürü aşılarında kesinlikle kuduza ait yan etki meydana gelmemektedir ve güvenle kullanılmaktadır. Hücre kültürlerinden üretilen aşılar içinde en çok kullanılanlar insan diploid hücrelerinden (HDCV) ve sürekli hücre kültürlerinden üretilen (PVRV = Purified Verocell Rabies Vaccine) aşılardır. Her iki tip aşı mükemmel bir etkinliğe ve güvenilirliğe sahiptir. Aşılama şemasına uygun olarak yapılan (Aşılama şeması korunma bölümünde anlatılacaktır) aşılama ile % 100 oranında başarı sağlanmaktadır. Koruyucu antikor düzeyine ilk aşılamadan 7-14 gün sonra ulaşılmaktadır. Bu aşılar ile şimdiye kadar aşılama ve acil müdahale şemasına uygun olarak sürdürülen tedavilerde hayatını kaybeden kuduz olgusuna rastlanmamıştır. Her iki tip aşının uygulanmasında çok nadir olarak aşı yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik, ateş gibi bilinen aşı yan etkileri görülebilir. Yan etki olarak ensefalit ouşturma ya da nörolojik komplikasyonlar görülme riski kesinlikle yoktur. Aşının stabilitesi +2C ile +8C arasında muhafaza edildiğinde en az 3 yıldır. Korunma" temas (maruziyet) sonrası korunma - tedavi" ve "temas (maruziyet) öncesi " olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Temas (maruziyet) sonrası ve tedavi amaçlı korunma Maruziyet sonrası korunmanın üç basamağı vardır; Isırılan yerdeki yara bakımı Kuduz İmmunglobulini (HRIG) ya da Equine kaynaklı Purifiye Kuduz Serumu (ERIG) ile pasif bağışıklama Aşı ile aktif bağışıklama Tedaviden maksimum şekilde yararlanmak için bu üç basamağın da uygulanması gerekmektedir. Isırılan yerdeki yara bakımı Şüpheli bir hayvan tarafından ısırılan kişinin yarası sabunlu ya da deterjanlı su ile bolca yıkanmalıdır. Çok basit gibi görülen bu uygulamanın özellikle yüzeyel yaralarda riski %90 oranında azalttığı saptanmıştır. Yaraya bir antiseptik (%40-70 lik alkol, iyodin v.b) uygulanmalı ve mümkünse sütur atmaktan kaçınmalıdır. Kuduz dışındaki infeksiyonları engellemek için antibiyotik uygulanmalıdır. Ayrıca yaralının tetanoz aşısı durumu da kontrol edilmeli gerekli ise tetanoz aşısı da yapılmalıdır. Kuduz serumu gerektiren vakalarda sabunla yıkadıktan sonra yara içine ve etrafına hesaplanan dozda immunglobulin ya da serumun enjekte edilebilen en fazla miktarı (hatta mümkünse tümü) enjekte edilmelidir. Geri kalanı kalçadan ya da uyluktan kas içine enjekte edilmelidir. Isırık vakalarında yaraya kesinlikle dikiş atılmamalıdır. Eğer ısırık çok büyükse ve yaraya dikiş atmak zorunlu ise yara dudakları etrafına mutlaka kuduz serumu ve immunglobulini uygulanarak dikiş atılmalıdır. Yara bakımından sonra yapılması gereken ilk şey maruziyet tipinin kategorilendirilmesi ve bu kategorilendirmeye göre aşılamaya başlanıp başlanmayacağına ve aşı ile birlikte pasif bağışıklamanın da uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesidir. Dünya Sağlık Örgütüne göre maruziyet tipinin kategorilendirilmesi aşağıdaki şemaya göre yapılmalıdır . Kategori Maruziyet Tipi Önerilen Tedavi 1 -Hayvana dokunma veya besleme - Sağlam derinin yalanması Aşılamaya gerek yoktur (Güvenli hikaye alınabiliniyorsa) 2 - Çıplak derinin hafifçe ısırılması - Kanama olmadan küçük tırmalama veya zedeleme - Kategori 1 tipi temas olmuş ancak hikaye güvenilir değilse ! Derhal aşılamaya başlanmalıdır (HDCV, Verorab) 3 - Deriyi zedeleyen tek veya multiple ısırma veya tırmalamalar - Mukozaların hayvanın salyası ile temas etmesi - Lezyonun kafa, boyun, parmak uçları gibi sinir uçlarının yoğun olduğu bölgelerde olması ! Derhal purifiye kuduz serumu ya da immunglobulini ve Aşı birlikte uygulanır Kuduz İmmunglobulini ya da Purifiye Kuduz Serumu ile pasif bağışıklama İnsan kuduz immunglobulini ya da Purifiye kuduz serumu, ısırılma gününde aşının ilk dozu ile birlikte aşının koruyucu etkisinin başlaması için geçecek 1-2 haftalık süre boyunca korunma sağlamak amacıyla özellikle Kategori 3 tipi maruziyetlerde önerilmektedir. Ancak D.S.Ö, kuduz hiç risk alınmaması gereken bir hastalık olduğu için, tam ve etkin bir korunma sağlanması açısından Kategori 2'de de (deneyimler sadece aşı uygulanmasının yeterli olduğunu göstermesine rağmen) purifiye kuduz serumu ya da immunglobulini uygulanmasını önermektedir. Hatırlatılması gereken önemli bir nokta, ülkemizde pasif bağışıklamaya gerekli önemin verilmediğidir. Hekimlerimiz bazı allerjik yan etkilerinden çekindiği için kuduz serumunu gerektiği kadar uygulamamaktadır. Oysa, ülkemizde bulunan purifiye kuduz serumu oldukça güvenli bir üründür ve allerjik yan etkileri sanıldğından çok daha azdır. HRIG (Imogam Rabies) 20 IU/kg Purifiye Kuduz Serumu (Serum antirabique) 40 IU/kg dozunda uygulanmalıdır. Hesaplanan miktardan uygulanabilecek maksimum miktar yara içine ve etrafına, kalanı kalçadan ya da uyluktan intramuskuler olarak uygulanmalıdır. Acil olarak Kuduz Serumu bulunamadığı durumlarda hemen aşılamaya başlanmalı ve ilk aşı uygulandıktan sonra ki ilk 7 gün içinde bulunursa uygulanmalıdır. 7. günden sonra aşı vücutta aktif antikor cevabı başlatacağı için pasif bağışıklama amacıyla kuduz serumu uygulanmasının anlamı yoktur hatta zararlıdır. Isırılan yara yeri parmak, burun gibi küçük alanlar ise yara etrafına ve içine uygulanacak miktar azaltılabilir. Daha önceden maruziyet öncesi ya da sonrası profilaksi için HDCV ya da VERO aşılarının şemalarına uygun şekilde tam olarak uygulanan kişilere aşılamalardan sonra meydana gelebilecek maruziyetler de Kuduz serumu uygulanmasına gerek yoktur. Aşı ile aktif bağışıklama İnsanlarda kuduza karşı bağışıklamanın iki amacı vardır. • Kuduz bulaşma riskine açık olan kişileri bulaşma olmadan korumak • Kuduz virusunun bulaştığı kişilerde, kuduz hastalığının daima ölümle sonuçlanan gelişimine engel olmak 1. Bulaşma öncesi ( Maruziyet öncesi ) aşılama HDCV ve Verorab gibi zararsız, hücre kökenli aşıların geliştirilmesinden sonra koruyucu aşılama çok önem kazanmıştır ve D.S.Ö tarafından rutin olarak risk altında olan kişilere uygulanması önerilmektedir. Bulaşma öncesi aşılamanın önerildiği risk altındaki kişiler şunlardır; Veteriner hekimler İnfeksiyon hastalıkları ile ilgili laboratuvar personeli Kuduz vakalarına bakmakla görevli özel bölümlerde ve kornea nakli yapılan bölümlerde çalışan hastane personeli Kuduza hassas evcil hayvanlar ile devamlı teması olanlar Doğal bilimler ile uğraşanlar, orman işçileri, mezbaha ve hayvan derileri ile uğraşan personel, genellikle arazide çalışan personel, çok sık ava gidenler Endemik alanlara (özellikle Asya, Afrika ve Amerika'daki tropikal ve subtropikal ülkeler) sık seyahat eden kişiler Bulaşma öncesi aşılama uygulamasının üç önemli avantajı vardır. Kuduz bir hayvan ile temas ya da ısırılma halinde büyük değer taşıyan temel bir bağışıklık sağlar ve sağlanan bu aktif bağışıklık nedeniyle ısırık ne kadar büyük olursa olsun ve ne kadar beyine yakın olursa olsun kuduz serumu uygulamasını gereksiz kılar. Dünyanın bazı bölgelerinde aşının teminindeki gecikme süresince doğan riski azaltır. Virusla temas halinde uygulanması gereken aşı dozunu azaltarak, 5-6 doz yerine 1-2 doz uygulanmasını sağlar. Maruziyet öncesi şemanın tamamlanmasından sonra 1 yıl içerisinde kuduz şüpheli maruziyet oluşursa tek doz aşı yeterli olmakta, 5 yıla kadar uzayan bir sürede maruziyet oluşursa 0 ve 3. günlerde 2 doz aşı yeterli olmaktadır. 5 yıldan daha sonra oluşan maruziyetler içinse yeniden 5 dozluk şemayı uygulamak gerekmektedir. Bulaşma öncesi aşılama uygulaması için Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiye ettiği aşılama şemasına göre 0, 7, 28. günlerde toplam üç doz aşı uygulanması yeterlidir.Kullanılacak aşıların mutlaka hücre kültürü aşıları olması (HDCV ve Verorab) gerekmektedir. Hayvan beyni kökenli aşılar bu uygulamada kullanılamaz Burada hatırlanması gereken önemli bir nokta, bulaşma öncesi koruyucu aşı uygulamasının, kuduz virusu ile temas halinde gerekli tedavi amaçlı aşı uygulamasına olan gereksinimi ortadan kaldırmadığıdır. Ancak bu uygulama, virusla temas halinde kuduz serumu uygulanması gereksinimini ortadan kaldırmakta ve uygulanacak aşı sayısını azaltmaktadır. Maruziyet öncesi şemaya göre aşılanmış bir kişiye virusla temas olasılığı halinde 0. ve 3. günlerde uygulanacak 2 doz rapel aşı yeterli olacaktır. Yapılacak bu iki doz rapel serum antikor titresini ilk bir hafta içinde 5 kat arttırmaktadır. 2.Bulaşma (Maruziyet)sonrası aşılama Maruziyet sonrası uygulamada yara bakımı ve kuduz serumu uygulamasından sonra aşılamaya geçilmelidir. Aşılamada mutlaka bağışıklama gücü yüksek, uygulaması kolay ve en önemlisi nörolojik yan etkileri olmayan hücre kültürü aşıları kullanılmalıdır. Ülkemizde hücre kültürü aşısı olarak HDCV ve VERO (Verorab) hücre kültürü aşıları mevcuttur. Her iki aşının da bağışıklama gücü ve yan etki açısından hiçbir farkı yoktur. Üretimlerinde aynı aşı suşu kullanıldığı için birbirlerinin yerine kullanılabilirler ya da zorunlu hallerde aşılamaya birisi ile başlayıp diğeri ile devam edilebilir. Aşılama Şeması D.S.Ö nün önerdiği bulaşma sonrası aşılama şemasına göre 0., 3., 7., 14., ve 28. günlerde 5 doz olmak üzere intramuskuler yoldan ve mutlaka deltoid adaleden bebeklerde ise uyluğun anterolateral kısmından yapılmalıdır. Aşı kesinlikle kalçadan uygulanmamalıdır. Bazı uzmanlar 90. günde de bir rapel doz önerebilmektedir. D.S.Ö aşılamaya başladıktan sonraki 10 gün içinde ısıran hayvanın gözlem altında tutulmasını, eğer hayvan sağ ise ya da öldürülerek laboratuvar tetkikleri ile kuduz olmadığı tesbit edilirse aşılamanın kesilebileceğini bildirmektedir. Ancak önemle belirttiği bir nokta da önerilerinin genel öneriler olduğu ve ülkelerin şartlarına göre değişiklikler yapılması gerektiğidir. Ülkemiz gibi kuduz hastalığının enzootik olduğu ve hala insan kuduzunun görüldüğü ülkelerde aşılamanın kesilmemesi ve 5 dozluk şemanın mutlaka tamamlanması önerilmektedir. Çünkü, bu gibi ülkelerde kişinin bir kez daha virusla temas etme olasılığı çok yüksektir ve ikinci temasta gerek kuduz serumu gereksinimi olmaması gerekse 2 doz aşının yeterli olması nedeniyle kişinin tedavi süresi kısalacak, maliyeti azalacak ve kişi psikolojik olarak kuduza yakalanma korkusundan uzak kalacaktır AIDS hızla yayılıyor ve öldürüyor BM, AIDS vakalarının, Asya kıtasının büyük bölümünde cehalet yüzünden giderek arttığını açıkladı. · Grip Nedir? Grip, burun, bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana gelen, Influenza A, Influenza B ve Influenza C virüslerinin neden olduğu yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. 1-2 hafta içinde hastalar genellikle iyileşirler ancak etkileri haftalarca devam edebilir. Bazı hastalardaysa hayatı tehdit edici komplikasyonlar (pnomoni gibi)gelişebilir. Sonbahar ve Kış aylarında görülür. Pik yaptığı aylar Ekim - Mart aylarıdır. Grip son derece ciddi bir hastalık olup, kış mevsiminin en şiddetli hastalıklarından biridir. İşgücü kaybı açısından bakıldığında en yüksek maliyete yol açan hastalıkların başında yer almaktadır Soğukalgınlığı Nedir? Soğuk algınlığı sonucu oluşan enfeksiyonlarda etken %90 virüslerdir. Soğuk algınlığına neden olan 200 kadar değişik virüs tanımlanmıştır. En sık görülen virüsler, Rninovirüsler %15-40 Coronavirüsler %10-20 Parainfluenza virüsü %5-10 Respiratuar sinsial virüsler %6 Soğukalgınlığı kişiden kişiye bulaşır. Başlangıçda bu bulaşmanın "damlacık enfeksiyonu" ile yani aksırma, öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki virüslerin havada kalması ile olduğu sanılmaktaydı. Ancak şimdi mevcut kanıtlar bulaşmanın virusu almış hastanın elinden hassas insanlara geçmesi ve hassas bireylerin de nazal (ağız-burun) mukozalarına sürmeleri ile olduğu yönündedir. Bu nedenle soğuk algınlığının bulaşmasını engellemenin yolu ellerin sık yıkanmasıdır. Yapılan araştırmalar havanın soğukluğunun soğuk algınlığı hastalığının başlaması ve seyretmesi ile ilintili olmadığını göstermiştir. Üstelik bu araştırmalara göre psikolojik stres, üst solunum yollarını etkilleyen alerjiler ve adet dönemlerinin hastalığa yakalanma riskini artırdıkları saptanmıştır. Soğuk algınlığına bir çok virüs sebep olabileceği için de vücut hiçbir zaman bu virüslerin tümüne direnç geliştiremez. Bu sebeple her sene tekrar tekrar soğuk algınlığı geçirilebilir. Soğuk algınlığında, Soğuk algınlığı tanısını koyup var olan belirtileri belirlenmelidir. Belirtilere göre tedavi yapılmalıdır. Belirtiler nelerdir ? Ateş Baş ağrısı Eklem ve kas ağrısı Yorgunluk hissi, Akan ya da dolu burun Hapşırma Boğaz ağrısı Göğüs doluluğu Ne Yapmalı ? Aşağıdaki durumlardan herhangi birinin görülmesi halinde ve belirtilerin geçmemesi durumunda mutlaka doktora başvurmak gerekmektedir. 39 C'yi geçen ateş Sürekli yada çok kıvamlı balgam üreten öksürük Nefes alırken ağrı Devamlı kulak ağrısı Şişmiş lenf bezleri Yutkunurken zorlanma