Yorum 30 HAZİRAN 2007 AVRUPA MÜZESİNDE YENİ TABLOLAR BAHADIR KALEAĞASI Berlin. 14 Haziran 2007. Alman Tarihi Müzesi’ne özel bir ziyaret. Eski Doğu Berlin’de, yani bugün dünyanın önde gelen mimari yenilenme ve kentsel yaşam merkezinde tarihi bir bina içindeyiz. Avrupa Özel Sektör Konfederasyonu’nun (BUSINESSEUROPE) Başkanlar Konseyi’nin açılış daveti. Bir hafta sonra toplanacak AB Konseyi öncesinde Avrupa iş dünyası liderleri gelenek olduğu üzere bir araya geliyor. Ekonomik politikalar, AB’nin siyasal reformu, ABD ve Çin ile ilişkiler ve enerji politikaları gibi bir çok konuda ortak tutum beliriyor. Hemen sonrasında ise AB dönem başkanı ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşme var. Türkiye de bu geleneksel özel sektör zirvelerinde mevcut ve etkin. Bu seferki heyette TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilik ve TÜSİAD Genel Sekreteri Haluk Tükel ile birlikteyiz. Eski bir Avrupa tablosu Evsahibi Alman Sanayi Birliği (BDI) akşam yemeğini Alman Tarihi Müzesi’nde düzenliyor. Önce müzenin sergi bölümü gezilmekte. Askeri depo olarak 1730’da inşa edilen binanın barok mekanında yüksek nitelikli iç mimari ve teknolojik katkılarla yaratılan akışkan bir ortam var. Başköşelerden birinde büyük bir tablo beliriyor. Anton von Werner’in Berlin Kongresi’nin 13 Temmuz 1878’de kapanış oturumunu belgelediği eseri. Resim sanatına katkısından değil, Alman ve Avrupa tarihindeki öneminden dolayı bu müzede yer almakta. Klasik bir 19. yüzyıl diplomatik ortamı görüntüleniyor tabloda. Üniforma veya uzun ceketleri, püsküllü apoletleri, madalyaları, şeritli pantolonları, çizmeleri, bastonları, posbıyıkları ve tüylü kalemleri ile kalabalık bir Avrupa diplomasi konseri. Ortada tüm heybetiyle Alman İmparatorluğu Başbakanı Otto von Bismarck var. Bir sürü küçük Alman devlet ve prensliği Prusya’nın liderliğinde 1871’de birleşince ortaya çıkan büyük gücü temsil ediyor. Birleşik Almanya Fransa’ya karşı kazanılan askeri zafer ve Avusturya’nın Alman birliğinden dışlanması sonucunda kuruluyor. Askeri-aristokrat özelliği baskın bir burjuvazi ile hızla yükselen bir sanayi gücüne dönüşüyor. Bu sürecin doğuracağı çıkar çatışmaları daha sonra bir dünya savaşını tetikleyecek. İşte bu tarihsel çerçevede, Berlin Kongresi’nde Prusyalı, yani doğulu Şansölye Bismarck’ın yıldızı parlıyor. Almanya uluslararası sahneye çıkıyor. Hicri takvime göre “93 Harbi” olarak da anılan Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında (1877-78) Avrupa içi güçler dengesi karışmış durumda. Almanya, karmaşık ittifaklar ve arabuluculuklarla Avrupa’da düzeni koruyor, kaderine yön vermeye çalışıyor. Bir başka doğulu şansölyenin, Angela Merkel’in, yine bölünmüş bir Almanya dönemi sonrasında, kendi başkanlığındaki bir Avrupa zirvesinde bambaşka koşullarda ve hedefler doğrultusunda benzer bir rolü oynamasına daha 130 yıl var. Müzedeki tabloda o dönemin Avrupalı aktörleri yer alıyor. Fransız, İngiliz, Rus, İtalyan ve Avusturya-Macaristan heyetleri Bismarck’ın arkasında ikili görüşmeler anında resmedilmekte. En sağda ise İngilizlerle masa başında hararetli bir tartışma anında görüntülenen üç Osmanlı delege var. Heyet başkanı Fenerli bir Rum aileden gelen, Berlin doğumlu, Paris eğitimli ve daha sonra Girit Valisi, Osmanlı Dışişleri Bakanı ve Samos Prensi olacak olan Kara Todori Paşa. Kendisine Prusya’da Brandenburg doğumlu olup da gençliğinde Osmanlı tebasına geçtikten sonra orduda yükselen Ali Paşa ve Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa eşlik ediyor. Y O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I Kara Todori Paşa Sultan II. Abdülhamit’in hedeflerini kongreye kabul ettiriyor. Çarlık ordusunun İstanbul kapılarına dayanması sonrasında imzalanan Aya Stefanos Anlaşması’nın ağır koşulları değişiyor. Rusya’yı Balkanlarda egemen kılan, Akdeniz ve Orta Doğu’ya yakınlaştıran gelişmeler karşısında, II. Abdülhamit İngiltere ile ittifak içinde askeri yenilgiyi diplomatik manevralarla dengelemeye çalışıyor. Kısmen başarılı oluyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süreci geçici olarak ivme kaybediyor. Zaten Zübeyde Hanım’ın oğlu Mustafa’yı dünyaya getirmesine daha birkaç yıl var. Tarihin koleksiyonu Tarih tekerrür etmiyor; diyalektik bir eğilimle ilerliyor. Geçmişi de içinde barındıran, ürettiği karşıtlıkları yeni sentezlerle aşan, sürekli değişen bir süreç. Alman Tarihi Müzesi’ndeki 1878 Berlin Kongresi tablosu yalnızca bir dönemin simgesi. Roma İmparatorluğu’na saldıran “barbar” kavimlerden, 21. yüzyılın en önemli demokratik ve ekonomik güçlerinden biri olmaya uzanan süreçte bir çok tarihsel olay, dönüm noktası ve simge var. Yalnızca Almanya değil, Avrupa ve Dünya tarihi açısından da. İşte müzenin koleksiyonundan birkaç örnek: Kutsal Roma-Germen İmparatoru Charlemagne dönemine ait IX. yüzyıldan kalma yazılı belgeler, Katolik Kilise’nin savaşa çağrı mektupları, 1484 yılına ait anti-semitik el yazmaları, dinde reform öncüsü Martin Luther’in tablosu (1529), Habsburg hanedanına ait eserler, icatlar, keşifler, edebiyat, ticaret, savaşlar, veba, ... Matbaa. Viyana kuşatmasından kalma bir Osmanlı otağı; sonrasında Avrupa’da başlayan ‘a la Turca” modası. Alman topraklarına Fransız bayrağı diken XIV. Louis ve Napolyon’un portreleri. Beethoven’in elinden çıkan notalar. Kant, Hegel, Schiller, Goethe, Brecht ... Sanayi devrimi ile değişen toplumsal yaşamın yeni nesneleri, makineler, motorlar, fabrikalar, mobilyalar, elektrikli ev aletleri... Gemi, zeplin ve uçaklar. Afişlerden yansıyan siyaset, devrim, turizm, tiyatro, sinema, şiddet ve barış mesajları. Hitler, savaş, soykırım. Yıkım. Berlin duvarı. Yeni Avrupa ... Tarihe olabildiğince gerçekçi yaklaşmak, bugünkü Avrupa uygarlığını tanımlayan en önemli etkenlerden biri. Başta Almanlar ve Fransızlar olmak üzere karşılıklı dökülen kanın, kin ve nefretin, başta Yahudi soykırımı olmak üzere insanlık suçlarının, din savaşlarının, Kilise baskısının, dünya savaşlarının, kitlesel yoksulluğun ve sömürgeciliğin acı deneyimlerinden ders alınmaya çalışılıyor. Toplumların geleceğe barış içinde ilerlemesi ülküsü yeni bir ortak hafızada yeşertiliyor. Kolay olmasa da, zorlansa da, Avrupa bu yönde ilerliyor. Batı cephesinde değişim Almanya’nın Avrupa siyasetinde son dönemde yeniden yükselişinin bir önemli tablosu, 23 Haziran’da Brüksel’deki AB Konseyi zirvesinde ortaya çıktı. Başbakan Merkel, daha önceki G8 zirvesinde vermeye başladığı küresel çapta bir Avrupalı lider olabileceği sinyallerini güçlendirdi. Zirve öncesinde Berlin’de BUSINESSEUROPE toplantısında yaptığı konuşmada bizde bıraktığı etki de aynı yönde oldu. Ekonomik büyüme, istihdam, AB’nin reformu, enerji tedariki sorunu, iklim değişikliği, ABD ile ‘transatlantik ekonomik alan’, Çin’in küresel yükselişi gibi konularda Avrupa özel sektörü ile AB hükümet ve kurumları arasında ayrıntılı analizlere ve somut çözüm yollarına odaklı yapıcı bir iletişim var. AB Konseyi zirvesi ise, 1878 Berlin Kongresi’nden bu yana kökten değişen Avrupa gündeminde bazı yansımaların sürüdüğüne işaret ediyordu. Avrupa hala iç güçler dengesini kurumsal bir yapıya oturmaya çalışıyor. Aynı dönemde iç savaştan çıkan ABD ise, o zamandan beri aşağı yukarı aynı anayasal düzene sahip. Avrupa bugün de, 19. yüzyılda olduğu gibi Balkanlar’da istikrarın peşinde. Rusya Doğu ve Güney’e doğru Avrupa’da bu sefer enerji arenasında ilerliyor. AB ülkeleri arasında hala ulusal ekonomilerin çıkar çatışmaları var; fakat bu sefer savaş alanları ekonomik ve hukuksal. Büyük devletler hala yaşlı kıtayı biçimlendirmeye çalışırken, küçükler de hala ittifak oyunları sayesinde manevra alanlarını ihmal etmiyor. Türkiye hala hem kısmen Avrupa’da, hem de kısmen dışında. Türkiye’nin uluslararası gücünü her zaman içeride güçlü bir siyasal, ekonomik ve toplumsal yapı olmakta ki bocalama veya başarıları belirliyor. Tabii tekrar etmek gerekiyor ki tarih tekrar etmiyor; diyalektik bir eğilimle ilerliyor. Avrupa hükümetleri de bunun bilincinde XX. yüzyılın en önemli başarısı olarak gördükleri AB projesine sahip çıkıyor, ilerletmeye çalışıyorlar. Fakat her zaman olduğu gibi ancak küçük adımlarla, krizler ve zor uzlaşmalarla. Bazen ilk olarak tasarlanan, en akılcı gibi görünen atılımlardan vazgeçmek gerekiyor. -2- Y O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I Bir tarihsel AB uzlaşması daha Haziran 2007 zirvesinde de, AB Anayasası yerine bir kurumsal antlaşma üzerinde uzlaşmak kolay olmadı. Üstelik Polonya Almanya ile tarihsel hesaplaşmalarını canlandıracak tepkiler verince bir ara Avrupa ruhu tamamen yok oluyor korkusu sardı başkentleri. Sonuçta Hükümetler Arası Konferans çerçevesinde kesin karara varılmak üzere bir dizi konuda görüş birliği oluştu. Önce yeni antlaşmada neyin yer almayacağı belirlendi: ‘anayasa’ tanımlaması, pratikte zaten kullanılan bayrak ve marş gibi resmi devlet simgeleri, temel haklar sözleşmesi, AB hukuku ve serbest rekabet ilkelerine güçlendirilmiş atıflar. AB sistemine getirilecek yenilikler ise zaten eski öneriler: altı aylık dönem başkanı yerine iki buçuk yıllık başkan, dış politika temsilcisine daha belirgin bir konum, diplomatik bürokrasi tesisi, yalnızca 18 üyeden oluşan bir Komisyon, Bakanlar Konseyi’nde daha az alanda veto hakkı, aşamalı olarak ülkelerin nüfuslarını da dikkate alan bir oy sistemine geçiş ve AB için uluslararası hukuksal kimlik. Diğer bir deyişle AB’nin gerçek bir federasyon olması için tarihin çarklarını daha uzun bir süre, çok kereler dönmesi gerekiyor. Berlin’de Alman Tarihi Müzesi’nin girişinde yerde dev bir ekranda sürekli değişen bir Avrupa tarihi haritası var. MÖ. III yüzyıldan başlayarak 21. yüzyıla kadar Avrupa’nın siyasal haritası eşzamanlı olarak coğrafi özellikleri de yansıtan kabartma ekrana yansıyor. Bugün İngiltere, İspanya, Fransa, İtalya, Türkiye, Balkanlar, Orta Avrupa, İskandinavya olan topraklarda hangi siyasal oluşumların, prenslik, krallık, ve cumhuriyetlerin egemenlik sürüdüğü aynı anda gözler önünden geçiyor. Roma İmparatorluğu yükseliyor, bölünüyor. İspanya’da Emeviler ortaya çıkıyor. Batı’da yeni krallıklar oluşur ve Doğu Roma İmparatorluğu inişe geçerken Osmanlı Beyliği aradan sıyrılıp bir Avrupa imparatorluğuna dönüşüyor. Zaman zaman Fransa, Rusya, Almanya’nın alanı genişliyor. Avrupa haritası çoğu zaman bir çok devletten oluşan rengarenk görüntüsünü kaybetmiyor. Dünya dönüyor, Avrupa değişmeye, tarih müzeleri zenginleşmeye devam ediyor. Dr. Bahadır Kaleağası Brüksel kaleagasi@tusiad.org -3-