TUNUS`U NASIL ALMIŞTIK, NASIL KAPTIRMIŞTIK? XVI. Yüzyılın

advertisement
TUNUS’U NASIL ALMIŞTIK, NASIL KAPTIRMIŞTIK?
XVI. Yüzyılın başlarında Tunus tahtında Beni Hafs soyundan Sultan Hasan
bulunuyordu.
Kırk iki kardeşini boğazlatarak Tunus tahtına oturmuş olan bu adam acımasız
olduğu kadar ahlaksız ve vatansızdı da. Günlerini; aile yuvalarında zorbalıkla alıp
haremine doldurmuş olduğu dört yüz genç ve güzel Tunuslu delikanlıların arasında
yüz kızartıcı bir eğlenceler içinde geçirdi. Onun işkence ve ahlaksızlıklarından bıkan
Tunuslular; Barbaros’u yardımlarına çağırdıkları zaman, Sultan Hasan, sırf sefih
saltanatının emniyeti için, İspanya Kralı Şarlken’e başvurarak; “Tunus’u sana feda
ediyorum, ben de senin bir kumandanın olmak şerefiyle yetineceğim” diye İspanyol
uşaklığını istedi.
Nihayet oğlu Hamit, Tunuslulara önderlik ederek babasını tahttan indirdi ve bir
evlat olduğunu unutarak, babasının gözlerine mil çekti; bu suretle babasına rahmet
okutacak derecede acımasız olduğunu halka göstererek tahta oturdu.
Piri Reis’in Kitaba-ı Bahriyesi’nden Tunus
Tunuslular gelenin gideni arattığını anladıkları zaman gözlerini Türklere
çevirdiler, aralarında gizlice seçtikleri bir heyeti İstanbul’a göndererek, Kanuni Sultan
Süleyman’dan kurtuluşlarını dilediler. Bu yapılan davet sonucu 1569 yılı eylül ayında
Tunus’a yürüyen Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa Tunus ordusu ve halkı tarafından
bir kurtarıcı olarak karşılandı. Sultan Hamid de kaçarak İspanyollara sığındı. Tunus
böylece Türk idaresine kavuştu ve Beni Hafs soyunun işkencelerinden kurtuldu. .
İspanya, Kuzey Afrika’ya yerleşmek için, Türkleri Cezayir ve Trablus’tan atmak
istiyordu. Bunun için Türklerin Tunus’u almalarını hazmedemezdi. 1575 yılında
donanma ve ordusuyla yüklenerek Tunus’a girdi ise de, bir sonraki sene yine Türk
kuvvetleri İspanyolları Tunus’tan attı.
1
Tunus’a Cezayir ile Trablus şehirlerinde olduğu gibi ayrıcalıklı ve özerk bir
idare vardı. Divan üyeleri tarafından seçilen bir Dayı ile Vatan Beyi, şehrin yetkili
idare adamları idi. Hükümetçe gönderilen Beylerbeyinin, padişahı temsilden başka bir
unvan ve yetkisi yoktu. Tunus, Osmanlı donanmasının yaptığı seferlere donanması
ile katılmakla beraber, tek başına yabancı devletlerle harbe girişiyor ve anlaşmalar da
yapabiliyordu. Örneğin 1811’de Tunus, Amerika ile bir anlaşma imzalamıştı. Bunda
Tunus gemilerinin Amerikan gemilerine karşı korsanlık yapmayacakları ve
Amerika’nın da Tunus’a silah ve cephane vermesi kabul edilmişti.
Fransa, Kuzey Afrika’da Türkiye’nin yerini almayı arzu ediyordu. Eh devir de
değişmişti. Bir zamanlar devamlı olarak donanmalar göndererek Fransa’nın
yardımına koşan Osmanlı Türkiye’si artık zayıflamıştı; her girdiği savaştan biraz daha
yağmaya uğrayarak çıkıyordu. Fransa ise kuvvetlenmişti. Bu bakımdan Fransa,
Cezayir ve Tunus ile anlaşmalar yaparak, buralara şimdilik ekonomik olarak girmeye
çalışıyor, bazen bu sularda donanması ile bir gösteri yaparak, Cezayir ve Tunus’a
göz dikiyor; bu arada Osmanlı Hükümeti’ni de sıkıştırarak, Cezayir ve Tunus
korsanları üzerinde bir baskı yaratmaya uğraşıyordu. Üzücüdür ki, Fransa’nın Türkiye
hakkında ne emeller beslediğini kavrayamayan Osmanlı Hükümeti; Fransa’yı
Osmanlı Devleti’nin bir dostu diye göstererek, Akdeniz’de Fransa’nın çıkarlarını
koruması için Tunus’a tabii bu sırada Cezayir’e Trablus’a emirler, fermanlar
yağdırıyordu.
Nihayet Fransa, Türkiye’nin iç ve dış tehlikeleriyle sarsılmış olduğu zamanı
seçerek 1830’da Cezayir’i işgal etti, arkadan da Tunus’u yutmaya hazırlanarak,
Tunus’un Osmanlı Devleti ile olan bağlarını kopartmak üzere, politika oyunlarına
girişti ve Tunus Beyini Fransa’ya ziyarete yöneltti. 23 Ekim 1864’de Paris’e bir
yolculuk yapan Tunus Beyi Ahmet Paşa’yı, Fransa bir kral gibi karşıladı. Osmanlı
Hükümeti bu hareketini protesto ettiyse de, Fransa aldırmadı.
Ahmet Paşa’nın ölümüyle Tunus beyliğine geçen Sadık Paşa, Tunus beyliğinin
miras yolu ile kendisine verilmesini padişahtan rica etti. Hâlbuki Fransa ilerde
Tunus’u işgal edeceği zaman Tunus’un Osmanlı Devleti’yle bir bağı olmadığını ileri
sürecekti. Bu bakımdan Osmanlılarla ilgili demek olan fermanın verilme keyfiyetini
önlemek üzere İstanbul’daki elçisini harekete geçirdi. Fransa, elçisine diyordu ki:
“Cezayir’e komşu olması dolayısıyla amacımız orası ile iyi komşuluk etmektir ve
dileğimiz Tunus’un mutluluğudur. Türkiye’de dahil olduğu halde hiçbir devletin
Tunus’da bizden üstün güce sahip olmasını kabul edemeyiz.” Neticede Fransa
amacına ulaştı. Fakat Osmanlı Hükümeti de, Fransa’nın Prusya ile uğraştığı 1871
yılında Tunus Beyi’ne istendiği fermanı yolladı. Lakin Tunus, 1871 Rus Savaşı’nda
Osmanlı Devleti’nin yanında yer almadı.
Nihayet Fransa, Türkiye’nin dayanıksız bir dönemini seçerek ufak bir sınır
olayını, Tunus’u yutmak için bir meslek olarak ortaya koydu.
9 Mayıs 1881’de Fransız Cumhurbaşkanı yabancı devlet elçilerine, ilginç ve
değişik bir mesaj göstererek dedi ki: “Tunus sınırındaki olaylar, bütün amacımıza
rağmen, yıllardan beri devam edip gidiyor. O kadar sabrettik ki bu sabrımıza
dünya bile hayrette kaldı: bu meselede Tunus beyini sorumlu tutmamasının
sebebi, Tunus’u özerk bir krallık gibi düşünmemizdir. Tunus’un Türkiye’ye
bağlılığı yalnız isim üzerindedir. Osmanlılar bu bağlılığı asırlardan beri ihmal
2
etmişlerdir. Bugün Tunus’un Türkiye ile bağlılığı ancak din birliğidir. Türkiye,
bu eyaletin bir daha geri dönmemek üzere, kendisinden ayrılmış olduğunu ister
istemez kabul etmiştir. Türkiye savaşan olmadığı halde Tunus’da dahil Cezayir
ve Trablus, yirmi defa harbe girmişlerdir. Cezayir’i aldıktan sonra, biz Tunus ile
doğrudan doğruya ilişkide bulunduk. 1864’de Fransa’yı ziyaret eden Tunus
Beyi Ahmet Paşa’yı bir kral gibi karşılandı. Bu kişinin böyle parlak
karşılanışından, Türkiye gocundu mu? Asla... Avrupa’da gocunmadı.
Bu kadar çeşitli ve kesin örnekler karşısında, Tunus’un Türkiye’ye olan
her hangi bir bağlılığını Fransa’nın; daima reddedeceği gibi bugün de
reddetmesine Osmanlı Hükümeti şaşırmamalıdır. Her ne kadar padişah 1871,
fermanıyla Tunus’un Osmanlı Devleti’ne bağlılığını belirterek, Tunus Beyi Sadık
Paşa miras şeklinde Beylik verilmişse de Türkiye bunu, Fransa’nın 1871
mağlubiyetinden faydalanarak yapmıştır. Aslında biz bunu veto ederek
tanımamıştık. Tunus Beyi Mehmet Sadık Paşa, Fransa’dan hiç korkmamalıdır.
Kendisinden pek çok şikâyetçi olmamıza rağmen, Fransa hükümetinin onun ne
kişiliğine, ne saltanatına, ne de arazisine tecavüz niyeti yoktur. Türkiye ile olan
samimi dostluk ve güzel ilişkimize (.) göre, Tunus durumunu daha başka türlü
görmek isterdik. Fakat açıkladığımız örneklerden anlaşılacağı gibi bizce gerçek,
itiraz kabul etmeyecek şekildedir. Gerek Türkiye gerekse, Tunus’a karşı iyi
niyetler taşıyoruz. Tunus beyinden istediğimiz yalnız bize düşman olmamasıdır.
Eğer bey kendi gerçek çıkarlarını düşünürse, bizin ondan edeceğimiz faydadan
ziyade o, bizden faydalanacaktır. Biz Tunus’a medeniyetin iyiliklerini
getiriyoruz. Yalnız Fransa değil, bütün medeni milletler, Tunus’un medeniyete
kavuşturulmasından faydalanacaktır.“
Tunus’a karşı duyduğu arzu ve iştihayı, böyle garip bir temele oturtan Fransa,
18 Mayıs 1881’de Tunus’a yürüdü. Tunus Bey’i, bu tecavüzü Fransız konsolosuna
verdiği bir nota ile protesto etti ve İstanbul’a da durumu bildirerek yardım istedi.
Sultan Hamit, ancak yabancı devletlerin tavassut ve müdahalesine güvenerek fiilen
harekete geçmedi. Aslında İngiltere, Fransa’nın Tunus’u işgal etmesine ses
çıkarmayacağını önceden Fransa’ya söz vermiş olduğundan, ne İngiltere, ne de
Avrupa devletleri bu işe karışmadılar.
Bugün, özgürlük ve bağımsızlığını Fransa’nın elinden koparmağa çalışan
Tunus, o zaman böylece Fransa’nın emrine geçmiş oldu. 1
1
Tevfik İnci tarafından hazırlanan “Deniz Tarihimizin Şeref Sayfaları” adlı kitaptan alınmıştır.
3
Download