JULIUS CAESAR’IN HAYATI, SİYASİ VE ASKERİ FAALİYETLERİ Ünal OLUKLU YÜKSEK LİSANS TEZİ TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMMUZ 2014 ETİK BEYAN Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. (İmza) Ünal OLUKLU (Tarih) iv JULİUS CAESAR’IN HAYATI, SİYASİ VE ASKERİ FAALİYETLERİ (Yüksek Lisans Tezi) Ünal OLUKLU GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Temmuz 2014 ÖZET Gaius Julius Caesar, Roma tarihinin akışını değiştiren bir liderdir. M.Ö. 103 M.Ö. 100 yılları arasında bir zaman diliminde doğmuş olan Caesar, gençlik döneminde Diktatör Sulla tarafından Anadolu’da sürgüne gönderilmiş ve sonrasında ise Roma’ya dönmüştür. Bu dönemden sonra Caesar’ın hayatı farklı bir seyre girmiştir. Çünkü akıllı siyasi hamleleriyle kısa zamanda Roma’da popüler bir kişi olmuş ve siyasi yaşamda kendisini göstermiştir. Bundan sonraki dönem Caesar’ın yükselişine şahit olmuştur. Caesar, Galya valiliğinden sonra kendisine muhalif olanları mağlup etmiş ve Roma’nın en tepesindeki adam olmayı başarmıştır. Bu çalışmam da Caesar’ın hayatını en ince ayrıntılarına indirgenecek kadar olmasa da anlaşılır bir şekilde aktarmaya çalıştım. Çalışmam da hem Caesar’dan önceki hem de ondan sonraki Roma dünyasını da özet şeklinde aktarmaya çalıştım. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Sayfa Adedi Tez Danışmanı : 1108 : Senato, Konsül, Preator, Triumvirlik, Halk Tribunu : 139 : Prof.Dr. İlhami DURMUŞ v THE LIFE, POLITICAL AND MILITARY ACTIVITIES OF JULIUS CAESAR (Master’s Thesis) Ünal OLUKLU GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOCIAL SCIENCES Temmuz 2014 ABSTRACT Gaius Julius Caesar is considered to be a leader who has changed the course or Romanian history – Caesar who was born in a timeframe covering the years between 103 to 100 BC, during his youthness period, was banished to Anatolia by the Dictator Sulla and after on, he returned to Rome. Following this era, the life fluency of Caesar has turned into a different trend because, due to his wise political moves, he became a very popular person in Rome within a very short time, and manifested himself in his political life. Next era, has become a witness for Caesar’s uptrend. Caesar, after achieving the post of Galia Governorship, has defeated his opposers and been successful to sit in the apex point of Rome. With this study, I have tried to narrate the Caesar’s life in a way which is understandable even if it not enters the slightest details of his life. In the course of my study, I have also tried to narrate in a summary the features of Roman World before and after Caesar’s era. Science Key Words Page Supervisor : : : : 1108 Cenato, Consul, Preator, Triumvirate, Plebeian Tribunes 139 Prof.Dr. İlhami DURMUŞ vi TEŞEKKÜR Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, kıymetli tecrübelerinden faydalandığım danışmanım Prof. Dr. İlhami Durmuş hocama teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bunun dışında tezin yazılış aşamasında bana destek olan sevdiklerime de teşekkürlerimi sunarım. vii İÇİNDEKİLER KABUL VE ONAY ....................................................................................................i ETİK BEYAN ............................................................................................................i ÖZET ......................................................................................................................iv ABSTRACT .............................................................................................................v TEŞEKKÜR ............................................................................................................vi İÇİNDEKİLER .......................................................................................................vii GİRİŞ.......................................................................................................................1 1. BÖLÜM CAESAR ADI , AİLESİ, HAYATI VE KİŞİLİĞİ 1.1. Caesar Adı ............................................................................................................. 7 1.2. Caesar’ın Ailesi ...................................................................................................... 8 1.3. Caesar’ın Doğumu ve Gençliği ............................................................................... 9 1.4. Caesar’ın Kişiliği ve Tarihi Önemi ......................................................................... 10 2.BÖLÜM CAESAR’DAN ÖNCEKİ ROMA VE CAESAR’IN İLK FAALİYETLERİ 2.1. Gaius Marius ve Sulla Rekabeti ............................................................................ 15 2.2. Caesar’ın İlk Memuriyetleri ................................................................................... 20 2.3. Caesar’ın Anadolu’daki Faaliyetleri ve Sürgünden Dönüş .................................... 22 2.4. Caesar’ın Korsanlarla Savaşı ............................................................................... 24 2.5. Caesar Rodos’tayken Roma’nın İçinde Bulunduğu Durum ................................... 26 2.6. Caesar’ın İlk Siyasi Faaliyetleri ............................................................................. 28 2.7. Konsüllüğe Kadar Caesar ..................................................................................... 30 2.8. Catilina Olayı ........................................................................................................ 32 2.9. Pompeia Olayı ...................................................................................................... 34 2.10. İspanya............................................................................................................... 35 2.11. Caesar’ın Konsüllüğü ve I. Triumvirlik ................................................................. 37 3. BÖLÜM GALYA SAVAŞI 3.1. Galya Ülkesi ......................................................................................................... 43 3.2. Helvetiler İle Savaş ............................................................................................... 45 3.3. Ariovistus İle Savaş .............................................................................................. 49 3.4. Belgica Kabileleriyle Savaş ve Caesar’ın Valilik Süresinin Uzatılması .................. 54 viii 3.5. Venetiler İle Savaş ve Aquitania Bölgesinin Ele Geçirilmesi ................................. 56 3.6. Rhen’in Ötesi ........................................................................................................ 58 3.7. Britanya Seferi ...................................................................................................... 60 3.8. Galya İsyanı ......................................................................................................... 61 3.9. Alesia Kuşatması.................................................................................................. 64 3.10. Galya’nın Fethi ve Sonrasında Triumvirliğin Durumu .......................................... 68 3.11. Caesar ve Muhaliflerin Düşünce Farklılığı .......................................................... 71 4. BÖLÜM İÇ SAVAŞ 4.1. İç Savaşa Doğru ................................................................................................... 75 4.2. Caesar’ın İtalya’da İlerleyişi .................................................................................. 78 4.3. Caesar’ın Roma’ya Girişi ...................................................................................... 81 4.4. Caesar’ın İspanya Seferi ...................................................................................... 83 4.5. Pompeius’a Karşı Hazırlık .................................................................................... 86 4.6. Dyrrhachium Savaşı ............................................................................................. 87 4.7. Pharsalos Savaşı ................................................................................................. 90 4.8. Pompeius’un Ölümü ............................................................................................. 93 4.9. Caesar’ın Mısır’a Gelişi ve Cleopatra ................................................................... 95 4.10. İskenderiye Savaşı ve Nil Gezisi......................................................................... 97 4.11. Zela Savaşı ........................................................................................................ 99 4.12. Caesar Yine Roma’da ...................................................................................... 100 4.13.Thapsus Savaşı................................................................................................. 102 4.13. Munda Savaşı .................................................................................................. 104 4.14. Munda Savaşı’nın Önemi ................................................................................. 106 5. BÖLÜM CAESAR’IN SON FAALİYETLERİ VE ÖLÜMÜ 5.1. Roma’ya dönüş ve Zafer Alayları ........................................................................ 109 5.2. Caesar’ın Roma’daki Son Faaliyetleri ................................................................. 110 5.3. Caesar’a Karşı Komplo....................................................................................... 113 5.4. Caesar’ın Öldürülüşü .......................................................................................... 115 5.5. Caesar’ın Cenaze Töreni ve Vasiyeti .................................................................. 119 5.6. Caesar’ın Ölümünden Sonra Roma .................................................................... 121 SONUÇ ...............................................................................................................123 KAYNAKÇA ........................................................................................................127 EKLER ................................................................................................................131 ÖZGEÇMİŞ .........................................................................................................139 1 GİRİŞ Tiber Nehri’nin etrafında yedi tepe üzerine kurulmuş olan Roma şehri esasında İtalik Kabilelerinden çok, bölgeye daha sonra gelen siyasal ve kültürel bakımdan İtaliklere göre daha üstün özelliklere sahip Etrüskler tarafından M.Ö. 750 yılında kurulmuştur. Şehrin bir krallık olarak kuruluşundan sonra Etrüskler hâkimiyetlerini genişleterek Roma’nın çevresindeki kent devletlerini de kendi etkileri altına almayı başarmışlardır. Roma efsanelerine göre ise, Roma şehrini bir dişi kurdun emzirdiği Romulus ve Remus adında iki kardeş kurmuştu. Bu iki kardeşten Romulus şehre tek başına hâkim olmak için kardeşi Remus’u öldürmüş ve Roma’nın ilk kralı olmuştur. Bundan sonra Roma iki yüz yıl boyunca yani Cumhuriyetin ilanına kadar krallar tarafından yönetilecekti. Krallık döneminin sonlarına doğru Roma’da özellikle aristokrat kesimin huzursuzluğu artmıştı. Zira krallar soylu kesime karşı alt tabakayı kendi yanlarına almaya çalışmaktaydı. Bundaki amaç soyluların artan gücüne karşı kralın kendisine bir dayanak aramasıydı. Bu şartlar altında M.Ö. 508 yılına gelindiğinde Roma’nın yedinci ve son Etrüsk kralı Lucius Tarquinius Superbus’a karşı aristokratlar, kralın bir akrabası olan Lucius Junius Brutus önderliğinde bir ayaklanma başlattılar. Bu ayaklanmanın sonucunda kral Lucius Tarquinius Superbus, Roma’dan kovulmuştur. Roma’da soylu kesimin liderliğinde bir çeşit oligarşi temelinde bir cumhuriyet kurulmuştur. Roma halkı bundan sonra aristokratların elinde kısıtlı demokratik unsurlar içeren bir sistem geliştirerek kendi kendilerini yönetmeye başlamışlardı. Elbette ki bu sistemde alt sınıfların herhangi bir siyasal hakkı bulunmamaktaydı. Hükümet işleri her soylu ailenin bir üyesinin bulunduğu senato’da yürütülüyordu. Buradaki senatörler Roma yönetiminde şehrin halkından daha çok kendi üst tabakalarının çıkarlarını gözeterek politika üretiyorlardı. Senatonun başında bir yıl süreyle bulunan Konsül’ler yine bu aristokrat aileler arasından seçilmekteydi. 2 Görüldüğü üzere krallık döneminde de varlığını koruyan sınıflı toplum yapısı cumhuriyet döneminde, Roma toplumsal hayatında kendisini daha açıkça göstermeye başlamıştır. Roma’da yönetimi elinde bulunduran ve üst tabaka sayılan kesim Patrici adıyla anılıyordu. Roma alt tabakasını oluşturan insanlar ise köleler dışarıda bırakılarak Plep adıyla anılmaktaydı. Roma tarihinde yaklaşık iki yüz yıllık bir döneme damgasını vuracak olan Patrici- Plep mücadelesini gerçekleştirecek olan sosyal sınıflar da bunlardı. M.Ö. 494 yılında particilerden haklarını alamayan Plep unsurları senatoya karşılık kendi kurumları olan Plep kurultayını kurdular. Ancak bundan herhangi bir sonuç alamayınca Plepler toplanıp Roma’dan ayrılmak suretiyle Patricileri zor durumda bıraktılar. Particiler bu olay karşısında Plepler’in borçlarını bağışlamış ve “Tribün” ( Yönetimde Pleb’lerin temsilcileri olarak görev alan memurlar) adı verilen Plep memurlarının yönetimde yer almasına izin vermişlerdir. M.Ö. 459 yılında 12 Levha Kanunlarının hazırlanmasıyla Pleplerin almış olduğu haklar yazılı hale getirilmiştir. Ancak alt tabaka bu gelişmeleri yeterli görmeyerek mücadelesine devam etti. M.Ö. 447 yılında Plep Meclisi, senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahip oldu. M.Ö. 445 yılında iki topluluk arasında evlenme yasağı kaldırıldı. M.Ö. 421 yılında Roma’nın üst kademe memurlukları Plepler’e açıldı. M.Ö. 287 yılında Plepler’in Halk Meclisi (Comitia Tributa), senato ile eşit bir konuma geldi.1 Böylece uzun zaman devam eden Plepler’in Patriciler ile eşit olma mücadelesi her ne kadar sosyal anlamda gerçekleşmemiş olsa da siyasal bakımdan başarıya ulaşmıştır. Roma’da bir tarafta bu gelişmeler yaşanırken diğer taraftan da Roma’nın İtalya ve Akdeniz çevresinde yayılım alanı genişliyordu. M.Ö. IV. yy’da Roma önlerine kadar gelmiş olan Galler kavimlerinin geri püskürtülmesinden sonra Roma, Latin şehirlerini itaat altına almaya başladı. Bundan sonra Roma orta İtalya’ ya doğru ilerleyerek bir İtalik kabilesi olan Samnitler ile mücadele etmeye başladı. Bu mücadele yaklaşık 200 yıl boyunca sürecekti. Zira Samnitler hem toprak hem de sayı bakımından Romalılar’dan üstün konumdaydı. Buna karşılık roma kültür ve medeniyet bakımından Samnitlere üstün geliyordu. M.Ö. 296 yılında Samnitler, Roma’ya karşı başarısız olmuşlar ve tabii 1 Şenel, 2010: 204-205. 3 bir devlet konumuna düşmüşlerdi. Orta İtalya’nın ele geçirilmesinden sonra güneye ilerleyen Roma bölgedeki Grek şehirlerini ele geçirdi.2 Böylece M.Ö. III. yy’a gelindiğinde Roma, İtalya’yı hâkimiyet altına almış ve dönemin en güçlü devletlerinden biri olan, Akdeniz ticaretini elinde bulunduran Kartaca’ya rakip olmuştur. M.Ö. IX. yy‘da Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya gelen ve denizci bir kabile olan Fenikeliler, Tunus’un kuzeyinde Kartaca şehrini kurmuşlardı. Akdeniz’e uzanan bir burun şeklindeki bölge Akdeniz’deki ticareti kontrol edebilecek bir noktadaydı. Bu avantajlı konum kısa zamanda Kartaca’nın zenginleşmesine ve gelişmesini sağlamıştır. Kartaca İspanya’da, Sicilya’da ve Akdeniz adalarında koloniler oluşturmuş ve bölgedeki diğer şehirleri ele geçirmeye başlamıştır. M.Ö. III. yy’da İtalya’daki siyasi birliğini tamamlayan Roma, bu tarihten sonra Akdenizle yakından ilgilenmeye başlamıştır. Zira Sicilya’yı ele geçirerek Kartaca’nın ekonomik anlamda güçlü olduğu bölgede hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Bunu çıkarlarına bir tehdit olarak gören Kartaca’da Roma’nın aleyhinde politikalar üretmeye başlamıştır. Nihayetinde bu iki güç M.Ö.264-241 yılları arasında I. Pön Savaşı adı verilen mücadeleyi gerçekleştirmişlerdir. Bu savaş sonucunda Kartaca yenilmiş ve ağır şartlar altında bir anlaşma imzalamaya mecbur edilmiştir. Bundan sonra Roma Akdeniz çevresinde ve ticaretinde daha etkili bir konuma gelmiştir. İlk savaşın kaybedilmesinden sonra Kartaca, Romaya karşı olan düşmanlığından vazgeçmemiştir. Bilhassa ilk savaşta yer alan ve Roma’ya zor durumlar yaşatan Hamilcar, oğlu Hannibal’ı Roma’ ya karşı bir düşman gibi yetiştirerek Roma’dan intikam almasını istemekteydi. Bu doğrultuda Hannibal, Roma’ya karşı düşmanca faaliyetlerine başlamış ve İspanya’daki Roma müttefiki Sagunton şehrine saldırmıştır. M.Ö. 219 yılında Hannibal fillerle desteklenen ordusuyla Alpleri geçerek İtalya’ya girmiştir. Burada ardı ardına Roma ordularını mağlup ederek İtalya’da 17 yıl boyunca bir hâkimiyet sağlamıştır. Ancak Hannibal’ın hâkimiyeti kırsal alanda kalıp şehirlere ulaşamamıştır. Bu durum onun başarısız olmasına yol açmıştır. Daha sonra Hannibal’i iyi tanımış olan Scipio Africianus, Afrika’dan 2 Erdemir, 2009: 18-22. 4 desteği kesilmiş olan Hannibal’a saldırarak onu mağlup etmiştir. Bu mağlubiyet üzerine Hannibal Afrika’ya dönmüştür. Scipio’da Hannibal’ın peşinden Afrika’ya girmiş ve M.Ö. 202 yılında Zama Savaşında Hannibal’i mağlup etmiştir. Zaferden sonra Roma, Kartaca ile barış yapmış ve onların Afrika dışındaki bütün topraklarına el koymuştur. Ayrıca Kartaca’nın donaması da ellerinden alınmıştır. Hannibal ise Anadolu’ya kaçarak, burada intihar etmiştir. Romalılar, Kartaca Savaşından sonrada genişlemesini sürdürmüş. Yunanistan’da Makedonlarla mücadele etmiş ve onları itaat altına almayı başarmışlardır. Daha sonra Anadolu’da Büyük İskender ardılı bir devlet olan Selevkoslar ile mücadele etmiş ve onları mağlup etmişlerdir. Bu zafer Roma’ya doğuda önemli topraklar kazandırmıştır. M.Ö. II. yy’da III. Pön savaşında Kartaca yeniden mağlup edilmiş ve Kartaca şehri tamamen yok edilmiştir. Şehrin bulunduğu bölgeye ise tuz ekilmiştir. Roma, cumhuriyete dönüşmesinden sonraki 400 yıl boyunca Akdeniz ve çevresinde ilerleyerek topraklarını genişletmiştir. Öyle ki Cumhuriyet bir müddet sonra adeta bir imparatorluk halini almıştır. Bu durum imparatorluklarda yaşanan bir sıkıntıyı da ortaya çıkartmıştır. Bu sıkıntı ganimet paylaşımının nasıl yapılacağı konusundaki problemdir. Roma’da fethedilen yerlerden ve eyaletlerden elde edilen gelir sadece başkente getiriliyor ve hala yönetimde en büyük söz hakkına sahip olan Patriciler’e dağıtılıyordu. Bu durum öteden beri sosyal anlamda eşit konumda olmaya çalışan fakir Plepler’i rahatsız ediyordu. Roma toplumsal hayatında yaşanan bu sıkıntılar sonucunda siyasi areneda iki siyasi parti ortaya çıktı. Bunlardan biri Plepler’i destekleyen Popülaristler, diğeri ise aristokrasinin gücünü korumasını isteyen Optimatesler’di. Ancak popülist grubunda Plep haklarını savunan Patriciler de yer alıyordu. Bunlar arasında Roma’da toprakların eşit olarak dağıtılmasını savunan Tiberius ve Gaius Gracchus kardeşler oldukça meşhurdur. Zira bu kardeşler savundukları görüşleri sonucunda soylular tarafından öldürülmüş ve cesetleri Tiber Irmağına atılmıştır. Bu durum alt tabakanın korkudan sinmesini değil daha aktif bir şekilde muhalif olmasını sağlamıştır. Zira M.Ö. 2. yy.’ın sonlarına doğru Roma’da alt tabakaların haklarını savunan kişilerin sayısı daha da fazlalaşmıştır. Eyalet 5 valilerinin aşırı savurganlıkları, konsüllerin (Roma Cumhuriyeriyeti yönetiminde en üst makam) sadece kendi çıkarlarını gözeten politikaları, kazanılan toprakların küçük bir gruba verilmesi ve bunun sonucunda halkın büyük bir çoğunluğunun topraksız kalması Romalı yurttaşlarının aristokratlara karşı tepkilerini daha da arttırdı. Aristokrat kesime karşı çıkan insanların etrafında toplanarak kendilerine bir dayanak aradılar. Bunun sonucunda Roma tarihinde önemli bir yeri olan ve Caesar’ın da akrabası olan Gaius Marius ortaya çıktı. 6 7 1. BÖLÜM CAESAR AİLESİNİN KÖKENLERİ, CAESAR’IN DOĞUMU VE KİŞİLİĞİ 1.1. Caesar Adının kökeni Roma Tarihi, Caesar adının kökeni konusunda oldukça kısıtlı bilgiler içermektedir. Ancak elimizde olan birkaç ipucuyla Caesar adının kökeni üzerine birkaç teoriden bahsetmek mümkündür. Antik kaynaklar Caesar adının kökeni için temelde üç teori öne sürmektedirler. Bunlardan birincisi Caesar’ın saçlarının çok olması sonucu bu adı kazandığı yönündedir. Bu nedenle de Caesar’a Latince ‘’ Sezaries ‘’ adıyla seslenilmişti. İkinci teoriye göre Caesar’ın sahip olduğu gri gözleri nedeniyle ona Caesar adının verildiğidir. Üçüncü teori ise Caesar’ın savaşta bir fili öldürmesi sonucu adını aldığıdır. Hatta Caesar’ın kendisinin bastırdığı sikkelerde fil figürünün olması da bu iddayı desteklemektedir.3 Bu anlatılan teorilerin dışında daha başka ancak önemli bir teori daha vardır. Bu teori Caesar’ın doğumu ile alakalıdır. Zira antik kaynaklara göre Caesar’ın doğumu oldukça zor olmuştur. Caesar’ın annesi Caesar’ı normal doğum yolu ile dünyaya getirmeyi başaramamış ve bir çeşit operasyon geçirmek zorunda kalmıştır. Dönemin cerrahları Caesar’ın annesi Aurelia Cotta’nın ameliyat ile karnını açmış ve Caesar’ı dünyaya getirmişlerdir. Hatta bazılarına göre bugün dahi yapılan Sezaryen ameliyatı tabiri buradan gelmektedir. 4 Latince ‘deki ‘’ cacedere, caesum, cecidi ‘’ kelimeleri de kesmek anlamında kullanılmaktadır. Caesar’ın doğumunda yapılan operasyon ona bu Latince kelimelerden türemiş olan Caesar adının verilmesine neden olmuş olabilir. Görülen o ki anlatılan teoriler doğrudan Caesar’ın kendi dış özellikleri ile alakalıdır. Ancak Caesar’ın kendisinden önce babasının veya amcasının aile adlarında Caesar ünvanlarının görülmesi, ortaya çıkmış olan bu teorilerden daha fazlasına 3 4 Türker, 2010: 9. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4. 8 ihtiyaç olduğu sonucunun görülmesini sağlamaktadır. Zira Caesar kazanılmış bir ünvandan çok bir soyadı izlenimi vermektedir. 1.2. Caesar’ın Ailesi Eski Roma döneminde insanlar, tanrıları tıpkı kendileri gibi insan olarak tasvir ederlerdi. Dolayısıyla tanrılar aynı insanlar gibi yaşarlar, yemek yerler ve insanlarla ilişki kurarlardı. Bu ilişkiler sonucunda bazen de çocukları olurdu. Caesar’ın ailesi de bu inanışı temel alarak kendi soylarının tanrıça Venüs’ün oğlu ve Truva kahramanı Aeneas’ın oğlu Lule’ye dayandığını iddia etmekteydiler. 5 Bu nedenle de kendi soylarında bir tanrı kanı taşıdıklarını düşünüyorlar ve bu kutsallıkları vasıtasıyla önemli konumları hak ettiklerine inanıyorlardı. Zira daha sonraki yıllarda Caesar’ın halk önünde yaptığı konuşmalarda soyununun hangi tanrılara dayandığını sıkça gündeme getirmiş olması, bu inanışın onun çok işine yaradığını göstermektedir. Kendilerinin soylu sınıftan olan bir Patrici ailesi olması, onların belli bir oranda siyasi ve ekonomik güçlerinin de olmasını sağlamaktaydı. Esasen Gaius Julius Caesar öncesi döneme bakıldığında Caesar ailesinin birkaç konsüllük görevi dışında Roma tarihinde çok ön planlara çıkmadıkları görülmektedir. Bu konuda antik kaynaklar çok fazla bilgi verememektedir. Zira dönemin en önemli kaynaklarından olan Gaius Suetonius Tranquillus’un yazmış olduğu ‘’ On İki Caesar’ın Yaşamı ‘’ adlı kitabın Gaius Caesar’ın hayatıyla ilgili olan bölümlerinin ilk birkaç kısmı kayıptır. Bu kitap Caesar’ın ergenlik dönemlerinden itibaren Caesar’ın gençliği hakkında bilgi vermeye başlamaktadır. Dolayısıyla Caesar’ın çocukluğu veya ailesinin kökenleri hakkında bilgi vermemektedir. Caesar ailesinin memuriyetleri konusuna geri dönüldüğünde elimizdeki kısıtlı bilgilere dayanarak Caesar soyadını taşıyan birkaç kişiliğin varlığından söz edilebilir. Bunlardan biri Gaius Julius Caesar’ın babası olan Gaius Caesar’dır. Gaius Caesar büyük ihtimalle kayın biladeri Gaius Marius’un desteği ile Roma’da konsüllükten sonra ikinci sırada ki yönetim kademesi olan Preator’luk görevine yükselmişti. Bundan sonra da Asya valisi olarak görevini sürdürmüştür. 6 Gaius Caesar aynı zamanda M.Ö. 91 yılında konsüllük yapmış olan Sextus Julius 5 6 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4. Türker, 2010: 9-10. 9 Caesar’ın da kardeşidir. Sextus Julius Caesar Roma tarihine ‘’ Müttefikler Harbi ‘’ olarak geçen dönemde Roma Konsülü olarak görev yapmış ancak isyancı grupların Campania bölgesine girmelerine mani olamamıştır. 7 Caesar’ın annesinin adı Aurelia Cotta idi. Aurelia, Caesar’ın babasına nazaran Roma politikasında daha etkili bir aileden gelmekteydi. Zira Aurelia’nın ailesinden pek çok konsülsiyasi arenada kendilerini göstermiş idi.8 1.3. Caesar’ın Doğumu ve Gençliği Julius ailesine mensup olan Caesar’ın doğum tarihi hususunda tarihçiler kesin bir zaman diliminden bahsedememektedir. Zira Caesar’ın M.Ö. 102-100 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Roma’da ailenin ilk doğan erkek çocuklarına babalarının adlarının verilmesi bir gelenekti. Caesar’a da babasının adı olan Gaius Caesar adı verilmiş ve daha sonrada soyunun bir ifadesi olarak Julius ifadesi de eklenmiştir. Ancak Caesar ailesinin tek çocuğu değildir. Zira kendisi dışında Julia adlarında iki kız kardeşi daha vardır. Kaynaklar Caesar’ın doğumundan sonraki belli bir zaman dilimi için herhangi bir bilgi vermemektedir. Ancak Roma tarihinden anlaşılacağı üzere bu dönem Marius ve Sulla’nın Roma’daki rekabetinin yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönemdir. Bu doğrultuda Caesar’ın ailesinin de Marius ile olan akrabalıklarından ötürü bir Marius taraftarı oldukları söylenilebilir. Her ne kadar Caesar bir Marius taraftarı olsa da gençlik döneminde siyaset yerine eğlenceyi terci ederdi ve bu konuda oldukça savurgandı. Bunun yanında ailesi tarafından iyi bir eğitimde almıştı. Bu eğitim yalnızca bilim alanında değildi. Zira Caesar bilimin yanında savaş eğitimi de almıştı. Ancak güzel sanatlar ve edebiyat her zaman onun ilgisini çekmişti. Gençlik döneminde arkadaşlarıyla birlikteyken onlara uzun ve etkili konuşmalar yapmayı çok severdi. Ancak bu eğlenceler 7 8 Atlan, 1970: 122-123. Türker, 2010: 10. 10 oldukça pahalıya patlamaktaydı. Fakat görülen o ki Caesar bu maliyetleri çok da umursamamaktaydı.9 Caasar on altı yaşına geldiğinde babası Gaius Julius Caesar nedeni anlaşılamayan bir şekilde ölmüştür. Bu zamandan sonra henüz çok genç olan Caesar yine de ailesini sorumluluğunu üzerine almak zorunda kalmıştır. Zira ataerkil bir yapı özelliği gösteren Roma toplumunda, ailelerin liderleri daima erkekler olmuştur. Artık arkadaş eğlenceleri veya uzun süslü konuşmaların devri Caesar için kapanmıştır. Çünkü bu dönemden sonra gerçek ve zor bir hayat onu beklemekteydi. Üstelik Roma’nın içinde bulunduğu karışık durum göz önüne alındığında Caesar’ın uğraşması gereken sadece ailesini ve kendi mali durumunu toparlama sorunu değildi. Caesar’ın diğer bir problemi de ailesinin bir nevi düşmanı olan Sulla’ya karşı hayatta kalma mücadelesi verecek olmasıydı. Henüz onaltı yaşındayken ailesinin sorumluluğunu üzerine almış olması Caesar’ın ağır sorumluluklar altında ezilecek olmasını sağlamıştı. Bu ağır sorumlulukların ona kazandırdığı tecrübelerin onun ileriki yaşamında oldukça işine yarayacak olacağının, o dönemde kendisi dahi farkında değildi. 1.4. Caesar’ın Kişiliği ve Tarihi Önemi Kaynaklar Caesar’ı beyaz tenli, parlak siyah gözlü ve ince yapılı bir çocuk olarak tasvir etmektedir.10 Gençlik dönemine doğru ise Caesar oldukça yakışıklı bir hal almıştı. Zira bu dönemde Roma’nın sosyal hayatında aktif bir şekilde yer alan Caesar, çevresindekiler tarafından da sevilmekteydi. Caesar, ailesi tarafından iyi bir savaşçı eğitimi görmüştür. Bunun dışında Caesar politikaya da ilgi duymaktadır. Hatta gençlik döneminden itibaren Marius’un bir destekçisi olmuştu. Bu durum onun sonraki yıllarda politika da aktif bir rol alacağının sinyallerini vermiştir. Caesar politika dışında edebiyat ve güzel sanatlara da ilgi duymaktaydı. Zira güzel konuşmak ve hitabet yeteneğini geliştirmek için sonraki yıllarda da Apollonia 9 Türker, 2010: 83-84. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 4. 10 11 Molon’dan ders almak istemesinin temelinde kendisini gençliğinden beri geliştirmek hevesi vardır. Caesar iyi bir hatip olmasının yanı sıra iyi bir de yazardı. Zira kendisinin yazmış olduğu “Galya Savaşı” ve “İç savaş” adlı yapıtlar onun yazarlık yönünü ortaya koymaktadır. Bu yapıtlar onun aynı zamanda tarihçi kişiliğini de öne çıkarmaktadır. Caesar çalışmalarında ortaya koyduğu sade bir üslup ile de Latin dilinin bir üstadı olarak kabul edilmiştir. Zira dostlarına yazmış olduğu mektuplardaki yazıları dikkate alınırsa Caesar’ın Latin dilini ne kadar iyi kullandığı ortadadır.11 Bilindiği gibi iyi liderler gençlik yıllarında hep sakin ve temkinli davranışlarıyla dikkati çekmektedirler. Ancak Caesar’da durum böyle değildi. Zira Caesar oldukça canlı ve neşeli biriydi. Roma’da uzun süre insanlarla vakit geçiriyor ve kendisini eğlenceye veriyordu. Soylu bir aileden gelmenin nimetlerinden yararlanıyordu ve çok fazla para harcıyordu. İnsanları etkilemekten çok hoşlanmaktaydı. Bu durum onun yaşamının ilk yıllarında geniş bir çevre edinmesine yol açmıştı. Ayrıca azimli bir yapısı vardı. İstediği şeyleri elde etmek için mücadele etmekten hiç vazgeçmezdi. Bu doğrultu da kendi istekleri için ona yardımı dokunacak olan insanları etrafına toplaya çalışıyordu.12 Caesar, yaşamının daha sonraki yıllarında Marcus Crassus ile müttefik olmuş ve onun kendisine sağladığı nimetlerden yararlanmıştır. Zira bu durum Caesar’ın isteklerinin gerçekleşmesi için güçlü dostlar edinme politikasının gençliğinden beri devam etmekte olduğunun göstergesidir. O hayatı boyunca güçlü olmak istemişti. Bu onun karakteriydi. Güçlü olmak içinde çok mücadele vermiş ve çoğu zamanda ağır bedeller ödemiştir. Zira daha gençken Jüpiter Rahib’i olmak için ilk nişanlısından ayrılarak Patrici aileden gelen biriyle evlenmesi Caesar’ın istekleri için sevdiklerinden dahi vazgeçebilecek bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Caesar hırslı biriydi. Ancak hırslı oluşu Caesar’ın kötü bir kişiliği olduğu anlamına gelmemekteydi. Zira özellikle askeri seferlerinde Caesar, gösterdiği davranışlar ile askerlerinin kendisini çok sevmesini sağlamıştı. Çünkü Caesar Roma’nın diğer soylu komutanlarının yaptığı gibi askerlerinden uzak bir yaşam sürmezdi. Askerleriyle birlikte yemek yer, onlarla vakit geçirirdi. Onların düşüncelerini dinler 11 12 Akşit, 1965, SAYI 2: 87-88. Abbott, 2009: 25. 12 ve morallerini yükseltirdi. Savaş alanlarında uzak bir çadırdan savaşı kontrol etmek yerine bizzat savaşa katılır ve askerleriyle birlikte dövüşürdü. Bu durum onun askerler tarafından kendileri gibi biri görünmesini sağlamıştı. Öyle ki askerlerine Roma’ya yürümelerini söylediğinde hiçbir asker ona karşı çıkmamıştı. Bu durum askerlerin Caesar’ı sevmeleriyle ve ganimet arzularıyla açıklanabilirdi. Caesar etrafında ona hizmet edenlerden kendisinin de yapamayacağı bir şey istemezdi. Zira çoğu zaman kendisi hem askerleriyle hem de köleleriyle birlikte çalışırdı. Ağır işleri yaparken işçileriyle birlikte olur, onları canlı tutardı. Sadece emir verip bir işin yapılmasını beklemek onun karakterine uygun bir şey değildi. Ayrıca çoğu zaman yapılacak çalışmaların planını da kendisi hazırlamaktaydı. Bu durumda projenin hayalindeki gibi inşaa edilip edilmediğini de yerinde görmesi gerekirdi. Caesar’da öyle yapıyor ve çalışmaları bizzat denetliyordu. Zira yorgunluğa karşı bir şeklde direnç göstermiş ve enerjik bir yapıya sahip olmuştu. Caesar’ın seferlerinde olağanüstü bir hıza sahip oluşu onun aceleciğiyle alakalıydı. Zira Caesar eğer bir işin peşindeyse bunun kısa sürede tamamlanmasını istemekteydi. Ona göre eğer zaman uzarsa yapılacak işte verimsiz olacak veya geç kalınıp başarısız olunacaktı. Ayrıca yüksek bir hız düşmanları şaşırtıp onların hazırlıksız yakanlanmalarına sebep olacaktı. Bu durum Caesar’ın Rhen seferinde, İspanya seferinde ve Roma’ya yürüyüşünde etkisini göstermiş ve Caesar’ın kısa sürede zaferler kazanmasına neden olmuştur. Caesar’ın güçlü yapısı onun daha sonraki yıllarda da efsane olarak yaşamasını sağlamıştı. Zira Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra bile Caesar adı büyük savaşçılar arasında hep anılmıştır. Esasında Roma’yı cumhuriyetten imparatorluğa götüren kişi de Caesar’ın kendisidir. Zira ona kadar generallerin elinde bir oyuncak olan devlet, Caesar’dan sonra belirli bir düzene oturmuş ve otorite sağlanmıştır. Her ne kadar imparatorluğu gerçek manada kendisi değil de yeğeni kurmuş olsa da, yeğeni Octavius, Caesar’dan öğrendikleriyle Roma’yı bir düzene sokmuştur. Esasında Octavius’ta tıpkı Caesar gibi çocukluğundan itibaren politika ile ilgilenmiş ve neticesinde amcası kadar büyük biri olmayı başarmıştır. Ölümünden sonra dahi Caesar’ın adı bir meşruiyet kaynağı olmuştur. Daha sonraki yıllarda Roma imparatorlarının bir kısmı onun soyundan gelmemelerine rağmen kendilerini bir şekilde Caesar’la bağlantılı olarak göstermiş ve soylarının 13 meşruluğunu sağlamaya çalışmışlardır. Bu durum Caesar’ın resmi olarak bir imparator olmasa da aslında onun bir şekilde Roma imparatorluğunun kurulmasının ardındaki isim olarak görülmesini sağlamıştır. Zira bu gerçekte de böyledir. Caesar’ın faaliyetlerine ve yaptıklarına bakılırsa bu görüş doğrulanmaktadır. Özellikle Caesar’ın son döneminde elindeki yetkiler dikkate alınırsa, Caesar’ın elinde sadece Kral ünvanının bulunmaması bu durumu destekler niteliktedir. Kral ünvanı elbette sadece sözde bir unvan olacaktı. Çünkü Caesar’ın yetkileri zaten bir kralın elindeki yetkiler ile eşdeğer bir durumdaydı. Caesar bir imparator olmasa da Roma İmparatorluğu’nun ardında olan tek kişiydi. O çıkardığı yasalarla ve uyguladığı politika ile cumhuriyeti halk desteği ile bir monarşiye dönüştürmüştür. Çürümüş ve sadece belli bir grubun elinde olan yönetim anlayışı yerine dinç ve güçlü bir iradeye sahip insanların Roma’yı yönetmesini sağlamıştır. Caesar’dan sonra Roma, senatodaki tartışmaların halkı etkilediği bir yer değil, imparatorların dünyaya hükmedeceği bir şehir olacaktı. Artık imparatorların dönemi başlayacaktı. Caesar hem Roma’yı hem de dünya tarihini değiştirmişti. 14 15 2.BÖLÜM CAESAR’DAN ÖNCEKİ ROMA VE CAESAR’IN İLK FAALİYETLERİ 2.1. Gaius Marius ve Sulla Rekabeti Roma tarihinin en önemli figürlerinden olan Gaius Marius M.Ö. 156 yılında Latium bölgesinin doğusunda bulunan Arpinum şehrinde doğmuştur. Kendisi Roma da atlı sınıfa mensup bir aileden gelmekteydi. Marius M.Ö.110 yılında Numidya kralı Lugurtha’nın Romaya karşı başlatmış olduğu savaşta Caecilius Metellus’un yanında savaşa katılmıştır. Bu savaşta üstün yetenekleriyle sivrilen Marius, kısa zamanda yükselerek M.Ö. 119’da Halk Tribün’ü, M.Ö.115’te Praetor (Roma Cumhuriyeti’nde yargıçlık makamı) olmuştur. Bundan sonra M.Ö. 107 yılına gelindiğinde Marius’un Roma’da konsüllük makamına yükseldiği görülmektedir. 13 M.Ö. 107 yıllında konsüllük makamını elinde bulunduran Marius, Numidya sorununu bir sonuca bağlamak üzere ordusunun başında Afrika’ya hareket etmiştir. Bu sırada yanında ileriki yıllarda en büyük düşmanı olacak olan Cornelius Sulla, Marius’un yardımcısı sıfatıyla bulunmaktadır. Marius’un bu başarılı seferinin ardından M.Ö. 106’da Numidya kralı Lugurtha yenilmiş ve Roma’nın esiri olmuştur.14 Lugurtha’nın mağlubiyetiyle birlikte Roma’yı uzun bir müddet meşgul eden ve Afrika’daki Roma topraklarını tehdit eden önemli bir düşman bertaraf edilmiş oluyordu. Bu zaferi Roma adına kazanan Marius oldukça büyük bir üne kavuşmuş ve yeniden konsül seçilerek zaferinin ödülünü almıştır. Marius‘un Numidya’da olduğu sıralarda Roma için yeni bir tehdit baş göstermeye başladı. Bu tehdit kuzeydeki Kimber ve Teuton adlı iki Germen kabilesinin güneye doğru hareketlenmelerinden kaynaklanıyordu. Öyle ki bu kabileler Quintis Caepio ve Marcus Manlius adlı iki Roma generalini dahi mağlup etmeyi başarmışlardı. Bu kabilelerin kuzey İtalya’da tutunmuş olmaları Roma halkı için bir korku kaynağıydı. Hatta bu korku II. Pön Savaşı sırasında Hannibal’ın Roma’ya yaşattığı korkuyla eş 13 14 Atlan, 1970: 116. Atlan, 1970: 116. 16 değerdeydi. 15 İkinci defa konsül seçilmiş olan Marius’un uğraşması gereken ilk konu bu oldu. Germen tehlikesinin ortaya çıkmasından sonra Marius onlarla mücadele etmek için farklı bir strateji izledi. Zira Marius’a göre Roma ordusu devletin güvenliğini sağlamada yetersiz kalıyordu. Bunun nedeni Roma cumhuriyet döneminin ordu anlayışından kaynaklanmaktaydı. Bu dönemde ordular halkın servetine göre ve soyluluk esasına göre oluşturulmaktaydı. Yani elinde herhangi bir mal varlığı olmayan bir birey, Roma ordusunda asker olarak hizmet veremezdi. Bu durum büyüyen devletin asker ihtiyacını karşılamada sıkıntı yaşamasına neden olmaktaydı. Germenler karşısında yaşanan mağlubiyet Marius’un bu görüşünü doğrular nitelikteydi. Kendi görüşleri doğrultusunda Marius Germenlere karşı derhal harekete geçmek yerine öncelikle orduda bir reform yaparak savaşa hazırlık yapmayı tercih etmiştir. M.Ö. 104 yılında Marius Roma ordusunu şekillendirmeye başlamıştır. Amacı orduya katılımı Roma’nın tüm yurttaşlarına mümkün kılmaktı. Marius bu tarihlerde ordunun kapısını sadece soylulara değil gönüllülere açmış ve Roma’da askerlik yapmak isteyen alt tabaka topluluklarını sisteme dâhil etmiştir. Askerlik maaşlı hale getirilmiş ve her lejyonun maaşı doğrudan generalleri tarafından verilecek şekilde bir düzenleme yapılmıştır. Böylece Roma’da sivil yönetimin yanında askeri yönetimde önemli bir güç haline gelmiştir. Zira bu dönemden sonra maaşlarını doğrudan generallerinden alan askerler devlete değil generallerine sadık kalacaklardı. Bunun sonucu olarak Roma’da imparatorluk dönemine kadar emrinde büyük kuvveti olan generaller devlette söz sahibi olacaklardı. Senatörlerin etkinliği kendi aralarından çıkan Roma komutanları tarafından kademe kademe azaltılacak ve yönetimde oligarşi yerine monarşi etkin olacaktır. M.Ö. 102 yılında hazırlıklarını tamamlamış olan Marius, bu yıla kadar ardı ardına iki kez daha konsül seçilerek Roma tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir. Ardından Germenlere karşı mutlak bir zafer elde etmek üzere harekete geçmiştir. Galya’da 15 Eutropius, V: I. 17 ki Massalia şehrinin kuzeyinde yer alan ve bir Roma kolonisi olan Aix şehrinin yanında yapılan savaşta Teuton kabilesi mağlup edilmiştir. Bundan sonra Kimberlerin üzerine yürüyen Marius, Vercelli’de yapılan savaşta onları mağlup etmiştir. Kimber ve Teutonların büyük kısmı katledilmiş kalanı da Romalılara esir düşmüştür. 16 Germen kabileleriyle olan savaşın Marius tarafından başarıyla sona erdirilmesi, Marius’un hem içeride hem de dışarıda ününü arttırmıştı. Kendisine olan bu ilginin farkında olan Marius, devlet yönetiminde daha etkin olabilmek için önemli memuriyetlere kendi destekçilerini atamaya başlamıştır. Böylece kendisine olan muhalefeti en aza indirerek uygun gördüğü yasaları Senato’dan rahat bir şekilde geçirebilecekti. Bu doğrultuda önemli bir Marius destekçisi olan Apuleius Saturninus, Halk Tribünlüğüne seçtirilmiştir. M.Ö. 100 yılında da Saturninus ve Marius birlikte bir yasa hazırlayarak Senato’ya bir teklif sunmuşlardır. Bu yasa bir çeşit toprak reformuna benzemekteydi. Yasaya göre ordudan emekli olan askerlere çeşitli eyaletlerden toprak tahsis edilmesi öngörülmekteydi. Bu askerler bölgede koloni kentleri kuracak ve Roma etkinliğini arttıracaklardı. Önceleri Gracchus kardeşlerin çıkartmaya çalıştığı ve hayatlarına mal olan bu yasaya halk tabanından desteğin çok olduğu gibi aristokrat kesimden de muhalefet edenler bulunmaktaydı. Hatta Marius’un kendi yandaşlarından dahi yasaya karşı çıkanlar olmuştu. Fakat nihayetinde Marius baskın çıkmış ve yasayı senatodan geçirmeyi başarmıştır. Daha sonra da bu yasaya karşı çıkılmasını önlemek isteyen Marius, devletin önemli memuriyetlerinde bulunanları ve senatörleri beş gün içerisinde yasaya bağlı kalacaklarına dair yemin etmeye çağırdı. Bu durum bir karışıklığa yol açtı. Marius’a olan tepki o kadar fazlaydı ki M.Ö. 99 yılındaki Tribün ve Konsül seçimlerinde bazı ayaklanmalar çıkmış, Saturninus ve konsüllüğe aday olan Memmius öldürülmüştür. İsyancılar Kapitol’de toplanmıştı. Marius isyancılara karşı harekete geçerek onları mağlup etmiş ve kontrolü yeniden sağlamıştır. Ancak bu durum onun kendi yandaşları tarafından dahi yalnız bırakılmasına sebep olmuştur. Bunun üzerine Marius bir süre için siyasetten uzaklaşmıştır. 17 16 17 Diakov- Kovalev, 2008: 150. Atlan, 1970: 120-121. 18 Marius’un siyasetten uzaklaşması sonrasında Roma da durum karışmaya devam etmiş ve M.Ö. 91 yılında üç yıl sürecek olan bir savaş başlamıştır. Bu savaş Roma ve Romalılar ile eşit olmak isteyen Latin şehirleri arasında yaşanmıştır. Savaş sırasında Marius yeniden orduların başında Sulla ile birlikte mücadele etmiş ve savaşı Roma’nın kazanmasını sağlamıştır. Zaferden sonra Roma yönetiminde kimin etkin olacağı sorunu ortaya çıkmıştır. Zira Marius yandaşları bu sırada başlamış olan I. VI. Mithridates- Roma savaşı için ordu kumandanlığını Marius’un almasını istemekteydi. Ancak bu görev daha önce Sulla’ya verildiği için bir karışıklık meydana geldi. Sulla hakkının gasp edildiği düşüncesiyle ordusuyla birlikte Roma üzerine yürümüştür. Böyle bir iç çatışma Roma tarihinde ilk defa yaşanmaktaydı. Marius, Sulla’ya karşı koyamayarak Afrika’ya kaçtı.18 VI. Mithridates Roma’nın içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanarak M.Ö. 88 yılında Anadolu ve Yunanistan’da Roma egemenliğine son vermek üzere ordusundaki eksiklikleri giderdikten sonra harekete geçmiştir. Bu sırada Sulla Roma’daki Marius taraftarlarını mağlup etmiş ve pek çoğunu sürgüne yollamıştır. Daha sonra halka hoş görünmek için Marius taraftarı olan Cornelius Cinna’nın konsül seçilmesine ses çıkarmamıştır. Politik işleri düzene soktuktan sonra Numidya seferinden elde edilen hazinelerini satarak ordunun ihtiyaçlarını karşılamış ve VI. Mithridates’e karşı harekete geçmiştir.19 Sulla’nın yokluğunda Roma’da Marius taraftarları tekrar harekete geçmiş ve Sulla karşıtı faaliyetlere başlamışlardır. Bu dönemde Marius’da Afrika’dan dönmüş ve M.Ö. 86 yılında Cinna ile birleşerek Roma’yı ele geçirmiştir. Ardından sekizinci defa kendisini konsül seçilmiştir. Bundan bir yıl sonra da Marius ölmüştür. Marius’un ölümünden sonra Roma’da hâkimiyet Sulla’nında uzakta olmasından yararlanan Cinna’nın eline geçmiştir. M.Ö. 85 yılında Sulla, VI. Mithridates’i mağlup etmiş ve onu Dardonos Anlaşmasını yapmaya mecbur bırakmıştır. Bu anlaşmaya göre VI. Mithridates, 18 19 Atlan, 1970: 125. Arslan, 2002: 55. 19 Batı Anadolu’dan, Ege Adaları’ndan, Bitinya ile Kapadokya Krallıkları üzerindeki haklarından vazgeçiyordu. Ayrıca Roma’ya savaş tazminatı ödemek zorunda bırakılıyordu.20 Doğu’daki zaferinden sonra Sulla, Cinna’nın elinde bulunan Roma’yı ele geçirmek üzere harekete geçti. M.Ö. 83 yılından 82 yılına kadar süren mücadele sonucunda Cinna mağlup edilmiş ve Marius taraftarlarına karşı Roma’da müthiş bir katliam başlamıştır. Bu arada Cinna’nın kızı ile evli olan Caesar’da Sulla’nın elinden güçlükle kurtularak Anadolu’ya kaçmıştır. Sulla katledeceği kişileri açıkça teşhir etmiş ve öldürülen kişilerin mal varlıklarına da el koymuştur. Zira bu sırada onun yanında yer alan Pompeius Magnus ve Marcus Crassus, Marius taraftarlarını katlederken, onlardan ele geçirdikleri ganimetler ile oldukça zenginleşmişlerdi. Hatta Crassus bu yolla Roma’nın en zengin adamı ünvanına dahi sahip olmuştu. Sulla yönetimde kaldığı süre boyunca Marius’un alt tabakalar için yaptığı değişiklikleri ortadan kaldırmış ve soylular lehine bir takım yasalar çıkarmıştır. Halk Tribünü’nün yetkilerini azaltırken, senatonun yetkilerini arttırmıştır. Bu durum Roma’nın yeniden bir yüzyıl geriye gitmesine yol açmış ve Sulla diktatörlüğü Roma üzerinde yıkıcı bir etki bırakmıştır. Zira Roma tarihinde ilk defa Rubicon Nehri’ni ordusuyla geçen ve Roma yönetimine el koyan Sulla bundan sonra generaller tarafından çıkarılacak kargaşa dönemini de başlatmış oluyordu. Bu dönemden itibaren Pompeius ve Caesar gibi ünlü Roma generalleri arkalarındaki güçle Roma yönetimine devamlı müdahale edeceklerdi. M.Ö. 78 yılında ölen Sulla ardında yönetim anlayışı oldukça değişmiş ve kargaşa içerisinde bir devlet bırakmıştı. Alt tabakanın elinden aldığı haklar, onların yeniden huzursuzlanmalarına ve Roma üst sınıfını sıkıntıya sokmalarına neden olacaktı. Uzun müddet sonra yeniden olağanüstü yetkilere kavuşmuş olan senatörler, ellerindeki gücü bırakmamak için sık sık halk ile çatışacaklardı. Bunun sonucu olarak kısa bir zaman sonra Roma’da Sulla tarafından ezilmiş olan Optimatlar yeniden güçlenecek ve aristokrasi gücünü kaybedecekti. Hatta Optimatlar öyle güçlenecekti ki Sulla döneminde Marius taraftarlarını katledip zenginleşen Crassus ve Pompeius dahi Optimatlar’ın tarafını tutmaya başlayacaklardı. Her ne kadar bu 20 Topdal, 2007: 47. 20 iki komutan birbirlerinden nefret etseler de bu yıllarda sivrilmeye başlayan Caesar ikisi arasında arabuluculuk yaparak belirli çıkarlar doğrultusunda bir müttefiklik meydana getirecekti. 2.2. Caesar’ın İlk Memuriyetleri Babasının ölümünden sonraki yılda Caesar, bir Jüpiter Tapınağı Rahipliği olan Flamen Dialis’i olarak devlet memuru sıfatıyla göreve başlamıştır. Bu makam Sulla tarafından Marius yandaşlarının tasfiye edildiği bir dönemde öldürülen Merula’dan boşalmıştı. Ancak bu görev sadece ve sadece Patrici ailerine mensup kişilere verilen bir ayrıcalıktı. Ancak Caesar bu yıllarda atlı sınıfa mensup bir aileden gelen Cossutia ile nişanlıydı. Bu durum onun Jüpiter rahibi olmasına engel teşkil etmekteydi. Zira rahiplik makamı Caesar’ın sadece partici ailesine mensup bir kızla evlenmesini zorunlu kılıyordu. Bunun üzerine Caesar, sorunu halletmek için çocukluğundan beri nişanlı olduğu Cossutia’dan ayrılarak o sırada şehrin yönetimini elinde bulunduran ve Marius taraftarı olan Cornelius Cinna’nın kızı Cornelia ile evlendi.21 Caesar’ın eş seçimine bakılırsa halasıyla evli olan Marius’un bir destekçisi olacağı açıkça ortadaydı. Bu durum o sıralarda Anadolu’da VI. Mithridates ile savaşan Sulla’nın Caesar için artık bir düşman olduğu anlamına gelmekteydi. Zira Caesar’ın Marius ile olan akrabalığı, Sulla için Caesar’a düşman olması açısından yeterli bir sebepti. Ancak Sulla henüz Roma’da olmadığından ve şehir Marius taraftarlarının elinde bulunduğundan dolayı henüz Caesar’ı tehdit edebilecek bir sorun yoktu. Sulla’nın Doğu’daki zaferinden sonra Roma’ya dönmesi ve M.Ö. 82’de Cinna’yı mağlup ederek Roma’yı ele geçirmesi sonucu Caesar ve Marius taraftarları için durum değişmişti. Zira Sulla bu tarihlerde kendisini diktatör ilan etmiş ve daha öncede belirttiğimiz üzere Marius taraftarlarına karşı bir katliam başlatmıştı. Şehirde tam bir terör estirilmiş ve halk korkudan Sulla’ya karşı gelememişti. Sulla’nın öfkesi o kadar büyüktü ki birkaç sene önce ölmüş olan Marius’un izlerini silmek için onun heykellerini parçalatmış ve hatta Marius’un mezarını açtırarak 21 Türker, 2010: 12-13. 21 ondan kalanları Tiber Nehrine atmıştır. Bu sırada Sulla ile mücadele halinde olan Cinna ise kendi askerleri tarafından öldürülmüştür.22 Roma’da ve eyaletlerde yapılan temizlikten sonra Sulla artık tek başına Roma’nın hâkimi olmuştu. Bu sırada Caesar ise hala Roma’da bulunmaktaydı. Ancak devamlı yerini değiştiriyor ve Sulla’dan gizleniyordu. Sulla ise açıkça Marius taraftarı olan Caesar’ı ele geçirme peşindeydi. Ancak farklı bir yolda denemek istemişti. Bu yol Caesar’ı kendi tarafına çekme stratejisini içeriyordu. Zira Caesar gelecek için parlak bir görüntü çizmekteydi ve Sulla’da bu durumdan yararlanma peşindeydi. Sula, Caesar’a haber göndererek karısından ayrıldığı takdirde onu affedeceğini duyurdu. Zira Sulla, Caesar’ı Cinna’nın kızından ayrılmadığı sürece affetmeyi düşünmüyordu. Fakat Caesar iyi bir politikacı olması dışında prensiplerine de bağlı biriydi ve Sulla’ya affedilmek pahasına karısından boşanmayacağını söyledi. Sulla’nın karısından ayrılmayı reddeden Caesar’a tepkisi sert oldu. Öncelikle onu Jüpiter Tapınağı Rahipliğinden ayrılmaya zorladı. Ardından Caesar’ı aile mirasından mahrum bıraktı. Daha sonra da karısının çeyizi de elinden alındı. Caesar bu sırada Sulla karşıtı partiden sayıldığı için şehirde devamlı yer değiştirmek zorunda kalıyordu. Çünkü şehirde Sulla’ya yaranmak için Caesar’ı öldürmek isteyen çok fazla adam vardı. Sulla’nın casuslarından da onlara verdiği rüşvetler sayesinde kurtulmayı başarıyordu. Bu durum Caesar’ın akrabaları ve dostları olan Mamercus Aemilius ve Aurelius Cotta’nın araya girip Sulla’nın Caesar’ı affetmesini sağlayıncaya kadar sürdü. Ancak Caesar Roma’da kalmamalıydı. Zira Sulla onun için “Caesar’ın içinde birçok Marius var” demekteydi.23 Sulla tarafından canının bağışlanmasından sonra Caesar en azından bir süre için Roma’dan uzaklaşmalıydı. Sulla’nın isteği de bu yöndeydi. Bundan sonra Caesar Roma’dan ayrılarak Anadolu’ya geçti. 22 23 Türker, 2010: 13-14. Tranquillus, I: I. 22 2.3. Caesar’ın Anadolu’daki Faaliyetleri ve Sürgünden Dönüş Caesar Anadolu’ya geldiğinde bölgede bulunan Marcus Thermus’un yanında askerlik görevine başladı.24 Marcus Thermus bu yıllarda Roma ordusunda büyük bir üne sahipti. Caesar onun savaş tecrübelerinden yararlanarak kendisini geliştirme peşindeydi. Bu sırada Marcus Thermus’a VI. Mithridates ile olan savaşta Roma’ya karşı VI. Mithridates’i destekleyen Midillilerden intikam alma görevi verilmişti. Ancak Thermus’un elinde bu savaşı gerçekleştirebilmek için bir donanma yoktu. Bu sırada Caesar’da zekâsı ve kurnazlığıyla Thermus’un dikkatini çekmişti. Marcus Thermus, Caesar’a Roma’nın müttefiki olan Bitinya Krallığından bir donanma desteği sağlama görevi verdi. Bu amaçla Caesar’ı Bitinya Kralı Nicomedes’e yolladı. Caesar bu görevi süresince Niccomedes ile çok yakın ilişkiler kurmuş ve yakın dost olmuştu. Ancak Nicomedes’in yanında çok uzun süre kalmış olması sebebiyle Caesar ve Nicomedes arasında bir ilişki olduğu dedikodusu yayılmıştı. Hatta askerler Caesar’a “Bitinya Kraliçesi” lakabını takmışlardı.25 Neticede Caesar Bitinya Kralı Nicomedes’in desteğini sağlamış ve bir donanma ile birlikte Thermus’a katılmıştır. Marcus Thermus donanma desteğinin sağlanmasından sonra Midillilere saldırmış ve Mytilenae Savaşında onları mağlup etmiştir. Caesar bu savaşta gösterdiği yararlılıklar sonucunda Thermus tarafından yurttaşlık tacı ile ödüllendirilmiştir.26 M.Ö. 78 yılında Sulla’nın öldüğü haberini alan Caesar, bir süre Kilikya’ da kaldıktan sonra derhal Roma’ya hareket etmiştir. Çünkü Sulla’nın ölümü Roma’da halkçı tarafı tutanların yeniden güçlenmesi anlamına geliyordu. Caesar’ın da politik yaşamdan uzak durmaması için Anadolu’dan ayrılıp Roma’ya dönmesi gerekiyordu.. Sulla’nın ölümünün ardından Roma’da durum karışmıştı. Zira Sulla’nın ölümünden sonra Roma’ da konsüllük makamına yükselen Aemilius Lepidus, Sulla’nın oluşturduğu yasalara karşı harekete geçmiştir. Lepidus, Sulla’nın sürgüne yollamış olduğu Roma yurttaşlarını geri çağırmak amacıyla bir kanun hazırlamak 24 Tranquillus, I: II. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 15. 26 Tranquillus, I: II. 25 23 niyetindeydi. Bu niyetinin açığa çıkmasıyla Sulla karşıtları onun etrafında toplanarak bir isyan başlatmışlardı. Roma senatosu Lepidus’un bu isyanına karşılık Pompeius’u Kuzey İtalya’ya göndermiş Lepidus’un isyanını bastırmayı amaçlamıştır. Nitekim Pompeius’da bu görevi başarıyla yerine getirmiş ve Etruria’da Lepidus’un isyanını çok büyümeden bastırmıştır. 27 Caesar Roma’ya döndüğünde karşılaştığı bu manzara sonrasında bir müddet siyasetten uzak durdu ve avukatlık yapmaya başladı. Maksadı, olan biteni bir süre izlemek ve duruma göre davranmaktı. Sulla tarafından aile mirasından mahrum bırakıldığı içinde ekonomik anlamda bir gücü yoktu. Toplum tarafından da pek tanınmıyordu. Caesar eğer siyasete atılmak istiyorsa kendisini topluma tanıtmalıydı. Bunun içinde hitabet kabiliyetini, mesleğini icra ederken oldukça iyi bir biçimde kullanmıştır. Güzel, akıcı ve ikna edici konuşmasıyla kısa zamanda kitleler üzerinde popülaritesini arttırmıştır. Ancak avukatlık alanında göze çarpmasını sağlayacak olan dava valilik yaptığı dönemde yolsuzluklarıyla dikkati çeken Dolabella adındaki bir devlet memuruna açtığı davadır. Caesar Dolabella’nın valiliği süresince kendi çıkarları doğrultusunda halka haksızlık edip kendisini zenginleştirdiğini savunmaktaydı. Caesar Makedonya halkının şikayeti üzerine açtığı bu dava da çok iyi bir şekilde konuşmasına ve haklı olmasına rağmen Dolabella’nın güçlü siyasi çevresi sonucunda davayı kaybetmiştir. Ancak Caesar için burada asıl olan davayı kazanmak değil önemli bir devlet memurunun yolsuzluklarını ortaya çıkararak ün kazanmaktı. Her ne kadar siyasi çevreler ve aristokratlar Caesar’ı dikkate almasa da Caesar gün geçtikçe etkinliğini arttırmaktaydı. Caesar’ın artan etkinliği için ön görülü olabilen ve gelecek için az da olsa endişelenen sadece Marcus Tullius Cicero olmuştur. Cicero Caesar için “onun bütün planların da tiranlık amacı güttüğünü görüyordum. Ama onun o güzel taranmış saçlarına, saçlarını parmaklarının ucuyla karıştırmasına baktığım zaman ise cumhuriyeti yıkmayı planlayacak kadar kötü düşünceleri olduğunu anlayamazdım”28 demiştir. 27 28 Atlan, 1970: 135-136. Plutarkhos: IV. 24 Caesar’ın açtığı yolsuzluk davalarında soyluluk kavramı daima adalet kavramının karşısında güçlü olmuştu. Doğal olarak bu davaların kaybedilmesi Caesar ve halk için bir sürpriz değildi. Zira mahkemeler hala Sulla taraftarlarının, yani aristokratların elindeydi. Soyluların kendi çıkarlarına karşı olacak bir kararı almaları da beklenecek bir durum değildi. Ancak bu davaların kaybedilişi Caesar için bir kayıp değil aksine bir kazanç haline gelmişti. Çünkü halk arasında daha şimdiden halkçı biri olarak anılmaya başlamıştı. Caesar artık toplumunda desteğini arkasına alarak ileride gerçekleştirmeyi planladığı siyasi projeleri için şimdiden bir zemin oluşturmaya başlamıştı. Caesar’ın soylu birini zor durumda bırakmış olması, şehrin kontrolünü hala ellerinde bulunduran aristokratların hoşuna gitmemişti. Öyle ki Caesar’ın düşmanlarının sayısı bir anda artmıştı. Sulla taraftarları tarafından sıkça tehdit edilen Caesar, bir süreliğine Roma’dan ayrılmanın ve kendisine karşı olan düşmanlığın azalmasını beklemenin yararlı olacağına karar verdi. Ayrıca bu yolculuk faydalı bir şekilde kullanılabilirdi. Caesar uzun bir süredir hitabet alanındaki yeteneğini daha da geliştirmek için, daha önce Cicero’nun da hocalığını yapmış olan ünlü Apollonios Molon’un yanına, Rodos adasına gitmeyi planlıyordu. Öyle görünüyor ki böyle bir girişim için de şartlar olgunlaşmıştı. Zira hitabet alanında ki üstünlük, Roma toplumunda her hangi bir mevkiiye gelebilmek için oldukça büyük bir öneme haizdi. Çağdaşlarının çoğunun aksine Caesar ve Cicero gibi dönemin önde gelenleri bu alandaki üstünlüğün Roma’da asıl gücü temsil ettiğini daha erken kavramışlar. 2.4. Caesar’ın Korsanlarla Savaşı Caesar Rodos adasına gitmek üzere Roma’dan bir gemi ile yola çıktı. Adriyatik Denizi üzerinden Rodos adasına ulaşmayı planlıyordu. Ancak işler Caesar’ın planladığı gibi gitmedi. Zira bölgede korsanların çok büyük bir etkinliği söz konusuydu ve Roma henüz bunlarla baş edememişti. Bu korsanlar denizde tüccar gemilerine saldırıyor ve bunları yağmalıyorlardı ayrıca ele geçirdikleri zengin kişileri fidye karşılığında serbest bırakıyorlardı. Hatta bir dönem öylesine güçlenmişlerdi ki Mısır’dan Roma’ya olan buğday sevkiyatına dahi bir tehdit oluşturmuşlardı. 25 Caesar, Ege Denizi’nde seyir halindeyken korsanlar tarafından saldırıya uğramış ve korsanlara esir düşmüştür. Daha sonrasında korsanlar Caesar’ı 12 adalardan biri olan Farmakos adasına götürmüşlerdi.29 Caesar korsanlara esir olduğunda dahi korsanların ondan beklediği korku ve tedirginliği göstermedi. Korsanlar Caesar için 20 talent fidye istediler. Ancak Caesar onlara 50 talent istemeleri gerektiğini söyledi. Çünkü Caesar kendisi için istenen fidyeyi az bulmuştu. Daha sonrada yardımcılarına bu parayı bulmalarını emretti ve kendisi de parası gelene kadar adada esir tutuldu. Bu süre zarfında Caesar adada istediği gibi hareket etmişti. Neredeyse korsanların bir lideriymiş gibi davranarak onlara emirler veriyordu. Onlara konuşmalar yapıyor ve şiirler okuyordu. Eğer bu konuşmaları beğenilmezse onlara birer barbar olduklarını ve zevksiz olduklarını söylüyordu. Korsanlarda Caesar’ı oldukça ilginç buluyor ve ondan hoşlanıyorlardı. Korsanlar bir gün Caesar’ a eğer bir gün kendilerini ele geçirecek olursa kendilerine ne yapacağını sormuşlardı. Caesar ise onlara hepsini çarmıha gerdireceğini söylemişti.30 Korsanların arasında esir olmasına rağmen Caesar’ın kendisine böyle bir güven duyması onun keskin zekâsından ileri gelmekteydi. Çünkü Caesar konuşmalarıyla karşısındaki topluluğu çok çabuk etkisi altına alabilen biriydi. Zira korsanların karşısında eğer çok korkmuş ve ne yapacağını bilemeyen birisi gibi davransaydı, korsanlara daha fazla taviz vermek zorunda kalabilirdi. Bunun yerine oldukça rahat davranmış ve hatta kendisi için istenen fidyeyi bile arttırmıştı. Korsanlarla devamlı iletişim halinde bulunarak onları şaşırtmıştı. Belli ki korsanlar daha önce böyle biriyle karşılaşmamışlardı. Bu nedenden ötürü de Caesar’a karşı bir sempati duymuşlardı. İstenilen fidyenin alınmasından sonra korsanlar Caesar’ı serbest bıraktılar. Caesar Farmakos Adası’ndan derhal Anadolu’ya geçti. Amacı kendisini esir eden korsanlardan intikam almaktı. Bu amaçla Batı Anadolu’daki Miletos şehrine gelerek kendi parasıyla bölgede bir donanma oluşturdu. Bu donanma ile birlikte hareket ederek, korsanlara saldırdı. Saldırı sonucunda, korsanlar yenilmiş ve sağ kalanların çoğu Caesar tarafından esir alınmıştı. Caesar elindeki esirleri zincire 29 30 Türker, 2010: 17. Abbott, 2009: 33. 26 vurarak Pergamon şehrine getirmişti. Ancak Caesar’ın korsanlara ceza verme yetkisi yoktu bu görev dönemin Asya valisi Lunius’a aitti. Ancak vali korsanları cezalandırmayı düşünmüyordu. Buna öfkelenen Caesar valinin yanından ayrılarak Pergamon’a geldi. Daha sonra korsanlara söz verdiği gibi esir aldıklarının hepsini çarmıha gerdirdi.31 Korsanlara karşı elde etmiş olduğu zaferin ardından Caesar, yolculuğunun asıl amacı olan Rodos’a, Apollonia Molon’un yanına gitmişti. Molon’dan hitabet alanında işine yarayacak önemli dersler almıştı. Molon’dan aldığı bilgiler daha sonraki tüm hayatı boyunca Caesar’ın çok fazla işine yarayacaktı. 2.5. Caesar Rodos’tayken Roma’nın İçinde Bulunduğu Durum Caesar Rodos’tayken Roma Pompeius Magnus’un yükselişine şahit olmaktaydı. Daha genç yaştayken Sulla’nın yanında yer alan ve onun seferlerinde kendisini göstermiş olan Pompeius, Sulla’nın ölümünden sonra Roma’daki en güçlü isimlerinden biri olmuştur. M.Ö. 78 yılında Konsül Lepidus’un isyanını bastırmış ve daha sonrada Marius’un eski bir destekçisi olan Quintus Sertorius’un İspanya’da başlatmış olduğu isyan ile ilgilenmeye başlamıştı. M.Ö. 72 yılında Pompeius, Sertorius isyanını bastırmış ve isyanın merkezi olan İspanya’da kontrolü sağlamıştır. 32 Pompeius, İspanya’da Sertorius ile savaşırken Roma’da durum karışmıştı. Bu dönemde İtalya’daki özgür nüfus sayısı, sayıları neredeyse kendileriyle denk olan köle nüfusuyla karşı karşıya gelmişti. Zira öteden beri kölelere adeta bir insan değilmiş gibi davranan Romalılar şimdi onların öfkeleriyle karşılaşmak üzereydi. Bu karşılaşmayı Capua şehrindeki gladyatörler sağlamıştı. Çünkü M.Ö. 73 yılında bu kölelerin öncülüğünde İtalya’da büyük bir köle ayaklanması patlak vermişti. Köle isyanına öncülük eden kişi Spartacus adıyla bilinen Trakyalı bir gladyatördü. Spartacus, Capua’daki köle okuluna satılmadan önce Roma ordusunda bir askerdi M.Ö. 73 yılında çevresine topladığı gladyatörler ile bir isyan başlatmış ve Capua 31 32 Plutarkhos: II. Freeman, 2010: 402. 27 yakınlarındaki Vezüv Dağında bir karargâh kurmuştu.33 Spartacus ve onun ordusu M.Ö. 73 yılında Roma tarafından üzerine yollanan Gaius Cladius Glaber’i ve Publius Varinius’u mağlup etti. Bundan sonra Campania’ya ilerleyen Spartacus, bölgeyi yağmaladı. Ancak köle ordusu bu başarılarının ardından fikir ayrılığına düşünce ikiye bölündü. Crixus adındaki Galyalı köle Spartacus’dan ayrılarak tek başına Roma ile mücadeleye başladı. Ancak Crixus M.Ö. 72 yılında Roma tarafından mağlup edilerek öldürüldü.34 Roma senatosu Spartacus isyanını kesin olarak bastırma görevini Marcus Crassus’a vermişti. Bu sırada Spartacus adamlarıyla birlikte Alp Dağlarına doğru ilerliyordu. Maksadı Galya’ya geçmekti. Ancak Crassus, Spartacus’e yetişti. Aynı zamanda Pompeius’da Kuzey’den gelerek Spartacus’ün Galya’ya geçmesine engel olmaya çalıştı. İki ateş arasında kalan Spartacus oldukça zor bir duruma düştü. Önünde iki tercih vardı. Ya düşmanla savaşarak ölecek ya da onlara esir olacaktı. Ancak Spartacus’ün esir olmak gibi bir niyeti yoktu. Böylece esir olmamak için savaşmaya karar verdi ve bu savaşta mağlup olarak öldürüldü. Savaştan sağ kurtulmayı başaran kölelerin çoğu Kuzey’e kaçarken Pompeius tarafından öldürüldü. 35 Köle isyanı sürerken Roma için başka bir tehdit daha ortaya çıktı. Bu tehdit Pontos Kralı VI. Mithridates’in M.Ö. 74 yılında Roma’ya savaş açmasından ileri gelmekteydi. Savaşın sebebi ise Bitinya Kralı IV. Nicomedes’in vasiyetiydi. Bu vasiyete göre; Kral öldüğünde topraklarının Roma’nın bir eyaleti olmasını istemekteydi. VI. Mithridates ise bu vasiyete karşı çıkmış ve Bitinya’yı işgal etmişti. Bunu üzerine Roma Aurelius Cotta ve Licinius Lucullus komutasında iki orduyu Pontos Kralına karşı göndermişti. Bu komutanlar VI. Mithridates’i mağlup etmiş ve onun Ermenistan bölgesine kaçmasına neden olmuşlardı.36 VI. Mithridates ile Roma arasındaki üçüncü savaşın başladığı sırada Rodos’ta Molon’dan eğitim almakta olan Caesar derhal Anadolu’ya geçerek Lucullus’un 33 Davies, 2011: 190. Fields, 2011: 53-59. 35 Livius, A, III: 284-285. 36 Tekin, 2012: 211. 34 28 komutası altında VI. Mithridates ile savaşmıştır. Hatta bu savaş sırasında önemli bir zafer kazandığı da bilinmektedir.37 VI. Mithridates ile olan savaş M.Ö. 64 yılına kadar sürdü. Bu savaşı sonlandıran ise Pompeius Magnus olacaktı. Pompeius M.Ö.64 yılında Anadolu’ya gelerek 3 yıl içerisinde VI. Mithridates’i mağlup etti ve Roma’ya bağlı Suriye ile Yahudiye adlı iki eyalet oluşturdu. Bölgeyi yeniden tanzim etti ve otuz dokuz yeni şehir kurdu. Ayrıca bölgeden alınan vergileri de iki katına çıkardı. 38 Caesar Roma’ya döndüğü sırada Roma’daki durum bundan ibaretti. Görülen o ki Pompeius, Sulla’nın ölümünden sonra Magnus (Büyük) unvanına yakışır şekilde Roma’nın en güçlü ve en gözde generali olmuştu. Senato dahi onun gücünden çekiniyor ve bir şekilde Pompeius‘u açıkta bırakmaya çalışıyordu. Oysaki Pompeius, Caesar’a nazaran Cumhuriyete daha sadık bir generaldi. Ancak senatonun olumsuz tutumu Pompeius’u bir şekilde aristokratlardan uzaklaştırıyor ve halk tabanında politika üretmeye zorluyordu. 2.6. Caesar’ın İlk Siyasi Faaliyetleri Caesar Roma’ya döndükten sonra yeniden siyaset arenasında kendisini göstermeye başladı. Konuşmalarıyla halkı etkileyerek M.Ö. 69. yılında Roma’da Questor seçilmişti. Bu sırada Roma’da Mariusçuluk tekrar canlanmaktaydı. Bu nedenle halkın Caesar’a karşı bir sempatisi vardı. 39 Caesar halkın bu sempatisini kullanarak Sulla’nın çıkardığı yasaları değiştirmeye çalıştı. Öncelikle Sulla tarafından Marius taraftarı oldukları gerekçesiyle Roma vatandaşlığından atılanları yeniden vatandaşlığa almak için Plotius adındaki birinin verdiği yasa tasarısını destekledi. Bu tasarının kanunlaşması için etkili bir konuşma yaptı. Neticede tasarı kanunlaştı ve Sulla’nın yasalarından biri ortadan kalktı.40 Sula anayasasına karşı ilk başarısını elde eden Caesar, Questorluk için görev yeri olan İspanya’ya gitmeden önce karısı Cornelia’yı kaybetti. Bunun üzerine Caesar, 37 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 197: 19. Baker, 2012: 108-109. 39 Diakov- Kovalev, 2008: 186. 40 Tranquillus, I: V. 38 29 ölen karısı için büyük bir cenaze töreni düzenledi. Bilindiği üzere Cornelia, Marius taraftarı Cinna’nın kızıydı. Bu nedenle de halkın Cornelia’ya sempatisi büyüktü. Caesar cenazede toplanan kalabalığa oldukça güzel bir konuşma yaparak kendi politik çıkarları doğrultusunda bir kitle oluşturdu. Bunu hemen ardından da Gaius Marius’un karısı ve Caesar’ın da halası olan Lulia ölmüştü. Caesar bu cenazeyi de çok iyi bir biçimde kullanmış ve hatta cenazede Marius’u temsilen bazı maskelerin kullanılmasını sağlamıştı. Bu durum Caesar’ın beklediği gibi bir tepkiye yol açmış ve halkı kendi yanına çekmiştir. Ancak aristokratlar Caesar’ın yaptıklarına hiç iyi gözle bakmamışlardı. 41 Roma’da aristokratlar Caesar’ın açıkça Marius’u övmesinden sonra bir tedirginliğe düştüler. Zira 20 yıl kadar önce Marius’tan ve onun taraftarlarından kurtulmuşlardı. Şimdi ise karşılarında yepyeni bir Marius vardı. Senatonun artık yeni ve halk tarafından desteklenen bir düşmanı vardı. Hiç kimsenin çok fazla popüler olmasını istemeyen ve halk tabanının desteğinden oldukça çekinen senatörler tıpkı Pompeius’a yaptıkları gibi Caesar’a da bir çeşit “üvey evlat” muamelesi yapmaya başlayacaktı. Aslına bakılırsa senatörler her ne kadar politik hayatın içinde olsalar da davranışları politikanın gerektirdiği gibi değildi. Zira gittikçe güçlenen Caesar’ı karşılarına almak yerine yanlarına çekmeye çalışmaları daha mantıklı olabilirdi. Ancak oligarşinin elinde bulunan güç bir çeşit egoya dönüşmüş ve kendileri gibi düşünmeyenleri hiçbir suretle kabul etmemeye başlamıştır. Caesar, cenaze törenlerinden sonra Roma’dan hareket ederek görev yeri olan İspanya’ya kara yoluyla gitti. İspanya’da dönemin valisi Antonius Vetus’un yanında göreve başladı. Bu arada bölgede bulunan bir Büyük İskender heykelini gördü. Büyük İskender’in heykelinin altında, İskender’in şuanda kendisinin olduğu yaşta dünyayı ele geçirdiğini ancak kendisinin hala alt seviyede bir memur olduğunu söylediği ve bu yüzdende hayıflandığı rivayet edilir. Zira Büyük İskender otuz üç yaşında öldüğünde O dönemde bilinen dünyanın çoğunu ele geçirmişti. Caesar’da, İskender gibi büyük bir fatih olmak istiyordu. Ancak kendisi de otuzlu yaşlarda olmasına rağmen henüz etkin biri olamamıştı. Ayrıca İspanya’da Roma’dan çok 41 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 23. 30 uzakta olduğu için vakit kaybettiğini düşünüyordu. Bu sebeple gücün merkezindeki Roma şehrine dönmeyi istiyordu. Bu doğrultuda görevinden istifa ederek yeniden Roma’ya dönmeye karar verdi. Bu yıllarda Roma’da gücü iki kişi ellerinde bulunduruyordu. Bunlardan biri zengin Crassus diğeri ise ünlü Pompeius’tu. Bu iki adam birbirlerinden nefret etmekteydi. Zira Crassus zengin olmasına rağmen hep fetihler yaparak büyük bir komutan olmayı istemekteydi. Pompeius ise senatoda daha etkin bir konumda olmak niyetindeydi. Pompeius, Crassus’un senatodaki etkinliğini kıskanırken, Crassus’da Pompeius’un askeri başarılarını kıskanmaktaydı. Caesar, Roma’ya döndüğünde bu kez Aedilis olarak göreve başladı. Derhal Roma’nın mimari yapısıyla ilgilenmiş ve yine çok tepki çekecek bir şekilde Sulla’nın yıktırmış olduğu Marius heykellerini onartmış, onun adına yeni kabartmalar yaptırmıştır. Ayrıca halkın gönlünü hoş tutmak için büyük eğlenceler ve gladyatör dövüşleri düzenlemiştir. Bütün bu işler oldukça yüksek bir maliyete sahipti. Caesar is daha önce aile mirasından uzaklaştırıldığı için ekonomik anlamda çokta iyi bir durumda değildi. Zira borçları oldukça artmıştı. Marcus Crasus, bu dönemde Caesar’ın artan etkinliğini görmüş ve onunla yakınlaşmaya başlamıştı. Bundaki amacı ise Caesar’ın hırsını ve politik zekâsını kullanmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Caesar da aynı şekilde Crassus’un zenginliğinden yararlanmayı planlıyordu. Zira kendi cebinden ödediği eğlence masrafları dolayısıyla o da Crassus’a muhtaç durumdaydı. Bu ikili M.Ö. 70 yılına gelinen süreçte sürekli ortak hareket etmiş ve birbirlerinin çıkarlarını korumuşlardır. Crassus devamlı Caesar’ın borçlarını ödeyerek Caesar’a karşı alacaklıların oluşturacağı tehditten onu koruyor. Caesar’da akıllıca politik önerileriyle Crassus’u daha etkin bir politikacı haline getiriyordu. 2.7. Konsüllüğe Kadar Caesar Caesar, artan borçları dolayısıyla oldukça zor bir durumdaydı. Borçlarını ödemek için Crassus’dan yardım alsa da bu yeterli olmuyordu. Borçlarını ödemek için Caesar’ın bulunduğu mevkiden daha büyük bir mevkiiye ihtiyacı vardı. Bir eyalet 31 valiliği Caesar’ın ekonomisini düzeltmek için gayet iyi olabilirdi. Caesar’da bu amaçla Mısır eyaletinin valiliğini istemeye başlamıştı. Ancak aristokratlar buna engel olmak için her şeyi yaptı. Caesar her ne kadar onlarla mücadele etse de eyalet valiliğini elde edemedi.42 Eyalet valiliğini elde edemeyen Caesar Roma’da güçlü bir ruhani makam olan Pontifex Maximusluk mevkiini elde etmeye çalıştı. Bu başrahiplik makamı Caesar’ın etkinliğini arttırmasına yardımcı olacak ve bir süre için ekonomisini düzeltecekti. Ancak Caesar’ın önünde bir engel vardı. Roma’da bu makama İsauricus ve Catulus adındaki iki soylu aile mensubu da adaylığını koymuştu. Bu ikili Caesar’a göre hem zengindi hem de güçlü kişisel bağlantılara sahipti. Caesar onlara karşı başarılı olmasının zor olduğunun farkındaydı. Ancak adaylıktan vazgeçmeyi de düşünmüyordu. Hatta Catulus’un Caesar’a adaylıktan çekilmesi karşılığında önermiş olduğu yüklü miktardaki rüşveti de reddetmişti. Yine Caesar mücadeleyi kaybetmemek için önemli borçlar almış ve her şeyini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştı. Ancak hala halk desteğinin büyük bir bölümü Caesar’ın yanındaydı. Esasen diğer iki rakibinin de çekindiği tek konu buydu.43 Seçim günü Caesar annesinin yanına gelerek ona “Bugün oğlunun ya Pontifex Maximus olduğunu ya da sürgün edildiğini göreceksin” demiştir. Şaibeli bir oy sayımından sonra Caesar iki rakibini de mağlup etmiş ve başrahiplik makamını ele geçirmiştir.44 Caesar’ın büyük bir üstünlükle kazandığı seçimler esasında soylulara bir gözdağı niteliği taşımaktaydı. Halkın bu denli desteği Caesar’ın önünde her hangi bir engelin çok uzun ömürlü olmayacağını gösterir nitelikteydi. Halkçılar Caesar’ın yükselişine büyük bir sempati beslerken aynı oranda düşmanları da onun bu yükselişinden rahatsız olmaktaydı. 42 Tranquillus, I: XI. Plutarkhos: VII. 44 Plutarkhos: VII. 43 32 2.8. Catilina Olayı M.Ö.63 yılına gelindiğinde Roma soylu bir aileden gelen Lucius Catilina’nın Roma yönetimini ele geçirmek üzere düzenlediği bir komplo ile karşılaşmıştı. Esasında M.Ö. 65 yılına dayanan ve Crassus’un da desteklediği bu komplo, o yıllarda katılımcılardan bazılarının harekete geçme konusundaki kararsızlıkları yüzünden gerçekleştirilememişti. Hatta Caesar’ın adı bile bu komploya karışanlar arasında geçmektedir. Ancak Caesar ve Crassus kendilerini bu işten aklamayı başarmışlardı.45 M.Ö. 63 yılında Catilina yeniden ortaya çıkarak konsüllüğe aday olmuştu. Ayrıca seçildiği takdirde İtalya’daki borçluların borçlarını affedeceğini duyurmuştu.46 Soylular Catilina’nın konsül olmaması için her yola başvurdu. Catilina’nın konsüllük seçimlerindeki rakiplerinden biri olan Murena açıkça seçmenleri satın almaya çalıştı. Aynı zamanda konsül olan Cicero, Murena’yı güçlü bir şekilde savunurken Catilina’yı ise karalama kampanyası başlatmıştı. Hatta Cicero seçim günü sıkıyönetim ilan etmiş ve seçim alanını askerlerle doldurmuştu. Bunun sonucunda Catilina konsül seçilememişti.47 Catilina uğradığı haksızlıktan sonra yasal yollarla her hangi bir sonuç alamayacağını anlamıştı. Zira Cicero gibi güçlü rakipler onun durumunu sıkıntıya sokmaktaydı. Bu amaçla daha önceden de planladığı gibi yönetimi zorla ele geçirmeye kadar verdi. Şehirden ayrılarak Etruria’ya hareket etti. Etrafında borçlu aristokratlardan oluşan bir güruh vardı. Bunlardan bazıları şimdiden bölgede asker toplamaya başlamışlardı.48 Etruria’da Manlius’un oluşturduğu Catilina yandaşı kuvvetin gücü gittikçe artıyordu. Ancak onlar hem şehri ele geçirmek hem de Ciceroyu ortadan aldırmak niyetindeydiler. Bu amaçla Gaius Corrnelius ve Lucius Vargunteius, Cicero’ya suikast yapmaya kadar vermişlerdi. Ancak Curius adındaki birisi bu olayı haber almış ve Cicero’yu bilgilendirmişti. Bunun üzerine Cicero, Catilina’ya karşı tedbir 45 Atlan, 1970: 148. Atlan, 1970: 149. 47 Diakov- Kovalev, 2008: 192-193. 48 Atlan, 1970: 150. 46 33 almaya çalıştı.49 Cicero derhal sıkıyönetim ilan ettirmiş ve iki ünlü General Marcius Rex ile Quintus Metelus’u bu sırada köleleri ve Plepleri ayaklandırmış olan Catilina’ya karşı görevlendirmişti.50 Bu sırada Catilına Etruria’ya gelmiş ve isyancılarla birlikte hareket etmeye başlamıştı. Hatta Allobrog adında ki bir Galya kabilesiyle de belirli bağlantılar kurmuştu. Senato Catilina’nın daha fazla güçlenmesini önlemek için derhal harekete geçti. Catilina’ya karşı yapılan savaşta öncelikle Catilina’nın yandaşı olan Manlius ölmüştü. Ancak büyük bir ısrarla savaşa devam eden Catilina teslim olmak yerine çarpışarak ölmeyi tercih etmişti.51 Savaşın ardından Cicero sağ yakalanan Catilina taraftarlarını öldürmeye karar vermişti. Hatta Catilina’nın Allobrog kabilesine gönderdiği bazı mektupları ele geçirmiş ve bu mektuplarda geçen isimler doğrultusunda şehirde bir av başlatılmıştı. Caesar ise buna karşı çıkmış ve Catilina taraftarlarının hayat boyu hapse mahkûm edilmesini savunmuştur. Hatta bazılarının mallarının kamulaştırılmasını ve farklı eyaletlere sürgüne gönderilmesi gerektiğini de söylemiştir. Eğer bunu yapmayıp komplocuları öldürürler ise daha sonraki yıllarda kendilerine karşı büyük bir nefretin doğacağını söylemiştir. Ancak Cicero, Cato şahsiyetinde bir destek bulduğundan komplocuları öldürmekte kararlı davranmıştı. Hatta Cicero inatla sürgün kararını savunan Caesar’ı senatoya getirdiği silahlı adamları göstermiş ve onu ölümle tehdit ederek korkutmaya çalışmıştı. Caesar ise bunun üzerine daha fazla muhalefet etmemiş ve bir müddet için senatodan uzak durmuştu.52 Tertibin ortaya çıkmasından sonra Caesar, Lucius Vettius ve Quintus Curius tarafından Catilina Kopmlosuna katılmakla suçlandı. Curius olayı bizzat Catilina’dan öğrendiğini söylüyor, Vettius ise Caesar’ın Catilina’ya kendi el yazısıyla yazdığı bir mektubun elinde olduğunu iddia ediyordu. Bu suçlamalara karşı Caesar kendini savundu ve Cicero’nun tanıklığına başvurdu. Cicero, Caesar’ın komploya ilişkin önemli bilgileri kendisiyle paylaştığını söyleyince 49 Crıspus, XXVIII- XXIX. Diakov- Kovalev, 2008: 194. 51 Crıspus, LX- LXI. 52 Tranquillus, I: VIV. 50 34 Caesar suçlamalardan aklandı. Daha önce Cicero’yu, Catilina’cılara karşı uyararak onun hayatını kurtaran Curius ise haksız bir suçlamada bulunduğu için ödül alamadı. Vettius’un ise malı ve mülkü elinden alınmış, halk tarafından neredeyse linç edildikten sonra hapse atılmıştır.53 M.Ö. 65 yılında Catilina ile olan ilişkisi Caesar’ın ve Crassus’un işine yarayabilecekken M.Ö. 63 yılındaki tertipte durum daha farklı bir hal almıştı. Zira bu dönemde bu ikili yine Catilina’ya destek verdilerse de en azından Caesar, Catilina ile aynı görüşleri paylaşmamaktaydı. Caesar, Catilina’nın tertibindeki tehdidi görmüş ve başarılı olamayacağını anlamıştı. Bu nedenle onun komplosuna da dâhil olmamıştı. Ancak hakkındaki suçlamalar gösteriyor ki bir şekilde de olsa Caesar ile Catilina arasında bir bağlantı söz konusu olmuştur 2.9. Pompeia Olayı Caesar, Preator’luk görevinin sonunda gelenek olduğu üzere bir kura çekmiş ve kurada kendisine İspanya denk gelmiştir. Caesar’ın bundan sonraki görev yeri ispanya olacaktı. Ancak Caesar Roma’dan ayrılmadan önce bir olay daha yaşayacaktı. Caesar, karısı Cornelia’nın ölümünden bir yıl sonra Sulla’nın torunlarından biri olan Pompeia ile evlendi. Esasen iki düşman aileden gelmekte olan Caesar ve Pompeia’nın evlilikleri oldukça ilginçtir. Ancak hem Caesar hem de annesi Aurellia, Pompeia’yı çok sevmişler bu nedenle de aileden gelen düşmanlıkları bir tarafa bırakmışlardı.54 Roma’da Pompeia’ya âşık olan bir kişi daha vardı. Bu kişi Puplius Clodius idi. Clodius, Pompeia’ya yaklaşmak için her fırsatı kullanıyordu. Ancak evli bir kadın olan Pompeia’ya yaklaşmak o kadar kolay değildi. Clodius bu nedenle Bona adındaki tanrıça için yapılacak ayini beklemeye karar verdi. Zira bu ayine erkekler katılamaz sadece kadınların meydana getirdiği bir topluluk katılabilirdi. Ayinler gece yapılır, oyunlar oynanıp, eğlenceler düzenlenirdi. O yıl ki ayini de Caesar’ın karısı Pompeia düzenlemekteydi. Clodius bunu fırsat bilerek kadın kılığına girmiş 53 54 Tranquillus, I: XVII. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 36. 35 ve Pompeia’nın evine girmişti. Ancak bu sırada Caesar’ın annesi Aurelia, Cloudis’u fark etmiş ve derhal ayini bitirmişti. Bu olay çok çabuk duyulmuş ve Clodius hem evli bir kadına yanaşmakla hem de tanrıçaya hakaret etmekle suçlanmıştı. Ancak Caesar durumu öğrendikten sonra senatörler tarafından da şiddetle suçlanan Clodius’a karşı bir harekette bulunmamıştı. Hatta olay hakkında hiçbir şey bilmediğini söylemişti. Bu sırada halk da Clodius’un tarafını tutmaktaydı. Bunun nedeni ise halkın soyluların karşısında olmak istemesindendi. Caesar’ında muhtemelen halka karşı bir harekette bulunmamak için Cloidus’u suçlamadığı düşünülmektedir. Yine de Caesar karısı hakkında çıkan Clodius ile gizli bir ilişkisi olduğu yönündeki suçlamalardan rahatsız olmuş ve karısından boşanmıştır. 55 2.10. İspanya M.Ö. 61 yılında Praetorluk günlerinin sonuna doğru Caesar görev yeri olan İspanya’ya gitmek için hazırlanmaya başladı. Ancak bir sorun vardı. Caesar’ın görevinin sona ermesiyle birlikte üzerindeki dokunulmazlık zırhı da kalkmış olacaktı. Bu durum Caesar’ın alacaklılarını harekete geçirmişti. Zira Caesar’ın İspanya’ya gitmesi demek onların gözünden uzak olması demekti. Bu durum ise alacaklarını temin edememe sıkıntısı doğurabilirdi. Ancak bu sırada Caesar’ın müttefiki olan Crassus yeniden Caesar’a kefil olmuş ve alacaklılara bir güvence vermişti. Crassus’un araya girmesinden sonra Caesar Roma’dan ayrılabilmişti. 56 Caesar, İspanya’ya deniz yoluyla değil, Alp dağları üzerinden kara yoluyla gitmişti. Alp dağlarını geçerken bir köyde duraklamış ve ona eşlik eden adamlara; “Roma’da ikinci adam olmaktansa. Bu köyde birinci adam olmayı tercih edeceğini söylemiştir.”57 Görülen o ki Caesar’ın da söylediği sözlerden anlaşılacağı üzere yıllar geçse de Caesar hala büyük işler yapma tutkusunu ve Roma’nın en güçlü adamı olma isteğini kaybetmemişti. İspanya’ya ulaştıktan sonra Caesar, kendinden önceki Romalılardan farklı olarak bölgeyi sadece yönetmemiş ve halkı yanına çekmeye çalışmıştır. Zira Roma’nın bölgedeki kalıcılığının sağlanması için Roma dışındaki halklara da aynı şekilde 55 Plutarkhos: IX- X. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 39. 57 Abbott, 2010: 53-54. 56 36 davranılması gerektiğini düşünen Caesar kendi sorumluluğu altındaki bölgelerde düşüncelerine uygun hareket etmiştir. Böylece Roma egemenliğini salt bir askeri egemenlikten çok toplumsal hayatta yer etmiş bir sosyal egemenliğe, herkes tarafından kabul görmüş bir Romalılık esasına dayandırmaya çalışmıştır. Caesar sosyal hayatı düzene koymak için uğraşlarına devam ederken bölgede hala Roma’ya karşı mücadele eden kabilelere karşı da bir kuvvet oluşturmaya çalışmıştı. Daha sonra ordusunun başına geçerek Calaicler ve Lucitanlar ile savaşmaya başladı. Bu iki kabile ve onların dışında henüz Roma’ya boyun eğmemiş kabileleri hem karada hem denizde mağlup etti. Ardından barış ortamı sağlayarak İspanya şehirleriyle iyi ilişkiler kurdu. Alacaklı ve borçlu ilişkilerinde bir düzen oluşturdu. Alacaklıların, borçlulardan yıllık gelirlerinin üçte ikisini alabilmelerini ve borçlularında, borçlarının üçte biri oranında bir gelire sahip olmaları yönünde bir kanun çıkardı. Yaptığı bu değişiklik onun bir hayli ünlenmesini sağladı.58 Caesar’ın İspanya’da kazandığı zaferler ve halkında onu çok sevmesi sonucunda çok başarılı bir yönetim anlayışı geliştirdiği ortadaydı. Hatta bu sevgi öyle bir boyuta gelmişti ki askerler Caesar’ı imparator unvanıyla selamlamıştı. Bu durum Caesar’a sadık bir askeri grubun ortaya çıktığını göstermekteydi. Caesar İspanya’da büyük bir zafer kazandığı için zafer alayı ile ödüllendirilecekti. Ancak Caesar’ın sadece askeri bir komutan olarak kalmak gibi bir niyeti yoktu. Zira önemli bir askeri zafer kazanmıştı. Şimdide kazandığı askeri zaferi, siyasi bir başarı ile taçlandırmak niyetindeydi. Arkasında bir ordu olduğu sürece de fazlasıyla politik bir güce erişmesi mümkündü. Ancak Caesar senatonun zaferi sonucunda kendisine bahşettiği zafer alayını kabul ederse sadece asker olarak kalacaktı. Caesar’ın niyeti ise Roma’nın en tepesindeki makam olan konsüllüğü ele geçirmekti. Fakat konsüllüğe aday olmak için Caesar’ın Roma kanunlarına göre Roma’da olması gerekiyordu. Caesar ise hala İspanya’da bulunuyordu. Ayrıca konsüllüğe aday olmak için ordusunu bırakmalı ve sivil bir yurttaş olmalıydı. Caesar Roma’ya gelmeden dostları aracılığıyla konsüllüğe aday olmak istemiş ancak senato ise bunu kabul etmemişti. 58 Plutarkhos: XII. 37 2.11. Caesar’ın Konsüllüğü ve I. Triumvirlik M.Ö. 60 yılında Caesar senatonun kararına boyun eğerek Roma’ya bir asker olarak değil bir sivil olarak girdi. Konsül seçimleri öncesinde Roma yine bir hayli karışık durumdaydı. Dönemin en güçlü iki adamı Crassus ve Pompeius hala rekabet halindeydi. Senatonun, Pompeius’a karşı negatif tutumu, Crassus’un, Pompeius’a karşı olumsuz davranışlarını daha da şiddetlendirmesine neden olmuştu. Caesar’ın, Crassus ile öteden beri arası gayet iyiydi. Aynı şekilde Caesar, Pompeius ile de iyi bir dostluk kurmuştu. Şimdi bu iki dostluğu kendi faaliyetleri için bir destek olarak kullanmayı planlıyordu. Zira Caesar’ın kafasında bu iki güçlü şahsiyeti barıştırmak ve üçlü bir yönetim oluşturarak ortak çıkarlar doğrultusunda Roma’da gücü ele geçirmek istiyordu. Caesar hem Pompeius hem de Crassus ile görüşerek üçü arasında oluşturulacak ittifakın yararlarından bahsediyordu. Ayrıca onlardan M.Ö. 59 yılında konsül olmak için destek istiyordu. Eğer kendisi konsül olursa Crassus ve Pompeius’un da çıkarlarını koruyacağını vaat ediyordu. Crassus ve Pompeius her ne kadar birbirleriyle düşman olsalar da Caesar’ın önerdiği bu mantıklı teklife hayır diyememişlerdi. Böylece bu üç isim arasında, M.Ö. 60 yılında Roma tarihinde “Birinci Triumvirlik” adı verilen anlaşma yapılmıştı. Roma’da siyasi yaşam artık Caesar,Pompeius ve Crassus’un ağırlığını koyacağı ve halkçıların devamlı iktidarda olacağı bir çehreye bürünecekti. Bu şartlar altında Caesar M.Ö. 59 yılı için Roma’da konsüllüğe adaylığını resmen koymuştu. Arkasında ise Pompeius ve Crassus’un sağladığı büyük bir zenginlik ve siyasi güç vardı. Buna karşılık olarak konsüllüğe Lucius Lucceius ve Bibulus da konsüllüğe adaylıklarını koymuşlardı. Ancak Caesar, Lucceius’u verdiği rüşvetler ile yanına çekmiş ve konsüllük adaylığından uzaklaştırmıştır. Ancak Bibulus’da durum daha farklıydı. Zira Caesar’ın düşüncelerini gayet iyi bilen ve katı cumhuriyetçi fikirleriyle tanınan Cato, Bibulus’un Caesar tarafından rüşvetle ele geçirilmemesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Devlet işlerinde rüşvete 38 kesinlikle karşı olan Cato, Bibulus’u kendi tarafına çekmek için rüşvet dahi vermeyi kabul etmişti.59 Yoğun bürokrasi ve siyasi faaliyetler sonucu M.Ö. 59 yılının konsüllüğüne Bibulus ve Caesar seçildiler. Bibulus aristokratların desteklediği bir aday olmasından ötürü politik görüş bağlamında daima aristokratların yanında yer alacağını belli ediyordu. Buna karşılık Caesar halkçı bir tabanın desteğiyle yükselmiş ve soylu karşıtı politikaları destekleyeceğini çok önceden beri göstermişti. Caesar göreve başladıktan hemen sonra daha önce senatonun Pompeius’a yaptığı haksızlıkları gidermeye çalıştı. Öncelikle senato tarafından onaylanmayan Pompeius’un Asya’daki zaferlerini onaylattı. Böylelikle triumvirliğe bağlı kalacağını fiili eylemlerinde de göstermiş oluyordu. Bundan sonra Caesar bir çeşit toprak reformu yapmak için çalıştı. Daha önce Rullus tarafından da önerilen bu reforma göre İtalya’daki Campania dışında kalan devlet arazileri topraksız insanlara dağıtılması ön görülüyordu. Caesar bu kanun tasarısını senatoya sundu. Ancak senato bu kanuna şiddetle karşı çıktı. Bunu üzerine Caesar yasa tasarısını halk meclisine götürdü. Halk meclisinde görüşülen yasa tasarısı uygun görülerek kanunlaştırıldı. Daha sonra da Caesar, çıkardığı yeni bir kanunla Campania’daki toprakları da sayıları yirmi bini bulan topraksız yurttaşlara dağıttı.60 Caesar ardı ardına çıkardığı kanunlar ile halkı oldukça memnun ediyor ve soyluları da bir o kadar zor durumda bırakıyordu. Soyluların bir temsilcisi olan Bibulus, Caesar’ın çıkardığı kanunlara sürekli muhalefet ediyordu. Bunun sonucu olarak da halkın gözünde sevilmeyen bir adam konumuna düşüyordu. Zira insanlar soyluların halkın yararına olan her yasaya karşı çıktığını görüyordu. Bunun sonucu olarak insanların aristokratlara karşı olan nefretleri artıyordu. Cumhuriyetçiler Caesar’a muhalefet ederken gittikçe halktan uzaklaşıyor ve Caesar’ın tam da istediği noktaya geliyorlardı. Zira Caesar yaptığı işlerin meşru olduğunu savunuyor ve bunu halk istiyor şeklinde söylev veriyordu. Senato eğer halkın temsilcisi ise halk yararına olan tekliflere nasıl karşı çıkabilirdi? Eğer karşı çıkıyorlarsa da senato nasıl halkın temsil edildiği bir yer olabilirdi? 59 60 Tranquillus, I: XIX. Atlan, 1970: 152. 39 Şüphesiz Caesar’ın keskin politik zekâsı cumhuriyetçilere üstün gelmişti. Zira Caesar’ın kanunlaştırmak istediği yasa tasarılarını senatoda kabul görmemesi sonucunda Halk Meclisine başvurması, halkın gözünde Halk Meclisi’nin, senatodan daha üstün bir konuma geldiği yönünde bir izlenim bırakmıştı. İnsanlara göre soylu bir sınıftan gelmesine rağmen Caesar soyluların oluşturduğu oligarşiyi yıkacak ve halkı özgürleştirecekti. Caesar konsüllüğü sırasında sosyal anlamda da bir takım yenilikler yapmıştı. Yönetim kademesinde olup bitenleri halka anlatmak amacıyla Roma’nın her mahallesinde hükümetin çalışmalarını gösteren ve devletin eyaletlerinden gelen haberlerin yazıldığı panolar oluşturulmuştu. Bu durum Caesar’ın tarihte ilk gazeteyi çıkardığı şeklinde yorumlanabilir.61 Caesar ilk faaliyetlerinden sonra kendisine olan muhalefeti en aza indirgemek için harekete geçti. Kendisine hakaret edenleri ve suçlama yöneltenleri tutuklatmaya başladı. Cumhuriyetçi senatör Cato’da tutuklananlar arasındaydı. Bu durum büyük etki yaratmıştı. Hatta diğer konsül Bibulus, Cato’nun başına gelenlerden korkmuş ve tutuklanma korkusuyla evinden bir daha çıkmamıştır. Böylece Caesar yönetimde tek başına kalmıştır. Daha sonraki yıllarda insanlar Caesar’ın konsüllük dönemi için “Julius ve Caesar’ın konsüllüğü” deyimini kullanmışlardır.62 Konsüllüğünün sonlarına doğru Caesar ilginç bir girişimde daha bulundu. Daha önce kendi karısıyla adı çıkmış olan Publius Clodius’u tribün olarak atadı. Ancak bunu yapmasının nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Cloduis, Caesar’ın da en büyük muhaliflerinden biri olan Cicero’nun düşmanlarından biriydi. Zira Caesar’ın karısıyla ilgili olan davada Cicero, Clodius’un aleyhine büyük suçlamalarda bulunmuştu. Caesar da şimdi Clodius’un bu nefretini kullanmak niyetindeydi. Clodius göreve gelir gelmez Cicero’yu, Catilina ve yandaşlarını yargılama yapmadan ölüme göndermekle suçladı. Suçlamalar sonucunda Cicero’ya baskı o kadar artmıştı ki nihayetinde sürgüne gitmek zorunda kalmıştı. Ayrıca Cicero’nun Palatinis’teki evi de yağmalanmıştı.63 61 Diakov- Kovalev, 2008: 198. Türker, 2010: 27-28. 63 Diakov- Kovalev, 2008: 198. 62 40 Cicero’nun da devreden çıkmasıyla birlikte Roma’da, Caesar’a muhalefet edecek güçlü şahsiyetler kalmamıştı. Ancak Caesar ileri görüşlü bir siyasetçiydi ve konsüllük süresinin dolmasından sonra her hangi bir eyalete vali olarak gittiğinde Roma’da işlerin aleyhine dönmemesi için bazı önlemler almaya karar vermişti. Bu nedenle triumvirliği daha da sağlam bir temele oturmayı düşündü. Bu amaçla Kızı Julia’yı, Pompeus Magnus ile evlendirdi. Böylece Pompeius ile akrabalık kurmuş ve onu kendisine daha da çok bağlamıştı. Ardından kendiside bir sonraki yıl konsül olması güçlü bir ihtimal olan Calpurnius Piso’nun kızı, Calpurnia evlenmişti. Roma’da kanun olduğu üzere konsüllük süresinin dolmasından sonra her konsül Roma’nın her hangi bir eyaletine vali olarak atanırdı. Caesar’ın da konsüllük süresi dolmak üzereydi. Şimdi valilik yapmak için bir eyalet seçmesi gerekiyordu. Caesar kendi düşünceleri doğrultusunda en uygun bölgenin Galya olduğuna karar verdi. Daha önce Güney Fransa’nın bir bölümünü oluşturan Galya Narbonensis M.Ö.121 yılında Roma’nın bir eyaleti olmuştu. Bundan kırk yıl sonra Galya Cisalpina bölgesi de Roma’nın bir bölgesi haline gelmişti.64 Ancak Alper’in Kuzeyin de kalan Galya ülkesi ise özgürdü ve Roma’ya bağlı değildi. Caesar da bu durumdan yararlanmak niyetindeydi. Senatoda yapılan görüşmeler sonucunda Caesar Galya Cisalpina, Illyricum ve Galya Narbonensis eyaletlerinin yönetimini ve buralarda yeni ordular kurma haklarını beş yıllığına elde etmişti. Eyalet valiliklerini ele geçirdikten sonra Caesar konsüllük süresinin dolmasını beklemeden Roma’dan ayrılarak Galya’ya doğru hareket etti. Zira Roma’da konsüllük süresinin dolmasını beklemesi tehlikeli olabilirdi. Çünkü bu sürenin bitmesi ile birlikte dokunulmazlığı kalkacak ve muhalifler tarafından hakkında pek çok dava açılabilecekti. Caesar, Galya’ya doğru harekete geçtiğinde arkasında kendisine hayranlık duyan bir halk ve kendisinden nefret eden bir senatör ordusu bırakmıştı. Ancak Galya’daki valiliği süresince uzun bir müddet Roma’da bulunamayacaktı. Bu durum halk tarafından unutulmasına yol açabilirdi. Bunu önlemek için Caesar oldukça büyük bir casusluk teşkilatı oluşturdu. Bu casuslar Caesar’a, onun 64 Roberts, 2010: 82. 41 yokluğunda Roma’da olup bitenleri anbean bildirmekle yükümlüydüler. Ayrıca şehirde Caesar adına faaliyetlerde bulunmaları için de talimat almışlardı. 42 43 3. BÖLÜM GALYA SAVAŞI 3.1. Galya Ülkesi Günümüzde, Belçika ve Fransa’yı içine alan bir bölge olan Galya, İtalya’nın kuzey batısında yer almaktaydı. Ancak Galya’nın kuzeyi yani, Alpler ötesi Galya olarak adlandırılan bölge hala özgür Kelt kabilelerinin elindeyken güneydeki Galya Narbonensis adı verilen bölge doğrudan Roma’ya bağlıydı ve Roma’dan gönderilen valiler tarafından yönetiliyordu. Narbonensis bölgesi ele geçirildiğinden bu yana Roma için daima önemli bir bölge olmuştu. Zira İspanya ve İtalya arasında bir geçiş noktasında olan bu eyalet Roma’nın, İspanya ile kara yolunu oluşturmaktaydı. Ayrıca roma tüccarları da bu kara yolundan yararlanıyor ve güvenli bir şekilde ticaretlerini icra edebiliyorlardı. Roma’nın kontrolünde olmayan Alpler ötesi Galya ise Narbonensis’in kuzeyinde yer alan ve Romalılar için bilinmezliklerle dolu bir ülke olarak kendini gösteriyordu. Ancak buna rağmen Roma yinede kuzeyle olan ilişkilerini geliştirmekten geri durmamıştı. Zira bölgeye yollanan kısıtlı sayıda ki tüccarlar hem Galyalılarla ticaret yapıyor hem de bölgeden edindikleri bilgileri Roma yönetimine aktarıyorlardı. Bundaki amaç ise Roma’nın bölgede yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluğa karşı hazırlıklı olmak istemesiydi. Kuzey Galya’nın huzursuz olması demek, Güney Galya’nın da karışması anlamına gelmekteydi. Galya’nın yerli halkı olan Keltler siyasi bir birlik altında bulunmayıp. Bölgeye yayılmış pek çok kabileden meydana gelmekteydiler. Galya’nın en kuzeyinde Belgae adı verilen savaşçı bir Kelt kabilesi yaşamaktaydı. Güneyde ise Aquiton kabileleri yaşamaktaydı. Bu iki kabilenin arasında mızrak kullanışlarıyla ünlü olan Arverniler, Sequanlar, Aedular ve Nerviler yaşamaktaydı. Her ne kadar Romalılar tarafından barbar olarak tanımlansalar da bu topluluklar kendi içlerinde yüksek bir kültür düzeyi oluşturmuşlardı. Ayrıca Galya toprakları oldukça verimliydi. Galyalılar da bu verimli topraklardan yararlanmakta, tarım ve hayvancılık yapmaktaydılar. Bunun dışında bölgede zengin maden yatakları bulunmaktaydı. Galyalılar dokumacılıkta ve araba yapımında oldukça ilerlemişlerdi. Ayrıca güneydeki Grek 44 şehri olan Massalia kentinden de sikke basım tekniklerini öğrenmiş bulunmaktaydılar. Bunların dışında Galyalılar şehirleşmede de ilerlemiş ve etrafı surlarla çevrilmiş olan şehirler meydana getirmişlerdi.65 Galya kabileleri kudretli bir topluluktu kale ve donanma inşası hakkında bilgi sahibiydiler. Ayrıca kuvvetli bir orduda meydana getirebilecek kapasitedeydiler. Bunu yanında ilginç savaş teknikleri kullanıyorlardı. Caesar Galya Savaşında karşılaştığı kabilelerden birinin kullandığı ilginç bir savaş taktiğinden bahsetmektedir. Bu taktiğe göre Galya ordusundaki her iki adamdan birine bir at verilmekteydi. Bir asker atının üzerindeyken diğeri yaya olarak süvarinin yanında yürümekteydi. Eğer savaş sırasında bir başarısızlık olursa geri çekilirken yaya olan asker süvarinin bindiği atın yelesine tutunup onunla birlikte hızlı bir şekilde geri çekilebiliyordu.66 Görüldüğü üzere Galyalılar Romalıların “barbar” olarak tanımladıkları toplulukların ifade ettiği kültür düzeyleri düşük bir ırk olmaktan çok kendi bölgelerinde medenileşmiş ancak siyasi anlamda bir bütünlük oluşturamamış bir topluluktu. Siyasi birliklerinin olmayışı onların kolay bir şekilde ele geçirilebileceklerini gösterir nitelikte olsa da Galya kabileleri her hangi bir dış etken karşısında kendi aralarındaki anlaşmazlıklara bir son verip ortak hareket edebilen bir topluluktu. Romalılar’ın kendilerinden olmayan kabilelere barbar olarak hitap etmeleri Roma tarihinde sık rastlanılan bir durumdu. Nitekim Galyalılara barbar olarak hitap etmelerinin nedeni sadece bu nedenden ibaret değildi. Roma’daki Galya algısı ve korkusu daha eskiye dayanmaktaydı. M.Ö. 390 yılında Galya’dan gelen savaşçı kabileler Kartacalı Hannibal’ın dahi yapamadığını yapıp İtalya’yı istila etmiş ve Roma’yı ele geçirip yağmalamışlardı.67 Bu olaydan sonra Romalılar’da bir Galya korkusu yer etmiştir. Bundan sonra ki dönemde kuzeyde yer alan Kelt kabilelerine karşı her zaman temkinli ve ihtiyatlı olmuşlardı. Onları Roma sınırından uzak tutmak adına sürekli önlem almak zorunda kalmışlardı. 65 Atlan, 1970: 154. Abbott, 2010: 59-60. 67 Baker, 2012: 117. 66 45 3.2. Helvetiler İle Savaş M.Ö.58 yılında Caesar Roma’dan ayrılmış ve Galya Narbonensis bölgesine gelerek görevine başlamıştı. Bu sırada kırklı yaşlarda olan Caesar’ın mali sıkıntıları hala devam etmekteydi. Büyük işler yapmak istiyordu ancak bunu için elinde parası yoktu. Crassus ve Pompeius, Caesar’a iyi sayılabilecek maddi destek vermişlerdi. Ancak Caesar’ın amaçlarıyla kıyaslandığında bu destek yetersiz kalıyordu. Caesar eğer Galya’da sadece valilik yaparsa herhangi bir güç elde edemeyeceğinin farkındaydı. Ona lazım olan şey bir savaştı. Çıkaracağı bir savaş sonucunda büyük bir güç ve para elde edebilirdi. Zira savaş ganimetleri için kimse onu bir yolsuzlukla suçlayamazdı. Ancak elinde büyük bir savaş için yeteri kadar askeri yoktu. İtalya’da ayrılırken yanında sadece dört lejyon kadar asker vardı. Bunların iki tanesini de Kuzey İtalya’da bırakmıştı. Bu nedenle gücünü arttırması gerekiyordu. Caesar’da bu yönde çalışmalara başladı. Caesar’ın konsüllüğünün bitmesine yakın Roma’nın kuzey sınırında, bu günkü İsviçre’de yaşayan bir halk olan Helvetiler, topraklarını terk edip Galya’ya doğru hareket etmek niyetindeydiler. Bu kabilenin içindeki soylu ve zengin bir adam olan Orgetorix, Helveti halkını Galya’ya doğru göç etmeleri için ikna etmişti. Ayrıca bu adam çevredeki kabileleri de etkileyerek kendisini bir kral yapmak niyetindeydi. Bu planının açığa çıkmasından sonra Orgetorix, halkı arasında zor duruma düşmüş ve daha sonra da ölmüştür. Helvetiler onun kendi kendisini öldürdüğünü düşünmekteydiler.68 Orgetorix’in ölümünden sonra Helvetiler, Galya’ya geçiş için hazırlıklarını tamamladılar. Bundan sonra yaşadıkları on iki şehri, dört yüz kadar köylerini ve taşıyabileceklerinden fazla olan zahirelerini yakarak yola çıktılar. Bundaki amaçları ise geriye dönüşlerini imkânsız hale getirmekti. Aynı şekilde Helvetiler komşu kabileleri olan Tigurenler, Boiler, Rauraclar ve Latobrigleri de bu amaç doğrultusunda şehirlerini yakmaya ikna ettiler.69 Bu topluluklar öteden beri Alpler’in 68 69 Caesar, I: 2-4. Caesar, I: 5. 46 kuzeyinde ikamet etmekteydi fakat birlikte hareket etmeyip parçalı bir yapı gösteriyorlardı. M.Ö. 58 yılında birlikte topraklarını terk etmiş olmaları ve büyük bir kitle halinde Galya’ya hareket etmeleri Roma’nın dikkatini çekmişti. Bu olaylar yaşanırken Caesar Narbonensis ‘deydi ve casusları vasıtasıyla Helvetilerin hareketlerini yakından takip ediyordu. Roma’nın da bu durumdan duyduğu rahatsızlığı kullanarak harekete geçmek niyetindeydi. Zira görünüşte Caesar kendisi bir savaş açmıyor Galya’yı, Helvetilere karşı savunuyordu. Böylece kimse onu saldırganlıkla suçlamak için yeterli kanıta sahip olamayacaktı. Helvetiler’in, Galya’ya geçişleri iki yoldan mümkündü. Bunlardan biri Sequan toprakları üzerinden geçen bir yoldu. Ancak bu yol oldukça dağlık ve aşılması çok güç olan bir yoldu. İkinci yol ise Roma eyaleti üzerinden geçmekteydi ve oldukça rahat bir yoldu. Bu yolun üzerinde Genova şehri bulunmaktaydı. Bu şehirde Rhone Nehri üzerinde yer alan bir köprü vardı. Bu köprü Helveti topraklarıyla Roma toprakları arasında bir sınır teşkil ediyordu. Helvetiler bu köprüden geçerek Roma toprakları üzerinden Galya’ya ulaşabilirlerdi.70 Görülen o ki Helvetiler Romalılar’dan korkmamaktaydı. Romalılar’ın topraklarını kullanıp Galya’ya geçmekte tereddüt etmiyorlardı. Caesar ise olan bitenin farkındaydı ve Helvetilere karşı harekete geçmek üzere hazırlıklara başlamıştı. İtalya’da bıraktığı iki lejyonu yanına çağırmış ve Galya’daki müttefiki olan kabilelerden de kendisine destek sağlamıştı. Caesar Helvetilere karşı harekete geçtiği sırada elinde bulunan asker sayısını arttırmıştı. Bunu yaptığı için de Roma’da kendisine muhalif olanların eleştirilerine maruz kalmıştı. Bilhassa Cato, Caesar’ın kendi kafasına göre hareket ettiğini, istediği kişilere vatandaşlık dağıttığını ve yasadışı ordular kurduğunu söyleyerek onun cumhuriyete karşı suç işlediğini savunuyordu.71 Muhaliflerin Caesar’a karşı bir kamuoyu oluşturma çabaları onun fazla umursadığı bir durum değildi. Zira eline bir fırsat geçmişti ve bunu kullanmak niyetindeydi. Ayrıca Pompeius ve Crassus 70 71 Caesar, I: 6. Baker, 2012: 117-118. 47 hala Caesar’ı desteklemekteydi. Bu durumda Caesar adına Roma için endişelenecek bir şey yoktu. Caesar hazırlıklarını tamamladıktan sonra Helvetiler’e karşı harekete geçti. Ancak Kuzey kabileleri Romalılar için daima korkutucu olmuştu bu durum Caesar’ın ordusuna da yansıyabilirdi. Caesar bunu önüne geçmek için askerleriyle daima iletişim halinde olarak onları cesaretlendirmeye çalışmıştı. Zira Helvetiler’de Romalılar gibi bir insandı ve Romalılara karşı bir üstünlükleri bulunmamaktaydı. Bu şartlar altında Caesar, Rhone Nehrine ulaşmıştı ve derhal köprüyü yıkmıştı. Caesar’dan sonra bölgeye ulaşan Helvetiler, Caesar ile iletişime geçerek ona Roma’yla savaşmak gibi bir niyetlerinin olmadığını sadece eyaletten geçmek istediklerini söylediler. Ancak Caesar buna izin vermedi.72 Yinede Caesar Helvetiler’in bölgeden kolay kolay ayrılmayacağını anlamıştı. Bunu için yaklaşık otuz kilometrelik bir alana yayılan tahkimatlar oluşturdu. Bu bölgelere garnizonlar yerleştirildi ve nehirden geçmeye çalışacak olan Helvetiler gözlenmeye başlandı. Tahkimat yapımı bitince Caesar bölgenin komutasını yardımcısı Titus Labienus’a bırakmış ve kuvvetlerini bir araya toplamak için bölgeden ayrılmıştı.73 Helvetiler, Roma topraklarından geçemeyince ikinci yol olan Sequan topraklarına doğru ilerlediler. Bu topraklar Roma’nın dışında olup Alpler ötesi Galya’da yer alıyordu. Ancak bölgede Roma’nın müttefiki olan kabileler vardı. Caesar onları korumayı bahane ederek Roma toprakları dışında sefere çıkabilirdi. Helvetiler, Sequan topraklarından Galya’ya girmişlerdi. Bölgede derhal yağma ve yıkım hareketlerine başlamışlardı. Bu sırada Helvetilere karşı kendilerini savunamayan Galya kabilelerinden Aedular ve Allobroglar Caesar’a elçiler yollayarak ona Helvetilere karşı kendilerini koruyamadıklarını söylemiş ve yardım talep etmişlerdi. Bu kabileler öteden beri Romanın müttefiki olmuşlardı ve dolayısıyla Caesar’ın da onları yardım etmesi icap ediyordu. Bunun üzerine Caesar harekete geçerek Helvetiler üzerine yürüdü. Bu sırada Helvetiler Arar Nehrine ulaşmışlar ve sandallar yaparak nehrin karşı tarafına geçmeye 72 73 Caesar, I: 7. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 48. 48 başlamışlardı. Bölgeye ulaşan Caesar henüz karşıya geçmemiş olan Helvetilere saldırarak onları mağlup etmişti. Mağlup olan Helveti boyu ise Tiqurianlar olmuştu.74 Tiqurianlar mağlup edilmiş olsa da Helvetilerin büyük bir kısmı nehri geçmişti. Bunu üzerine Caesar onları takip etti. Ancak iaşe sıkıntısı da kendisini göstermeye başlamıştı. Caesar bunun önüne geçmek için çevredeki dost kabilelere haber göndererek onlardan yardım talep etmişti. Ancak Caesar’ı kendilerine yardım için çağırmış olan kabileler Caesar’a herhangi yardım da bulunmuyorlardı. Bunu üzerine Caesar kabile liderlerini yanına çağırmış ve onları azarlamıştı. Kabile liderleri de Caesar’a, soylu biri olan Dumnorix adlı birinin halkı isyana teşvik ettiğini ve Helvetilerle ortak hareket etmek amacıyla hal arasında propaganda yaptığını söylemişlerdi. Bu sırada Caesar’ın yanında olan Dumnorix’in kardeşi Diviciadus kardeşinin aksine Roma’ya sadık bir adamdı. Caesar, Dumnorix konusunda ne yapacağı hususunda Diviciadus ile istişare etmiş ve onun isteği üzerine Dumnorix’i affederek sadece gözetim altında tutmaya karar vermiştir. Böylelikle Diviciadus’da gücendirilmemiş oluyordu.75 Kendi içindeki muhalifleri temizledikten sonra Caesar, Helveti Savaşını kesin bir şekilde sonlandırmak üzere yoluna devam etti. Ordusunu, Autun’a doğru yöneltti. Bu sırda Aedular ve Titus Labienus da bu bölgeye gelmişti. Caesar ordusunu toplanmasından sonra savaş düzenine geçti. Bu sırada Helvetiler de Autun’a gelmişlerdi.76 Romalıların kendilerinden korktuğunu düşünen Helvetiler bölgeye geldiklerinde savaş düzeni almış bir Roma ordusu gördüklerinde şaşırdılar ve onlarda derhal savaş düzenine geçtiler. İki tarafında geri çekilmek gibi bir niyeti yoktu. Sayı olarak Helvetiler, Romalılara oranla üstün bir durumdaydı. Ancak savaş alanına daha önce gelen Caesar, savaş bölgesini Helvetiler’e göre daha iyi kullanmıştı. Savaşın başlamasıyla birlikte Helvetiler, Roma’nın lejyonlarına doğru saldırıya geçti. Aynı anda Boiler ve Tulingler’de, Romalılara yandan saldırarak onları etkisiz 74 Caesar, I: 11-12. Caesar, I: 15- 20. 76 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 48. 75 49 hale getirmeye çalışmıştı. Savaş bu noktada iki yönlü olmaya başladı ve bir müddet böyle devam etti. Daha sonra ise Helvetiler geri çekilmeye başladılar. Hatta kendi karargâhlarında bir mevzii oluşturmuş ve burada savunmaya geçmişlerdi. Ancak bu savunma çok uzun ömürlü olmamış ve Romalılar Helvetiler’in ordugâhlarını ele geçirmişlerdi. Helvetiler hızlı bir şekilde geri çekilmeye başlamış ancak güçlerinin çoğunu kaybetmişlerdi. Bu nedenle Caesar’a elçiler yollayarak barış talep ettiler. Caesar ise tüm Helvetiler’in teslim olması şartıyla barış yapmayı kabul etmişti.77 Savaşta Helvetiler’in büyük çoğunluğu katledilmişti. Sağ kalanların önemli bir kısmını kadın ve çocuklar oluşturuyordu. Bu büyük zaferden sonra Caesar kendisine teslim olan Helvetilere ne yapması gerektiğine karar vermek zorunda kalmıştı. Nihayetinde mantıklı bir karar vererek Helvetileri terk ettikleri topraklarına geri yolladı. Bundaki amacı ise Germenler ve Romalılar arasında bir sınır teşkil eden İsviçre’nin boş kalmamasını sağlamaktı. Helvetiler ile yapılan savaş Caesar’ın Galya’da yaptığı ilk savaşı ve kazandığı ilk zaferi olmuştu. Cato ve diğerleri her ne kadar Caesar’ı kendi çıkarları doğrultusunda bir savaş açmakla suçlasalar da Caesar’ın zaferi Roma’nın kuzey sınırını güvence altına almıştı. Ayrıca Galya’da kazanılan bu zafer Roma’nın henüz etkinlik kuramadığı Alpler ötesi Galya’da geniş bir yankı uyandırmıştı. Zira savaştan sonra pek çok Galyalı kabile reisi Caesar’ı kazandığı zaferden dolayı tebrik etmişti. Bu durum Caesar’ın bölgedeki, etkinliğinin ne denli arttığının bir göstergesiydi. M.Ö. 58 yılındaki bu zafer Caesar’ın artık Kuzey’in korkulacak bir yer olmadığını ve Romalılar’ın buralara kadar gelebilecek cesarete sahip olduğunu hem Galya kabilelerine hem de Roma halkına göstermesi bakımından önem arz etmektedir. 3.3. Ariovistus İle Savaş Helveti muharebesinden sonra Caesar, Kuzey’de önemli bir güç olduğunu göstermişti. Ancak Galya’daki tek ve en büyük güç henüz kendisi değildi. Zira 77 Caesar, I: 25- 27. 50 bölgede Caesar’a rakip olabilecek önemli liderler vardı. Germenler’in kralı olan Ariovistus, Caesar’ın rakiplerinden biriydi. Ariovistus, o dönemde Germenler’in başına geçmiş ve topraklarını Rhen Nehri boyunca genişletmişti. Hatta Galya’nın da bir bölümünü egemenliği altına almıştı. Bunun neticesinde birçok Galya kabilesi Ariovistus’a tabii olmuştu. Bu kabileler arasında, Roma’nın bir müttefiki olan Aedu kabilesi de vardı. Galya halkı bu durumdan oldukça rahatsızdı. Zira bu tarihlerde Galya ve Germen halkları birbirlerinden hiç haz etmezlerdi. Ayrıca Ariovistus’da Galya’yı ele geçirdikten sonra Galyalı kabilelere karşı tam bir zorba davranmıştı. Galyalılara zulmetmiş ve kendi istekleri doğrultusunda Galya topraklarında keyfi uygulamalarda bulunmuştu. Bunun dışında Galya’da egemenliğini sağlamlaştırmak için Germen bölgesinden pek çok kabileyi bölgeye getirtmiş ve buraya yerleştirmiştir. Böylece Galya’da ki gücünü ve Germen nüfusunu arttırmıştır.78 Uğradıkları zulümlerden sonra Aedular, Caesar’a elçiler göndererek içinde bulundukları durumu ona bildirmişlerdi. Ayrıca Germenlerin hala Rhen’den akın akın geldiği yönünde de bilgi vermişlerdi. Aedular, Caesar’a bu durum böyle sürerse çaresiz kalacaklarını ve kendilerine yerleşecek başka yerler arayacaklarını söylediler. Bunun olmaması için Caesar’ın onları korumasını ve Germenleri Rhen’in doğusuna geri göndermesi gerektiğini söylediler. Buna karşılık Caesar da durumla ilgileneceği konusunda söz vererek onları yatıştırmıştı. 79 Şüphesiz bu durum önemli bir sorun teşkil ediyordu. Caesar bölgesinde her hangi bir sorun, istemiyordu. Zira bu sorunu teşkil eden Ariovistus M.Ö. 59 yılında, Caesar’ın konsül olduğu zamanda Roma’nın adlandırılmış bir kraldı. Bundan dolayı Roma’nın dostu bir ve müttefiki müttefikiyle olarak çatışması senatoda kendi aleyhine olan sesleri arttırabilirdi. Ancak Ariovistus bölge de etkinliğini daha da arttırırsa Caesar’dan daha güçlü bir konuma gelebilirdi. Bunun dışında Roma’nın kuzeyinde savaşçı Germen kabilelerinin yerine Roma’ya bağlı Galya kabilelerinin olması Caesar için daha da tercih edilebilir bir durumdu. 78 79 Caesar, I: 31. Caesar, I: 31-33. 51 Caesar durumu değerlendirdikten sonra, Aedular’ın şikâyetlerini bir savaş bahanesi olarak kullanmaya karar verdi. Zira Caesar’a göre savaşı kendisi açmamış, Caesar’ın bölgesine girmiş olan Ariovistus açmıştır. Bu durumda kendisini senatoda savaş arayan biri olarak değil sadece bölgesini savunan bir vali gibi gösterebilirdi. Caesar derhal, Ariovistus’a bir elçi gönderdi. Durumu görüşmek amacıyla Ariovistus’a Galya’da bir yer belirlemesini söyledi. Buna karşılık Ariovistus, Caesar’a onunla bir işi olmadığını eğer kendisiyle konuşmak istiyorsa Caesar’ın kendi ayağına gelmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca, Ariovistus Galya içlerine ordusu olmadan gelemeyeceğini ve sırf bir görüşme içinde ordu oluşturamayacağı söyledi. Bu mesaja karşılık Caesar yeniden Ariovistus’a bir elçi gönderdi. Ona Aedular’ın kendi himayesi altında oluğunu ve Ariovistus’un Aedu topraklarından çekilmesi gerektiğini söyledi. Eğer bunu yapmaz ise Caesar’ın, Aedular’ı savunmak için savaşacağını söyledi. 80 Germenler’in kuvvetli ve korkusuz bir yapısı vardı. Bu nedenden ötürü de kendi güçlerine güveniyorlardı. Ariovistus’ta bu yapının izlerini taşıyordu. Ayrıca bölgede önemli zaferler kazanmıştı. Bu nedenden ötürü de Caesar’dan korkması için bir sebep göremiyordu. Aedu topraklarından çekilmeye de niyetli değildi. Caesar’ın mesajından sonra Ariovistus yolladığı bir elçi vasıtasıyla Caesar’a cevap verdi. Ariovistus, Caesar’a “ben nasıl ki Roma’ya kendi milletini nasıl yönetmesi hususunda direktifler vermiyorsam Roma’da bana böyle emirler vermemeli. Aedular savaşta şanslarını denediler ve kaybettiler. Bu nedenle de bana bağlıdırlar. Bana bağlı kaldıkları ve vergilerini ödedikleri sürece de onlara zarar vermeyeceğim. Caesar’ın tehdidine gelince de, kimse benimle sonunda mahvolmadığı bir savaşa girişmedi. Ne zaman isterse boy ölçüşebiliriz.” demiştir.81 Ariovistus’un cevabı iki güç arasındaki iplerin gerildiğinin göstergesi niteliğindedir. Bu nedenden ötürüde hem Caesar’ın hem de Ariovistus’un artık savaş için hazırlanmaları gerekmekteydi. Nitekim bundan sonraki süreçte iki liderde güçlerini 80 81 Abbott, 2010: 61-62. Caesar, I: 36. 52 toplamaya başlamıştı. Ancak Caesar daha hızlı davranmış ve Ariovistus’un bölgesine girmişti. Bu sırada bir problem ortaya çıkmıştı. Zira Caesar’ın askerleri arasında Germenler hakkında bir takım efsaneler yayılmaktaydı. Özellikle bölgedeki tüccarların askerlere anlattığı korkunç hikâyeler Roma lejyonerlerinin cesaretini kırmaktaydı. Ordudaki askerlerin çoğu Germenlere mağlup olunacağını düşünüyor ve hatta bazıları firar etmek için fırsat kolluyordu. Caesar eğer harekete geçmezse ordusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirdi. Ancak Caesar durumu iyi gözlemiş ve subaylarını yanına çağırarak onlarla bu konu hakkında bir toplantı yapmıştı. Subaylarına Germenler hakkındaki kendi görüşlerini anlatmış ve onlardan cesaretlerini toplamalarını istemişti. Daha sonra ise onlara ertesi sabah tekrar yola çıkacağını söylemişti. Arkasından kimin gelip gelmeyeceğini görmek istediğini ve eğer kimse gelmez ise sadece onuncu lejyon ile birlikte gideceğini söylemişti. Onuncu lejyon Caesar’ın ordusunda kahramanlıklarıyla ün yapmış bir lejyondu. Caesar’ın konuşmaları üzerine askerler cesaretlenmiş ve kendilerini toplamaya başlamışlardı. Daha önce korkularına yenik düşmüş olan askerler şimdi savaşma hırsıyla dolmuşlardı.82 Bundan sonra Caesar ordusuyla ilerlemeye devam etmiş Vesontio adı verilen şehri ele geçirmişti. Burada Ariovistus’un gelmesini beklemiş ve savaş hazırlıklarına başlamıştır. Zira bu kasaba savaş için oldukça elverişliydi. 83 Ariovistus bölgeye geldikten sonra Caesar ile yeniden bir elçi trafiği başlattı. İki lider arasında yapılan görüşmeler her hangi bir sonuca bağlanmamış ve daha önceki tartışmaların bir tekrarı olmuştu. Sadece savaşın başlaması ertelenmişti. Hatta bu görüşmeler sonrasında Ariovistus, Caesar’ın elçilerinden birini esir etmişti. Ancak buna rağmen savaş hala başlamamıştı. Caesar’ın sık sık yaptığı tacizlere karşılık Germenler savaşa bir türlü razı olmuyordu. Çok geçmeden Germenlerin savaşa neden yanaşmadıkları da anlaşılmıştı. Germen kadınları fala bakarak her hangi bir savaşın sonucu hakkında bilgi verebiliyorlardı. Şimdi de bu kadınlar Casear ila yapılacak savaş için fala bakmış ve savaşı Germenler’in kazanamayacağını söylemişlerdi. Germenler kesinlikle yeni aydan önce savaşa 82 83 Abbott, 2010: 63-64. Caesar, I: 38. 53 girmemeliydi.84 Caesar Germenler’in savaşa neden girmediklerini öğrendikten sonra tacizlerini arttırmıştı. Ariovistus’un üzerine yem olarak küçük birlikler gönderiyor ve onu kendi üzerine çekmeye çalışıyordu. Germenler bir süre için Caesar’ın tacizlerine karşı umarsız davransalar da nihayetinde kesin bir savaşı kabul etmek zorunda kalmışlardı. Her ne kadar kehanet Germenlerin aleyhine olsa da Ariovistus bir kraldı ve savaşı bu kadar geciktirmesi onun ününe yakışmayan bir hareketti. Derhal harekete geçmeli ve Caesar’ı mağlup etmeliydi. Zira eğer bir zafer kazanırsa hem Galya’daki düşmanlarına hem de Roma’ya bir gözdağı verebilecekti. Karşılıklı uzun bir bekleyişten sonra savaş nihayet başlamıştı. Romalılar geçen günlerdeki korkularından eser kalmamışçasına Germenlere saldırmışlardı. Caesar ve kurmayları savaşta bizzat yer almışlar ve askerleriyle birlikte dövüşmüşlerdi. Bu sırada Caesar’ın ordusunda yer alan Marcus Crassus’un oğlu Publius Crasssus oldukça başarılı işler yapmış ve savaşın kazanılmasında büyük bir katkıda bulunmuştu. Savaşın sonunda da Germenler dağılmış ve Rhen nehrine doğru kaçmışlardı. Bunlardan bazıları kayıklarla Rhen nehrinin karşı tarafına geçebilmiş bazıları da Romalılar’ın eline düşüp öldürülmüştü. Kaçanlar arasında kral Ariovistus’da vardı.85 Caesar, Galya’da giriştiği ikinci savaşı da kazanmıştı. Hatta bu sefer bir Germen kralını yenmiş ve ününü olabildiğince arttırmıştı. Ancak Galya büyük bir ülkeydi ve burayı egemenliği altına almak için önünde daha uzun bir yol vardı. Galyalılar her ne kadar Caesar’a itaat ediyormuş gibi görünseler de esasen bağımsızlıklarına düşkün bir halktı. Bu nedenden ötürü ellerine geçirdikleri her fırsatı kullanacak ve Caesar’ı bölgelerinden çıkartmaya çalışacaklardı. Ancak Caesar Galya’da ki mücadelesine iyi başlamış ve kolay bir rakip olmadığını herkese göstermişti. Şimdiden bölgede kendi hakkında kahramanlık hikâyeleri anlatılıyor ve büyük bir savaşçı olduğu konuşuluyordu. 84 85 Caesar, I: 47-50. Caesar, I: 52-53. 54 3.4. Belgica Kabileleriyle Savaş ve Caesar’ın Valilik Süresinin Uzatılması Germen zaferinden sonra Caesar bölgede güçlü bir konuma gelmişti. Ancak M.Ö. 57 yılına gelindiğinde kendisini yeni bir savaşın içinde bulacaktı. Bu savaş Caesar ile Galya’nın kuzeyinde yaşayan Belgica kabileleri arasında yaşanacaktı. Romalılar’ın, Galya’da uzun bir süre kalmış olmaları Kelt ve Germen karışımı bir ırka sahip olan Belgica kabilelerini rahatsız etmişti. Bunun için Romalıları, Galya topraklarından tamamen çıkarmaya karar vermişlerdi.86 Belgica kabileleri Caesar’ın Galya’yı istila etmek niyetinde olduğunu fark etmişlerdi. Onlara göre Caesar’da, Galya’yı istila etmek isteyen Germenler kadar tehlikeliydi. Caesar Galyalılar’ı korumak adına Germenlerle bir savaşa girmiş olamazdı. Bundaki amacı Galya’daki tek hâkim gücün kendisinin olmasını sağlamaktı. Belgica kabileleri Caesar’a karşı birleşmeye başlamıştı. Tek başlarına önemli bir güç olmayan bu kabileler eğer birleşirlerse Caesar için büyük bir tehdit oluşturabilirlerdi. Caesar da bu kabilelerin hareketlerini yakından izlemeye başlamış ve hareketleri hakkında casusları vasıtasıyla bilgi edinmeye çalışmıştır. Casusların verdiği bilgilere göre Belgica isyanına katılacak kabileler ve güçleri şu şekildeydi; cesaretleri ve nüfuzları bakımından önemli olan Bellovac kabilesi kırk bin savaşçı gönderiyordu, Suession kabilesi elli bin, Atrebat kabilesi onbeş bin, Anbianlar on bin, Caletler on bin, Nerviler elli bin, Aduatuclar dokuz bin, Veliocasslar on bin, Virommandular on bin, Morinler yirmi beş bin, Menapiler yedi bin savaşçı gönderiyorlardı.87 Kuşkusuz Casear’ın belirttiği rakamlar objektiflikten uzak bir çizgidedir. Zira bu kadar abartılı rakamlar o dönem dikkate alındığında kulağa gerçekçi gelmemektedir. Belli ki Caesar düşmanlarının sayısını çok göstererek zaferini daha ihtişamlı hale getirmek istemektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki 86 87 Livius, B, IV: 13. Caesar, II: 4. 55 rakamlar abartılı olsa da Belgica isyanı oldukça büyük bir isyan olarak kayda geçmiştir. Belgica kabilelerinin hazırlığı hakkında bilgi edinen Caesar vakit kaybetmeyerek harekete geçti. Amacı kabilelerin güçlerini birleştirmesine engel olmak ve onları teker teker mağlup etmekti. Olağan üstü hızıyla belgica kabilelerini şaşırtan Caesar onları mağlup etmişti. Ancak Nervi kabilesi henüz Caesar ile karşılaşmamıştı. İsyan sırasında o kadar çok insan öldürülmüşti ki Romalılar cesetlerle dolu nehirler ve göletlerden geçmek zorunda kalmışlardı. Caesar’ın zaferleri okyanus kıyısında yaşayan Nerviler’i korkutmuş olsa da onların savaşma isteklerini yok etmemişti. Nerviler ormanlara çekilmişler ve Caesar’ı beklemeye başlamışlardı. Caesar’da diğer kabileleri mağlup ettikten sonra Nerviler’in yaşadığı kıyı bölgesine gelmişti. Bu sırada Nerviler aniden ortaya çıkarak Caesar’ın süvarilerine saldırarak onları püskürtmüşlerdi. Bundan sonra Caesar’ın iki lejyonunu kuşatmış ve bütün subaylarını öldürmüşlerdi. Durumun iyi olmadığını gören Caesar komutayı bizzat eline almış ve karşı saldırıya geçmişti. Caesar’ın saldırısıyla birlikte cesaretleri kırılmış olan askerler yeniden toparlanmıştı. Caesar’ın taarruzu sonucunda Nerviler geri çekilmiş daha sonra da büyük bir bozguna uğramışlardı. Hatta bu bozgun o kadar büyüktü ki Nervi ordusundan sadece beş yüz kişi kurtulmuştu.88 Caesar inanılmaz bir zafer kazanmıştı. Öyle ki bu güne kadar Caesar’ın kazandığı zaferler için hiç sesini çıkarmamış olan Senato, bu zaferden sonra on beş gün boyunca kurbanlar kesilmesine ve zafer törenleri yapılmasına karar vermişti. Roma’da o güne kadar hiçbir zafer için böylesine büyük bir kutlama yapılmamıştı. Bu arada halkın sevgisi de Caesar’ın zaferini daha da büyütmekteydi. 89 Caesar girdiği mücadeleleri kazanıyordu. Ancak kazandığı askeri zaferleri siyasi bir zaferle taçlandırmadığı sürece kalıcı bir etki bırakması mümkün değildi. Bu amaçla Belgica isyanını bastırdıktan sonra Po Nehrinin kıyısındaki Lucania şehrine geldi. Buraya daha önce pek çok senatörü ve Roma’daki önemli memurları 88 89 Plutarkhos: XX. Plutarkhos: XXI. 56 davet etmişti. Marcus Crassus ve Pompeius Magnus’da davetliler arasındaydı. Şehirde neredeyse iki yüz civarında senatör toplanmıştı. Caesar’ın bu kadar senatörü bir araya toplamasında ki amacı gelecek yıl Pompeius ve Crassus’u konsül seçtirmek içindi.90 Ayrıca Caesar, senatodan izinsiz topladığı lejyonları onaylatmak ve Galya valiliği görevini beş yıl daha uzatmak istiyordu. Bu doğrultuda yapılan görüşmeler sonucunda M.Ö. 56 yılında senato Caesar’ın isteklerini kabul etmişti.91 Lucania anlaşması ile Caesar, savaş alanındaki zaferlerini siyasi bir zaferle taçlandırmıştı. Kendi başına oluşturduğu lejyonları senatoya resmen kabul ettirmesi ve valilik süresini uzatmayı başarmış olması, önündeki siyasi engeli kaldırmış ve bundan sonraki süreçte Galya’da yapmayı planladığı projelerin önünü açmıştı. Bunun dışında Triumvirlik’teki üçlü yeniden devlet yönetiminin tepesine yerleşmişti. Pompeius ve Crassus bu yıllarda farkında olmasalar da Caesar, Triumvirliğin en etkin şahsiyetiydi. Roma’da durum onun lehineydi ve halk en çok onun adını anıyordu. Elbette ki bunda Caesar’ın sürekli olarak Roma’ya yolladığı savaş ganimetleri ve önemli memurlara verdiği rüşvetlerde etkili olmaktaydı. 3.5. Venetiler İle Savaş ve Aquitania Bölgesinin Ele Geçirilmesi Venetiler, Galya’nın okyanus kıyılarında yaşayan denizci bir kabileydi. Ayrıca deniz ticaretinde de etkili bir konumdaydılar. Hatta Britanya ile deniz ticareti yaptıkları bile söylenmekteydi. Bunun dışında karakteristik olarak bağımsızlıklarına oldukça düşkündüler. Bu nedenledir ki sürekli olarak Galya da faaliyet gösteren Romalılar’dan hiçte hoşnut değildiler. Caesar’ın Galya’daki faaliyetlerine karşı muhalif bir konumdaydılar. Hatta bu karşıtlıkları çevrelerine Romalılar’a düşman olan kabilelerin toplanmasına neden olmuştu. Nitekim Caesar olan bitenin farkındaydı. Hatta onlara bir elçi dahi göndermişti. Ancak onlar Caesar’ın yolladığı elçiyi hapsetmişlerdi. Bu Caesar ve Venetiler arsında bir savaşın çıkmasına neden olmuştu. Caesar derhal harekete geçerek Veneti topraklarını işgal etti. Ancak Caesar’ın atladığı bir şey vardı. Venetiler denizci bir kabileydi. Karada güçlü olamasalar da iyi bir donanmaya sahiptiler. Bunun üzerine Caesar’da Galya’da 90 91 Plutarkhos: XXI. Atlan, 1970: 156. 57 donanma oluşturmak amacıyla gemi yapımına başlanmasını emretti. Bu sırada kendiside karadan harekâtına devam ederek Veneti şehirlerini birer birer ele geçirdi. 92 Caesar donanma yapımının tamamlanmasından sonra deniz gücünden aldığı destek ile derhal Venetiler’e hücum etti. Kendisi kara ordusunu yönetirken kurmayları da donanmayı yönetiyordu. Böylece Galya’daki ilk deniz savaşı da başlamış oluyordu. Nihayetinde kara ve denizde Caesar Venetiler’e üstün gelmiş ve savaşı kazanmıştı. Venetiler mağlup edilmiş ve Galya’nın okyanus kıyısı Caesar’ın kontrolü altına girmişti. Venetilerden sağ kalanlar Caesar’dan af dilemişlerdi. Ancak Caesar onların soylularını kılıçtan geçirmiş ve birçoğunu da esir olarak satmıştı. Bunda ki amacı bölgedeki insanlara korkutucu bir mesaj vermekti.93 Caesar’ın, Venetilerle savaştığı sırada Publius Crassus’da, Caesar’ın emriyle başka bir harekât yürütmekteydi. Zira bu dönemde Aquitania’da bir hareketlenme vardı. Bölgede yaşayan Sotiat adlı güçlü bir kabile Roma karşıtı bir takım faaliyetlerde bulunmaktaydı. Hatta bölgede bulunan Roma askerlerine dahi saldırmışlardı. Ancak Publius Crassus bölgeye geldiğinde duruma hâkim olmuş ve onları mağlup etmeyi başarmıştı. Sotiatlar oldukça fazla kayıp vererek kendi kalelerine çekilmişlerdi. Bunun üzerine Publius Crassus, Sotiat kalesini kuşatmıştı. Sotiatlar ise son sığınma yerleri olan kalelerini gayet iyi savunmuşlar hatta çıkış harekâtı dahi yapmaya çalışmışlardı. Ancak Publius Crassus kuşatmayı gayet iyi yönetmişti. Sotiatlar’ın çabası onun dirayeti karşısında yetersiz kalmış ve nihayetinde Sotiatlar başarısız olmuşlardı. Publius Crassus’a elçiler yollayarak teslim olmak istediklerini söylemişlerdi. Publius Crassus’da onların isteklerini kabul etmişti. Onlardan teslim olmaları karşılığında silah ve rehineler almıştı. 94 Veneti ve Sotiatlar’ın mağlup edilmesi Galya’da isyan etmeyi düşünen diğer kabilelerin cesaretlerini kırmıştı. Galya şimdilik bir sükûnete kavuşmuş görünüyordu. Ancak her an her şeyin olabildiği bu ülkede tam anlamıyla bir barışın sağlandığı da söylenemezdi. 92 Caesar, III: 8-13. Caesar, III: 14-16. 94 Caesar, III: 20-22. 93 58 3.6. Rhen’in Ötesi M.Ö. 55 yılında Galya’da yeni bir olay cereyan etmek üzereydi. Ancak bu sefer tehlike Galya’nın kendi kabilelerinden değil Rhen Nehri’nin doğusundaki iki Germen kabilesi olan Usipetler ve Tencterler tarafından gelmekteydi. Bu iki kabile daha önce Helvetiler’in yaptığı gibi kendi yaşadıkları bölgeyi terk etmiş ve Galya’ya doğru hareket etmişlerdi. Esasen bu iki kabilenin kendi bölgelerini bırakıp Galya’ya doğru ilerlemelerinin nedeni yine bir Germen kabilesi olan Svevler’in baskıları dolayısıylaydı. Zira bu topluluklar kendi istemememişlerdi. topraklarında Ancak onların Svevlerin Galya’ya baskıları geçişi de altında Caesar’ın yaşamak hoşuna gitmeyecekti.95 Caesar Germen kabilelerine karşı derhal askeri bir harekât başlatmıştı. Bunu haber alan Germenler Caesar’a elçi göndermiş ve ona Galya’ya geçmeye mecbur kaldıklarını ve kötü bir niyetlerinin olmadıklarını söylemişlerdi. Buna karşılık Caesar onlara Galya’dan geri çekilmedikleri sürece herhangi bir tartışmaya girmeyeceğini söylemişti. Bundan sonra Germenler Caesar’dan bu konuyu düşünmek için süre istediler. Caesar onların bir oyun oynamasından çekindiği için harekete geçmeye karar verdi. Bu nedenle de Germenlerden gelen ikinci bir elçi grubunu derhal tutuklattı. Daha sonra da Germenlerin kampına saldırarak onları hazırlıksız yakaladı. Onların direnç göstermesine dahi müsaade göstermeden çoğunu kılıçtan geçirdi.96 M.Ö. 55 yılında bir Germen tehlikesi daha atlatılmıştı. Ancak Caesar, Rhen Nehrinden yeni kabilelerin geleceğini ve Galya’yı yeniden istila edeceklerini çok iyi biliyordu. Ona göre Rhen’in ötesindeki kabilelere iyi bir ders verilmeli ve Roma’nın gerçek gücü gösterilmeliydi. Bu doğrultuda Caesar daha önce hiçbir Romalının yapmadığını yapmaya karar verdi. Bu karar Rhen’in doğusuna geçmekti. Caesar, Rhen Nehri’nin üç yüz elli metre genişliğindeki sularının üzerine bir köprü kurulmasını emretti. Romalılar nehir yatağını kontrol edebilmek için, nehrin üzerine 95 96 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51. 59 büyük kütükler yerleştirdi.97 Bu kütüklerin üzerine inşa edilen köprünün uzunluğu dört yüz metreden fazlaydı ve dört metre genişliğindeydi. Ayrıca iki yaka arasında birbirlerine ortalama yedi metre uzaklıkta olan elli kolon inşa edilmişti. 98 Bu köprü kendi dönemine göre muazzam bir yapıydı. Köprünün yapılışından sonra Caesar ordusunu buradan karşı tarafa geçirdi. Germen şehirlerini ele geçirmeye ve tahrip etmeye başladı. Bundaki amacı ise bölgeye gözdağı vermekti. Daha önce Caesar’ın yaptığı gibi bir köprü görmemiş olan Svev kabileleri Caesar’dan korkmuş ve ormanlara saklanmışlardı. Bundan sonra da Caesar amacına ulaştığını düşünerek bölgeden hızla uzaklaştı. Dönerken Rhen Nehri üzerine kurdurduğu köprüyü kaldırdı. Caesar’ın, Germen bölgesindeki harekâtı yirmi sekiz gün sürmüştü.99 Caesar’ın yaptığı bu cesur hamle Roma’da büyük bir etki yaratmıştı. Başta Cato olmak üzere muhalifler ayaklanmış ve Caesar’ı barbarları Roma’ya karşı kışkırtmakla suçlamışlardı. Onlara göre Caesar’ın yaptıkları cumhuriyeti tehlikeye atmaktaydı. Zira barbarlar Caesar’ın yaptıklarının intikamını almak için yeniden Roma’ya saldırabilirlerdi.100 Muhaliflerin sesi ne kadar çıksa da arkalarında bir halk desteği yoktu. Çünkü halk arasında Caesar artık bir kahramandı. O barbarlara karşı Roma’nın şanını yüceltiyor ve barbarlara Romalılar’dan korkmaları gerektiğini gösteriyordu. Aynı şekilde Romalılar’a da barbarlardan korkmaları için bir sebep olmadığını göstermekteydi. Bunun dışında Caesar şehre devamlı savaş ganimetlerini gönderiyor ve halkı mutlu ediyordu. İşler bu kadar iyi giderken aristokratların söylediği gibi Caesar cumhuriyetin bir düşmanı olamazdı. Halkın büyük desteği karşısında muhaliflerin sesi oldukça kısık kalıyordu. Caesar’da casusları aracılığıyla edindiği bilgiler doğrultusunda şehrin nabzını tutuyor ve arkasındaki halk desteğine dayanarak muhaliflerin eleştirilerinden 97 Baker, 2012: 118. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 50. 99 Baker, 2012: 118. 100 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 51. 98 60 çekinmiyordu. Zira roma tarihinde ilkleri gerçekleştiren biri olarak çekinmesi gerekenin kendisi değil muhalifler olduğunu gayet iyi biliyordu. 3.7. Britanya Seferi Caesar tabiatı gereği bilinmeyen bölgeler ile her zaman daha fazla ilgilenmiştir. Zira Rhen’in doğusuna geçmesindeki nedenlerinden biride buydu. Britanya’da bu dönemde Romalılar için bilinmeyenler ile dolu bir bölgeydi. Hatta bazı Romalılar’ın bu adanın varlığından dahi haberi yoktu. Caesar Galya’da kaldığı süre boyunca Britanya adası ile yakından ilgilenmiş hatta bazı casuslarını bölgeye yollamıştı. Onlardan ada hakkında bilgi toplamalarını istemişti. Denizci bir kabile olan Venetier’i mağlup edip onları egemenliği altına aldıktan sonra da Venetili denizcilerden Britanya adasının büyüklüğü ve sakinlerinin özellikleri hakkında bilgi toplamıştı. Britanya adasıyla ilgili bir takım bilgiler edinen Caesar adayı tam olarak keşfetmesi için bir gemi hazırlatmıştı. Gemiye subaylarından biri olan Volusenus’u bindirerek Britanya’ya yollamıştı. Ondan adayı etraflıca arştırmasını istemişti. Volusenus’ta Britanya etrafında beş gün dolaştıktan sonra geri dönmüş ve Caesar’a ada hakkında edinmiş olduğu bilgileri iletmişti. Bu arada Caesar’da, Galya’nın kuzeyine iki lejyon daha getirtmişti. Ayrıca yine bu bölgede yaklaşık yüz gemi inşa ettirmişti. Amacı Britanya’ya bir sefer düzenlemekti. Ancak bunu yaparken Galya’yı da göz ardı edemezdi. Bölgeye güçlü bir ordu bırakması gerekiyordu. 101 Caesar emrindeki kuvvetleri topladıktan sonra derhal askerlerini gemilere bindirmiş ve Britanya’ya doğru cesur bir harekâta girişmişti. Bu sırada Britanyalı kabilelerde Caesar’ın yaptıkları hakkında bilgi sahibi olmuşlar ve ona karşı güçlerini toplamaya başlamışlardı. Caesar Britanya kıyılarına yaklaştıkça Britanyalı savaşçıların kıyılarda toplanmış olduğunu gördü. Bunun üzerine Caesar askerlerini tehlikeye atmamak için sığ sulara doğru çekildi. Birkaç gemiyi de Britanyalıları oyalaması için kıyıda tuttu. Bu 101 Abbott, 2010: 70-71. 61 gemiler Britanyalılarla sürekli çatışmaya giriyor ve onların dikkatlerini kendi üzerlerine çekiyordu. Bu sırada Caesar başka bir noktadan kıyıya çıkmış ve Britanyalıları arkadan kuşatmıştı. Kuşatma altındaki Britanyalılar mağlup olmuş ve dağılmışlardı.102 Ancak Caesar adanın içlerine doğru ilerler ise yeni savaşçılarla karşılaşabileceğini fark etmişti. Böyle uzun soluklu bir sefere hazır olmayan Caesar geri dönmeye karar vermişti.103 Caesar ilk Britanya seferinden döndüğünde, eğer Britanya’yı ele geçirmek istiyorsa daha güçlü bir şekilde adaya gitmesi gerektiğini anlamıştı. Bunun için Galya’da ordusunu güçlendirmiş ve elindeki gemi sayısını arttırmıştı. M.Ö. 54 yılı geldiğinde Caesar yeniden Britanya’ya doğru harekete geçti. Adaya ayak bastıktan sonra sürekli olarak kuzeye doğru ilerledi. Ancak bölgeyi Caesar’a göre daha iyi bilen Britanyalılar oldukça iyi bir direniş gösterdiler. Caesar tam anlamıyla bir zafer kazanamadı. Sadece kıyı bölgesindeki şehirleri ele geçirmişti. Ancak bölgede tutunması çok zordu. O da bunu görmüş ve birkaç Britanyalı kabileyle müttefiklik anlaşması yapıp onlardan vergi almış ve Galya’ya geri dönmüştü. Caesar’ın, Britanya seferi başarılı bir sefer olmamasına rağmen Britanyalılar’a artık onlarında Romalılar için bir hedef haline geldiğini göstermesi bakımından önemlidir. Zira Caesar’ın bir donanmayla okyanusa açılmaya cesaret etmesi oldukça radikal bir karardı. Romalılar’ın gözünde Caesar artık varlığı dahi belli olmayan bölgeleri fethe giden bir kahramandı. Esasen, Caesar’da Britanya seferini kendi prestijini arttırmak için düzenlemişti. Halkın kendisine hayranlık duymasını istemiş ve bunda da başarılı olmuştu. 3.8. Galya İsyanı M.Ö. 53 yılında Caesar henüz Britanya seferinden dönmemişken Galya’da bir takım huzursuzluklar meydana gelmişti. Caesar’ın bölgede olmayışından yararlanmak isteyen Galyalı kabileler ona karşı kitlesel bir ayaklanma çıkarma niyetindeydiler. Hatta Galya kabileleri kendi tarihlerinde ilk kez bir bütün halinde hareket etmeye karar vermişlerdi. 102 Abbot, 2010: 72-73. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 53. 103 62 İlk isyan dalgası Caesar’ın Britanya’dan Galya’ya dönüşünden hemen sonra patlak vermişti. Ambiorix adındaki Roma’nın müttefiki olan bir kabile lideri derhal harekete geçmiş ve etrafındaki Roma garnizonlarına karşı saldırıya geçerek isyanı başlatmıştı. Bundan sonra ise Ambiorix, Caesar’a bir elçi yollamış ve neden isyan ettiğini ona şöyle izah etmiştir: “Ben Caesar sayesinde komşu kabilelerin baskısından kurtuldum. Onlara verdiğim rehineleri geri aldım ve haraç vermeyi bıraktım. Caesar’a bir minnet borçluyum. Ancak ona kendi istek ve rızamla değil, halkın bana yüklediği zorunluluk ile saldırdım. Ben tek başıma Roma’yı yenemeyeceğimi biliyorum. Ancak Galya kabileleri ortak bir plan yaparak saldırıya geçtiler. Buna rağmen ben Caesar’a iyiliklerini ödüyorum. Caesar’a Galyalılar’ın büyük bir kuvvetle ona saldıracağını söylüyorum. Buna karşı önlem alıp almamakta Romalıların bileceği iştir.” 104 Ambiorix’in ilk ayaklanmayı başlatmasından sonra isyan bir dalga halinde tüm Galya’ya yayılmıştır. Kabileler kendi aralarındaki sorunları bir kenara bırakarak her bölgede Roma lejyonlarına saldırmaya başlamıştı. Öyle ki Caesar’ın kurmaylarından Titurius ve Cotta’nın elindeki iki lejyon tamamıyla yok edilmişti. Caesar, Galya’daki kontrolü tamamen kaybetmek üzereydi. Aynı zamanda Roma’da da bir panik havası oluşmuştu. Caesar’ın harekete geçmesi gerekiyordu. Ancak elinde yeterli gücü yoktu. Bu nedenle İtalya’da kalan bir lejyonunu yanına çağırdı. Aynı şekilde Pompeius’da Caesar’a destek amacıyla iki lejyon yollamıştı.105 Lejyonların gelmesiyle birlikte Caesar biraz olsun gücünü toparlayabilmişti. Bu arada Galyalılar’ın saldırıları da durmaksızın sürüyordu. Titurius ve Cotta’yı mağlup eden Galyalılar daha sonra Marcus Tullius Ciccero’nun kardeşi olan Quintis Cicero’ya saldırmışlardı. Bu lejyona saldıran Galya kabilesi Nerviler’di. 106 Caesar çok geçmeden Quintis Cicero’nun kuşatıldığı haberini almıştı. Derhal ona yardım etmek için harekete geçti. Ancak yanında çok fazla kuvvet yoktu. Bu yüzdende taktiksel davranmak zorundaydı. Bu arada Caesar’ın bölgeye doğru ilerlediğini haber alan Nerviler, Quintis Cicero üzerindeki kuşatmayı kaldırmış ve 104 Caesar, V: 27. Plutarkhos: XXIV. 106 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 54. 105 63 Caesar’ın üzerine yürümüşlerdi. Bunun üzerine Caesar yanındaki yedi bin askerini alarak geri çekilmeye başlamıştı. Maksadı düşmana gücünü daha az göstermekti. Düşmanı üzerine çekecek ve aniden geri dönerek düşmana saldıracaktı. Bu niyetinde de başarılı olmuş ve ani bir saldırıyla Nerviler’i mağlup etmişti. Nerviler’in çoğu öldürülmüş ve Quintus Cicero kurtarılmıştı. 107 Nerviler’i mağlup eden Caesar artık Galya’nın her bölgesinde bir savaş veriyordu. Zira isyan büyüdükçe isyana destek veren kabile sayısı da artış göstermekteydi. Kabileler bir federasyon halinde birleşmiş ve kendi alanlarını savunmaktan çok bütün bir ülkeyi savunmaya başlamışlardı. Hatta bu isyana liderlik edecek biri dahi seçilmişti. Bu kişi ise Galya’nın ulusal kahramanı olacak olan Arverni kabilesinden Vercingetorix idi. Caesar için durum çok kötüye gidiyordu. Zira ordusunu bir türlü toparlayamamaktaydı. Bu nedenle de yine bir radikal karar vermiş ve tüm kuvvetlerini Rhen Nehri ötesine geçirmişti. Burada Senon kabilesinin baş şehri olan Agedincum şehrinde karargâh kurmuş ve gücünü toplamaya çalışmıştı. 108 Maksadı dinlenmiş bir orduyla Galya’ya yeniden geri dönmek ve sırasıyla kendisine isyan etmiş olan bütün kabileleri cezalandırmaktı. Galyalılar’ın başına geçerek Galya tarihinde ilk defa ortak bir lider seçilen Vercingetorix, bir lider gibi davranmış ve örgütlenme yeteneğini çok iyi bir şekilde ordusunda kullanmıştı. Tüm komşu kabile veya devletlere elçiler göndermişti. Onlardan para ve asker talep etmiş ve isteklerini yerine getirmeyenleri sert bir şekilde cezalandırmıştı. Hatta bu yaptıkları kendisine karşı Caesar’da dahi bir saygı uyandırmıştı. Caesar’a göre Vercingetorix tam bir liderdi ve öyle davranıyordu. 109 Rhen ötesinde kuvvetlerini toplayan Caesar güçlü ve dinamik bir orduyla yeniden Galya’ya saldırdı. Bu öylesine sert bir darbeydi ki pek çok şehir ve kale Caesar’a 107 Caesar, V: 50-51. Atlan, 1970:158. 109 Baker, 2012:126. 108 64 derhal teslim olmuştu. Ancak Caesar’ın karşısında devamlı olarak geri çekilen Vercingetorix hala hayattaydı ve Caesar’a karşı direnişe devam ediyordu. Caesar M.Ö. 52 yılında Avaricum şehri önlerine gelmişti. Bu sırada Caesar’a karşı sürekli mağlup olan Vercingetorix taktik değiştirmiş ve Caesar’ın birlikleriyle doğrudan savaşmak yerine onun erzak hatlarına saldırmaya başlamıştı. Pek çok şehirdeki hububat ve hayvanlar yok edilmiş, Caesar’ın ordusu açlığa mahkûm edilmişti. Sadece Avaricum şehrindeki erzağa dokunulmamıştı. Zira Galyalılar bu şehrin düşürülemeyeceğine inanıyorlardı. Ancak şimdi Caesar şehrin önlerindeydi. Vercingetorix’te Caesar’ın peşinden gelmiş ve Caesar’ın ordusunun berisinde kamp kurmuştu. Ancak Caesar’ın geri çekilmek gibi bir niyeti yoktu. Mühendislerine derhal kuşatma için araçlar yapılmasını emretmişti. Bu sırada Caesar boş durmamış Vercingetorix’in kampına da bir saldırı düzenlemişti. Daha sonra Caesar şehre de bir saldırı düzenlemiş ve büyük bir çatışma başlamıştı. Galyalılar panik halinde şehrin surlarını terk etmiş ve kaçışmaya başlamışlardı. Romalılar derhal şehre girmiş ve halkı katletmişlerdi. Caesar uzun müddet açlık çeken askerlerini burada yaz aylarına kadar dinlendirmişti.110 Caesar Avaricum’daki galibiyetinden sonra Vercingetorix’in peşinden Gergovia’ya doğru harekete geçmişti. Maksadı onu kalede sıkıştırmak ve ele geçirmekti. Ancak Vercingetorix akıllı bir liderdi ve Caesar’ın neyi amaçladığının farkındaydı. Bu amaçla kaleyi iyi bir şekilde güçlendirmiş ve Romalılar’a karşı şiddetle savunmuştu. Caesar, Gergovia’yı alamamış ve geri çekilmişti. Bu sırada Vergingetorix’te Caesar’a ani bir saldırı yapmak amacıyla kaleyi terk etmişti. Caesar düşmanın böyle bir şey yapabileceğini düşünmüş ve önlem almıştı. Vergingetorix’in saldırmasına fırsat vermeden kendisi saldırmış ve onu mağlup etmişti. 3.9. Alesia Kuşatması Vercingetorix, Caesar tarafından mağlup edilmesinden sonra geri çekilerek bir kale şehir olan Alesia’ya doğru gitmişti. Caesar’da Vergingetorix’i takip etmiş ve bölgeye gelerek şehri kuşatmıştı. 110 Türker, 2010: 68-71. 65 Bir tepenin üzerine kurulmuş olan Alesia Kalesi çok yüksek bir noktadaydı. Tepenin her iki yanı da nehirlerle çevriliydi. Kalenin önünde ise geniş bir ova vardı. Galyalılar surlardaki boşlukları taş duvarlar yaparak kapatmışlardı. 111 Caesar, şehre doğrudan yapılacak bir taarruzla bir sonuç alınamayacağının farkındaydı. Bu nedenle farklı bir yol denemişti. Şehrin etrafına on sekiz kilometre uzunluğunda bir duvar inşa ettirmişti. Bu duvarın etrafına altı metre genişliğinde ve derinliğinde hendekler kazılmıştı. Kentin iki yanından akan ırmakların suları da bu hendeklere yöneltilmişti. Böylece şehrin surları etrafında yeni bir sur inşa edilmişti. Caesar daha sonra bu duvarın etrafına bir duvar daha inşaa etme kararı aldı. Çünkü Galyalı asker kaçaklarından Vercingetorix’in şehre destek kuvvetler çağırdığını haber almıştı. Gelen destek kuvvetlerinin engellenmesi ve kaledeki Galya kuvvetleriyle birleşmemesi gerekiyordu. Bu amaçla içinde yirmi üç kale ve sekiz kamp bulunan yirmi iki kilometre uzunluğunda yeni bir duvar inşa edilmişti. Böylece Romalılar’ın iki ateş arsında kalıp katledilme tehlikesi önlenmiş oluyordu.112 Caesar’ın yaptıklarına karşılık Vercingetorix’te hazırlıklıydı. Zira şehre çağırdığı takviye kuvvetlerden de bu anlaşılmaktaydı. Sayıca Romalılar’dan üstünlerdi. Eğer Romalıları iki ateş arasında sıkıştırabilirlerse kesin bir galibiyet alabilirlerdi. Zira Vercingetorix’in çağırdığı takviyelerin sayısı abartılı bir rakam olan üç yüz bin ile ifade edilmekteydi. Buna karşılık Caesar’ın yaklaşık elli bin askeri vardı. Caesar Galyalılar’ın erzak stokunun uzun bir kuşatmaya dayanamayacak kadar az olduğunu biliyordu. Gerçektende Galyalılar’ın erzağı yetersizdi ve kalede yerli halktan savaşçı olmayan kadın, çocuk ve yaşlılar vardı. Caesar bunun bilincindeydi. Kendisi de dışarıda askerleriyle rahat bir görüntü vermeye çalışarak Galyalılar’ın psikolojik olarak dirençlerini kırmaya çalışıyordu. Vercingetorix ise bu sorun karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini düşünmekteydi. Kabile liderleriyle sık sık bir araya geliyor ve izlenilebilecek en doğru yolun ne olduğu konusunda istişare ediyordu. Yine bu tartışmaların yaşandığı bir gün bazı kabile liderleri savaşamayacak 111 112 kadar Develi, 2009: 183. Baker, 2012: 127-128. zayıf olan insanları yemeyi önermişlerdi. Ancak 66 Vercingetorix buna şiddetle karşı çıktı. Kendisi başka bir çözüm bulmuştu. Kaledeki savaşamayacak durumda olanları bir araya toplamış ve sur dışına çıkarmıştı. Böylece onları düşmanın merhametine bırakmıştı. Vercingetorix, Caesar’ın zor durumda olan bu insanlara zarar vermeyeceğini ve onlarla ilgilenmek zorunda kalacağını düşünüyordu. Ancak bu büyük bir yanılgıydı. Zira Caesar savaş sırasında çok acımasız bir lider olabiliyordu. Askerlerine dışarıya çıkmış olanlara yardım edilmemesi konusunda kesin emirler vermişti. Bunun sonucu olarak iki sur arasında kalan binlerce kadın çocuk ve yaşlı feryat ederek açlıktan ölmüşlerdi. Bu Alesia Savaşı’nın ne denli korkunç ve acımasız olduğunu göstermektedir.113 Bu şartlar altında Vercingetorix’in Caesar’a saldırmaktan başka bir tercihi kalmamıştı. Ancak Galya kuvvetleri ikiye bölünmüştü. Vercingetorix’in yapması gereken kuşatmayı yarmak ve yardıma gelen Galya kuvvetleriyle birleşmekti. Bu doğrultuda Vercingetorix surlardan çıkarak Caesar’a saldırdı. Ancak Romalılar’ın direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Vercingetorix gece yarısı yeniden saldırıya geçti. Galyalılar bu sefer Romalılar’a ait bazı tahkimatları ele geçirmeyi başarmışlardı. Ancak çok fazla ilerleyememişlerdi. Zira bu sırada Caesar yeniden saldırıya geçmiş ve Galyalılar’ı durdurmayı başarmıştı.114 İki güç arasında devamlı ateş altında olan Romalılar yorgun düşmüştü. Hatta bazı noktalarda mağlubiyetler yaşanmıştı. Öyle ki askerlerin çoğu umutlarını kaybetmişti. Bu sırada Caesar yeniden liderliğini ortaya koymuş ve askerlerini cesaretlendirmek adına bizzat savaşa katılmıştı. Bütün siperleri geziyor ve askerlerini cesaretlendirmeye çalışıyordu. Komutanlarının kendi yanlarında göğüs göğüse çarpıştığını gören askerler daha da hırslanıyor ve aktif bir şekilde savaşıyorlardı. Uzun bir kuşatmanın sonrasında Vercingetorix, Caesar’a karşı başarılı olamayacağını anlamıştı. Kabile liderleriyle bir toplantı yapmış ve daha sonra da Caesar’a elçi yollamıştı. Bu elçilere Caesar’dan barış isteme görevi verilmişti. Caear ise onlara bütün Galyalı askerlerin silahlarını bırakmasını söylemiş ve 113 114 Baker, 2012: 128. Türker, 2010: 78. 67 Vercingetorix’in teslim olmasını istemişti. Bundan sonra şehirden çıkan Galyalılar Caesar‘a teslim olmuştu. Caesar’da eski müttefikleri olan Aedu ve Arverni kabilesinden olan askerlerini bir kenara ayırmış diğer esirleri ordudaki her askere bir kişi düşmek üzere ganimet olarak dağıtmıştı. Aedu ve Arveniler’i ayırmasının sebebi ise onların sadakatlerini kazanarak yeniden kendisine müttefik yapmak istemesindendi. 115 Esirlerin toplanmasından sonraki gün Vercingetorix kaleden çıkmış ve yetmiş dört Galya sancağını Caesar’ın önüne getirmişti. Kendisi de hayvan figürleriyle desenli olan miğferini giymiş, altın kaplı kemeriyle birlikte, süslü bir ata binmiş bir şekilde Caesar’ın önüne gelmişti. Caesar’ın etrafında bir tur dönmüş ve daha sonra üstündekileri çıkarıp kılıcını Caear’a teslim etmişti. Teslim olduğunu belirtmek içinde Caesar’ın önünde uzanmıştı.116 Caesar, Vercingetorix’i tutsak almış ve geçit töreninde Romalılar’a sergilemek üzere hapsetmişti. M.Ö. 52 yılında Galya savaşı bitmiş ve Alpler ötesi Galya olarak adlandırılan bölgede Galya eyaletine dâhil edilerek Roma’nın yönetimi altına girmişti. Caesar, Galya savaşı boyunca üstün yeteneklerini devamlı olarak sergilemişti. Böylece Roma’daki düşmanlarına bir gözdağı vermiş ve kolay kolay yenilecek bir düşman olmadığını göstermişti. Zira bu durumu çok iyi kavramış olan muhaliflerde bu dönemde Pompeius’u etkileri altına almaya başlamış ve onu Caesar’dan uzaklaştırmaya çalışmışlardı. Ancak Galya savaşı boyunca savaş ganimetleriyle sürekli olarak beslenmiş olan halk, hala Caesar’ın yanındaydı. Elbette ki bu insanlar Pompeius’u da çok sevmekteydiler. Ancak, eğer Pompeius aristokrasinin tarafına geçerse halkın sevgisini kaybedebilirdi. Zira halkın ihtiyaçlarından çok şahsi menfaatlerini ön planda tutan senatörler için halk sadece toplumsal bir yığın oluşturuyordu. Onlara göre halk sadece hizmet etmeliydi. Halkında kendileri hakkında böyle düşünen bir kesimi desteklemesine imkân yoktu. 115 116 Caesar, VII: 89. Baker, 2012: 131. 68 Galya Savaşı’ndan sonraki süreç Roma’da bir hâkimiyet mücadelesine dönüşecekti. Dönemin güçlü şahsiyetleri Cato, Cicero, Pompeius ve Metellus bu yıllarda Caesar’a karşı bir takım faaliyetlere girişecek ve Caesar’da onlara karşı tavır almaktan geri durmayacaktı. 3.10. Galya’nın Fethi ve Sonrasında Triumvirliğin Durumu Caesar, Galya seferindeyken Roma’daki siyasi atmosfer sürekli bir değişim halindeydi. M.Ö. 55 yılında Triumvirlik’in üyeleri olan Crassus ve Pompeus Caesar’ın desteğiyle konsül seçilmişlerdi. Cumhuriyetçiler bu durumdan hoşnut değildi. M.Ö. 57 yılında Pompeius tarafından sürgünden geri çağırılan Cicero’da yeniden aktif bir şekilde muhalefete başlamıştı. Esasen cumhuriyetçilerin muhalefeti haklı bir temele de dayanmaktaydı. Zira bu dönemde Triumvirlik’i meydana getiren, Pompeius, Crassus ve Caesar, Roma’daki yüksek memuriyetlere kendi yandaşlarını getirmekteydiler. Bu bir çeşit kadrolaşmaydı. Yönetimde kendi etkilerini arttırırken, cumhuriyetçilerin izlerini silmekteydiler. Yaklaşık 500 yıldır Roma sisteminin en tepesinde yer alan aristokratların böyle bir durumu hazmetmeleri mümkün değildi. Ancak Triumvirlik üyeleri buna da bir çare bulmuş ve şehirde kendi yandaşlarının Cumhuriyetçilere karşı bir çeşit terör estirmelerine ses çıkarmamışlardı. Bu etki bir çeşit tepki yaratmış ve cumhuriyetçilerinde kendi yandaşlarını şehirde sokağa çıkartmalarına neden olmuştu. Böylece Roma senatosunda var olan karşıtlık Roma sokaklarına da yansımıştı. M.Ö. 55 yılının sonlarına doğru Pompeius ve Crassus’un görev süreleri bitmek üzereydi. Bu yüzden her hangi bir eyalete vali olarak gitmeleri gerekmekteydi. Crassus kendi çabalarıyla Suriye eyaletinin valiliğini üstlenmişti. Zira bu dönemde Parthlar güçlerini olabildiğince artırmışlar ve Roma’yı yeniden tehdit edebilecek bir konuma gelmişlerdi. Öteden beri büyük fetihler yapma arzusunda olan Crassus ise bu fırsatı kullanmak istemişti. Bu amaçla konsüllük süresi dolmadan Suriye’ye doğru hareket etmişti. 69 Pompeius Magnus yine kendi istekleri doğrultusunda İspanya valiliğini üzerine almıştı. Zira kendisi Sertorius’un İspanya’da çıkarmış olduğu isyanı bastırmış olduğu günden bu yana İspanya ile olan bağlantılarını kesmemişti. Ancak o Crassus’un aksine Roma’dan ayrılmamış ve kendi memurlarını İspanya’yı yönetmesi için yollamıştı. Crassus Suriye’ye geldikten sonra Parthlar ile yapılacak olan savaşa hazırlanmak yerine bölgedeki tapınakları soymaya başlamış ve bölgedeki kabileleri kendisine yedek kuvvetler vermeye zorlamıştı.117 Crassus daha sonra ordusu ile harekete geçmiş ve Parth kralı Orodes’in bir komutanı olan Surena ile Harran’da karşılaşmıştı. Yapılan savaşta Crassus mağlup olmuş ve daha sonra oğlu ile birlikte öldürülmüştü.118 Bu savaşta Crassus’un yanı sıra kırk bin Roma askerinden otuz beş bini Parthlar tarafından yok edilmiştir. Galibiyetten sonra Parthlar, Suriye’yi kontrolleri altına almışlardı ve Antiocheia’yı kuşatmışlardı. Ancak M.Ö. 51 yılında dönemin Kilikya valisi olan Cicero’ya yardıma gelen Galat kralı Deiotarus, Parthlar’ı Fırat’ın doğusuna atabilmişti. 119 Crassus’un ölümüyle birlikte Triumvirlik sona ermiş oluyordu. Artık Caesar ve Pompeius devlet yönetiminde baş başa kalmışlardı. Ancak çok geçmeden bu ikili arasında ki en kuvvetli bağ olan Pompeius’un karısı ve aynı zamanda Caesar’ın da kızı olan Julia M.Ö. 54 yılında doğum yaparken öldü. Pompeius için bir yıkım olan bu ölüm aynı zamanda Caesar ve Pompeius arasında ki en kuvvetli bağında kopması anlamına geliyordu.120 Ancak Caesar, Pompeius’un kendisinden uzaklaşmasını önlemek için yeğeni Octavia’ı, Pompeius’a eş olarak önermişti. Ancak Pompeius bu teklifi reddetmişti. Zira bu dönemde Pompeius, Caesar’dan uzaklaşmaya başlamış ve cumhuriyetçilerin etkisi altına girmişti. M.Ö. 52 yılına gelindiğinde Roma’daki çatışma ortamı olağanca hızıyla sürmekteydi. Hatta bu yıl yeni bir konsül dahi seçilememişti. Caesar’a bağlı çeteleri kontrol altında tutan Clodius ile aristokratların çetelerini kontrol eden Milo, halkı baskı altına almışlardı. Pompeius bu sırada sessizliğini korumaktaydı. Zira 117 Diakov- Kovalev, 2008: 201. Eutropius, VI: XVIII. 119 Kısakürek- Kısakürek, 2009: 105. 120 Freeman, 2010: 422. 118 70 çatışmaların devam etmesi ve Roma’daki karışıklığın sürmesi onun işine yarayacaktı. Senatörlerin önünde sonunda ona gelip yardım isteyeceklerini biliyordu. Böylece Roma’da yeniden güçlü bir konuma gelecek ve Caesar’ın karşısında daha üstün bir konumda olacaktı. İşler tam da Pompeius’un istediği gibi devam etmiş ve senatörler M.Ö. 52 yılında Pompeius’u tek başına konsül seçmişti. Bundan sonra da Milo’nun Clodius’u öldürmesi neticesinde şehir tam anlamıyla Pompeius’un kontrolü altına girmişti. 121 Caesar hala müttefiki olarak addettiği Pompeius’un tek başına konsül seçilmesine itiraz etmedi. Ancak Pompeius’un günden güne kendisinden uzaklaştığının da farkındaydı. Caesar bu yıllarda Galya Savaşı’nın sürmesi dolayısıyla da Pompeius’a karşı harekete geçemeyeceğini çok iyi biliyordu. Bu doğrultuda şimdilik Pompeius ile karşı karşıya gelmemesi onun için daha iyiydi. Galya’da valilik günlerinin sonlarına doğru Caesar, Roma’da M.Ö. 48 yılında yapılacak olan konsüllük seçimlerinde aday olmak niyetindeydi. Çünkü Caesar valilik süresinin dolmasından sonra hakkında açılacak davalar nedeniyle zor duruma düşürebilirdi. Nitekim M.Ö. 51 yılına doğru Caesar’ın valilik süresi de dolmuş olacaktı. Bu doğrultuda Caesar valilik süresini uzatmak için çalışmalara başladı. Hatta bunun için senatoya bir teklif dahi sundu. Muhaliflerin karşı çıkması sonucu senatoda ciddi tartışmalar yaşandı. Ancak Pompeius henüz son sözünü söylememişti. Bundan sonra yasa tasarısının kanunlaşması Pompeius’un kararına kalmıştı. Pompeius’da, Caesar’a ihanet etmemiş ve bu kanunu onaylamıştı. Böylece Caesar’ın valiliği uzatılmıştı. Hatta bu kanuna göre Caesar, Roma’ya dahi gelmesine gerek olmadan konsüllüğe adaylığını koyabilecekti. 122 Caesar ile Pompeius arasında bir gerilim olmasına rağmen yinede Pompeius’un Caesar karşıtı her hangi bir faaliyete girmemiş olması ve Caesar’ında hala Pompeius’u destekleyen açıklamaları ikili arasında kısıtlı da olsa bir iş birliğinin olduğunu göstermektedir. Ancak ilerleyen süreçte güç tutkusu Pompeius’u, Caesar’dan uzaklaştıracak ve Caesar’da buna karşılık eski damadına karşı tavır almak durumunda kalacaktı. 121 122 Atlan, 1970: 161. Atlan, 1970: 161. 71 Julia’nın ölümünden sonra dul kalmış olan Pompeius, M.Ö. 52 yılında ilginç bir şekilde muhaliflerin önde gelenlerinden Metellus Sicipio’nun kızı Cornelia ile evlenmişti. Daha sonra da kayınpederini kendi yanında konsül olarak seçtirmişti. Bundan sonra Cato ve Sicipio, Pompeius’u, Caesar’a karşı kışkırtmaya başlamıştı. Önceleri çok etkili olmayan bu konuşmalar M.Ö. 51 yılında etkisini göstermeye başlamıştı. Hatta Pompeius, Caesar karşıtı bir takım açıklamalarda dahi bulunmuştu.123 Pompeius geçmişte yaptıklarıyla ün salmış bir generaldi. Esasen Caesar’ı çekememesinin ispatlamasından temelinde Caesar’ın kaynaklıydı. şimdi Sokaklarda büyük Caesar’ın bir general isminin olduğunu haykırılması Pompeius’da bir kenara bırakılmışlık hissi uyandırıyordu. Zira Caesar’a elinde hiçbir gücü yokken büyük bir destek vermiş ve onu şu anda olduğu konuma kendisi getirmişti. Ancak halk onun yerine Caesar’ı üstün görmekteydi. Pompeius halkı yeniden kendisine hayran bırakmak istemekteydi. Bu nedenle de kendisinin Caesar’dan üstün bir komutan olduğunu ispatlaması gerekiyordu. Caesar’a yaptığı muhalefet ise esasen bundan ileri gelmekteydi. Ancak bu yıllarda Pompeius’un lehine olan olaylarda yaşanmaktaydı. Zira bu olaylardan bir tanesi Pompeius’a aradığı öz güveni geri verecekti. M.Ö. 51 yılında Pompeius ciddi bir rahatsızlık geçirmişti. Bunun için Roma’dan ayrılmış ve tedavi olmak amacıyla Napoli’ye gitmişti. Burada gördüğü tedavinin ardından iyileşmiş ve Roma’ya geri dönmek üzere yola çıkmıştı. Bu sırada halk Pompeius’un Roma’ya döndüğü haberini almış ve sokaklara çıkarak Pompeius’u çiçeklerle karşılamıştı. Pompeius’a olan bu sevgi gösterisi göz kamaştırıcıydı. Bundan sonra Pompeius kendisini gerçekle bağdaşmayacak bir şekilde güçlü hissetmişti. 124 3.11. Caesar ve Muhaliflerin Düşünce Farklılığı Galya Savaşı’nda oldukça büyük bir güce kavuşmuş olan Caesar, gerçekten de cumhuriyeti yıkmak isteyen birimiydi?. Muhaliflerin savunduğu görüşe göre Caesar, eline geçen bu büyük gücü kendisini bir tiran ya da bir kral yapmak için 123 124 Baker, 2012: 134-135. Baker, 2012: 135. 72 kullanmak istiyordu. Bunun içinde senatoya karşı halkı kendi yanına çekerek örgütlüyordu. Ancak Caesar’ın kendi notlarından yola çıkılarak bir yorum yapmak gerekirse en azından Galya Savaşı süresince her hangi bir cumhuriyet karşıtı bir görüşe sahip olduğu anlaşılmamaktadır. Hiç şüphesiz Caesar’ın senatodan geçmesini istediği yasalar o güne kadar sıkça karşılaşılmış ve alışıldık yasalar değildi. Ancak aşırıya kaçan istekler olmayıp, gayet makul ve kabul edilebilir isteklerdi. Esasen halkın düşüncesi de bu yöndeydi. Ancak aristokratlar bu yasaların kendi söz haklarına bir saldırı olduğunu düşünüyor ve devlet yönetiminde etkilerinin azaltılacağından korkuyorlardı. Caesar, toplumsal sınıfları ortadan kaldırmaya çalışıyor ve Patrici ailelerini Plep sınıfına indirgemek istiyordu. Özellikle katı bir cumhuriyetçi olan Cato, sınıflı Roma toplumuna her hangi bir müdahaleyi kabul etmiyordu. Ona göre Patriciler yönetmeli, Plepler ise yönetilmeliydi. Ayrıca diğer eyaletlerde yaşayan toplumlara Roma vatandaşlığı da verilmemeliydi. Roma vatandaşlığı sadece Romalılar’a ait özel bir ayrıcalıktı. Caesar, Cato’nun düşüncelerini her ne kadar desteklemese de sınıflı bir toplumun üyesiydi. Ayrıca sınıflı topluma karşıda bir tavır takınmamıştı. Elbette ki Plepler’in uğradığı haksızlıkları gidermek istiyor ve en azından sosyal anlamda eşitliğe yakın bir yaşam tarzını savunuyordu. Ancak devlet yönetiminde Roma vatandaşlığını bir ayrıcalık olarak değil devletin bütünlüğünü kapsayan birleştirici bir unsur olarak görüyordu. Zira Galya Savaşı sırasında pek çok Galyalı’ya Roma vatandaşlığı hakkı vermişti. Caesar’a göre eğer bu yapılmaz ise Roma çok uzun bir süre ayakta kalamaz ve fethedilen yerlerde kalıcı bir yönetim anlayışı geliştiremezdi. Zira küçük bir azınlığın Roma gibi devasa bir devleti yönetmesi ve yönetime katılmayanları alt tabaka olarak nitelendirmesi devlet içinde büyük karışıklıklara neden oluyor ve sık sık kanlı çatışmaların çıkmasına yol açıyordu. Caesar her yurttaşın Romalı olmanın ne demek olduğunu anlaması ve hissetmesi gerektiğini düşünüyordu. Romalı bir yurttaş olmanın özendirilmesi gerekiyordu. Böylece Romalılar’a karşıt olan diğer ırkların düşmanlıkları da azaltılabilirdi. Zira dışarıdan bakıldığında Roma toplumu, küstah ve sadece kendi ceplerini düşünen, 73 fakirleri olabildiğince ezen soyluların oluşturduğu bir topluluktu. Caesar’da bu algıyı çok iyi biliyor ve bunun değişmesi gerektiğini savunuyordu. Caesar ve senato arasındaki görüş ayrılıkları M.Ö. 50 yılına doğru daha da keskinleşmiş ve daha sonraki yılda bir iç savaşa dönüşmüştü. Ancak Caesar’ın dahi kendi savunduğu bu düşünceleri ne kadar uyguladığı ya da bu düşüncelere ne kadar sahip çıktığı ayrıca tartışılacak bir konudur. 74 75 4. BÖLÜM İÇ SAVAŞ 4.1. İç Savaşa Doğru M.Ö. 50 yılında Pompeius tam anlamıyla cumhuriyetçilerin etkisi altına girmişti. Artık Caesar karşıtı her hangi bir faaliyette bulunmak için fırsat arıyordu. Nitekim Crassus’un ölümünden sonra Parthlar’a karşı savunmasız kalan Suriye’nin durumu Pompeius için bir bahane olacaktı. Senato, Parthlar’a karşı bir müdahale kararı almıştı. Bunun içinde hem Pompeius’dan hem de Caesar’dan birer lejyon asker yollamaları talep edilmişti. Ancak Caesar, Galya Savaşı sırasında senatodan bir lejyon ödünç almıştı. Bu doğrultuda Caesar, hem kendi için bir lejyon hem de cumhuriyetten aldığı bir lejyonu senato kararı uyarınca geri göndermek durumundaydı. Esasen bu stratejik bir karardı ve Caesar’ın gücünü azaltmaya yönelikti. Caesar’ın şimdi bir karar vermesi gerekiyordu. Caesar’da senato karşıtı görünmemek için karara ses çıkarmamış ve iki lejyonunu İtalya’ya geri göndermişti.125 Senatonun Caesar’dan iki lejyon istemesi Caesar’ın gücünü azaltmak istemelerinden başka bir gerekçeyle açıklanamazdı. Zira bu dönemden sonra Parthlar’a karşı her hangi bir müdahalenin olmaması ve lejyonların İtalya’da kalmış olması durumu başka bir şekilde açıklayamamaktadır. Caesar senatonun düşüncesinin aksine oldukça zeki bir adamdı. Askerlerini geri yollamıştı. Ancak onlara Roma’da Caesar karşıtı söylemler yaymaları için bir görev vermişti. Bundaki amacı Pompeius’un kafasını karıştırmaktı. Askerler İtalya’ya geldikten sonra çevrelerine devamlı Caesar’ın askerlerini çok yorduğunu ve büyük bir nefret kazandığını söylemeye başlamışlardı. Bu sözler cumhuriyetçileri ve Pompeius’u etkilemiş ve Caesar’dan çekinilecek her hangi bir durum olmadığını düşünmelerine yol açmıştır.126 125 126 Atlan, 1970: 162. Plutarkhos, XXIX. 76 Caesar artık iplerin iyice gerildiğini görmüştü. Bunun için senatoyu kendisine karşı sürekli kışkırtıyordu. Zira Caesar ilk saldırının senatodan gelmesini istiyordu. Böylece kendisini yönetimi ele geçirmek isteyen bir tiran gibi değil, hakkını arayan bir politikacı gibi gösterebilirdi. Askerlerin propagandasından sonra senato, M.Ö. 7 Ocak 49 yılında aldığı bir karar ile Caesar’ı Galya’dan geri çağırmış ve onun yerine Galya valiliğine Domitius Ahenobarbus’u atamıştı.127 Bundan sonra Caesar senatoya bir mektup yollamış ve bu yaptıklarının kanuna aykırı olduğunu söylemiştir. Ancak bu yılda konsül olan Lentulus, Caesar’a şiddetle karşı çıkmıştı. Bundan sonra da Sicipio sahneye çıkmış ve Caesar’dan tüm güçlerini dağıtmasını ve Galya’yı terk etmesini istemişti. Aksi halde Caesar’ın devlet düşmanı ilan edilmesi gerektiğini belirtmiş ve bu doğrultuda bir yasa teklifi sunmuştu. Ancak halk Tribun’u ve Caesar’ın yandaşı olan M. Antonius bu teklifi veto etmiş ve tasarının meclisten geçmesine mani olmuştur. 128 Caesar işin savaşa doğru gittiğinin farkındaydı. Esasen hem senato hem de kendisi savaşmak niyetindeydi. Ancak yine de alternatif barış seçenekleri karşılıklı olarak sunulmaya devam ediliyordu. Bu doğrultuda Caesar senatoya yeni bir mektup yollamıştı. Caesar, savaşa hazırlanmakta olan senatoya silahlarını bırakmadıkları sürece kendisinin de silahlarını bırakmayacağını bildirmişti. Ancak barış için hala bir yol vardı. Caesar, senatoya İllirya valiliğinin kendisine verilmesinin ardından Galya valiliğini bırakabileceğini bildirmişti. Buna karşılık Cato ve muhalifler “Caesar cumhuriyete şart koşamaz” diyerek karşı çıkmışlardı.129 Senatoda Caesar’ın mektubunun okunmasından sonra Lentulus, Antonius’u ve yine bir Caesar taraftarı olan Tribun Curio’yu senatodan dışarıya attırmıştı. Hatta Antonius bir köle kıyafeti giyerek Roma’dan kaçabilmiş ve Caesar’ın yanına gitmişti. Antonius, Caesar’a Roma’da işlerin artık adil olmadığını ve bir Tribun’un dahi senatoda özgürce konuşamadığını söylemişti. 130 127 Atlan, 1970: 163. Baker, 2012: 137. 129 Baker, 2012: 137-138. 130 Plutarkhos, V. 128 77 Caesar, Antonius’a yapılan saldırıyı bir koz olarak kullanmak niyetindeydi. Askerlerine propagandayla dolu bir konuşma yaparak Antonius’un içine düşmüş olduğu durumu onlara göstermişti. Senatonun kendisine yaptığı haksızlıkları saymış ve onların sadakatini istemişti. Maaşlarını Caesar’dan alan bu lejyonerlerin senatoya sadık olmalarına imkân yoktu. Zira Caesar’ın savaşlarıyla oldukça zenginleşmişlerdi. Zenginliklerini arttırmak içinde Caesar ile ortak hareket etmeye karar vermişlerdi. Roma’da bu gelişmeler yaşanırken Caesar İtalya’nın kuzeyinde Po Nehrinin kıyısında bir tek lejyon ile konuşlanmıştı. Askerlerinin çoğu Alplerin ötesindeydi. Ancak yardımcıları daha sonra bu orduyu Caesar’ın yanına getirebilirdi. Zira Caesar’ın amacı hızlı davranarak düşmanlarını şaşırtmak ve korkutmaktı.131 Rubicon Nehri, Galya ile İtalya’yı birbirinden ayıran küçük bir nehirdi. Roma kanunlarına göre hiçbir general ya da vali ordusuyla birlikte İtalya’ya giremezdi. Zira bunu yaptıkları takdirde vatan haini sayılıp devlete savaş açmış olurlardı. Şimdi ise Caesar, ordusuyla birlikte bu nehrin kıyısında durmaktaydı. Nehri geçmeden önceki gece askerleriyle birlikte vakit geçirdi. Gladyatör dövüşlerini izledi. Yıkandı ve sakin tavırlar sergileyerek herkesi kendisine hayran bıraktı.132 Caesar ertesi gün ordusuyla birlikte Rubicon Nehri’ni geçmek üzere hazırlandı. Eğer bu nehri geçer ise savaş fiili olarak başlamış olacaktı. Bu savaş sonucunda ya yok olacak ya da Roma’nın hâkimi olacaktı. Artık geri dönemezdi. Bu yüzden nehri geçti. M.Ö. 49 yılının başlarında Roma’da yeni bir iç savaş başlamış oluyordu. Daha önce Sulla ve Marius döneminde yaşanan iç savaşta tecrübe edinmiş olan halk, başlarına ne geleceğini çok iyi biliyordu. Bazıları Caesar’ın Roma’yı ele geçirirse katliam yapacağını düşünüyordu. Hatta bu sebeple şehri terk edenler dahi olmuştu. Şehir de kalanlar ise evlerine kapanmışlar ve Roma’da olup bitenleri sessiz bir şekilde takip etmeye başlamışlardı. 131 132 Plutarkhos: XXXII. Baker, 2012: 138-139. 78 4.2. Caesar’ın İtalya’da İlerleyişi Caesar, Rubicon Nehri’ni geçtikten sonra hızla Kuzey İtalya’da yer alan Roma kentlerini kendisine bağlamaya başladı. Ariminum, Auximum, Asculum ve Picenum Caesar’a direniş göstermeden teslim oldu.133 Caesar’ın olağan üstü bir hızla Roma’ya doğru ilerlemesi Pompeius’u ve muhalifleri telaşa düşürmüştü. Onlar Caesar’ın bahar aylarından önce harekete geçemeyeceğini düşünmekteydiler. Bu yüzden de her hangi bir hazırlık yapmamışlardı. Roma’daki lejyonların çoğu tecrübesiz genç askerlerden oluşuyordu. Bu askerlerin, Caesar’ın neredeyse on yıldır savaş alanında olan askerleriyle baş etmesi mümkün değildi. Muhalifler ne yapacaklarına karar vermek üzere kendi aralarında tartışırlarken Caesar, Corfinum şehri önlerine gelmişti. Bu şehir Pompeius’a sadık olan Domitius tarafından savunuluyordu. Bu şahıs senato tarafından Caesar’ın, Glaya valiliğinin düşürülmesi sonrasında Galya’ya yeni vali olarak atanmıştı. Caesar’a karşı da bir düşmanlığı mevcuttu. Bu yüzden de şehri direniş göstermeden teslim etmeyi düşünmüyordu. Ancak şehrin sakinleri Caesar’a teslim olunması gerektiğini düşünmekteydiler. Domitius’un halka karşı çıkması mümkün değildi. Bu gerçeği fark ettikten sonra Domitius, hekimlerinden birine kendisine bir zehir vermesini söyledi. Çünkü Caesar’ın ona merhamet göstermeyeceğini düşünüyordu. Domitius zehri aldıktan sonra içmiş ve ölümünü beklemeye başlamıştı. Bu sırada Caesar şehre girmiş ve habercileri vasıtasıyla Domitius’a kendisine merhamet göstereceğini iletmişti. Domitius zehri içtiğine pişman olmuştu. Ancak hekim Domitius’un yanına gelerek ona bir zehir değil uyuşturucu madde verdiğini söyledi. Böylece ölümden kurtulan Domitius, Caesar’ın yanına gitmiş ve teslim olmuştu. Ancak bir süre sonra Domitius yeniden Pompeius’un tarafına geçecekti.134 Caesar’ın Domitius’u affedişi halk tarafından memnuniyetle karşılandı. Caesar bundan sonra İtalya’da ele geçirdiği diğer şehirlerde de soylulara ve halka merhametli davranmış ve onları kendi yanına çekmeye çalışmıştır. Romalılar 133 134 Baker, 2012: 139. Plutarkhos: XXXIV. 79 Caesar’ın, Sulla gibi intikam duygularıyla hareket etmediğini duymuşlar ve kitleler halinde onun tarafına geçmeye başlamışlardı. Caesar’ın Corfinium’u savunamayacaklarını ele geçirmesinden düşünmeye sonra muhalifler artık Roma’yı başlamışlardı. Senatörler Pompeius’un, Caesar’a karşı daha önce söylemiş olduğu “topuğumu yere vurmamla tüm İtalya’dan birlikler çıkıp gelir” sözüne atıfta bulunarak artık Pompeius’un topuğunu yere vurması gerektiğini söylemekteydiler. 135 Bazı senatörler ise Pompeius’a kızıyor ve kendilerini bu yola onun soktuğunu söylüyorlardı. Zira Pompeius’un, Caesar’ı çok rahat yenebileceği yönündeki açıklamalarına güvenmişlerdi. Ancak durum göstermişti ki Caesar, elindeki az sayıdaki adamla dahi Pompeius’u mağlup edebilecek kuvvetteydi. Şehirde bir panik havası oluşmuştu. Cato, Sicipio ve Cicero gibi cumhuriyetçi senatörler Roma’nın Caesar’a kaybedilmemesi gerektiğini savunmaktaydılar. Pompeius’u da bu yönde etkilemeye çalışmaktaydılar. Ancak Pompeius elindeki kuvvetlerin Caesar’ı mağlup etmek için yeterli olmadığını düşünüyordu. Ona göre Roma’dan ayrılınmalı ve Yunanistan’a geçerek bölgedeki müttefiklerden yeni bir ordu teşkil edilmeliydi. Zira Pompeius, VI. Mithridates ile savaşırken Anadolu’da ve Yunanistan’da iyi bağlantılar kurmuştu. Başta Cato olmak üzere pek çok muhalif Roma’dan ayrılma fikrine şiddetle karşı çıktı. Onlara göre Roma’yı kaybetmek demek savaşı kaybetmek demekti. Ancak Pompeius Roma’dan ayrılmaya kararlı görünüyordu. Bunun için şehri terk etmek amacıyla hazırlıklarına başladı. Pompeius şehirden ayrılmadan önce Romalılar’a seslenmiş ve kendisiyle birlikte olanların arkasından gelmesini istemişti. Peşinden gelmeyenler ise hain ilan edilip Caesar yandaşı sayılacaktı. 136 Pompeius’un şehirden ayrılmasından sonra halkın önemli bir bölümü de onun peşinden İtalya’nın güneyine doğru gitmeye başladı. Ancak Cato ve Cicero, Pompeius’a katılmamıştı. Cato Sicilya’ya gitmiş ve orada hazırlanmaya başlamıştı. Cicero ise daha sonra Pompeius’a katılmak üzere harekete geçecekti. 135 136 Plutarkhos: XXXIII. Baker, 2012: 141. 80 Senatörlerin ayrılışından sonra Roma bir hayalet şehir konumuna düşmüştü. Şehirde kalanlar evlerinden çıkmıyor ve başlarına ne geleceğini merak ediyorlardı. Ancak Caesar’ın eline geçirdiği bölgelerde merhametli davranması Romalılar için bir umut kaynağıydı. Caesar Roma’ya yaklaştığı sırada Pompeius’un şehirde olmadığını ve güneyde Yunanistan’a bir geçiş noktasında yer alan liman şehri Brundisium’a doğru gittiğini haber almıştı. Caesar, Pompeius’un niyetinin İtalya’dan ayrılmak olduğunu anlamıştı. Buna izin vermemesi gerekiyordu. Zira Pompeius’un kaçması demek savaşın uzaması anlamına geliyordu. Bu sırada Pompeius şehri ele geçirmiş ve birliklerinin yarısını Yunanistan’a göndermişti. Şimdi gemilerinin geri dönmesini ve kendisini almasını bekliyordu. Caesar’da bu sırada şehrin önlerine gelmişti. Pompeius’un hala şehirde olduğunu bildiği için fırsatı kaçırmamak istiyordu. Bu amaçla şehri derhal kuşattı. Limanın ağzının dar olduğu bölgenin iki tarafına da toprak bir set yaptırdı. Setlerin yeterli olmadığı derin yerlere iki adet şamandıra yerleştirdi. Dört çapayla da bunları sabitleştirdi. Daha sonra bunların üzerini toprak ve çamurla kapattırdı. Böylece askerler burada daha rahat hareket edebilecekti. Caesar askerleri için savaş kuleleri de yaptırarak bölgeyi koruma altına aldı. 137 Caesar’ın yaptığı hazırlıklara karşılık Pompeius’da boş durmamıştı. Limanda bulunan gemileri derhal birbirlerine bağlattı. Bu gemiler üzerine üç katlı savaş kuleleri inşa ettirdi. Bu şekilde hazırladığı gemileri Caesar’ın hazırlattığı siperlerin üzerine yolladı. Bu siperler etrafında bazı çatışmalar gerçekleşti.138 Bu sırada şehir halkı Pompeius’a karşı cephe almaktaydı. Zira Pompeius şehre geldiğinden beri halka bir zorba gibi davranmaktaydı. Ayrıca kentin sokakları barikatlar ve tuzaklar ile doluydu. Sadece iki sokak askerlerin geçişi için boş bırakılmıştı. Bu tuzakların amacı Caesar eğer şehre girerse onu yavaşlatmaktı. Ancak Caesar saldırdığı sırada halk evlerinin çatısına çıkmış ve Caesar’ın askerlerine tuzakların yerlerini göstermişti. Bu sırada Pompeius’un gemileri 137 138 Caesar, I: XXV. Caesar, I: XXVI. 81 Yunanistan’dan dönmüştü. Pompeius derhal askerlerini gemiye bindirmiş ve bölgeden hızla uzaklaşmıştı. Aynı zamanda da Caesar şehre saldırmış ancak Pompeius’un tuzakları sebebiyle yavaş hareket etmişti. Bu yüzden de Pompeius, Caesar limana ulaşmadan kaçmayı başarmıştı.139 4.3. Caesar’ın Roma’ya Girişi Pompeius’un Yunanistan’a kaçmayı başarması savaşın deniz aşırı ülkelere sıçramasına neden oldu. Şimdi Caesar’ın deniz yoluyla Yunanistan’a geçmesi gerekiyordu. Ancak Caesar’ın elinde bir donanama yoktu. Ayrıca Pompeius’un Roma’da ve İspanya’da hala taraftarları vardı. Caesar Yunanistan’a geçmeden önce arkasını güvence altına alması gerektiğini biliyordu. Zira özellikle İspanya’daki Pompeius’a sadık lejyonların Galya’yı ve İtalya’yı tehdit edebileceği aşikârdı. Pompeius’un, İspanya’dan başka Sardinya, Sicilya ve Afrika’da da müttefikleri vardı. Caesar’ın bunlarla da ilgilenmesi gerekmekteydi. Bu doğrultuda yardımcılarından Valerius’u bir lejyon ile Sardunya’ya, bölgede kontrolü sağlaması için yolladı. Bundan başka Curio’yu da Cato’nun bulunduğu Sicilya’ya üç lejyon ile birlikte yolladı. Curio, Sicilya’da kontrolü sağladıktan sonra Afrika’ya geçecek ve Afrika’daki Pompeius müttefikleriyle çarpışacaktı. Bu arada Cato, Sicilya’da asker toplamakla meşguldü. Ancak Curio’nun Sicilya’ya gelmekte olduğunu öğrenmiş ve halka Pompeius tarafından ihanete uğradığını ve terk edildiğini söyleyerek Sicilya’dan uzaklaşmıştı. Cato’nun gidişinden sonra Sicilya’ya ayak basan Curio, adayı direnişle karşılaşmadan ele geçirmişti. Aynı şekilde Valerius’da Sardinya’da her hangi bir direnişle karşılaşmamıştı.140 Kurmayları Sardinya ve Sicilya’da kontrolü sağlarken Caesar’da Brundisium’dan hareket etmiş ve Roma’ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Roma’da durum çok sakin görünüyordu. Caesar’a karşı çıkan bir grup olmadığı gibi onu coşkulu bir şekilde karşılayan her hangi bir toplulukta yoktu. Sadece başlarına ne geleceğini telaş ile bekleyen insanlar vardı. Caesar şehre girdikten sonra halkı yatıştırmaya çalıştı. Bu sırada askerlerine de kimseye zarar verilmemesi yönünde emirler vermişti. Caesar halka oldukça merhametli davranıyordu. Halkta, Caesar’ın bu tavrından etkilenmiş 139 140 Abbott, 2010: 104-105. Caesar, I: XXX-XXXI. 82 ve normal hayatlarına geri dönmeye başlamıştı. Ayrıca Caesar’ın katliam yapacağından korkmuş ve şehri terk etmiş olan insanlarda Roma’ya geri dönmeye başlamışlardı. Caesar şehirde kontrolü sağladıktan sonra hükümeti yeniden oluşturmaya çalıştı. Öncelikle şehirde kalmış olan az sayıdaki senatörü, senatoda yapılacak olan toplantıya çağırmıştı. Senatörler Caesar’ın davetine uymuş ve senatoda toplanmışlardı. Caesar onlara bu savaşta mağdur olanın kendisi olduğunu ve senatonun kendisine savaş açtığını söylemiş ve haklı olduğunu ispatlamaya çalışmıştı. Caesar Roma’yı ele geçirdikten sonra Pompeius ile yapacağı savaşa kaynak oluşturmak için Roma’daki hazinelere el koymak istemiştir. Ancak senatoda bu durum büyük bir kargaşaya yol açmıştır. Zira senatörlerin çoğu Caesar’ın yaptığı bu davranışın Roma yasalarına aykırı bir hareket olduğunu söylemişlerdi. Buna karşılık Caesar ne olursa olsun bu parayı alacağını söyleyerek senatoyu terk etmiştir. Daha sonra da hazinenin bulunduğu Satürn Tapınağına gelmiş ve tapınağın anahtarlarını bulayınca askerlerine kapıyı koçbaşıyla yıkmalarını emretmiştir. Bu arada Halk Tribunu olan Metellus, kendisini Caesar’ın önüne atmış ve Caesar’ın yaptığına karşı durmak istemiştir.141 Buna karşılık Caesar ona “Silahın olduğu yerde kanun susar, yaptıklarımı beğenmiyorsan gidebilirsin. Savaş konuşma özgürlüğüne izin vermez. Silahlarımı bıraktıktan sonra istediğini söyleyebilirsin. Senin böyle konuşmana izin vererek haklarımı kullanmamış oluyorum. Çünkü sen ve senin gibiler bana karşı durduktan sonra savaş esiri olarak benim malım sayılırsınız.” demiştir. Ancak Metellus, Caesar’a karşı durmaya devam etmiştir. Bundan sonra Caesar onu ölümle tehdit ederek “Bunu yapmak benim için seninle tartışmaktan daha kolaydır.” demiştir.142 Caesar askeri kuvvetine dayanarak senatodan istediği kararları çıkartmayı başarıyordu. Zira bu dönemde yasalar onun için bir anlam taşımıyordu. Pompeius’a karşı ilk savaşını kazanmıştı. Bu nedenle de galibiyetten doğan haklarını sonuna kadar kullanma yetkisine sahipti. 141 142 Baker, 2012: 145. Plutarkhos: XXXV. 83 Caesar, Roma’da uzun süre kalamazdı. Çünkü bu dönemde Pompeius’un İspanya’daki birlikleri hareketlenmeye başlamıştı. Caesar derhal İspanya seferine çıkmak üzere hazırlandı. Marcus Antonius’u İtalya’da bıraktığı lejyonlarının komutanı olarak atamıştı. Esasında bu görev Caesar’ın Galya savaşı boyunca yardımcılığını yapmış olan Titus Labienus için daha uygundu. Ancak Titus Labienus iç savaşın başlamasından hemen sonra Caesar’ın yanından ayrılmış ve Pompeius’a katılmıştı. Labienus’un yokluğunda lejyonları kontrol etme görevi Antonius’a verilmişti. Antonius askerler tarafından çok seviliyordu. Zira eğitimleri sırasında onlara katılıyor, onlara hediyeler vererek gönüllerini hoş tutuyordu. Ancak askeri çevre dışında kalan kesim Antonius’u pek sevmiyordu. Halk onu tembel ve ilgisiz olarak görüyordu. Zira Antonius halkı dinlemiyor ve haksızlığa uğrayanların haklarını savunmuyordu. 143 Ancak Caesar’ın yapabileceği fazla bir şey yoktu. Antonius iyi bir politikacı olmasa da iyi bir askerdi. Ayrıca Caesar’a da oldukça bağlıydı. Bu nedenle bir süre için halkın istekleri göz ardı edilebilirdi. 4.4. Caesar’ın İspanya Seferi M.Ö. 49 yılının sonlarına doğru Caesar, İspanya’daki Pompeius taraftarı lejyonlar ile savaşmak için Roma’dan ayrıldı. İtalya’nın kuzeyinden Galya’ya doğru ilerledi. Maksadı karayolu üzerinden Galya’ya ulaşmaktı. Caesar’ın Galya’ya giderken ki ilk durağı Massalia şehri oldu. Bu şehir Grekler tarafından ticaret amacıyla Galya’nın güneyini kurulmuş bir kentti. Kurulduğu zamandan itibaren Galya ve İspanya’yı kontrol edebilecek bir karakol görevi de görmüştü. Massalia şehri şimdilik Caesar ve Pompeius arasında tarafsız bir görüntü sergiliyordu. Ancak buranın alınması bölge güvenliği açısından ehemmiyete sahipti. Caesar derhal şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı yaptı. Ancak şehrin ileri gelenleri Caesar’ın ikna çabalarına karşılık tepkisiz kalmıştı. Zira Pompeius taraftarlarının da şehirde hala etkinliği devam etmekteydi.144 143 144 Plutarkhos: VI. Caesar, I: XXXV. 84 Caesar, Massalia’yı arkasında bırakarak İspanya’ya gitme taraftarı değildi. Zira bu şehir Pompeius tarafına geçerse Galya hatta Roma dahi tehlike altına girebilirdi. Ayrıca bu şehrin önemli bir de limanı vardı. Caesar bu limandan yaralanmak niyetindeydi. Ancak yapılacak bir kuşatma uzun sürebilir ve İspanya’daki durum daha da kötüye gidebilirdi. Bu yüzden Caesar şehri kuşatması için generallerini görevlendirmiş ve kendiside İspanya’ya doğru harekete geçmiştir. Caesar, İspanya’ya gittiği sırada Domitius yeniden ortaya çıkmıştı. Zira bu şahıs Pompeius’un emriyle savaş gemileriyle birlikte Massalia’ya gelmişti. Domitius, şehre geldikten sonra derhal bölgeyi kontrol altına almış ve şehrin kapılarını kapattırmıştı. Caesar için şehri kuşatmak aslında bu noktada bir zorunluluk olmuştu. Caesar’ın emriyle şehir karadan ve denizden kuşatılmaya başlanmıştı. Caesar’ın yardımcılarından Trebonius kara kuvvetlerinin başında savaşırken Decimus Brutus’te gemiler inşaa ederek şehrin limanına saldıracaktı. Bu iki komutan kuşatma için gerekli malzemeleri otuz gün içinde hazırlayacaklardı.145 Caesar, İspanya’ya geldiği sırada Pompeius’un generalleri olan Petreius ve Afranius ile karşılaşmıştı.146 Pompeius’un generalleri Caesar gelene kadar işlerini çok iyi yapmışlardı. Bölgedeki kabileleri kendi yanlarına çekmişler ve bütün iaşe kaynaklarını toplamışlardı. Caesar’ın ordusunu açlığa terk etmeyi başarmışlardı. Zira İspanya’ya gelmiş olan Caesar’ın askerleri hem yorgun hem de açlardı. Çünkü İtalya’dan, İspanya’ya yirmi yedi gün gibi kısa bir sürede ulaşmışlardı. Üstüne üstelik Petreius ve Arfanius devamlı olarak Caesar’ın kuvvetlerine karşı pusulama faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Öyle ki Caesar’ın dahi hayatı birkaç kez tehlikeye düşmüştü.147 Caesar sürekli vur-kaç taktiğiyle savaşan, Pompeius’un generallerini kesin bir savaşa çekemiyordu. Zira zamanının çoğu bu generallerin peşinden gitmekle geçiyordu. Ancak Caesar bir süre sonra taktik değiştirdi. Amacı Petreius ve Afrianus’u bölgede yalnızlaştırmaktı. Bu doğrultuda Pompeius’a destek veren kabileleri kendi yanına çekmeye başladı. Onlardan erzak yardımı aldı. Durumun 145 Caesar, I: XXVI. Livius, B, IV: 27. 147 Plutarkhos: XXXVI. 146 85 kendi aleyhlerine döndüğünü fark eden Petreius ve Afrianus daha fazla direniş gösteremedi ve canlarına zarar gelmemesi karşılığında Caear’a teslim oldular. Pompeius’un generallerinin teslim olması ile Caesar’ın İspanya seferi başarıyla sonuçlanmış oluyordu. Ancak Roma’ya dönüşte hala bir engel vardı. Massalia şehrinin kuşatması sürmekteydi. Caesar’ın şimdi oraya doğru hareket etmesi gerekiyordu. Caesar’ın gelmesinden önce Massalia’yı düşürmek isteyen Decimus ve Trabonius kuşatmayı karadan ve denizden şiddetli bir şekilde sürdürüyorlardı. Öyle ki Massalialılar çok zor durumda kalmışlardı. Bu nedenle de Decimus’a elçiler yollayarak barış yapmak istediklerini söylemişlerdi. Bunu içinde bir ateşkes ilan edilmeliydi. Decimus’da Massalialılar’ın isteklerini kabul etmiş ve kuşatmayı bir süre için durdurmuştu. Ancak bu bir aldatmacaydı. Massalialılar barış olacağı düşüncesiyle Caesar’ın askerlerinin rahat davranacaklarını biliyorlardı. Nitekim askerler tam da Massalialılar’ın düşündüğü gibi davranmaktaydı. Bu fırsattan yararlanan Massalialılar derhal bir çıkış harekâtı ile Trebonius ve Decimus’a saldırmışlardı. Bütün kuşatma araç ve gereçlerini yakayı başarmışlardı. Ardından da şehre geri çekilmişlerdi. Bütün emeklerinin boşa gittiğini gören Trebonius ve Decimus büyük bir hırsla yeniden kuşatma araç ve gereçleri inşaasına başlamışlardı. On gün gibi kısa bir süre de kuşatma araçları inşaasını tamamlamışlar ve eskisinden daha da şiddetli bir şekilde şehre saldırıya geçmişlerdi. Massalialılar düşmanlarının uzun süre saldıramayacaklarını düşünürken aniden şiddetli bir saldırıya uğrayınca dehşete kapılmışlardı. 148 Kuşatma devam ederken Massalia’da durum giderek kötüleşmişti. Zira artık kıtlık başlamıştı. Karada ve denizde süren çatışmalar halkı bezdirmişti. Savaş dışında salgın hastalıklarda baş göstermekteydi. Bu şartlar altında halk yeniden Trebonius’a elçiler yollamış ve teslim olmak istediklerini belirtmişlerdi. Teslimiyet kararına şiddetle karşı çıkan Domitius, Caesar’ın askerleri şehre girmeden önce 148 Caesar, II: XIII-XVI. 86 bir gemiye atlamış ve denize açılmıştı. Donanmanın başındaki Decimus, onun kaçışına engel olamamıştı.149 Caesar İspanya’dan hareket edip Massalia’ya geldiği sırada şehir düşmüştü. Böylece İtalya’nın batısındaki Avrupa topraklarında Caesar kontrolü sağlamıştı. Artık doğuda kendisini toparlamış olan Pompeius üzerine gidebilir ve iç savaşı sonlandırabilirdi. 4.5. Pompeius’a Karşı Hazırlık Caesar İspanya seferindeyken Pompeius, Yunanistan ve Makedonya’da rahat bir şekilde güçlerini toplamıştı. Bölgedeki şehirlerden ve zengin toprak sahiplerinden iyi bir şekilde faydalanmıştı. Ayrıca bölgenin vergisini de Roma Senato’su adına kendisi toplamıştı. Anadolu’daki müttefiklerinden de yardımcı birlikler sağlamıştı. İtalya’dan ayrılırken ki perişan halinden eser kalmayan Pompeius, Roma’daki hâkimiyet mücadelesinde en güçlü aday konumuna gelmişti. Bu şartlar altında Caesar Roma’ya dönmüştü. Ayrıca Pompeius’un çok iyi bir güç topladığından da haberi vardı. Ancak Roma’dan Pompeius ile savaşmak için ayrılmadan önce bir takım düzenlemelerde bulundu. İlk olarak kendisini diktatör olarak ilan ettirdi. On bir gün sonra yapılan konsül seçimlerinde ise İsaricus ile birlikte konsül oldu. Bundan sonra suçluların suçlarını affetti. Sulla tarafından mal varlıkları ellerinden alınan ailelerin çocuklarına mallarını iade etti. Borç faizlerinde indirimler yaptı.150 Caesar siyasi faaliyetlerde bulunurken bir yandan da Pompeius ile savaşmak için ordusunu hazırlıyordu. Daha önce Pompeius’un Yunanistan’a kaçmak için kullandığı güney İtalya’daki liman şehri Brundisium’da gemi inşaası tüm hızıyla sürmekteydi. Ayrıca Caesar bölgeye lejyonlarını da nakletmeye başlamıştı. Askerleri Yunanistan’a taşıyacak kadar gemi yapıldıktan sonra Caesar ordusuyla karşıya geçecek ve Pompeius ile savaşmaya başlayacaktı. 149 150 Caesar, II: XXII. Plutarkhos: XXXVII. 87 Caesar bir süre sonra beklemenin vakit kaybı olduğunu düşünmeye başladı. Bu amaçla farklı bir yolu tercih etti. Hazır olan birkaç gemiye küçük bir birlikle binerek Yunanistan’a geçmeye karar verdi. Gemilerini daha sonra geri yollayabilir ve ordusunun kalanını bölgeye nakledebilirdi. 4.6. Dyrrhachium Savaşı Caesar, Brundisium’dan hareket ettikten sonra Makedonya’da karaya çıkmıştı. Bu durum Pompeius’da büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Zira Adriyatik Denizi boyunca Pompeius’un gemileri bölgeye hâkim olmuştu. Bunun dışında Yunanistan ve Makedonya kıyılarına mütemadiyen birlikler yerleştirilmişti. Caesar’ın tüm bunların arasından sıyrılarak karaya çıkmış olması onun keskin zekâsından ileri gelmekteydi. Karaya çıktıktan hemen sonra Caesar ordusuyla birlikte bölgedeki şehirleri hâkimiyet altına almak için harekete geçmişti. Bu doğrultuda bir liman şehri olan Oricum şehrini kuşatmıştı. Bu şehir Pompeius’un komutanlarından Lucius Torquatus tarafından savunulmaktaydı. Ancak şehrin halkı Caesar’ın bölgeye yaklaştığını duyduklarında ona karşı durmamak gibi bir düşünceye kapılmışlardı. Hatta Caesar’ı şehrin içine almak için uğraş vermeye başladıklarında Lucius şehri mecburen Caesar’a teslim etmek zorunda kalmıştı. Buna karşılık Caesar’da onun hayatını bağışlamıştı. Daha sonra Caesar Apollania şehrine doğru harekete geçmişti. Burada da Oricum şehrinde yaşananlar tekrarlanmıştı. Bylliendes ve Amantini gibi diğer komşu şehirler ve Epirus bölgesinin halkları aynı şekilde Caesar’a itaat etmişlerdi.151 Caesar, Makedonya’da karaya çıkar çıkmaz bölgede varlığını hissettirmişti. Yanında az bir kuvvet olmasına rağmen uyguladığı merhamet politikasıyla bölgedeki konumunu güçlendirmişti. Bu durum o sırada Dyrrhachium bölgesinde kamp kurmuş olan Pomperius ve yandaşlarının hoşuna gitmemişti. Caesar giderek Pompeius’un karargâhına yaklaşmaktaydı. Bu savaş için uzun bir süredir hazırlanan Pompeius yine de kendisini Caesar’a karşı güçsüz hissediyordu. Ancak durum irdelendiğinde Pompeius’un, Caesar’a karşı kat kat bir üstünlüğü söz 151 Caesar, III: XI-XII. 88 konusuydu. Zira Caesar yanında az bir kuvvetle bölgeye gelmişti. Geri kalan askerlerinin de Pompeius ile kesin bir savaşa girmeden önce bölgeye ulaşmasını umuyordu. Ancak Caesar’ın İtalya’daki lejyonları birkaç defa limandan çıkmayı denedilerse de Pompeius’un gemileri buna müsaade etmemişti. Bu durum hem asker sayısı hem iaşe durumu bakımından Caesar’ın güçsüz kalmasına neden olmuştu. Caesar bu durum karşısında yine sadece kendisinden beklenilebilecek ilginç bir davranış sergiledi. Kıyafetlerini değiştirdi ve bir esir kılığında bir gemiye bindi. Amacı İtalya’ya gidip birliklerini bölgeye getirmekti. Ancak yolda şiddetli bir rüzgâr çıkmış ve gemi batma tehlikesiyle karşılaşmıştı. Caesar’ın ve gemicilerin tüm uğraşlarına rağmen yola devam edilemedi ve Makedonya’ya geri dönülmek zorunda kalındı.152 Caesar’ın giriştiği bu cesur eylem askerlerinin de maneviyatını arttırmıştı. Marcus Antonius, Brundisium’dan gemilerle birlikte Caesar’a ulaşmak için harekete geçti. Ancak yolda Pompeius’un gemileriyle karşılaştı. Antonius, Pompeius’un gemilerini küçük gemiler ile kuşatarak geri püskürttü ve limandan çıkmayı başardı. Daha sonra Pompeius’un gemileri Antonius’u takip ettiyse de Antonius onları atlatmayı başardı. Ancak bu sıra da denizde bir fırtına çıktı. Fakat bu fırtına sırasında bir güney rüzgârının esmesi sonucunda Antonius ve gemileri tehlikeden kurtuldu. Pompeius’un gemileri ise onlar kadar şanslı değildi. Zira fırtınada Pompeius’un gemilerinin çoğu harap olmuştu. Antonius, fırtınadan kurtulduktan sonra karaya çıkmış ve Lissius şehrini ele geçirmişti. Daha sonra da hızlı hareket ederek Caesar’ın yanına ulaşmayı başarmıştı.153 Birliklerinin yanına ulaşmasından sonra Caesar sayı bakımından kuvvetlerini arttırmıştı. Bu yüzden de harekete geçerek Pompeius’un Dyrrhachium’daki kampını kuşatmıştı. Ancak hala iaşe sıkıntısı çekmekteydi. Zira Pompeius iaşe kaynaklarının çoğunu ele geçirmişti. Bu nedenle de kendi kampında rahat davranabiliyordu. Ancak Caesar için bu işin hızlı halledilmesi hayati bir önem 152 153 Plutarkhos: XXXVIII. Plutarkhos: VII. 89 taşımaktaydı. Aksi takdirde açlık tehlikesi baş gösterecek ve savaşamadan ordusunun çoğunu kaybedecekti. Pompeius, Caesar’ın kampında yaşanan sıkıntıların farkındaydı. Bu nedenle de Caesar’a saldırmak yerine zamanın yıkıcı etkisini kullanmaya karar vermişti. Açlığın ve salgın hastalıkların kendisinden daha önce Caesar’ı mağlup edeceğini düşünüyordu. Bu yüzden her hangi bir çatışmaya girip zayiat vermeye gerek yoktu. Buna karşılık Caesar’da sürekli olarak Pompeius’u taciz ediyor ve kesin bir meydan savaşına çekmeye çalışıyordu. Yer yer çatışmalar gerçekleşse de Pompeius, kampını terk edip Caesar’a karşı kesin bir saldırıya geçmiyordu. M.Ö. 10 Temmuz 48 yılında Dyrrhachium’da, Pompeius ve Caesar arasında yaşanan çatışmalardan biri, nihayetinde bir savaşa dönüşmüştür.154 Caesar’ın tacizlerine karşı sessizliğini koruyan Pompeius, Caesar’ın askerlerine karşı aniden bir taarruza geçmişti. Bu saldırı o kadar şiddetli olmuştu ki Caesar’ın askerleri kampa kadar püskürtülmüştü. Caesar’da bu bozgun karşısında askerlerine derhal geri çekilme emri vermişti. Zira Pompeius’un bu ani saldırısını Caesar dahi beklemiyordu. Pompeius büyük bir avantaj yakalamıştı ancak o bunu kullanmadı. Zira o, Caesar geri çekilirken saldırsaydı Caesar’ı kesin bir şekilde mağlup edebilirdi. Hatta Caesar dahi Pompeius’un yaptığı bu hata için “Eğer Pompeius işini iyi yapsaydı bugün savaş bitmişti.” demişti. 155 Caesar’ın söylemiş olduğu bu söz durumun bir özeti niteliğindedir. Zira Caesar şansının yardımıyla bir felaketten kurtulmuştu. Pompeius ise kazandığı çatışma neticesinde büyük bir özgüven kazanmış ve gururlanmıştı. Ona göre artık Caesar bir tehdit değildi. Caesar Pompeus ile girdiği ufak bir çatışmanın bir savaşa dönüşmesi sonrasında mağlup olmuştu. İç savaşın bu ilk ciddi sınavında kazanan taraf Pompeius olmuştu. Zira öteden beri bir özgüven arayışında olan bu emekli general, Caesar’ın doğuda batıdaki kadar güçlü olamayacağını düşünüyor ve Caesar’ı Yunanistan’da yok edebileceğine inanıyordu. Görünen o ki Pompeius’un bu inancı boş değildi. Zira Caesar Yunanistan’a geldiğinden beri seferin gerçekleşmesi hususunda sıkıntı yaşıyordu. Çünkü lojistik alanda ki yetersizlik Caesar’ın yakasını 154 155 Türker, 2010: 60. Plutarkhos: XXXIX. 90 bırakmamış ve onun aceleyle Pompeius’u savaş alanına çekmeye çalışmasına yol açmıştı. Oysaki iyi bir düzenleme yapılsaydı ve askerlerin ihtiyaçları giderilseydi Caesar, Pompeius’un kampını daha uzun süre kuşatabilir ve Pompeius’u mağlup edebilirdi. Her ne kadar geri çekilmiş olsa da Caesar mücadeleyi bırakmak niyetinde değildi. Büyük bir tehlike atlatmıştı ve yaptığı hataları da çok iyi biliyordu. Pompeius ile bir daha ki karşılaşmasında aynı hataları yapmak niyetinde değildi. 4.7. Pharsalos Savaşı Dyrrhachium Savaşı’ndan sonra mağlup olan Caesar, Pompeius’u denizden uzaklaştırmak için Yunanistan’ın iç kesimlerine doğru çekmeye karar vermişti. Zira Pompeius’un sürekli denizden aldığı takviyeler onun gücünü korumasını sağlıyordu. Pompeius bu destekten mahrum bırakılmalıydı. Ayrıca Caesar’ın askerleri açlık çekmekteydi. Bunun dışında salgın hastalıklarda boy göstermişti. Caesar, M.Ö. 48 Ağustos ayında askerlerini toplayarak Yunanistan’ın iç kısımlarında yer alan ve dağlık bir bölge olan Teselya bölgesine doğru ilerledi. Burada yer alan Gomphi ve Metropolis adındaki Yunan kentlerini yağmaladı. Böylece biraz olsun askerlerin açlığı giderilmiş ve sağlık durumları düzeltilmişti.156 Bu sırada Pompeius, casusları vasıtasıyla Caesar’ın hangi yöne doğru ilerlediğini haber almıştı. Bunun üzerine derhal kampını dağıtarak Teselya’ya doğru Caesar’ın peşinden ilerlemeye başlamıştı. Caesar, Pharsalos Ovası’na geldikten sonra derhal bölgeyi ele geçirmiş ve stratejik konumları işgal etmişti. Maksadı savaş alanını Pompeius bölgeye gelmeden önce istediği gibi kullanabilmekti. Pompeius’ta Caesar’dan sonra Pharsalos Ovası’na ulaştı ve Caesar’ın kampının karşısına kamp kurdu. 156 Baker, 2012: 147-148. 91 Pompeius’un ordusu yaklaşık elli bin kişiydi. Buna karşılık Caesar’ın ise otuz bin civarında askeri bulunmaktaydı.157 Pompeius’un hem askeri hem de iaşe bakımından büyük bir üstünlüğü söz konusuydu. Ancak Caesar asker sayısı bakımından az olmasının yanı sıra yeniden iaşe sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Pompeius, Caesar’ın içinde bulunduğu durumu çok iyi biliyordu. Bu nedenle de Dyrrhachium’da yaptığı gibi Caesar’ın kampını kuşatmış ve açlığın galip gelmesini beklemeye başlamıştı. Pompeius’un, Caesar’a karşı oluşturduğu bu strateji yanında bulunan Cato ve diğer muhalifler tarafından hoş karşılanmıyordu. Onlara göre Pompeius sadece zaferi geciktiriyordu. Caesar çok güçsüzdü. Ona saldırmak için bu kadar beklemenin ne anlamı vardı?. Zafer kesindi ve sadece onu gidip almak gerekiyordu. Pompeius kuşatmanın başlangıcında muhaliflerin Caesar’a saldırılması yönündeki baskılarına karşı direnmişti. Ancak daha sonraları Caesar’ın düştüğü durum onu da muhalifler gibi düşünmeye sevk etmişti. Bu sıra da Caesar yaptığı tüm tacizlere karşı Pompeius’un saldırmayacağını düşünmeye başlamıştı. Hatta kampı dağıtıp askerlerine erzak bulabileceği bölgelere doğru gitmeye karar vermişti. Ancak tam da bu sıra da Pompeius’un askerlerinin savaş düzeni aldığı görüldü. Nihayet muhalifler galip gelmiş ve Pompeius’u kesin bir savaşa ikna etmişlerdi. Buna oldukça sevinen Caesar derhal askerlerini savaş düzenine soktu. M.Ö. 48 yılının 9 Ağustos ayında Pharsalos Ovasında iki ordu karşılıklı olarak savaş düzenine geçmişti.158 Pompeius süvarilerini sol tarafında konuşlandırmıştı. Kendisi sağ kanadı yönetmek üzere hazırlanmıştı. Metellus Sicipio, merkezin komutasını almıştı. Domitius ise sol kanattaki birliklerin kontrolünü eline almıştı. Buna karşılık Caesar merkezin kontrolünü Domitius Calvinus’a, sol kanadı Marcus Antonius’a vermişti. Kendisi de sağ kanadı kontrol edecekti.159 Ancak Caesar düşmanın kendi etrafını sarması tehlikesinden çekinerek ordusunu üç hattan oluşturmuştu. Bu üç hattın lejyonlarından aldığı birer taburla da gizli bir dördüncü hat oluşturmuştu. Bu gizli hatta sadece kendisi emir verdiği takdirde saldırmasını 157 Atlan, 1970: 165. Baker, 2012: 149. 159 Plutarkhos: XLIV. 158 92 söylemişti. Onlara bugün başarılı olup olmamalarının kendilerine bağlı olduğunu söylemişti.160 Savaş Pompeius’un süvarilerinin saldırısıyla başladı. Caesar’ın da tahmin ettiği gibi bu süvarilerin amacı Caesar’ın birliklerinin etrafını çevirmekti. Ancak Caesar, Pompeius’un süvarilerine karşı gizli tuttuğu dördüncü hattı harekete geçirmiş ve Pompeius’un süvarilerini mağlup etmişti. Bundan sonra Caesar’ın tecrübeli askerleri taarruza geçmiş ve Pompeius’un tecrübesiz birliklerini dağıtmaya başlamıştı. Caesar’ın saldırılarına karşı Pompeius’un ordularının kanatları aniden çökmüştü. Bundan sonra ordusu dağılmaya başlayan Pompeius paniğe kapılmış ve karargâhına dönmüştür. Burada mantıklı düşünmeye çalışarak bir çıkış yolu aramıştır. Daha sonra şaşkınlığını üzerinden atan Pompeius üzerindeki zırhı çıkarmış ve kılık değiştirmişti. Ardından bir ata binmiş ve kampın arka tarafından çıkarak bölgeyi terk etmişti. Yeterince uzaklaştığını düşündükten sonra atından inmiş ve sıradan bir asker gibi görünmeye çalışmıştı. Bundan sonra da kendisini takip eden az sayıda ki askeriyle birlikte doğuya doğru yönelmiştir.161 Pompeius’un ordusunun dağılmasından sonra Caesar onların kamplarını ele geçirmiş ve ilginç bir sahneyle karşılaşmıştır. Zira kampta bir zafer sofrası hazırlanmıştı. Muhalifler, Caesar’ın mağlubiyetlerinden o kadar emin olmuşlar ki savaşın sonucunu beklemeden bir zafer sofrası hazırlayıp kutlamayı beklemişlerdi. Ancak bu zafer sofrası muhaliflerin değil Caesar ve kurmaylarının zafer sofrası olmuşlardı. Caesar zaferin ertesi gününde Pompeius’un savaş alanından kaçan yaklaşık yirmi bin askerinin peşine düşmüştü. Bu askerler Yunanistan’ın iç kesimlerine doğru kaçmaya çalışmaktaydılar. Ancak Caesar’ın hızı karşısında tutunamamış ve teslim olmuşlardı.162 160 Baker, 2012: 149-150. Abbott, 2009: 110. 162 Abbott, 2009: 111. 161 93 Pharsalos Savaşı’nda Pompeius’un on beş bin askeri öldürülmüştü. 163 Esasında Pompeius’un direncide fiilen yok edilmişti. Caesar büyük bir zafer kazanmıştı. Bu zaferle birlikte en büyük düşmanı Pompeius’un beli kırılmıştı. Muhaliflerden Cicero ve Brutus, Pompeius’u terk ederek Caesar’a teslim olmuşlardı. Caesar da onları affetmiş ve yanına almıştı. Ancak Cato, Sicipio ve Labienus savaş alanından kaçmayı başarmışlardı. Bu nedenle iç savaş sürecek ve hatta farklı kıt’alara yayılacaktı. 4.8. Pompeius’un Ölümü Pharsalos’taki ağır mağlubiyetinden sonra ordusundan kalanları bir kenara bırakan Pompeius küçük bir tekneye atlamış ve Yunanistan’dan kaçmıştır. Maksadı Anadolu’ya geçmek ve burada hala kendisine sadık olan yerel liderlerden yardım toplamaktı. Bu yardımlarla Caesar ile savaşmak için yeniden bir ordu kurabilirdi. Bu doğrultuda teknesiyle Makedonya’da bir kent olan Amphipolis’e gitmişti. Ancak görülen o ki Caesar’a mağlup olduktan sonra Pompeius’un dostlarının sayısı oldukça azalmıştı. Amphipolis’deki dostları ona kısıtlı bir yardım yapmıştı. Pompeius’da burada vakit kaybetmemesi gerektiğini anlamıştı. Zira Caesar, Pompeius’un yeniden toparlanmadan önce ele geçirilmesini istiyordu. Bu amaçla da Pompeius’un peşine düşecekti. Pompeius’un ne yakalanmak ne de teslim olmak gibi bir niyeti yoktu. Pompeius, Amphipolis’den hareket ederek Anadolu’ya doğru yöneldi. Ancak burada da işler onun aleyhineydi. Zira geçen yıllarda bölgede yöneticilik yapan kayınpederi Metellus Scipio halkı tam bir zorba gibi yönetmişti. Bunun dışında bölgedeki çoğu prensin Pompeius’a borçları vardı. Bu yüzden Pompeius’dan kurtulma niyetindeydiler. Bunların farkına varan Pompeius Rodos’a yönelmek zorunda kalmıştı. Ancak adadaki yetkili isimler arasında artık dostları yoktu. Rodos da Pompeius için artık güvenli olmayacaktı. Bu yüzden Pompeius, Hatay’a doğru yönelmeye karar vermişti. Ancak Hatay’da da yöneticiler Pompeius’un şehre girişini yasaklamıştı. Eğer bunu deneyecek olurlarsa cezaları ölüm olacaktı.164 163 164 Freeman, 2010: 427. Livius, B, IV: 31-32. 94 Tüm bü nedenlerden ötürü Pompeius rotasını Mısır’a doğru çevirmeye karar vermişti. Zira Pompeius bundan kısa bir zaman önce Mısır’da kralın tahta çıkmasına yardımcı olmuştu. Ayrıca askerlerin bir kısmını da bu bölgede bırakmıştı. Ancak Mısır kralı ölmüş ve tahtı, oğlu Ptolemaios ile kızı Cleopatra’ya evlenmeleri şartıyla bırakmıştı.165 Bu yıllarda Mısır karışıklık içerisindeydi. Zira on üç yaşında olan Ptolemaios’un etrafında olan ve kralı etki altında tutan üç kişi vardı. Bunlardan Achillas ordunun başındaydı. Theodotus, kralın kâhyasıydı. Potheinus ise hazinenin başında yer alıyordu. Bu üçlü Ptolemaios’un aklını çelerek Cleopatra’yı Suriye’ye sürgüne yollatmayı başarmışlardı. Ancak Cleopatra’nın buna tepkisi bir iç savaş başlatmak olmuştu. Zira Suriye’de kaldığı süre boyunca kardeşini alt etmek için bir ordu oluşturmayı başarmıştı. Buna karşılık Ptolemaios’da, Cleopatra’yı alt etmek üzere ordusuyla birlikte ona karşı harekete geçmişti. İki ordu Pelusium’da karşılıklı olarak kamp kurmuştu. 166 Pompeius, tam da bu savaşın patlak verdiği sırada gemisiyle bölgeye gelmişti. Ptolemaios ve yandaşlarına kendisini kabul etmeleri için ricada bulunmuştu. Bunun üzerine Mısırlılar derhal istişare ederek Pompeius’u kabul edip etmemenin sonuçları üzerine tartışmaya başlamışlardı. Zira Pompeius’u kabul etmek demek Caesar’ın düşmanlığını kazanmak demekti. Ancak kabul etmemekte Pompeius’un düşmanlığı anlamına gelmekteydi. Her ne kadar Pompeius şimdi güçsüz olsa da daha sonra toparlanabilir ve intikam almak için Mısır’a dönebilirdi. Öyleyse tek bir yol kalıyordu. O da Pompeius’u öldürmek ve böylece Caesar’a da hoş görünmekti.167 Pompeius Mısır’da hoş karşılanacağını umuyordu. Zira askeri bilgisi sayesinde Ptolemaios’un, Cleopatra’ya karşı verdiği savaşta kendisine ihtiyaç duyabileceği yönünde bir fikir edinmişti. Ptolemaios’un yanında kaldığı süre boyunca toparlanabilir ve Caesar’a karşı yeniden gücünü toplayabilirdi. 165 Abbott, 2010: 127. Livius, B, IV: 32. 167 Abbott, 2010: 128. 166 95 Pompeius’u kıyıda karşılamak üzere Achillas harekete geçmişti. Bir sandalla birlikte Pompeius’un gemisine doğru yanaşmıştı. Yanında daha önce Pompeius’un emrinde savaşmış bir Romalı olan Tribunus Lucius Septimus adında biride vardı. 168 Pompeius, sandala bindiğinde bu Romalıyı tanımış ve kendisine de bunu söylemişti. Ancak Romalı onunla hiç konuşmamış ve sadece başıyla onaylamıştır. Pompeius yanına yardımcısı Philip ve üç kişiyi daha almıştı. Sandal kıyıya doğru yanaşmaya başlayınca Achillas ve yanındakiler Pompeius’u öldürmek üzere kılıçlarını çekmişlerdi. Daha sonra Romalı subay Septimus, Pompeius’u öldürmüştür. Derhal Pompeius’un başı kesilmiş ve Caesar’a verilmek üzere alınmıştı. Bu arada şaşkınlık içerisinde kalmış olan Philip ve diğerleri kendilerine geldikten sonra olan biteni gemiden izlemiş olan Pompeius’un karısı Cornelia’yı alıp, Pompeius’un için bir cenaze töreni yapmak istemişlerdi. Derhal kıyıda bulunan harap bir sandalı parçalamışlar ve bu parçalarla Pompeius’un başsız cesedini yakmışlardı. Pompeius’un külleri Cornelia’ya verilmiş ve Cornelia’da bu külleri Alba’da gömmüştür. 169 Böylece Romanın en büyük generallerinden biri, Caesar’ın en büyük rakibi Pompeius sıradan biri gibi katledilmişti. Zaferler ile dolu bir hayat, böylesine trajik bir şekilde sona ermişti. Hiç şüphesiz Caesar, Pompeius’un etkisiz hale getirilmesini istemekteydi. Ancak onun böylesine bir ölümü hak ettiğini de düşünmüyordu. Zira bu dönemde Pompeius’un peşinden Mısır’a gelmekte olan Caesar, Mısırlılar’ın yaptıklarının ne denli büyük bir hata olduğunu onlara vereceği tepkileriyle gösterecekti. 4.9. Caesar’ın Mısır’a Gelişi ve Cleopatra Caesar, Pompeius’un peşinden gitmek için, Pharsalos’ta çok kalmadı. Çanakkale Boğazını geçerek Anadolu’ya girdi. Bölgedeki yerel liderler, Caesar’a karşı direniş göstermeyip onun üstünlüğünü kabul ettiler. Bu sırada Caesar, Pompeius’un Mısır’a doğru gittiğini haber almıştı. Ordusunu Rodos’a getirmiş ve hızlı olmak için yanına küçük bir birlik alarak Mısır’a gitmişti. 168 169 Caesar, III: CIV. Abbott, 2009: 119-120. 96 Ordunun geri kalanı daha sonra onun peşinden Mısır’a gelecekti. Caesar M.Ö. 47 yılında Mısır’da karaya çıkmıştı. Mısırlılar onu karşılamış ve Pompeius’un kesilmiş başına ona sunmuşlardı. Caesar buna karşılık öfkelenmiş ve Pompeius’un düştüğü halden dolayı üzülmüştür. Mısırlılar bir minnettarlık beklerken Caesar’ın öfkesiyle karşılaşmışlardır. Caesar her ne kadar Pompeius’un ölümüne üzülmüş olsa da politik yaşamında duygularıyla hareket eden biri değildi. İşini profesyonelce yapmak niyetindeydi. Mısır bu sıralarda iç karışıklık içerisindeydi. Zira Roma ile müttefik bir devletin sorunlarının olması Roma’nın en tepesindeki adam olan Caesar’ın ilgisini çekmekteydi. Bu nedenle bu sorunu halletmeye karar verdi. Çünkü Mısır, Roma’nın buğday ihtiyacını karşılıyordu. Ancak iç savaş dolayısıyla Roma’ya yapılan buğday sevkiyatı tehlikedeydi. Bu durum Roma’nın açlık tehlikesiyle karşı karlıya kalmasına neden olmuştu. Caesar iç savaşı bitirmek için Cleopatra ve Ptolemaios’u görüşmek üzere İskenderiye’ye çağırmıştı. Cleopatra bu isteğe derhal uymuş ve İskenderiye’ye doğru yola çıkmıştır. Zira kendisi Caesar’ın adını duymuş ve onun desteğini almaya karar vermişti. Cleopatra, İskenderiye’ye geldiğinde şehre girmek için çok uğraşmak zorunda kalmıştı. Çünkü İskenderiye halkı onu şehirlerinde istemiyordu. Bunun üzerine Cleopaatra bir rivayete göre kendisini bir halıya sardırmış ve böylece gizli bir şekilde Caesar’ın huzuruna gelmişti. Caesar, Cleopatra’nın bu zekice davranışından çok hoşlanmıştı.170 Cleopatra genç ve güzel bir kadındı. Ayrıca Caesar’ı nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden Caesar’ı kendi yanına çekmeye başlamıştı. Bu sırada Mısır tahtında Arsinoe adındaki üçüncü kardeşte hak iddia etmeye başlamıştı. Ptolemaios’da ordusuyla Ptolemaios’un taraftarları birlikte İskenderiye’ye Caesar’a karşı doğru komplolar gelmekteydi. dahi başlamışlardı. Caesar’ın yiyeceklerine zehir katmaya çalışmışlardı. 170 171 Abbott, 2010: 140. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62. Hatta düzenlemeye 171 97 Caesar kendisine devamlı olarak komplo kurmaya çalışanın Pothenius olduğunu öğrenmişti. Bunu üzerine derhal askerlerine Pothenius’u öldürtmüştü. Ancak bu durum İskenderiye’de bir karışıklığa neden olmuştu. Şehir bir anda Caesar’a düşman bir hale gelmişti. Caesar’ın birlikleri İskenderiye Sarayı’nda kuşatılmıştı. 172 4.10. İskenderiye Savaşı ve Nil Gezisi Ptolemaios’un, Caesar’ı sarayda kuşatan Achillas adındaki komutanı aynı zamanda şehri de Caesar’a karşı ayaklandırmış ve bütün bir halkı savaşa dâhil etmişti. İskenderiye kuşatması neredeyse yedi ay süren bir savaştı. Caesar’ın elindeki asker sayısı çok azdı ve karşı saldırı yapamıyordu. Sadece kendilerini savunuyor ve İskenderiye limanını ellerinde tutmaya çalışıyorlardı. Hatta bu liman savunmalarından birinde Caesar, İskenderiyeliler tarafından kuşatılan bir gemiye yardım etmek isterken neredeyse ölüyordu. İskenderiyeliler gemiyi ateşe verince Caesar elinde önemli bir takım belgeler olduğu halde suya atladı. Bu arada düşmanlar suya devamlı ok yağdırdığı için Caesar suyun dibine dalmak zorunda kalıyordu. Ancak bu zor şartlara rağmen karaya çıkmış ve kendisini kurtarmıştı. 173 Daha sonra da gemiler ele geçirilmemesi için yakılmıştır. Bu savaş sırasında bir felakette yaşanmıştır. Bu da meşhur İskenderiye kütüphanesinin yanması olayıdır. Bu kütüphane Eskiçağ’ın önemli şairlerinin ve bilginlerinin kralların himayesi altında yaptıkları değerli çalışmaları barındırıyordu. Antik çağ’a ait bir bilgi hazinesiydi. Sayıları yedi yüz bine varan bu yapıtlar parşömen kâğıtlara yazılmıştı. Savaş sırasında Caesar bazı Mısır gemilerini ateşe vermişti. Ancak bu sıra da rüzgâr yön değiştirmiş ve şehre doğru yönelmişti. Daha sonra alevler kütüphaneye ulaşmıştı. Yangından sonra kütüphane harap olmuştu. Bu nedenle de günümüze kütüphanede yer alan eserlerin eksik ve parçalanmış kalıntıları ulaşmıştır.174 172 Plutarkhos: XLIX. Plutarkhos: XLIX. 174 Abbott, 2009: 132. 173 98 Caesar kuşatma altındayken müttefiklerine yardım göndermeleri için haber yollamıştı. Kuşatma altında geçen yedi aydan sonra Caesar’ın beklediği yardım ona ulaşmıştı. Caesar’ın yardım çağrısına cevap veren Bergama Prensi Mithridates, ordu ve donanmasıyla birlikte İskenderiye’ye gelmişti. Yardımın geldiğini gören Caesar askerleriyle birlikte kaleden çıkmış ve Mithridates ile birleşip Mısırlılar’a saldırmıştı. M.Ö. 27 Mart 47 yılında Plotemaios yenilgiye uğratılmıştı. Ptolemaios, yenilgiden sonra kaçarken nehirde boğularak ölmüştü.175 Böylece Cleopatra’nın tahttaki en büyük rakibi olan kardeşi öldürülmüştü. Mısır da düzen yeniden sağlanmış ve bunun sonrasında da Cleopatra ve Caesar arasında bir ilişki başlamıştı. Caesar ve Cleopatra, İskenderiye zaferinden sonra zaferin şerefine Nil’de büyük bir gezintiye çıkmışlardı. Arkalarında dört yüz kadar gemiyle birlikte Habeşistan’a doğru ilerlemişlerdi. Burada ziyafetler, eğlenceler ve av tertiplenmişti. Hatta bu sırada Caesar’ın Habeşistan’a bir sefer düzenlemek istediği de söylenmektedir. Ancak Cleopatra buna destek vermek istememiştir.176 Esasen bu ikilinin aşkı bir çıkar üzerinde birleşmişti. Zira Cleopatra, Caesar sayesinde Mısır tahtına oturmuş Caesar’da, Cleopatra’yı kullanarak Afrika’yı ele geçirmeyi düşünmüştür. Ancak Caesar’ın Afrika seferi gerçekleşmemiştir. 177 Yinede siyasi çıkarlardan ziyade Caesar ve Cleopatra’nın aşkı ilerleyen yıllarda efsaneleşmiştir. Zira büyük liderlerin anlatıldığı her eserde bir aşk hikâyesinin yer alması hikâyeleri daha da çekici hale getirmektedir. Ancak bu birlikteliğin sadece siyasi olduğunu düşünenlerin aksine ilişkinin gerçek bir boyutu da bulunmaktadır. Caesar, Mısırdan ayrılmadan hemen önce Cleopatra’dan Caesarion adında bir oğlunun olması bu durumu kanıtlar niteliktedir. Ancak Cleopatra’nın, Caesar’dan bir oğlunun olması Caesar’ın onu eş olarak alması için yeterli değildir. Bu durum Caesar için siyasi bir intihar anlamına gelebilirdi. 175 Atlan, 1970: 167. Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62-65. 177 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 65. 176 99 Cleopatra, Caesar’ın gücünün hep kendi yanında olmasını istemiştir. Mısır’a hâkim bir durumdaydı ancak Caesar tarafından tahta ortak edilen kardeşi Arsinoe, Cleopatra’nın gücünü kısıtlamaktaydı. Cleopatra bu sorundan kurtulmak için kardeşini casuslukla suçlamış ve tutuklayarak İtalya’ya göndermiştir. 178 Bundan sonra Cleopatra Mısır’ın tek hâkimi konumuna yükselmiştir. 4.11. Zela Savaşı Caesar, Mısır’da faaliyetlerde bulunurken Anadolu’da durum karışmaktaydı. Bu dönemde Pontos Kralı VI. Mithridates’in oğlu Kırım’daki Bosphorus Devleti’nin Kralı Pharnakes, Anadolu’daki otorite boşluğundan yararlanarak Roma ordularına saldırmış ve Caesar’ın generali, Calvinus’u mağlup etmiştir.179 Pharnakes, Calvinus’u Anadolu’dan çıkardıktan sonra Roma’ya sadık olan Amiasis şehrini ele geçirip halkını köle olarak satmıştı.180 Daha sonra Anadolu’nun içlerine ilerleyip İç Anadolu’da hâkimiyet kurmuştu. Caesar, Anadolu’da olanları haber aldıktan sonra İskenderiye’den Suriye’ye hareket etti. Antakya üzerinden Tarsus’a geçen Caesar burada bir törenle karşılanmıştı. Onu karşılayanlar arasında daha sonradan suikastçıları olacak olan Brutus ve Cassius’da vardı. Ayrıca bölgede Caesar’ı bekleyen iki lejyonun orduya katılmasıyla birlikte Caesar’ın emrindeki lejyon sayısı üçe çıkmıştı. Buradan Kuzey’e doğru hareket eden Caesar yanına Galat kabilelerinden oluşan bir lejyon daha almıştı. Caesar emrindeki kuvvetler ile Zela’ya gelmiş ve burada Pharnakes’in ordusunun olduğu bölgede kamp kurmuştu.181 M.Ö. 2 Ağustos 47’de iki ordu karşı karşıya geldi. Pharnakes’in emrindeki asker sayısı otuz bin kişiyle ifade ediliyordu. Caesar’ın ise yaklaşık on beş bin askeri vardı.182 İki ordu arasında yapılan savaş kayıtlara göre kendi dönemlerindeki en kısa savaştı. Caesar derhal saldırıya geçmiş ve Pharnakes’in ordularını bozguna uğratmıştı. Pharnakes canını zor kurtarmıştı. 178 Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar, 1971: 62. Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 28. 180 Diakov- Kovalev, 2008: 206. 181 Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 30. 182 Ntv Tarih, 2009, Sayı 3: 32. 179 100 Yapılan savaş o kadar kısa ve kesin sonuçlu olmuştur ki Caesar senatoya sadece “veni, vidi, vici” yani “geldim, gördüm, yendim” kelimelerinden oluşan kısa bir bildiri yollayarak savaşın sonucunu belirtmişti. Savaş alanından kaçmış olan Pharnakes ise daha sonra kendi adamlarından biri tarafından öldürülmüştür. Caesar, Anadolu’da dağılmış bir halde olan Roma yönetimini yeniden düzenlemiş ve bölgeyi itaat altına almıştır.183 Pharnakes’in mağlup edilmesinden sonra Caesar doğudaki Roma eyaletlerinin tümünde tek hâkim konumuna gelmiştir. Askeri dehası onu bir şekilde yenilmez kılıyordu. Zira Pharnakes’in mağlubiyetinden sonra bölgenin ona teslim oluşu onun gücünün bir göstergesi niteliğindedir. Bundan sonra Caesar için doğuda bir problem kalmamıştı. Zira asıl tehlike şu anda Kuzey Afrika’da kendisini göstermekteydi. 4.12. Caesar Yine Roma’da Anadolu’da kazanılan zaferin ardından Caesar vakit kaybetmeden Roma’ya döndü. Zira uzun zamandır şehirden uzaktaydı ve bu durum Roma’da bir otorite boşluğuna sebep olabilirdi. Ancak Caesar’ın yokluğunda böylesine olumsuz bir durum ortaya çıkmamıştı. Çünkü kurmayları ve casusları tarafından şehir gizliden de olsa Caesar’ın kontrolündeydi. Caesar, Roma’ya döndüğünde halk onu sevgi gösterileriyle karşıladı. Çünkü Caesar bir fatihti ve halkta zaferleri çok severdi. Esasında Caesar Roma’yı çok iyi tanıyordu. Halkın zafer kazanan birisine çok fazla ilgi göstereceğini biliyordu. Kendisi de onlara istediklerini veriyordu ve bu yolla da halktan istediğini alıyordu. Caesar, Roma’ya döndüğünde ona verilmiş olan diktatörlük makamının süresi dolmaktaydı. Çünkü kendisini Pompeius ile olan mücadelesi boyunca diktatör ilan ettirmişti. Ancak Caesar kendisini yeniden diktatör ilan ettirmek yerine konsül seçtirmişti. Caesar’ın konsüllüğü o güne kadar görülmemmiş bir şekilde beş sene için verilmişti. Ayrıca kendisine Halk Tribunlük’ü yetkileri ve senatonun fikrini almadan savaş ve barışa karar verme yetkisi, valileri, Preator’ları seçme yetkisi 183 Atlan, 1970: 167. 101 verilmişti. Aslında Caesar doğuda iken bu yetkilerini kullanmaya başlamıştı. Ancak bunun yasal bir zemini yoktu. Şimdi ise bu yasal zemin oluşturulmuştu.184 Caesar, Roma’da siyasi münasebetlerde bulunurken Afrika’daki tehdit giderek büyümekteydi. Zira Pompeius ölmüş olsa da Cato, Labienus, Scipio gibi Cumhuriyetçiler hala Caesar’a karşı aktif bir şekilde savaşıyorlardı. Hatta bunlar Numidya Kralı Juba’yı da kendi yanlarına çekmiş ve fillerle destekli büyük bir ordu oluşturmuşlardı. Bunlar Caesar’ın daha önce Afrika’da kontrolü sağlaması için gönderdiği Curio’yu mağlup etmişler ve Kuzey Afrika’da denetimi sağlamışlardı. Caesar’ın uzun zamandır bölgede olmayışı onların ilerleyişlerini hızlandırmıştı. Afrika’nın dışında diğer bir tehlike de İspanya’da büyümekteydi. Zira Pompeius’un iki oğlu Sextus ve Gneaus Pompeius’da İspanya’da Caesar ile mücadele etmek üzere hazırlanmaktaydı. Bunlar bölgede Pompeius taraftarlarının desteklerini kazanmışlardı. Ancak İspanya’da büyüyen bu hareket Kuzey Afrika’daki tehdide göre şimdilik daha az tehlikeliydi. Caesar, Afrika ve İspanya arasında bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra Cato ve Scipio ile olan mücadelenin daha büyük bir ehemmiyet arz ettiğini görmüştü. Bu nedenle de önce onların üzerine yürümeye karar verdi. Ancak Afrika’ya hareketinden önce uğraşması gereken önemli bir problem vardı. Bu da askerlerin isyanıydı. Caesar’ın lejyonerleri uzun yıllardır savaştan savaşa koşmuş profesyonel askerlerdi. Ancak onlar artık savaşmaktan yorulmuşlardı. Şimdide bir Afrika seferinden bahsediliyordu. Ama buna rağmen Caesar onlara vaat ettiği zenginliği henüz bahşetmemişti. Bu duruma karşı çıkılması gerekiyordu. Bu nedenden ötürü askerler hep birlikte Caesar’a isyan etmişlerdi. Bu isyanın başını Caesar’ın en gözde lejyonu olan onuncu lejyon çekiyordu. İsyan dalga dalga bütün orduya yayılmıştı. Askerler şehrin dışındaki ordugâhlarından hareket ederek şehre doğru yürümeye başlamışlardı. Maksatları şehre girmekti. Bu durum belki bir çatışmaya yol açabilirdi. Ancak Caesar akıllıca davrandı. Şehrin 184 Atlan, 1970: 168. 102 kapısına gelen askerlere Campus Martius’a gitmelerini ve orada kendisini beklemelerini bildiren bir emir yolladı. Askerlerde bu emre itaat ederek Campus Martius’a gittiler. Burada Caesar ile karşılaştılar. Caesar onlara amaçlarının ve isteklerinin ne olduğunu sordu. Askerlerde emekli olmak istediklerini ve Afrika’ya gitmek istemediklerini söylediler. Bunun dışında hakları olan toprak ve ödüllerini istiyorlardı. Caesar onlara en güvendiği askerlerinin isyanı dolayısıyla duymuş olduğu üzüntüye dair bir konuşma yaptı. Bunun ardından da onların isteklerini kabul etti. Ancak Caesar öylesine iyi konuşmuştu ki askerlerin fikirleri anında değişmişti. Derhal Caesar’dan af dilemişler ve Afrika’ya onun yanına gitmek istediklerini söylemişlerdi. Caesar ‘da onları affetmiş ve Afrika’ya götürmeye karar vermişlerdi. Ancak onuncu lejyonu parçalara ayırarak diğer birliklere dağıtmıştı. 185 Görünen o ki Caesar hitabet alanında ki yeteneklerini hala muhafaza ediyordu. Askerleri yaptığı konuşma ile kısa sürede etkileyip, pişman olmalarını sağlamış olması bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bundan sonra Caesar dikkatini Afrika’ya verebilir ve iç savaşı sona erdirmek üzere harekete geçebilirdi. 4.13.Thapsus Savaşı Caesar, Roma’da işleri yoluna koyduktan sonra M.Ö. 46 yılının ilk aylarında ordusuyla Sicilya’ya geçti. Burada yaptığı daha kapsamlı bir hazırlıktan sonra askerleriyle birlikte Afrika’ya çıkarma yaptı. Cato ve diğerleri, Caesar’ın Afrika’ya çıkarma yaptığı haberini almışlardı. Bu nedenle derhal savunma tedbirleri almaya çalışmışlardı. Her ne kadar Caesar’ın kuvveti onlarınkine oranla daha küçük olsa da Caesar büyük bir komutandı. Muhalifler daha önce onu hafife aldıkları için Pharsalos’ta büyük bir felaket yaşamışlardı. Bu nedenle şimdi daha dikkatli adımlar atmak zorundaydılar. Caesar, Afrika’ya geldiğinde askeri hazırlıkların yanında siyasi olarak da bir takım müttefik arayışlarına girmişti. Hatta Moritanya Kralı Bocchus ile bir ittifaklık dahi oluşturmuştu. Zira Moritanya Kralı Bocchus, Numidya Kralı Juba’ya karşı büyük bir düşmanlık beslemekteydi. Caesar’da bu düşmanlığı kullanarak Bocchus ile ortak 185 Abbott, 2010: 149-152. 103 çıkarlar üzerine kurulu bir anlaşma yapmıştı. 186 Caesar muhalifleri iki ateş arasında bırakmıştı. Böylece üstünlüğü de kendi eline geçirmişti. Bu üstünlüğe dayanarak muhalifleri savaş alanına çekmeye çalışmış ve küçük çaplı çatışmalar çıkarmıştı. Cato, Caesar bölgeye geldiği zaman kendi komutası altındaki Utica şehrine gitmiş ve bölgesini koruma altına almaya çalışmıştı. Buna karşılık Scipio, Labianus ve Juba, Thapsus’a gelerek kamp kurmuşlardı. Bunu haber alan Caesar ordusuyla birlikte Thapsus’a gelmiş ve birliklerini fillerin saldırısına göre konumlandırmıştı. M.Ö. 6 Nisan 46 yılında iki ordu arasında savaş başladı. Savaşın başlamasıyla birlikte Juba fillerini Caesar’ın üzerine yolladı. Caesar askerlerine fillerle savaşmamalarını emretti. Derhal ordusunu seyrelterek fillerin askerlerin arasından geçip gitmesine izin verdi. Bu filler daha sonra geri dönerek kendi saflarına doğru ilerlediler. Muhalifler filler tarafından ezilmeye başlandı. Bunun hemen ardından Caesar’da saldırıya geçti ve muhaliflerin oluşturduğu orduyu bozguna uğrattı. Savaş alanında Scipio öldürülmüştü. Ancak Labienus kaçmayı başarmıştı. Bu mağlubiyet sonrasında Juba’da kendisini öldürecektir. Caesar büyük bir zafer kazanmıştı. Ancak Cato hala Utica’daydı ve hayattaydı. Bu nedenle Caesar savaş alanında çok kalmadı. Derhal Cato’yu ele geçirmek üzere harekete geçti. Ancak Mağlubiyetin haberini almış olan Cato, Caesar’ın yenilmesinin mümkün olmadığını anlamıştı. Fakat Caesar’ın eline geçme niyetinde de değildi. Bu nedenle de kendi bıçağı ile intihar etmişti. Caesar, Utica’ya geldiğinde Cato’nun öldüğünü görmüş ve buna üzülmüştür. Her ne kadar Caesar’ın en büyük düşmanı olsa da Cato bir Romalıydı, Caesar’da kendi uyruğundan olan birisinin ölmesini istemiyordu. Ancak Cato’nun yaşamasının ne kadar tehlikeli olabileceği de ortadaydı. Caesar’ın, Cato’nun ölümü üzerine “Ey Cato, senin yaşamını bağışlamadan önce senin kendini öldürmene hayran oldum” dediği rivayet edilmektedir. Zira bundan sonra Cicero’da, Cato hakkında övgü dolu sözler yazmıştır. Eser Roma’da ilgi toplayınca 186 Diakov- Kovalev, 2008: 207. 104 Caesar buna tepki olarak “Cato aleyhinedir” başlıklı yazılar yazmıştı.187 Görülen o ki Caesar, Cato’yu affetme niyetindeydi. Ancak bu af Cato’yu küçük düşürmek içindi. Kuşkusuz Cato’da, Caesar’ın bu niyetinin farkındaydı. Bu yüzden Cato, Caesar’ın kendisini küçük düşürmesine fırsat vermeden intihar etmiştir. Thapsus zaferinden sonra Caesar bölgeyi yeniden bir düzene sokmuştur. Moritanya Kralı Bocchus ile Numidya Krallığının topraklarını paylaşmıştır. Kendi payına düşen kısımda Africa Nova eyaletini kurmuştur. Bu eyaletin yönetimini devrin en meşhur tarihçisi ve Caesar taraftarı olan Sallustius Crispus’a vermiştir. 188 M.Ö. 46 yılında Thapsus savaşından sonra Caesar en büyük düşmanlarını Labienus dışında yok etmişti. Ancak Labienus, İspanya’ya kaçmayı başarmış ve burada Pompeius’un oğullarıyla birleşip yeniden Caesar’a karşı savaşmaya başlamıştı. Bu durum iç savaşın hala devam etmesi demekti. Ancak Caesar’ın önünde şimdi tek bir hedef kalmıştı. O da İspanya idi. 4.13. Munda Savaşı Caesar, Thapsus’da büyük bir zafer kazanmıştı. Scipio, Cato ve Juba yok edilmişti. Bundan sonrası için Caesar’ın yapması gereken askeri başarısını siyasal alanda da bir kazanca çevirmekti. Bu amaçla Afrika’dan ayrılmış ve Roma’ya dönmüştü. Caesar, Roma’da derhal halkın önüne çıktı. Onlara kendi zaferini öven ve yaptığı savaşın büyüklüğünü anlatan etkileyici konuşmalar yaptı. Ele geçirdiği yerlerin büyüklüğüyle halka övündü. Halka açık ziyafetler verdi. Askerlerini ödüllendirdi ve gladyatör dövüşleri düzenledi. Bunlardan sonra da şehirde genel bir nüfus sayımı yaptırdı. Sayıma göre şehirdeki Roma vatandaşı nüfusu yüz otuz bin kadardı. Bir önceki sayım sonucu üç yüz yirmi bindi. Bu durum iç savaşın Roma’ya nasıl bir şekilde etki ettiğini gösterir niteliktedir. 189 187 Plutarkhos: LIV. Atlan, 1970: 169. 189 Plutarkhos: LV. 188 105 İç savaş neticesinde şehrin nüfusunun azalmasının yanı sıra aslında cumhuriyette bir değişime uğruyordu. Zira Caesar Roma’ya her dönüşünde senatonun yetkilerinden bazılarını kendi selahiyetine alıyordu. Cumhuriyet giderek tek adamlı bir sisteme dönüşüyordu. Zaten Caesar’ın kendisini düzenli olarak hem konsül hem de diktatör seçtirmesi, cumhuriyetin zayıfladığını gösterir niteliktedir. Oligarşi giderek monarşiye teslim olmaktadır. Bunu onaylayanlar ve karşı çıkanlar da vardı. Zira Afrika’daki muhalif kıpırdanmalar Caesar’ın önünde hala bir engeldi. Caesar’ın, İspanya kaybolduğunu ile ilgili aldığı göstermekteydi. haberler Caesar’ın bölgedeki derhal kontrolün Roma’dan giderek ayrılması ve İspanya’daki duruma el koyması gerekmekteydi. Bu doğrultuda Caesar’da ordularını toplayıp İspanya’ya doğru yola çıktı. Caesar, İspanya’ya geldiğinde ordusuna bölgedeki sadık lejyonları ve kabilelerden toplanan askerleri de dâhil etti. Ancak Caesar’ın karşısındaki kuvvette çok büyüktü. Bu durumun farkında olan Caesar onlara direkt saldırmak yerine Pompeius taraftarlarının müttefiklerine yöneldi. Maksadı onları bölgede yalnızlaştırmaktı. Buna karşılık Pompeius’un oğulları Caesar’a engel olmak amacıyla Munda’ya gelip kamp kurdular. Caesar’da onların ardından Munda mevkisine gelmişti. İki ordu M.Ö. 17 Mart 45 yılında karşı karşıya geldi.190 İki ordu arasında ki çarpışma çok şiddetli oldu. Öyle ki daha önceleri zafer kazanmak için çarpışan Caesar, bu defa canını kurtarmak için savaşmıştı. Hatta Pompeius taraftarları bir ara üstünlüğü öylesine ellerine almışlardı ki Caesar, askerlerinin yanında onlara cesaret vermek amacıyla savaşa katılmış ve askerlerine “Beni çocuklara teslim etmeye utanmıyor musunuz.” diye seslenmiştir. Bu sözler üzerine şevkle saldıran askerler Caesar’ın savaşı kazanması için var güçleriyle savaşmış ve Pompeius taraftarlarının ordusunu bozguna uğratmışlardı.191 Bu savaşta Caesar’ın eski generali ve dostu olan Titus Labienus öldürülmüştü. Pompeius’un büyük oğlu Gneaus Pompeius savaştan birkaç gün sonra ölü olarak 190 191 Atlan, 1970: 170. Plutarkhos: LVI. 106 ele geçirilmişti. Pompeius’un küçük oğlu Sextus Pompeius ise kaçmıştı. Caesar yeniden büyük bir zafer kazanmış ve İspanya’yı kontrol altına almıştır. Savaştan sonra Caesar kendisine sadık kalan kabilelere hediyeler dağıtmış ve pek çoğuna Roma vatandaşlığı vermişti. Ancak Pompeius’a bağlılık gösterenlere ise ağır vergiler yüklemiş ve bazılarının topraklarını ellerinden almıştı. 192 Bu yolla kendisine sadık olanların çok şey kazanacağını, ancak ona karşı çıkanların ise uğrayacağı felaketleri göstermiş oluyordu. Caesar’ın cömertliğini gören pek çok ulus Caesar’a sadakatlerini sunarken ondan çekinenler ise korkudan teslim oluyordu. Caesar, Munda zaferinden sonra İspanya’dan hemen ayrılmadı. Muhalefetin son kalıntılarını da ortadan kaldırmıştı. Ancak onların yeniden dirilmemesi gerekiyordu. Bu doğrultuda bölgede kesin bir hâkimiyet kurmak niyetindeydi. Bunu da İspanya’da bazı koloni, şehirleri kurarak gerçekleştirdi. Colonia Genetiva Lulia Urbanorum, Colonia Romulensis, Lulia Victrix Triumphalis Tarraco bu kolonilerden bazılarıdır. Koloniler bölgede Romalılar’ın nüfusunu arttırmak ve Latin kültürünün yayılması amacıyla kurulmuştur. Ayrıca Caesar, Galya Narbonensis’de, Colonia Arelate ve Forum Lulii adlı iki koloni daha kurmuş ve Galya’daki Romalı nüfusunu arttırmıştı.193 Böylece Batı’daki bölgeler güvence altına alınmış ve bölge egemenliği Caesar’ın lehine dönmüştür. 4.14. Munda Savaşı’nın Önemi Caesar, Munda Savaşı’yla son rakiplerini de mağlup etmişti. M.Ö. 49 yılında Rubicon Nehri’ni geçmesiyle başlayan iç savaş M.Ö. 45 yılında Munda önlerinde nihayete kavuşmuş ve Caesar “hakkı olanı” almıştı. Önünde ne senatonun tutucu üyeleri ne Büyük Pompeius ne de Doğu’nun kralları tutunabilmişti. Mısır, Anadolu, Afrika ve İspanya şimdi onun kontrolünde yaşayan topluluklardan ibaretti. Her zaman özlemini duyduğu o büyük fetih hayallerini nihayet gerçekleştirmişti. 55 yaşına geldiğinde önünde pek bir engel kalmamış gibiydi. Görünüş itibarıyla Cicero gibi hala gizli muhalifleri vardı. Ancak Caesar affetmeyi bir politika olarak edinmişti. Kendisine karşı olanları affedip cömertliğiyle onları 192 193 Livius, B, IV: 36. Atlan, 1970: 170-171. 107 etkileyebileceğini düşünmüştü. Esasen pek çok örnekte bu politikanın başarılı olduğu görünmektedir. Ancak af politikası genelde Romalı olmayan topluluklar üzerinde başarıya ulaşmıştı. Bu durum Roma’nın kendi vatandaşları için çok ta geçerli değildi. Kuşkusuz, Roma politikanın kalbinin attığı yerdi. Bölge askeri olarak kolaylıkla ele geçirilebilirdi. Ancak şehri kontrol için aynı şey söylenemezdi. Zira Roma da güç ve iktidar sahibi olan her kişinin dostu olduğu kadar düşmanı da vardı. Bazı düşmanlıklar ise hiç ölmezdi. Caesar’ın affettikleri arasında kendisine karşı hiç ölmeyen düşmanlıklar besleyenler vardı. Caesar artık Roma’da tek adamdı. Ancak aristokratların bu durumdan hoşlanmayacağı ortadaydı. Zira eskiden Roma’nın hâkimi olan bu topluluk Caesar’ın karşısında kolay kolay dize gelebilecek insanlar değillerdi. Caesar’ın bir imparator veya bir kral olmasına müsaade etme niyetinde de değildiler. Caesar’ın savaş alanlarında artık işi bitmişti. Çünkü Munda Savaşı, Caesar’ın son savaşıydı. Bundan sonra artık politika dönemi başlıyordu. Caesar‘ın düşmanları savaş alanlarında gözleriyle gördüğü gibi karşısında olmayacaktı. Düşmanları hemen yanında yürüyen ya da sofrasında onunla birlikte yemek yiyen insanlar olacaktı. Caesar artık askeri üniformasıyla değil Senatörlük Toga’sıyla işlerini yürütecekti. Elbette ki askeri gücü onun yaptığı her işte etkili bir unsur olmasını sağlayacaktı. Ancak her halükarda Roma içerisinde bir sivildi. Caesar, Roma’da tehlike altında olabilirdi. Görünmeyen düşmanları ona her an bir komplo kurabilirdi. Elbette ki Caesar’da bu durumun farkındaydı. Ancak etrafında devamlı bir koruma ordusuyla gezmek halkın ona karşı, olumsuz bir tavır takınmalarına neden olabilirdi. Bu yüzden Caesar halktan biriymiş gibi davranmak adına Roma sokaklarında az sayıda adamla gezmeye tercih ediyordu. Ne de olsa Roma artık onundu. 108 109 5. BÖLÜM CAESAR’IN SON FAALİYETLERİ VE ÖLÜMÜ 5.1. Roma’ya dönüş ve Zafer Alayları İç savaşın bitimiyle birlikte Caesar, Roma’ya dönmüştü. Bundan sonra dikkatini kazandığı zaferler için törenler düzenlemeye vermişti. Asya, Afrika, İspanya ve Galya’daki zaferlerini temsilen her biri için ayrı törenler düzenlenecekti. Zafer kutlamalarının birinde Caesar bir talihsizlik yaşadı. Üzerinde Roma’ya doğru geldiği araba yolda hasar almıştı. Bu durum sonucu Caesar’ın peşindeki esirler, bayraktarlar, filler durmak zorunda kalmışlardı. Caesar’ın kente girişi engellenmişti. Zira havada kararmıştı. Ancak Caesar bu duruma da bir çare buldu. Peşinden gelen kırk tane filin üzerinde meşaleler yaktırdı. Böylece kafile rahat bir şekilde yolunu buldu ve şehre girdi.194 Bu zafer alaylarında törenlerin sonunda idam edilecek olan esirler vardı. Zira Cleopatra’nın kız kardeşi Arsinoe ve Caesar’ın en büyük düşmanlarının başında gelen Vercingetorix’de bu kafilede yer almaktaydı. Nitekim zafer töreni sonrasında ikisi de idam edilmiştir. Zafer törenlerinde idamlardan başka eğlenceler, gladyatör dövüşleri ve halka açık ziyafetlerde verildi. Bunların dışında Circus Maximus’ta yarışlar ve bir deniz savaşı gösterisi sunulmuştu. Yaklaşık beş yüz piyade, üç yüz atlı ve yirmi filin katıldığı bir savaş sahnesi canlandırılmıştı. Üç gün boyunca Mars Alanında atletler yarışmıştı. Tiber Irmağı’nın yanında bir gölet kazılmış ve içi suyla doldurulmuştu. Bu gölette donanma savaşları canlandırılmıştı.195 Gladyatör ve savaş sahnelerinin canlandırılışı sırasında çok sayıda insan ölmüştür. Elbette ki bu durum günümüz koşullarında bize vahşi bir tören gibi gelebilir. Ancak dönemin koşullarına göre düşünüldüğünde liderlerin zaferlerinin 194 195 Abbott, 2010: 155-156. Tranquillus, I: XXXIX. 110 büyüklüğünü anlatmak ve halkı eğlendirmek için bu yollara başvurması sıradan birer uygulamaydı. 5.2. Caesar’ın Roma’daki Son Faaliyetleri Munda’dan sonra Caesar’a karşı Roma’da her hangi bir muhalefet söz konusu değildi. Hatta daha önce Caesar’a muhalefet etmiş olanların pek çoğu önemli mevkilere getirilmişti. Caesar, Roma’ya döndükten sonra senato ona yeni ünvanlar ve mevkiler vermişti. Hatta Pontifex Maximus mevkisi Caesar’a babadan oğula geçebilecek bir şekilde verilmişti. Böylece Caesar öldükten sonra onun soyundan olanlar bu mevkiye gelebilecekti. Bunun ardından Caesar’a on yıl süreyle verilmiş olan diktatörlük ömür boyu sürecek bir şekilde düzenlendi. Bundan sonra da ona “Vatanın Babası” unvanı verildi ve imparator olarak selamlandı. Caesar her yıl için konsülde seçilecekti. Ayrıca bir Halk Tribunu gibi kanun teklifleri verebilir veya hoşuna gitmeyen bir kanunu reddedebilirdi. Ayrıca Caesar öldükten sonra tanrı olarak kabul edilecekti. Onun heykeli Forum’da diğer tanrılar ile yan yana koyulacaktı. 196 Senatonun verdiği payeleri kabul ettikten sonra Caesar devlet işlerini düzenlemeye koyuldu. Savaş boyunca pek çok müttefikine ödül vaad etmişti. Ayrıca kendi taraftarlarına da önemli mevkilerde yer bulması gerekiyordu. Bu amaçla devlet memuriyetlerinin bazılarında sayı artırma yöntemine gitmiştir. Caesar böylece Aedil sayısını altı, Preator sayısını on altı, Questator sayısını da kırka çıkarmıştı. Ancak konsül sayısına dokunulmamış ve bu sayı iki olarak kalmıştır. Bunların dışında Caesar senatodaki senatörlerin sayısıyla ilgili düzenlemede yapmıştı. Bilindiği gibi senato yalnızca Roma’daki soylu vatandaşlardan oluşmaktaydı. Ancak Caesar senatonun bütün bir devleti temsil etmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla senatoya Roma dışındaki şehirlerden, hatta bazı eyaletlerden gelen senatörler atadı. Böylece senatörlerin sayısı üç yüzden dokuz yüze yükseldi.197 Bundan sonra Caesar İtalya’nın nüfusunun yüksek tutmak için Roma vatandaşlarına ülke dışına çıkma husussunda çeşitli kısıtlamalar getirdi. Yirmi ve 196 197 Atlan, 1970: 171-172. Atlan, 1970: 172. 111 kırk yaş arasındaki her Romalı yurttaşın askeri görevler haricinde İtalya dışında üç yıldan fazla bir süre kalmasını yasakladı. Daha sonra doktorluk ve öğretmenlik yapan yabancıları Roma’da kalmaları için Roma vatandaşlığı ile ödüllendirdi. Bundaki maksadı insanları Roma vatandaşlığına özendirmekti.198 Roma’da çok sayıda emektar asker vardı. Bunlar Roma’da bir sıkışıklık yaratmaktaydı. Caesar’da bu askerleri daha önce yok edilmiş olan şehirlere yolladı. Onlar bölgede bu şehirleri yeniden kuracak ve Roma vatandaşı sayısını arttıracaktı. Daha önce yok edilmiş olan Kartaca ve Yunanistan’daki Korinthos şehirleri bu yolla yeniden kurulmuştu.199 Caesar siyasi faaliyetlerinin dışında Roma’nın imarı ile de yakından ilgilendi. Bu doğrultuda şehri genişletmeye çalıştı. Roma’nın dışında kalan Mars Alanı’nı şehre dâhil etmek için planlar hazırlattı. Ayrıca şehirde yeni bir Forum’da inşa edilmesini istiyordu. Latin ve Grek edebiyatının eserlerinden oluşan bir kütüphane inşaası planı da hazırlamıştı. Ostia’da bir liman yapmak ve Korinthos üzerinde bir kanal inşaa etmek niyetindeydi.200 Bunun dışında Roma’dan denize Tiber Nehri yoluyla yeni bir geçit yapmak ve bu geçidin ağzına da bir liman yapmak niyetindeydi. 201 Caesar, sosyal yaşam ile ilgilide bazı kararlar almıştı. Zira suçluların mallarına zarar gelmediği için suç oranı artmıştı. Bu yüzden suç oranını azaltmak için suçluların cezasını arttırmıştır. Caesar, çıkardığı bir kanunla anne ve baba katillerinin mallarının tümüne, diğer suçlardan hüküm giyenlerin ise mallarının yarısına el koyulması kararını vermişti. Bunu dışında borçlar ile ilgili de düzenlemeler yaptı. Ancak borçluların, borçlarını affetmedi. Fakat iç savaştan önce aldıkları mülkleri kaça aldılar ise o fiyatı ödemeleri yönünde bir yasa çıkardı. Ayrıca faiz olarak ödenmiş ücretinde ana borçtan düşülmesine karar verdi. Bu yasa ile birlikte alacaklılar paralarının dörtte birini kaybetmiş oluyorlardı.202 198 Tranquillus, I: XLII. Atlan, 1970: 173. 200 Atlan, 1970: 173. 201 Abbott, 2010: 159. 202 Tranquillus, I: XLII. 199 112 Yaptığı tüm işler arasında Caesar’ın en kalıcı eseri takvim üzerinde yaptığı değişiklik olmuştur. Zira bu dönemde Roma takvimi aksaklıklar göstermekteydi. Caesar’da bu durumu düzeltmeye karar vermişti. Caesar’ın yaptığı değişiklik Roma’nın ay sistemini esas alan takvimini, güneş sistemini esas alan bir takvime çevirmek oldu. Ay sistemine göre bir yıl üç yüz elli beş gündü. Bu durum karışıklığa yol açıyordu. Zira güneş ve ay sistemi takvimlerinin arsında neredeyse on bir günlük bir fark vardı. Bu durum yaz ve kış mevsimlerinin bir dönem sonra karışmasına neden oluyordu. İnsanların yazın yapması gereken işler kışa, kışın yapmaları gereken işler ise yaza denk geliyordu.203 Bu durum sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyordu. Caesar Mısır’da kaldığı sırada Mısırlılar’ın güneş sistemini esas alan takvimini öğrenmişti. Bu yüzden Roma takvimini değiştirerek bir yılı üç yüz altmış beş gün olarak hesaplattı. Bu takvimde her dört yılda bir Şubat ayına bir gün ekleniyordu. 204 Böylece on iki ay ortaya çıkmıştı. Ayrıca Caesar’ın doğduğu aya “Julii” adı verilmişti. Daha önce kullanılan Roma takviminin adı Quintilis’ti.205 Caesar’ın ortaya çıkardığı bu takvim günümüzde dahi kullanılmaktadır. Her ne kadar XVI. yüzyılda Papa Gregori bu takvime ufak bir eklenti yapmış olsa da takvimin esaslarını Caesar belirlemiş ve Roma sosyal yaşamında oluşan karışıklıklara bir son vermiştir. Caesar, Roma’da siyasi ve sosyal hayatı yoluna koyan düzenlemeler ile uğraşırken hala içinde var olan fetih arzusunu tatmin etmek adına da bir takım çalışmalar yapıyordu. Zira aklında Crassus’un yenilgiye uğradığı Parthlar ile savaşmak vardı. Bu amaç için ordusunu hazırlamaktaydı. Ordunun sayısını arttırmak için de Roma vatandaşlarına ihtiyacı vardı. Ancak Caesar, Roma nüfusunun buna yetmeyeceğinin de farkındaydı. Bu nedenle de eyaletlerden asker toplamaya başlamıştı. Orduya katılanlara Roma vatandaşlığı veriyordu. Ordusunun mevcudunu otuz dokuz lejyona çıkarmıştı. Bu neredeyse iki yüz bin kişilik bir kuvvet anlamına geliyordu.206 Caesar bu orduyla Parthlar’ın üzerine 203 Abbott, 2010: 159. Atlan, 1970: 174. 205 Abbott, 2010: 159. 206 Atlan, 1970: 173. 204 113 yürüyecek ve onları ezecekti. Daha sonra Hazar Denizini geçip Hirkanya ve İskitya’ya girecekti. Bundan sonra da Germen kabilelerini yenecek ve Galya üzerinden yeniden Roma’ya dönecekti.207 Görülen o ki elli beş yaşındaki Caesar’ın içinde hala bilinmeyen ülkeleri fetih etme duygusu yatıyordu. Ancak Caesar yaptığı büyük planlara rağmen bir şeyi unutmaktaydı. Roma karışık bir şehirdi. Halk onu çok severken bir anda ondan nefret edebilirdi. Bu durum onun yanında yer alan politikacılar içinde geçerliydi. 5.3. Caesar’a Karşı Komplo Caesar her ne kadar unvanları arasında krallık olmasa da yetkileri esas alındığında tam anlamıyla bir kraldı. Zira Roma’da elde edebileceği pek çok şeyi elde etmişti. Ancak kral unvanını resmi olarak henüz almamıştı. Roma toplumu krallık rejimine karşıydı. Zira Roma krallık olarak kurulmuştu. Ancak onların kötü yönetimi neticesinde halkta krallığa karşı bir antipati oluşmuştu. Caesar’da bu durumun farkındaydı. Bu doğrultuda halkı psikolojik olarak hazırlamaya çalışıyordu. Esasen Caesar’ın kral olmayışı sadece sözdeydi. Çünkü Caesar kutlamalara veya senatodaki toplantılara tahtta benzer süslü bir koltukta katılır ve herkesten yüksekte oturarak aslında konumunu belirtirdi. Hatta Caesar, Forum’da yer alan kral heykellerinin yanına kendi heykelini de yerleştirmişti. Caesar taraftarları buna sevinirken muhalifleri cumhuriyetin tehlikede olması dolayısıyla karşı çıkmışlardı.208 Halktan böyle tepkiler gelmesine rağmen senato Caesar’a hala unvanlar vermeye devam ediyordu. Yine Caesar’a çeşitli unvanların verildiği sırada bazı senatörler bunu Caesar’a iletmek için onun yanına gitmişlerdi. Ancak Caesar onları görünce ayağa kalkmamıştı. Bundan dolayı da halk ve senatörler tarafından tepki görmüştü. Bunun üzerine Caesar o sırada hasta olduğu için kalkamadığını açıkladıysa da insanlar buna itimat etmemişti. Zira Plutarkhos aslında onun ayağa 207 208 Plutarkhos: LVIII. Abbott, 2010: 164. 114 kalkmak istediğini ancak Cornelius Balbus’un ona kalkmamasını öğütlediği için ayağa kalkmadığını belirtmektedir.209 Yine aynı dönemde Roma’da “Lupercalia” adlı bir bayram kutlanmaktaydı. Bu bayramda Romanın soylu ailelerinin çocukları çıplak olarak koşarlar ve insanlara şakadan vururlardı.210 Caesar’da bu bayramın kutlandığı alanda yüksek bir koltukta oturuyor ve çevreyi izliyordu. Zira koltuğu yine bir tahtta benziyordu. Bunun dışında kırmızı renkli kral elbiselerini giymişti. 211 Daha sonra Marcus Antonius bu meydana gelmişti. Elinde bir taç tutuyordu. Antonius bu tacı Caesar’a vermek isteyince halkın tepkisi susmak olmuştu. Caesar durumu fark edince tacı geri çevirmişti. Bunun üzerine halk çok sevinmiş ve Caesar’ı alkışlamıştı. 212 Caesar halkın tepkisini ara ara ölçüyordu. Lupercalia Bayramı’ndaki söz konusu durumda bir bakıma nabız yoklamaydı. Daha sonraki günlerde buna benzer farklı olaylarda yaşandı. Yine halkın arasından geçtiği sırada Caesar’ın taraftarları ona Latince kral anlamına gelen “Rex” sözcüğü ile hitap etmişlerdi. Caesar’da onlara dönüp adının kral değil Caesar olduğunu söylemişti.213 Görünüş itibarıyla Caesar kral olmak istemiyormuş gibi davranıyordu. Bu işi halka bırakmıştı. Eğer halk onun kral olmasını isterse kral olacaktı. Böylece kendisini cumhuriyet karşıtı gibi göstermemiş olacaktı. Yine aynı dönemde Caesar için büyük ihtimalle kendi bilgisi dâhilinde bir kehanet ortaya atılmıştı. Bu kehanete göre Parth ülkesini bir kral fetih edebilirdi. Eğer Roma’nın başında bir kral olursa Parthlar yenilebilirdi. Bunun üzerine bir senatör Caesar’ın, Parth seferi buyunca krallık yapmasını önerdi. Bu fikre karşılık güçlü bir ses çıkmadı. Zira senato zaten Caesar’ın elindeydi. Hırslı bir şekilde muhalefet etmek demek Caesar’a karşı gelmek demekti. 214 Artık Roma’da krallık kabul edilmese bile konuşulur hale gelmişti. Sözcük sıradanlaştırılarak tepki azaltılmıştı. Caesar’ın politikası işe yaramaktaydı. Çünkü 209 Plutarkhos: LX. Plutarkhos: LXI. 211 Atlan, 1970: 175. 212 Plutarkhos: LXI. 213 Abbott, 2010: 165. 214 Abbott, 2010: 167-168. 210 115 artık krallığa karşı güçlü bir ses çıkmıyordu. Bu durum halk için olmasa bile aristokratlar için oldukça gücendiriciydi. Bu nedenle Cato’nun damadı Cassius’un girişimiyle eski Pompeius taraftarları ve hatta eskiden Caesar’ı destekleyenlerden oluşan bir grup, gizli gizli toplanarak Caesar karşıtı bir oluşum meydana getirdiler. Onlara göre Caesar, cumhuriyeti yıkmak peşindeydi ve bunu durdurmakta onarın göreviydi. Caesar karşıtı bu oluşumda C. Casca, Servilius Casca, Trebonius, Tullius Cimber, Minutius Basillus yer almaktaydı.215 Oluşuma katılanlardan bazıları tam olarak kararlı değildi. Zira pek çoğu bu oluşumda Brutus’unde yer almasını istiyordu. Brutus bu yıllarda Caesar’ a çok yakındı ve Romanın Preator’uydu. Aynı zamanda sakin, temkinli ve dürüst biriydi.216 Ayrıca Brutus, Caesar’ın manevi oğluydu ve soylu bir aileden geliyordu. Bu aile beş yüz yıl önce son Roma kralının şehirden kovulmasında aktif rol almış bir aileydi. Şimdi de Brutus’den, Caesar’a karşı aynı şeyi yapması bekleniyordu. Brutus, Caesar’dan çokça yardım görmüştü. Bu nedenle de ona ihanet etmesi zor gibiydi. Ancak Cassius ile olan aile bağları neticesinde onunla sık sık bir araya geliyordu. Bu görüşmelerde Cassius, Brutus’u ikna etmiş ve hareketin başına geçmişti. 5.4. Caesar’ın Öldürülüşü Suikastçiler artık kararı vermişti. Caesar yok edilmeliydi. Ancak bu nasıl ve kim tarafından yapılacaktı. Bunu belirlemek için aralarında çeşitli görüşmeler yapmaya başladılar. Bu görüşmelerin kayıtlarını Şam’lı Nicholas adındaki bir tutmuştu. Suikastçiler yaptıkları toplantılarda dikkat çekmemeye çalışıyor ve küçük gruplar halinde görüşmelere katılıyorlardı. Yapılan görüşmelerde Caesar’a yapılacak suikast için birkaç öneri ortaya çıkmıştı. Bunlardan ilki Caesar’ın sık sık yürüyüş yaptığı Viasacra’da onu öldürmekti. İkincisi Campus Martius’taki köprü üzerinde bir saldırı yapmaktı. Üçüncüsü ise gladyatör dövüşleri sırasında bir suikast yapılmasıydı. Ancak bu fikirlerden hiç biri kabul görmedi. Komplocular sadece bir 215 216 Livius, B, IV: 39. Abbott, 2010: 170. 116 konuda birleşmişti. O da Caesar’ı senato binasında öldürmekti. Ayrıca senatörlerin giydiği Toga’da hançerleri saklamak için çok uygundu.217 Suikastçiler Mart’ın on beşinde senatoda Caesar’a saldırmaya karar verdiler. Zira bu tarihte senato Caesar’a ülke dışında kral unvanını kullanması için yetki verecekti. Ancak Caesar İtalya’da sadece diktatör olarak kalacaktı.218 Caesar suikastin yapılmasından bir önceki geceyi Lepidus’un evinde geçirmişti. Bu sırada kendi aralarında nasıl bir ölümün daha iyi olacağını konuşuyorlardı. Caesar’da bu soruya “en az bekleneni güzeldir” diyerek cevap vermişti. Ayrıca Plutarkhos, bazılarının Caesar’ a bir kâhinin Mart’ın on beşinde onu büyük bir tehlike beklediğini söylediği yönünde bir iddiada bulunmaktadır. Hatta Caesar on beş Mart günü senatoya giderken bu kâhine rastlamış ve ona “Mart’ın on beşi geldi ve bir şey olmadı.” demiştir. Caesar’ın bu sözlerine karşılık olarak kâhinin ona “Evet geldi ama henüz geçmedi.” dediğini söylemektedir.219 Aynı gece Caesar, karısı Calpunia ile uyurken aniden uyanmıştır. Çünkü Calpunia uykusunda Caesar’a zarar geldiğini görmüş ve ağlamıştır. Ayrıca Caesar’a kötü bir şeyler olabileceğini ve yarın senatoya gitmemesi gerektiğini söylemiştir. Daha sonra Caesar kurbanlar kesip kâhinlere bu durumu danışmıştır. Bunu sonucunda da senatoya gitmemeye karar vermiştir.220 Suikastçiler, Caesar’ın senatoya gelmeyeceğini öğrendiklerinde huzursuz olmuşlardı. Zira bu işi hızlı bir şekilde bitirmek istiyorlardı. Bunun içinde Caesar’ın senatoya gelmesi gerekliydi. Bu durumda Caesar’ı senatoya gelmeye ikna etmesi için onun güvendiği birini Caesar’a yollamaya karar verdiler. On beş Mart günü Brutus, Caesar’ın yanına gelerek ona Caesar istediği için senatonun toplandığını söyledi. Ayrıca bir rüya için gelmemezlik etmesinin hoş karşılanmayacağını da söyledi. Caesar’da çaresiz kalarak senatoya gelmeyi kabul etmişti. Bu sırada suikasti öğrenen Yunanlı Artemidoros adındaki bir öğretmende 217 Türker, 2010: 48-49. Atlan, 1970: 176. 219 Plutarkhos: LXIII. 220 Plutarkhos: LXIII. 218 117 Caesar’ın evine gelmeye çalışıyordu. Elinde bir kâğıt vardı. Bu kâğıtta Caesar’ı suikasta karşı uyaran bir yazı vardı. Ancak Caesar’ın önündeki kalabalık Artemidoros’a engel olmuştu. Fakat o yinede Caesar’a kâğıdı vermiş ve önemli olduğunu söylemişti. Ancak Caesar kalabalık yüzünden kâğıdı okumaya fırsat bulamamıştı. Elindeki bu not senatoya geldiğinde hala yanındaydı.221 Caesar senatoya yaklaştığında yanında Marcus Antonius’da vardı. Antonius’un güçlü bir yapısı vardı ve Caesar’a sadıktı. Suikastçiler bu nedenle onun Caesar’dan uzakta tutulması gerektiğini biliyorlardı. Albinus bu amaçla Antonius’un yanına gelmiş ve onu senatonun girişinde lafa tutarak oyalamaya çalışmıştı. 222 Caesar tek başına senato binasına girmiş ve koltuğuna doğru yönelmişti. Bu sırada senatodaki senatörlerde onun peşinden gelmekteydiler. Senatorlerden, Metellus kardeşinin sürgününe son vermek için Caesar ile konuşmaya çalışmaktaydı. Ancak bu bir hileydi. Metellus, Caesar’ı oyalamış ve togasından bir hançer çıkararak ona doğru savurmuştu. Böylece ilk darbeyi Caesar’a indirmişti. Ancak Caesar hızlı davranarak hançeri tutmuştu.223 Daha sonra Tullius Cimber, Caesar’a vurmuş, Caesar’da “Bu bir vahşet” diye bağırmıştı. Bu sırada Casca’da, Caesar’a bir darbe indirmişti. Ardından senatörlere bağırarak harekete geçmelerini söylemişti. İlk tedirginliği üzerlerinden atan senatörler Caesar’a saldırmışlar ve hançerlerini ona saplamaya başlamışlardı. 224 Bu sırada Brutus’de, Caesar’a saldırmaktaydı. Caesar aldığı darbeler neticesinde senatoda Pompeius’un heykelinin olduğu bölgeye sürüklenmişti.225 Caesar kendisine saldıranlar ile baş edemeyince togasıyla başını örtmeye çalışmıştı. Yirmi üç yerinden yara almıştı ve konuşamıyordu. Ancak bazı Antik yazarlar, Brutus’u aktarmaktadır.226 221 Abbott, 2010: 179-180. Plutarkhos: LXVI. 223 Plutarkhos: LXVI. 224 Türker, 2010: 50. 225 Plutarkhos: LXVI. 226 Tranquillus, I: LXXXII. 222 görünce Caesar’ın, “Sende mi oğlum?” dediğini 118 Caesar böylece öldürülmüştü. Suikastten sonra Brutus diğer suikastçılara bir konuşma yapmak istemişti. Ancak suikastçilerin hepsi korkuyla kaçmışlardı. Brutus ve yanında kalanlar Capitol Tepesine doğru yürüyüşe geçmiş ve Roma halkına yeniden özgür olduklarını haykırmışlardı. Ancak Romalılar olanları duymuş ve korkuyla evlerine kapanmışlardı.227 Bu sırada Caesar’ın cesedi hala senato binasındaydı. Daha sonra köleleri gelmiş ve Caesar’ın cesedini bir arabaya yükleyip götürmüşlerdi. Bu sırada Caesar’ın bir kolu da arabadan dışarı sarkmaktaydı. Böylece Roma’nın hâkimi Caesar bir komplo sonucu katledilmişti. Zaferlerle dolu bir yaşam, entrikalara yenik düşmüştü. Caesar eski düşmanlarını hep affetmişti. Ancak görünen o ki Caesar’ın eski düşmanları onun yeni dostları olmamışlardı. Caesar öldürülmüştü. Ancak bunun nedeni neydi? Şüphesiz bu durumun tek açıklaması Caesar’ın krallık peşinde olması olamazdı. Çünkü aristokratlar bunu sadece bir bahane olarak kullanmaktaydı. Esas mesele Roma’yı kimin yöneteceğiydi. Caesar neredeyse bütün yetkileri kendisinde toplamıştı. Ayrıca ordu ve halkta onun yanındaydı. Bu durum dünün liderleri olan aristokratları rahatsız ediyordu. Caesar ortadan kalktıktan sonra devlet yeniden onlara kalacak ve istedikleri gibi zenginleşebileceklerdi. Halkta Caesar’ı unutacak ve yeniden onlara tabii olacaktı. Görünen o ki aristokratlar düşüncelerinde yanılmışlardı. Zira Caesar’ın ölümünün duyulmasından sonra halk sevinç gösterilerinde bulunmak yerine evlerine kapanmıştı. Suikastçiler, yeniden özgürüz diyerek propaganda yapmalarına rağmen halk bu durumdan mutlu değildi. Çünkü her ne kadar tek adam olmak istese de Roma toplumu Caesar’ı seviyordu. Esasen bu durum şimdi suikastçilar için bir tehlike yaratabilirdi. Halk öfkeyle hareket edip onlara işledikleri cinayetin bedelini ödetebilirdi. 227 Türker, 2010: 51. 119 5.5. Caesar’ın Cenaze Töreni ve Vasiyeti Suikastten sonra, senatörlerin çoğu Caesar’ın cesedinin eski usullere göre Tiber Irmağı’na atılmasını istemişti. Bu durum Caesar’ın elindeki mal varlığının ve bu güne kadar çıkartmış olduğu tüm yasaların geçersiz olduğu anlamına gelecekti. Ancak bunu yapmaktan vaz geçtiler. Çünkü hem halktan hemde Caear’ın iki yardımcısından çekiniyorlardı. Caesar’ın yardımcılarından Antonius bu dönemde şehirdeki lejyonların komutanıydı. Lepidus ise atlı birlikleri yönetiyordu. Bu ikili suikastçilere karşı bir saldırı yapabilirdi. Bu yüzden suikastçiler toplanarak Capitol’ü işgal ettiler ve burayı savunmaları için gladyatörler topladılar. 228 Suikastçilerin korkması gereken tek güç Caesar’ın yardımcıları değildi. Suikastin ilk etkisinin geçmesinden sonra halk arasında da aristokratlara karşı bir kıpırdanma vardı. Bu durum tehlikeli bir boyuta taşınabilirdi. Caesar’ın cesedi köleler tarafından Calpurnia’ya götürüldükten sonra Caear’ın kayınpederi Lucius Piso, Caesar’ın vasiyetinin okunmasını istedi. Caesar’ın vasiyeti, Marcus Antonius’un evinde okundu. Bu sırada halk da Antonius’un evinin önünde toplanmaktaydı. Caesar’ın vasiyetine göre; mirasçıları kız kardeşinin üç torunuydu. Mirasının dörtte üçü yeğeni Gaius Octavius’a bırakılmıştı. Kalan dörtte biri Lucius Pinarius ile Quintus Pedius ‘a bırakılmıştı. Ayrıca Caesar’ın kendisini öldüren Brutus’te ikinci dereceden mirasçıydı. Caesar halk içinde bazı şeyler bırakmıştı. Tiber Irmağı yakınında ki bahçelerini halka bırakmış ve her vatandaşa üç yüz sestertius (Roma Cumhuriyeti’nde para birimi) ödenmesini istemiştir.229 Halk, Caesar’ın vasiyetini duyunca suikastçilere karşı büyük bir öfke duymuştu. Suikastçiler de çok geçmeden yaptıkları işin başarıya ulaşmadığını anlamışlardı. Bu yüzden Antonius ile anlaşmaya çalışmışlardı. Bu amaçla da senato toplanmıştı. Yapılan görüşmelerde Caesar’ın tanrısal ünvanları kabul edilmişti. Ayrıca Caesar için büyük bir cenaze töreni yapılmasına karar verilmişti. Suikastçiler içinde genel bir af ilan edilmişti.230 228 Diakov- Kovalev, 2008: 212. Tranquillus, I: LXXXIII. 230 Abbott, 2010: 186-187. 229 120 Görünen o ki işler artık bir önceki gün gibi değildi. Suikastçiler halkın kendi yanlarında olacağını düşünerek hareket etmiş ve Caesar’ın yaptığı her şeyi yok edebileceklerini zannetmişlerdi. Ancak Caesar’ın vasiyeti pek çok şeyi değiştirmişti. Zira Caesar vasiyetnamesinde dahi halkı unutmamıştı. Bu durumda halkın cumhuriyet tarihi boyunca kendilerini görmezden gelen aristokrat sınıfını desteklemek için bir nedeni yoktu. Caesar’ın cenaze töreninin yapılacağı yer kararlaştırıldıktan sonra halk kalabalık gruplar halinde cenazenin yapılmasına karar verilen Mars Alanı’na doğru yürüyüşe geçmişti. Yanlarında Caesar için sunacakları adaklar ve hediyeler vardı. Caesar’ın cansız bedeni cenaze konuşmasının yapılacağı kürsünün tapınak şeklindeki tentesinin altındaki süslü bir yatağa yerleştirildi. Bu yatak altın rengi bir örtü ile kaplandı. Başında da Caesar’ın suikaste uğradığı sırada üzerindeki kana bulanmış cüppesi vardı.231 Cesedin başında Caesar için hem acı hemde nefret uyandıracak sözler söylendi. Pacuvius’un “Beni öldürsünler diyemi korudum bunları.” adlı sözleri cesedin başında söylendi.232 Cenazenin başında insanlar ağıt yakıyordu. Bunun dışında senatonun Caesar için aldığı bazı kararlar da okunmaktaydı. Bu kararlara Antonius’ta birkaç sözle eşlik etmişti.233 Cenaze töreninin ardından cesedin nerede yakılacağı konusunda bir karışıklık çıkmıştı. Çünkü bazıları cesedin Jüpiter Tapınağında yakılmasını isterken diğerleri senato binasında yıkılmasını istemiştir. Bu karışıklığın yaşandığı sırada kılıç kuşanmış birkaç kişi ortaya çıkarak etrafta buldukları ahşaplarla ve elbiselerle derhal bir ateş yaktılar. Bu ateşe eski askerler kılıçlarını bazı insanlarda kendi eşyalarını attılar. Ardından Caesar’ın cesedi bu ateşte yakılmaya başlandı.234 Bundan sonra insanlar ellerinde meşalelerle öfke içinde suikastçilerin evlerine doğru yürüyüşe geçti. Pek çok soylunun evini dağıttılar. Bu topluluğun başında daha sonra yakalanıp idam edilecek olan ve 231 Abbott, 2010: 187-188. Tranquillus, I: LXXXIV. 233 Abbott, 2010: 188. 234 Tranquillus, I: LXXXIV. 232 121 Marius’un torunu olduğu iddia edilen Heroplius adında bir kışkırtıcı vardı. Ayaklanmaya köleler de katılmıştı.235 Bu kalabalık Cassius ve Brutus’un evine doğru yürüyüşe geçmişti. Ancak alınan önlemler sayesinde halk durdurulmuştu. Bu sırada insanlar yolda Helvius Cinna adında birini yakalamıştı. Onu Caesar’ın muhaliflerinden biri olan Cornelius Cinna sanarak katletmişlerdi. Başını bir mızrağın üzerine takarak bütün şehirde dolaştırmışlardı.236 Cenaze töreninden sonra halk yeniden toplanarak Forum’a bir sütun dikti. Bundan sonra Caesar’ın şerefine oyunlar düzenlediler. Bu oyunlar sırasında gökyüzünde yedi gece boyunca parlayacak bir yıldır ortaya çıktı. İnsanlar bunu Caesar’ın ruhu olarak kabul ettiler.237 5.6. Caesar’ın Ölümünden Sonra Roma Caesar’ın ölümünden sonra aristokratların düşündüğü gibi cumhuriyet rejimi kurtulmamıştı. Aksine Caesar’ın ölümü onu güçlendirmişti. Bundan sonraki dönem Caesar’a suikast düzenleyenler için bir yıkılış dönemi oldu. Çünkü halkın baskısı o kadar büyüktüki Cassius ve Brutus Roma’yı terk etmek zorunda kalmıştı. Antonius ve Lepidus şehirde daha da önemli bir pozisyona geçmişti. Cicero ise olaylardan sonra senatoda en etkili isimlerden biri olmuşu. Yine bu dönemde Gaius Octavius, Caesar’ın mirasçısı olarak ortaya çıkmıştı. Kendi adlarına Caesar’ı da eklemiş ve halkın önüne çıkmıştı. Bundan sonra miras haklarından faydalanmasını engelleyen Antonius ile çatışmıştı. Senatoda bu çatışmada Antonius’a karşı Octavius’u desteklemişti. Mutina Savaşı’nda, Antonius, Hirtius ve Pansa tarafından yenilgiye uğratılmıştı. Bu savaşta Octavius’da Hirtius ve Pansa’nın yanında Antonius’a karşı savaşmıştı. Savaşlardan sonra Antonius ve Octavius, Cassius ve Brutus’e karşı güçlerini birleştirmek zorunda kalmışlardı. Zira bu dönemde bu ikili büyük bir kuvvet 235 Diakov- Kovalev, 2008: 213. Tranquillus, I: LXXXV. 237 Abbott, 2010: 190. 236 122 toplamışlar ve Roma’ya doğru ilerlemeye başlamışlardı. Antonius ve Octavius birlikte hareket ederek Philippi Savaşı’nda, Cassius ve Brutus’u mağlup ettiler. Bu savaştan sonra Cassius ve Brutus intihar etmişti. Antonius ve Octavius Caesar yanlarına Lepidus’u da alarak M.Ö. 43 yılında ikinci Triumvirlik’i oluşturdular. Roma’yı uzun müddet üç parçaya bölerek yönettiler. Lepidus Afrika’yı, Octavius Roma’yı ve Batı bölgeleri, Antonius ise Doğu’yu yönetecekti. Antonius daha sonra Mısır’a yerleşerek, Cleopatra ile bir ilişki kurdu. Bu ilişkiden aldığı kuvvet ile Roma’ya olan buğday sevkiyatını durdurdu. Bunun sonucunda Roma açlık tehlikesiyle karşılaştı. Octavius Caesar, bu durumdan kurtulmak için Antonius ile mücadele etmeye karar erdi. M.Ö. 31’de yapılan Actium Deniz Savaşı’nda, Octavius’un komutanlarından Agrippa, Antonius’u mağlup etti. Antonius savaşı kaybettikten sonra intihar etti. Daha sonra da Cleopatra kendisini öldürdü. Böylece Octavius Caesar, Roma’da tek başına hekimiyet kurdu ve yaptığı düzenlemeler ile M.Ö. 27 yılında kendisini Roma’nın hâkimi ilan etti. Caesar M.Ö. 44’te ölmüştü. Ancak asıl zaferini bundan sonra elde etmişti. Zira kendisi olmasa da yeğeni Octavius Caesar adıyla Roma’nın imparatoru olmuş ve cumhuriyetin sonunu getirmiştir. Caesar’ı öldürerek cumhuriyeti kurtaracaklarını düşünen soylular Roma’yı kendi elleriyle imparatorluk yoluna sokmuşlardı. Caesar’dan sonra onun soyundan gelenler, İmparator Neron döneminin sonuna kadar, yani M.S. 68 yılına kadar Roma’yı yönetmişlerdir. Batı Roma imparatorluğu M.S. 476 yılında yıkıldığında dahi Gaius Julius Caesar’ın adı her zaman anılmış ve efsanelere konu olmuştur. Ancak onu öldürenler hiçbir zaman sevgiyle anılmamıştır. 123 SONUÇ Roma tarihi’nde bazı generallerin güçlerini arttırıp yönetimi tehdit etmeleri özellikle Marius ve Sulla dönemi başta olmak üzere sıkça rastlanılan bir durum olmuştur. Zira Roma’lı lejyonerlerin maaşlarını doğrudan devletten değil de kendi komutanlarından alması, onların sadakatlerini parayla satın alınabilen bir değer haline getirmişti. Marius’un ortaya çıkarmış olduğu bu sistem, bundan sonraki dönemde Roma yönetiminde kimin etkin olacağını politikadan öte askeri güç lehine çevirmiştir. Marius ve Sulla arasındaki kanlı rekabetten sonra Roma’da bir dönem soylular etkin olmuş, ancak özellikle M.Ö. 70 yılından sonra dönemin en güçlü generali olan Pompeius yönetimde etkin olmaya başlamıştır. Daha sonra Crassus’ta ortaya çıkmış ve Roma yeniden iki güç arasında sıkışmıştır. Nitekim bu yıllarda etkili olmaya başlayan Caesar bu ikiliyi kendi etrafında birleştirmiş ve Roma’da üçlü bir yönetim sistemi oluşturmuştur. Caesar bu dönemden sonra polıtıka da iyice sivrilmeye başlamış ve önce konsüllük daha sonra da Galya valiliği yaparak etkinliğini arttırmıştır. Galya valiliği boyunca Alpler Ötesi Galya’yı ele geçirmiş ve daha önceki mali sıkıntılarına bir son vermiştir. Bundan sonra Roma’da kendisine karşı oluşan muhalefetle arasında bir savaş meydana gelmiştir. Caesar bu savaşta Pompeius’u mağlup etmeyi başarmış ve cumhuriyetçi senatörler olan Cato, Scipio gibi şahsiyetlerin peşinden Afrika’ya kadar gitmiştir. Elbette bu sırada Anadolu ve Mısır’da da hâkimiyet sağlanmıştır. Caesar muhaliflerinin son kalıntılarını İspanya’da yok etmiş ve daha sonrasında da Roma’ya dönerek ülkenin hâkimi olmuştur. Ülkeyi ele geçirdikten sonra da yönetimde bazı farklılıklara gitmiştir. Öncelikle soyluların yönetimdeki etkinliklerini azaltarak kendi yetkilerini arttırmıştır. Daha sonrada ülkeyi bir monarşiye götürmek istemiştir. Soyluların tüm itirazlarına ve muhalefetlerine rağmen Caesar, kendisini ve ondan sonra gelecek olan varisini Roma’nın tek hâkimi yapmayı başarmıştır. Her ne kadar Caesar, Roma İmparatorluğu’nun birinci imparatoru olarak kabul edilmese 124 de uyguladığı başarılı politikalar esas alındığında, onun Roma’nın o dönemde tek lideri olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. Roma imparatorluğu’nun daha sonraki yıllarında da görülebileceği gibi Caesar, Roma tarihinde derin izler bırakmış ve kendisinden sonra gelenlerin meşruiyetlerini sağlamaları için de bir yol olmuştur. Zira Caesar sonrası dönemde sıkça görüldüğü üzere Caesar adı sıkça duyulmaktadır. Ancak bunların farkı onların bir isimden çok bir ünvan olmalarıdır. Caesar sonrası dönemde Roma imparatorları Caesar ünvanını kullanmışlar ve bunu güçlerinin bir göstergesi olarak benimsemişlerdir. Görüldüğü üzere Caesar’ın adı dahi bir imparator ünvanı olmaya yetmiş ve kendisi de Roma’nın efsanevi lidrerleri arasına girmiştir. Öyle ki ardılları onun adını, Caesar’ın kendisinden daha yüce bir hale getirmiştir. Caesar ölümünden sonra bir ölümlü lider değil ölümsüz bir Roma Tanrı’sı olmuştur. Bütün bu bilgiler göz önüne alındığında Caesar’ı bu kadar önemli kılan asıl özelliği neydi? Sorusu sorulabilir. Zira dönemi göz önüne alındığında her ne kadar Roma toprakları genişletilmiş olsada Caesar’ın asıl mücadelesi dış güçlerden çok iç güçlerle olmuştur. Roma’daki asıl mücadele elde edilecek olan değil elde edilmiş olan toprakların nasıl ve kim tarafından yönetileceği olmuştur. Bu bağlamda şu soru akıllara gelmektedir; Caesar kendi yurttaşlarına karşı savaşmış bir lider olarak nasıl bu kadar önemli bir konumda yer almış ve daha sonra da kendisine duyulan saygı neden devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Kuşkusuz bu soruların pek çok cevabı mevcuttur. Ancak bunlardan en önemlisi Caesar’ın o dönemde artık yozlaşmış olan Roma yönetim sisteminde yaptığı değişiklikler ve bunun sonucunda Senato’nun yozlaşmış senatörlerini yönetimden olabildiğince uzaklaştırmasıdır. Zira Caesar soyluluk sistemine dayalı bir Roma’nın güçlü bir devlet olarak çok fazla dayanamayacağını ve bir şekilde parçalanacağını öngörmüştür. Bilindiği gibi Roma çok uluslu bir yapı gösteriyordu. Bu nedenle de homojen bir yapıdan söz etmekten mümkün değildi. Senato ise bunun farkında olduğu halde İtalya şehirlerinin ve asıl önemlisi Roma şehrinin diğer her devlete veya millete karşı olan üstünlüğünü savunmaktaydı. Kuşkusuz köhneleşmiş olan bu zihniyetin Caesar dönemine kadar pek çok muhalifi olmuştur. Bunlara 125 Gracchus kardeşler ve Marius’u örnek olarak verebilirz. Bu tarihi şahsiyetler Roma soylu sistemine karşı alt tabakaların haklarını savunmuş ve bazıları bu nedenle öldürülmüştür. Ancak kendisinden öncekilerin aksine Caesar devleti akıllıca politikaları ve savaş alanındaki ustalığıyla ellerine almayı başarmış ve gücünü Roma’yı oluşturan ulusları birarada tutmaya çalışmak için kulanmıştır. Zira Senato’ya atadığı yüz kadar yeni ve İtalya dışından gelen senatörler bunu çok iyi bir şekilde destekleyen örnektir. Bu senatörlerin bazıları Kelt bazıları Grek ve bazıları da Anadolu’luydu. Caesar’ın amacı Senato’yu tüm Roma Cumhuriyeti’nin Senatosu yapmaktı. Elbetteki bu girişim o dönemde takdir toplamaktan çok soyluların tepkisini çekecekti. Roma yönetimindeki yeniliklerinden başka Caesar’ı önemli kılan diğer bir özelliği ise onun çok radikal kararlar alabilmesiydi. Gerçekten de Caesar’ın seferleri boyunca göze çarpan en kayda değer özelliği onun kendi birliklerinden daha üstün kuvvetlerle girdiği çarpışmalar ve bu savaşlarda elde ettiği başarılardır. Kuşkusuz buraya Caesar’ın en önemli silahı olan hızını da eklemek de kaçınılmazdır. Zira Caesar’ın olağanüstü hızı onun birçok defa düşmanlarını savunmasız yakalamasına neden olmuş ve başarılarını daha da büyütmüştür. Karakter özellikleri ve siyasal düzlemdeki başarıları Caesar’ın dostlarını çoğaltmıştır. Ancak dostlarının çoğalması aynı zamanda düşmanlarının da çoğalmasına yol açmıştır. Zira yönetimdeki etkinliklerini kaybeden soylu kesim Caesar’a karşı içten içe bir öfke büyütmekteydiler. Üstelik Caesar’ın onları kendisine karşı savaşmış olmalarına rağmen affetmesi dahi onları durduramamıştır. Güç isteğinin bir kez ortaya çıkması kaçınılmaz olarak şiddeti doğurmuştur ve bir grup senatörün Caesar’a karşı bir komplo hazırlamalarına neden olmuştur. Hazırlanan komplo sonucunda Caesar Senato binasının içinde eski dostları olan senatörlerce vahşi bir şekilde katledilmiştir. Üstelik bu senatörlerin arasında manevi oğlu Marcus Junius Brutus’de vardır. Ancak Caesar’ın ölümü komploculara 126 istedikleri sonucu vermemiştir. Hatta durumları o kadar kötüye gitmiştir ki her biri Roma’yı terk etmek durumunda kalmıştır. Caesar’ın ölümü Caesar’ın kendisi için bir son olmuştur. Ancak onun amaçları için ise durum farklıdır. Zira Caesar ölmeden önce yazdığı vasiyetinde isim hakları dahil servetinin en büyük bölümünü kız kardeşinin torunu olan Gaius Octavius Caesar’a bırakmıştır. Bu şahıs ise Caesar’ın elde etmek isteyipte ulaşamadığı herşeye ulaşacak olan Romalı’dır. Gaius Octavius, Caesar’dan aldığı mirası çok akıllıca kullanmış ve ilk icraat olarakda Caesar’a suikast düzenleyen senatörlerle hesaplaşmıştır. Gaius Octavius bu senatörlerden Marcus Junius Brutus’u Yunanistan’da yenerek yok etmiştir. Kalanlar da Caesar’ın ölümünden en geç iki sene sonraya kadar teker teker öldürülmüşler veya intihar etmişlerdir. Görülen o ki Caesar’ın ölümü Roma’da soylu egemenliğinin devam etmesini sağlamamış, aksine tek adamlık sisteminin daha da tercih edilebilir olmasını sağlamıştır. Bu durumu çok iyi irdeleyen Gaius Octavius rakibi olan ve aynı zamanda Caesar’ın en sadık adamlarından biri olan Marcus Antonius’uda Actium Deniz Savaşı’nda mağlup etmiştir. Böylece Gaius Octavius Roma yönetiminde tek söz sahibi olmuş ve M.Ö. 27 yılında Roma’yı bir imparatorluğa çevirmiştir. Kendisi de Roma’nın ilk imparatoru olarak Caesar’ın hayalini kurduğu Roma’yı inşaa etmiştir. 127 KAYNAKÇA ARSLAN, Murat; “Mithrdates VI. Eupator ve Roma” , Antalya, 2002. ABBOTT, Jacop; “Jül Caesar’ın Hikâyesi”, çev. Uğur Yılmaz, İzmir, İlya Yayınevi, 8. Baskı, 2012. ABBOTT, Jacop; “Roma’nın Efendisi Caesar”, çev. Fevzi Akkoç, İstanbul, Parşömen Yayıncılık, 1. Baskı, 2010. AKŞİT, Oktay; “ Gaius Julius Caesar’ın Tarihçi Yönü”, Tarih Dergisi, Cilt 15, Sayı 20, 1965, s. 87-100 ATLAN, Sabahat; “Roma Tarihi’nin Ana Hatları I. Kısım Cumhuriyet Devri”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1970. BAKER, Simon; “Eski Roma- Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü”, çev. Ekin Duru, İstanbul, Say Yayınları, 1. Baskı, 2012. BARROW, Reginald Jhon; “Romalılar”, çev. Ender Gürol, İstanbul, İz Yayıncılık, 2. Baskı, 2006. BRECHT, Bertolt; “Bay Julius Caesar’ın İşleri”, çev. Hüsetin Tüzün, İstanbul, Yöntem Yayınları, 1. Baskı, 1972. CAESAR, Gaius Julius; “Gallia Savaşı”, çev. Prof. Dr. Hamit Dereli, İstanbul Hürriyet Yayınları, 1973. CAESAR, Gaius Julius; “İç Savaş”, çev. Yiğit Değer Bengi, İstanbul, Alfa Yayınları, 1. Baskı, 2007. CICERO, Marcus Tullius; “Deitarus’u Caesar’a Karşı Savunma”, çev. Leyla Özbay, İstanbul, Cem Yayınevi, 1. Baskı, 1994. CICERO, Marcus Tullius; “Pompeius’un Yetkisi Hakkında” , çev. Fafo Telatar, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2003. CORNELL, Tim; “Roma Dünyası Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi- 5” çev. Şadan Karadeniz, İstanbul, İletişim Yayınevi, 1988. CRISPUS, Gaius Sallustius; “Catilina Tertibi”, Çev. Dr. Güngör (Öner) Varınlıoğlu, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1973. “Çağlar Boyunca Büyük Adamlar, Sezar”, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1971. DAVIES, Norman; “Avrupa Tarihi- Doğu’dan Batı’ya Buz Çağı’ndan Soğuk Savaşa Urallar’dan Cebelitarik’a Avrupa’nın Panoroması” , çev. Burcu Çığman, Elif Topçugil, Kudret Emiroğlu, Suat Kaya, Ankara, İmge Kitapevi, 2. Baskı, 2011. DEMİRCİOĞLU, Halil; “ Roma Tarihi I. Cilt Cumhuriyet I. Kısım Menşelerden Akdeniz Havzasında Hâkimiyet Kurulmasına Kadar” Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 5. Baskı, 2011. 128 DEVELİ, Özgür; “Antik Çağda Kuşatmalar”, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1. Baskı, 2009. DIAKOV, V. - KOVALEV, S; “İlkçağ Tarihi Cilt:2 Roma”, çev. Özdemir İnce, İstanbul, Yordam Kitap, 1. Baskı, 2008. ERDEMİR, Hatice; Roma Tarihi ve Medeniyeti (Ders Notları), Manisa, 2009.ERHAT, Azra; “Mitoloji Sözlüğü” , İstanbul, Remzi Kitapevi, 15. Baskı, 2007. EUTROPİUS; “Roma Tarihinin Özeti”, çev. Çiğdem Menzilcioğlu, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 1. Baskı, 2007. FIELDS, Nic; “Spartacüs ve Köle Savaşı M.Ö. 73-71”, çev. L. Ece Sakar, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1. Baskı, 2011. FREEMAN, Charles; “ Mısır, Yunan ve Roma - Antik Akdeniz Uygarlıkları”, çev. Suat kemal Angı, Ankara, Dost Kitapevi Yayınları, 3. Baskı, 2010. İPLİKÇİOĞLU, Bülent; “Hellen ve Roma Tarihinin Anahatları”, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 1. Baskı, 2007. KAYA, Mehmet Ali; “ Anadoluda Roma Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi” Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 38, Ankara, 2005, s.11-30. KISAKÜREK, Arda, KISAKÜREK, Evin Esen; “Bizimkiler- Anadolu Merkezli Dünya Tarihi M.Ö. 560- M.Ö.270 İmparatorluklar 3. Kitap”, 2009. KISAKÜREK, Arda, KISAKÜREK, Evin Esen; “Bizimkiler- Anadolu Merkezli Dünya Tarihi M.Ö. 270- M.Ö. 70 Roma 4. Kitap”, 2009. KURT, Mehmet; “Roma Egemenliğinde Kilikyaa ve Roma İç Savaşlarını Bölgedeki Yansımaları” Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt 25, Sayı 2, Ankara, 2010 s. 483-501 KURT, Mehmet; “ Ovalık Kilikya’da M.Ö. I. Yüzyıl Yönetim Olgusu ve Tarkondimotos Krallığı” Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 31, Afyon, 2011, s. 429-445. LIVIUS, Titus; “Roma Tarihi I. Cilt”, çev. Uğur Yılmaz, İlya Yayınevi, İzmir, 1. Baskı, 2011. LIVIUS, Titus; “Roma Tarihi II. Cilt”, çev. Uğur Yılmaz, İlya Yayınevi, İzmir, 2. Baskı, 2011. “Ntv Tarih”, Sayı 3, İstanbul, 2009, s. 26-33 PLUTARKHOS; “Paralel Yaşamlar İskender ve Caesar”, çev. Furkan Akderin, İstanbul, Alfa Yayınları, 1. Baskı, 2007. PLUTARKHOS; “Sezar”, çev. Haydar Rıfat, İstanbul, Vakit Gazete-Matbaa, 1936. PLUTARKHOS; “Paralel Yaşamlar Marcus Antonius”, çev. Furkan Akderin, İstanbul, Alfa Yayınları, 1. Basım, 2006. 129 ROBERTS, J.M. ; “Avrupa Tarihi” , çev. Fethi Aytuna, İstanbul, İnkılâp Kitapevi, 2010. SHAKESPEARE, William; “Julius Caesar”, çev. Tuncay Türk, İstanbul, Oda Yayıncılık, 1. Baskı, 2010.. SHAW, Bernard; “ Caesar’la Kleopatra”, Ankara, Milli Eğitim Basımevi, 1945. ŞENEL, Alâeddin; “Siyasal Düşünceler Tarihi- Tarih Öncesinde İlkçağda Ortaçağda ve Yeniçağda Toplum ve Siyasal Düşünüş” Ankara, Bilim ve Sanat Yayınevi, 2. Baskı, 2010. TEKİN, Oğuz; “Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş”, İstanbul, İletişim Yayıncılık, 7. Baskı, 2012. TOPDAL, Esra; “Kilikya Eyaleti: Kentler ve Roma Yönetimi”, İzmir, 2007. TRANQUILLUS, Gaius, Suetonius; “On İki Caesar’ın Yaşamı”, çev. Fafo TelatarGül Özaktürk, Ankara, Epa Basım Yayın, 1. Baskı, 2007. TÜRKER, Yavuz O. ; “Jül Caesar” , İstanbul, Anonim Yayıncılık, 1.Baskı, 2010. ÖZÇELİK, Nazmi; “İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı”, Ankara, Nobel Yayıncılık, 4. Baskı, 2009. YILDIRIM, Ercüment; “Roma Parth Mücadelesinde Fırat Nehrinin Jeopolitik Önemi” Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi-Tarihin Peşinde, Sayı 7, Konya, 2012, s. 45-64. 130 131 EKLER Harita 1.1. Kuruluşundan ikiye bölünüşüne kadar Roma’nın yayılışı Harita 1.2. M.Ö. 264’ den Caesar’ın öldürülüşüne kadar Roma 132 Harita 1.3. Caesar’ın Galya seferi sırasında Galya’nın siyasi durumu 133 Harita 1.4. Galya seferi sırasında Caesar’ın izlediği yollar 134 Harita 1.5. Alesia Kuşatması sırasındaki Romalıların ve Galyalıların bulunduğu mevziiler 135 Resim 1.1 Caesar’ın temsili bir büstü 136 Resim 1.2. Vercingetorix’in Fransa’da bulunan bir heykeli 137 Resim 1.3. Pompeius Magnus’un temsili bir büstü Resim 1.4. Marcus Antonius’un temsili bir büstü 138 Resim 1.5. Vercingetorix’in Caesar’a teslim oluşunu gösteren temsili bir tablo Resim 1.6. Caesar’a Senato binası içerisinde yapılan suikasti gösteren temsili bir tablo 139 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : OLUKLU Ünal Uyruğu : T. C. Doğum tarihi ve yeri : 02/01/1990 – Akçakoca / DÜZCE Medeni hali : Bekar Telefon : 0 (537) 824 40 17 Faks : e-posta : unaloluklu@gmail.com Eğitim Derecesi Okul/Program Mezuniyet Yılı Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi/Eski Çağ Tarihi 2014 Lisans Gazi Üniversitesi/Tarih 2011 Lise Gebze Lisesi/Sosyal Bilimler 2007 İş Deneyimi, Yıl Çalıştığı Yer Görev 2012-2013-1 yıl MENAR Mental Aritmetik Eğitmen Yabancı Dili İngilizce Yayınlar 1. Hobiler Kitap okumak, müzik dinlemek, bilgisayar teknolojileri GAZİ GELECEKTİR...