sağlık İNSÜLİNE DİRENÇ = OBEZİTE İnsülin direncinden bahsederken önce insülinin ne olduğuna, ne işe yaradığına ve ona direnç geliştiğinde ya da yokluğunda ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğimize bir göz atalım. DR. DEMET ERCİYES İ nsülin, vücudumuzda şeker metabolizmasında önemli rol oynayan ve pankreastan salgılanan bir hormondur. Aldığımız gıdalar sindirim sonucunda parçalanıp bağırsaktan şeker (glikoz) olarak emilip kana geçer. Daha sonra kandaki bu şeker kas, yağ dokusu, beyin, karaciğer gibi organlarda kullanılmak üzere insülin hormonu yardımıyla hücre içine girer. Bu işlem sonucunda kan şekeri dengelenir, hayati organlar kendileri ve vücut için gerekli enerjiyi sağlamak üzere şekere kavuşur. İnsülinin yeterli üretilememesi veya üretilen insülinin doğru bir şekilde kullanılamaması sonucu diyabet hastalığı ortaya çıkar. Diyabet, hayat boyu devam eden, yediklerimizde ciddi anlamda kısıtlamalar yapmayı ve sürekli tedavi, takibi gerektiren kronik bir hastalıktır. İki çeşidi vardır. Tip I diyabette pankreasta insülin hormonu salgılayan beta hücreleri otoimmün bir süreç sonrası harap olmuştur. Hastalık çocukluk çağında başlar, dışarıdan uygun dozda insülin tedavisi gerekir. Tip II diyabet ise beslenme ve yaşam tarzı ile tetiklenen insülin direnci ve zamanla azalan insülin hormon üretimi ile kendini daha ileri yaşlarda gösterir. İnsülin direncinde insülinin işlevine karşı vücutta bir direnç gelişmiştir. Salgılanan insülin miktarı gereken işi yeterince yerine getiremez ve bu durumda pankreastan daha fazla insülin salgılanır. Bu aşamada kan şekeri dengede tutulmaya devam etmektedir ancak kanda yapılan bazı ölçümlerle kişide insülin direnci olduğu ortaya çıkarılabilir. Kanda açlık insülini yüksek olarak bulunur ve açlık şekeri ile açlık insülini kullanılarak uygulanan bir formül neticesinde ortaya çıkan HOMA-IR (Homeostasis Model of Assessment-Insulin Resistance) değerine göre insülin direnci olduğu anlaşılır. NEDENLERİ İnsülin direncine yol açabilecek faktörleri sıralarken genetik faktör en ön planda yer alır. Bunun yanı sıra obezite, steroid grubu ilaç kullanımı, enfeksiyon, gebelik, alkol, karbonhidrat ve yüksek glisemik indeksli gıdalarla yüklü kötü beslenme alışkanlığını sayabiliriz. Alınan karbonhidrat içerikli gıdalardaki glisemik indeks değeri kan şekerini yükseltme hızı ile doğru orantılıdır. Örnek olarak beyaz unlu gıdaları, nişasta, beyaz şeker ve patatesi sayabiliriz. Bu gıdalarda glisemik indeks yüksektir ve aldıktan kısa süre içinde kan şekeri çok yükselir. Buna bağlı olarak pankreastan daha çok insülin salgılanır. Bu da kan şekerinin hızla düşmesine sebep olur. Kan şekerindeki düşmeye (hipoglisemi) bağlı olarak acıkma atakları ortaya çıkar. Bu durum sık tekrarlanırsa insülinin hücre içine şekerin girmesini sağladığı reseptörler zamanla daha duyarsız hale gelir ve insülin direnci 22 | D-LIFE OCAK 2013 gelişir. Durum devam ettiğinde direnç zamanla artarak daha da ilerisinde de salgılanan insülin artık yetersiz hale gelip kan şekerinde yükselmeyle beraber Tip II diyabete geçiş gözlenecektir. KİLO VERMEDE ZORLUK İnsülin direnci kilolu kişilerde daha fazla görülür. Hipoglisemi ataklarıyla beraber görülen acıkma, göz kararması, el titremesi ve hemen bir şeyler yeme isteği ile birlikte kilo vermeye de önemli derecede bir direnç söz konusudur. İnsülin direnci olan kişiler kolay kilo veremezler. Bu durum metabolizmadaki bozukluğun yanı sıra beslenme şeklinde düzeltme olmazsa ilerleyerek devam edecektir. İnsülin direnci olan kişilerde abdominal obezite dediğimiz karın bölgesinde yağlanma mevcuttur. Yapılan araştırmalar obezite gözlenen kişilerin 1/4’ünde insülin direncinin var olduğunu göstermiştir. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Sağlık Bakanlığı işbirliği ile 2010 yılında yapılan “Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması” sonuçları aynı çalışmanın 1998 yılı sonuçları ile karşılaştırıldığında ülkemizde obezitenin ve tabii ki onun ardından gelebilecek komplikasyonların korkutucu bir oranda arttığını göstermektedir. Bu araştırmaya göre 1998 yılında Türkiye’de Tip 2 diyabet vakaları yüzde 7,2 oranında görülürken, 2010 yılında yüzde 13,7’ye ulaşmış. İnsülin direnci ile diyabet arasındaki dönem olan bozulmuş glikoz toleransı (gizli şeker) ise 13 yıl önce yüzde 6,8 iken 2010 yılında 13,9’a yükselmiş. Türkiye’de diyabetin görülme yaşı ise 5 yıl erkene inmiş ve sadece obezite sıklığı yüzde 32 olarak bulunmuş. Bu sonuçlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite ve beslenme konusunda acil ve etkin tedbirler almamız ihtiyacını, beslenme alışkanlığı, spor, fiziksel aktivite artışı gibi değişikliklerin yapılması gerekliliğini bize göstermektedir. KALP HASTALIĞI VE İNME RİSKİ İnsülin direnci, kalp-damar hastalığı, inme gibi ölümcül riskleri taşıyan metabolik sendromun da bir basamağıdır. Bu sendromu, insülin direnciyle başlayan ab- dominal obezite, glikoz intoleransı veya diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon ve koroner arter hastalığı gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği bir endokrinopati olarak da açıklayabiliriz. Metabolik sendrom prevalansı erişkinlerde ortalama % 22 olarak bildirilmektedir. Prevalans yaş ile artmakta, 20-29 yaş grubunda % 6,7, 60-69 yaş gurubunda ise % 43,5 oranında görülmektedir. TEKHARF çalışmasına göre, 2000 yılı itibariyle Türkiye genelinde 30 yaş ve üzerindeki 9,2 milyon kişide metabolik sendrom mevcuttur ve koroner arter hastalığı geliştiren bireylerin % 53'ü aynı zamanda metabolik sendrom hastasıdır. Ülkemizde metabolik sendrom görülme sıklığı erkeklerde % 28, kadınlarda ise % 40 gibi oldukça yüksek değerlerdedir. Dislipidemi, yani kolesterol metabolizması bozukluğuyla beraber seyreden insülin direnci kalp-damar hastalıklarına zemin hazırlar. Reaven, Haffner ve arkadaşlarının öne sürdüğü klasik teoriye göre, insülin tarafından indüklenen kanda yağ asitlerinin azaltılma derecesi ile plazma trigliserid ve apo B düzeyleri arasında ters bir ilişki bulunur. İnsülin regülasyonu aksayıp lipaz aktivitesinin artması aracılığıyla yağ dokusundan aşırı miktarda yağ asidinin serbest bırakılması, artan VLDL salgılamasına, bu da apo B ile trigliseridlerin artmasına yol açmaktadır. Karaciğer yağlanmasının da insülin direncinin yol açtığı lipit kontrol bozukluğunun bir sonucu olduğu bilinmektedir. TEKHARF çalışmasının Marmara ve İç Anadolu bölgelerini kapsayan 2001 yılı Kuzey Manhattan Çalışması kapsamında, diyabeti olmayan 1509 katılımcının insülin direncini değerlendirmiştir. Bu çalışmada kentli, çok etnikli bir toplumda inme riski ve inme insidansı ile prognozu araştırılmıştır. Katılımcılar ortalama 8,5 yıl boyunca takip edilmiş, takip döneminde 180 kişide vasküler olaylar gelişmiştir. Bu kişilerin 46’sında ölümcül ve ölümcül olmayan iskemik inme, 45’inde ölümcül ve ölümcül olmayan kalp krizi ve 121’inde vasküler nedenlere bağlı ölüm olayı görülmüştür. HOMA indeksinin en üst çeyreğinde yer alan kişilerin ise indeksin diğer üç çeyreğinde yer alan kişilere kıyasla, inme riski yüksek bulunmuştur. İnsülin direnci, plazminojen aktivator inhibitor-1, koagulan sistem bileşenleri (faktor-VII, faktor-VIII ve von-Willebrand faktor) ve fibrinojen düzeylerini yükselterek makrovaküler hastalık riskini artırır. Bu nedenle hiperkoagulabilite, yani pıhtılaşma artışı nedeniyle damar tıkanıklığı ihtimali de artmıştır. TEDAVİSİ İnsülin direnci sonucunda kan şekerindeki bu oynamalarla beraber aşırı tatlı yeme isteği, açlık krizleri, öfkeli ve sinirli davranmak, sabırsızlık, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, yemeklerden sonra uyuklamak, genel yorgunluk ve uyku hali, enerji düşüklüğü sık gözlenmektedir. İnsülin direncinden kurtulmak için öncelikle beslenmeye dikkat etmek gerekir. İnsülin direnci olan kişilerde Düşük glisemik inabdominal obezite dediğimiz karın deksli gıdalarla besbölgesi yağlanma mevcuttur. lenmek, kilo vermek ve beraberinde fizik aktiviteyi artırmak, taramasında bireylerin açlık insülin dü- spor yapmak, alkolden mümkün olduğunzeylerinin koroner kalp hastalığı ile iliş- ca uzak durmak gerekir. Bu prensiplerle kisi araştırıldığında hiperinsülineminin hareket ederek uygun hayat tarzı değişiklikoroner kalp hastalığı riskini anlamlı ola- ğini yaptıktan sonra sorunu büyük ölçüde rak artırdığı gösterilmiş ve bunu insülin halletmiş oluruz. Bir de insülin direncinin direncinin klasik öğeleri olan risk faktör- ilaçla tedavisi mevcuttur. Doktor kontrolerinden bağımsız olarak yükselttiği sap- lünde başlanan bu ilaçlar (metformin vs) tanmıştır. sindirim sistemi ile ilgili bazı yan etkileri Miami Üniversitesi Miller Tıp Fakültesi olmasına karşın insülin direncini düzeltÖğretim Üyesi Dr. Tatjana Rundek ve ekibi, mede yardımcı olmaktadır. OCAK 2013 D-LIFE | 23