iletişim süreci

advertisement
İLETİŞİM SÜRECİ
PROF. DR. METİN IŞIK
İletişim olgusunun her şeyden önce bir süreci ifade ettiğini söylemek mümkündür. Bu sürecin ise
kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle ve feedback olarak nitelendirilen unsurları bulunmaktadır. Aşağıda
kitle iletişim sürecinin bu öğelere sırasıyla ele alınacaktır:
Kaynak - Kod - Kanal - Mesaj - Hedef Kitle- Feedback
(Temel İletişim Süreci)
A. Kaynak
İletişim sürecinin asli unsurlarından biri ve sürecin ilk aktörü kaynaktır. Asli itibarıyla kaynak
iletişim sürecini başlatan birimdir.
1.İletişim Sürecinde Kaynağın Rolü:
Kaynak, bir şeyin menşei yani çıkış noktası anlamına gelmektedir. İletişimde kaynak dendiğinde
ise mesajın çıkış noktası olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla kaynak, mesajı kendi oluşturabildiği gibi,
oluşmuş olan bir mesajı başkalarına iletme görevini de yürütebilmektedir.
İletişim sürecinde kaynak dendiğinde mesajın çıkış noktası anlaşılır. Buradan hareketle kaynak,
“mesajı oluşturan ve bir kanal vasıtasıyla hedef kitleye ulaştıran birim” olarak tanımlanabilir. Burada
kaynağın hedef kitleye mesaj göndermedeki amacının sorgulanması gerekir. Kaynak hedef kitleye niçin
mesaj göndermektedir? Kaynağın ilk amacı hedef kitleyi etkilemektir. Ardından hedef kitlenin duygu,
düşünce, tavır ve davranışlarını değiştirilmek, dönüştürülmek ya da pekiştirilmek istenebilir. Söz konusu
amaçları gerçekleştirebilmek için kaynak durumundaki kişi, kurum ya da birimlerin, hedef kitleyi oluşturan
bireylere oranla olaylar arasındaki ilişkileri çabuk kavrayabilmesi, isabetli kararlar alabilmesi, duygu ve
düşüncelerini akıcı bir üslupla, akılcı ve etkili bir şekilde ifade edebilme gibi yeteneklere sahip olması
gerekmektedir.
Mesaj sunumu yoluyla hedef kitleyi etkileme amacı güden kaynağın, kanaat, tutum ve
davranışların değiştirilmesinde birinci derecede rol oynayabilmesi, bir başka ifadeyle ikna olayının
gerçekleşebilmesi için kaynağın birtakım özellikleri taşıması gerekmektedir. Bunlar arasında güvenilirlik,
sosyo-demografik özellikler, fiziki görünüm ve empati yeteneği gibi özellikler sayılabilir. Aşağıda bu
özellikler sırasıyla ele alınacaktır:
2. Kaynağın Algılanabilen Özellikleri ve İletişime Katkısı
a. Güvenilirlik
Etkileyici bir iletişimin ilk şartı kaynağın güvenilir olmasıdır. Zira güvenilirlik kaynağın hedef
kitleyi ikna edebilmesi, istenilen yönde tutum ve davranış değişikliği oluşturulabilmesi için çok önemli bir
etmendir. Eğer iletişim sürecinde mesajı oluşturan ve sunan kaynağın güvenilirlik vasfı yoksa ilk yapılması
gereken şey kitlenin güvenini kazanmaya çalışmak olmalıdır. Eğer kaynak kendi adına bağımsız mesaj
sunuyorsa kaynağın ferdi güvenilirliğinin, bir kurum adına mesaj sunuluyorsa böyle bir durumda da
kaynağın hem şahsının hem de adına mesaj sunulan kurumun güvenilirliğinin olması, bir diğer ifadeyle
hedef kitlenin hem kaynağa, hem de kuruma güven duyması gerekmektedir (Küçükkurt ve Can, 1988: 2930). Aksi takdirde hedef kitle mesaja önyargılı yaklaşarak, kaynağı ve mesajı ciddiye almayabilir.
Mesajın hedef kitleyi etkileyebilmesi için ilk olarak hedef kitle tarafından dikkate alınması
gerekmektedir. Bu bağlamda tutum ve kanaat değişikliği oluşturmada kaynağın rolü konusunda Hovland
ve Weiss’in yaptığı bir araştırmaya değinmekte yarar vardır (Howland ve Weis, 1985: 239-259). Atom
denizaltıları hakkında olumlu ve olumsuz tutum ifade eden iki ayrı sunum hazırlayan Hovland ve Weiss
bunları deneklere sunmuşlardır. Deneklere aslında birbirinin aynı olan; fakat biri güvenilir kaynak olarak
kabul edilen “Ophenheimer”e, diğeri de güvenilirliği düşük bir kaynak olarak nitelenen “Pravda”ya aitmiş
gibi gösterilen makaleler verilmiş ve bunları değerlendirmeleri istenmiştir. Araştırma sonunda
Ophenheimer’in güvenilirlik oranı %93.7, Pravda’nın ise %1.3 olarak tespit edilmiştir. Araştırma sonucuna
göre güvenilirliği yüksek olan bir kaynağın tutum ve kanaat değişikliği oluşturmada daha etkili olduğu
söylenebilmektedir.
Yukarıdaki araştırmada da görüldüğü gibi, güvenilirlik ile ikna edilebilirlik arasında doğru orantılı
bir ilişki söz konusu olmaktadır. Güvenilirlik vasfı ön plana çıktıkça ikna olayı kolaylaşmaktadır. Bu
bağlamda güven dikkate almayı, mesajı daha dikkatli izlemeyi sağlamaktadır. Güvenilirlik derecesi düşük
olan bir kaynak ile yüksek güvenilirlik vasfı bulunan diğer bir kaynak arasında mesajın etkinliği ve tutum
değişimi yönünden farklılıklar söz konusu olmaktadır. Kaynak güvenilir olduğunda mesaja ilgi artacak,
hedef kitlenin mesajı dikkate alması ve benimsemesi kolaylaşacaktır (Odabaşı, 1990: 348). Düşük
güvenirlik vasfına sahip bir kaynak, hedef kitlenin yüksek yoğunluk derecesi taşıyan tutumunu değiştirmek
için, yeni ve güçlü bir mesaj geliştirse, bu iki unsur arasındaki uyumsuzluk oranı yüksek ise kaynağın
mesajı dikkate alınmayıp mesajın tersi olan görüş ve öneri desteklenecek dolayısıyla mevcut tutumun
yoğunluğu artacaktır (Küçükkurt, 1988:74).
Güvenilirliğin en önemli iki unsurundan biri dürüstlük diğeri ise uzmanlık olarak
nitelendirilmektedir. Dürüstlük, mesajın etkinliğini artıran bir unsurdur. Kişinin özü ve sözünün bir olması
dürüstlük olarak nitelendirilmektedir.
Aynı şekilde kaynağın konusunda uzman olması hedef kitlenin mesaja olumlu yaklaşmasına neden
olacak, mesajın benimsenmesini kolaylaştıracaktır. Uzmanlık hedefin kaynağa güven duymasını sağlayan
bir faktör olduğundan (Küçükkurt ve Can, 1988: 31), hedef kitlenin, kaynağın konusunun uzmanı olduğunu
hissetmesi daha rahat ikna olmasını sağlayacaktır. İkna ile doğrudan ilişkisi bulunan uzmanlık, mesajın
kabul edilebilirlik ihtimalini yükselttiği gibi, bireye toplum içerisinde prestij sağlayarak, saygınlığını da
artırmaktadır (Ertekin, 1983: 20).
Bu bağlamda, kaynağın uzmanlığını mesaj sunumu aşamasında hedef kitleye hissettirmesi başarı
şansını artıracaktır. Eğer bu yapılamamışsa, mesajın yapısı ve sunuş biçimi bu açığı kapatabilmektedir.
Hedef kitle kaynağın güvenilirliği konusunda yeterli bilgiye sahip değilse, mesajın içeriğini daha dikkatli
izlemeye çalışmaktadır (İnceoğlu, 1993: 119).
Hedef kitle bazen, güvenilir olmayan kaynaklardan sunulan iletileri de algılayabilmektedir. Ancak
kısa süreli tutum değişimi önerildiğinde ise güvenilir kabul edilen kaynaktan alınan ileti benimsenmekte,
güvenilirliği olmayan kaynaktan sunulan ileti ile önerilen tutum değişikliği ise kabul edilmemektedir
(Oskay, 1992: 88). Buna göre kaynağın mesajını hedef kitlenin ilgi, amaç, beklenti ve genel özelliklerine
uygun olarak oluşturması gerekmektedir.
Sonuç olarak iletişim sürecinde dinleyiciler, bir diğer ifadeyle hedef kitleyi oluşturan bireyler
kaynağın (konuşanın) konusunda uzman olduğunu bildikleri takdirde mesaja daha olumlu yaklaşmaları söz
konusu olacaktır (Tredgold, 1992: 149). Burada üzerinde durulması gereken bir diğer konu da; kaynağın
uzmanlığını hissettirirken aşırılıktan kaçınması gerektiğidir.
“Söylemek istediğini kısa ve açıkça söylersen, o senin aptal olduğunu ve söyleyecek başka şeyin
bulunmadığını düşünecektir. Bilgili ve çok güzel konuşursan ukala ve bezdirici bir kişi olduğunu
düşünecektir. Görünüşü şöylece yüzeyden belirtirsen, amacını anlatmada çok çekingen olduğunu
söyleyecektir. Her şeyi açıkça ve tam olarak anlatırsan görgüsüz, ne olduğundan habersiz bir kişi olduğunu
söyleyecektir ” (1992: 151).
Tredgold’un da belirttiği gibi iletişim sürecinde mesaj oluşturulması ve sunulması hafife alınacak
bir eylem değildir. Aksine planlı, programlı ve sistematik çalışmalar gerektiren bir sürecin sonucudur.
Dolayısıyla hedef kitleye dönük mesajlar oluşturulurken hedef kitlenin özellikleri dikkate alınarak hedef
kitlenin kolaylıkla algılayabileceği mesajlar oluşturulmaya çalışılmalıdır. Burada yapılması gereken şey,
hedef kitleyi oluşturan bireylerin değişik sosyo-kültürel ve sosyo-demografik özellikleri olduğu
noktasından hareket ederek, mesajların ortalama zekâ seviyesine sahip insanlara yönelik olarak
hazırlanması olacaktır.
Halkı doğrudan ilgilendiren bir konuda halkı pasif ve küçük görmenin, diğer bir ifadeyle “halka
rağmen halk için” mantığıyla hareket edilmesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceği asla unutulmamalıdır.
b. Sosyo-Demografik Özellikler
Kaynağın güvenilirlik vasfına sahip olmasının yanı sıra yaş, cinsiyet, din, ekonomik düzey, eğitim
seviyesi ve sosyal statü gibi sosyo-demografik özellikleri de mesajın etki derecesi üzerinde rol oynayan
faktörler arasında gelmektedir.
Etki ve ikna olayında yaş önemli bir rol üstlenmektedir. Toplumsal yaşam içerisinde bir sorunla
karşılaşıldığında bireylerin gelenek ve görenekler doğrultusunda kendilerinden yaşça büyük olanlara
başvurarak, onların görüş ve tavsiyelerini aldıkları sıkça görülmektedir (Ertekin, 1980: 19). Dolayısıyla
bireylerin inandırıcı bir yapıya sahip olabilmeleriyle yaş arasında bir ilişki söz konusu olmaktadır. Nitekim
olgunluk çağı, orta yaş ile yaşlılığın ilk yılları iknada en mükemmel yaşlar olarak nitelendirilmektedir
(Küçükkurt ve Can, 1988: 33).
Günümüz toplumlarındaki sosyal rol ve statüler incelendiğinde erkeklerin kadınlara oranla daha
fazla ön planda oldukları görülmektedir. Kişilerin inandırıcılık vasfının belirlenmesinde toplumsal roller ile
bireysel kabiliyetlerin etkili olması, erkeklerin kadınlara oranla daha inandırıcı bir yapıya sahip olduğu
şeklindeki görüşleri ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Bazı durumlarda mesaj sunumunda cinsiyetin ön
plana çıktığı görülmektedir. Örneğin siyaset, askerlik ve spor gibi konularda erkekler daha etkili olurken;
acıma ve şefkat içerikli, güzelliklerden bahseden mesaj sunumunda ise kadınlar tercih edilmektedir.
Mesajların etkinliğinde rol oynayan bir diğer unsur da dindir. Zira din, günlük işlerde kişiyi
kuşatmakta ve onun kuvvet kaynağı haline gelmektedir (Sezen, 1988: 39).
Toplumdaki grupların ortak malı olan din ayrıca, insanların moral yaşayışlarına etki eden tavır ve
hareketlerin biçimlendirilmesinde etki edebilmektedir. Dolayısıyla, dinsel değerler bireylerin sosyal
yaşamına yönelik emir ve yasaklar koymak suretiyle onların tutum ve davranışlarını etkileyebilmektedir
(Dönmezer, 1978:257). Buna göre, din kalıcı inançların belirmesinde aktif bir rol oynarken, kişilerin
düşünce ve eylemlerini bir takım tabu ve yaptırımlarla sınırlamak suretiyle toplumun biçimlendirilmesinde
rol oynamaktadır (Bektaş, 1996: 82). “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” sözü bu konuya tüm
çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Bir toplumda dini ve din adamlarını dikkate almayan, bundan etkilenmeyen kişiler olabileceği gibi,
yaşantısını dini kurallara göre şekillendiren, din kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan kişiler de bulunmaktadır.
Bu sebeple kaynağın ve hedef kitlenin mensubu olduğu dinin mesaj oluşumunda ve algılanmasında büyük
rol oynadığı söylenebilir. Kaynağın dine bakış açısı ile hedef kitlenin dini algılayış biçimi arasında
paralellik olması mesajın etkinliğini artıran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kişilerarası iletişimde rol oynayan bir diğer etmen de, bireylerin bilgi ve kültür düzeylerini
gösterdiği kabul edilen eğitim seviyesi ve sosyal statüdür. Bireyin eğitim seviyesi yükseldikçe, daha fazla
şeyi bilme ve daha geniş kapsamlı düşünme imkânı da artacak; böylece daha kolay ve sağlıklı akıl ve
mantık yürütebilen birey olayları daha iyi değerlendirebilecektir (Küçükkurt ve Can, 1988: 36). Kaynağın
eğitim seviyesinin yüksek olması mesajların oluşturulması, sunulması ve hedef kitleden gelen cevap
mesajların (feedback) değerlendirilmesi gibi iletişimin tüm aşamalarında etkili olabilmektedir.
Aynı şekilde bireyin sosyal statüsü de mesajın algılanması ve benimsenmesi ya da
benimsenmemesi konularında etkili olabilmektedir. Kaynağın içinde bulunduğu aile üyeleri, akraba ve
komşularıyla iş ve meslek grupları içerisindeki yeri önem kazanmaktadır. Buna göre, iyi bir eğitim almış
olan yüksek statüye sahip kimseler, eğitim düzeyi daha düşük olan ve daha alt statüdeki kimselere oranla
enformasyonu daha kolay hazmedebilmektedir (Mc Quail ve Windahl, 1993:103). Bu ise, yüksek statüye
mensup bireyin daha alt statüdeki kişilere nazaran daha fazla bilgi edinmesine ve bilgi sahibi olduğu
konularda da karşısındaki kişi ve ya kişileri daha rahat etkilemesine neden olmaktadır.
c. Kaynağın Fiziki Görünümü
Kaynağın fiziki görünümü iletişim sürecinde önem taşımaktadır. Yüz yüze iletişimde kaynak,
hedef kitleyle sesi dışında görünüşü ile de karşı karşıya kalmaktadır. Bu sebeple kaynağın mesaj sunum
aşamasında kılık kıyafetlerine ve görünümüne dikkat etmesi gerekmektedir. Örneğin yorgun, bitkin, harap
ve bitap görünen bir kaynağın hedef kitlenin dikkatini kendi üzerinde toplaması ve hedef kitleyi ikna etmesi
zor olacaktır.
Kişinin kılık kıyafeti bir başka ifadeyle giyim; mesleği, geliri ve sosyal statüsü hakkında önemli
ipuçları vermektedir. Giysiler, kişilerarası iletişimde özellikle mesajların algılanması ve hedefin ikna
edilmesinde önem taşımaktadır. Bazı durumlarda kılık kıyafetler davranışları etkileyebilmektedir. Siyahlara
bürünmüş bir kişinin hüzünlü olduğu ve matem tuttuğu anlaşılacağından, bu kişinin yanında kahkaha atmak
nasıl yanlış bir davranış olacaksa, uygunsuz bir kıyafetle iş görüşmesine gitmek de o oranda yanlış bir
davranış olacaktır.
İletişim sürecinde kaynağın fiziki görünümünün iyi olması, zamana ve mekâna göre doğru ve
ayarlanması hedef kitleyi oluşturan bireyler üzerinde olumlu etkiler uyandıracaktır. Özellikle konferans ve
seminerlerde konuşmacının giysisi, dinleyicilere daha fazla güven telkin ederek, inandırıcılığı
artırmaktadır. İnsan ilişkileri konusunda uzmanlaşmış olan Carnegie (1991: 166-67), ütüsüz pantolonla,
hantal ayakkabılarla, yan cebinden başını göstermiş kitap ya da gazetelere dinleyicilerinin karşısına çıkmış
bir kimsenin inandırıcı olamayacağını ileri sürmektedir. Kaynak konumundaki kişinin görünümüne dikkat
etmesi doğru ve yerinde bir davranış olmakla birlikte, kaynağın marka olmuş, pahalı giysiler giymesi gibi
bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. Önemli olan zamana ve ortama göre ayarlanmış düzgün ve temiz
giysilerin tercih edilmesidir.
Görünüş, kişinin fiziki yapısıyla kılık kıyafetlerinin bir bütünü olarak algılanmalıdır. Burada
kişinin fiziki yapısıyla saç sakal, bıyık ve kıyafet gibi dış özellikleri önemli rol oynamaktadır. Yukarıda da
belirtildiği üzere, ortama göre seçilmiş düzgün bir kıyafet kaynağın kendisine duyduğu güvenin ve hedef
kitleyi oluşturan bireylere karşı duyduğu saygının göstergesi olmaktadır. Bir başka ifadeyle kişinin
çevresinden göreceği ilgi ve itibar, kendisine göstereceği özenle doğru orantılı olacaktır. Kişi kendisine ne
kadar özen gösterirse, çevreden de o oranda ilgi ve itibar görecektir.
Diğer yandan kaynağın bedensel ve kalıtımsal özellikleri de iletişim sürecine etki edebilmektedir.
Nitekim düzgün fiziksel yapıya sahip bir kişinin, fiziksel olarak ilk bakışta göze hoş gelmeyen anormal
derecede kısa, zayıf, uzun ya da şişman bir kişiden daha fazla etki uyandıracağı muhakkaktır.
d. Empati Yeteneği
Kaynağın empati yeteneğinin bulunması gerekmektedir. Empati, kişinin kendisini başkalarının
yerine koyabilme yeteneğidir (Gayle, 1995: 4). Empatik iletişim süreci kişinin kendisini başkasının yerine,
başkalarını kendi yerine, başkalarını da başkalarının yerine koyması olmak üzere üç boyutta
değerlendirilebilir (Işık, 2004: 39).
Eğer kaynak kendini hedef kitleyi oluşturan bireylerin yerine koyabilirse mesajın başarılı olma
ihtimali artacaktır. Bunun için de kaynağın kendisine “eğer ben hedef kitlenin yerinde olsam ne tür ve
içerikte mesaj gönderilmesini isterdim” sorusunu sorması gerekir. Dolayısıyla empati yeteneği yüksek olan
bir kaynak, olayları başkalarının bakış açılarıyla görebilecektir. Bireylerin değişik şartlarda içinde
bulunabilecekleri ya da bulundukları duygu ve düşüncelerinin neler olabileceğini tahmin etmek suretiyle,
mesajına bu doğrultuda bir şekil ve içerik vererek mesajın etkili olma şansını artırabilecektir.
Yukarıda da belirtildiği üzere empati, kişinin kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun
duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamaya çalışmasıdır. Bu bağlamda empatiden söz edebilmek için
birbiriyle ilişkili üç koşul yerine getirilmelidir (Dökmen, 2000: 135-137): Buna göre empati kuracak kişinin
kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması; empati kurma sürecinde
duygusal ve bilişsel bileşenlerin her ikisinin de bir arada bulunması ve empati kuran kişinin zihninde oluşan
düşüncelerin karşıdaki kişiye iletilmesi gerekmektedir.
B. Kod
İletişim sürecinin ikinci öğesi koddur. Kod, mesajın işaret haline dönüşmesinde kullanılan simgeler
ve bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünüdür. (Cüceloğlu, 1992: 76). Belirli bir kültürel
mutabakata dayanan bir anlam sistemi olarak ifade edilen kodlar, insanların anlamlı mesajları değiş-tokuş
edebilmelerine imkân sağlamaktadırlar. Bu bağlamda dil bir kod sistemi olarak nitelendirilebilir.
İletişim, iletişime girenlerin zihinlerinde anlamların çakışması olarak da ifade edilebilmektedir
(Küçükkurt ve Tanrıkulu, 1986: 89). Bu doğrultuda iletişimin gerçekleşmesi için kaynak durumunda
bulunan A şahsının zihnindeki X mesajının hedef durumundaki B şahsının zihninde de oluşması
gerekmektedir. Bunu sağlamak için A şahsı bazı işaretler kullanmak suretiyle mesajını kodlamakta ve bir
kanal vasıtasıyla B şahsına ulaştırmaktadır. Burada gerçekleştirilen iletişimin sağlıklı işleyebilmesi
iletişime girenlerin kullandığı kod sistemiyle yakından ilgilidir. Zira mesaj dilinin ortak olması, hem alıcı
hem de kaynak tarafından net ve anlaşılır bir biçimde algılanmasını sağlamaktadır. Bu durumda, bir
toplumda ortak bir kod sisteminin kullanılması toplum fertleri arasında iyi bir iletişim kurulmasına imkân
sağlamaktadır.
İkonik, gösterge ve sembolik olmak üzere 3 tür koddan söz edilebilir. İkonik kodlarda, işaret yerine
geçtiği objeye aynen ve ya kısmen; görünüş ya da ses olarak benzemektedir (Küçükkurt ve Tanrıkulu,
1986: 90). Buna örnek olarak, bir kimsenin kendisi ile fotoğrafı arasındaki ilişki verilebilir. Zira kişinin
fotoğrafı kendi görünüşünü yansıtmaktadır.
Gösterge şeklindeki kodlarda işaretle yerine geçtiği obje arasında doğrudan doğruya bir sebep
sonuç ilişkisine dayalı gerçek bir bağlantı söz konusudur. Örneğin, duman ateşin, şıklık ise zevkin bir
göstergesi olarak ifade edilebilir. Gösterge kodlarda işaretle yerine geçtiği obje arasında varoluşsal bir ilişki
söz konusu olmaktadır (Işık, 2005: 17).
Sembolik kodlarda ise, işaret ile onun yerine geçtiği obje arasında doğrudan doğruya herhangi bir
bağlantı ve ya benzerlik bulunmamaktadır. İşaretle onun yerine geçen obje arasındaki ilişki mutabakata
(concencus) dayanmaktadır. Bu bağlamda toplum fertlerinin genel mutabakatına dayalı olan dil bir kod
sistemi olarak değerlendirilebilir.
Kod çeşitleriyle ilgili bu bilgileri sıraladıktan sonra iletişim kanalının, fiziksel niteliklerinin
aktarabileceği kodları belirlediği söylenebilir. Bu sebeple, farklı kitle iletişim araçları farklı kod
sistemlerini kullanmaktadır. Dolayısıyla iletiler, kitle iletişim aracının türüne göre kodlanmaktadır. Bu
bağlamda, gazetenin kullandığı kod yazı, radyonunki ses, televizyonunki ise ses, yazı ve görüntü
olmaktadır.
C. Kanal
Oluk olarak da nitelendirilen kanal, kaynak tarafından oluşturularak kodlanan iletilerin hedef
kitleye iletilmesinde kullanılan bir araçtır. İster yüz yüze iletişimde, isterse kitle iletişiminde iletileri
kaynaktan alıcıya ulaştırmak için mutlaka bir kanala ihtiyaç duyulmaktadır. Yüz yüze iletişimde kişinin
bedeni, yüzü, giysileri ve sesi kanal olarak nitelendirilmektedir. Kitle iletişimde ise gazete, radyo ve
televizyonlar birer kanaldır.
Bir görüşe göre, iletişim kanalı görme duyma, dokunma, tat ve koku alma gibi duyu organlarına
göre sınıflandırılmaktadır. Bu doğrultuda iletilerin gönderilmesi ve alınmasında beş duyu organı kanal
olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu iletişim kanalları içinden ne kadar çoğu iletişim sürecinde
kullanılırsa, iletişimin etkinlik ve başarısının da o oranda artacağı kabul edilmektedir (Yüksel,1989: 36).
Kitle iletişimin de mesajlara biçim verilirken kanalın özellikleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Zira
kanalın yapısı ve kapasitesi burada önemli bir rol oynamakta, mesaj üretimi aşamasına etki etmektedir.
Temelde aynı olan bir ileti, değişik bir biçimde ele alınıp işlendiğinde farklı anlamlar taşıyabilmekte ve
dolayısıyla değişik biçimlerde algılanabilmektedir (Usluata, 1996: 79). Örneğin mesaj gazete yoluyla
iletilmek istendiğinde hedef kitlenin okuma yazma oranının göz önüne alınması gerekmektedir. Okuma
yazma oranının düşük olduğu toplumlarda gazete yoluyla iletilen mesajların etkinliğinin azalacağı
muhakkaktır.
Bu bağlamda, hedef kitlenin yaş, cinsiyet ve gelir ve eğitim durumu gibi sosyo-kültürel ve sosyoekonomik özelliklerinin mesaj oluşturulma aşamasında dikkate alınması gerekmektedir.
Yazılı mesajlar, yani gazete vb. gibi araçlarla sunulan mesajlar; radyo ve televizyon yoluyla
sunulan mesajlara oranla daha kalıcı olmaktadır. Bu gibi durumlarda bireyin aradan zaman geçtikten sonra
bile aynı mesajı tekrar okuma şansı bulunmaktadır. Radyo ve televizyon yoluyla sunulan hareketli görüntü
ve seslerle ileti bir kez duyurulmakta, görülmekte ve ardından kaybolmaktadır. Kaynağın iletiyi sunduğu
andan itibaren ileti üzerinde değişiklik yapma şansı bulunmadığı gibi; hedef kitlenin de aynı mesajı tekrar
izleme ya da dinleme imkânı da söz konusu olmamaktadır. Bu olumsuzluğu en aza indirgemek için
televizyon yoluyla mesaj iletiminde ses, görüntü ve yazı aynı anda kullanılarak mesajın etkinliği
artırılmaya çalışılmaktadır. Diğer yandan inandırıcılığı artırmak için iletiler belirli aralıklarla sürekli
yinelendirilmektedir.
Ancak ne var ki hedef kitlenin kendisine sunulan her iletiyi almadığı, ileti alırken seçici davrandığı
bilinmektedir. Böylece bireyler var olan tutum ve inançlarıyla uyumlu mesajları almakta, tutum ve
beklentileriyle çatışan mesajları ise göz ardı edebilmektedir. Bu nedenle mesajların etkinliğini artırmak için
bir plan yapılarak, strateji belirlenmesi; ne türden iletilerin, en uygun zaman, en az maliyet ve en yüksek
etki derecesiyle, en fazla sayıda kişiye iletilebileceğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Ardından iletiler bu
plan ve program dahilinde hedef kitleye sunulmalıdır.
D. Mesaj
İletişim sürecinin bir diğer öğesi olan mesaj, “ileti” olarak da adlandırılmaktadır. Kaynak
tarafından oluşturularak bir kanal vasıtasıyla hedef kitleye gönderilen her türlü bilgi duygu ve düşünceye
mesaj adı verilmektedir. Mesajlar, kaynak tarafından oluşturulmakta, kodlanarak bir kanal ile hedef kitleye
sunulmaktadır. Böylece işaretler dizisi olan mesaj yardımıyla kaynak ve hedef kitle arasında bir ilişki
kurulmuş olmaktadır.
Mesajını kodlayarak bir kanal ile hedef kitleye gönderen kaynak, bu mesajı hedef kitlenin de kendi
istediği gibi algılamasını beklemektedir. Bunu sağlamak için ise kaynağın mesajını dikkat çekici ve ilgi
uyandırıcı bir biçimde hazırlayıp, sunması, uygun zaman ve uygun içerikle hedef kitleye ulaştırması
gerekmektedir.
Büyük ölçüde kaynak ile hedef kitlenin sosyo-psikolojik şartlarına bağlı olan kitle iletişim
sürecinde kaynağın iletiye yüklediği anlam ile hedef kitlenin atfettiği anlam farklılık gösterebilmektedir
(Güneş, 1996: 182). Bunun temelinde ise eğitim, gelir ve yaş gibi sosyo-demografik özelliklerle; inanç ve
değer sistemlerindeki sosyo-kültürel farklılıklar yatmaktadır. Söz konusu olumsuz etkiyi gidermek ya da en
aza indirgemek için kaynağın hedef kitleyi çok iyi etüt etmesi, ileti oluşumu ve sunumu aşamalarında hedef
kitlenin özelliklerini dikkate alması gerekmektedir.
Yukarıda kaynak konusu ele alınırken de belirtildiği üzere, kısa dönemli tutum değişikliği
önerilerinde bireyler güvenilir saydıkları kaynaktan gelen iletiler yönünde hareket etmekte; güvenilir
görmedikleri kaynaklardan aldıkları iletinin önerdiği tutum değişikliklerini ise reddetmektedirler. Güvenilir
kaynaktan sunulan ileti ile güvenilirliği düşük kaynaktan sunulan ileti arasındaki kısa dönemdeki fark, uzun
dönemde ortadan kakmaktadır. Hedef kitleyi edilgen kabul eden bu yaklaşıma “Sleeping Effect” yani
“uyutucu etki” adı verilmekte; bu durum ise güvenilirliği düşük kaynağın söz konusu niteliğinin zamanla
unutulmasına bağlanmaktadır.
Mesajın etkinliğine yönelik olarak, mesajın oluşturulması ve sunumuna yönelik bazı formüller
geliştirilmiştir. Özellikle reklâm mesajlarının oluşturulmasında kullanılan 5M, AIDA, AIDCA ve SIMPLE
formüllerinin açılımları şöyle sıralanabilir:
5MMutlaka Görülmeli (must be seen)
Mutlaka Okunmalı (must be read)
Mutlaka İnanılmalı (must be belived)
Mutlaka Hatırlanmalı (must be remembered)
Mutlaka Harekete Geçirmeli (must be acted upon)
AIDADikkat Çekici (attention)
İlgi Uyandırıcı (ınterest)
İstek Yaratıcı (desire)
Eyleme İtici (action)
AIDCADikkat Çekici (attention)
İlgi Uyandırıcı (ınterest)
İstek Yaratıcı (desire)
İnandırıcı (credibility)
Eyleme İtici (action)
SIMPLE Hedefi Durdur (stop)
İlgi Uyandır (ınterest)
İstek Yarat (make want)
İkna Et (persuade)
Tartışmaya İt (lodge argument)
Sunulanın En İyisi Olduğunu Tartış (easy)
Yukarıda sıralananlar ışığında; mesajın hedef kitlenin dikkatini çekecek şekilde oluşturulması,
kodlamada bilinen simgelerin kullanılması, hedef kitlenin arzu, amaç, beklenti ve ihtiyaçlarının göz önüne
alınması uygun bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca temel değerlere ve hiç kırılmayacak direnç noktalarına
saldırılmaması gibi bazı temel kriterlere dikkat edilmesi de başarı şansını artıran faktörler olarak
sıralanabilir.
E. Hedef Kitle
İletişim sürecinin bir diğer öğesi olan hedef kitle, mesajın ulaşması amaçlanan kişi, küme ya da
kitle olarak tanımlanabilir (Mutlu, 1994: 88). İletişim sürecinde seslenilmek istenen kişi ya da toplumsal
kesimler birer hedef kitle olarak kabul edilmektedir. (Oskay, 1992: 16). Bu bağlamda; gazete için
okuyucuları, radyo için dinleyicileri televizyon için ise izleyicileri genel olarak hedef kitle olarak
nitelendirilmektedir.
Hedef kitle, farklı toplumsal sınıf ve statülere sahip insanlardan oluşmaktadır. Kaynağın hedef
kitlenin o anki toplumsal ortamını ve grup ilişkilerini iyi bilmesi gerekmektedir. Bu durumda kaynak,
mesajın hedef kitle üzerinde nasıl bir etki uyandıracağına dair bazı ipuçları elde edebilmektedir. Zira kitle
iletişimde çok değişik ve geniş insan topluluklarına hitap edildiğinden mesajların biçim ve içeriğinin
seçiminin önemi artmaktadır. Hedef kitlenin çeşitlik arz etmesi ve sayıca milyonlara ulaşması, konulara
derinlemesine eğilemeyeceği ve eğlendirilmek isteyeceği şeklinde bir görüşün ortaya atılmasına sebep
olmuştur (Usluata, 1996: 82). Ancak yine de buradan hedef kitlenin tamamen edilgen ve pasif olduğu
sonucunun çıkarmak yanlış olacaktır. Yukarıda iletişim sürecinin öğelerinden biri olan "kanal" olgusu
açıklanırken belirtildiği gibi, hedef kitlenin kendisine ulaşan iletileri aynen almadığı, iletileri kendi bakış
açısı doğrultusunda algı yayıp, yorumladığı; tepkisini ise mektup, telefon ve faks gibi araçlarla ilettiği
gözden uzak tutulmaması gereken bir olgudur.
İletişim sürecinin sağlıklı işleyebilmesi kaynağın olduğu kadar hedef kitlenin de iletişim becerisini
gerektirmektedir. Alıcının bilgi düzeyi, okuma yazma, dinleme ve düşünme yeteneği, tutumları, toplumsal
ve kültürel yapı ile alıcının bu yapı içerisindeki yeri iletişim sürecinde etkili olmaktadır.
F. Feedback
Geri besleme ve yansıma olarak da ifade edilebilen feedback iletişim sürecinin son aşamasıdır.
İletişim sürecinde kaynağın kodlayarak hedef kitleye ulaştırdığı mesaja karşılık hedef kitlenin verdiği
cevap mesaj feedback olarak ifade edilmektedir. Kısaca feedback; hedef kitle olarak kabul edilen alıcının,
kaynağın mesajına verdiği cevaptır.
Feedback terimi sibernetik bilimiyle yakından ilgilidir. Yunanca dümenci sözcüğünden türetilen
sibernetik, dengeyi kontrol ve ayarlama bilimidir (Fiske, 1996: 39-40). Konuyu daha iyi kavrayabilmek
açısından merkezi bir ısıtma sistemindeki termostatın çalışması örnek olarak gösterilebilir.
Buhar kazanına ileti gönderen termostat, diğer yandan termometreden ileti almaktadır.
Termometreden gelen iletiler ise oda sıcaklığının kontrol altına alınması sağlanmaktadır.
İletişimde ise, geri besleme yoluyla konuşmacı, konuşmasını hedef kitlenin istek, beklenti ve
terkilerine göre yeniden şekillendirme imkânı bulmaktadır. Böylece geri besleme yoluyla iletişimin etkin
olup olmadığı test edilmektedir. Geri beslemenin bir diğer yararı da hedef kitlenin tepki ve isteklerinin
dikkate alındığı düşüncesiyle mesajı daha kolay benimseyip, kabul edebilecek bir konuma gelmesine sebep
olması olarak ifade edilebilir.
Kitle iletişimde, arada mekanik araçlar olması geri beslemeyi sınırlandıran bir faktör olarak göze
çarpmaktadır. Bu sebeple, kitle iletişimde geri besleme çoğu kez mümkün olmamakta, gerçekleştiği
durumlarda bile gecikmeli olarak ortaya çıkmaktadır. Hedef kitleyi oluşturan bireylerin bir gazete ya da
televizyon haberine karşı tepkilerini mektup, faks ya da telefonla iletmesi gecikmeli geri beslemeye örnek
teşkil etmektedir.
Yüz yüze iletişimde kaynağın mesaj sunması ve hedef kitlenin tepkilerini dile getirmesi sonucunda
bir anlamda kaynakla alıcı yer değiştirmektedir. Alıcı mesaja geri besleme verdiği andan itibaren alıcı
kaynak, kaynak da alıcı durumuna geçmekte, bu süreç iletişim sürdüğü müddetçe devam etmektedir.
Kaynak, hedef kitleye değişik amaçlarla mesaj gönderebilmektedir. Hedef kitle üzerinde bir etki
yaratarak belirli amaçları gerçekleştirmek isteyebileceği gibi, alıcıda var olan bir tutumu pekiştirmek ya da
mevcut durumu değiştirmek isteyebilir (Yüksel, 1989: 42-43). Alıcı mesajı algılandığı anda benimseyebilir,
tepki gösterebilir ya da eski konumu muhafaza ederek hiçbir tepkide bulunmayabilir.
VI. İletişim Sürecinin İşleyişi
Yukarıdaki bölümde insanoğlunu diğer bütün canlılardan ayıran en önemli iki özelliğinin
konuşması ve düşünmesi olduğu belirtilerek; diğer insanlarla ve doğayla ilişkiye girme arzusu taşıyan
bireyin bunu gerçekleştirebilmek için iletişim kurmasının şart olduğu ifade edilmişti. Peki, bu iletişim kaç
şekilde gerçekleşebilmektedir?
İletişimbilimciler herhangi bir bilgi kaynağından tek yönlü olarak aktarılan bilgi akışını iletişim
olarak nitelendirmemektedirler (Dökmen, 2000: 20). Herhangi bir bilgi iletiminin iletişim olarak kabul
edilebilmesi için, bunun karşılıklı olması, çift yönlü bir etkileşimin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu
nedenden ötürü, insanlar arasında gerçekleşen tüm konuşmalar iletişim olarak kabul edilmemektedir.
Örneğin işyerinde bir amirin, memuruna mesleki konuda emir verip, ona söz hakkı tanımadan, tepkisini
almadan sadece emrin yerine getirilmesini istemesi durumunda gerçek anlamda iletişimin varlığından söz
edilemez. Bu durum ise, tek yönlü bilgi aktarımı olan enformasyona örnek teşkil etmektedir.
Diğer taraftan ise, iletişim için gerekli ortam ve şartların oluşması için eylemin zemin hazırlayıcı
bir işlevi olmaktadır. Bu konuya bir örnek vermek gerekirse, gazetedeki herhangi bir satılık ev ilanını,
okuyucu okuyup geçerse bu enformasyon olarak kalır. Ancak, ilanı okuyan okuyucunun ilanı veren kişiyle
görüşmesi durumunda ise iletişim ortaya çıkmaktadır.
Download