ENDOKRİN SİSTEM Endokrin sistem vücudun çeşitli bölgelerindeki organ ve dokuların metabolik aktivitelerini düzenler, böylece homeostazisin kurulmasını sağlar. Otonom sinir sistemi, çeşitli doku ve organların fonksiyonlarını; etkilenen dokuda hızlı cevap oluşturan nörotransmiter sayesinde düzenlerken, endokrin sistem hormon olarak bilinen kimyasal maddeler aracılığı ile yavaş ve diffüz bir etki gösterir. Hormonlar kan yolu ile uzaktaki hedef organa ulaşır ve etkisini gösterir. Her iki sistem farklı yolla bir etki gösterirse de endokrin ve sinir sistemi birlikte, vücudun metabolik aktivitesini düzenler. Endokrin organlar zengin bir kanlamaya sahiptirler, böylece salgıları önce kapiller ile hücreler arasındaki bağ dokusuna buradan da kapiller aracılığı dolaşıma katılır. Endokrin system hücreleri kimyasal olarak 3 sınıfta incelenebilecek 50 nin üzerinde hormone salgılarlar: 1-Steroidler: ovaryum, testis ve adrenal bezler tarafından sentezlenip salgılanan kolesterol türevi hormonlar. 2-Küçük pepetidler,proteinler ve glikoproteinler: hipotalamus,hipofiz,tiroid, pancreas ve sindirim sistemi ile akciğerlerin izole endokrin hücreleri. 3-Amino asit analogları ve türevleri: Adrenal medulla ve diğer nöronlar tarafından salgılanan kateekolaminler (norepinefrin,epinefrin) ve yine bu grupta tiroid tarafından sentezlenip salgılanan tiroksin ve iyodine amino asit kompanentleri. Hipofiz, Epifiz,tiroid ,paratiroid, böbrek üstü bezleri ve pancreas Langerhans adacıkları bu dersin konusudur. HİPOFİZ Hipofiz oral ektoderm ve nöral ektoderm kökenli olup, büyüme,metabolizma ve üremeyi düzenleyen hormonlar salgılar. Hipofiz nöral yollarla beynin hipotalamusuna bağlıdır. Bu iki system arasındaki nöroendokrin uyum fizyolojik dengenin kurulmasında temel rol oynar. Bu iki organ bir çok feedback sistemlerin düzenlenmesinde merkez rol üslendiklerinden master (Yönetici) organlar olarak tanımlanırlar. Anatomi ve Gelişim: Hipofiz hipotalamusun altında,sphenoid kemiğin sella turcicasındaki bir çöküntü olan hipofizeal fossada yerleşmiştir. Etrafı duramaterin bir parçası olan diyafragma sella ile çevrlidir. Diyafragma sellanın orta kısmındaki küçük bir açoklıktan hipofiz sapı geçerek beyinle bağlantı kurar. Bez yaklaşık 1cmx1-1.5cm ve 0.5 cm kalınlıkta ve erkekte kadından daha ağırdır (0.5 g). Hipofizin herbir alt bölgesinde farklı hormonlar salgılayan özelleşmiş hücreleri içeren alanlar bulunur. Bunlar: 1-Adenohipofiz (ön hipofiz) a.Pars distalis (pars ant.) b.Pars intermedia (ara lob) c.Pars tuberalis 2-Nörohipofiz (arka hipofiz) a.Median eminens b.infindibulum (nöral sap) c. Pars nervoza (pars post.) Hipofiz bezinin ön ve arka lobları arasında Rathke kesesinin (epitelyal hücreler) kalıntısı bulunur. Bu epitel hücreleri amorf bir kolloidi çevreler. Pars tuberalis infindibulum etrafında bir kılıf oluşturur. Ön ve arka hipofiz bezleri farlı embriyolojik kökene sahiptir. 1 Hipofizin Gelişimi Hipofiz ektoderm kökenlidir; gelişimin 4. haftasında 2 ayrı yerden gelişir. (a) Rathke kesesi olarak bilinen ve stomodeumun, bukkofaringeal membranın hemen önünde meydana getirdigi ekdodermal evajinasyon; ve (b) diensefalonun aşağıya doğru bir uzantısı olan infundibulum. Embryo yaklaşık üç haftalıkken, Ratke kesesi stomodeumun bir evajinasyonu şeklinde belirir ve ardından dorsale, infundibuluma doğru büyümeye başlar. Ikinci ayin sonuna dek oral boşluk ile olan bağlantisını tamamıyla kopararak, infundibuluma birleşir. Bazen, bu cebin küçük bir kismi farinks duvarında varlığını devam ettirir (faringeal hipofiz) Gelişimin daha ileri evrelerinde, Rathke kesesinin ön duvarındaki hiücreler hızla çoğalarak ön hipofiz lobunu veya diğer adıyla adenohipofizi meydana getirir. Bu lobun küçük bir uzantısı olan pars tuberalis. infundibulum sapı çevresinde büyüyerek sonunda burayı sarar. Rathke kesesinin arka duvari ise, insanlarda fazla önemi olmadığına inanılan pars intermediayı oluşturur. infundibulum, stalk ve pars nervoza (nöröhipofiz) meydana getirir. Nöroglia hücrelerinden oluşan bu yapı, aynı zamanda hipotalamik bölgeden gelen sinir liflerini de içerir. Kanlanma ve Salgı Kontrolü Hipofizyal portal sistem venleri, nörosekretuar hormonları median eminensin primer kapiller pleksusundan pars distalisin sekonder kapiller pleksusuna taşır. Hipofiz bezi, internal carotid arterden köken alan damarların iki kolu tarafından kanlandırılır. 1- Superior hipofizeal arterler pars tuberalis,median eminens ve infindibulumu besler. Bu damarlar bu bölgelerde çok zengin bir kapiller ağ olan primer kapiller pleksusu oluştururlar. 2-İnferior hipofizial arterler temel olarak posterior lobu kanlandırırlar. Anterior loba da birkaç dal verirler. Hipofizeal Portal Sistem: Primer kapiller pleksusun fenestratalı kapillerleri hipofizeal portal venleri olarak isimlendirilen venlere direne olur. Bu venler pars tuberalis boyunca devam ederek pars distaliste bir ikinci fenestratalı sinüzoidal kapiller ağı olan sekonder kapiller pleksusunu oluştururlar.. Hipotalamusta yapılan ve median eminensiada biriken hipotalamik nörosekretuar hormonlar primer kapiller pleksusa girer buradan infindibulum boyunca hipofizeal portal venler tarafından anterior lobdaki sekonder kapiller pleksusa ulaştırılır. Burada kanı terk eden nörosekretuar hormonlar parankimal hücrelere sitümüle veya inhibe eder. Böylece hipofizeal portal sistem pars distalisin hipotalamus tarafından hormonal düzenlenimi için kullanılan bir vasküler sistemdir. Hipotalamusun farklı kısımlarından kaynaklanan nöron aksonları bu kapiller pleksuslar etrafında sonlanır. Bu aksonların uç kısımları vücudun diğer yerindeki aksonlardan farklıdır. Çünkü bunlar sinyali diğer hücreye aktarmak yerine salgılatıcı (releasing) veya inhibe edici (inhibiting) hormonları (faktörlere) direk olarak primer kapiller yatağa salarlar. Bu hormonlar hipofizeal portal sistem tarafından alınır ve çeşitli anterior pitüiter hormonların salınımının düzenlendiği pars distalisin sekonder kapiller yatağına ulaştırılır. Temel salgılatıcı ve inhibe edici hormonlar (faktörler) şunlardır; 1Tiroid stimulating hormon- Releasing (Salgılatıcı) hormon (Tirotropin releasing hormon TRH) TSH’ın salınımını uyarır. 2Kortikotropin- Releasing Hormon (CRH) Adrenokortikotrop hormonun salınımını stümüle eder. 3Somatostatin Releasing Hormon (SRH) Somatotropinin (Büyüme hormonu) salınımını stümüle eder. 2 4Gonadotropin Releasing Hormon (GnRH) Lüteinizan (LH) ve FSH’ın salınımını stümüle eder. 5Prolaktin Releasing Hormon (PRH) Prolaktinin salınımını stümüle eder. 6Prolaktin İnhibitör Faktör (PİF) Prolaktin sekresyonunu inhibe eder. ADENOHİPOFİZ (Ön Hipofiz) Adenohipofizin büyük bölümü tipik bir endokrin doku görünümündedir. Hücreler nispeten büyük çaplı fenestratalı sinusoidal kapillerler tarafından ayrılmış kordonlar veya yığınlar şeklinde yerleşmiştir. Adenohipofizin bu hücreleri tropik hormon olarak bilinen bir seri hormone sentezleyip salgılar. Pars Distalis Pars distalisin parankimal hücreleri kromofil ve kromofob hücrelerden ibarettir. Pars distalis tüm organın % 75 ‘ini oluşturur, fibröz bir kapsülle çevrelenmiştir. Retiküler lifler tarafından çevrelenen parankimal hücre kordonlarından ve bunlar arasındaki fenestratalı kapillerlerden ibarettir. Sinüzoidlerin endotel örtüsünün fenestratalı olması releasing faktörlerin tüm parankimal hücrelere diffüzyonunu kolaylıştırır ve ayrıca parankima hücrelerin salgıları için geniş bir alan oluşturur. Pars distalisin boyalara afinitesi olan hücreleri kromofil (%50), boyalara afinite göstermeyen hücreleri ise, kromofob (%50) olarak isimlendirilir. Kromofiller ayrıca kendi aralarında asidofil (%10) (asit boya ile boyanan) ve bazofil (%40) (bazik boyalarla boyanan) olmak üzere ikiye ayrılır ve bunlar pars distalisin ana salgı hücre popülasyonunu oluştururlar. Bu son tanımlama hücre içindeki salgı granüllerinin boya tipine afinitesine göre yapılmıştır. Adenhipofizin tüm hücre , boyanma özellikleri ve hormonları tabloda verilmiştir. Kromofiller 1. - Asidofiller (α-hücreleri) Granülleri eozin ile sarımtırak- kırmızı boyanır iki tiptirler; somatotrop ve mamatrop. Pars distalisteki hücrelerin büyük kısmı asidofillerdir, bunların granülleri ışık mikroskobu ile görülebilecek büyüklükte ve eozin ile turuncu-kırmızı boyanır. Somatoroplar merkezi yerleşmiş nükleus, gelişmiş Golgi komplex, küçük çomak benzeri mitokondri, bol GER ve bol miktarda 300-400 nm çapında granüllere sahiptirler. Bu hücreler somatotropin (büyüme hormonu=GH) salgılarlar, böylece SRH tarafından stimüle edilirler ve somatostatin tarafından inhibe edilirler. Somatotropin hücresel metabolik aktiviteyi arttırıcı bir etkiye sahiptir. Bu hormon ayrıca karaciğer hücrelerinin somatomedinleri (insulin- like growth hormon I ve II) salınımını indükler. Bu faktörler Epifizeal plaktaki kondrositlerin mitotik oranını arttırarak uzun kemiklerin uzamasını ve böylece büyümeyi sağlar. Mamatroplar (Prolaktin=laktojenik=LTH hücreleri) Küme veya gruptan ziyade tek tek hücreler şeklinde dağılım gösterirler. Bu küçük, poligonl asidofiller belirgin olmayan normal bir organel popülasyonuna sahiptirler, ancak laktasyon esnasında organeller büyümeye başlar, özellikle Golgi nucleus kadar bir büyüklüğe ulaşır. Bu hücreler trans golgi tarafından salınan küçük granüllerin birleşmesi ile oluşmuş büyük, iri granülleri içermesi ile ayırt edilebilirler. 600 nm çapında olabilen bu kaynaşmış granüller, gebelik esnasında süt bezlerinin gelişimi ve doğum sonrası süt salınımını kontrol eden prolaktin hormonu içerirler. Gebelik esnasında dolanımdaki östrojen ve progestron prolaktinin salınımını inhibe ederler. Doğumda, östrojen ve progesteron seviyeleri düşer, böylece inhibitör etkileri ortadan kalkar. 3 Doğum sonrası mamatrop sayısı artar, sütle beslenme sona erdikten sonra, granüller ve mamatroplar sayıca gerilerler. Mamatroplardan prolaktin salınımı prolaktin releasing Hormon (PRH) tarafından ve oksitosin tarafından uyarılır ve PIF tarafından da inhibe edilir. Orange G ile somatotrop hücrelerin granülleri portakal renginde boyanırken, Mamatrop granülleri ise azokarmin, eritrosin ve asit fuksin ile boyaları ile kırmızı renkte boyanır. 2-Bazofiller (-Hücreleri) Granülleri bazik boyalarla boyanan bu hücreler 3 titir. Kortikotrop, tirotrop ve gonadotroplar. Bazofiller bazik boyalarla mavi olarak (ayrıca PAS(+)) boyanırlar ve genellikle pars distalisin perifer bölgelerinde yerleşmişlerdir. Kortikotroplar Pars distalis boyunca seyrek dağılım gösterirler, yuvarlak, ovoid hücrelerdir. Eksentrik bir nükleus ve az miktarda organel içerirler. Salgı granülleri 250-400 nm çapındadır. Kortikotroplar adrenokortikotrop hormon (ACTH) ve Lipotrop hormon (LPH) salgılarlar. Bu sekresyon CRH (kortikotrop salgılatıcı hormon) tarafından sitümüle edilir. ACTH suprarenal korteks hücrelerinin salgı ürünlerini salmasını uyarır. Tirotroplar Sinüzoidlerin uzaktaki parankimal hücrelerin kordonları içinde derin bölgelerde bulunur. Tirotropin olarak da bilinen TSH içeren küçük salgı granülleri (150 nm çapında) içermeleri ile tanınabilirler. Sekresyonları TRH tarafından stimüle edilirken, kanda tiroksin (T4) ve triiyodotronin (T3) bulunması ile inhibe edilir. Gonadotroplar İyi gelişmiş Golgi kompleksi, bol miktarda GER ve mitokondri içeren yuvarlak hücrelerdir. Salgı granülleri 200-400 nm arasında değişiklik gösterir. Gonadotroplar sinüzoidlere yakın yerleşmişlerdir. FSH ve LH salgılarlar. Bazen LH interstisyel cell-stimulating hormon (ICSH) olarak isimlendirilir, çünkü bu hormon testis interstisyal hücrelerinin steroid hormonların salınımını stimüle eder. Bu hormonların (LH ve FSH) aynı tip gonadotroplar tarafından mı, yoksa farklı alt populasyonlar tarafından mı salındığı belirgin değildir. Salgılama GnRH (veya LHRH) stimüle edilirken ovaryum ve testislerden salınan çeşitli hormonlar tarafından inhibe edilir. Krezofuksin-Azan boyası yapıldığında gonadotroplar krezofuksinle koyu mor,tirotroplar azan ile mavi mor boyanır. Kromofoblar Çok az sitoplazmaya sahiptirler, bu nedenle tam boyanamazlar,Ayrıca tüm hücrelerin %50 sini oluşturduklarından esas hücre (Chief) veya C hücreleri olarak ta bilinirler. Pars distaliste zayıf boyanan küçük hücre grupları kromofoblar olarak bilinir. Genel olarak kromofillerden daha az sitoplazmaya sahiptir. Nonspesifik stem hücreler ve bazen de degranüle kromofil (rezerv) hücreler olarak bilinir. Kromofillerin salgılama döngüsü göz önüne alındığında bu hücreler muhtemelen degranüle kromofillerdir. Follikulostellat Hücreler Salgılayıcı olmayan follikülostellat hücreler pars distalisin büyük bir hücre popülasyonunu oluştururlar. Fonksiyonları tam olarak bilinmiyorsa da, diğer follikülostellat hücrelerle gap junction oluşturan uzun uzantılara sahiptirler. Bu hücrelerin anterior pitüiter parankimal hücreleri fiziksel olarak mı destekledikleri veya aralarında bir iletişim mi sağladıkları bilinmiyor. Pars İntermedia Pars intermedia, pars distalis ile pars nervoza arasında yerleşmiş olup ratke kesesinin lümen kalıntısı olan kistleri çevreler.. Pars intermedia, kübik hücrelerle çevrelenmiş kolloid içeren kistler (Ratke kesesi kistleri) ile karekterizedir. Kolloidin doğası henüz tanımlanmamıştır. Pars intermedia bazofilik ve kromofobik hücre grupları içerir. Sıklıkla bu bazofiller ve kistler pars nervozaya kadar uzanır. Pars intermedia veya insanda daha doğru ifadeyle zona intermedia 4 hücrelerinin fonksiyonu tam olarak bilinmiyor. Bu bazofillerin proopiomelanokortin (POMC) prohormonu salgıladığı ileri sürülmektedir. Bu prohormon post-transisyonel parçalanmalarla αmelanosit- stimulating hormon (L-MSH), Kortokotropin, - lipotropin ve endorfini oluşturur. Buna karşın, POMC’nin aslında anteriör lobun kortikatropin hücreleri tarafından salındığı ileri sürülmektedir. Çünkü intermediat lobu (veya zar) insanda rudimenterdir. Diğer hayvanlarda pars intermedia hücreleri melanosit stimüle edici hormon (α-MSH) salgılasalar da, insanda prolaktin salınımını stimüle edebildiği için prolaktin releasing faktör olarak bilinir. Pars Tuberalis Kübikten- prizmatiğe kadar değişen bazofil hücrelerden oluşur. Pars Tuberalis hipofizeal sapı çevreler ve genellikle de posteriör kısmında bulunmaz. Pia- arakanoid benzeri ince bir bağ dokusu tabakası pars tuberalisi infindibular saptan ayırır. Pars tuberalis arter ve hipofizeal portal sistem tarafından sağlanan zengin bir kanlanmaya sahiptir kübik-düşük prizmatik epitelyal hücrelerin longiudinal kordonları bu damarların uzunluğu boyunca yerleşmiştir. Bu bazofilik hücrelerin sitoplazması, küçük yoğun granüller, lipid damlacıkları, kolloid damlacıkları ve glikojen içerir. Pars tuberalis tarafından salgılanan bir spesifik hormon tanımlanmamışsa da bu hücrelerin salgı granülleri muhtemelen FSH ve LH içerir. NÖROHİPOFİZ Nörohipofiz yani posterior pitüiter bez hipotalamusun aşağı doğru tomurcuklanmasından köken alır. Nörohipofiz median eminence, infindibulum (hipotalamusla bağlantılı, devam) ve pars nervozadan ibarettir. Hipotalamohipofizeal Tractus Posteriör pitüiter bezin içine uzanan supraoptik ve paraventriküler hücrelerin nörosekretuar aksonları hipotalamohipofizeal traktusu oluşturur. Hipotalamusun supraoptik ve paraventrikular nukleuslarında yerleşmiş hücre gövdelerinden ayrılan nörosekretuar miyelinsiz aksonlar, kapillerlerle yakın sonlanmak üzere posteriör lobda girer. Bu aksonlar hipotalamohipofizeal traktus oluşturur. Supraoptik ve paraventrikular nukleuslar nirosekretuar hücreleri iki hormon salgılar; vazopressin (ADH) ve oksitosin. Bu nukleuslardan bir taşıyıcı protein olan nörofizin de salgılar, her iki hormona bağlanarak aşağı doğru posterior itüitere taşınır, buradan aksonterminalinden kana verilirler. Pars Nervoza Posterior hipofiz bezinin bu bölgesi hipotalamohipofizeal nörosekresyon terminallerini alır. Teknik olarak posterior hipofizin pars nervozası bir endokrin bez değildir. Pars nervoza; hipotalamohipofizeal traktus aracılığı ile gelen ve hipotalamusta yerleşmiş hücre gövdeleri aracılığı ile salgılanan nörosekresyonları depolar. Buraya gelen miyelinsiz sinir lifleri gliabenzeri hücreler olan pituisitlerce desteklenmiştir. Işık mikroskobu ile sadece iyi boyanan nukleusları gözlenirken, elektron mikroskobu ile aksonların bir grubunun membranla çevrili vazopressin granüllerini, diğer grubun ise oksitosin granüllerini içerdiği gözlenmiştir. Kromalum-Hematoksilen preparatları ışık mikroskobu ile gözlendiğinde, mavi-siyah boyanmalar aksonların genişleme alanlarında gözlenebilir, bunlar nörosekretuar granül birikimi olan Herring cisimcikleridir. Sadece aksonun terminalinde değil, akson uzunluğu boyunca da gözlenirler. Sinirsel bir uyarıya cevaben, bu granüllerin içerikleri kapiller pleksusun fenestratalı kapillerlerine yakın perivasküler aralığa salınır. Vazopressinin (ADH) hedefi böbreklerin toplayıcı kanallarıdır, burada plazma membran permiabilitesini etkileyerek, hipertonik idrar oluşumunu sağlar. Oksitosinin hedef organı uterus miyometriyumudur ve gebeliğin geç dönemlerinde salgılanır. Oksitosinin doğum esnasında uterus düz kasların kasılmasında rol oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca, oksitosin meme bezlerinin duktusdan ve salgı alveolleri etrafındaki miyoepitelyal hücre kasılmasını da sağlayarak sütün dışarı akışına neden olur. Hipotalamik nöroskretuar nöronların çok sayıdaki akson ve akson terminallerine ilave olarak nörohipofiz, fibroblast, mast hücreleri ve pitüisitlei içerir. Pitiüsitler pars nervoza hacminin %25’ini doldurur. Nöroglial hücrelere benzerler ve pars nervozanın akson ve genişlemesini 5 çevreleyerek desteklerler. Pitüisitler, lipid damlacıkları, lipokrom pigmentleri ve intermediate filament içerirler. Komşu hücrelerle gap juntion oluşturan çok sayıda sitoplazmik uzantı içerirler. Pitüisitlerin pars nervozadaki nöronal elementleri desteklemeleri hariç fonksiyonları tam bilinmemektedir. Buna karşın, nörohipofiz ve nörosekretuar akson terminallerinin normal çalışmasına katkıda bulunduklarına ve bölgedeki fenestratalı kapillerler üzerinde sonlanan uzantılara sahip olmaları nedeni ile astrosit benzeri fonksiyona sahip olduklarına inanılmaktadır. Klinik İlişkiler Pitüiter Adenoma Anterior pitüiter bezin yaygın tümörleri arasında yer alır. Büyüme ve çoğalmaları pars distalisin diğer hücrelerinin hormonal salgılarını baskılayabilir. Bu adenomlar çevre kemiği ve diğer nöral dokuları da işgal edebilir. Diabetus İnsipidus Hipotalamus veya pars nervozadaki lezyonlar nörohipofizde yerleşik nörosekretuar hücre terminalleri tarafından salınan ADH miktarını azaltır. Bu durum renal disfonksiyona neden olur; böbrekler yeterince suyu geri ememezler, poliuri ve dehidratasyon gelişir. TROİD BEZİ Troid bezi boynun ön bölgesinde yerleşmiş olup, tiroksin, triiyodotrionin ve kalsitonin hormonları salgılar. Troid bezi larinksin hemen altında troid ve cricoid kıkırdakların ön yüzüne yerleşmiştir. Isthmus aracılığı ile birleşen bir sağ birde sol loba sahiptir. Bazı insanlarda üçüncü bir lob olan piramidal lob da bulunur. Bu lob istmusun sol bölgesinde yukarı doğru yükselir. Piramidal lob tiroid primordiumlarının aşağı inişi esnasında geriye kalan embriyolojik bir kalıntıdır. Bez, derin servikal fasiadan köken alan düzensiz sıkı bir bağ dokusu kapsülü ile sarılıdır. Kapsülün ayrılan bağ dokusu septaları organı lobüllere ayırır. Bu lobüller içinde tiroidin fonksiyonel salgı birimleri olan folliküller bulunur. Bezin posterior kısmında kapsüle gömülü olarak paratroid bezleri bulunur. Tiroid Bezinin Gelişimi. Tiroid bezi, Embriyonal gelişimin 4.haftasında farinks tabanında, tuberkulum impar (dil ön Taslağı) ve kopula (Dil arka taslağı) arasındaki foramen çekum bölgesinde bir epitel çoğalma olarak görülür. Bunu takiben tiroid daha sonra, faringeal barsağın önünden iki loblu bir divertikul halinde aşagi iner. Bu göç sırasında bez, dille, dar bir kanal olan tiroglossal duktusla bağlantısını devam ettirir. Bu kanal, daha sonra solid hale gelir ve sonuçta kaybolur. Bazen bu kanal körelmeyip tiroglossal kistlere neden olur. Gelişimin daha ileri evrelerinde, tiroid bezi hyoid kemigin ve larinks kıkırdaklarının önünden aşaği iner. Trakeanin önündeki son konumuna 7. haftada ulaşır. Tiroid bezi bu sırada, küçük median bir istmus ve iki adet lateral lobdan ibarettir. Tiroid, kolloid içeren ilk follikullerin görünür hale geldigi 3. ayın sonunda fonksiyon görmeye başlar. Folliküiler hücreler, tiroksin ve triiyodotronin kaynagi olarak görev yapan kolloidi üretir. Ultimobronşiyal cisimden (4.yutak cebinin uzun ön uzantıları)türeyen parafolliküler veya C hücrelerinden, kalsitonin salgılanır. Hücresel Organizasyon Tiroid follikülleri bezin fonksiyonel ve yapısal üniteleridir. Birçok endokrin organlardan farklı olarak, (salgılarını parankimal hücrelerde depolayan) troid bezi salgı maddelerini follikül lümeninde depolar. Bir follikül 0.2 – 0,9 mm çapındaki sferik kist benzeri yapılardır.Duvarları tek katlı yassı veya kübik bir folliküler epitelle çevrelenmiştir. Follikül lümeni jel kıvamında bir madde olan kolloid ile doludur. Folliküler hücrelerin apikal yüzleri kolloidle temasta iken, bazal yüzelleri tipik bir bazal lamina üzerine oturur. Her follikül, hormonları kolloid içinde birkaç hafta saklayabilir. 6 Parankimaya gelen bağ dokusu septaları, kan damarları, lenfatikle damar ve sinir liflerinin için de yol oluşturur. Çoğunlukla retiküler fibrilleri ve zengin fenestratalı kapiller pleksusu içeren ince bir bağ dokusu herbir folliküllei çevreler, fakat bağ dokusu folliküller ve parafolliküler hücrelerden bir ince bazal lamina ile ayrılır. Nadiren komşu folliküllerin folliküler hücreleri birbiri ile temas eder ve bazal laminanın sürekliliğini bozarlar. Folliküler Hücreler (Esas Hücreler) Folliküler hücrelerin morfolojik yapısı tiroid hormonlarının sentez, depolama ve sekresyon gibi bir dizi olay için özelleşmiştir. Folliküler (esas) hücreler yassıdan-düşük prizmatiğe kadar değişkenlik gösteren hücrelerdir, uyarıldıklarında en uzun seviyeye ulaşırlar. Bu hücreler yuvarlak-oval bir nukleus ve bir veya iki belirgin nukleolusa sahiptir. Işık mikrokobunda bazofilik sitoplazma içinde lipid damlacıkları, PAS(+) damlacıklar ve supranukleer Golgi kompleksi gözlenirken, Elektron mikroskobide GER’lerin oldukça yaygın ve ribozomsuz bölgeleri de taşıdığı, bol miktarda apikal yerleşimli lizozomlar, çomak-şekilli mitokondri, supranukleer bir Golgi kompleksi ve kolloid içine uzanan bol miktarda mikrovillusa sahiptirler. Sitoplazma da Golgi kompleksinde paketlenen ve tiroglobulin içerdiği düşünülen, ekzositoz ile follikül lümenine verilmeye hazır bol miktarda küçük veziküller bulunur. Hücrelerin lateral membranları arasında tipik junctional komleksler yer alır. İyot tiroid hormonlarının sentezi için gereklidir; Tirozinin iyodinasyonu kolloidfolliküler hücre sınırından gerçekleşir. Tiroid hormonuna büyük miktarda ihtiyaç duyulduğunda, folliküler hücreleri follikül lümenine doğru pseudopod uzatarak kolloidi çevreler ve absorbe ederler. İhtiyaç azaldığında ise, folliküler lümendeki kolloid miktarı artar. Kolloid tiroid hormonlarının inaktif depolama formu olan Tiroglobulin içerir Kolloid hem asidik hem de bazik boya ile boyanır fakat güçlü bir PAS(+) reaksiyon gösterir. En büyük kompanenti iyotlanmış bir glikoprotein olan tiroglobulindir (660 000 Da). Kolloid içinde çeşitli enzim ve diğer glikoproteinler de bulunur.. Tiroid Hormonları (T3 ve T4) Sentezi ve salınımı Tiroid stimule edici hormon (TSH) tarafından kontrol edilir. Tiroid hormonlarının sentezi iyodid seviyesi ve TSH’ın folliküler hücrelerin TSH reseptörlerine bağlanması ile düzenlenir. Tiroid hormonlarının sentezi folliküler hücrelerdeki iyodid seviyesi ve TSH’ın folliküler hücrelerin TSH reseptörlerine bağlanması ile düzenlenir. TSH reseptörlerinin dolması ile cAMP salınımı tetiklenir, bu protein kinaz A aktivasyonu ve T3, T4 sentezi ile sonuçlanır. 1-Tiroglobulin GER’de sentezlendikten sonra, hem GER hem de Golgide glikozillenir. Bu modifiye protein Trans-Golgi ağında paketlenir. Tiroglobulin içeren veziküller, içeriklerinin Kolloide salındığı ve follikül kümenin de depo edildiği apikal plazmalemma taşınır. 2-İyodin sindirim kanalında iyodite (I-) indirgenir, absorbe edilir ve kann yolu ile tiroid bezine taşınır. İodid folliküler hücrelerin bazal plazmalemmalarında yerleşmiş olan sodyum/iodid transporterler aracılığı ile aktif olarak taşınır. Bu nedenle, intrasellüler iodid konsantrasyonu plazmadakinden 20-40 kat daha yüksektir. Sitozolde iyodid tiroid peroksidaz enzimi aracılığı ile H2O2 gerektiren bir süreç ile oksitlenir. 3-Böylece aktive iodid kolloide geçer, folliküler hücrelerin apikal plazmalemmaları ile kolloid sınırındaki tiroglobulinin tirozin artıklarını iodinleştirir. Tiroglobulinin tirozin kalıntılarını iodinleştirilmesi monoiodine tirozin (MIT) ve diiodine tirozin (DIT) oluşturur. Triiodine veya tetraiodine tirozinlerin oluşması ise sırası ile MIT+DİT veya İKİ DIT’in birleşmesi ile oluşturulur. Her tiroglobulin molekülü 4 T4 ve 0.3 T3 kalıntılarından daha azına sahiptir ve iodine tiroglobulin foliküler hücreler tarafından saklanarak kolloid içinde depolanır. 7 4- TSH-reseptör bağlanması, apikal plazma membranında filopod şekillenmesini kolaylaştırır, böylece kolloid endositozu gerçekleşir. Kolloid içeren sitoplazmak veziküller(kolloid rezorpsiyon damlacıkları) endozomlarla birleşir. Endozomlarda, iodine parçalar proteazlar aracılığı ile tiroglobulinden ayrılır ve sitozole serbest monoiodotinozin (MIT) ve diiodotirozin (DIT), T3 ve T4 olarak transfer edilir. Monoiodotrozin ve diiyodotirozin iodinlerinden iodotirozin dehalojenaz enzimi yardımıyla kurtulurlar. Bundan sonra iodin ve tirozin a.a daha ilerideki kullanıma kadar sitozoldeki havuzlarında depolanır. T3 ve T4 folliküllerin bazal plazmalemmalarından salınır, tiroidin bağ doku boşluklarına buradan da dağıtım için kana verilir. T3 kadar etkili olmasa da salgılanan hormonun %90’ının T4 oluşturur. Tiroiyodotirionin ve Tirokzinin Fizyolojik Etkileri Dolaşıma girdiklerinde, T3 ve T4 plazma-binding proteinlere bağlanırlar ,yavaş olarak dokulara salınır ve hücrelerle temas ederler. Sitoplazmaya girdiklerinde, intrasellüler proteinlere bağlanırlar ve birkaç gün ile bir haftaya kadar yavaş bir şekilde kullanırlar. Sadece serbest hormonlar hücreye girebildiğinden ve T3 daha zayıf bağlandığından T3’ün neredeyse tamamını veya T4’den daha fazlası sitoplazmaya alınır. Bundan başka, T3 ve T4 nükleer tiroid hormon reseptör proteinlerine bağlansa da, T3, T4’den daha büyük afinite gösterildiğinden, T3’ün ayrıca daha büyük bir biyolojik aktiviteleri vardır. Bu hormonlar, birçok protein tipini kodlayan birçok genin transkripsiyonunu stimüle eder. Bu durumda hücrenin metabolik hızı dinlenme halindekinden 2 kat daha artar. T3 ve T4 aynı zamanda, gençlerde büyüme hızını da arttırır, zihinsel gelişim sürecini kolaylaştırır ve endokrin bez aktivitesini de stimüle eder. Genel olarak, tiroid hormonları karbonhidrat metabolizmasını stimüle eder. Bunlar, kolesterol, fosfolipid ve trigliserid sentezini azaltırken, yağ asitlerinin sentezi ile çeşitli vitamin alınımını arttırılır. Tiroid hormon salınımındaki artış, vücut ağırlığını düşürülen, kalp hızını, metabolizmayı, solunumun, kas fonksiyonunu arttırır. Tiroid hormonunun aşırı salınımında, kas titremeleri, yorgunluk, erkekte impotens ve kadında sık ve aşırı menstrual kanama gözlenir. Klinik İlişkiler Graves Hastalığı; folliküler hücrelerin hiperplazisi ile karakterizedir. Bu tiroid bez hacmini 2-3 kat artırır. Hormon salınımı da 5-15 kez daha artar (hipertriodizim). Diğer semptomlar eksoftalmus veya göz kürelerinin genişlemesidir. Guatr hastalığı çeşitli nedenlerle gelişirse de, en yaygın ajan otoimmun immünoglobulin G (Ig G)’nin tiroid folliküler hücreleri stimüle eden TSH reseptörlerine bağlanmasıdır.. Beslenme ile yetersiz iyot alınımının tiroid bezinin büyümesine neden olur, bu durum basit guatr olarak bilinir. Guatr genellikle hiper veya hipotiroidizm ile ilişkili değildir. Bu durum beslenme ile iyot alımını ile düzelebilir. Hipotiroidizm, yorgunluk, 14-16 saat uyuma, kas zayıflığı düşük kalp hızı, azalmış kardiak çıkış ve kan hacmi, zihinsel yorğunluğu, vücut fonksiyon bozukluğu, kabızlık ve saç uzamasında gecikme gibi durumlarla karekterizedir, ciddi hipotiroidizmli hastalardan miksodem gelişebilir. Bu durumdan gözlerin altında çeplenmeler, ekstrasellüler madrikste PG ve GAG’ların aşırı birikimi ile oluşmuş ödem dolayısıyla yüz şişkindir. Kretinizm hipotirodizmin en ileri formudur. Bu çoğunlukla fetal-çocukluk dönemini kapsar, konjenitel tiroid bezi kaybı nedeniyle büyüme ve mental gerilik gözlenir. Laringeal kasları innerve eden sinirler (external laringeal, recurrent laringeal) tiroid bezine çok yakındır. Tiroidoektomi esnasında izole edilip, korunmadaki aksi halde ses kısıklığı ve konuşma kaybına neden olur. 8 Parafolliküler Hücreler (Açık hücreler, C hücreleri, kalsitonin Hücreleri) Parafolliküler hücreler kalsitonin hormonu salgılar; Follikül epiteli içinde veya folliküller arası bağ dokusunda tek tek veya küçük hücre grupları oluştururlar. Açık boyanan parafolliküler hücreler, tiroid bezinde bulunan ikinci endokrin hücre tipidir. Tek tek veya gruplar şeklinde folliküler hücreler arasında veya bağ dokusunda dağılım gösterirler.Ancak follikül içindekiler bazal lamina üzerine oturmuşlardır ve lümenine ulaşmazlar. Foliküler hücrelerden 2-3 kat daha iriyse de epitelin yalnızca %0.1’ini oluşturur. Bu hücreler, elektron mikroskobu ile incelendiğinde, yuvarlak bir nukleus GER ve uzanış mitokondri ve iyi gelişmiş bir Golgi Kompleksi gözlenir. 0.1-0.4 m çapında küçük yoğun granüler bazal sitoplazmada yerleşmiştir. Bu salgı granülleri Kalsitonin (tirokalsitonin) olarak bilinen ve osteklostlar tarafından kemik rezorpsiyonunu engelleyen, böylece kandaki kalsiyum seviyesini düşüren bir peptit hormon içerirler. Dolanımda kalsiyum seviyesi arttığında, kalsitonin salınımı uyarılır, düştüğünde ise inhibe edilir. Paratiroid Bezleri Paratiroid bezleri genellikle 4 adet olup, tiroid bezinin posteriör yüzeyinde yerleşmiştir, her bir bez kollajenöz bir bağ dokusu kapsülü ile çevrelidir. Bezin fonksiyonu kan ve interstisyal sıvıda optimal kalsiyum konsantrasyonununu sağlanması için barsak, böbrek ve kemik üzerine etkili paratiroid hormonu (PTH) salgılamaktır. Normalde bir paratiroid bezi tiroid bezinin sağ ve sol lobunun her iki kutbunda (superiör, inferiör) yerleşmiştir. Bunların embriyolojik orijinleri ve tiroid ve timus primordiumları ile boyunda inişleri sebebi ile, paratiroid bezleri bu iniş yolu boyunca herhangi bir yere yerleşebilir, toraksta olduğu gibi, çok sayıda olabilirler. Paratiroid Bezlerinin Gelişimi Paratiroid bezleri 6. haftada 3. ve 4. yutak keselerinin endodermden gelişir. 3. yutak cebinden gelişen paratiroid bezleri, gelişen timusla beraber asaği iner ve inferiyor paratiroid bezlerini olusturur. 4. yutak kesesinden gelişenler, kısa bir mesafe inerler ve superiyor paratiroid bezlerini yaparlar. çevre mezensiminden bağ dokusu kapsülü meydana gelir. Parankimanın çoğunu oluşturan esas hucreler, embriyonal dönemde, daha az oranda görülen oksifil hücrelerse doğumdan sonra 5-7. yıllarda farklanırlar. Paratiroid bezi 20 yaşına kadar yavaşça büyür.. Yaşın artmasıyla salgı hücrelerinin yerini yag hücreleri alır. Yaşlılarda yağ hücreleri bezin %60'ını oluşturabilir. Embriyonal gelişim ve göç sırasında, göç yolu üzerinde herhangi bir yerde aksesuar bezler oluşabilir. Paratiroid Hücresel Organizasyon Bezlerin parankiması iki hücre tipi içerir; Esas hücreler ve oksifil (oxifil) hücreler. Her paratiroid bezi 5 mm uzunluk, 4 mm genişlik ve 2 mm kalınlığında 25-50 mg ağırlığında, küçük ovoid yapılardır. Organa giren kapsülün bağ doku uzanıları tam olmayan bir lobülasyon gerçekleştirir. Bu bağ dokusu aynı zamanda kan damarları, lenfatikleri ve sinirleri taşırlar. Septalar retiküler liflerle çevrelenmiş epitelyal hücre kümeleri veya koronlarını içeren parankimayı desteklerler. Organın kanlanmasıinferiör tiroid arterler veya süperior ile inferior tiroid arterler arasındaki anastomozları aracılığı ile gerçekleşir. Yaşlılarda, parakima bezin neredeyse %60’ını oluşturan yağ hücreleri içerir. Parankima iki hücre tipinden ibarettir. Esas hücreler ve oksifil hücreler. 9 Esas Hücreler Esas hücrelere paratiroid hormonu sentezler. Paratiroid bezlerin en bol bulunan fonksiyonel hücreleri, bir miktar eozinofilik hücreler olan esas hücrelerir. Yaklaşık 5-8 m çapında küçük poligonal hücreler olup, sitoplazmada dağılım gösteren lipofuksin pigment granülleri, lipid damlacıkları ve membranla sınırlı olan küçük koyu garanüller içerirler. Bu küçük granüller, Golgi kompleksinden hücrenin periferine göçeden PTH içeren salgı granülleridir. Elektron mikroskobik özellikleri; juktanukleer Golgi kompleksi, uzamış mitokondri ve bol miktarda GER gösterir. Nadiren komşu hücreler desmozomlarla bağlanır. Hücreden bir silia intersellüler alana uzanabilir. Bazı esas hücrelerin küçük golgi, nadir salgı granülleri, büyük miktarda glikojen içerdiği gözlenir bu hücreler inaktif fazdadır. Öncül prepropatiroid hormon GER ribozomlarında sentezlenir, GER lümenine geçerken hızlıca parçalanarak proparatiroid hormonu ve bir polipeptid oluşturur. Golgi komplekse ulaştığında ise proparatiroid hormonu yeniden parçalanarak PTH ve küçük bir peptid oluşur. PTH küçük salgı granülleri şeklinde paketlenerek ekzositoz ile hücre düzeyine verilir. Oksifil Hücreler Esas hücrelerin inaktif tipleri olarak düşünülmektedir. Paratiroid bezinde yerleşik ikinci hücre tipi oksifil hücrelerdir. Fonksiyonları bilinmiyor, ancak oksifil hücre ve üçüncü bir hücre tipi olarak tanımlanan, intermediat hücrelerin inaktif form oldukları, daha sonra aktif salgı yapan esas hücrelere dönüştükleri düşünülmektedir. Oksifil hücreler 6-10 m çapında daha büyük fakat sayıca az hücrelerdir. Eozin ile esas hücrelerden daha koyu olarak boyanırlar. Gruplar ve izole hücreler şeklinde gözlenebilir. Esas hücrelerden daha fazla mitokondriye sahiptirler, fakat Golgi kompleksleri küçük, GER de daha azdır. Sitozolde glikojen bulunur ve mitokondrilerce çevrelenmiştir. Paratiroid Hormonunun Fizyolojik Etkileri Paratiroid bezin esas hücreleri tarafından salgılanan PTH, plazma kalsiyum konsantrasyonu (8.510.5 mg/dl) ve normal ekstrasellüler sıvının devamının sağlanmasına yardımcı olur. Bu hormon, böbrek ve kemik hücreleri üzerine ve dolaylı olarak ince barsaklara etki ederek vücut sıvılarında kalsiyum iyon konsantrasyonun artmasını sağlar. Vücut sıvılarından kalsiyum seviyesi normalin altına düştüğünde, esas hücreler PTH sentez ve salınımlarını arttırırlar, ve normal sekresyonları 10 katına çıkar. Hücrelerin bu hızlı cevabı önemlidir. Çünkü kalsiyum homeostaziste önemli fonksiyonlara sahiptir; özellikle kas ve sinir hücre plazmalemmaları boyunca iyon gradientinin stabilizasyonu ve aksan terminallerden nörotransmiter salınımında elzemdir. PTH ve Kalsitoninin karşılıklı rolleri kan kalsiyum seviyesini ayarlayan bir mekanizma oluşturur. PTH kalsiyum seviyesini arttırırken, kalsitonin zıt etkiye sahiptir. Kemiklerde, PTH osteoblastlar üzerindeki reseptörlere bağlanarak bu hücrelerin osteoblaststimulating faktör salgılarını arttırmalarını sağlar. Bu faktör osteoklastların aktivasyonu ve neticesinde kemik rezorpsiyonu ve kalsiyum iyonlarının kana salınımı gerçekleşir. Böbreklerde PTH idrarla kalsiyum kaybını önler. Son olarak PTH böbreklerde vitamin D’nin üretimini düzenleyerek indirekt olarak sindirim sisteminden kalsiyum emilimi oranını kontrol eder. İntestinal emilim için vitamin D gereklidir. Klinik İlişkiler Primer hiperparatiroidizm olarak bilinen durumun nedeni muhtemelen paratiroid bezdeki bir tümör nedeniyledir. Bu durumda yüksek kan kalsiyum seviyesi, düşük kan fosfat seviyesi, kemik mineral kaybı, bazende böbrek taşları gözlenir. Sekonder hiporparatiroidizm ise raşitizm hastalarından gözlenir, çünkü vitamin D eksikliği nedeni ile barsaklardan kalsiyum emilemez, bu yüzden kandaki kalsiyum seviyesi düşüktür. Hipoparatiroidizm PTH salınımındaki bozukluk nedeniyle yaygın olarak paratiroid yaralanmaları veya tiroid cerrahisi esnasında ortadan kaldırılmaları sonucu olur. Bu durum düşük kan kalsiyum düzeyi ile kemik kalsiyum artışı ve böbreklerde fosfat emilim artışıyla kendini gösterir. Uyuşukluk, titreme, ellerde ve ayaklarda kas krampları, yüz ve yutak 10 kaslarında kas tetanisi, zihinsel bulanıklık ve hafıza kaybı esas semptomlarıdır. Hayatta kalmak için tek tedavisi büyük dozlarda Kalsiyum glukonatın invenöz enjeksiyonları, daha fazla vitamin D ve oral kalsiyum verilmesidir. Suprarenal (Adrenal) Bezler Suprarenal bezler iki farklı grup hormon salgılar, steroid ve katekolaminler. Suprarenal bezler yassılaşmış üçgen biçimli organlar olup, böbreklerin üst kutuplarında perirenal yağ dokusu içine yerleşmişlerdir. Her bir bez 1 cm kalınlık, apekste 2 cm tabanda 5 cm’yi geçen genişliktedir. Her bir 7-10 g ağırlığındadır. Bezin parankiması histolojik ve fonksiyonel olarak iki farklı tabaka ayrılır. Dışta sarımtırak, yaklaşık organın %80-90’ını oluşturan suprarenal korteks ve küçük koyu bir bölge olan suprarenal medulla. Her iki bölgede endokrin fonksiyonu yerine getirirse de, her bir farklı embriyolojik orijinden gelişir ve farklı rolleri yerine getirirler. Böbreküstü Bezinin Gelişimi Böbreküstü bezi, iki kaynaktan gelişir: (a) korteksi oluşturan bir mezodermal bölüm ve (b) medullayı meydana getiren bir ekdodermal bölüm. Gelişimin beşinci haftasında, gelişmekte olan gonad ile mezenter kökü arasında yerleşmiş mezotelial hüicreler çoğalmaya başlar ve altta uzanan mezensimi delerler Burada, böbreküstü bezinin fetal veya ilkel (primitif) korteksini meydana getirmek üzere, geniş, asidofilik or ganlar haline farklanirlar. Kısa bir süre sonra, mezotelden kaynaklanan ikinci bir hücre dalgası mezenşimi penetre ederek, asidofilik hücre yığınının çevresini sarar bu yeni hücreler, daha sonra bireyin kalıcı korteksini oluşturacaklardır. Korteks tabakalarının Farklılaşması geç fötal dönemde gerçekleşir. Zona glomeruloza ve fasikülata tabakaları doğumda oluşmuşken, z. Retikülaris doğumdan sonraki birkaç yıl içinde şekillenir. Fetal korteks ortaya çıkarken, sempatik sistemden kaynaklanan hücreler (nöral krest hücreleri) bu yapının iç yüizüne invazyon gösterirler ve burada dizi ve kümeler halinde birikirler. Bu hucreler, böbreküstü bezinin medulla bölümünü oluşturur ve krom boyaları ile sarı-kahverengi bir boyanma örneği gösterdiklerinden, kromaffin hücreler adını alırlar. Fetal böreküstü bezleri erişkindekine oranla büyüktür. Doğumdan sonra ilk yılda korteks küçülür ve bezler 2 yaşında orijinal ağırlıklarını kazanırlar.Böbrek üstü bezi korteks hücrelerindeki aşırı artış fötal dönemde aşırı androjen hormonu üretimine neden olur. Bu olay doğuştan böbrek üstü bezi hiperpilazisi olarak bilinir ve kız çocuklarında yalancı hermafroditizme (erkekleşme) neden olurken, erkek fetuslarda hızlı büyüme gibi bozukluklara neden olur. Suprarenal korteks, kolesterolden sentezlenen ve kortikosteroidler olarak isimlendirilen bir grup hormon salgılar. Kortizol ve kartikosteran dan oluşan bu hormonların salınımı ön hipofizden salınan ACTH tarafından regüle edilir. Suprarenal medulla fonksiyonel olarak ve hormonların salınımı açısından sempatik sinir sistemine bağlıdır. Medulla epinefrin ve norepinefrin hormonlarını salgılar. Suprarenal bezler, retroperitoneal (periton arkasına) yerleşmiş ve bol miktarda yağ dokusu içeren bir bağ dokusu kapsülü ile çevrelenmiştir. Her bezi çevreleyen bu kalın bağ dokusu kapsülünden bezin parankimasına kan damarları ve sinirleri içeren septalar girer. Suprarenal Bezlerin Kanlanması 3 farklı kaynaktan gelen arterler Suprarenal bezlerin çok zengin bir kanlanma sağlar. Suprarenal bezleri, vücudun en zengin kanlanmasına sahip organlardan biridir. Her suprarenal bez 3 farklı kaynaktan gelen 3 ayrı arterle beslenir. 1İnferior frenik arterler; bunlardan superior suprarenal arterler doğar. 2Aorta; orta suprarenal arterler köken alır. 3Renal arterler; inferior suprarenal arterler köken alır. 11 Bu dallar kapsülü üstüne geçer onu penetre ederek bir subkapsüler pleksus oluştururlar. Pleksustan ayrılan kısa kortikal arterler, kortikal parankima da bir sinüzoidal fenestratal kapiller (diyafragmalı) ağı oluştururlar. Kapiller duvarındaki penetratalı endotelin por çapları dış kortekste 100 nm iken derin kortekse doğru arterde 250 nm’ye ulaşır, burada sinüzoidal kapillerle venöz pleksusla karışır. Buradan çıkan küçük venöller suprarenal medulla boyunca geçerek hilustan çıkan suprarenal vene direne olur. Sağ suprarenal ven önferior vena cavaya sol suprarenal ven ise sol renal vene direne olur. Buna ilaveten, uzun kortikal arterler dal vermeden korteks boyunca medullaya girerek, burada bir kapiller ağı oluştururlar. Böylece medulla bir dual kanlanmaya sahiptir; 1Uzun kortikal arterlerden gelen bir arterial kanlanma, 2Kortikal kapiller yataktan çk sayıda damar. Suprarenal Korteks Suprarenal Korteks 3 sınıf steroid salgılayan 3 zona ayrılır. Suprarenal korteks, depolamaksızın çeşitli steroid hormonları sentezleyen ve salgılayan parankimal hücreleri içerir. Korteks mezodermden gelişir; histolojik olarak kapsülden içeri doğru, zona glomeruloza, zona fasciculata ve zona retikularis olarak bilinen 3 konsantrik alt tabakadan oluşur. Adrenokortikal hormonların 3 sınıfı olan, mineralokortikoidler, glukokortikoidler ve androjenlerin hepsi de kolesterolden sentezlenir. (Düşük yoğunluklu bir paproteinlerin en büyük kompanenti). Kolesterol kandan alınır kortikal hücrelerin sitoplazmasından lipid damarcıklarında esterleştirilmiş olarak depolanır. Bu hücreler uyarıldığında, kolesterol serbestlenir ve enzimler vasıtasıyla (SER ve mitokondrideki) SER’de hormon sentezinde kullanılır. Hormonun sentezlenmesi ara ürünleri SER ve mitokondri arasında son hormon salınana kadar taşınır. Zona Glomeruloza Zona glomerulozanın parankimal hücreleri anjiotensin II, ve ACTH ile uyarıldığında aldosteron ve deoksikortikosteron sentezler ve salgılar. Suprarenal kapsülün hemen altına yerleşmiş parankimal hücrelerin konsantrik veya glomerular halkalarının oluşturduğu tabaka zona glomerulazadır. Total adrenal hacminin %13’ünü oluşturur. Bu zonu oluşturan küçük pirizmatik hücreler kordon veya kümeler şeklinde dizilmişlerdir. Küçük koyu nukleusları 1 ve 2 nukleolus içerirken, asidofilik sitoplazmaları bol ve geniş SER, tübüler kristali kısa mitokondriler ve iyi gelişmiş Golgi kompleks, bol GER ve Serbest ribozom içerir. Az miktarda lipid damlacıkları sitoplazmada dağılım gösterir. Nadiren desmozom ve küçük gap functionlar hücreleri birbirine bağlar ve bazı hücreler kısa mikrovilluslara sahip olabilir. Z. Glomerulozanın parankimal hücreleri mineralokortikoid hormonlardan esas olarak aldosteron ve deoksikortikosteronun sentez ve salgılamasını yapar. Bu hormonların sentezi anjiotensin II ve ACTH tarafından stimüle edilir, ikisi de glomerulasa hücrelerin varlığı için gereklidir. Mineralokortikoidler renal tübüllerin özellikle distal kıvrımlı tübüle etki ederek vücudun sıvı ve elektrolit dengesini kontrol ederler. Zona Fassikülata Z. fassikülatanın parankimal hücreleri (spangiosetler) ACTH ile uyarıldığında kortizol ve kortikosteron hormonlarını sentezler ve salgılarlar. Suprarenal korteksindeki hücrelerin ara tabakası zona fassikülatadır, korteksin en büyük tabakası olup bezin total volümünün %80’ini oluşturur. Bu zon parankimal hücre sütunları arasında longitudinal olarak uzanan sinüzoidal kapillerler içerir. Bu tabakadaki poliredral hücreler Z. glomerulozadaki hücrelerden daha büyüktür ve 1-2 tabaka kalınlığında radial sütunlar şeklinde düzenlenmiş açık asidofilik boyanmış hücrelerden oluşurlar. Sitoplazmalarında histolojik preparasyon sırasında eriyen bol miktarda lipid damlacıkları içerdiklerinden, vakuollü görünürler bu nedenle spongiosit olarak isimlendirilirler. Bu hücreler tübüler ve veziküler kristalı sferik mitokondri yaygın bir SER azı, az GER, lizozom ve lipofiksin pigment granülleri içerir. 12 Z. fascikulata hücreleri glukokortikoid hormonlardan kortizol ve kortikosteron sentezlerler. Bu hormonların sentezi ACTH tarafından uyarılır. Glukokortikoitler karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasını kontrol eder. Zona Retikularis Z. retikülaris hücreleri ACTH ile uyarıldığında dehidroepiandrosteron, androstenedion ve bazı glukokortikoidleri sentezler ve salgılar. Z. retikülaris suprarenal korteksin en iç tabakasıdır. Bez hacminin %7’sini oluşturur. Bu tabakada koyu asidofilik boyanan hücreler anastomozların kordonlar şeklinde düzenlenim gösterirler. Bunlar Z. Fascikulatanın spangiozitlerine benzemesine karşın, daha küçüktürler ve daha az lipid damlacıkları içerirler. Sıklıkla bol miktarda lipofunksin pigment granülleri içerirler. Suprarenal medullaya komşu hücreler yoğun e-dens sitoplazmalı ve piknotik nukleusludur. Bu zonun dejenere olan parankimal hücreler olduğu sanılmaktadır. Zona retikülaris hücreleri androjenlerden esas olarak dehidroepiandrosteron ve androstenedion sentezlerini salgılar. Buna ilave olarak Z. Retikularisin bu hücreleri küçük miktarda glukokartikoidleri de sentezleyebilirler. Bu hormonların sentezi ACTH uyarımına bağlıdır. Her iki hormonda (dehidroksiepiandrosteron ve androstenedion) normal koşullar altında ihmal edilebilir zayıf bir maskülize (erkekleştirici) etkiye sahiptir. Suprarenal Korteksin Histofizyolojisi Suprarenal korteksten salgılanan 3 sınıf steroid hormon vardır. 1Minerolokortikoidler 2- Glukokortikoidler, 3- Zayıf androjenler. Pars distalisin ACHT’nı suprarenal korteks hormonlarının salınımı uyaran trofik bir hormondur. Mineralokortikoidler Z. Glomerulozadan salınan mineralokortikoidler çoğunlukla, aldosteron ve bir miktar deoksikortikosterondan ibarettir. Bu hormonların hedef organları, gastrik mukoza, tükrük bezleri ve ter bezleri sodyum absorbsiyon bölgesidir. Buna rağmen, esas hedef böbreğin distal kıvrımlı tübül hücreleridir. Vücut su dengesi ve sodyum-potasyum dengesinin sodyumun absorbsiyonu ve potasyumun atılımı ile düzenlendiği yerlerde fonksiyon görürler. Glukokortikoidler Z. fascikulata tarafından salgılanan glukokartikoidler hidrokortizon (kortizol) ve kortikosterondan oluşur. Bu hormonlar genel metabolizma kontrolünün yanı sıra, vücudun çeşitli dokuları üzerine çok geniş bir fonksiyon spektrumuna sahiptirler. Bu hormonlar karaciğerde anabolik bir etkiye sahip olup, glikoz sentezi ve glikojen polemerizasyonu için yağ asitleri ara ve karbohidratların alınımını sağlar, buna karşın diğer dokularda etkileri kataboliktir. Örneğin bu hormonlar kaslarda proteolizise sebep olurken adipositlerde lipolizisi gerçekleşir. Glukokortikoidler dolaşımda normal seviyenin altına düştüğünde, inflamasyon bölgesine lökosit ve makrofaj infiltrasyonunu engelleyen anti-inflamatuar cevapları da etkilerler. Bu hormonlar aynı zamanda, lenfatik sistemin atrofisini indükleyerek immün cevabı baskılarlar, böylece dolaşımdaki lenfosit popülasyonunu düşürürler. Glukokortikoidlerin negatif feedback mekanizması kısmen bu hormonların plazma seviyesi ile kontrol edilir. Kan glukokortikoidlerin seviyesi yüksek ise kortikotropin releasing hormon (CRH) salgılayan hücreler (hipotalamus) inhibe edilir ve ardından da hipofiz bezin pars distalisin kortikotrop hücrelerinden ACTH salınımı inhibe edilir. Zayıf Androjenler Z. retikularisten salgılanan androjenler dehidro epiandrosteron ve androstenediondur, her ikisi zayıf maskulize edici seks hormonlarıdır, testisten salgılanan adrojenlerin gösterdiği etkiye göre çok az etkilidir. Normal koşullar altında bu zayıf etkiler ihmal edilebilir. Klinik İlişkiler Addison Hastalığı, suprarenal korteksin yıkımı sonucu adrenokortikal hormon salınımdaki azalma ile karekterizedir. Bu hastalık sıklıkla otoimmun bir süreç neden olur, sürekli bir 13 tüberküloz veya diğer infeksiyonel hastalıklar sonucunda gelişebilir. Şayet steroid tedavisi yapılmazsa ölümle sonuçlanır. Cushing Hastalığı , send (Hiperadrenokortisizm) ACTH çıkışını artıran ön hipofizin bazofillerindeki küçük tümörler nedeniyledir. Aşı miktardaki ACTH suprarenal bezlerin büyümesine ve korteksin hipertrofisine neden olur, bu durum kortizolün aşırı salınımı ile sonuçlanır. Hastalar özellikle yüz, boyun ve gövdece obezdirler. Erkekler impotent, dişiler ise amenore gözlenir. Suprarenal Medulla Suprarenal Medullanın Kromaffin hücreleri modifiye postgangliyonik nöronlardır. Hücrelerinin salgılama fonksiyonuna sahip olduğu suprarenal bezin merkezi kısmı olan suprarenal medulla, tamamen suprarenal korteks tarafından çevrelenmiştir. Ektodermal nöral krista hücrelerinden gelişen medulla iki tip parankimal hücre popülasyonuna sahiptir. Kortekolaminleri (epinefrin ve norepinefrin) salgılayan kromoffin hücreler ve bağ dokusu içine dağılmış olan sempatik gangliyon hücrelerdir. Kromaffin Hücreler Suprarenal medulla, dendrit ve aksonlarını kaybetmiş postganglionik sempatik hücreleri içen bir modifiye sempatik ganglion olarak fonksiyon görür. Suprarenal medullanın kromaffin hücreleri, kümeler veya kısa kordonlar şeklinde düzenlenmiş büyük epiteloid hücrelerdir. Krom tuzları ile çok güçlü boyanan (kromaffin reaksiyonu) granüller içerirler. Krom tuzlarına maruz kaldıklarında koyu kahverengi reaksiyon veren granüller bu hücrelerin sempatik sinir sisteminin postgangliyonik hücreleri tarafından salgılanan transmiter olan katekolomin içerdiğinin göstergesidir. Bu nedenle suprarenal medulla dendrit ve aksondan yoksun postgangliyonik sempatik hücreleri içeren modifiye bir sempatik ganglion olarak işlev görür. Kromaffin hücreler tarafından sentezlenen katekolaminler epinefrin ve norepinefrin sempatik transmitterleridir. Bu transmiteler pregangliyonik sempatik (Kolinerjik) splanknik sinirlerin stimülasyonuna cevaben salgılanır. Bazı hayvanlarda, (henüz insan ve primatlarda değil) histokimyasal boyama ile kromaffin hücrelerin iki tipi tanımlanmıştır. Bunlar norepinefrin sentezleyen ve depolayan hücreler ile epinefrin sentezleyip depolayan hücrelerdir. Norepinefrin granüllerini depolayan hücrelerde granül eksentrik elektron yoğun (elektron yoğun) bir merkez içerirken, epinefrin granülleri ise daha az yoğun olup, daha homojendir. Primat kromaffin hücreleri iyi gelişmiş bir jukstanuklear Golgi kompleks, biraz GER ve bol miktarda mitokondri içerir. Kromaffin hücrelerin tanımlayıcı özelliği, sitoplazmalarında, 30 bin civarında küçük membranla çevrili granül içermeleridir. Bu granüllerin yaklaşık %20’si epinefrin veya norepinefrin içerir. Geri kalan granüller ise, adenozin trifosfat. ensefalin ve kromogranin olarak bilinen çözülebilir proteinleri içerirler. Kromograninlerin epinefrin veya norepinefrin bağlayan proteinler olduğuna inanılmaktadır. Suprarenal Medullanın Histofizyolojisi Suprarenal medullanın salgılama aktivitesi, sempatik sinirler tarafından kontrol edilir. Kromaffin hücrelerden katekolaminlerin salgılanması için, medulladaki sempatik ganglion hücrelerinin stimülasyonunun indüklenmesi gerekir. Bu pregangliyonik sempatik sinir sonlarından asetilkolin salınımı kromaffin hücre membranını depolarize ederek, kalsiyum iyon bombardımanına neden olur. İntrasellüler kalsiyum artışı daha sonra ekzositoz yolu ile epinefrin veya norepinefrin salınımına neden olur. Stimulus duyusal kaynaklı olduğunda baskın olarak norepinefrin salgılanırken, stimulus fizyolojik olduğunda (ör: ağrı) epinefrin daha fazla salgılanır. Suprarenal medulladan salgılanan katekoleminler sempatik nöronlardan salgılananlardan daha yüksek bir etki oluşturur. Fakat bu etki tüm dokular için aynı değildir. Örneğin, oksijen tüketimini arttıran, ısı üretimini arttıran ve enerji için yağı harekete geçiren katekolaminler kardiovasküler sistemde kalp hızını ve arterial düz kasları kontrol ederler, böylece kan basıncını arttırırlar. Bunlara ilave olarak katekolaminler organlardaki bazıdokularda (ör. Mesane sfinkterlerinde) kas kasılmasını düzenlerken, diğer organlarda kas gevşemesini etkiler (ör. İntestinal düz kaslar). 14 Ciddi korku ve stres durumunda yüksek derecede epinefrin salgılanarak vücudu kavga veya kaçışa hazırlar. Epinefrin plazma seviyesinin normalın 300 kat üstüne çıkması ile, alerrtness’ı kardiak çıkış ve kalp hızını arttırır. Aynı zamanda karaciğerden glikoz salınımını da arttırır. Êpinefrin, kardiak çıkış, kalp hızının kontrolünde çok etkindir, böylece organlara olan kan akışını arttırır. Norepinefrin bunlardan daha az etkiye sahiptir. Vazokonstriksiyon ile kan basıncının artmasına neden olur. Norepinefrin aynı zamanda beyin ve periferik sinirlerden salınarak nörotransmiter olarak fonksiyon görür. Buna karşın suprarenal medulladan salgılanan norepinefrin daha kısa bir yarılanma ömrüne sahiptir. Çünkü; salındıktan kısa bir süre sonra karaciğerde yıkılır. Epifiz (pineal) Bez Epifiz diurnal aydınlık ve karanlık peryodlarına (hassas) cevap verir ve gonadal aktiviteyi etkilediği düşünülmektedir. Epifiz veya pineal cisim, salgılarının günün aydınlık ve karanlık periyodlarına göre etkilendiği (ayarlındığı) bir endokrin bezdir. 5-8 m uzunluk 3-5 mm genişlik ve yaklaşık 120 mg ağırlığındadır. Bez piamater ile çevrili olup, oluşan kapsülden pineal beze uzanan septalar organı tam olmayan lobüllere ayırır. Kan damarları bu bağ dokusu aracılığı ile organa girer. Bezin parankiması pinealosit ve interstisyal hücrelerden oluşmuştur. Gelişimi Epifiz bezi gelişimin 36.gününde diensefalonun tavan plağının nöroektoderminden gelişir.Nöroepitelyal hücreler çoğalarak pinealoblastları ve glioblastları oluşturur.Bundan sonra, pinealoblastlar, pinealositleri, glioblastlar ise glia hücrelerine dönüşerek organın parankimasını şekillendirir.Stromanın bağ dokusu çevre mezenşimden gelişir. Epifiz doğumdan sonra da 7. Aya kadar büyümeye devam eder. Pinealositler pineal bezin parakimal hücreleri olup, seratonin ve melatonin salınımından sorumludur: Pinealositler yüksek derecede bazofilik hücreler olup, kapiller üzerinde, nadiren de diğer parankimal hücreler üzerinde sonlanan terminal dilatasyonlu bir veya iki uzun uzantılara sahiptirler. Sferik nukleusları belirgin bir nukleusa sahiptir. Sitoplazma SER ve GER, küçük golgi kompleksi, çok sayıda mitokondri, küçük salgı vezikülleri (e- dens merkezli olabilir) içerir. Pinealozitler ayrıca mikrotübül, mikrofilament ve yoğun tübüler yapılardan kurulu (sferik veziküler elementle çevrili) çok iyi gelişmiş bir hücre iskeletine sahiptirler. Bu alışılmış dışı yapılar sinaptik ribbonlar olarak bilinir. Sayıları diuinal siklusun karanlık peryodu esnasında artar, fakat fonksiyonları bilinmiyor. Epifiz melatonin ve çeşitli diğer maddeleri (Ör. Seratonin) salgılar. Bu muhtemelen üremeyi etkiler. Melatonin gece salgılanırken seratonin gündüz üretilir. Klinik İlişkiler Beyin dokusuna serbest olarak girebilen melatoninin oksitadif stres esnasında oluşan serbest radikallerin eleminasyonu ve scanvenge sini yeteneği sayesinde merkezi sinir sistemini korumada rol aldığı ileri sürülmüştür. Bazıları ise günün karanlık fazı esnasında üretilen melatoninin insan modunu (adaptasyonunu) değiştirebildiğini böylece kısa gün ışıklı kış aylarında depresyona neden olduğunu ileri sürmektedirler. Deneysel olarak parlak gün ışığına maruz bırakılmanın melatonin sekresyonunu azatlığı ve depresyonun alevlenmesine neden olduğu da rapor edilmiştir. İnterstisyal Hücreler Pineal bezin interstisyal hücrelerinin astroglia-benzeri hücreler olduğuna inanılmaktadır. İnterstisyal hücreler, pinealositler arasında dağılım gösteren ve özellikle diensefalona bağlanan epifiz sapında yoğun bulunan, astrosit- benzeri nörologia olduklarına inanılan hücrelerdir. Bu hücreler yoğun boyanma, uzamış nükleus, iyi gelişmiş (bazılarının glikojen depoladığı), GER’e sahiptirler. Uzun hücresel uzantıları intermetiate flimant, mikrotübül ve mikroflamentlerce zengindir. 15 Pineal bez aynı zamanda bir organik matriks etrafında konsantrik halkalarda depolanan karbonhidrat ve kalsiyum fosfat yoğunlaşmaları içerir. Bu yapılar corpona arenacea (Beyin kumu) olarak isimlendirilir. Çocukluğun erken dönemlerinde görülür ve fazla birlikte giderek artar. Nasıl oluştukları ve fonksiyonları bilinmiyorsa da pineal bezin aktif sekresyon dönemi olan kısa fotoperyad esnasında artarlar. Epifizin Histofizyolojisi Pineal bez diensefalanun tabanının bir çıkıntısı olarak beyinin orta hattına bağlansa da, beyin kökenli değildir, afferent ve efferent sinir fibrilleri beze girer. Üstelik pineal bez, süperior servikal gangliondan gelen postgangliyonik sempatik sinirlerle innerve edilir. Aksonlar beze girdiğinde, miyelin kılıflarının kaybederler pinealositler üzerinde sinaps yaparlar. Böylece melatonin salınımını kontrol ederler. Pineal hormonların sentezi diuinal ritim gösterir yani, karanlık peryodta artarken, aydınlık peryodta inhibe edilir. Melatonin kan damarları ile dağılmak üzere bağ dokusu aralığına bırakılırken senatonin presinaptik akson terminalleri tarafından alınır. Pineal hormonların yapısı ve fonksiyonları üzerinde çalışmalar sürmektedir. Tabloda tüm endokrin organların hormonu verildi. ENDOKRİN PANKREAS Endokrin pankreas asinüs arasında dağılım gösteren ve Langerhans Adacıkları olarak bilinen sferik hücre birikimlerinden oluşur. Her Langerhans adacığı zengin bir kanlanmaya sahip, yaklaşık 3000 hücrededen oluşan sferik yapıdır. İnsan pankreasında yaklaşık 1 milyon adacık dağılmış olarak bulunur. Diğer bölgelere göre pankreasın kuyruk bölgesinde biraz daha fazla adacık bulunur.Her adacık retiküler lifler ile çevrelenmiştir, buradan içeriye giren lifler adacığın kan damarları ağını da kuşatırlar. Langerhans Adacıklarının Hücresel Kompozisyonu Her Langerhans adacığının parankimasını 5 hücre tipi oluşturur.; Beta (), alfa (α),delta (),PP ve G hücreleri. Bu hücreler rutin histolojik preparasyonlarla birbirinden ayırt edilemezler, ancak immünohistokimyasal metodlarla belirlenebilirler. Elektron mikroskobu ile de özellikle granüllerinin hacim ve elektron yoğunluğuna bakılarak ayırt edilebilirler. Bu hücrelerin diğer özellikleri alışılmış protein sentezleyen hücre özelliğindedir. Hücrelerin karekteristik özellikleri, yerleşimleri ve hormonları tabloda özetlenmiştir. Tablo:Langerhans adacığının hücre ve hormonları. Hücre % 70 α 20 yerleşim Adacık boyunca dağlmış( fakat merkezde yoğun) Adacığın periferi Granül ince yapı 300nm çapında: Yoğun merkezi granülü çeviren geniş açık bir hale 250 nm çapta; Yoğun mrkezi granül ve bunu çeviren dar ,açık hale Adacık boyunca 350 nm çapta; edağılım lusent,homojen gr. Horm. Ve mol.ağ. İnsülin 6000 Da Fonksiyon Kan glikoz düşürür. Glukagon,3500 Da Kan glikoz arttırır. Somatostatin,1640 Da Parakrin:Hormon salınımını engeller Endokrin; sindirim ve safra kesesi düz kas kasılmalarını azaltır. Mide parietal hücrelerinden HCL salınımını stimüle eder. Pankreasın ekzokrin salgısını inhibe eder. 5 G 1 Adacık boyunca 300 nm çapta dağılım Gastrin, 2000 Da PP 1 Adacık boyunca 180 nm çapta dağılım Pankreatik polipeptit, 4200 Da seviyesini seviyesini 16 Klinik İlişkiler Diabetes mellitus:hipergisemik metabolik bir bozukluktur.1) hücreleri tarafından yapılan insülin salınım yokluğuna bağlı 2) Hedef hücre yüzeyinde defektif insülin reseptörleri sonucunda gelişir. Diabetes mellitusun TipI ve TipII olmak üzere iki büyük tipi vardır. Tip 2 insidansı tip 1 den 5-6 kat yüksektir. Her iki tipte de kontrol gerçekleşmezse, dolaşım bozuklukları, renal yetmezlik, körlük, kangren, atak ve miyokardial infarktus gibi bir seri hastalık ortaya çıkar. Bir gece sabahı armış glikoz seviyesi diabetin en önemli laboratuar bulgusudur. Tip 1 diabet (insülin bağımlı, Juvenil-başlangıç diabet) genellikle 20 yaş altı genç bireylerde görülür. Bu durum 3 temel özelille karekterizedir. Polidipsia (sürekli susuzluk hissi),poliphagia (Azalmayan açlık hissi) ve Poliüri ( aşırı idrar). Tip2 diabet(non-insülin bağımlı diabet) oldukça yaygın ve genellikle 40 yaş sonrası bireylerde görülür. 17