sınai mülkiyet hakları ile ilgili uluslararası kuruluşlar

advertisement
T.C.
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
MARKALAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI
UZMANLIK TEZİ
SINAİ MÜLKİYET HAKLARI İLE İLGİLİ
ULUSLARARASI KURULUŞLAR
( WIPO, DTÖ, AB )
HAZIRLAYAN
İNCİLAY AYBER
ANKARA
ŞUBAT, 2005
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR
GİRİŞ
1
1. DÜNYA FİKRİ MÜLKİYET TEŞKİLATI (WIPO)
4
1.1. WIPO’NUN TARİHSEL GELİŞİMİ
1.1.1. WIPO KAPSAMINDA FİKRİ MÜLKİYETİN GELİŞİMİ
1.2. BM UZMANLIK KURULUŞU OLARAK WIPO
4
6
9
1.2.1. GENEL OLARAK
9
1.2.2. WIPO’NUN GÖREVLERİ
10
1.2.3. WIPO’ya TANINAN KANUNİ YETKİLER, İMTİYAZLAR VE
DOKUNULMAZLIKLAR
12
1.2.4. WIPO’ya ÜYELİK
12
1.2.5. WIPO’nun ORGANLARI
13
1.2.5.1. Genel Kurul
13
1.2.5.1.1. Genel Kurulun Görevleri
14
1.2.5.1.2. Genel Kurulda Karar Alınması
15
1.2.5.2.Konferans
16
1.2.5.2.1. Konferansın Görevleri
17
1.2.5.2.2. Konferansta Karar Alınması
17
1.2.5.3.Koordinasyon Komitesi
18
1.2.5.3.1. Koordinasyon Komitesinin Görevleri
19
1.2.5.3.2. Koordinasyon Komitesinde Karar Alma
20
1.2.5.4.Uluslararası Büro
20
1.2.6. WIPO ANLAŞMASININ DEĞİŞTİRİLMESİ
21
1.3. WIPO TARAFINDAN YÖNETİLEN SINAİ MÜLKİYET HAKLARI İLE
İLGİLİ ANLAŞMALAR
23
1.3.1. SINAİ MÜL KİYETİN KORUNMASINA DAİR PARİS
SÖZLEŞMESİ
24
1.3.1.1.Paris Sözleşmesinin Özellikleri
25
1.3.2. MARKALARIN ULUSLARARASI TESCİLİ İLE İLGİLİ MADRİD
ANLAŞMASI
26
I
1.3.2.1.Markaların Uluslararası Tescili İle İlgili Madrid Anlaşmasına
İlişkin Protokol
28
1.3.3. ENDÜSTRİYEL TASARIMLARIN ULUSLARARASI TESCİLİ
HAKKINDA LAHEY ANLAŞMASI
31
1.3.4. MARKALARIN TESCİLİNDE EŞYALARIN VE HİZMETLERİN
ULUSLARARASI SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN NİS
ANLAŞMASI
35
1.3.5. ENDÜSTRİYEL TASARIMLARIN ULUSLARARASI
SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN LOCARNO ANLAŞMASI
1.3.6. PATENT İŞBİRLİĞİ ANTLAŞMASI (PCT)
37
38
1.3.7. PATENTLERİN ULUSLARARASI SINIFLANDIRILMASINA
İLİŞKİN STRAZBURG ANLAŞMASI (IPC)
41
1.3.8. MARKALARIN FİGÜRATİF ELEMANLARININ
SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN VİYANA ANLAŞMASI
42
1.3.9. MİKROORGANİZMALARIN ULUSLARARASI
SAKLANMASINA İLİŞKİN BUDAPEŞTE ANTLAŞMASI
44
1.3.10. MARKA KANUNU ANTLAŞMASI (TLT)
45
1.3.11. PATENT KANUNU ANTLAŞMASI (PLT)
47
1.3.12. MALLARIN KAYNAĞI İLE İLGİLİ SAHTE VE YANILTICI
İŞARETLERİN ÖNLENMESİ İÇİN MADRİD ANLAŞMASI
49
1.3.13. COĞRAFİ İŞARETLERİN KORUNMASI VE ULUSLARARASI
TESCİLİ KONUSUNDA LİZBON ANLAŞMASI
50
1.3.14. OLİMPİYAT SEMBOLÜNÜN KORUNMASI HAKKINDA
NAİROBİ ANLAŞMASI
51
1.3.15. ENTEGRE DEVRE TOPOĞRAFYALARININ KORUNMASI
HAKKINDA WASHINGTON ANLAŞMASI
2. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ
52
54
2.1. TARİHÇE
54
2.2. GATT - GÜMRÜK TARİFELERİ VE TİCARET GENEL ANLAŞMASI
54
2.3. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ
55
2.3.1. GENEL OLARAK
55
2.3.2. DTÖ’NÜN GÖREVLERİ
59
II
2.3.3. DTÖ’NÜN ORGANLARI
60
2.3.3.1.Bakanlar Konferansı
60
2.3.3.2.Genel Konsey
60
2.3.3.3.Konseyler
61
2.3.3.4.Komiteler
62
2.3.3.5.Sekreterya
62
2.3.4. DTÖ’YE ÜYELİK
63
2.3.5. DTÖ’NÜN STATÜSÜ
63
2.3.6. DTÖ’NDE KARAR ALMA
64
2.3.6.1.Konsensüs (Uzlaşma) Yöntemi
64
2.3.6.2.Oylama
64
2.3.6.2.1. Anlaşmaların Yorumlanması
65
2.3.6.2.2. Aykırılık Kararları
65
2.3.7. DTÖ’NÜN TİCARİ ANLAŞMAZLIKLARI ÇÖZME SİSTEMİ
67
2.3.7.1.Genel Olarak
67
2.3.7.2.Temyiz Olanağı
69
2.3.7.3.Anlaşmazlık Kararlarının Yürütülmesi
70
2.4. TRIPS
71
2.4.1. TRIPS ANLAŞMASININ FİKRİ HAKLAR İLE İLGİLİ
HÜKÜMLERİ
73
2.4.2. TRIPS ANLAŞMASININ SINAİ HAKLAR İLE İLGİLİ
HÜKÜMLERİ
74
2.4.2.1.Genel Olarak
74
2.4.2.2.Markalar
77
2.4.2.3.Coğrafi İşaretler
79
2.4.2.4.Endüstriyel Tasarımlar
82
2.4.2.5.Patentler
82
2.4.2.6.Entegre Devrelerin Topografyaları
84
2.4.2.7.Açıklanmamış Bilgilerin Korunması
86
3. AVRUPA BİRLİĞİ
88
3.1.TARİHSEL GELİŞİM
88
3.1.1. AVRUPA TOPLULUKLARININ ORTAYA ÇIKIŞI VE
III
NEDENLERİ
88
3.1.2. AVRUPA TOPLULUKLARI (AKÇT, AAET, AET)
3.2.AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ORGANLARI
3.2.1. AVRUPA BİRLİĞİ ADALET DİVANI
89
92
93
3.2.1.1.Tarihçe
93
3.2.1.2.Adalet Divanı’nın Yapısı
94
3.2.1.3.Adalet Divanı’nın Çalışması
95
3.2.1.4.Adalet Divanı’nın Görev Alanı
96
3.2.1.5.Adalet Divanı’nın Yargı Yetkisi Özellikleri
97
3.2.1.6.Adalet Divanı’nın Baktığı Davalar
97
3.2.1.6.1. Yorum Davaları
97
3.2.1.6.1.1.Üye Devletlerin Antlaşmada
Öngörülen Yükümlülüklerini Yerine
Getirmemeleri Nedeni İle Açılan
Davalar(İhlal Davaları)
3.2.1.6.1.2.Dava Prosedürü
97
99
3.2.1.6.2. İptal Davaları
100
3.2.1.6.3. Tam Yargı Davaları
101
3.2.1.7.Önkarar Prosedürü
102
3.2.1.8.İlk Derece Mahkemesi
103
3.2.2. AVRUPA BİRLİĞİ KOMİSYONU
104
3.2.2.1.Komisyonun Oluşumu
105
3.2.2.2.Komisyonun Görev ve Yetkileri
105
3.2.3. AVRUPA BİRLİĞİ KONSEYİ
108
3.2.3.1.Konseyin Görev ve Yetkileri
109
3.2.3.2.Konseyin Oluşumu
110
3.2.3.3.Konseyde Karar Alma Yeter Sayısı; Oylama
110
3.2.4. AVRUPA PARLAMENTOSU
111
3.2.4.1.Avrupa Parlamentosu’nun Çalışma Şekli
112
3.2.4.2.Avrupa Parlamentosu’nun Görev ve Yetkileri
112
3.2.5. SAYIŞTAY (DENETİM KURUMU)
115
3.2.6. DİĞER ORGANLAR
115
IV
3.2.6.1.Ekonomik ve Sosyal Komite
116
3.2.6.2.Bölgeler Komitesi
116
3.3.AVRUPA BİRLİĞİNİN SINAİ MÜLKİYET HAKLARI İLE
İLGİLİ ÇALIŞMALARI
117
3.3.1. PATENT HAKKI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
117
3.3.1.1.Topluluk Patent Sözleşmesi (Lüksemburg Sözleşmesi)
118
3.3.1.2.Avrupa Patent Sözleşmesi (Münih Sözleşmesi)
119
3.3.1.3.Avrupa Patent Organizasyonu
120
3.3.1.3.1. Avrupa Patent Ofisi(EPO)
121
3.3.1.3.2. İdari Konsey
122
3.3.1.4.Biyoteknolojik Buluşlar Direktifi
122
3.3.1.5.Avrupa Birliği’nde Faydalı Model Koruması
125
3.3.2. ENDÜSTRİYEL
TASARIM
HAKKI
İLE
İLGİLİ
ÇALIŞMALAR
126
3.3.3. ENTEGRE DEVRE TOPOGRAFYALARI İLE İLGİLİ
ÇALIŞMALAR
129
3.3.4. MARKALARLA İLGİLİ ÇALIŞMALAR
131
3.3.4.1.Marka Direktifi
132
3.3.4.1.1. Hukuki Etkisi
133
3.3.4.1.2. Amacı ve Kapsamı
133
3.3.4.1.3. Hükümleri
134
3.3.4.1.3.1.Markaların İçereceği İşaretler
134
3.3.4.1.3.2.Red ve Geçersizlik Sebepleri
134
3.3.4.1.3.3.Markaların Korunma Kapsamı
135
3.3.4.1.3.4.Lisans Verme
137
3.3.4.1.3.5.Markanın Kullanılması
137
3.3.4.1.3.6.Markadan
Doğan
Tükenmesi
3.3.4.1.3.7.Hükümsüzlük Sebepleri
Hakların
138
138
3.3.4.2.Topluluk Marka Tüzüğü
138
3.3.4.2.1. Hukuki Etkisi
140
3.3.4.2.2. Hükümleri
140
V
3.3.4.3.OHIM(Ofis for Harmonisation in the Internal Market)
141
3.3.4.3.1. OHIM’in Özellikleri ve Görevleri
142
3.3.4.3.2. Topluluk Markası Tescil Usulü
142
3.3.4.3.2.1.Tescil Başvuruları
142
3.3.4.3.2.2.İtiraz Usulü
144
3.3.4.3.3. Topluluk Markasının Hükümsüzlüğü ve
İptali
145
3.3.4.3.4. Topluluk Markasından Doğan Hakların
Kapsamı
146
3.3.4.3.5. Topluluk Markası Mahkemeleri ve Marka
İhlal Davaları
3.3.4.3.6. Topluluk Markasının Avantajları
146
147
3.3.4.3.7. Ulusal Markalar ve Topluluk Markası
Arasındaki İlişki
3.3.5. COĞRAFİ İŞARETLERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
149
151
SONUÇ
155
KAYNAKÇA
158
VI
KISALTMALAR
AAET : Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
AB: Avrupa Birliği
ABA : Avrupa Birliği Antlaşması
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
AP : Avrupa Parlamentosu
ARIPO: Afrika Bölgesi Fikri Mülkiyet Teşkilatı
AT: Avrupa Topluluğu
ATA: Avrupa Topluluğu Anlaşması
ATS : Avrupa Tek Senedi
BIRPI: Bern ve Paris Sözleşmeleri uyarınca kurulan yönetsel büroların
birleşmeleriyle 1893 yılında oluşturulan ve bugünkü WIPO’nun atası olan kuruluşun
Fransızca kısaltması
CPC : Topluluk Patenti Sözleşmesi ( Community Patent Convention )
VII
DSB: DTÖ Anlaşmazlıkları Çözme Organı ( Dispute Settlement Body )
DTÖ:Dünya Ticaret Örgütü ( WTO: World Trade Organization )
EAPO: Avrasya Patent Ofisi
EPC: Avrupa Patent Sözleşmesi (European Patent Convention)
EPO: Avrupa Patent Ofisi (European Patent Organisation)
ESK : Ekonomik ve Sosyal Komite
GATT: Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması( General Agreement on
Tariffs and Trade )
IBRD: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (International Bank For
Reconstruction and Development )
IMF: Uluslararası Para Fonu ( International Monetary Found )
IPC: Patentlerin Uluslararası
Sınıflandırmasına İlişkin Strazburg Anlaşması
(Strasbourg Agreement Concerning the International Patent Classification )
ITO: Uluslararası Ticaret Örgütü (International Trade Organization)
KOBİ: Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler
OAPI: Afrika Fikri Mülkiyet Organizasyonu
OECD: Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Organisation for Economic
Cooperation and Development)
VIII
OEEC : Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (Organisation for European Economic
Co-operation)
OHIM :
İç Pazar Uyumlaştırma Ofisi/Topluluk Marka Bürosu(Ofis for
Harmonisation in the Internal Market)
PCT: Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty)
PLT: Patent Kanunu Anlaşması (Patent Law Treaty)
SCP: Patent Daimi Komitesi
TLT : Markalar Kanunu Anlaşması (Trademark Law Treaty)
TPE: Türk Patent Enstitüsü
TRIPS: Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması ( Agreement on
Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights )
WCT :WIPO Telif Hakları Anlaşması( World Intellectual Property Organisation
Copyright Treaty )
WIPO: Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property Organization)
WPPT: WIPO Performanslar ve Fonogramlar Anlaşması (WIPO Performances and
Phonograms Treaty)
ATIFLARDA KULLANILAN KISALTMALAR
Mahkeme: AT Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi, TEKİNALP, Ünal, s.230-269,
Tekinalp&Tekinalp AB Hukuku içinde.
IX
Sınai Haklar, TPE : Sınai Haklar İle İlgili Uluslararası Anlaşmalar ve İlişkiler”,
Ankara, TPE Yayınları , 2002
Rapor, 2000, DPT : 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Fikri Haklar Özel İhtisas
Komisyonu Raporu”, DPT, Ankara, 2000
Tekinalp&Tekinalp AB Hukuku: TEKİNALP, Gülören, TEKİNALP, Ünal,
ATAMER ,Yeşim M., ODER, B. Emrah, ODER ,Burak, OKUTAN, Gül, Avrupa
Birliği Hukuku, İstanbul, Beta Yayınevi ,2000
X
ÖZET
Bu çalışmada sınai mülkiyet haklarıyla ilgili çalışan uluslararası kuruluşlar
incelenmiştir. Çalışma WIPO, DTÖ ve AB ile sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede, söz
konusu uluslararası organizasyonların yapıları, yetkili organları, çalışma yöntem ve
usulleri , karar alma mekanizmaları ve karar alma prosedürleri araştırılmıştır.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm WIPO hakkındadır. WIPO
Kuruluş Anlaşması dahil olmak üzere 23 anlaşmayı yöneten WIPO, fikri mülkiyet
haklarıyla ilgili en önemli uluslararası kuruluştur. Bu anlaşmalardan yedi tanesi fikri
mülkiyet, diğerleri sınai mülkiyet hakları ile ilgilidir. Bizim ilgi alanımızı sınai
mülkiyet hakkındaki anlaşmalar oluşturmaktadır. Bu bağlamda sınai mülkiyet hakları
ile ilgili anlaşmalar tek tek incelenmiştir.
İkinci bölüm DTÖ hakkındadır. DTÖ anlaşmalarından biri olan TRIPS, DTÖ
tarafından yönetilmektedir. Bu sebeple sınai mülkiyet hakları alanında önemli bir
role sahip olan DTÖ de çalışmaya dahil edilmiştir. Ayrıca TRIPS Anlaşması’nın
sınai mülkiyet hakları ile ilgili bölümleri hakkında ayrıntılı bir çalışma yapılmıştır.
Son bölüm AB hakkındadır. Bu bölümde AB’nin, üye devletlerinin sınai
mülkiyet konusundaki mevzuatlarının harmonizasyonu için yaptığı çalışmalar
gözden geçirilmiştir.
Sonuç olarak çalışmada, sınai mülkiyet hakları alanındaki Türk mevzuatının
bu uluslararası sistemlerle uyumu karşılaştırılmıştır.
ABSTRACT
In this study, international organizations functioning on the subject of
industrial property rights have been examined. The content of the study is restricted
to the examination of the three main international organisations, i.e. WIPO, WTO
and EU. Within this framework, the structures, competent bodies, working methods
and procedures, decision-making mechanisms and decision-making procedures of
these international organizations have been evaluated extensively.
This study consists of three parts. The first part is about WIPO. WIPO that
administers 23 international agreements including WIPO Convention is the most
outstanding international organization in relation to intellectual property rights.
Seven of these agreements are about intellectual property rights and the others are on
the subject of industrial property rights. The agreements about industrial property
rights are of my special interest in this thesis. In that regard these agreements have
been examined one by one.
The second part is about WTO. Since TRIPS (Agreement on Trade-Related
Aspects of Intellectual Property Rights) is one of WTO agreements and administered
by WTO, WTO as an international organisation that has a vital role on this issue has
been included in to the content. Moreover, a detailed study about parts of TRIPS
agreement on industrial property rights has been done.
The last part is about EU. In this part, studies which EU have carried out for
harmonizing various legislations of member states about industrial property rights
have been overviewed. Finally, Turkish legislative system on industrial property
rights has been compared with these international legislation systems.
GİRİŞ
19. yüzyılda Sanayi Devrimi sonucu ortaya çıkan üretim artışı milletlerarası
ticarete o güne kadar görülmemiş bir ivme kazandırmıştır. Ticari hayattaki bu
gelişim tacirlere hayal bile edemeyecekleri büyük fırsatlar sağlamanın yanı sıra, yeni
problemlerle karşılaşmalarına da yol açmıştır. Tacirler ilk kez icatlarının başkaları
tarafından kullanılabileceğini, fikirlerinin ve markalarının üçüncü kişilerce
çalınabileceğini fark etmişlerdir. Bu problem uluslararası platformda yaklaşık 120
yıldır çözülmeye çalışılan sorunun, yani fikri mülkiyetin milletlerarası camiada nasıl
korunması gerektiğinin başlangıcını oluşturmuştur.
Soruna ilişkin ilk çözüm çalışmaları 1883 tarihli Sınai Mülkiyetin
Korunmasına İlişkin Paris ve 1886 tarihli Edebiyat ve Sanat Eserlerinin
Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmeleri ile başlamıştır. Halen WIPO(Dünya Fikri
Mülkiyet Teşkilatı), DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü) ve TRIPS Konseyi (Ticaretle
Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması Konseyi)’nde bu konudaki çalışmalar
devam etmektedir. Dinamik olan bu sürecin iki yönü bulunmaktadır. İlk olarak
devletlerin
fikri
mülkiyet
mevzuatlarında
yer
alan
hükümlerin
birbirine
uyumlaştırılması, ikinci olarak da milletlerarası sistemler ile uluslararası tescillerin
sağlanmasıdır.
1980’li yıllardan beri tüm dünyada hakim olan serbest piyasa ekonomisi ve
buna bağlı olan globalizm, fikri mülkiyet kavramının önemini bir kez daha
hatırlatmıştır. 1994 yılında kurulan DTÖ’nün üç konseyinden birinin TRIPS Konseyi
olması dahi konunun ehemmiyetinin açık bir göstergesidir. Dünyadaki bu gelişime
paralel olarak; Türkiye’nin, AB ile gümrük birliği kararı alması, serbest piyasa
ekonomisinin önündeki tüm engelleri kaldırmaya çalışması ve DTÖ’nün aktif bir
üyesi olması, fikri mülkiyeti ülkemiz için daha da önemli hale getirmiştir.
Sınai mülkiyet hakları ile ilgili uluslararası kuruluşları inceleyen bu çalışma
konusu, ülkemiz açısından sınai mülkiyetin uluslararası boyutunun yukarıda
açıkladığımız sebeplerle artan önemi ve gelecekte bu önemin daha da artacağına olan
inancımız sebebiyle tercih edilmiştir.
1
Çalışma, sınai mülkiyet hakları ile ilgili uluslararası kuruluşlardan ülkemizin
doğrudan ilişki içinde olduğu ve bizce de en önemlisi olan WIPO, DTÖ ve Avrupa
Birliği’ni genel hatlarıyla anlatmayı amaçlamaktadır. Böylelikle sınai mülkiyet
hakları ile ilgili işlemleri ülkemizde yürütmekle görevli olan Türk Patent
Enstitüsü’nün sürdürdüğü uluslararası çalışmaların önemi anlaşılmış olacaktır.
Çalışma ayrıca, bu konuda yapılacak olan diğer eserlere küçük de olsa bir fayda
sağlamayı hedeflemiştir.
Sınai mülkiyet hakları ile ilgili tüm uluslararası kuruluşları anlatmak bir
uzmanlık tezinin kapsamını kat kat aşacağından ve çalışma esas olarak ülkemiz ve
TPE için önem arzeden kuruluşları anlatmayı amaçladığından konu, WIPO, DTÖ ve
AB ile sınırlandırılmıştır. Bu kuruluşlar incelenirken önce genel yapılar, sonrasında
ise sınai mülkiyet alanındaki çalışmaları anlatılmıştır. Kuruluşların sınai mülkiyet
hakları ile ilgili tüm çalışmaları irdelenmeye çalışıldığından herhangi bir konu
hakkında aşırı analize girmemeye ve tezin sistematiğini bozmamaya özellikle dikkat
edilmiştir.
Bu esaslar çerçevesinde çalışma bir giriş ve bunu izleyen üç bölümden
oluşmuştur. Çalışmada birinci bölüm “WIPO” ya ayrılmıştır. Bu bölümde önce
Kuruluş Anlaşması çerçevesinde WIPO’nun yapısı incelenmiş, daha sonra WIPO
tarafından yürütülen sınai mülkiyet haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmalar tek tek
ele alınmıştır.
Çalışmanın ikinci bölümü ise “DTÖ” ye ayrılmıştır. Bu bölümde önce
DTÖ’nün yapısı ele alınmış, daha sonra DTÖ Kuruluş Anlaşması’nın eki olan
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması(TRIPS)’ndaki sınai mülkiyet
düzenlemeleriyle bu bölüm sona ermiştir.
Çalışmanın AB başlığını taşıyan üçüncü bölümünde, Avrupa Birliği,
organları ve Avrupa Birliği’nde sınai mülkiyet hakları ile ilgili çalışmalar üzerinde
durularak üçüncü bölüm sona ermiştir. Bu bölümde, tek bir başvuru ile birden çok
2
ülkede tescili mümkün kılabilen ve bu konudaki tek örnek olan OHIM (İç Pazar
Uyumlaştırma Ofisi) üzerinde özellikle durulmuştur. Tezde tespit edilen hususların
ve değerlendirmelerin ele alınacağı sonuç bölümüyle tez tamamlanmıştır.
3
1. DÜNYA FİKRİ MÜLKİYET TEŞKİLATI (WIPO)
1.1. WIPO’NUN TARİHSEL GELİŞİMİ
Dünyada, 18 inci yüzyılın son yarısında başlayan ve 19 uncu yüzyılda da
devam eden sanayi devriminin en önemli sonuçlarından biri, teknolojik gelişimdir.
Teknolojik gelişim, üreticilerin, o güne kadar görülmemiş sayıda icat yapmasına yol
açmıştır. Bu icatların, ticarete katılımı yani ekonomik fayda sağlayabilmesi ihtiyacı,
yeni teknolojilerin uluslararası platformda
korunması zorunluluğunu ortaya
çıkarmıştır. Çünkü, başka ülkeler tarafından taklit edilebilecek her icat, sahibinin
ekonomik çıkarlarını yeterince koruyamaz. Bu mecburiyet, bugün Birleşmiş
Milletlerin uzmanlık kuruluşlarından biri olan WIPO’nun temelini oluşturmuştur.
1873’de Viyana’da yapılan Uluslararası Keşifler Sergisi, fikri mülkiyetin
uluslararası arenada korunmasının gerekliliğini, ilk kez ortaya çıkarmıştır. Zira,
üreticiler, ticari açıdan getirisi olan fikirlerinin, diğer ülkeler tarafından çalınması ve
sömürülmesi korkusu ile sergiye katılmayı reddetmişlerdir. Bu sebeple, sergi,
üreticilerin
katılımında başarı sağlayamamıştır. Ticari açıdan değerli fikirlerin,
yabancı ülkeler tarafından çalınması tehlikesinin ortaya çıkması ülkeleri arayışlara
yöneltmiştir.
Ortaya çıkan, de facto soruna de jure çözüm üretme ihtiyacı kısa zamanda
sonuçlanmıştır. 1883’de, bir üye ülke vatandaşının, ticari açıdan değerli olan, patent,
marka, endüstriyel tasarım şeklindeki sınai mülkiyet haklarını diğer ülkelerde de
koruma elde etmesine yardımcı olacak şekilde düzenlenmiş ilk büyük uluslararası
anlaşma
olan
Sınai
Mülkiyetin
Korunmasına
İlişkin
Paris
Sözleşmesi
oluşturulmuştur. Paris Sözleşmesi, üye ülkelerin görüşmelerini organize etmek ve
diğer yönetsel görevleri gerçekleştirmek için bir uluslararası büro kuran 14 üye ülke
ile birlikte 1884 yılında yürürlüğe girmiştir. Halen yürürlükte olan 1883 tarihli Paris
Sözleşmesi, Sınai Mülkiyetin Anayasası olarak bilinmektedir.
4
1886’da yeni bir kavram, telif hakkı kavramı milletlerarası camiada yerini
almıştır.
1886 tarihli Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern
Sözleşmesi ile birlikte uluslararası arenaya telif hakkı müessesesi girmiştir. Bern
sözleşmenin amacı, üye ülke vatandaşlarının, fikri yaratıcılıklarını uluslararası alanda
korumak ve kişilerin, roman, öykü, şiir, oyun, şarkı, opera, müzikal, resim, çizim,
heykel ve mimari çalışmalar gibi yaratıcı çalışmalarının kullanımına ilişkin
ödemelerini almalarını sağlamaktır.
Paris
Sözleşmesi
gibi
Bern
Sözleşmesi
de
yönetsel
görevlerini
gerçekleştirmek için uluslararası bir büro kurdu. 1893’de bu iki küçük büro,
Fransızca kısaltması BIRPI ile bilinen uluslararası bir büro oluşturacak şekilde
birleşti.1 İsviçre’nin Bern şehrinde, yedi görevliden oluşan BIRPI, halen 181 üye
ülkesiyle dinamik bir varlık olan, dünyanın 95 ülkesinden yaklaşık 938 çalışanı ile
misyonu ve etkinliği sürekli olarak büyüyen WIPO’nun atasıydı.
Fikri mülkiyetin önemi artarken organizasyonun yapısı da değişmeye başladı.
1960’da BIRPI, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası organizasyonlara daha yakın
olmak için Bern’den Cenevre’ye taşındı. On yıl sonra BIRPI, fiziksel ve yönetsel
reformlar ve üye ülkelere cevap verebilecek bir sekreterya ile birlikte WIPO’ya
dönüştü. WIPO 1974’de, Birleşmiş Milletler’in üye ülkeleri tarafından fikri mülkiyet
kaynaklarını yönetmek konusunda büyük bir güç ve özel bir organizasyon
oldu.WIPO, 1996’da Dünya Ticaret Örgütü’yle bir birliktelik anlaşması yaparak
global ticaret yönetiminde fikri mülkiyet haklarına gösterilen önemle birlikte rolünü
genişletti. Paris ve Bern Anlaşmalarının liderliğinde Organizasyonun çalışması
yaklaşık 120 yıldır güçlenmeye devam etti ve Fikri Mülkiyet Hakkı sahibine, tanınan
korumanın alanı ve sağlanan hizmetler bu süre zarfında önemli şekilde gelişmeye ve
genişlemeye devam etti.
1
BIRPI bilinen en eski üçüncü hükümetler arası organizasyondur. Kuruluşu BIRPI’den eskiye
dayanan iki hükümetler arası organizasyon, 1865 tarihli Uluslararası Haberleşme Birliği ve 1874
tarihli Evrensel Posta Birliği’dir. BOBROVSZKY, Jenö, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO),
Türkiye’de ve Dünya’da Sınai Mülkiyet Koruması Uluslararası Konferansı , İstanbul, TPE
Yayınları, 1997, s.59
5
1.1.1.WIPO
KAPSAMINDA
FİKRİ
MÜLKİYETİN
GELİŞİMİ
WIPO’nun değerlendirmesine göre, Fikri Mülkiyet iki ana dalı içermektedir.
Bunlar, buluşlar, markalar ve endüstriyel tasarımlar konusunda sınai mülkiyet,
edebiyat, müzik, sanat, fotoğraf ve görsel-işitsel eserler konusunda telif haklarıdır.
Fikri
Mülkiyet’in
korunmasının
günümüz
dünyasında
kaydettiği
gelişim
çerçevesinde WIPO, yeni uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin düzenlenerek
sonuçlandırılması
ve
ulusal
mevzuatların
modernleştirilmesi
için
çaba
göstermektedir. Ayrıca konu ile ilgili bilgi derlenmesi ve bunun dağıtılması işlerinin
yerine getirilmesi, buluşlar, markalar ve endüstriyel tasarımlar gibi hakların değişik
ülkelerde korunması amacıyla, talep olduğunda bu konuda gerekli hizmetin ve
desteğin sağlanmasını da örgüt bir görev olarak üstlenmiş durumdadır.2
Fikri mülkiyetin korunmasında WIPO’nun çalışmalarının devamlı ve önemli
bir parçası; sürekli gelişme ve uluslararası norm ve standartlarda başvurudur.
Organizasyon, koruma için uluslararası düzeyde kabul edilen haklar ve genel
standartlar düzenleyen 23 anlaşmayı yönetir. WIPO’nun anlaşma sisteminin köşe
taşlarını Paris ve Bern Sözleşmeleri oluştururken, sonraki anlaşmalar korumayı
genişletmiş ve derinleştirmiş, aynı zamanda teknolojik değişim ve yeni alanları
eklemiştir. Bunlara iki örnek WIPO Telif Hakları Anlaşması(WCT) ve WIPO
Performanslar ve Fonogramlar Anlaşmasıdır (WPPT). Bu anlaşmalar 2002’de
yürürlüğe girmişlerdir ve telif hakkının uluslararası koruması ve internet çağıyla
ilişkili haklar konusunda yenilenmiş temel kuralları içermektedirler.3
2004’e kadar Fikri Mülkiyet
1883’den
alanında oluşan gelişmeler kronolojik olarak
aşağıdadır:
2
TURHAN, C. Bülent, Fikri Hakların Uluslararası Boyutu ve Türkiye’de Yapılan Fikri Haklar
Mevzuat Uyumu Çalışmaları , Ankara, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996, s. 33
3
WIPO Resmi Sitesi, http://www.wipo.int/about-wipo
6
1883’den 2004’e kadar Fikri Mülkiyet Hakları Alanında Oluşan
Gelişmeler
 1883: Sınai Hakların Korunmasına ilişkin Paris Sözleşmesi
 1886: Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunması Hakkında Bern
Sözleşmesi
 1891: Eşyalar Üzerinde Sahte ya da Aldatıcı Mahreç İşaretlerinin
Engellenmesi için Madrid Anlaşması
 1891: Markaların Uluslararası tescili ile ilgili Madrid Anlaşması
 1893: BIRPI kuruldu
 1925: Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Başvurusu için Lahey
Sözleşmesi
 1957: Markaların Tescili Amacıyla Eşya ve Hizmetlerin Sınıflandırılması
ile ilgili Nis Anlaşması
 1958: Menşe Adlarının Korunması ve Uluslararası Tescili için Lizbon
Anlaşması
 1960: BIRPI Cenevre’ye taşındı
 1961; İcracılar, Yapımcılar ve Yayın Organizasyonlarının Korunması
için Uluslararası Sözleşme (Roma Sözleşmesi)
 1961: UPOV Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşme
7
 1967: WIPO – Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünü Kuran
Stockholm
Anlaşması
 1968:
Endüstriyel
Tasarımların
Uluslararası
Sınıflandırılmasını
Düzenleyen Locarno Anlaşması
 1970: WIPO fiilen kuruldu
 1970: PCT- Patent İşbirliği Anlaşması
 1971: IPC–Uluslararası Patent Sınıflandırılmasını Düzenleyen Strasburg
Anlaşması
 1971:
Yapımcıların
Çalışmalarının
Yetkisiz
Çoğaltmaya
Karşı
Korunması için Cenevre Yapımcılar Sözleşmesi
 1973:Markaların Şekilli Elemanlarının Uluslararası Sınıflandırılmasını
düzenleyen Viyana Anlaşması
 1974: Uydu ile İletilen Program Taşıyıcı Sinyallerin Dağıtımı ile İlgili
Brüksel Sözleşmesi
 1977: Patent İşlemleri için Mikroorganizmaların Uluslararası Tevdi
Konusunda Budapeşte Anlaşması
 1981: Olimpik Sembolün Korunması İçin Nairobi Anlaşması
 1989: Görsel İşitsel Eserlerin Uluslararası Tescili Hakkında Anlaşma
Film Sicil Anlaşması
 1989: Entegre Devre Topografyalarına İlişkin Washington Anlaşması
8
 1989: Madrid Anlaşması’na Ek Protokol
 1994: Markalar Kanunu Anlaşması TLT
 1994: Avrasya Patent Sözleşmesi
 1996: WIPO Telif Hakları Anlaşması (WCT)
 1996: WIPO Performanslar ve Fonogramlar Anlaşması(WPPT)
 2000: Patent Kanunu Anlaşması (PLT)
1.2. BM UZMANLIK KURULUŞU OLARAK WIPO
1.2.1. GENEL OLARAK
Kısaca tanımlamak gerekirse, WIPO, devletlerin ortaklaşa çabaları ve
gerekirse diğer uluslararası teşkilatlarla işbirliği içerisinde bütün dünyada fikri
mülkiyetin himayesinin geliştirilmesini ve diğer birlikler arasında idari işbirliğini
sağlamayı amaçlayan4, Birleşmiş Milletler uzmanlık kuruluşudur.
Bu amaç çerçevesinde, 1893’de yalnızca dört uluslararası anlaşmayı yöneten
BIRPI’den bugün ikisi diğer uluslararası organizasyonların katılımıyla olmak üzere
23 anlaşmanın yöneticisi ve 181 üyeli WIPO’ya geçilmiştir.
Birleşmiş
Milletlerin
diğer
uzman
kuruluşlarıyla5
karşılaştırıldığında
WIPO’nun farklılık arz eden üç özelliği ortaya çıkmaktadır.
a) WIPO faaliyetleri baskın, standart ve yasal karakterlidir. Bu özellik, fikri
mülkiyet korumasının, WIPO tarafından getirilmiş uluslararası anlaşmalar ve WIPO
4
WIPO’yu kuran Stockholm Anlaşması madde 3
Birleşmiş Milletlerin en yaygın bilinirliğe haiz uzman kuruluşlarına örnek olarak , ILO (Uluslararası
Çalışma Örgütü), WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) gösterilebilir.
5
9
üyesi devletlerin ulusal
mevzuatları ile belirlenen kurala dayalı bir sistem ve
düzenleyici bir yapı olması ile ilişkilidir.
b) WIPO faaliyetlerinin ana yönü, ulusal ofisler ile işbirliği içerisinde, sınai
mülkiyetin korumasının gereklerinin yerine getirilmesinde özel kesime hizmet
verilmesi ve devletlerarası işbirliği yoluyla, fikri mülkiyetin korunmasının
geliştirilmesini desteklemesidir.
c)
Teşkilatın
faaliyetleri,
çoğunlukla
hizmetlerden
yararlanan
özel
kullanıcıların ödedikleri ücretlerle finanse edilir.6
WIPO uygun gördüğünde diğer hükümetler arası teşkilatlarla da iş ilişkileri
kurar ve işbirliği yapar. Bu teşkilatlarla bu amaçla yapılmış her genel anlaşma
koordinasyon komitesinin onayından sonra genel müdür tarafından sonuçlandırılır.
Teşkilat kendi yetkisindeki meseleleri için, hükümetler arası olmayan bütün
uluslararası kuruluşlarla veya hükümet kuruluşu olan veya olmayan milli kuruluşlarla
her türlü kararları alabilir. Ancak milli kuruluşlarla işbirliği için ilgili hükümetin
muvafakatının alınması gereklidir. Böyle kararlar, koordinasyon komitesinin
onayından sonra genel müdür tarafından alınır.
1.2.2. WIPO’nun GÖREVLERİ
WIPO’nun görevleri esas olarak Stockholm anlaşması madde 4’de
düzenlenmiştir. Ayrıca, fikri mülkiyetle ilgili uluslararası anlaşmalarda anlaşmanın
uygulanması, özel fikri mülkiyet anlaşmazlıklarına çözüm sağlamak veya fikri
mülkiyet bilgisini pazarlamak, ulaştırmak ve kullanmak için bir araç olarak bilgi
teknolojisini kullanmak konularında da WIPO’ya görevler verilmektedir7.
6
BOBROVSZKY, Jenö, agm , s.59-60
WIPO’yu görevlendiren başlıca uluslararası anlaşmalar,
- Sınai mülkiyet korumasına dair Paris Sözleşmesi
- Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korumasına dair Bern Sözleşmesi
- İcracılar, Yapımcılar ve Yayın Organizasyonlarının Korunması için Uluslararası
Sözleşmesi
7
10
Roma
Stockholm anlaşması madde 4 uyarınca WIPO’nun görevleri:
a) Bütün dünyada Fikri Mülkiyetin korunmasının geliştirilmesine yönelik
tedbirlerin
alınmasını
gerçekleştirmeye
ve
bu
sahada
milli
mevzuatların
birleştirilmesine hizmet etmek.
b) Paris Birliği, bu birlik ile irtibatlı kurulmuş özel birlikler, Bern Birliğinin
idari hizmetlerini yürütmek.
c)
Fikri Mülkiyetin himayesini geliştirmeye yönelmiş diğer uluslararası
bağlantıların
faaliyete geçirilmesini ihtiva eden idareyi üzerine almak veya bu tür
idareye iştirak etmek. Ancak, bu görev WIPO’ya ihtiyari olarak verilmiştir. Teşkilat
isterse bu hizmeti ifa eder, istemezse etmez.
d)
Fikri Mülkiyetin himayesini geliştirmeye yönelmiş bütün uluslararası
bağlantıların tesisini teşvik etmek.
e)
Fikri Mülkiyet sahasında kendisinden teknik ve hukuki yardım isteyen
devletlere yardımda bulunmak.
f) Fikri Mülkiyet ile ilgili bütün bilgileri toplamak ve yayınlamak. Fikri
Mülkiyet sahasındaki çalışmaları ifa etmek, teşvik etmek ve sonuçlarını yayınlamak.
g) Fikri Mülkiyetin uluslararası himayesini kolaylaştıran hizmetleri yerine
getirmek. Gerekli durumlarda bu konuda tescil yapmak ve yaptığı tescillerle ilgili
bilgileri yayınlamak.
- Yapımcıların Çalışmalarının Yetkisiz Çoğaltmaya Karşı Korunması için Cenevre Yapımcılar
Sözleşmesi
- Olimpiyat sembolünün koruması için Nairobi Anlaşması
- Eşyalar Üzerinde Sahte ya da Aldatıcı Mahreç İşaretlerinin Engellenmesi için Madrid Anlaşması
- Marka başvurusu, tescili ve tescil sonrası ile ilgili işlemler için patent ofislerince talep edilen
belgelerde ve işlemlerde uluslararası düzeyde harmonizasyonu sağlamayı amaçlayan Marka Kanunu
Anlaşması
- Brüksel Sözleşmesi Uydu ile İletilen Program Taşıyıcı Sinyallerin Dağıtımı ile İlgili sözleşme
- WIPO Telif Hakları Anlaşması (WCT )
- WIPO Performanslar ve Fonogramlar Anlaşması(WPPT)
11
h) Devletlerin ortaklaşa çabaları ve gerekirse diğer uluslararası teşkilatlarla
işbirliği içinde bütün dünyada fikri mülkiyetin himayesini geliştirmek ve diğer
birlikler arasında idari işbirliğini sağlamak için gerekli bütün diğer tedbirleri
almaktır.
Özellikle, torba hüküm niteliği taşıyan h bendi, WIPO’nun amaçları
çerçevesinde her tür faaliyette bulunmasına izin verici niteliktedir. Bu durum da,
Fikri Mülkiyete ülkelerin verdiği önemin kanaatimizce en açık işaretidir.
1.2.3.
WIPO’ya
TANINAN
KANUNİ
YETKİLER,
İMTİYAZLAR VE DOKUNULMAZLIKLAR
WIPO’nun yukarıda sayılan görevlerini yerine getirebilmesi için ona bir
takım yetki, imtiyaz ve sorumluluklar tanınmıştır. Öncelikle, WIPO her üye devletin
toprağı üzerinde, bu devletin kanunlarına uygun şekilde, amacına erişebilmek ve
görevlerini ifa edebilmek için gerekli hukuki haklardan yararlanır.
WIPO, İsviçre Konfederasyonu ve merkezin tespit edebileceği her devlet ile
merkez anlaşması yapabilir.
WIPO görevlilere ve bütün üye devletlerin temsilcilerine amacına erişebilmek
ve görevlerini yürütebilmek için, gerekli imtiyazlar ve dokunulmazlıklardan
faydalanma sağlamak amacıyla diğer üye devletler ile çift taraflı veya çok taraflı
anlaşmalar akdedebilir. Genel müdür, WIPO adına, gerek İsviçre gerekse diğer üye
ülkelerle yapılması düşünülen anlaşmalar için teşebbüste bulunabilir. Koordinasyon
Komitesinin onayından sonra bu anlaşmalar neticelendirilir ve imzalanır.
1.2.4. WIPO’ya ÜYELİK
- PLT Patent Kanunu Anlaşması
12
WIPO’nun halen 181 üye ülkesi bulunmaktadır. Ayrıca gözlemci statüsünde,
hükümetler arası organizasyonlar ve uluslararası hükümetler dışı organizasyonlar da
yer almaktadır.8 Bir devletin WIPO’ya üye olabilmesi için,
a) Paris Birliği veya Bern Birliği üyesi olması veya
b) Birleşmiş Milletler Teşkilatının veya
Birleşmiş Milletlere Bağlı Özel
Teşekküllerin veya Uluslararası Atom Enerjisi Ajanslığının üyesi bulunması veya
Uluslararası Lahey Adalet Divanı Statüsüne taraf olması veya WIPO Genel Kurulu
tarafından anlaşmaya taraf olmaya davet edilmiş olması gerekir. Bu devletler onay
veya katılma belgelerini genel müdüre tevdi ederek WIPO’ya üye olurlar.
1.2.5. WIPO’nun ORGANLARI
WIPO’nun organları Stockholm Anlaşması madde 6 ile madde 9 arasında
düzenlenmiştir. WIPO’nun başlıca organları, Genel Kurul, Konferans, Koordinasyon
Komitesi ve Uluslararası Büro’dur. Söz konusu organlara ilişkin Stockholm
Anlaşmasında yer alan düzenlemeler aşağıdaki biçimdedir.
1.2.5.1. Genel Kurul
Paris Birliği veya Bern birliğinden en az birine üye olan ve WIPO
sözleşmesine taraf olan devletlerin temsilcilerinden oluşan genel kurul WIPO’nun en
yetkili organıdır. Birliklerden herhangi
birine üye olmayan ancak WIPO
sözleşmesine taraf olan devletler genel kurul toplantılarına gözlemci statüsü ile kabul
edilir.
Genel kurulda her devlet, yedeklerden, müşavirlerden ve uzmanlardan
olabilecek bir delege ile temsil edilir.9 Her delegenin masrafı kendisini tayin eden
devletçe ödenir. Bir delege sadece tek bir devleti temsil edebilir ve onun adına oy
kullanabilir.
8
Bu bağlamda WIPO-AB ilişkileri ve WIPO-DTÖ ilişkileri özel önem arz etmektedir.
http://www.wipo.int/about-wipo/en/members/admission/index.html, (24.12.2004), Ayrıntılı bilgi için
aynı internet adresine bakılabilir.
9
Türkiye Cumhuriyetinin WIPO temsilcisi Doç. Dr. Yusuf BALCI’dır.
13
Genel kurul, genel müdürün teklifi üzerine her üç yılda bir olağan toplantısını
yapar. Ayrıca genel kurul, koordinasyon komitesinin veya genel kurula üye
devletlerin dörtte birinin daveti üzerine olağanüstü toplantı da yapabilir. Toplantılar
teşkilatın merkezinde yapılır.
1.2.5.1.1. Genel Kurulun Görevleri
a) WIPO Genel Kurulu, koordinasyon komitesinin teklifi üzerine genel
müdürü tayin eder.10
b) Genel Müdürün teşkilat ile ilgili raporlarını inceler ve onaylar. Ayrıca
genel müdüre teşkilat hakkında gerekli talimatları da verir.
c) Koordinasyon Komitesinin faaliyet raporlarını inceler ve onaylar ve gerekli
gördüğü konularda talimat verir.
d) Birliklerin üç yıllık harcama bütçelerini kabul eder.
e) Genel müdürün, fikri mülkiyetin himayesini geliştirmeye yönelmiş diğer
uluslararası bağlantıların faaliyete geçirilmesini ihtiva eden idareyi üzerine alır veya
bu tür idareye iştirak etmek konusunda teklif ettiği hükümleri onaylar.
f) WIPO’nun mali yönetmeliğini kabul eder.
g) Birleşmiş Milletler tatbikatına uyumlu olarak sekreteryanın çalışma dilini
tespit eder.
h) Devletleri, WIPO kuruluş anlaşmasına davet eder.
10
Dr. Kamil İDRİS WIPO’nun bu günkü genel müdürü olup , Aralık 2003’de genel kurul tarafından
bu göreve yeniden seçilmiştir.
14
i) Toplantılarına, WIPO’ya üye olmayan devletlerden, hükümetler arası veya
hükümetler dışı uluslararası kuruluşlardan hangilerinin gözlemci statüsünde kabul
edileceğine dair karar verir.
j) Genel kurul kendi iç yönetmeliğini hazırlar.
1.2.5.1.2. Genel Kurulda Karar Alınması
Genel kurulda üye devletlerin yarısı salt çoğunluğu teşkil eder. Genel kurulun
karar alabilmesi için gerekli olan toplantı yeter sayısı da salt çoğunluktur. Ancak, bir
oturumda, temsil edilen devletlerin sayısı yarıdan az fakat üçte birine eşit veya fazla
ise genel kurul yine karar alabilir. Bununla birlikte bu şekilde alınan kararlar kendi
yönetmeliği ile ilgili olanlar hariç, kendiliğinden sonuç doğurmaz.
Genel kurulun toplantı yeter sayısına uygun olarak almadığı ve yönetmeliği
ile ilgili olmayan kararlarının hayata geçmesi ancak özel bir usulle mümkündür.
Uluslararası büro, oturumda hazır bulunmayan genel kurul üyesi devletlere, tebellüğ
tarihinden itibaren üç ay içinde yazı ile reylerini veya çekimserliklerini bildirmelerini
isteyerek, söz konusu kararları iletir. Şayet bu müddetin bitiminde reylerini veya
çekimserliklerini bildirmiş olan devletlerin sayısı, oturum toplantı yeter sayısına
erişilmesi için lazım gelen devlet sayısına eşit veya fazla ise, söz konusu kararlar aynı
zamanda gerekli çoğunluğun elde edilmesi ile icraat safhasına konulur.
Her devlet genel kurulda bir oy hakkına sahiptir. Çekimserlik oy sayılmaz.
Genel kurul kararları, istisnai durumlar hariç üçte iki oy çokluğuyla alınır. Bu istisnai
durumlar şunlardır:
Genel müdürün, fikri mülkiyetin himayesini geliştirmeye yönelmiş diğer
uluslararası angajmanların faaliyete geçirilmesini ihtiva eden idareyi üzerine almak
veya bu tür idareye iştirak etmek konusunda teklif ettiği hükümleri onaylamak
konusundaki kararların kabulü verilen oyların dörtte üç çoğunluğunu gerektirir.
15
Birleşmiş Milletler Anayasasının 57 ve 63. maddeleri hükümlerine uygun
olarak Birleşmiş Milletlerle yapılan bir anlaşmanın onaylanması, verilen oyların onda
dokuz çoğunluğunu gerektirir.11
Genel müdürün tayini, uluslararası angajmanların faaliyete geçirilmesine
ilişkin idari işlerle ilgili genel müdür tarafından teklif edilen hükümlerin kabulü ve
teşkilat merkezinin transferi ile ilgili kararlar sadece genel kurulda değil Paris Birliği
ve Bern Birliği kurulunda öngörülen çoğunluğu da gerektirir.
1.2.5.2. Konferans
Konferans WIPO anlaşmasına taraf devletlerin tümünün katılımı ile oluşur.
Genel kurula katılım için birliklerden en az birine üye olma şartken, konferansa
katılım için böyle bir mecburiyet bulunmamaktadır.
Konferansta her devlet, yedeklerden, müşavirlerden ve uzmanlardan
olabilecek bir delege ile temsil edilir. Her delegenin masrafı kendisini tayin eden
devletçe ödenir. Bir delege sadece tek bir devleti temsil edebilir ve onun adına oy
kullanabilir.
Konferans, genel müdürün teklifi üzerine her üç yılda bir olağan toplantısını
genel kurulla aynı zaman ve aynı yerde yapar. Ayrıca konferans, üye devletlerin
çoğunluğunun talebi üzerine ve genel müdürün daveti ile olağanüstü toplantı da
yapabilir.
11
Birleşmiş milletler anayasasının 57. maddesi “1) Hükümetler arası anlaşmalarla kurulan ve kendi
kuruluş belgeleri gereğince ekonomik, sosyal, kültürel alanlarla eğitim ve sağlık alanlarında ve
bunlarla ilgili başka alanlarda geniş uluslararası yetkileri bulunan uzmanlık kuruluşları, 63. Madde
uyarınca Birleşmiş Milletler’e bağlanacaktır. 2) Birleşmiş Milletler’e bu şekilde bağlanan kuruluşlar
bundan böyle uzmanlık kuruluşları adıyla anılacaktır.” hükmünü içerirken;
Birleşmiş milletler anayasasının 63. maddesi “1) Ekonomik ve Sosyal Konsey, 57. Madde'de sözü
edilen kuruluşların herhangi biriyle, bu kuruluşun Birleşmiş Milletler’e hangi koşullar altında
bağlanacağını saptayan anlaşmalar yapabilir. Bu anlaşmalar Genel Kurul’un onayına sunulur.
2) Ekonomik ve Sosyal Konsey, ihtisas kuruluşlarına danışarak, onlara tavsiyelerde bulunarak ve
Genel Kurul ile Birleşmiş Milletler üyelerine tavsiyelerde bulunarak, bu ihtisas kuruluşlarının
çalışmalarını arasında eşgüdümü sağlayabilir.” hükmünü içermektedir.
16
1.2.5.2.1. Konferansın Görevleri
a) Sınai Mülkiyet sahasında genel menfaat meselelerini tartışır ve birliklerin
yetki ve özerkliğine tamamen saygı göstererek bu meseleler üzerinde tavsiyelerde
bulunabilir.
b) Konferansın üç yıllık bütçesini kabul eder.
c) Bütçenin sınırları içinde, üç yıllık teknik ve hukuki yardım programını
kabul eder.
d) WIPO anlaşmasının 17. maddesinde belirtilen prosedüre göre, bu
sözleşmede yapılacak değişiklikleri kabul eder.12
e) Toplantılarında, gözlemci statüsünde kabul edilecek, WIPO’ya üye
olmayan devletleri, hükümetler arası veya hükümetler dışı uluslararası kuruluşları
kararlaştırır.
f)
WIPO anlaşması çerçevesi dahilinde her türlü yararlı gayreti gösterir.
g) Konferans kendi iç yönetmeliğini yapar.
1.2.5.2.2. Konferansta Karar Alınması
Konferansta üye devletlerin üçte biri salt çoğunluğu teşkil eder. Konferansın
karar alabilmesi için gerekli olan toplantı yeter sayısı da salt çoğunluktur. 17. madde
hükümleri saklı kalmak üzere konferans kararlarını verilen oyların üçte iki
çoğunluğu ile alır. Her devlet Konferansta bir oy hakkına sahiptir ve çekimserlik oy
sayılmaz.
12
Bkz: İlerideki 1.2.6. WIPO Anlaşmasının Değiştirilmesi bölümü
17
Birliklerden birinin üyesi olmayan ancak WIPO anlaşmasına taraf devletlerin
aidatları yekünü, sadece bu devletlerin delegelerinin katılma hakkına sahip
bulundukları bir oylamada tespit edilir.
1.2.5.3. Koordinasyon Komitesi
Paris birliği yürütme komitesinin, Bern birliği yürütme komitesinin veya bu
iki yürütme komitesinin, bir veya bir diğerinin üyesi bulunan WIPO anlaşmasına
taraf devletlerden müteşekkil bir koordinasyon komitesi kurulur. Bu yürütme
komitelerinden biri kendini seçen kurulun üyesi memleketlerin dörtte birinden
fazlasından müteşekkil ise söz konusu komite kendi üyeleri arasından sayıları dörtte
bir geçmeyecek ve teşkilatın merkezinin bulunduğu memleket bu dörtte bir içine
girmeyecek şekilde koordinasyon komitesine üye olacak devletleri tespit eder.
Koordinasyon komitesinde her devlet, yardımcılardan, müşavirlerden ve
uzmanlardan olabilecek bir delege ile temsil edilir. Her delegenin masrafı kendisini
tayin eden devletçe ödenir. Bir delege sadece tek bir devleti temsil edebilir ve onun
adına oy kullanabilir.
Koordinasyon Komitesi, genel müdürün teklifi üzerine yılda bir defa olağan
toplantısını prensip olarak teşkilat merkeziyle aynı yerde yapar. Ayrıca
Koordinasyon Komitesi, genel müdürün daveti üzerine,
başkanın veya üyelerin
dörtte birinin talebi üzerine veya genel müdürün kendi kararı ile olağanüstü toplantı
da yapabilir.
Koordinasyon Komitesi,
Konferansın program veya bütçesi ve onun
gündemi ile ilgili meseleleri veya WIPO anlaşmasının değişiklik taleplerini
inceleyebilir. Bununla beraber, komite, birliklerden birinin üyesi olmayan bu
sözleşmeye taraf devletlerin hak ve görevlerini ilgilendirecek mahiyetteki WIPO
anlaşmasının tadili tekliflerini incelerken bu devletlerden dörtte biri komite
toplantılarına, komite üyeleri ile aynı haklara sahip olarak iştirak eder. Konferans her
olağan toplantısında, komitenin bu tür toplantılara iştirak edecek devletleri seçer.
18
Koordinasyon Komitesinin üyesi olmayan ama WIPO’ya üye her devlet, rey
hakkına sahip olmaksızın tartışmalara katılma hakkını haiz olarak gözlemcileri ile
komitenin toplantılarında temsil edilebilir.
Eğer, WIPO tarafından yönetilen başka birlikler, diğerleri gibi koordinasyon
komitesinde temsil edilmek isterlerse, temsilcileri Koordinasyon Komitesine üye
devletler arasından tayin edilir.
1.2.5.3.1. Koordinasyon Komitesinin Görevleri
a) Birliklerin organlarına, genel kurula, konferansa ve genel müdüre bütün
idari ve mali meseleler üzerine ve bütün diğer ister iki veya ikiden fazla birlikleri,
isterse bir veya birden fazla birliği ve teşkilatın müşterek menfaatleri üzerine ve
bilhassa birliklerin harcama bütçeleri üzerine olan hususlarda rapor vermek.
b) Genel kurulun gündem tasarısını hazırlamak.
c) Konferansın gündem tasarısı ile program ve bütçe tasarılarını hazırlamak.
d) Birliklerin müşterek harcamaları ile ilgili üç yıllık bütçenin esası
üzerinde, teknik ve hukuki yardımla ilgili üç yıllık programın esası üzerinde ve
benzeri yıllık program bütçeleri hakkında görüş belirtmek.
e) Genel Müdürün görevi bittiğinde veya bu görev boşaldığında genel
kurulun bu göreve atama yapması için bir aday ismi teklif eder. Eğer, genel kurul
onun gösterdiği adayı atamaz ise, koordinasyon komitesi bir başka aday gösterir. Bu
yöntem en son gösterilen adayın genel kurul tarafından atanmasına kadar tekrarlanır.
f) Genel Müdürlük görevi genel kurulun iki toplantısı arasında boşalırsa,
genel müdürün göreve başlayacağı zamana kadar görev yapması için vekaleten bir
genel müdür atamak.
19
g) WIPO anlaşması çerçevesinde kendisine verilen her türlü görevi
yürütmek.
h) Komitenin kendi iç yönetmeliğini yapmak.
1.2.5.3.2. Koordinasyon Komitesinde Karar Alma
Paris birliği veya Bern birliği yürütme komitelerinin sadece birine veya her
ikisine üye her devletin komitede bir oy hakkı vardır. Çekimserlik oy sayılmaz. Bir
delege ancak bir devleti temsil eder ve onun adına oy kullanabilir. Koordinasyon
komitesinin, üyelerinin yarısı salt çoğunluğu teşkil eder. Koordinasyon komitesi
fikirlerini bildirir ve verilen oyların adi çoğunluğuna göre karar alır.
Adi bir çoğunluk elde edilmesine rağmen, komitenin her üyesinin, oylamadan
hemen sonra özel bir usulle oyların özel sayısını isteyebilme hakkı vardır. Böyle bir
talep vuku bulduğunda üzerlerinde Paris birliği yürütme komitesine üye devletler ile
Bern birliği yürütme komitesine üye devletlerin isimlerinin karşı karşıya bulunduğu
iki ayrı liste tanzim edilir. Her devletin oyu kayıtlı bulunduğu listelerin her birinde
isminin karşısına kaydedilir. Bu özel sayımda listelerin her birinde çoğunluğun
sağlanamadığı görüldüğünde teklif kabul edilmiş sayılmaz.
1.2.5.4. Uluslararası Büro
WIPO
anlaşmasında,
adlandırma
olarak
Uluslararası
Büro
ibaresi
kullanılmasına rağmen madde 9 fıkra 1’de açıkça “ Uluslararası Büro Teşkilatın
sekreteryasından oluşur” hükmü yer almaktadır. Uluslararası Büro iki veya daha
fazla yardımcının eşliğinde bir genel müdür tarafından idare edilir.
13
Genel müdür
altı yıldan az olmayan bir süre için seçilir. Bir genel müdür tekrar atanabilir ve genel
müdürlük süreleri ve atanma şartları genel kurul tarafından tespit edilir.
13
WIPO’da bugün itibariyle iki genel müdür yardımcısı vardır.
20
Genel müdür, teşkilatın en yüksek memurudur ve teşkilatı temsil eder. Genel
müdür genel kurula karşı sorumludur ve onun teşkilatın iç ve dış işleri ile ilgili
direktiflerine uyar. Genel müdür, bütçe ve program tasarılarını ve muayyen süreli
faaliyet raporlarını hazırlar. İlgili devletlerin hükümetlerine ve birliklerin ve
teşkilatın yetkili organlarına bu faaliyet programları ile bütçeyi gönderir.
Genel müdür ve onun tayin ettiği tüm personel, oy hakkına sahip olmaksızın,
genel kurulun, konferansın, koordinasyon komitesinin ve bütün diğer komite ve
çalışma gruplarının toplantılarına iştirak eder. Genel müdür veya onun tayin ettiği
bir teşkilat mensubu bu organların sekreteridir.
Genel müdür, Uluslararası Büronun iyi çalışması için gerekli personeli tayin
eder. Koordinasyon komitesinin tasvibinden sonra genel müdür yardımcılarını tayin
eder. Görev şartları, genel müdürün teklifi üzerine Koordinasyon komitesince
onaylanması lazım gelen personel statüsü ile tespit edilmiştir. Yüksek kabiliyet,
istidat, doğruluk bakımından son derece kalifiye memurlardan kurulu bir hizmet
camiası sağlama zorunluluğu, göreve alma ve personelin çalışma şartlarının
tespitinde hakim bir unsur olarak göz önüne alınır. Mümkün olduğu kadar geniş bir
coğrafi temele dayalı görev bölümü sağlamanın ehemmiyeti personel alımında ayrıca
dikkate alınır.
Genel müdür ile personelin görevleri tamamen uluslararası nitelik taşır.
Görevlerinin ifasında, hiçbir hükümetten veya teşkilata yabancı hiçbir makamdan
talimat
almazlar.
Uluslararası
görevleriyle
bağdaşması
mümkün
olmayan
mahiyetteki her hareketten kaçınırlar. Her üye devlet, genel müdürün ve personel
mensubunun özellikle
uluslararası karakterine saygı göstermek ve görevlerinin
ifasında onları tesir altında bırakmamakla yükümlüdür. Bu ayrıcalıklar da, Birleşmiş
Milletler Uzman Kuruluşların Ayrıcalık ve Dokunulmazlıkları Anlaşması’nda
öngörülen ayrıcalık ve dokunulmazlıklarla benzer niteliktedir.
1.2.6. WIPO ANLAŞMASININ DEĞİŞTİRİLMESİ
21
WIPO’nun organlarından olan konferansa değinirken belirtildiği gibi,
konferansın en önemli görevlerinden biri de
taleplerini
WIPO anlaşmasının değiştirilmesi
kabul etmektir.Bu sebeple WIPO anlaşmasında, anlaşmanın nasıl
değiştirilebileceğine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler dercedilmiştir.
WIPO anlaşmasının 17.maddesi değişiklikler başlığını taşımakta ve esas
olarak WIPO anlaşmasının değiştirilme prosedürünü düzenlemektedir. Madde 17 f.1
uyarınca sözleşmede değişiklik teklif etmeye üye devlet, koordinasyon komitesi veya
genel müdür yetkilidir. Bu teklifleri genel müdür konferans incelemeye tabi
tutmadan en az 6 ay evvel üyelere tebliğ etmekle mükelleftir.
Daha sonra, tebliğ edilen her değişiklik konferans tarafından onaylanır.
Birliklerden hiç birisinin üyesi olmayan ve bu sözleşmeye taraf olan devletlerin hak
ve angajmanlarını etkileyecek mahiyetteki değişiklikler söz konusu ise bu devletler
de oylamaya katılır. Birliklerden en az birine üye bulunan ve bu sözleşmeye taraf
olan devletler, bütün diğer değişikliklere ilişkin tekliflerde mutlak surette oy hakkına
sahiptirler.
Kendi sözleşmelerini ilgilendiren idari hükümlerin değişikliğinde, her birinde
tatbik edilebilen kaidelere göre, Paris Birliği kurulu ve Bern Birliği kurulu tarafından
ön kabulü yapılmış değişiklik teklifleri üzerinde, ancak oylama yapacağında mutabık
kalınarak, kullanılan oyların adi çoğunluğuyla değişiklik kabul edilir.
Her değişiklik, konferans tarafından
değişikliğin kabul edildiği sırada
teşkilat üyesi ve teklif edilen değişiklik hakkında oy verme hakkına sahip
devletlerden dörtte üçü tarafından, kendi anayasa kurallarına uygun olarak tevdi
edilmiş olan yazılı kabul bildirilerinin genel müdür tarafından kabulünden bir ay
sonra yürürlüğe girer. Bu şekilde kabul edilmiş her değişiklik, değişikliğin yürürlüğe
girdiği sırada teşkilatın üyesi bulunan ve ileride üyesi olacak bütün devletleri bağlar.
Bu teşmil hükmünün, tek istisnası üye devletlerin mali yükümlülüklerini arttıran
değişikliklerdir. Üye devletlerin mali yükümlülüğünü arttıran her değişiklik üye
22
devletler arasında sadece söz konusu değişikliği kabul ettiğini bildiren devletleri
bağlar.
1.3. WIPO TARAFINDAN YÖNETİLEN SINAİ MÜLKİYET
HAKLARI İLE İLGİLİ ANLAŞMALAR
WIPO halen 23 anlaşmanın yöneticisidir.14 Bu anlaşmalardan ilki WIPO
kuruluş Anlaşması olup yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır. WIPO’nun yürüttüğü
22 anlaşmanın bir kısmı fikri haklar ile ilgili iken bir kısmı da sınai mülkiyet ile
ilgilidir. WIPO’nun yürüttüğü anlaşmalardan fikri haklar ile ilgili olan; Edebiyat ve
Sanat Eserlerinin Korunması Hakkında Bern Sözleşmesi, Uydu ile İletilen Program
Taşıyıcı Sinyallerin Dağıtımı ile İlgili Brüksel Sözleşmesi, Görsel İşitsel Eserlerin
Uluslararası Tescili Hakkında Anlaşma Film Sicil Anlaşması,
Yapımcıların
Çalışmalarının Yetkisiz Çoğaltmaya Karşı Korunması için Cenevre Yapımcılar
Sözleşmesi, İcracılar, Yapımcılar ve Yayın Organizasyonlarının Korunması için
Uluslararası Sözleşme Roma Sözleşmesi, WIPO Telif Hakları Anlaşması (WCT),
WIPO Performanslar ve Fonogramlar Anlaşması(WPPT) tez konusu dışında
olduğundan ele alınmayacaktır. Sınai Mülkiyet ile ilgili olan ve WIPO tarafından
yürütülen anlaşmalar aşağıdadır.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatınca 1993 yılında alınan karar gereğince WIPO
tarafından yürütülecek anlaşmalara ödenecek üyelik aidatları tek kalemde
toplanmıştır. Bu sebeple WIPO tarafından yürütülen anlaşmaların herhangi birine
üye bir devletin diğer anlaşmalara katılımı ek bir mali külfet getirmemektedir.
Ülkemiz gibi sınai mülkiyet mevzuatını hızla revize eden ülkeler açısından önemli
avantaj sağlayan bu durum yardımıyla
düşündüğümüz anlaşmalara Anayasa m. 90
14
katılımın menfaatimize olacağını
15
hükmü de dikkate alınarak bakanlar
Ayrıntılı bilgi için bkz. Bölüm 1.1.2.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma başlığını taşıyan Anayasanın 90 ıncı maddesi
“Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı Devletlerle ve milletler-arası kuruluşlarla yapılacak
andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun
bulmasına bağlıdır. Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan
andlaşmalar, Devlet maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin
yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe
konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet
15
23
kurulu kararı ile katılabilmemiz olanaklı kılınmıştır. 16
1.3.1. SINAİ MÜLKİYETİN KORUNMASINA DAİR PARİS
SÖZLEŞMESİ
WIPO, bugün ikisi diğer uluslararası organizasyonların katılımıyla olmak
üzere 23 anlaşmanın yöneticisidir. WIPO tarafından yönetilen anlaşmaların bir kısmı
fikri haklar ile bir kısmı da sınai mülkiyet hakları ile ilgilidir. WIPO tarafından
yönetilen sınai mülkiyet hakları ile ilgili uluslararası anlaşmaların başında Paris
Sözleşmesi gelir.
Sınai mülkiyetin anayasası olarak bilinen ve hiç kuşkusuz bu güne kadar
yapılan en önemli uluslararası anlaşmalardan olan Paris Sözleşmesi 20-Mart-1883
tarihinde 9 ülke tarafından imzalanmıştır.17 Paris Sözleşmesi, üye ülkelerin
görüşmelerini organize etmek ve diğer yönetsel görevleri gerçekleştirmek için bir
uluslararası büro kuran 14 üye ülke ile birlikte 1884 yılında yürürlüğe girmiştir. 1891
yılında yorum protokolü ile tamamlanan ve halen yürürlükte olan Paris Sözleşmesi,
14.02.1900 tarihinde Brüksel’de, 02.06.1911 tarihinde Washington’da, 06.11.1925
tarihinde Lahey’de, 02.06.1934 tarihinde Londra’da, 31.10.1958 tarihinde Lizbon’da,
14.07.1967 tarihinde Stockholm’de
gözden geçirilmiş ve 1979 yılında tadil
edilmiştir.
Türkiye Paris Sözleşmesi’ne katılmayı Lozan Sulh Antlaşmasının eki olan
Ticaret Mukavelenamesi’nin 14. maddesi ile kabul etmiş ve taahhüdünü 1925 yılında
Meclisinin bilgisine sunulur. Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile
kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların
Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre
yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan
yürürlüğe konulamaz. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında
birinci fıkra hükmü uygulanır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun
hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.”
hükmünü içermektedir.
16
Nitekim Türkiye’ nin Markaların Uluslararası Tescili Hakkındaki Madrid Protokolüne katılımı
05.08.1997 tarih ve 97/9731 sayılı, Nis Anlaşmasına katılımı ise 12.07.1995 tarih ve 95/7094 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmiştir.
17
İlk metni imzalayan 9 ülke: Belçika, Brezilya, İspanya, Hollanda, Tunus, İngiltere, İsviçre, İtalya ve
Portekizdir. Bkz. HİRŞ, Ernest, Fikri ve Sınai Haklar, Ankara, Ar basımevi, 1948, s.46
24
Ticaret Mukavelenamesini 342 sayılı kanunla onayarak yerine getirmiştir. 1930
yılında Paris Sözleşmesinin Lahey metnini 1619 sayılı kanunla benimsemiştir.18
1956’da Londra tadil metnine, 1976’da Stockholm Tadil Metninin (13-30 ) arası
maddelerine, 1 Şubat 1995’den itibaren de Stockholm metninin (1-12) arası tadil
maddelerine taraf olmuştur. Sözleşmeye 03.01.2005 tarihi itibarı ile 168 ülke
üyedir.19
1.3.1.1. Paris Sözleşmesinin Özellikleri
Paris Sözleşmesine nihai şeklini veren Stockholm metni sonucu oluşan
koruma sisteminin başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir.
Paris sözleşmesi,
üyeler arasında sadece bir sözleşme ilişkisi kurmamakta aynı zamanda tüzel kişiliğe
haiz bir birlik oluşturmaktadır. Anlaşmanın 1. maddesinin birinci bendinde bu husus
“ Bu anlaşmayı uygulayan ülkeler sınai mülkiyeti koruma için bir kurul oluştururlar”
biçiminde ifade edilmiştir. Paris Sözleşmesi uyarınca kurulan Birliğin organları
kurul 20(madde 13 ) , yürütme komitesi (madde 14), uluslararası büro (madde 15) ve
değişiklik komitesidir (madde 17 fıkra 2) 21.
Paris sözleşmesinin bir diğer özelliği, milli muamele veya yerli ile eşit işlem
ilkesini getirmesidir. Bu ilke uyarınca, her üye ülke diğer üye ülke vatandaşlarına,
kendi vatandaşlarına sağladığı sınai mülkiyet korumasının aynısını sağlamak
zorundadır. Paris Sözleşmesi’ne üye olmayan ülke vatandaşları, üye ülkelerden
18
TEKİNALP, Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, 4. Bası, İstanbul, Beta yayınları, 2004, s.82
Sayı WIPO’nun resmi internet sitesinden alınmıştır. Üye ülkelerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz:
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=2 ( 03.01.2005)
20
Her ne kadar TEKİNALP genel kurul ibaresini kullanıyor olsa da Resmi Gazetede ilan edilen
metnin On üçüncü maddesinin başlığı “Birliğin Kurulu” olduğu için ve orijinal metindeki ibarenin de
“Assembly of the Union” olduğu için çalışmada genel kurul yerine kurul kelimesi tercih
edilmiştir.Bkz
ve
karşılaştırınız.
http://www.wipo.int/treaties/en/ip/paris/trtdocs_wo020.html
(03.01.2005) ile TEKİNALP, age, s.81
21
Her ne kadar TEKİNALP birliğin organları arasına 28. maddede öngörülen uyuşmazlıkları çözmeye
yetkili uluslararası mahkemeyi alıyor olsa da kanaatimizce madde metninden yola çıkarak böyle bir
sonuca varmak imkanı bulunmamaktadır. Zira madde 28 fıkra bir “ Bu anlaşmanın tatbiki veya
yorumuyla ilgili, Birlik Ülkesi iki veya daha fazla ülke arasında konuşma yoluyla çözümlenemeyen
her uyuşmazlık, söz konusu ülkeler bir başka tarz çözüm yolu kabul etmedikçe, bahis konusu
ülkelerden birisi tarafından dilekçe vermek suretiyle Uluslararası Adalet Divanına götürülebilir.
Uyuşmazlığı divana götüren ülke tarafından uluslararası büro haberdar edilecektir.” hükmünü
içermektedir. Özellikle son cümle dikkate alındığında, uyuşmazlıkları çözmeye yetkili uluslararası
19
25
birinde, ikamet etmesi veya gerçek ve etkin bir sanayi veya ticari kuruluşa sahip
olması şartıyla bu muameleden yararlanır.
Paris Sözleşmesi’nin özelliklerinden biri de asgari haklar ilkesi ( İure
Convansionis)22dir. Bu ilke uyarınca, sözleşmeye üye ülkeler sınai mülkiyet
haklarına asgari olarak sözleşmede tanınan hakları tanıyacaklardır. Üye ülkeler, sınai
mülkiyet haklarına sözleşmede öngörülen
haklardan fazlasını bahşetmekte
serbesttirler.
Paris Sözleşmesinin son özelliği, rüçhan hakkı ilkesine yer vermesidir.
Rüçhan hakkı, buluşlar, faydalı modeller, markalar ve endüstriyel tasarımlara
uygulanan bir haktır. Rüçhan hakkı konusunda Paris Sözleşmesi dördüncü madde,
ayrıntılı hükümler getirmektedir. Rüçhan hakkından yararlanabilmek için üye
ülkelerden birinde yapılan bir başvuruyu23 esas alan, başvuru sahibinin belirli süreler
içinde24, üye ülkelerden herhangi birinde koruma için başvuruda bulunması gerekir.
Belirtilen süreler içinde rüçhan hakkının kullanılmaması durumunda rüçhan hakkı
düşer. Yani ilk başvuru ile diğer üye ülkelerde yapılan sonraki başvuru tarihleri
arasında, üçüncü kişiler tarafından yapılacak başvurulara karşı rüçhan hakkı ileri
sürülemez.
Rüçhan hakkı ilkesi ile, belirtilen süreler içinde üçüncü kişiler tarafından
yapılan başvuruların, değerlendirme açısından, rüçhan hakkı sahibinin önüne
geçmesine engel olunmaktadır. Altı ve on iki aylık süreler içinde rüçhan hakkı
sahibine koruma isteyeceği ülkeler hakkında karar verme imkanı tanınmaktadır.
1.3.2. MARKALARIN ULUSLARARASI TESCİLİ İLE İLGİLİ
MADRİD ANLAŞMASI
mahkemeyi, Paris Birliğinin organlarından biri olarak değil tamamen farklı statüde bir uluslararası
mahkeme olarak kabul etmek gerekir. bkz. TEKİNALP, age, s. 81
22
TEKİNALP, age, s. 81
23
Gerek 551 sayılı Markalar Kanununun 21. maddesinde gerek 556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında KHK madde 26’da düzenlenen sergilerde teşhirden doğan rüçhan hakkının kaynağı Paris
Sözleşmesi değildir. Benzer düzenleme 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğünün SERGİLEME
ÖNCELİĞİ başlığını taşıyan 33. maddesinde de yer almaktadır.
24
Rüçhan hakkı süresi Patentler ve Faydalı Modeller için on iki ay, Endüstriyel Tasarımlar ve
Markalar için altı aydır.
26
Türkiye’nin taraf olmadığı Madrid Anlaşması, ulusal düzeyde tescil edilmiş
bir markanın, uluslararası merkezi bir büroya25 bildirilerek tescil edilmesi ve bu yolla
markanın diğer üye devletlerde de aynı statüye sahip olmasını sağlamayı amaçlayan
markaların uluslararası tescili ile ilgili bir anlaşma olup, 1891 yılında Madrid’de
imzalanmıştır.
Madrid anlaşmasının üçüncü maddesi hükümleri uyarınca, uluslararası
büroya tescil ettirilen marka, diğer devletlerde de başvuru yapılmış gibi bu ülkelerin
ulusal mevzuatlarına göre korunur.
Madrid Anlaşması, 1900 yılında Brüksel’de, 1911 yılında Washington’da,
1925 yılında Lahey’de, 1934 yılında Londra’da, 1957 yılında Nis’de ve 1967 yılında
Stockholm’de kabul edilen yeni metinler sonucu değişikliğe uğramıştır. Stockholm
metninde 1979 yılında bir değişiklik daha olmuştur. Madrid anlaşmasına halen 56
devlet üyedir.26
1989 yılında Madrid Anlaşmasıyla ilgili bir protokol imzalanmıştır.
Protokolün belki de en önemli özelliği ülkelere Madrid Anlaşmasına taraf olmadan
Protokole taraf olma imkanı tanımasıdır. Halen 66 üye ülke veya uluslararası27
kuruluşa sahip Protokolün anlaşmadan daha başarılı olacağı rahatlıkla söylenebilir.
Ülkemizin de taraf olduğu bu protokol hakkında bir sonraki bölümde ayrıntılı bilgi
verilecektir.
1930 yılında
kabul edilen 1619 sayılı Kanun’la, 1891 tarihli Madrid
Anlaşmasının 1925 tarihli Lahey değişikliğine Türkiye’nin katılması hususunda
hükümete yetki verilmiştir. Sonradan 1955 yılında İcra Vekilleri Heyeti Türkiye’nin
Madrid Anlaşmasından çekilmesine karar vermiştir. Ancak bu durumda dahi,
Türkiye, Madrid Anlaşması hükümlerine göre tescil edilen uluslararası markaların,
25
Madrid Anlaşmasının 1inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ve markaların uluslararası
düzeyde incelenmesi ile ilgilenen büro şu anda WIPO bünyesinde yer almaktadır.
26
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=21 (03.01.2005)
27
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=8
(03.01.2005) Avrupa
Birliği üye devletlerden bağımsız olarak 01.01.2004 tarihinden itibaren Madrid Protokolüne taraftır.
27
uluslararası tescil sürelerinin sonuna kadar ülkemizde korunmaya devam edeceğini
deklare etmiştir. Madrid Anlaşmasından çekilmemize gerekçe olarak, merkezi sicile
kayıtlı çok sayıda yabancı markanın Türkiye’de korunmasına karşılık , aynı
imkandan yararlanarak uluslararası düzeyde korunan Türk markalarının sayısının
azlığı ve yabancı markaların Türkiye’de korunabilmesi için ayrıca tescil edilmelerine
gerek kalmamasının neden olduğu döviz kayıpları gösterilmiştir.28
1.3.2.1. Markaların Uluslararası Tescili İle İlgili Madrid
Anlaşmasına İlişkin Protokol
Madrid Anlaşması ile getirilen sistemin, markanın önce kendi ülkesinde tescil
edilmesini şart koşması, bazı sorunlara yol açmıştır. Bilindiği gibi bazı ülkelerde,
marka, ulusal makam tarafından yapılacak uzun ve ayrıntılı bir süreç sonunda tescil
edilir.29 Bazı ülkelerde ise tescil, ilgili makamca herhangi bir ön inceleme
yapılmaksızın, markanın ilgili makama tevdii üzerine yapılır.30 Ön inceleme sistemini
kabul eden ülkelerde incelemenin uzun sürmesi, ilgililere tescil başvurusuna karşı
itiraz hakkının tanınmış olması ve bu itirazın değerlendirilmesinin zaman alması, bu
ülkeler ile tevdii sistemini kabul eden ülkeler arasında dengesizlik yaratmıştır.
Rekabeti ve eşitliği bozan bu durum ayrıca
ön inceleme sistemini kabul eden
devletlerin marka sicillerinin, tevdii sistemini kabul eden ülke menşeli ve ciddi
herhangi bir denetimden geçmemiş markalar tarafından işgaline yol açmıştır. İnceleme
sistemini
kabul
eden devletler, bu markaların
kendi
ülkelerinde korunup
korunamayacaklarını Madrid Anlaşmasının çizdiği sınırlar içinde ayrıca incelemek
durumunda kalmışlardır. 12 aylık bu inceleme süresi de ülkesel ofislerin iş yükünü
arttırmıştır.
28
DERİCİOĞLU, Hayri, Türk Sınai Mülkiyet Mevzuatı ve Tatbikatı, C. I, Ankara, APB Yayınları,
1957, s.343
29
Ön inceleme sistemi denen bu tescil sistemini uygulayan ülkelere Almanya, İngiltere, Amerika ve
Türkiye örnek olarak gösterilebilir. Ancak ,inceleme sisteminde de incelemeye dahil edilen hususlar
ülkelere göre farklılık arz edebilir.
30
Tevdii sistemi denen bu sisteme örnek olarak İsviçre gösterilebilir.
28
Tüm bu sorunlar ve Madrid anlaşmasına katılımda istenen düzeye
ulaşılamaması31 WIPO’yu yeni arayışlara yöneltmiştir. Madrid Anlaşmasına
katılmakta zorluklarla karşılaşan ülkelerin sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla,
markaların uluslararası tescili ile ilgili Madrid Protokolü uygulamaya konulmuştur.
Bu bağlamda Madrid Protokolü, Madrid Anlaşmasının ilkelerini benimseyen ayrı bir
anlaşma olarak tasvir edilebilir.32 Madrid protokolü gerekli sayıda katılımın
tamamlanmasıyla 01.04.1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Madrid Protokolü uyarınca uluslararası tescil başvurusunda bulunabilmek
için, tescilli bir marka veya henüz tescile bağlanmamış bir marka tescil başvurusu
yeterlidir. Böylelikle Anlaşmanın getirdiği tescil edilmiş marka zorunluluğu ortadan
kaldırılmıştır. Protokole üye ülkelerin kendi ülkelerinde tescili yapılmak istenen
markaya koruma sağlayıp sağlamayacakları konusunda araştırma yapıp görüşlerini
bildirmeleri için öngörülen süreyi 18 aya çıkarmalarına da izin verilmiştir.33
Madrid Protokolünün bir diğer avantajı, üye ülkelere, anlaşmaya göre daha
yüksek gelir payı sağlamasıdır. Bu da özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından
protokolün bir diğer avantajı olmakta, aynı zamanda da
protokolün cazibesini
arttırmaktadır.Ayrıca protokole göre uluslararası sicile kaydedilen marka 20 yıl yerine
10 yıl süre için korunur.
Madrid Protokolünde ayrıca, uluslararası tescile esas alınan ulusal markanın
sonradan 5 yıl içinde kaydının ilgili ulusal makamca silinmesi nedeniyle uluslararası
tescilin etkisini kaybetmesi halinde, marka sahibine yine de hak tanınmıştır.
31
Madrid Anlaşmasının yukarıda belirtilen sakıncaları ihtiva etmesi İngiltere, İrlanda, Danimarka,
İsveç gibi önemli Avrupa devletleri ile Amerika ve Japonya’nın anlaşmaya katılmamasına neden
olmuştur. Amerika’nın protokole girmesini özendirmek amacıyla çalışma lisanı olarak İngilizce de
kabul edilmiştir. Nitekim tüm bu çalışmalar Amerika’nın 2003 yılında Protokole taraf olmasıyla
başarıya ulaşmıştır.
32
Madrid Protokolü ile Madrid Anlaşması yürürlükten kaldırılmamaktadır. Madrid anlaşmasını
imzalamış olan devletler protokole katılıp katılmadıklarına bakılmaksızın anlaşma hükümleri ile
bağlıdırlar.
33
Madrid Anlaşmasına göre maksimum 12 ay olan bu süre özellikle ön inceleme sistemini kabul eden
devletlerde yeterli değildir. Nitekim Türkiye’de Protokole katılırken 12 ay olarak ilan ettiği tescili
yapılmak istenen markaya koruma sağlayıp sağlamayacağı konusundaki araştırma süresini daha sonra
18 aya çıkarmıştır.
29
Uluslararası tescili ortadan kalkan marka hakkı sahibi, silinen kayda mesnet başvuru
tarihini esas alarak başvurusunu, diğer bir üye devlet için ulusal başvuruya çevirebilir.
Madrid Protokolü ile getirilen bir diğer yenilik de, sadece devletlerin değil
uluslararası örgütlerin de madde 14 uyarınca protokole taraf olma imkanının
sağlanmasıdır.34 Nitekim Avrupa Birliği, üyelerinin katılımından bağımsız olarak
01.01.2004 tarihinde Protokole üye olmuştur. Japonya’nın, Amerika’nın nihayetinde
de AB’nin üye olması protokolün uluslararası camiada başarısının açık kanıtıdır.
Madrid Protokolüne üyelik başvurusu, kabul, onaylama işlemleri doğrudan
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nce yürütülmektedir. Protokole taraf
ülkeler, Madrid Anlaşmasına taraf olmasalar bile anlaşma ile oluşturulan kurula ve
Madrid Birliği’ne dahil olmaktadır.
Türkiye ile Avrupa Birliği Ortaklık Konseyinin gümrük birliği çerçevesinde
aldığı 1/95 sayılı kararının 8 numaralı ekinin altıncı maddesinin35 birinci fıkrasında
yer alan hüküm uyarınca Türkiye’nin gümrük birliğinin başlangıcından itibaren üç yıl
içinde markaların uluslararası tescili ile ilgili Madrid Anlaşmasına ilişkin protokole
üye olması gerekmekteydi.
Söz konusu Protokole katılımın sanayicilerimizin yararına olacağı düşüncesi,
protokolün yukarıda sayılan avantajları, Türkiye’ye mali yükümlülük getirmemesi ve
milli mevzuatta değişiklik getirmemesi hususları da göz önüne alınarak, Avrupa
Birliği ortaklık Konseyinin 1/95 sayılı kararındaki yükümlülüğümüzün de yerine
getirilmesi açısından söz konusu Protokole katılım 5.8.1997 tarih ve 97/9731 sayılı
Bakanlar Kurulu’nun kararı ile uygun görülmüş ve Protokol Türkiye için 01.01.1999
tarihinde yürürlüğe girmiştir. 01.01.2005 tarihi itibarı ile Madrid Protokolüne 65 ülke
ve Avrupa Birliği üyedir.
34
Protokole Avrupa Birliği’nin katılımından sonra çok önemli bir hale gelen , bu hüküm sayesinde
Topluluk Markası için yapılan bir marka tescil başvurusu uluslararası tescile esas alınabilecektir.
Benzer şekilde WIPO’da uluslararası bir tescili bulunan marka hakkı sahibi de tescili talep ettiği ülke
olarak AB’yi seçerek bir Topluluk Markasına sahip olabilecektir.
35
Sekiz numaralı ek Fikri, Sınai ve Ticari Mülkiyetin korunması hakkında olup altıncı madde Gümrük
Birliğinin başlangıcından itibaren üç yıl içinde Türkiye’nin yerine getirmesi gereken yükümlülüklere
ilişkindir.
30
1.3.3. ENDÜSTRİYEL TASARIMLARIN ULUSLARARASI
TESCİLİ HAKKINDA LAHEY ANLAŞMASI
Lahey Anlaşması, Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Tescilini sağlamak
amacıyla oluşturulmuş bir anlaşmadır. Lahey’de 1925 yılında kabul edilen anlaşma
01.06.1928 tarihinde dört ülke tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir.
Anlaşmaya dayanan ilk saklama işlemi 1928 yılında gerçekleştirilmiştir.36 1934
yılında Londra’da yapılan bir konferans ile değiştirilen anlaşma 1925 metninin yerini
almıştır. Antlaşmadaki ikinci büyük değişiklik 1960 yılında gerçekleştirilmiş ve 1
Nisan 1979 tarihinden itibaren 23 üye ülke tarafından uygulanmaya başlanmıştır.
Anlaşmanın amacı, bir başvuru ile birden çok ülkede tasarımın tescilini
sağlayarak
tasarım
hakkının
korunmasını
sağlamaktır.
Böylelikle
tasarım
korumasının, yeni geliştirilmiş ürünlerin emniyete alınması, tasarımcının ve
üreticinin çalışmalarının yetenekleri ile yaratıcılığının ödüllendirilmesi ve iyi
tasarımın teşvik edilmesi biçiminde ifade edilebilen amaçlarına ulaşmada
milletlerarası bir usul izlenecektir. Lahey anlaşmasında sadece prosedüre ilişkin
hükümler bulunmakta olup, maddi hukuka ilişkin hüküm bulunmamaktadır. Bu
özelliğiyle bu anlaşma, markaların tescilini düzenleyen Madrid Anlaşması ve Madrid
Protokolü ile benzer bir işleve sahiptir.
Tasarımlar bakımından Paris anlaşmasındaki düzenlemeleri tamamlar
nitelikte olan bu anlaşmanın 1960 tarihli son metni ile birlikte bugün yürürlükte olan
iki versiyonu bulunmaktadır. Bunlar 1934 tarihli Londra metni ve 1960 tarihli Lahey
metnidir. İki versiyonun yürürlükte olması nedeniyle tescili talep edilen tasarım
başvuruları üç değişik şekilde değerlendirilmektedir.37
36
SULUK, Cahit, Tasarım Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2003, s.111
37
Halen Londra metnine 16 ülke , 1960 Tarihli Lahey metnine 31 ülke üyedir. Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/h-hague.doc (01.01.2005 )
31
a) 1960 metni ile birlikte 1934 metninin birlikte uygulanacağı
b) Sadece 1934 metninin uygulanacağı
c) Sadece 1960 metninin uygulanacağı başvurular olarak üçe ayrılmakta ve
bu üç metne ilave olarak ücretlerle ilgili olarak 1961 tarihli Monako İlave Metni ve
idari hükümleri içeren 1967 tarihli Stockholm metni ile birlikte yürütülmektedir.
Ancak Londra metninin hem katılımcı sayısı hem de Londra metnine göre yapılan
tasarım başvurusu sayısı azdır.
Lahey Anlaşmasıyla endüstriyel tasarımların saklanmasını/depolanmasını
sağlayan bir birlik kurulmuştur. Bu birlik WIPO’nun uluslararası bürosu tarafından
idare edilmektedir.
Endüstriyel tasarımların saklanması için daha önce bir ülkede başvuru
zorunluluğu bulunmamaktadır. Böylece başvuruya yetkili kişi, kendi ülkesinde veya
üye ülkelerden birinde daha önce başvuru yapmaksızın, ilk olarak uluslararası büroya
başvurabilecektir. Başvurular ya doğrudan uluslararası büroya ya da bu büroya
gönderilmek üzere üye ülkelerin ulusal ofislerine yapılabilir. Yapılan başvuruda
tasarımın hangi ürünler için uygulanacağı belirtilmelidir. Birden çok tasarım için tek
başvuru mümkündür. Ancak bir başvuruda en çok 100 tasarım olabilir. Nasıl ki
ulusal ofislere yapılan başvurular Paris ve TRIPS anlaşmalarının öngördüğü rüçhan
hakkına temel teşkil etmekteyse, uluslararası büroya yapılan başvurular da bu hakka
temel teşkil eder.
Üye ülkelerin, başvuruları ulusal hukuklarının öngördüğü şekilde inceleyerek
reddetme imkanı vardır. Endüstriyel tasarım başvuruları beş yılda bir yenilenir.
Anlaşmada öngörülen minimum koruma süresi 10 yıl olup, bu süre üye ülkelerde
daha uzun ise bu sürenin sonuna kadar beşer yıllık dönemler halinde yenilenir.38
38
Türkiye’de Endüstriyel Tasarımlar için öngörülen koruma süresi maksimum 25 yıl olup bu süre
beşer yıllık dönemler halinde yenilenmektedir.
32
Lahey Anlaşması kendinden beklenen başarıyı sağlayamamıştır. Çünkü
uygulanabilecek olan üç sistem nedeniyle prosedürü oldukça karışıktır. Ayrıca
ülkelerin tasarım mevzuatları da birbirinden farklıdır. Özellikle tasarım tescilinde
bazı ülkeler esasa
ilişkin inceleme
sistemini benimsemişken bazı ülkeler
incelemesiz sistemi kabul etmişlerdir. Yine başvurudan önce bir yeni sayılma
süresinin öngörülmemiş olması da başarısızlıkta bir etken olarak değerlendirilebilir.
Lahey Anlaşmasını ülkelerin katılım için cazip hale getirerek, kullanıcıların
ve ofislerin ihtiyaçlarına daha uygun hale getirebilmek amacıyla yapılan revizyon
çalışmaları, 16 Haziran-6 Temmuz 1999 tarihinde yapılan diplomatik konferansla
sonuçlanmıştır. Anlaşmanın yeni Cenevre metnini Türkiye de dahil 26 ülke
imzalamıştır.39
Lahey Anlaşması Cenevre Metni, onay prosedürünü tamamlayan 6 ülkenin
WIPO Genel Müdürüne bildirimde bulunmalarından 3 ay sonra 23 Aralık 2003
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye açısından ise Lahey Anlaşmasının Cenevre
metnine katılımına ilişkin 5117 sayılı kanun 14.04.2004 tarih ve 25433 sayılı Resmi
Gazete’de
ilan
edilmiştir.
Anlaşma
01.01.2005
tarihinden
itibaren
de
uygulanmaktadır.
Cenevre metni ile getirilen başlıca yenilikler şöyle sıralanabilir:
Lahey Anlaşmasında depozito kelimesi kullanılırken Lahey Anlaşmasının
Cenevre metninde tescil (register) ibaresi kullanılmaktadır.
Hükümetler
arası
kuruluşlar
da
bu
metne
göre
Anlaşmaya
üye
olabileceklerdir. Böylece Tasarım Tüzüğü ile bağlantılı olarak Avrupa Birliği veya
Afrika
Fikri
Mülkiyet
Organizasyonu
(OAPI)
Lahey
Anlaşmasına
üye
olabileceklerdir.
39
Her ne kadar metni 26 ülke imzalamış olsa da kendi iç hukukları çerçevesinde, uluslararası
anlaşmanın Cenevre metnine onaylama ve katılım belgelerini getiren 16 üye ülke bulunmaktadır.
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/pdf/h-hague.pdf (01.01.2005)
33
Taraf ülkeler, standart belirlenmiş ülke ücreti yerine, kendilerine uygun bir
ücret sistemi seçebileceklerdir. Ancak bu ücret kendi ofislerine yapılan direkt
başvurulardan alınan ücretlerden fazla olamayacaktır.
Taraf ülkeler 6 ay olan başvuruyu reddetme süresini isterlerse 12 aya kadar
uzatabileceklerdir. Lahey Anlaşmasının Cenevre metni TRIPS hükümlerine atıf
yaparak çoklu başvuruyu da düzenlemektedir.
Başvurularda 30 aya kadar yayın erteleme süresi talep edilebilir. Bu süre
başvuru tarihi veya rüçhan tarihi itibarıyla yapılabilir. Yayın erteleme süresi daha
kısa olan üye ülkelerce, kendilerinin uyguladıkları süre sonunda yayın yapılır. Üye
ülkede yayın ertelemesi söz konusu değilse, başvuru sahibine, başvurusunu geri
çekme şansı tanınacak, geri çekmediği takdirde yayın erteleme talebi dikkate
alınmadan işlemler yürütülecektir.Yayın erteleme talebi
yapılmamış veya
ertelemenin mümkün olmadığı durumlarda, uluslararası tescil, tescilden 6 ay sonra
yayınlanacaktır. Yayın erteleme talebi olan uluslararası tescil başvurularında tasarım
örneği fotoğraf veya grafik çizimlerle verilemiyorsa endüstriyel tasarımın bizzat
örneği verilebilir.40
Uluslararası tescilin ilk koruma süresi 5 yıl olup, bu süre 5’er yıllık süreler
için yenilenebilir. Her bir taraf ülkede 15 yıldan az olmamak üzere tescil kaydedilir.
Ancak daha uzun süre toplam koruma süresi öngören ülkelerde, bu süre uygulanır.
Lahey Anlaşmasından yararlanabilmek için, üye ülkede tescil sisteminin
kabul edilmiş olması gerekir.Dolayısıyla bu anlaşma tescilsiz tasarımlara
uygulanmaz.
Lahey Anlaşmasının Cenevre metninin başarısı her şeyden önce katılımcı
sayısına bağlıdır. Mevcut 16 katılımcı ülkeye ilaveten AB , Amerika ve Japonya gibi
ülkelerin sisteme katılımı sağlanabilirse anlaşma başarılı olur. Madrid Protokolünün
40
Modern Endüstriyel Tasarım koruma sistemlerinde olan bu hüküm özellikle tekstil sektörüne ilişkin
olarak getirilmiş bir avantajdır. Benzer düzenleme için bkz:. 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname m. 26 f.2
34
Madrid Anlaşmasından başarılı olması, Cenevre’deki revizyon çalışmalarında bizzat
Amerika’nın da yer almış olması ve metnin esas olarak ülkelerin Lahey Anlaşmasına
katılımındaki çekinceleri ortadan kaldırmaya yönelik olması, bizde metnin başarılı
olacağı yönünde kanaat oluşturmuştur.
1.3.4. MARKALARIN TESCİLİNDE EŞYALARIN
VE
HİZMETLERİN ULUSLARARASI SINIFLANDIRILMASI
NA İLİŞKİN NİS ANLAŞMASI
Türkiye’nin 1996 yılından beri taraf olduğu, markaların tescili amacıyla
eşyalar ve hizmetlerin uluslararası sınıflandırılmasına ilişkin Nis Anlaşması
15.06.1957’de imzalanarak, 08.04.1961’de yürürlüğe girmiştir. 1961’de yürürlüğe
giren Nis Anlaşması 14.06.1967 tarihinde Stockholm’de ve 13.05.1977 tarihinde
Cenevre’de revize edilerek, bugün kullanılan halini almıştır.
Ülkelerin marka tescili yapılan eşyaların sınıflandırılmasına duydukları
ihtiyaç 1800’lü yılların ortalarına kadar gitmektedir. Karışıklıkları
gidermek,
tıkanıklığa yol açmamak ve tescilli markaları kontrol altında tutabilme ihtiyacı, o
günlerde ortaya çıkmış ancak, önceleri değişik ülkeler kendi sınıflandırma
sistemlerini geliştirerek sorunu çözmeyi amaçlamışlardır. Her ülkenin kendi
sınıflandırma sistemine gitmesi, değişik ülkelerde, tescil almak isteyen hem başvuru
sahiplerini, hem de ofisleri zor duruma sokmuş, zaman israfına yol açmıştır. Bu
durum uluslararası bir sisteme geçilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Bu sebeplerle oluşturulan Nis Anlaşması, her ülkeyi kendisine uygun hukuki
çerçevede anlaşmayı uygulamada serbest bırakmıştır. Özellikle halen tescil edilmiş
markaları anlaşma kapsamında sınıflandırma yapmak konusunda ve hizmet
markalarını uygulamaya koymak açısından ülkeleri zorlamamaktadır.
Nis Anlaşması kapsamında yapılan sınıflandırma gerek başvuru sahipleri
gerek tescil işlemlerini yürüten ofisler açısından çok sayıda avantaj sağlamaktadır.
Değişik ülkelerde marka koruması isteyen başvuru sahipleri için, başvuru diğer
ülkelerde de aynı şekilde sınıflandırılacağından kolaylık sağlamakta ve zaman
35
kaybını önlemektedir. Ofisler açısından ise ortak sınıflandırma sistemini kullanan bir
ülkede yapılmış ve kontrol edilmiş bir başvurunun, aynı mal ve hizmetler için
sınıflandırmasını ve kontrolünü yaparken kolaylık sağlamaktadır.
Nis sınıflandırması araştırma yapan ulusal ofisler ile kuruluşlar için de
araştırmayı kolaylaştırmaktadır.Uluslararası bu sınıflandırma, dünya çapındaki tek
sistem olduğunda
temel araştırma yapılmasını ve arşivlenerek denetlenmesini
mümkün kılacaktır.
Nis Anlaşması sınıflandırma sistemi değişen koşullara paralel olarak sürekli
olarak güncelleştirilmektedir. Her beş yılda bir bu güncelleştirme çalışmaları ilan
edilip Nis sınıflandırmalarının yeni versiyonları hayata geçirilmektedir. Anlaşmanın
avantajlarından biri olan bu güncelleştirilebilme ve modernize edilebilme, üye
ülkelerin
temsilcilerinden
oluşan
uzmanlar
komitesi
vasıtasıyla
yerine
getirilmektedir.
Anlaşmaya taraf ülkelerin temsil edildiği Nis Birliği ve Uzmanlar
Komitesinde, sadece üye devletler yer alabilir. Bu sebeple, Nis Anlaşmasına taraf bir
devlet revizyon çalışmaları esnasında kendisi için önemli bir mal veya hizmeti
uluslararası sınıflandırma listesine dahil edebilir ki , bu da Anlaşmanın bir diğer
faydasıdır.
Nis Anlaşması Uzmanlar Komitesi’nin bir diğer faydası da uzmanlararası
kişisel ilişkileri arttırarak, karşılıklı görüş ve deneyimlerin değişimi imkanı
yaratmasıdır. Uzmanlar Komitesi toplantılarında yeni eşya ve hizmetlerin
açıklanması, tanımlanması, o eşya veya hizmetin hangi hallerde hangi sınıfa
yerleştirileceğinin ortaya çıkması, uygulamada ülkelerin sıkıntıya düşmesini engeller.
Nis Anlaşmasına taraf devletler Uzmanlar Komitesi toplantılarına iştirak
etsinler veya etmesinler, komite toplantılarından anında haberdar edilmekte ve
değişikliklerle ilgili tüm bilgiler ve yeni baskılar derhal üye devletlere
gönderilmektedir.
36
Ülkemiz de dahil olmak üzere tüm üye ülkeler, Nis sınıflandırma siteminin
01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren sekizinci versiyonunu kullanmaktadırlar. Bu
sistemde mallara ilişkin 34,
hizmetlere ilişkin 11 sınıf yer almaktadır. Mal veya
hizmetlerin tek tek sayılarak ait olduğu sınıfların belirtildiği alfabetik listeleme
yönteminde ise 10.000’ den fazla mal ve 1000’den fazla hizmete ilişkin belirteçler
bulunmaktadır.
41
Halen 73 ülkenin üye olduğu42 Nis Anlaşması sınıflandırma
sistemi WIPO tarafından da uluslararası tesciller için kullanılmaktadır.
1.3.5. ENDÜSTRİYEL TASARIMLARIN ULUSLARARASI
SINIFLANDIRILMASINA
İLİŞKİN
LOCARNO
ANLAŞMASI
1998 yılından beri ülkemizin üye olduğu43 Endüstriyel Tasarımların
Uluslararası Sınıflandırılması ile ilgili Locarno Anlaşması 1968 yılında yürürlüğe
girmiş
ve 1979 yılında tadil edilmiştir. Endüstriyel Tasarımların Uluslararası
Tescilini sağlamak amacıyla akdedilen Lahey Anlaşmasının uygulanabilirliğini
sağlamanın yolu da endüstriyel tasarımları koruyan ülkeler arasında ortak bir
sınıflandırma sistemi bulunmasıdır.
WIPO tarafından yürütülen diğer uluslararası sınıflandırma sistemleri
44
gibi Locarno sistemi de tescil veya depozit edilen endüstriyel tasarımların kontrol
altında tutulabilmesini, karışıklıkların ve tıkanıklıkların giderilmesini, değişik
ülkelerde tescil almak isteyen hem başvuru sahiplerine hem de ofislere kolaylık
sağlamak, zaman kaybını önlemek ve araştırmaları hızlandırmak bakımından ortaya
çıkmıştır.
41
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/classifications/nice/en/about/nice.html#P3_119
(31.12.2004)
42
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/i-nice.doc (04.01.2005)
43
Türkiye’nin Locarno Anlaşmasına katılımı 05.08.1997 tarih ve 97/9731 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile uygun görülmüş ve anlaşma 30.11.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
44
WIPO tarafından yürütülen sınıflandırma sistemleri, NİS, VİYANA, LOCARNO ve
STRAZBURG’dur.
37
Locarno anlaşması sınıflandırma sistemi 32 sınıf ve 223 alt sınıftan
oluşmaktadır. Ayrıca ürünlerin alfabetik listesi sınıf ve alt sınıflara göre
yerleştirilmiştir. Bu listede değişik türde 6831 ürün adı mevcuttur. Anlaşmaya üye
ülkelerin yapacağı tek işlem resmi dokümanlarında tescili veya başvurusu yapılmış
tasarımlarla ilgili ürünün sınıf veya alt sınıfının belirtilmesidir. Bu belirtme her türlü
yayında da yer alacaktır.
Locarno anlaşması üye devletlerin tamamından oluşan bir birlik ve birliğin
her üyesinin azası olduğu bir kurul oluşturmuştur. Anlaşmaya üye ülkelerin
temsilcilerinden
oluşan
Uzmanlar
Komitesi
periyodik
olarak
toplanarak
sınıflandırmayı revize etmektedir. Halen kullanılan sınıflandırma 01.01.2004
tarihinde yürürlüğe giren 8. yayındır.
Anlaşmaya Paris Sözleşmesine üye tüm ülkeler katılabilir. Onay belgeleri
WIPO Genel Müdürüne sunulmaktadır. Anlaşmaya 30.12.2004 tarihi itibarı ile 43
ülke üyedir.45
Üye ülkelerin dışında,
WIPO gerek Lahey anlaşmasının diğer
metinlerinde gerek Cenevre metninde Locarno sınıflandırmasını kullanmaktadır.
Benelüks tasarım ofisi de sınıflandırma sistemi olarak Locarno sınıflandırmasını
kullanmaktadır.
1.3.6. PATENT İŞBİRLİĞİ ANTLAŞMASI (PCT)
Patent İşbirliği Antlaşması 1977 yılında Washington’da imzalanmış 1979
yılında geliştirilmiş, 1984 ve 2001 yıllarında tadil edilmiştir .
Patent İşbirliği Antlaşmasının, amacı giriş bölümünde; “Bilim ve teknikte
ilerlemeye
katkıda
bulunma
arzusuyla,
Buluşların
yasal
korunmasını
mükemmelleştirme arzusuyla, Birden çok devlette buluşların korunması istendiği
takdirde, bunu kolaylaştırmak ve daha ekonomik hale getirme arzusuyla, Yeni
buluşlara ilişkin tarifleri kapsayan dokümanlardaki teknik enformasyonların
45
Üye ülkelerin tam listesi ve ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=14 (30.12.2004)
38
kamuoyuna ulaştırılmasını kolaylaştırma ve hızlandırmak arzusuyla, Gelişmekte
olan ülkelerin özel gereksinimlerine uygun teknik çözümlerin kullanılmasına ilişkin
kolayca ulaşılabilecek enformasyonlara tasarruf edebilmelerinin sağlanması ve
sürekli büyüme gösteren modern tekniğe varabilmelerinin kolaylaştırılmasıyla ulusal
veya bölgesel düzeyde buluşların korunması ile ilgili geliştirilen hukuk sistemlerinin
etkinliğinin arttıran önlemlerin alınması suretiyle ekonomik kalkınmalarını teşvik ve
hızlandırmak arzusuyla, Uluslararası iş birliğinin bu hedeflerin gerçekleştirilmesini
büyük ölçüde teşvik edeceği inancıyla, bu antlaşmayı yapmışlardır.” biçiminde ifade
edilmiştir.
Patent İşbirliği Antlaşması ile tüzel kişiliğe sahip bir birlik oluşturulmuştur.46
Patent İşbirliği Antlaşması ile ayrıca, birliğe üye ülkelerin meydana getirdiği bir
Kurul , İcra Komisyonu, Uluslararası Büro ve Teknik İşbirliği Komisyonu olarak
düzenlenen dört organ daha bulunmaktadır.47
Patent İşbirliği Antlaşması başvurusu antlaşmaya üye bir ülke vatandaşı veya
üye bir ülkede ikamet edenlerce yapılabilir. Genel olarak başvuru, üye ülkenin ulusal
patent ofisine veya başvuru sahibinin isteğine bağlı olarak, WIPO’ya yapılabilir.
Patent İşbirliği Antlaşması, bir uluslararası başvuru için gerekli şekli
gereksinimleri madde 3’de detayıyla düzenlemiştir. Başvuru sahibi, uluslararası
patent başvurusunda, hangi üye ülkeler açısından başvurusunun dikkate alınmasını
istediğini belirtmektedir. Başvurunun ardından “uluslararası araştırma” aşaması
başlamaktadır. Uluslararası araştırma raporu başvuru sahibinin, başvurusunu geri
çekip çekmemesi hususunda karar vermesini temin için başvuru sahibine gönderilir.
46
Patent İşbirliği Antlaşması Madde 1 de birlik “Bu Andlaşmaya taraf devletler ( bundan sonra
"Andlaşma Devletleri” olarak anılacaktır ) buluşların korunmasına ilişkin olarak başvuruların
yapılması, araştırılması ve incelenmesi ve teknik hizmetlerin sunuluşunda işbirliği amacıyla bir Birlik
kurmaktadırlar. Bu Birliğin adı, Patent Alanında Uluslararası İşbirliği Birliği'dir” biçiminde
düzenlenmiştir.
47
Antlaşmanın diğer Organları madde 53 vd.’da düzenlenmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Birlik
Kurulu madde 53, İcra Komisyonu madde 54, Uluslararası Büro madde 55, Teknik İşbirliği
Komisyonu madde 56
39
Eğer başvuru geri çekilmez ise, başvuru Uluslararası Araştırma Raporu ile birlikte
WIPO tarafından yayımlanır ve koruma istenilen ülkelerin ofislerine gönderilir.
Başvuru sahibi üye ülkelerde ulusal patent elde etme isteğinde ise,
uluslararası başvuru tarihinden itibaren, başvuru rüçhanlı ise rüçhan tarihinden
itibaren, 30 ay içerisinde olmak üzere ulusal prosedürlere (Tercümeler, Ücretler )
başlamak için bekleyebilir.
Patent İşbirliği Antlaşması’nın patent başvurusu yapacak kişiler açısından
yararı her bir ülkeye tek tek yapılacak başvurulardaki, başvuru yapma, vekil atama,
çeviri yapma ve ücret ödeme gibi konulardaki sürelerin sekiz ile on sekiz ay
uzatılabilmesidir.
Patent İşbirliği Antlaşması’na uygun olarak yapılan bir başvuru ulusal
kurallardan farklı olduğu gerekçesiyle reddedilmemektedir. Araştırma ve inceleme
yapılması işlemleri sonucunda başvuru sahibi, patent
verilebilirlik kriterleri
hakkında değerlendirme yapabilme imkanına sahip olmaktadır.
Patent İşbirliği Antlaşması ile ulusal patent ofislerinin yükü azaltılmaktadır.
Uluslararası başvurular, uluslararası araştırma raporu ile birlikte yayınlandığı için,
ilgilenen kişilerin bilgilendirilmesi sağlanmakta ve bu başvuruların konusu buluşların
patent verilebilirlik kriterleri açısından değerlendirilmesi, üçüncü kişiler tarafından
da sağlıklı bir şekilde yapılabilmektedir.
Türkiye’nin söz konusu Antlaşmaya katılımı 07.07.1995 tarih ve 4115 sayılı
Kanunla onaylanmış olup, Antlaşma 1 Ocak 1996’da Türkiye açısından yürürlüğe
girmiştir. 31 Aralık 2004 tarihi itibariyle üye sayısı 124’dür.48
48
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/m-pct.doc (31.12.2004)
40
1.3.7.
PATENTLERİN
SINIFLANDIRILMASINA
ULUSLARARASI
İLİŞKİN
STRAZBURG
ANLAŞMASI (IPC)
Patentlerin uluslararası sınıflandırılması ile ilgili Strazburg Anlaşması
1971’de sonuçlanmış, 1979’da birlik kararı sonucu tadil edilmiştir.
Strazburg
Anlaşmasının temelini Avrupa Konseyi Anlaşmaları serisinin 17 numaralı Anlaşması
olan 19 Aralık 1954 tarihli İhtira Beratlarının Milletlerarası Tasnifi Hakkında Avrupa
Anlaşması oluşturmaktadır. Ayrıca Strazburg Anlaşması Paris Sözleşmesinin de
ülkeler için önemini kabul etmektedir.49
Strazburg Anlaşması ile tüzel kişiliğe sahip bir birlik50 ve bu birliğin organları
oluşturulmuştur. Anlaşmada sayılan diğer organlar Uzmanlar Komitesi, Özel Birlik
Kurulu ve Uluslararası Bürodur51.
Strazburg Anlaşması, sınıflandırma sisteminde teknoloji 8 bölüme, 20 alt
bölüme, 118 sınıfa, 616 alt sınıfa ve yaklaşık 67.000 gruba bölünerek, her birine
semboller verilmiştir. Her bir grup arap rakamları ve latin harfleriyle adlandırılır.52
Strazburg
Anlaşması
yardımıyla
bu
semboller
patent
dokümanlarında
kullanılmaktadır. Strazburg Anlaşması sınıflandırma sistemi anlaşmaya taraf ülke
temsilcilerinden
oluşan
uzmanlar
komitesince
periyodik
olarak
güncelleştirilmektedir.
Patent
dokümanlarının
uluslararası
düzeyde
tek
ve
aynı
şekilde
sınıflandırılması anlamına gelen Strazburg Anlaşması; patent ofisleri ve diğer
kullanıcılar açısından bir patent başvurusunu yenilik ve buluş basamağı kriterlerine
49
Bkz: Anlaşmanın maddelerine geçmeden önce Anlaşma Tarafları başlığını içeren bölüm
Bkz: Strazburg anlaşması madde 1.
51
Ayrıntılı bilgi için bkz: Uzmanlar Komitesi için madde 5, Özel Birlik Kurulu için madde 7,
Uluslararası Büro için madde 8
52
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/strasbourg/summary_strasbourg.html (20.12.2004)
50
41
göre değerlendirmek için patent
dokümanlarına ulaşmada etkin ve faydalı bir
araştırma aracı olmayı temel amacı olarak görmektedir.53
Strazburg Anlaşması ile getirilen sistemin faydaları arasında; teknik ve yasal
bilgiye ulaşmayı
kolaylaştırmak için, patent dokümanlarının düzgün bir şekilde
düzenlenmesini sağlaması da sayılabilir.
Ayrıca anlaşma, tüm kullanıcılara patent
bilgilerinin teknik alanlara göre sınıflandırılmış şekilde sunulmasını sağlamaktadır.
Bunlara ilaveten, teknolojinin belli bir alanında tekniğin bilinen durumunun
araştırılmasını ve nihayetinde de çeşitli alanlardaki teknolojik gelişmenin
değerlendirilmesini yapabilmek için sınai mülkiyet istatistiklerinin hazırlanmasını
sağlamaktadır.
Türkiye anlaşmaya 12.07.1995 tarih ve 95/7094 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile katılmış ve anlaşma ülkemiz için 01.10.1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Anlaşmaya 31.12.2004 tarihi itibariyle 55 ülke üyedir.54
1.3.8.
MARKALARIN
FİGÜRATİF
ELEMANLARININ
SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN VİYANA ANLAŞMASI
Paris Birliğine üye ülkelerin Sınai Mülkiyet Ofislerince yapılan teklif üzerine,
12 Haziran 1973’de Markaların Şekil Elemanlarının Uluslararası Sınıflandırılmasını
tespit eden Viyana anlaşması hazırlanmış ve 9 Ağustos 1985’de yürürlüğe girmiştir.
Strazburg Anlaşması ile tüzel kişiliğe sahip bir birlik ve bu birliğin organları
oluşturulmuştur. Anlaşmada sayılan diğer organlar Uzmanlar Komitesi ve Birlik
Kuruludur. Birlik Kurulu’nun en önemli görevleri arasında Anlaşmanın iki yıllık
programını ve bütçeyi hazırlamak gelir.55
53
Anlaşmanın maddelerine geçmeden önce Anlaşma Tarafları başlığını içeren bölümde açıklanan bu
amaç aslında WIPO tarafından yürütülen dört sınıflandırma sistemine ilişkin uluslararası anlaşmanın
da ortak amacıdır. Bkz: Dört anlaşmanın da giriş bölümleri
54
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/pdf/n-strsbg.pdf (31.12.2004)
55
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/strasbourg/summary_strasbourg.html (15.12.2004)
42
Sınai Mülkiyet alanında hazırlanan diğer sınıflandırma sistemlerinde olduğu
gibi, bu sınıflandırma da ülkelerarası işbirliği açısından avantajlar sağlamaktadır.
Uluslararası sınıflandırma yapılmadığı takdirde her ofisin kendi sistemini geliştirmek
durumunda kalacağı düşünülerek, başvuruların sınıflandırılması ve araştırılması için
ortak kullanım amacıyla bu sistem oluşturulmuştur. Uluslararası başvuru değişimleri
esnasında bu sınıflandırmayı kullanan ülkeler çok sayıda tekrar sınıflandırma yapma
ve zaman kaybından kurtarılmıştır. Bu avantaj özellikle bu konuda yetişmiş ve
yeterli personeli olmayan gelişmekte olan ülke ofisleri açısından çok önemlidir.
Ulusal ofislerin Viyana Anlaşması kapsamında yapmaları gereken tek şey söz
konusu markanın şekli elemanları için yaptıkları sınıflandırma sembollerini tescil
belgelerinde ve yayınlarda belirtmektir.
Viyana sınıflandırılması, yukarıdan aşağıya inen bir
sistemle şekilleri
genelden özele doğru kategori, bölüm ve kısımlara ayırarak hazırlanmıştır. Halen
kullanılan versiyonda 29 kategori, 144 bölüm ve 1887 kısım bulunmaktadır.56
Gerekli olan hallerde açıklayıcı notlar konularak, sınıfların kapsamı belirtilmiştir.
Viyana Anlaşması sınıflandırma sistemi değişen koşullara paralel olarak
sürekli olarak güncelleştirilmektedir. Halen kullanılan beşinci versiyon sınıflandırma
sistemi
01.01.2003
de
uygulanmaya
başlanmıştır.
Altıncı
versiyonunda
01.01.2008’de yürürlüğe girmesi planlanmaktadır.57 Anlaşmanın avantajlarından biri
olan bu güncelleştirilebilme ve modernize edilebilme, üye ülkelerin temsilcilerinden
oluşan uzmanlar komitesi vasıtasıyla yerine getirilmektedir.
Ülkemizin, Viyana anlaşmasına katılımı 12.07.1995 tarihli ve 95/7094 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilmiştir. Anlaşmaya 10.01.2005 tarihi itibariyle
20 ülke üye olmasına58 rağmen anlaşma en az 30 ülke ofisi, WIPO uluslararası
bürosu, Benelux ofisi ve OHIM tarafından da kullanılmaktadır.59
56
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html (15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html (15.11.2004)
58
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/p-vie&sa.doc (10.01.2005)
59
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html (15.11.2004)
57
43
1.3.9.
MİKROORGANİZMALARIN
ULUSLARARASI
SAKLANMASINA İLİŞKİN BUDAPEŞTE ANTLAŞMASI
Bir buluşa patent verilebilmesi için, o buluşun açıklanması gerekmektedir.
Bu açıklamanın normalde yazılı olması yeterlidir. Fakat patent talep edilen buluş, bir
mikroorganizma ya da mikroorganizmanın kullanılışı ile ilgili ise açıklamanın yazılı
olması herhangi bir anlam ifade etmez. Böyle bir durumda yapılacak açıklama,
ancak mikroorganizmanın bir örneğinin bu konuda uzman bir kuruluşa verilmesi
biçiminde olabilir.
Mikroorganizmalarla ilgili bir buluş için, birden fazla ülkede koruma talep
edildiğinde her ülkeye ayrı ayrı mikroorganizma örneğinin sunulması gerekmektedir.
Bu örneklerin en geç başvuru tarihine kadar verilmesinin zorunlu olması ve her
ülkede bu konuda uzman bir kuruluşun olmaması, konuyla ilgili başvuruların
yapılmasında menfi bir etki yaramaktadır.
Yukarıda açıklanan zorlukları ortadan kaldırmak amacıyla, 1977 yılında
Patent
İşlemleri
Amacıyla
Mikroorganizmaların
Saklanmasının
Uluslararası
Tanınması Hakkında Budapeşte antlaşması yürürlüğe girmiş ve 1980 yılında
Antlaşma Birliği tarafından revize edilmiştir. Paris Sözleşmesine üye her ülkenin
anılan anlaşmaya katılma hakkı vardır. Kabul veya onay belgeleri WIPO Genel
Müdürüne tevdi edilmelidir.60 Budapeşte Antlaşması ile yine tüzel kişiliğe sahip bir
birlik ve bu birliğin kurulu oluşturulmaktadır. 61
Budapeşte Antlaşmasının, mikroorganizma örneklerinin verilmesi için yetkili
tevdii merci olarak kabul ettiği 35 saklama kuruluşu vardır.
Ancak, anlaşma
saklama kuruluşlarının bütçelerini karşılamaz. Bu kuruluşlardan 6 tanesi İngiltere’de,
3’er tanesi Rusya Federasyonu ve Kore’de, 2’şer tanesi Çin, Amerika, Japonya,
İtalya
ve
Polonya’da,
bulunmaktadır.
60
Avustralya,
Belçika,
Bulgaristan,
Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/budapest/summary_budapest.html (15.11.2004)
61
Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/budapest/summary_budapest.html (15.11.2004)
44
Çekoslovakya, Fransa, Hindistan, Almanya, Macaristan, Hollanda, Slovakya,
İspanya, Kanada ve Litvanya’da da birer kuruluş bulunmaktadır. 62
Budapeşte Antlaşması, değişik ülkelerde mikroorganizmalarla ilgili patent
başvurusunda bulunmak isteyenler için önemli avantajlar getirmektedir. Bu
anlaşmayı kullanarak yapılan başvurularda, başvuruların maliyetinin azalmasının
yanı sıra başvuru sahibi daha güvenli başvuru yapma olanağına sahip olmaktadır.
Zira, Antlaşmaya üye ülkelerin tümünde başvuru yapabilmek için, her ülkede ayrı
ayrı örnek sunmak yerine, Antlaşmanın yetkili kıldığı tevdi mercilerinden birine
mikroorganizma örneğinin sunulması yeterli olmaktadır ve mikroorganizmaların
muhafaza edilmesi ve tanınması için aynı tipte bir sisteminin kurulması bu konuda
başvuru yapanların güvenini artırmaktadır.
Ülkemiz açısından 5 Ağustos 1997 tarih ve 97/9731 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile bu antlaşmaya katılmamız onaylanmıştır. Ülkemiz için 30 Ekim 1998
tarihinde yürürlüğe giren ve iç hukukumuzda aynen yer bulan bu63 antlaşmaya
15
Ocak 2005 tarihi itibariyle 60 ülke ve EPO (Avrupa Patent Ofisi), EAPO (Avrasya
Patent Ofisi), ARIPO (Afrika Bölgesi Fikri Mülkiyet Teşkilatı) katılmıştır. 64
1.3.10. MARKA KANUNU ANTLAŞMASI (TLT)
Marka Kanunu Antlaşması Türkiye’nin de 1976’dan beri üyesi bulunduğu
WIPO tarafından 10 Ekim- 28 Ekim 1994 tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenen
Diplomatik Konferansta kabul edilmiştir. Ülkemizin de temsil edildiği Diplomatik
Konferans sonucu ortaya çıkan antlaşma metni Ülkemiz de dahil olmak üzere 29 üye
62
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/q-budpst.doc (15.11.2004)
551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname madde 46 fıkra 2
“Eğer, buluş, mikrobiyolojik bir usulle ilgili ise ve ilişkin olduğu mikroorganizma ilgilenenler
tarafından ulaşılabilir değilse, tarifnamenin, bu maddenin birinci fıkrası hükmüne uygun sayılabilmesi
için aşağıdaki şartlar gerekir: a - Mikroorganizmanın özellikleri ile ilgili bilgilerin tarifnamede yer
alması; b - Başvuru sahibi tarafından en geç başvuru tarihine kadar, Milletlerarası Anlaşmalara uygun
olarak kurulmuş ve yetkili tevdi merciine bir mikroorganizma kültürünün verilmesi”. madde 82 fıkra 3
de “Patent başvurusunun konusu, mikroorganizmalarla ilgili bir usule ilişkin ise, koruma
mikroorganizmanın ilgilenenlerin ulaşılabileceği hale gelmesinden itibaren başlar” hükümlerini
içermektedir ki bu düzenlemelerin Budapeşte Antlaşmasına atıf yaptığı çok açıktır..
64
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/q-budpst.doc (15.11.2004)
63
45
ülke tarafından imzalanmıştır. Marka Kanunu Antlaşması
uluslararası düzeyde
marka tecili ve tescil sonrası yapılan işlemlerde uyum sağlamayı amaçlayan ve şekli
düzenlemeler getiren bir antlaşmadır.
Marka Kanunu Antlaşması Çek Cumhuriyeti, Moldova, Sri Lanka, Ukrayna
ve İngiltere’nin katılım bildirgelerini WIPO’ya iletmelerini müteakip 1 Ağustos
1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Marka Kanunu Antlaşması ve onun eki olan Marka Kanunu Antlaşması İle
İlgili Yönetmelik, marka başvurusu ve tescil işlemleri için üye ülkelerin marka
ofislerince
yürütülen
prosedürlerin
uyumlaştırılmasını
ve
basitleştirilmesini
öngörmektedir. Marka Kanunu Antlaşmasının temel amacı ofis işlemlerinde akışın
hızlandırılması, gereksiz belge işlemlerinin kaldırılması, belgeye dayalı çalışmaların
en aza indirilmesi ve başvuru masraflarının azaltılmasıdır.
Amaçlarına ulaşabilmek için, Marka Kanunu Antlaşması marka başvuru ve
tescillerinde, isim ve adres değişikliklerinde, devir ve yenilemelerde ofislerin
isteyebileceği en fazla evrak sayısını belirlemiştir. Ayrıca antlaşma, başvurular için,
vekaletname, adres, isim ve unvan değişiklikleri için standart formlar hazırlamış ve
marka tescilinden feragat ve devir dışındaki imzalarda, imza tasdiki veya noter
onayını kaldırmıştır.
Bunlara ilaveten, Antlaşma iştigal belgesini kaldırmış, birden fazla tescil ve
başvuru için isim, adres ve unvan değişikliği gerektiği hallerde tek bir başvurunun
yeterli olmasını öngörmüş, genel vekaletnamenin kabulü benimsenmiş, eşyalar ve
hizmetler için uluslararası sınıflandırma kullanılması esası getirilmiş ve nihayetinde
de birden fazla sınıfa giren mal ve/veya hizmetler için tek bir başvuruda bulunabilme
imkanını getirmiştir.
Getirilen tüm bu düzenlemelerle hem marka ofislerinin evrak, belge sayısını
azaltarak dosya yükünü hafifletmekte hem de başvuru
sahipleri için belge
tamamlama sürecini ve bu arada yapacağı masrafları azaltmaktadır.
46
Her ne kadar 1994 yılındaki Diplomatik Konferansa ülkemiz katılmış ve
çıkan antlaşma metnini onaylamış olsa da o anki 551 sayılı Markalar Kanunumuz
antlaşma ile uyumlu değildi. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK’nın
yürürlüğe girdiği 1995 yılından sonra antlaşmaya girmemiz mümkün olmuştur.
Marka Kanunu Antlaşması
ile ilgili olarak, 07.11.1997 tarihli ve 23163
Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planının,
“Devletin Düzenleyici ve Gözetici Fonksiyonlarını Geliştirme” ve “Dışa Açılma ve
Dünya ile Entegrasyon” Projeleri çerçevesinde ve
Türkiye- AB ilişkilerinin
geliştirilmesi amacıyla yapılan uyum çalışmaları bağlamında söz konusu Antlaşmaya
katılım bir kez daha öngörülmüştür.
Yukarıda sayılan gelişmeleri müteakip, Marka Kanunu Antlaşmasına
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, TBMM’de 07.04.2004
tarihinde 5118 sayılı kanun ile kabul edilmiş olup, 14.04.2004 tarih ve 25433 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanarak iç hukukumuzun parçası haline gelmiş ve WIPO’ya
yaptığımız bildirim uyarınca 01.01. 2005 tarihinden itibaren ülkemizde de
uygulanmaya başlanmıştır.
Katılımda ve uygulanmada büyük bir başarı göstereceğini düşündüğümüz
Marka Kanunu Antlaşmasına 15.01.2005 tarihi itibariyle aralarında Amerika,
Japonya ve Almanya’nın da bulunduğu 33 ülke üyedir.65
1.3.11. PATENT KANUNU ANTLAŞMASI (PLT)
Henüz yürürlüğe girmemiş, Patent Kanunu Antlaşması hazırlanması için, ilk
çalışmalar 1991 yılında Lahey’de yapılan Diplomatik Konferansla başlamıştır. Bu
amaçla oluşturulan Uzmanlar Komitesi ilk toplantısını 11-15 Aralık 1995 tarihinde
Cenevre’de yapmıştır. 1998 tarihinden itibaren Patent Kanunu Antlaşması ile ilgili
65
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/s-tlt.doc (15.01.2005)
47
çalışmaları yürüten uzmanlar komitesinin adı Patent Daimi Komitesi (SCP) olarak
değiştirilmiştir.
1999 yılının eylül ayında yapılan SCP’nin üçüncü toplantısında,
Patent
Kanunu Antlaşması taslağı tadil edilerek teklif hazırlanmış ve 20- 29 Eylül 1999
tarihlerinde yapılan 34. dönem WIPO Yönetim birimleri toplantısında “temel teklif”
olarak Diplomatik Konferansa sunulması kararlaştırılmıştır. 11- Mayıs - 2 -Haziran
2000 tarihleri arasında düzenlenen Diplomatik Konferansta söz konusu temel teklif
görüşülerek ülkemiz de dahil 107 ülke tarafından imzalanmıştır.
Patent Kanunu Antlaşması, ulusal ve bölgesel patent ofislerinin koymuş
olduğu şekli gereklerin uyumu, patent alma ve devam ettirilmesi prosedürlerinin
kolay ve elverişli hale gelmesiyle ilgilidir. Patent araştırması ve incelemesi gibi esasa
ilişkin konular Antlaşmanın kapsamı dışındadır. Patent başvuruları, ek patent
başvuruları ve bölünmüş patent başvuruları için uygulanacak olan bu antlaşma,
Patent İşbirliği Antlaşması çerçevesinde yapılacak olan başvurularda da geçerli
olacaktır.
Patent Kanunu Antlaşması’nın imzalanıp yürürlüğe girmesiyle, üye ülkelerde
patent başvuruları ile ilgili şekli işlemler uyumlaştırılmış olacak, böylece tüm üye
ülkelerde aynı dokümanlarla ve aynı biçimde başvurulacağı için başvuru sahipleri
için kolaylık sağlanmış olacak, başvuru sayılarında artış olacaktır. Ayrıca, bazı
işlemlerde ek süreler tanınması prosedüre esneklik getirecek, dolayısıyla patent
başvurusu sahiplerinin haklarının kaybolmaması, kaydedilmiş hakların yeniden
kazanılması sağlanmış olacaktır.
Patent Kanunu Antlaşması kurulu tarafından oluşturulacak Uluslararası
Model Formları ile yurtdışında başvuru kolaylaşacaktır. Patent işlemlerinin karmaşık
halden daha kolay ve elverişli hale getirilmesiyle patent ofisleri daha verimli
işleyebilecek ve masraflarını azaltacaklardır.
48
Patent
Kanunu
Antlaşması’na
üye
bütün
ülkelerdeki
şekli
patent
prosedürlerinin benzerliğine olan güvenden dolayı yabancı patent sistemine geçişte
kolaylık sağlanacak, yerel başvuru aktivitesinden yabancı başvuruya doğru hareket
başlayacaktır. Ayrıca, zorunlu temsilcilere gerek duyulmadan bazı prosedürler
başvuru sahibinin kendisi tarafından yapılabilecektir.
Patent Kanunu Antlaşmasına taraf ülkeler, 02 Haziran 2005 yılından itibaren
isterlerse
elektronik
başvuruya
geçilebilecek
ve
kağıt
başvurulara
izin
vermeyecektir.66 Elektronik başvuruya geçişle, mega başvuru olarak adlandırılan
binlerce sayfalık başvuruların ele alınması, işlem yapılması ve saklanması gibi
sorunlar ortadan kalkacak, gereksiz kağıt, zaman ve para israfı önlenecek, ofisin iş
yükü azalarak, daha verimli hale gelmesi sağlanacaktır.
Patent Kanunu Antlaşması’na katılım için onay prosedürünü tamamlayan
ülke sayısı 20 Aralık 2004 tarihi itibariyle
dokuzdur. Bu ülkeler, Danimarka,
Hırvatistan, Kırgızistan, Estonya, Moldova, Nijerya,
Slovakya, Slovenya ve
Ukrayna’dır. Söz konusu antlaşma onuncu ülkenin onay belgesini WIPO’ya
sunmasından 3 ay sonra yürürlüğe girecektir.
1.3.12. MALLARIN KAYNAĞI İLE İLGİLİ SAHTE VE
YANILTICI İŞARETLERİN ÖNLENMESİ İÇİN MADRİD
ANLAŞMASI
Malların Kaynağı İle İlgili Sahte Ve Yanıltıcı İşaretlerin Önlenmesi İçin
Madrid Anlaşması (Kaynak Konusundaki Madrid Anlaşması)
1891 yılında
imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Anlaşma 1911 yılında Washington’da, 1925 yılında
Lahey’de, 1934 yılında Londra’da, 1958 yılında
Lizbon’da ve 1967 yılında
Stockholm’de tadil edilmiştir.
66
Türk Patent Enstitüsünde de elektronik başvuru çalışmaları devam etmektedir. Türkiye, halen
Patent Kanunu Antlaşmasına katılım için gerekli çalışmaları Türk Patent Enstitüsü eliyle yürütmekte
olup modern bir patent mevzuatına sahip ülkemizin anlaşmaya katılımda büyük bir problemle
karşılaşmayacağı düşünülmektedir.
49
Madrid Anlaşması, Paris Sözleşmesine üye tüm ülkelerin katılımına açıktır.
Anlaşmaya göre, sahte ve yanıltıcı işaretleri içeren mallar, üye ülkelerin her birinde,
doğrudan veya dolaylı olarak bir ülke veya belli bir bölge ile ilgili işaret taşıdığında,
ithalat sırasında el konulmakta veya ithalat yasaklanmakta veya bu ithalatla ilgili
diğer hükümler ve cezalar uygulanmaktadır.
Kaynak Konusundaki Madrid Anlaşması hükümleri uyarınca, malların
kaynağı konusundaki halkı yanıltıcı mahiyette olacak tüm işaret ve ibarelerin, ticari
satışta veya ticari amaçlı sunum ve gösterimlerde kullanımı
yasaklanmaktadır.
Ancak anlaşmanın herhangi bir birliği veya bütçesi veya uluslararası bir
organizasyonu olmadığından anlaşma arzulanan düzeyde etkin olamamıştır.
Ülkemizin 21 Ağustos 1930 yılından
beri Londra tadil metnine67 üyesi
olduğu Kaynak Konusundaki Madrid Anlaşmasına 15 Ekim 2004 tarihi itibariyle 34
ülke üyedir.
1.3.13.
COĞRAFİ
ULUSLARARASI
İŞARETLERİN
TESCİLİ
KORUNMASI
KONUSUNDA
VE
LİZBON
ANLAŞMASI
Coğrafi İşaretlerin Korunması ve Uluslararası Tescili Konusunda Lizbon
Anlaşması 1958 yılında imzalanmış ve 1966 yılında yürürlüğe girmiştir.
1967
tarihinde Stockholm’de revize edilmiş ve 1979 tarihinde ilaveler yapılmıştır.
Lizbon Anlaşmasının amacı insan ve doğa unsurlarından kaynaklanması
durumu da
dahil olmak üzere belirli bir coğrafi bölgenin özelliklerini taşıyan
ürünlerin kaynaklandığı ülke, bölge ya da yer isimlerinin korunmasıdır. Bu tür
isimler WIPO’nun uluslararası bürosu tarafından tescil
67
edilecek ve korunması talep
Kaynak Konusundaki Madrid Anlaşmasına üye ülkelerin bir kısmı Londra bir kısmı Lahey bir kısmı
da Lizbon metnine üyedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/fmdrd-o.doc (19.12.2004)
50
edilen üye ülkelere bildirilecektir. Coğrafi işaret başvurusunu kabul etmeyecek
ülkeler bunu uluslararası büroya bir yıl içinde bildirmek zorundadır.
15 Mart 2004 tarihine kadar
WIPO uluslararası bürosunda
Lizbon
Anlaşması çerçevesinde 849 coğrafi işaret tescil edilmiş olup 20 Aralık 2004 tarihi
itibariyle bunların 779’u halen mevcut bulunmaktadır.68
Lizbon Anlaşması ile tüzel kişiliğe sahip bir birlik ve bu birliğin kurulu
oluşturulmaktadır. Lizbon Anlaşması Stockholm metnini imzalayan ve birliğin üyesi
olan tüm ülkeler kurulun üyesidirler.
Lizbon Anlaşması, Paris Sözleşmesine tüm üye devletlerin katılımına açıktır.
Katılım ve onay belgelerinin WIPO Genel Müdürüne tevdi gereklidir.
Türkiye’nin taraf olmadığı
Lizbon Anlaşmasının 20 Aralık 2004 tarihi
itibariyle 22 üyesi bulunmaktadır. Sınai Mülkiyet konusunda Amerika ve
Japonya’nın üye olmadığı bir uluslararası anlaşmanın başarıya ulaşma şansının
olmaması, AB üyesi ülkelerden de katılımın düşük olması ve 1958’de imzalanıp
1966’da yürürlüğe giren bir anlaşmaya sadece 22 ülkenin üye olması tarafımızda,
Anlaşmanın uluslararası camiada etkin olamayacağını düşündürmüştür. Ayrıca
tarafımızca, WIPO’nun coğrafi işaretlerin uluslararası planda korunması konusunda
da etkin bir sistem kurmak için yeni69 çalışmalar içinde olacağı düşünülmektedir.
1.3.14. OLİMPİYAT
SEMBOLÜNÜN
KORUNMASI
HAKKINDA NAİROBİ ANLAŞMASI
Olimpiyat Sembolünün Korunması Hakkında Nairobi Anlaşması 1981 yılında
imzalanmıştır. Anlaşmanın amacı,
tüm üye ülkelerin Uluslararası Olimpiyat
68
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/lisbon/summary_lisbon.html (20.12.2004)
Bu bağlamda WIPO’nun Madrid Anlaşması verimli olmadığı için Madrid Protokolünü, Lahey
Anlaşması verimli olmadığı için Lahey Anlaşmasının Cenevre Metni adı altında adeta yeni bir
anlaşmayı ihdas ettiğinin de göz önünde tutulmasında fayda vardır.
69
51
Komitesinin iznini almadan, olimpiyat sembolünün70 ticari amaçlı kullanımlarına71
izin vermemek konusunda yükümlülük altında bırakmaktır.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi bu yetkisini ulusal olimpiyat komiteleri
eliyle kullanacak olup kullanıma izin verip vermemek konusundaki yetki ulusal
olimpiyat komitelerinde olacaktır.
Nairobi Anlaşması ile herhangi bir birlik veya organ oluşturulmadığı gibi
anlaşmanın herhangi bir bütçesi de bulunmamaktadır.
Nairobi Anlaşması, Paris Sözleşmesine üye tüm devletlere, Birleşmiş
Milletlere, Birleşmiş Milletlerle ilişkisi olan özel kuruluşların katılımına açıktır.
Katılım ve onay belgelerinin WIPO Genel Müdürüne tevdi gereklidir. Ülkemizin
taraf olmadığı Nairobi Anlaşmasına halen 20 Eylül 2004 tarihi itibariyle 43 ülke
üyedir.72
1.3.15.
ENTEGRE
DEVRE
TOPOGRAFYALARININ
KORUNMASI HAKKINDA WASHINGTON ANLAŞMASI
Entegre
Devre
Topografyalarının
Korunması
Hakkında
Washington
Anlaşması 26 Mayıs 1989 tarihinde imzalanmıştır. Henüz yürürlüğe girmemiş
anlaşmanın 9 üye ülkesi vardır. Bunlar
Çin, Mısır, Gana, Guatamela, Hindistan,
Liberya, Sen Lucia, Sırbistan Karadağ ve Zambiya’dır.
Washington Anlaşması madde 2’de yer alan tanımlardan hareketle Entegre
Devre, elektronik bir işlevi veya bunun gibi diğer işlevleri yerine getirmek üzere
tasarlanmış, en az bir aktif elemanı olan ve ara bağlantılarından bir kısmının ya da
tümünün bir parça malzeme içerisinde ve/veya üzerinde bir araya getirilmiş ara veya
son formdaki
ürün biçiminde tanımlanabilir. Aynı şekilde, Entegre Devre
70
İç içe geçmiş beş halkadan oluşan Olimpiyat Sembolünde her bir halkanın bir kıtayı temsil ettiği ve
iç içe girmenin de kıtaların kardeşliğini vurguladığı belirtilmektedir ki modern olimpiyatların 1896
tarihinde Atina’da tekrar başlamasının sebebi de budur.
71
Ticari amaçlı kullanımlara örnek olarak reklamlarda kullanım, ürünlerin üzerinde kullanım veya
marka biçiminde kullanım verilebilir.
72
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/r-os&frt.doc (21.12.2004)
52
Topografyası ise
Entegre devreyi oluşturan tabakaların üç boyutlu dizilimini
gösteren, üretim amacıyla hazırlanmış ve herhangi bir formatta sabitlenmiş
görüntüler dizisi olup, her görüntü entegre devrenin üretiminin herhangi bir
aşamasındaki yüzeyinin tamamının veya bir kısmının görünümü biçiminde
tanımlanabilir.
Washington Anlaşmasının amacı her şeyden evvel üye ülkelerde Entegre
Devre Topografyalarının Korunmasının sağlanmasıdır. 20 maddeden oluşan
Anlaşma bu konuda genel çerçeveler çizmiş ve entegre devre topografyalarının
korunmasını kabul eden ülkelerde yeknesak bir uygulama oluşturmaya çalışmıştır.
Washington Anlaşması ile tüzel kişiliğe sahip bir birlik ve birliğin kurulu
oluşturulacaktır. Ayrıca birlik ve kurul sekreterya işleri WIPO’nun uluslararası
bürosunu kullanacaktır.
Ülkemizin taraf olmadığı ve henüz yürürlüğe girmemiş Anlaşmanın iç
hukukumuzdaki yansıması 5147 sayılı kanundur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
22. Nisan 2004 tarihinde kabul edilen ve 30 Nisan 2004 tarih ve 25448 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan
Entegre Devre Topografyalarının Korunması Hakkında
Kanun, Washington Anlaşması ile tam uyumludur.
73
Buradan hareketle Anlaşma
yürürlüğe girdikten sonra ülkemizin Anlaşmaya katılımında, mali bir külfette
getirmeyeceği düşünülerek74 herhangi bir mahsur yoktur.
73
Örnek olarak Washington Anlaşması m. 6 uyarınca koruma süresi asgari 8 yıldır. Entegre Devre
Topografyalarının Korunması Hakkında Kanunumuza göre ise koruma süresi madde 6 uyarınca
başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır.
74
Bkz yukarıda 2.3. WIPO Tarafından Yönetilen Sınai Mülkiyet Hakları İle İlgili Anlaşmalar bölümü
53
2. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ
2.1. TARİHÇE
1945’lerden sonra gerçekleştirilen teknolojik buluşlar ve gelişmeler ülkeleri
giderek artan bir hızla birbirlerine karşı bağımlı bir duruma getirmiştir. Ulaştırma
maliyetinin düşmesi, süresinin kısalması, haberleşme olanaklarının artması,
piyasaların niteliğini ve işletme tekniklerini de değiştirmiştir. Uluslararası kuruluşlar
yıllığında yer alan verilere göre dünyadaki üç binden fazla uluslararası kuruluştan en
az üç yüzü ekonomik konularla ilgili olarak faaliyet göstermektedir. Bu ekonomik
kuruluşların işlev ve özelliklerine göre ayrımlarında ise Genel Ekonomik Kuruluşlar,
Birleşmiş Milletler’in bazı özel sorunlar ve sektörlerle uğraşan FAO, ILO gibi
kuruluşları, AB, EFTA, NAFTA gibi bölgesel kuruluşlar, mal hizmetler ile ilgili
örgütler, Gümrük İşbirliği Konseyi ve özellikle Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü(WIPO)
gibi özel alanlarla uğraşan örgütler ve değişik ikili sözleşmeler şeklinde gruplara
ayrıldıkları görülmektedir. Bu genel ekonomik kuruluşlar bir çok ülkeyi yakından
ilgilendiren ekonomik ve ticari konularla ilgilenmektedirler.
Dünya ekonomik ve ticaret sistemini en üst düzeyde düzenlemeyi amaçlayan
kuruluşlar, Bretton Woods Sistemi olarak bilinen ve 27 Aralık 1945 tarihinde
oluşturulan Uluslararası Para Fonu (IMF=International Monetary Found), 1946
Haziran’ında faaliyete geçen Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ya da bilinen
adıyla Dünya Bankası (IBRD=International Bank For Reconstruction and
Development) dır. Ayrıca,
kuruluşlar arasında Bretton Woods Konferansları
sonucunda ortaya çıkmamakla birlikte bağlantılı olarak hazırlanan Gümrük Tarifeleri
ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT=General Agreement on Tariffs and Trade) ve 15
Nisan 1994’te imzalanan Uruguay Round Nihai Senedi ile kurulan Dünya Ticaret
Örgütü=DTÖ ya da WTO=World Trade Organization)’ndan oluşmaktadır.75
2.2. GATT - GÜMRÜK TARİFELERİ VE TİCARET
GENEL ANLAŞMASI
75
TURHAN, C. Bülent, age ,s. 42
54
GATT
anlaşması,
Bretton
Woods
Konferansları
sonucunda
ortaya
çıkmamıştır ancak, konferansta bir Uluslararası Ticaret Örgütü’nün (International
Trade Organization) kurulmasının gerekliliğine karar verilmiştir. Böyle bir örgütün
kurulması gerçekleşmeyince, 30 Ekim 1947 tarihinde yürürlüğe giren anlaşma ile
dünya ticaretini geçici olarak düzenlemek üzere GATT oluşturulmuştur. 15 Aralık
1993 tarihinde sonuçlanan Uruguay Round, GATT’ın geçici niteliğine son vermiş ve
onu Dünya Ticaret
Örgütü’ne ( DTÖ=WTO=World Trade Organization)
dönüştürmüştür.76
2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticareti kurala bağlayan çok taraflı bir
anlaşma olarak 1947 yılında imzalanan GATT, 1948 yılında yürürlüğe girmiştir. 2.
Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticaret sisteminin kurumsal yapısı olarak
oluşturulmaya çalışılan Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) hayata geçirilememiş,
yerini bir örgüt olmayıp bir anlaşma olan ve bir sekreteryadan başka kurumsal yapısı
bulunmayan GATT’a bırakmıştır. GATT kurucu anlaşması 23 ülke tarafından
imzalanmıştır.
Daha sonraki GATT turları olarak adlandırılan uluslararası görüşmeler, dünya
ticaretinin kurallarının kapsamını önemli ölçüde genişletmiş ancak, dünya ticaret
sisteminin
kurumsal
yapısı
ilk
kez
Uruguay
Round
Müzakereleri
ile
güçlendirilmiştir.77
2.3. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ
2.3.1 GENEL OLARAK
76
DTÖ Kuruluş Anlaşması, 29 Ocak 1995 tarih ve Mükerrer 22186 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. s.2 ve s.12(Dünya Ticaret Örgütü, 1947 yılında 23 ülke tarafından kurulan GATT’ın
yerini almıştır.)
77
Müzakereler: 1947 Cenevre Müzakeresi, 1949 Annecy (Fransa) Müzakeresi, 1950-1951 Torquay
(İngiltere) Müzakeresi, 1955-1956 Cenevre Müzakeresi, 1960-1962 Cenevre Dillon Round
Müzakeresi, 1964-1967 Kennedy Round (ABD), 1973-1979 Tokyo Round, 1986-1993 Uruguay
Round (Punta Del Este kenti, Uruguay), 1994 Marakeş Protokolü
55
Dünya Ticaret Örgütü, 15 Aralık 1993 tarihinde tamamlanan GATT Uruguay
Round Müzakereleri sonucunda 15 Nisan 1994 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak 1995
tarihinde yürürlüğe giren Nihai Senet içinde yer alan “Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş
Anlaşması” ile kurulmuştur (1. madde). Böylece, uzun yıllar süren geçici
uygulamalardan sonra, Uruguay Round Nihai Senedi GATT’ı, üyeleri arasındaki
ticari ilişkileri düzenlemekle görevli yapıya dönüştürmüştür.
DTÖ Kuruluş Anlaşması, ekleriyle birlikte, 29 adet yasal metinden
oluşmaktadır. Bunlara ek olarak 25 adet bildirim, karar ve mutabakat metni de DTÖ
üyelerinin yükümlülüklerini belirlemektedir. Bunların tümü beraber ele alındığında,
dünya
ticaretini
düzenlemeyi
amaçlayan
bir
kurallar
bütününün
varlığı
anlaşılmaktadır.
DTÖ, bu kuralların geliştirdiği ve ticaretin serbestleşmesine yönelik
müzakerelerin yürütüldüğü bir forum olmanın yanı sıra bu kuralların uygulanması
sırasında doğabilecek uyuşmazlıkların çözümlenmesi için de entegre bir sistem
getirmektedir.78
DTÖ, çok taraflı ticaret sisteminin yasal ve kurumsal organıdır. Hükümetlerin
iç ticaret yasalarını ve düzenlemelerini nasıl yapacakları konusunda yasal bir çerçeve
ortaya koymaktadır ve toplu görüşmeler ve müzakereler yoluyla ülkeler arasında
ticari ilişkilerin geliştirildiği bir platformdur.
1948 tarihli GATT çerçevesinde ve 1986-1994 Uruguay Turu sonucunda
kurulması kararlaştırılmış olan DTÖ’ye , halen, 31’i gözlemci statüsünde olmak
üzere toplam 148 ülke ve aralarında Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu ve
WIPO’nun da bulunduğu çeşitli uluslararası kuruluş katılımda bulunmaktadır.79
Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan DTÖ’nün başlıca faaliyetleri,
GATT ve DTÖ anlaşmalarını yürütmek, uluslararası ticarete ilişkin anlaşmazlıkları
78
TURHAN, C. Bülent, age, s.43
İstatistiki bilgiler ve ayrıntılı bilgi için bkz.: http://www.wto.org/english/thewto_e/igo_obs_e.htm
(24.12.2004)
79
56
çözmek, ticaret müzakereleri için forum oluşturmak, ulusal ticaret politikalarını
izlemek ve gelişmekte olan ülkeler için teknik yardım sağlamaktır.80
Türkiye, 26 Ocak 1995 tarih ve 4067 Sayılı Kanun ile DTÖ Kuruluş
Anlaşması’nın onaylanmasını uygun bulmuştur. Anlaşma’nın 31 Aralık 1994
tarihinden geçerli olmak üzere onaylanması, 95/6525 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile 3 Şubat 1995 tarihinde kararlaştırılmıştır. Söz konusu karar 25 Şubat 1995 tarih
ve 22213 Sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.81
1947 yılında imzalanan GATT, yalnızca uluslararası
ticarete konu olan
mallara ilişkin gümrük tarifeleri ile ilgili iken, anlaşma, düzenlenen turlar sonucu
zenginleştirilmiştir. 1994 yılında imzalanan Marakeş (DTÖ) Protokolü sonucunda
oluşturulan
82
, GATT ve ekleri ile mal ticaretinin yanı sıra, hizmet ticareti, fikri
hakların ticari yönlerine ilişkin düzenlemeler ve uyuşmazlıkların çözümünde
uygulanacak kurallar GATT kapsamına alınmıştır.
80
KARAKOÇ, K. Oğuz, Rekabet Kurallarının Uluslararasılaşması ve Uluslararası Örgütlerin
Rekabet Politikaları, İstanbul , Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2002, s.19
81
TURHAN, C. Bülent, age, s.43
82
DTÖ Anlaşması kapsamında yer alan anlaşmalar ve bunlara bağlı hukuki metinler şunlardır:
EK 1:Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları
Ek 1 A: Mal Ticaretinde Çok Taraflı Anlaşmalar
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması(GATT) 1994,
Tarım Anlaşması,
Bitki ve Hayvan Sağlığı Tedbirleri Uygulama Anlaşması,
Tekstil ve Giyim Anlaşması(ATC),
Ticaretle Bağlantılı Yatırım Tedbirleri Anlaşması (TRIMs),
GATT’ın VI. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma
GATT’ın VII. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma
Sevk Öncesi İnceleme Anlaşması
Menşe Kuralları Anlaşması
İthalat Lisansları Anlaşması
Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması
Ek 1 B: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ve Ekleri
Ek 1 C: Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması ( TRIPS )
Ek 2: Anlaşmazlıkların Çözülmesi Konusundaki Kural ve Yöntemleri Belirleyen Mutabakat Metni
Ek 3: Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması
Ek 4: Çoklu Ticaret Anlaşmaları
Çoklu Ticaret Anlaşmaları
Sivil Uçak Ticaret Anlaşması
Devlet Alımları Anlaşması
Uluslararası Süt Ürünleri Anlaşması
Uluslararası Sığır Eti Anlaşması
57
DTÖ, Anlaşma’nın eklerinde yer alan anlaşmalarda ve bunlara bağlı yasal
metinlerle ilgili konularda üye ülkeler arasında ticari ilişkilerin devamı için ortak
kurumsal yapıyı oluşturmuştur. Ek 1, 2 ve 3’te yer alan anlaşmalar ve bunlara bağlı
olan hukuki metinler (Bundan sonra Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları olarak
adlandırılacaktır) bu anlaşmaların mütemmim cüzüdürler ve tüm üyeleri bağlarlar.
Ek 4’te yer alan anlaşmalar ve bunlara bağlı metinler, ( Bundan sonra Çoklu Ticaret
Anlaşmaları olarak adlandırılacaktır) imzalayan üyeleri bağlarlar ve taraf olan üyeler
bu
anlaşmanın
bir
parçasını
oluşturur.
Çoklu
Ticaret
Anlaşmalarındaki,
ihtiyariliğinin doğal sonucu, kabul etmemiş bulunan üyeler için yükümlülük veya
hak yaratmamalarıdır.83
DTÖ Kuruluş Anlaşması kapsamında yer alan anlaşmalar ile bunlara bağlı
hukuksal metinlerin en önemlilerinden birisi, Ek 1C’de yer alan Ticaretle Bağlantılı
Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması(TRIPS=Agreement on Trade-Related Aspects of
Intellectual Property Rights)’dır.
DTÖ Kuruluş Anlaşması ve Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları’nın belirtilen
durumlar dışında DTÖ, GATT 1947 Akit Tarafları’nın GATT 1947 çerçevesinde
kurulan organlarının karar, usul ve adetlerini uygulamaktadır.
1994 tarihli Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması “GATT 1994”
olarak anılmaktadır. GATT 1994, Birleşmiş Milletler Ticaret ve İstihdam
Konferansı’nın Hazırlık Komitesi’nin İkinci Dönem Toplantısı’nda kabul edilen
Nihai Senet’e eklenip daha sonra değiştirilen, düzeltilen ya da eklemeler yapılan ve
“GATT 1947” olarak ifade edilen 30 Ekim 1947 tarihli Gümrük Tarifeleri ve Ticaret
Genel Anlaşması’ndan hukuken farklıdır.
GATT 1994, GATT 1947’yi içermenin yanı sıra DTÖ Anlaşması yürürlüğe
girmeden önce GATT 1947 uyarınca yürürlüğe girmiş olan tarife tavizleri ile ilgili
protokoller ve onay belgeleri , Katılma Protokolleri, GATT 1947’nin XXV. Maddesi
uyarınca verilmiş olup DTÖ Anlaşması yürürlüğe girdiğinde hala geçerli olan
83
KARAKOÇ, age, s.21
58
aykırılık kararları ve GATT 1947’nin akit taraflarının diğer kararları ile Madde
II:1(b), Madde XXIV, Madde XXVIII ve ödemeler dengesi konusundaki hükümlerin
yorumlanmalarına
ilişkin
mutabakat
metinleri
ve
Marakeş
Protokolü’nden
oluşmaktadır. DTÖ’nün temelini oluşturan GATT 1994, uzun vadede ticaretin
karşılaştığı bütün engelleri kaldırmayı amaçlamakla birlikte, öncelikle dünya
ticaretinin belirgin bir takım kural ve ilkelere bağlanmasını sağlamaya çalışmaktadır.
2.3.2. DTÖ’NÜN GÖREVLERİ
DTÖ’nün görevi, kuruluş anlaşması madde 3’de düzenlenmiştir. Bu
anlaşmaya göre DTÖ’nün görevi, kuruluş anlaşması ile Çok Taraflı Ticaret
Anlaşmaları’nın uygulanmasını, yönetimini ve işlemesini kolaylaştırmak ve
amaçlarına ulaşılmasında katkıda bulunmaktır. DTÖ ayrıca Çok Taraflı Ticaret
Anlaşmaları’nın uygulanması, yönetimi ve işlemesi için gerekli çerçeveyi sağlama
görevini de üstlenmiştir.
DTÖ’nün Kuruluş Anlaşması’na ek anlaşmalarda ele alınan konularla ilgili
çok taraflı ticaret ilişkilerinde üyeler arasında bir müzakere forumu oluşturulması
öngörülmüştür. DTÖ, üyelerin çok taraflı ticaret ilişkileri konusunda ileride
yapılacak müzakereler için de bir forum oluşturabileceği
gibi
Bakanlar
Konferansı’nda alınacak kararlara göre, üyeler arasında bu müzakerelerin
sonuçlarının uygulanması için de bir çerçeve oluşturabilecektir.
Kuruluş Anlaşması’nın Ek 2’sinde yer alan Uyuşmazlıkların Çözümlenmesi
Konusundaki Kural ve Yöntemleri Belirleyen Mutabakat Metni ile anlaşmanın Ek
3’ünde yer alan Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Sistemini yönetmek de
görevleri arasındadır.
Ayrıca, DTÖ küresel ekonomi politikasının oluşturulmasında daha fazla
tutarlılık sağlamak amacıyla, gerekli olduğu durumlarda, küresel ekonomi politikası
yapımıyla ilgili örgütlerle(Uluslararası Para Fonu ve Uluslararası İmar ve Kalkınma
Bankası ile ona bağlı kurumlarla) işbirliği yapmaktadır.
59
2.3.3. DTÖ’NÜN ORGANLARI
Dünya Ticaret Örgütünün organları madde IV ve madde VI arasında
düzenlenmiştir. DTÖ’nün başlıca organları, Bakanlar Konferansı, Genel Konsey,
Çeşitli Konseyler ve onlara bağlı alt organlar, çeşitli Komiteler ve Sekreteryadır. Söz
konusu organlara ilişkin olarak DTÖ Kuruluş Anlaşması’nda belirtilen başlıca
hususlar aşağıdadır.
2.3.3.1. Bakanlar Konferansı
Bakanlar Konferansı, DTÖ’nün en yetkili organıdır. Tüm üye ülkelerin
temsilcilerinden oluşan ve en az iki yılda bir kez toplanan Bakanlar Konferansı,
DTÖ’nün görevlerini yerine getirmek ve buna yönelik tüm tedbirleri almakla
yükümlüdür. Bakanlar Konferansı, herhangi bir üyenin isteği üzerine, Çok Taraflı
Ticaret Anlaşmaları kapsamına giren tüm konularda karar alma yetkisine sahiptir.
Kararın, DTÖ Kuruluş Anlaşması ve söz konusu Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları’nın
karar alma konusundaki özel hükümlerine uygun olarak alınması gerekmektedir.
2.3.3.2. Genel Konsey
DTÖ’nün gündelik işleri başta Genel Konsey olmak üzere diğer alt organlar
tarafından yapılmaktadır. Genel Konsey tüm üyelerin temsilcilerinden oluşmakta ve
gerekli oldukça toplanmaktadır. Bakanlar Konferansı’nın görevleri, toplantılar
arasındaki dönemde, Genel Konsey tarafından yerine getirilir. Genel Konsey kendi
tüzüğünü oluşturur ve komitelerin tüzüklerini onaylar.
Bakanlar Konferansı adına sürekli olarak görev yapmanın yanı sıra Genel
Konsey, Uyuşmazlıkların Çözümlenmesine İlişkin Mutabakat’da öngörülen,
anlaşmazlıkların
çözümlenmesine
yönelik
işlemleri
denetlemek
üzere,
Uyuşmazlıkların Çözümlenmesi Organı ve Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme
60
Sistemi’nde öngörülen, üyelerin ticaret politikalarını düzenli olarak gözden geçirmek
üzere, Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Organı olarak da toplanmaktadır.
Çoklu Ticaret Anlaşmaları’nda öngörülen organlar, bu anlaşmalarla
kendilerine verilen görevleri yerine getirir ve DTÖ’nün kurumsal çerçevesi altında
faaliyette bulunurlar. Bu organlar, faaliyetlerine ilişkin olarak Genel Konsey’e de
bilgi verirler.
Genel Konsey, DTÖ’nünkilerle ilişkili sorumlulukları olan hükümetler arası
örgütlerle
etkin işbirliğine yönelik düzenlemeleri de yapacaktır. Ayrıca, Genel
Konsey, DTÖ’nünkilerle ilişkili konularla ilgilenen hükümet dışı örgütlerle istişare
ve işbirliği için gerekli düzenlemeleri yapabilecektir.84
2.3.3.3. Konseyler
Dünya Ticaret Örgütü kuruluş anlaşması madde IV, bent (5) uyarınca Genel
Konsey’e bağlı olarak üç Konsey oluşturulmuştur. Bunlar, Mal Ticareti Konseyi,
Hizmetler Ticareti Konseyi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi
(TRIPS Konseyi)’dir. Mal Ticareti Konseyi, Ek 1A’da yer alan Çok Taraflı Ticaret
Anlaşmaları’nın uygulanmasını, Hizmetler Ticareti Konseyi, Hizmet Ticareti Genel
Anlaşması’nın uygulanmasını (DTÖ Kuruluş Anlaşması, Ek 1B), TRIPS Konseyi,
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın uygulanmasını denetler.
Konseyler, ilgili anlaşmalar ve Genel Konsey tarafından kendilerine verilen
görevleri yerine getirirler. Konseylere üyelik tüm üyelerin temsilcilerine açıktır.
Konseyler, Genel Konsey’in onayı kaydıyla, kendi usul kurallarını oluştururlar.
Konseyler görevlerini yerine getirmek için gereken sıklıkla toplanırlar.
Mal Ticareti, Hizmetler Ticareti ve TRIPS Konseyi gerektiği kadar alt organ
oluşturabilirler. Bu alt organların usul kuralları, ilgili Konsey’in onayı kaydıyla
kendileri tarafından oluşturulur.
84
DTÖ Kuruluş Anlaşması madde 5
61
2.3.3.4.
Komiteler
Bakanlar Konferansı’na bağlı Ticaret ve Kalkınma Komitesi, Ödemeler
Dengesi Kısıtlamaları Komitesi ile Bütçe, Mali ve İdari İşler Komitesi kurulmuştur.
Bu komiteler, tüm üyelerin temsilcilerine açıktır.
Komiteler, DTÖ Kuruluş Anlaşması ve Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları
uyarınca üzerlerine düşen görevleri ve ayrıca Genel Konsey tarafından kendilerine
verilen görevleri yerine getirirler. Bakanlar Konferansı gerekli gördüğü görevler için
ek Komiteler de oluşturabilir.
Genel Konsey tarafından verilen görevlere ilaveten, Ticaret ve Kalkınma
Komitesi, gelişmekte olan ülkeler ve özellikle en az gelişmiş ülkelerle ilgili konuları
ele alır. Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları’nda yer alan en az gelişmiş üye ülkeler
lehine olan hükümleri gözden geçirmek ve Genel Konsey’e gerekli önlemlerin
alınması
amacıyla
rapor
vermek
Ticaret
ve
Kalkınma
Komitesi’nin
görevlerindendir.85
Ödemeler Dengesi Kısıtlamaları Komitesi, ödemeler dengesi sorunlarını
çözmek için GATT’ın 12. ve 18. maddeleri çerçevesinde ticareti kısıtlayıcı önlemler
alan ülkeler ve DTÖ arasındaki danışmalardan sorumludur.
Bütçe, Mali ve İdari İşler Komitesi, DTÖ’nün bütçesi ve mali durumuyla
ilgili çalışmaları gerçekleştirir.
2.3.3.5. Sekreterya
85
Örnek kabilinden TRIPS Anlaşması’nın 67. maddesi, gelişmiş üye ülkelerin TRIPs Anlaşması’nın
uygulanmasını kolaylaştırmak için, istenmesi durumunda ve karşılıklı olarak kabul edilen süre ve
koşullarla, gelişmekte olan ve en az gelişmiş üye ülkelerin lehine teknik ve mali işbirliği sağlamalarını
öngörmektedir. Bu işbirliğinin Fikri Mülkiyet Hakları’nın korunması, uygulanması ve kötüye
kullanımlarının önlenmesi ile ilgili yasaların ve yönetmeliklerin hazırlanmasında yardım ve personel
62
GATT 47’nin Sekreteryası, DTÖ’nün Sekreteryası olmuştur. DTÖ’nün
Sekreteryası’nın başında bir Genel Müdür bulunmaktadır. Genel Müdür, Bakanlar
Konferansı tarafından atanır. Genel Müdür’ün yetki ve görevlerini, hizmet
koşullarını ve görev süresini de Bakanlar Konferansı belirlemektedir.
Sekreterya görevlileri Genel Müdür tarafından tayin edilir. Genel Müdür ve
Sekreterya’nın sorumlulukları tamamen uluslararası niteliktedir. Genel Müdür ve
Sekreterya görevlileri, görevlerini yerine getirirken herhangi bir hükümetten ve DTÖ
dışındaki herhangi bir makamdan talimat isteyemez ve alamazlar. DTÖ üyeleri de,
Genel Müdürün ve Sekreteryanın sorumluluklarının uluslararası hüviyetine saygılı
olacaklar ve görevlerinin ifasında onları etkilemeye çalışmayacaklardır.Bu
uluslararası dokunulmazlıklar ve imtiyazlar, DTÖ’nün dünya ticaretini düzenlemeye
yönelik amacını gerçekleştirmeye ülkelerin verdiği önemi göstermektedir.
2.3.4. DTÖ’YE ÜYELİK
Dünya Ticaret Örgütüne, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşmasını ve Çok
Taraflı Ticaret Anlaşmalarını kabul eden ve kendileri için GATT 1994’e Taviz ve
Yükümlülük Listeleri ve GATT’a Müşahhas Yükümlülük listeleri eklenmiş bulunan
ve iş bu Anlaşma yürürlüğe girdiği tarihte GATT 1947’nin akit tarafları ve Avrupa
Toplulukları, asli üyeleri olacaklardır.
DTÖ’ye üye olmak için madde 11 fıkra 1 ile getirilen bu yükümlülükler, az
gelişmiş ülkelerin de DTÖ üyesi olması için fıkra 2 ile yumuşatılmıştır. Fıkra 2
hükmü uyarınca, Birleşmiş Milletler tarafından, en az gelişmiş ülke olarak tanınan
ülkeler, sadece kendi kalkınma, mali ve ticari
ihtiyaçları veya idari ve yapısal
kapasiteleri ile bağdaşan yükümlülük ve tavizler üstleneceklerdir.
2.3.5. DTÖ’NÜN STATÜSÜ
eğitimi de dahil olmak üzere bu konularla ilgili yerel ofis ve kuruluşların kurulmasında ve
güçlendirilmesinde destek verilmesini kapsayacağı belirtilmektedir.
63
Dünya Ticaret Örgütü’nün statüsü Kuruluş Anlaşması madde VIII’de
düzenlenmiştir. DTÖ, tüzel kişiliğe sahiptir ve her bir üye, kendisine görevlerini ifa
edebilmesini teminen gerekli hukuki kabiliyeti tanıyacaktır. DTÖ’nün görevlerini
yerine getirebilmesi için gerekli ayrıcalık ve dokunulmazlıklar, her üye ülke
tarafından kendisine tanınmıştır.
DTÖ görevlileri ve üye ülke temsilcilerine de DTÖ ile ilgili görevlerini
bağımsız şekilde yerine getirebilmeleri için gerekli ayrıcalık ve dokunulmazlıklar,
her bir üye tarafından verilmiştir. Bu ayrıcalık ve dokunulmazlıklar, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu tarafından 21 Kasım 1947’de onaylanan Uzman Kuruluşların
Ayrıcalık
ve
Dokunulmazlıkları
Anlaşması’nda
öngörülen
ayrıcalık
ve
dokunulmazlıklarla benzer niteliktedir.
2.3.6. DTÖ’NDE KARAR ALMA
Dünya Ticaret Örgütü’nde karar alma prosedürleri çeşitlilik arz etmektedir.
Bu bağlamda, DTÖ’nün başlıca karar alma yöntemleri aşağıdadır.
2.3.6.1. Konsensüs (Uzlaşma) Yöntemi
DTÖ’nde kural olarak kararlar, GATT 1947’de olduğu gibi konsensüs
yöntemi ile alınmaktadır.86 Bu yönteme göre, toplantıda hazır bulunan herhangi bir
üyenin alınacak karara itiraz etmemesi durumunda, ilgili organ kendisine sunulan
konuda konsensüs ile karar almış olmaktadır. Her ne kadar konsensüs genel kural
olsa da kuralın uygulanmasının zorluğu sebebi ile asıl karar alma yöntemi oylamadır.
2.3.6.2. Oylama
86
DTÖ kuruluş anlaşması Madde 9
64
Bir konuda konsensüs ile karar alınması gerçekleşmez ise ve bu konu
münhasıran konsensüs gerektiren bir durum değilse, oylamaya başvurulmaktadır.
Bakanlar Konferansı ve Genel Konsey toplantılarında her bir DTÖ üyesi bir oya
sahiptir. AB’nin oy hakkını kullandığı durumlarda, AB’nin oy sayısı, DTÖ’ye üye,
AB üyesi ülke sayısına eşit olacaktır. Bakanlar Konferansı ve Genel Konsey’de
kararlar, genel olarak (DTÖ Kuruluş Anlaşması’nda ya da ilgili Çok Taraflı Ticaret
Anlaşması’nda aksi bir hüküm olmadığı taktirde) oy çokluğu ile alınmaktadır.
DTÖ Kuruluş Anlaşması’nda dört çeşit oylama durumu öngörülmüştür. DTÖ
üyelerinin dörtte üç çoğunluğu ile herhangi bir çok taraflı anlaşmanın yorumu kabul
edilebilmektedir.
Yine dörtte üç çoğunlukla çok taraflı anlaşma ile bir üyeye verilen
yükümlülüğün aykırılık kararı alınabilir.
Çok taraflı anlaşmaların hükümlerinin değiştirilmesini içeren kararlar, ilgili
hükmün özelliğine bağlı olarak, tüm üyelerin kabul etmesi ile ya da üçte iki
çoğunlukla alınmaktadır. Ancak bu tür değişiklikler, yalnızca onları kabul eden DTÖ
üyeleri için geçerli olmaktadır.
Yeni bir üyenin kabulüne ilişkin karar ise Bakanlar Konferansı tarafından
üçte iki çoğunlukla alınmaktadır.Kuruluş anlaşmasında düzenlenen ve oylamanın
öngörüldüğü kararlar aşağıdadır.
2.3.6.2.1. Anlaşmaların Yorumlanması
DTÖ Kuruluş Anlaşması madde 9’a göre Bakanlar Konferansı ve Genel
Konsey Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları’nın yorumlarını onaylamakta ek yetkili
merci olacaklardır. Bir yorumun kabul kararı, anlaşmayı takip eden konseyin
tavsiyesi üzerine, üyelerin dörtte üç çoğunluğu ile alınmaktadır.
2.3.6.2.2. Aykırılık Kararları
65
Olağanüstü durumlarda, Bakanlar Konferansı, bir üyeye DTÖ Kuruluş
Anlaşması ya da Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları’ndan herhangi biri uyarınca verilen
bir yükümlülüğe aykırı davranmasına izin verebilir. Bir başka deyişle, üye devlet
veya devletlere DTÖ kuruluş Anlaşması veya Çok Taraflı Ticaret Anlaşmalarından
geçici muafiyetler tanıyabilir. Teknik olarak bu muafiyetler aykırılık kararı olarak
adlandırılmaktadır.
Aykırılık kararları, üyelerin dörtte üçünün oyu ile alınabilir. Ancak, geçiş
süresi ya da aşamalı uygulama dönemine tabi olup da öngörülen süre içinde yerine
getirilmemiş olan yükümlülükler için ek süre istekleri konusundaki kararların
konsensüs yöntemi ile alınması gerekmektedir.
DTÖ Kuruluş Anlaşması ile ilgili aykırılık kararı alınmasına yönelik istekler,
konsensüs ile karar alma yöntemine uygun olarak Bakanlar Konferansı’nın dikkatine
sunulmaktadır. Bakanlar Konferansı, bu isteği 90 gün içinde ele almak
durumundadır. Bu süre içinde konsensüse ulaşılamıyorsa, aykırılık kararı üyelerin
dörtte üçünün oy çokluğu ile alınabilir.
Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları ile ilgili aykırılık kararı alınmasına yönelik
istekler, 90 gün içinde incelenmek üzere öncelikle Mal Ticareti Konseyi, Hizmet
Ticareti Konseyi ya da TRIPS Konseyi’ne yapılır. Bu dönemin sonunda, ilgili
Konsey Bakanlar Konferansı’na bir rapor sunar.
Bakanlar Konferansı’nın aykırılık kararlarında, bu kararı gerektiren
olağanüstü durumun, aykırılık kararının koşullarının ve sona ereceği tarihin
belirtilmesi gerekmektedir. Bir yıldan daha uzun bir süreyi kapsayan aykırılık
kararları, verildikleri tarihten itibaren en geç bir yıl sonra başlamak üzere, sona
erinceye kadar her yıl, Bakanlar Konferansı tarafından gözden geçirilmektedir. Bu
inceleme sırasında, aykırılığı gerektiren olağanüstü durumun halen var olup olmadığı
ve aykırılığın koşullarının yerine getirilip getirilmediği üzerinde durulmaktadır. Bu
66
yıllık incelemeye dayanarak, Bakanlar Konferansı aykırılık kararının süresini
uzatabilir, koşullarını değiştirebilir ya da kararı sona erdirebilir.
2.3.7. DTÖ’NÜN TİCARİ ANLAŞMAZLIKLARI ÇÖZME
SİSTEMİ
2.3.7.1. Genel Olarak
Ticari
anlaşmazlıkların
çözülmesi
için
DTÖ’nün
başvurduğu,
“Anlaşmazlıkların Çözümlenmesine İlişkin Kural ve İlkelere İlişkin Anlaşma”sı
bulunmaktadır. Bu anlaşmada ifade edildiği üzere, DTÖ’nün anlaşmazlıkları çözme
sistemi, Çok Taraflı Ticaret Sistemi’ne güvenlik ve bilgi sağlama konusunda temel
bir unsur oluşturmaktadır.
DTÖ üyeleri, ticari kuralların görülen ihlallerine karşı tek taraflı faaliyete
geçmemeyi ancak çok taraflı anlaşmazlıkları çözme sistemine başvurmayı ve
kararlara uymayı taahhüt etmişlerdir. DTÖ Genel Konseyi, Anlaşmazlıkları Çözme
Organı (Dispute Settlement Body=DSB) olarak, Uruguay Round’un Nihai
Senedi’nin kapsadığı herhangi bir anlaşmadan doğan anlaşmazlıkları ele almak üzere
toplantıya çağırmaktadır. Anlaşmazlıkları Çözme Organı, panel düzenleme, panel ve
temyiz raporlarını kabul etme gibi işlerin yanı sıra kural, tavsiye ve uygulamaların
denetimi ve bunların sürdürülmesini ve tavsiyelerin uygulanmadığı durumlarda
misilleme önlemlerine izin verme konularında tek yetki sahibidir.
DTÖ’nün anlaşmazlıkları çözme sisteminin amacı, anlaşmazlığa olumlu bir
çözüm sağlamaktır. Bu yolla, üyeler arasında DTÖ hükümlerine uygun olarak
karşılıklı kabul edilen bir çözüm bulunması desteklenmektedir. Bu, ilgili hükümler
arasında ikili müzakereler yolu ile gerçekleştirilebilir. Anlaşmazlıkların çözümünün
ilk aşaması, bu tür müzakerelerin başlatılmasıdır. Bunlar gerçekleştirilemiyorsa, her
iki tarafın anlaşması durumunda konu, memuriyet yetkisi içinde hareket edilerek
anlaşmazlığı çözmek üzere DTÖ Genel Müdürü’ne götürülebilecektir. Genel Müdür,
taraflar arasında bir uzlaşma ve aracılık önerisinde bulunabilir.
67
Müzakereler, 60 gün içinde çözüme varmayı başaramazsa, şikayetçi taraf
Anlaşmazlıkları
Çözme
Organı’ndan
konuyu
incelemek
üzere
bir
panel
düzenlenmesini isteyebilir. Panel düzenlenmesi hemen hemen kendiliğinden gelişir.
Prosedür gereği, karara karşı bir görüş birliği olmadıkça, Anlaşmazlıkları Çözme
Organı’nın iki kezden fazla olmamak üzere panel düzenlemesi gerekebilir.
Panelin çalışma esaslarının düzenlenmesinin yanı sıra belirlenmesi de söz
konusu organ tarafından yapılır. Anlaşmazlıkları Çözme Organı, üye ülke şikayetini
inceleyerek tavsiyelerde bulunabilir ya da yardımcı olacak kararların verilmesini
sağlayacak standart çalışma esaslarını hazırlar. Panel ilgili tarafların kabul etmesi
durumunda farklı çalışma esasları çerçevesinde de faaliyet gösterebilir. Panel
düzenlendikten 30 gün içinde teşkilatlandırılmak zorundadır. DTÖ Sekreteryası,
ilgili taraflara üç olası panelcinin ismini önerebilir. Seçme konusunda bir güçlük
olması durumunda, Genel Müdür, panelcileri atayabilir. Panelciler, bireysel
kapasitelerine göre hizmet ederler ve hükümet talimatlarına bağlı değildirler.
Panel son raporu, normal olarak anlaşmazlıklarla ilgili taraflara altı ay içinde
verilir. Dayanıksız mallarla ilgili olanlar da dahil olmak üzere aciliyet durumunda bu
zaman sınırı üç aya kadar indirilebilmektedir.
Panellerin anlaşmada belirlenen ayrıntılı çalışma prosedürleri bulunmaktadır.
Başlıca aşamalar şunlardır:
-Anlaşmazlık durumundaki taraflardan her biri,
davada, ilk esas
toplantısından önce gerçekler ve iddialar hakkındaki sunumunu panele iletir.
-İlk toplantıda davacı durumunu ( anlaşmazlık konusunu ), savunma
tarafı da savunmasını sunar. Üçüncü taraflar da menfaatlerini bildiren
görüşlerini sunabilirler. Resmi itirazlar ( çürütme ) ikinci esas toplantıda
yapılır.
68
-Taraflardan birinin bilimsel ya da başka teknik konuları ortaya attığı
davalarda panel, danışmanlık raporunu hazırlamaları için uzman bir inceleme
grubu atayabilmektedir.
-Panel, taraflara yorumlamaları için iki haftalık bir süre vererek
tanımlayıcı ( Gerçeğe dayalı ve tartışmalı) bölümler sunar. Panel, taraflara
incelemeleri için bir haftalık süre vererek bulguları ve sonuçları içeren geçici
bir rapor sunar. Bu inceleme dönemi iki haftayı aşamaz ancak, bu süre içinde
panel taraflara ek toplantılar düzenleyebilmektedir.
-Son karar taraflara sunularak, üç hafta sonra tüm DTÖ üyelerine
dağıtılır.
-Panelin, alınan bir önlemin, ilgili DTÖ anlaşmasının koşullarına
uygun olmadığına karar vermesi durumunda, panel ilgili üyeye bu önlemi
anlaşmaya uygun hale getirmesi önerisinde bulunur. Ayrıca, üyenin öneriyi
yürütebileceği yolları da öne sürebilir.
-Panel raporları, taraflardan biri temyiz kararını bildirmedikçe ya da
raporun kabul edilmesine karşı bir görüş ortaya çıkmadıkça, yayınlandığı
tarihten itibaren 60 gün içinde Anlaşmazlıkları Çözme Organı tarafından
kabul edilir.
2.3.7.2. Temyiz Olanağı
DTÖ anlaşmazlıkları çözme sistemi, panel müzakereleri içinde taraflardan
birine temyiz olanağı verir. Bununla birlikte, bu tür temyizlerin, panel raporu
kapsamındaki hukuk konularıyla ve panelin geliştirdiği hukuksal yorumla
sınırlandırılması gerekmektedir.
Temyizler, Anlaşmazlıkları Çözme Organı tarafından oluşturulan sabit bir
Temyiz Organı’nca değerlendirilir. Bu temyiz organı dört yıl süreyle hizmet edecek
69
yedi kişiden ( DTÖ üyelik temsilcisi ) oluşur. Bu kişilerin hukuk ve uluslararası
ticaret alanında tanınmış ünlü kişiler olmaları ve hükümete bağlı olmamaları
gerekmektedir.
Temyiz Organı’nın üç üyesi, temyizleri değerlendirmek için herhangi bir
zamanda duruşma yapar. Bunlar, panelin yasal bulgularını ve sonuçlarını tasdik
edebilir, değiştirebilir ya da iptal edebilirler. Genel kural olarak, temyiz müzakereleri
60 günü aşamaz ancak, hiçbir suretle 90 günü aşamayacaktır.
Yayınlandıktan 30 gün sonra Anlaşmazlıkları Çözme Organı, anlaşmazlıkla
ilgili olarak taraflarca koşulsuz kabul edilen Temyiz Organı Raporu’nu kabul eder.
Bir diğer ifade ile kabulüne karşı bir görüş birliği olmadıkça Temyiz Organı Raporu
kabul edilir.
2.3.7.3. Anlaşmazlık Kararlarının Yürütülmesi
Anlaşma, “Anlaşmazlıkları Çözme Organı’nın tavsiyelerine ve kurallarına
uyumun, tüm üye devletlerin lehine anlaşmazlıklara ilişkin etkin bir karar alınmasını
sağlayabilmek için esas olduğunu” vurgulamaktadır.
Panel’in ya da Temyiz Raporu’nun kabulünden itibaren 30 gün içinde yapılan
Anlaşmazlıkları
Çözme
Organı
toplantısında,
ilgili
tarafın,
tavsiyelerin
uygulanmasıyla ilgili niyetlerini bildirmesi gerekmektedir. Buna hemen uyulmaması
durumunda, üyeye bunu gerçekleştirmesi için Anlaşmazlıkları Çözme Organı
tarafından belirlenecek “makul bir süre” verilecektir. Bu süre içinde de
gerçekleştirilemezse, karşılıklı olarak kabul edilen bir tazminat belirleyebilmek
amacıyla davacı ile görüşmelere başlanması zorunludur.
20 gün sonra, tatmin edici herhangi bir tazminat konusunda anlaşma
sağlanamazsa, şikayetçi Anlaşmazlıkları Çözme Organı’ndan diğer tarafa karşı
imtiyaz ya da yükümlülüklerini askıya alma konusunda yetki (izin) isteyebilir.
70
Anlaşmazlıkları Çözme Organı’nın “verilen bu makul sürenin” bitiminden itibaren
30 gün içinde bu yetkiyi vermesi gerekmektedir.
İlke olarak, imtiyazların, panel davası konusundaki ile aynı sektörde askıya
alınması gerekmektedir. Eğer bu uygun ya da etkin değilse, bu erteleme aynı
anlaşmanın farklı bir sektöründe yapılabilir. Sırasına göre bunun, uygun ya da etkin
olmaması durumunda, bu imtiyazların askıya alınma işlemi bir başka anlaşma
çerçevesinde yapılabilir. Her durumda, Anlaşmazlıkları Çözme Organı, kabul edilmiş
tavsiye ve kuralların uygulamalarını gözetim altında tutacaktır. Yani, kesinleşmiş
karara konu olan mesele çözümlenene kadar, dava gündeminde kalacaktır.
Kanaatimizce
sırf bu düzenleme dahi DTÖ’nün kurumsal olarak gücünü ve
etkinliğini kanıtlamaktadır. Bir devletin tüm bu süreçleri göze alarak DTÖ
kararlarına uymaması, getirilen müeyyideler uyarınca mümkün görünmemektedir.
2.4.
TİCARETLE
BAĞLANTILI
FİKRİ
MÜLKİYET
HAKLARI ANLAŞMASI (TRIPS)
Fikri mülkiyet haklarını korumaya yönelik normların önemli ölçüde
değişiklik gösterdiği ve uluslararası ticarette sahte mallara uygulanabilir prensip ve
kurallar konusunda çok taraflı bir çerçevenin bulunmamasının uluslararası ekonomik
ilişkilerde giderek artan bir gerginliğe yol açtığı görüşüne dayanılarak, Uruguay
Round müzakerelerinde Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları konusunda da bir
anlaşma akdedilmiştir.
DTÖ Kuruluş Anlaşması kapsamında yer alan Fikri Mülkiyet Hakları
konusunda anlaşma Ek 1C’de bulunan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Anlaşması (TRIPS=Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property
Rights)’dır. Bu anlaşma ile ilgili olarak Genel Konseyin idaresi altında faaliyette
bulunan, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi (TRIPS Konseyi)
oluşturulmuştur. TRIPS Konseyi, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Anlaşması’nın uygulanmasını denetler.
71
TRIPS Anlaşması yedi konuda minimum standartları belirlemiştir. Bunlar
bilgisayar programları ve veri tabanları da dahil olmak üzere fikri haklar, markalar,
coğrafi işaretler, endüstriyel tasarımlar, patentler, entegre devre topografyaları ve
açıklanmamış bilgilerin korunması (ticari sırlar) dır.87
Türkiye DTÖ kuruluş Anlaşmasını, 26.01.1995 tarih ve 4067 sayılı kanunla
kabul etmiş olduğundan ve bu kanunu 25.02.1995 tarih ve 22213 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlandığından, TRIPS anlaşması ülkemiz için 31.12.1994 tarihinden
itibaren yürürlüktedir. TRIPS anlaşmasının uygulanması ile ilgili olarak Türkiye’de
sınai mülkiyet haklarıyla ilgili işlemleri Türk Patent Enstitüsü yürütmektedir. Telif
hakları konusunda ilgili kuruluş ise Kültür Bakanlığı, Telif Hakları ve Sinema Genel
Müdürlüğü’dür.
TRIPS Anlaşması yedi kısımdan oluşmaktadır. Bunların içeriğinde ise;
Birinci Kısımda Genel hükümler ve temel ilkeler ,
İkinci Kısımda
Fikri mülkiyet haklarının
mevcudiyeti, kapsamı ve
kullanımına ilişkin standartlar,
Üçüncü Kısımda Fikri mülkiyet haklarının uygulanması,
Dördüncü Kısımda Fikri mülkiyet haklarının edinilmesi , idamesi ve ilgili
taraflar arası usuller,
Beşinci Kısımda İhtilafın önlenmesi ve uzlaşma,
Altıncı Kısımda Geçiş düzenlemeleri,
Yedinci Kısımda ise Kurumsal düzenlemeler ve Nihai Hükümler yer
almaktadır.
Anlaşmanın birinci kısmı, genel hükümler ve temel ilkeleri belirlemektedir.
Bu bölüm "ulusal muamele" kuralına göre, her bir tarafın fikri mülkiyet haklarının
korunması konusunda, diğer taraf
uyruklu kişilere, kendi uyruğundan olanlardan
daha az elverişli bir tutum sergilememesini hükme bağlamıştır. Ayrıca, aynı
bölümdeki "en çok kayrılan ülke" kuralına göre, taraf bir ülkenin, yabancı uyruklu
87
CORREA, Carlos, M. , Intellectual Property Rights, the WTO and Developing Countries,
TRIP’s Agreement and Policy Options, 2. Bası, London, Zed Books and Third World Network,
2000, s. 1
72
kişilere tanıdığı tüm avantajlar derhal ve şartsız olarak, söz konusu muamele ilgili
tarafın kendi vatandaşlarına tanıdığı muameleden daha elverişli olsa dahi, diğer tüm
taraf ülkelere de tanınacaktır.
İkinci kısımda her bir fikri mülkiyet hakkı ayrı ayrı incelenmiştir. Bu
hükümler ışığında, fikri haklar ve sınai haklar konusundaki TRIPS düzenlemeleri
aşağıdadır.
2.4.1. TRIPS
ANLAŞMASININ
FİKRİ
HAKLAR
İLE
İLGİLİ HÜKÜMLERİ
Fikri Haklar ile ilgili düzenlemeler Anlaşmada madde 9 ile 14 arasında yer
almaktadır. Bu hükümlere göre, üyelerin, telif hakları ile ilgili olarak tarafların edebi
ve sanatsal yapıtların korunması için Bern Konvansiyonunun temel hükümlerine
uygun davranmaları öngörülmüştür. TRIPS Anlaşması’yla, mevcut uluslararası
kurallara önemli ilaveler getirilmiştir. Özellikle telif hakları sahiplerine kendi
haklarının ticari olarak kiralanmasını yasaklama ve bu hakları istedikleri gibi
kullanma yetkisi vermektedir. Anlaşmada, ayrıca, bilgisayar programları ile veri
tabanlarının hangi şartlar altında telif hakları çerçevesinde korunacağı hususuna da
açıklık getirilmiştir.
Anlaşma, bilgisayar programcılarına ve ses kayıt prodüktörlerine kendi
yapıtlarının kamuya kiralanmasını yasaklayabilme veya izne bağlayabilme hakkı
vermiştir. Benzer bir hak sinematografik eserlere de uygulanmaktadır.
Söz konusu Anlaşma, icra sanatçılarına, izinsiz kayıt, röprodüksiyon ve canlı
yayınların gösteriminden etkin bir biçimde korumakta ve koruma süresini en az elli
yıl olarak öngörmektedir. Öte yandan, ses kayıt prodüktörlerinin, kayıtlarında izinsiz
röprodüksiyonun önlenmesi amacıyla elli yıllık bir dönem için korunma sağlanması
hükme bağlanmıştır.
73
2.4.2. TRIPS ANLAŞMASININ SINAİ HAKLAR İLE İLGİLİ
HÜKÜMLERİ
2.4.2.1. Genel Olarak
TRIPS Anlaşması’nda, madde 15 ve devamında sınai haklar düzenlenmiştir.
TRIPS Anlaşması’nda, bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve
hizmetlerinden ayıran herhangi bir işaret veya işaret kombinasyonunun marka
oluşturabileceği belirtilmektedir.
Anlaşma, marka olarak belli bir korumadan yararlanacak işaret tiplerini
tanımlamakta ve bunlara tanınacak asgari hakları, devir ve lisans verilmesi ile
kuralları belirlemektedir. Herhangi bir markanın başlangıçtaki ve her yenilenen tescil
en az yedi yıl süreyle geçerli olacak ve süresiz olarak yenilenebilecektir. Anlaşma,
hizmet markalarının, mallarda kullanılan markalarla aynı şekilde korunmasını
öngörmektedir.
Coğrafi işaretler, tüketiciyi, bir ürünün kalitesi, saygınlığı ve özellikle coğrafi
menşei konusunda bilgilendirir. Coğrafi işaretler konusunda, Anlaşma, ürünün
coğrafi menşei konusunda tüketiciyi
yanıltan veya haksız rekabete yol açan her
türlü bilgi kullanımının engellenmesi için tüm önlemlerin alınması gerektiğine işaret
etmektedir.
Coğrafi işaretler konusunda verilebilecek en yaygın örnek “şampanya”dır.
Şampanya, Fransa’nın belirli bir bölgesinde üretilen şaraba verilen addır. Prensip
olarak,
bir
başka
yerde
üretilen
şaraba
“şampanya”
denilmesine
izin
verilmemektedir. Anlaşma, şaraplar ve sert alkollü içecekler için ilave koruma
sağlamaktadır.
Endüstriyel tasarım ve modellere ilişkin olarak TRIPS Anlaşması, üye
ülkelere bağımsız olarak yaratılmış yeni veya orjinal endüstriyel tasarımların
korunması yükümlülüğünü getirmektedir. Endüstriyel tasarım ve modellerin en az
74
on yıllık bir dönem için koruma altına alınması öngörülmüştür. Korunan hak
sahipleri; korunan endüstriyel tasarım veya modelin kopyalarının üretimi, satışı veya
ithalatını engelleme hakkına sahiptir.
Öte yandan, TRIPS Anlaşması’nda bir buluşun patent ile korunabilmesi için
aranan kriterler, yenilik, tekniğin bilinen durumunun aşılması ve sanayiye
uygulanabilirliktir. Patentlerle ilgili olarak taraflar Paris Konvansiyonu’nun temel
hükümlerini tamamlayıcı genel kurallar getirilmiştir. Ayrıca, hemen hemen tüm
teknolojik buluşlar için yirmi yıllık bir koruma süresi tanınmıştır. Üye ülkeler, ticari
kullanımın kamu düzeni ve menfaati gerekçesiyle yasaklanmış olması halinde,
buluşları patent uygulamasının dışında tutabilirler.
Anlaşmada ayrıca, üye ülkelerin insan ve hayvan tedavisinde kullanılan
cerrahi yöntemler, teşhis ve tedavi usulleri, mikroorganizmalar haricindeki bitki ve
hayvanlar ile esas olarak, biyolojik olmayan ve biyolojik yöntemler dışında bitki ve
hayvanların üretimiyle ilgili biyolojik usuller kapsamındaki
buluşların patent
uygulamasının dışında tutabilmelerine izin verilmektedir.Ancak, üyeler patentle veya
kendilerine özgü etkin bir sistemle veya
bunların bir kombinasyonuyla bitki
türlerinin korunmasını sağlayabileceklerdir.
Anlaşma zorunlu lisanslar (compulsory licences) veya devlet tarafından bir
ürünün hak sahibinin izni olmaksızın kullanılmasını da detaylı şartlara bağlamıştır.
TRIPS Anlaşması’nda, entegre devrelerin topografyalarının korunması
“Washington Treaty on Intellectual Property in Respect of Integrated Circuits”
temelinde sağlanacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca, TRIPS Anlaşması’nda, anılan
anlaşmada belirtilen hususlara ilaveten koruma tescil işleminin gerekli olduğu ülkeler
bakımından tescil veya dünyanın neresinde olursa olsun ticari olarak ilk kullanım
tarihinden itibaren on yıl olarak öngörülmüştür. Korumanın bir
koşulu olarak
tescilin gerekmediği ülkelerde ise bu süre yine ticari olarak ilk kullanıldığı tarihten
itibaren on yıldır. Buna ilaveten, korumanın kanuna aykırı olarak taklit edilmiş olan
dizilim tasarımlarıyla ilgili maddeleri de içereceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, taklit
75
entegre devrelerin iyi niyetle kullanılmasına ve elde bulunan veya taklit olduğu
öğrenilmeden önce sipariş edilmiş entegre devrelerin satışına makul bir lisans bedeli
(royalty) karşılığında anlaşmada izin verilmektedir.
Öte yandan, TRIPS Anlaşması, zorunlu lisans ve hükümet kullanımına sıkı
kurallar altında izin vermektedir. Ticari değer taşıyan ticari sırların ve know-how
gizliliğinin
korunması ve dürüst ticari uygulamalara aykırı hareketlerin
yasaklanması da TRIPS çerçevesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Söz konusu anlaşma ayrıca sözleşmeye dayalı lisansta rekabeti bozan
uygulamalara ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Anlaşma, fikri mülkiyet haklarının
veya lisans uygulamalarının kötüye kullanılmasına ilişkin sebeplerin ve rekabette ters
etki doğuran faktörlerin var olması durumunda üye ülkeler arasında istişareleri
öngörmektedir.
TRIPS Anlaşması, üye ülkelere fikri ve sınai hakların etkin bir
sağlanması
amacıyla
iç
hukuklarında
gerekli
düzenlemeleri
şekilde
yapmalarını
öngörmektedir. Düzenlemeler fikri hakların ihlaline karşı etkin önlemlere izin
vermeli; adil, eşit ve açık olmalı ancak pahalı olmamalıdır. Makul süreleri aşmamalı
veya haksız gecikmelere yol açmamalıdır.
Gelişmiş ülkelere Anlaşmadaki hükümlerle kendi yasalarını uyumlu hale
getirmek için bir yıllık bir geçiş dönemi tanınmıştır. Söz konusu geçiş dönemi, planlı
ekonomiden pazar ekonomisine geçen ve gelişme yolundaki ülkeler için 5 yıl; ve en
az gelişmiş ülkeler için 11 yıldır. Gelişmiş olan üye ülkeler en az gelişmiş üye
ülkelerin sağlam ve uygulanabilir bir teknolojik temel oluşturmalarını sağlamak için
bu üyelere teknoloji transferini teşvik etmek ve artırmak için kendi ülkelerindeki
işletmelere ve kurumlara teşvik sağlayabileceklerdir. Eğer gelişme yolundaki bir
ülke,
bazı
teknolojik
alanlardaki
ürün
patentleri
aracılığıyla
sağlanan
korumacılığı Anlaşmanın imza edildiği tarihte tanımıyorsa, bu korumayı düzenlemek
için 10 yıla kadar varabilen bir süreden yararlanacaktır. Buna karşılık, teknolojinin
tüm alanlarında, özellikle tıbbi ve zirai ilaçların patentle korunmasında gelişme
76
yolundaki ülkelerin geçiş süresinin başlangıcından itibaren tüm patent başvurularını
kabul etme zorunluluğu getirilmiştir. Geçiş süresinin bitimine kadar patentin tescil
edilmemesi durumunda bile, buluşun yeniliği müracaat tarihinden itibaren saklı
tutulacaktır. Anlaşmanın 7. Bölümündeki 71.1 maddesi, 1 Ocak 2000 tarihi
itibariyle (Bu tarih, gelişmekte olan ülkelerin 65.2 maddesi çerçevesinde
kullandıkları beş yıllık geçiş süresinin tamamlanacağı tarihtir.), anlaşmanın
“uygulamasının” TRIPS Konseyi’nce gözden geçirilmesini ve bu gözden geçirmenin
anılan tarihten itibaren iki yıllık sürelerle yenilenmesini öngörmektedir.
2.4.2.2. Markalar
TRIPS Anlaşması’nda, madde 15 ile 21 arasında markalar düzenlenmiştir.
TRIPS, Madrid Sözleşmesi veya Protokolünden farklı konular düzenlemektedir.Bu
itibarla markanın uluslararası tescili ve bu yolla koruma sağlanması hususunda DTÖ
ile WIPO arasında bir rekabet söz konusu değildir.88
Madde 15’e göre marka, bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin
mal ve hizmetlerinden ayıran herhangi bir işaret veya işaret kombinasyonudur. Bu
tür işaretler özellikle kişisel adları, harfleri, sayıları, mecazi unsurları içeren
sözcükler, renk kombinasyonları ve bu tür işaret kombinasyonları marka olarak tescil
edilmek için uygun addedilecektir. Madde 15 fıkra 1 son cümle uyarınca, üye
devletler, işaretin marka olarak tescilini, işaretin görsel olarak algılanabilir nitelikte
olması şartına da bağlayabilirler.
Üç boyutlu işaretlerin, marka olarak kullanılıp kullanılmayacağı hususunda
15.1 maddede herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak bu maddedeki sayım
tahdidi olmadığından ayırt etme gücü bulunan üç boyutlu işaretlerin de marka olarak
kullanılabileceği kabul edilebilir. 89
88
89
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. I ,Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1997, s.11
ARKAN, Sabih, ,1997, age, C. I, s.11
77
TRIPS’in 15.1 maddesi üye devletlerin markanın tescilini red konusunda
başka nedenler kabul etmelerine engel değildir. Paris Sözleşmesi hükümlerine ters
düşmemek şartıyla üye devletler bir markanın tescili talebini reddedebilirler. Bu
bağlamda, üye devletler Paris Sözleşmesi’nin özellikle dördüncü mükerrer altıncı
maddesinde öngörülen red nedenlerini kendi iç hukuk sistemleri bakımından
uygulayabilirler.
TRIPS 15.3. maddesine göre üyeler tescil edilebilme özelliğini kullanıma
bağlı kılabilirler. Ancak bir markanın fiili kullanımı tescil için başvuruda bulunmanın
bir şartı olmayacaktır. Başvurular, yalnızca başvuru tarihinden itibaren üç yıllık bir
sürenin bitiminden önce amaçlanan kullanım şeklinin gerçekleşmemiş olduğu
gerekçesiyle reddedilemeyecektir.90
Markanın kullanılacağı mal ve/veya hizmetlerin niteliği markanın tesciline
hiçbir şekilde engel oluşturmayacaktır. Üye devletler her markayı tescil edilmeden
önce veya tescil edildikten hemen sonra yayımlayacaklar ve tescilin iptali ile ilgili
başvurulara makul bir süre tanıyacaklardır.
Paris Sözleşmesinin birinci mükerrer altıncı maddesi91, gerekli değişiklikler
yapılarak hizmetlere de uygulanacaktır. Üyeler bir markanın tanınmış olup
olmadığını tespit ederken markanın promosyon sonucunda kazanılan herkes
tarafından bilinme durumunu dikkate alacaklardır. Paris sözleşmesi hükmü
markanın tescil edildiği mal veya hizmetlere benzemeyen mal veya hizmetlere de,
gerekli değişiklikler yapılmış olarak uygulanacaktır. Herhangi bir markanın ilk
başlangıçtaki tescili ve her yenilenen tescili en az yedi yıl süre ile geçerli olacaktır.
Bir markanın tescili süresiz olarak yenilenebilecektir.
Tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise, tescil sahibi
tarafından markanın kullanılmasını önleyen engellerin varlığına dayalı olarak geçerli
90
556 sayılı HKH’nın 14. maddesi uyarınca mevzuatımızda öngörülen kullanılmama sebebiyle iptal
müddeti 5 yıl olup hüküm TRIPS ile uyumludur.
91
Paris Sözleşmesinin birinci mükerrer altıncı maddesi herkes tarafından bilindiği mütalaa olunan
ticaret markalarının tescilsiz olsa dahi, aynı veya benzer mallar için üye ülkelerde korunması
hükmünü içerir..
78
nedenler ileri sürülmedikçe, tescil ancak markanın kullanılmadığı kesintisiz en az üç
yıllık bir süre geçtikten sonra iptal edilebilir. Marka ile korunan mal veya hizmetlere
uygulanan ithalat kısıtlamaları veya hükümetçe uygulanan başka koşullar gibi,
markanın kullanılmasına engel oluşturan ve marka sahibinin iradesinden bağımsız
olarak doğan koşullar, markanın kullanılmaması için geçerli koşullar olarak kabul
edilecektir. Bir markanın, sahibinin kontrolüne tabi olarak bir başka şahıs tarafından
kullanılması, markanın tescilini idame ettirmek için yapılan kullanım olarak kabul
edilecektir.
Bir markanın ticaretin seyri içinde kullanılması, bir başka marka ile birlikte
kullanma, özel bir biçimde kullanma veya bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer
işletmelerinkinden ayırma özelliğine zarar verecek şekilde kullanma gibi özel
koşullarla haksız yere engellenmeyecektir. Bu hüküm mal veya hizmetleri üreten
işletmeyi tanıtan markanın bu işletmenin söz konusu somut mal veya hizmetlerini
ayırt eden marka ile birlikte, ancak yalnız bu marka ile sınırlı kalmaksızın,
kullanılmasını öngören bir koşulu menetmeyecektir.
Anlaşmanın 21 inci maddesi uyarınca üye devletler, markalar için lisans
verilmesi ve markaların devredilebilmesi ile ilgili koşulları tespit edebilirler . Ancak
markalar için zorunlu olarak lisans verilmesine izin verilemeyeceği gibi tescilli bir
marka sahibinin markanın ait olduğu işi devretse de devretmese de markayı bağımsız
olarak devretme hakkına sahip olacağı kabul edilmelidir.
2.4.2.3. Coğrafi İşaretler
TRIPS Anlaşması’nda, madde 22 ile 24 arasında coğrafi işaretler
düzenlenmiştir. Coğrafi İşaretler, bir malın kalitesinin, namının veya diğer
özelliklerinin esas olarak, coğrafi menşeine, atfedildiği durumlarda, bir malın
menşeinin herhangi bir üyenin ülkesi veya bu ülkede bir bölge veya yer olduğunu
gösteren işaretlerdir.
79
Üyeler coğrafi işaretlerle ilgili olarak Anlaşmada belirtilen hususları
engellemek için ilgili taraflara yasal imkanları sağlayacaklardır. Bu durumlar
şunlardır:
a) Bir malın sunumunda veya isminde, kamuyu malın menşei konusunda
yanıltacak şekilde, malın menşeinin gerçek menşei yeri dışında bir başka coğrafi
bölge olduğunu gösteren veya öneren herhangi bir yolun kullanılması;
b) Paris Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesindeki anlamıyla
92
haksız rekabet
fiili oluşturan herhangi bir kullanım.
Herhangi bir üye, mevzuatı izin verdiği takdirde veya ilgili bir tarafın talebi
üzerine, bu üyenin ülkesinde bu mallara ait bir markada bu coğrafi işaretin
kullanılması , kamuyu malların gerçek menşe yeri konusunda yanıltacak nitelikte ise
, menşei, belirtilen ülke olmayan mallar için, bir coğrafi işaret içeren veya bu
işaretten ibaret olan bir markanın tescilini resmen reddedecek veya geçersiz
kılacaklardır.
Coğrafi işaretlere sağlanan bu koruma, malların menşei olan ülke, bölge veya
yer ile ilgili olarak harfi harfine doğru olmakla birlikte, gerçeğe aykırı olarak kamuya
malların menşeinin bir başka ülke olduğunu beyan eden coğrafi işaretler hakkında da
uygulanacaktır.
TRIPS madde 23 ‘de şaraplar ve alkollü içeceklerde kullanılan coğrafi
işaretler için ek koruma öngörülmüştür93. Madde hükmüne göre, Her üye, malların
gerçek menşei belirtilse veya cins, tip, stil, taklit veya benzer terimler beraberinde
92
Paris Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesi mahreç işareti biçimindeki coğrafi işaretlerle ilgili olup,
birinci fıkrasında, ürünün mahreci veya müstahsilin, imalatçının veya tacirin kimliği noktasından
doğrudan ve dolaysız işaret kullanımının yasaklanacağı hükme bağlanmaktadır. İkinci fıkrasında ise
ilgili kişi tarif edilerek hükmün koruma kapsamına dahil olan taraflar belirlenmektedir.
93
Türkiye ve İsviçre’nin de aralarında bulunduğu bir grup ülke TRIP’s bünyesinde şaraplar ve alkollü
içkiler için sağlanan ek korumanın diğer ürünlere de teşmil edilmesi konusunda çalışmalar
yürütmektedirler. Esasen şaraplar ve alkollü içkiler için sağlanan ek koruma özellikle Fransa,
Amerika, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelerin bu konudaki tutumu sebebiyle metinde yer almıştır.
Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları için bkz: “Sınai Haklar İle İlgili Uluslararası Anlaşmalar ve
İlişkiler”, Ankara, TPE Yayınları , 2002 , s.40-41
80
kullanılsa bile, şarapları, menşei söz konusu coğrafi işarette gösterilen yer olmayan
şaraplarla özdeşleştirilen veya alkollü içecekleri, menşei söz konusu coğrafi işarette
gösterilen
yer olmayan alkollü içeceklerle
özdeşleştirilen coğrafi işaretlerin
kullanılmasını önlemek için ilgili taraflara hukuki imkanları sağlayacaktır.
Menşei coğrafi işarette belirtilen yer olmayan şaraplar veya alkollü
içeceklerle ilgili olarak, üyenin mevzuatı izin verdiği takdirde veya ilgili bir tarafın
talebi üzerine, şarapları tanıtıcı coğrafi bir işaret içeren veya bu işaretten ibaret olan
şaraplara ait bir markanın veya alkollü içecekleri tanıtıcı coğrafi bir işaret içeren
veya
bu işaretten ibaret olan alkollü içeceklere ait bir markanın tescili resmen
reddedilecek veya geçersiz kılınacaktır.
Şaraplar için eşsesli coğrafi işaretler kullanılması halinde her bir işaret için
koruma sağlanacaktır. Her üye, ilgili üreticilere adil davranılması ve tüketicilerin
yanıltılmaması gereğini dikkate alarak söz konusu eşsesli işaretleri birbirinden ayırt
etmek için uygulanacak pratik koşulları belirleyecektir.
Şaraplara ait coğrafi işaretlerin korunmasını kolaylaştırmak için, sisteme
katılan ülkelerde, korunmak için uygun nitelikleri taşıyan şaraplara ait coğrafi
işaretlerin bildirilmesi ve tescili için çok taraflı bir sistemin oluşturulması ile ilgili
olarak TRIPS Konseyinde müzakere yapılacaktır.94
TRIPS madde 24 ‘de de madde 23’de öngörülen müzakerelerin nasıl
yapılacağı ve coğrafi işaret korumasına getirilen istisnalar vurgulanmıştır. Maddede
coğrafi işaretten önce tescil edilmiş olması kaydıyla üye ülkede bulunan tescilli
markaların geçersiz kılınamayacağı, üye ülkede ürünle ilgili olarak ürün adı haline
gelmiş coğrafi işaretlerin korunmayacağı, kişinin adı veya ticari seleflerin adının
kullanılmasının coğrafi işarete dayanarak reddedilemeyeceği ve artık kullanılmaz
olmuş coğrafi işaretlerin korunması konusunda herhangi bir zorunluluğun
öngörülemeyeceği düzenlenmiştir.
94
Halen şaraplar ve alkollü içecekler için bir bildirim ve kayıt sistemi kurulması ve şaraplar ile
alkollü içecekler dışındaki ürünler için ilave koruma sağlanması konusunda yürütülen müzakereler
81
2.4.2.4. Endüstriyel Tasarımlar
TRIPS madde 25–26’da sınai tasarımlar başlığı altında endüstriyel tasarımlar
düzenlenmiştir. Düzenleme uyarınca, üyeler,
bağımsız olarak yaratılmış yeni veya
orjinal endüstriyel tasarımların korunmasını hükme bağlayacaktır. Tasarımların
bilinen tasarımlardan veya bilinen tasarım özellikleri kombinasyonundan önemli
ölçüde farklı olmaması halinde, üyeler tasarımların yeni veya orjinal sayılmaması
koşulunu öngörebilir. Üyeler bu korumanın teknik veya işlevsel düşüncelerin zorunlu
kıldığı tasarımları kapsamamasını hükme bağlayabilirler.
Her üye tekstil tasarımlarını koruma koşullarının, özellikle maliyet, inceleme
veya yayımlama ile ilgili olan koşulların bu korumayı isteme ve elde etme fırsatını
makul ölçüler dışında engellememesini sağlayacaktır. Üyeler bu yükümlülüğü
endüstriyel tasarım yasası veya telif hakkı yasası aracılığıyla yerine getirmekte
serbest olacaklardır.
Korunan bir endüstriyel tasarım sahibi, kendisinden izin almamış üçüncü
tarafların korunan tasarım kopyası veya esası itibariyle kopyası olan bir tasarımı
taşıyan veya kapsayan malları üretmelerini, satmalarını veya ithal etmelerini, bu
fiiller ticari amaçla gerçekleştirildiği takdirde, engelleme hakkına sahip olacaklardır.
Üyeler, üçüncü tarafların yasal menfaatlerini dikkate alarak, bu istisnaların, korunan
endüstriyel tasarımlardan normal olarak yararlanılmasına makul ölçüler dışında zarar
vermemesi
koşuluyla,
endüstriyel
tasarım
korumasında
sınırlı
istisnalar
uygulayabilirler. Sağlanacak koruma süresinin en az 10 yıl olacağı da madde 26
fıkra 3 ‘de belirtilmiştir.
2.4.2.5. Patentler
sürdürülmekte olup, ayrıntılı bilgi için, T. C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığının internet sitesine
bakınız. http://www.foreigntrade.gov.tr/anl/dto/2004/TRIPSMUZAKERE-I-0408.htm (10.01.2005)
82
Patentler, TRIPS Anlaşmasında madde 27–34 arasında düzenlenmiştir.
Düzenleme uyarınca, patent, yeni olmaları, buluş basamağı içermeleri ve sanayide
uygulanabilmeleri koşuluyla, teknolojinin her alanında, ürünlerle veya usullerle ilgili
her türlü buluş için verilebilecektir.
Üyeler, kamu düzenini veya genel ahlakı korumak, insan, hayvan ve bitki
yaşamını veya sağlığını korumak veya çevrenin ciddi biçimde zarar görmesini
engellemek için gerekli olan durumlarda, kendi ülkelerinde patentten ticari olarak
yararlanmanın engellenmesini, patent verilebilir buluşlar dışında bırakabilirler.
Ancak, bu dışta bırakma yalnızca patentten yararlanmanın sadece kendi yasaları ile
yasaklanmış olması nedeniyle gerçekleştirilemeyecektir.
Yani
ülkelerde yasal
düzenleme bulunması dışta bırakma için yeter koşul değildir. Bu yasal düzenleme
ancak yukarıda belirtilen sebeplerle gerçekleştirilmişse geçerlidir.
Üyeler ayrıca aşağıda belirtilen buluşları da patent verilebilirliğin dışında
bırakabilirler.
a) İnsanların veya hayvanların tedavisinde kullanılan teşhis tedavi ve cerrahi
usuller,
b) Mikroorganizmalar dışında bitki ve hayvanlar ile esas olarak biyolojik
olmayan ve mikrobiyolojik usuller dışında bitki veya hayvanların üretimi ile ilgili
biyolojik usuller. Ancak üyeler, patentlerle veya kendilerine özgü etkin bir sistemle
veya bunların kombinasyonu ile bitki türlerinin korunmasını sağlayacaklardır.
Burada yer alan hükümler DTÖ anlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihten dört yıl sonra
gözden geçirilecektir. 95
Patent, sahibine madde 28 uyarınca aşağıda belirtilen hakları sağlayacaktır.
95
Doha Bakanlar Deklarasyonu’nun 19. paragrafı ile TRIPs Konseyi’ne atfedilen bir görevde TRIPs
Anlaşması’nın madde 27 fıkra 3 b bendi ile Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ilişkisinin gözden
geçirilmesidir. Konsey’in çalışma programında gözden geçirmeler yapılırken TRIPS Anlaşması ve
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi arasındaki ilişkinin incelenmesi, “geleneksel bilgi”nin ve folklorun
korunması ve üyeler tarafından Madde 71.1’e dayanılarak ortaya atılacak yeni gelişmelerin de
dikkate alınmasına karar verilmiştir. Ancak, bitki çeşitleri konusunda DTÖ’de devam eden
müzakerelerde gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkelerin talepleri birbirinden farklılık arz
83
a) Patent Konusu bir ürün olduğunda, patent sahibinin iznini almamış üçüncü
kişilerin bu ürünü imal etmelerini, kullanmalarını, satışa arz etmelerini, satmalarını
veya bu amaçla ithal etmelerini engellemek.
b) Patent Konusu bir usul olduğunda, patent sahibinin iznini almamış üçüncü
kişilerin, usulü kullanmalarını ve en azından doğrudan bu usul ile elde edilmiş ürünü
kullanmalarını, satışa arz etmelerini, satmalarını veya bu amaçlarla ithal etmelerini
engellemek.
Patent sahipleri ayrıca patenti devretme veya veraset yoluyla intikal ettirme
ve lisans sözleşmesi akdetme hakkına da sahip olacaklardır.
TRIPS
anlaşmasında 29 uncu maddesinde patent başvuruları ile ilgili
koşullar, madde 30’da verilen haklardan istisnalar, madde 31’de herhangi bir üyenin
yasasında patent konusunun hükümetçe veya hükümet tarafından yetkili kılınmış
üçüncü kişilerce kullanılması da dahil olmak üzere, patent konusunun hak sahibinin
izni olmadan başka şekilde kullanılmasına izin verildiği takdirde uygulanacak
hükümler ve madde 34’de ise usul patentlerine ilişkin düzenlemeler yer almıştır.
TRIPS
anlaşmasında 32 inci maddesinde hükümsüzlük ve sona erme
düzenlenmiştir. Hüküm uyarınca, herhangi bir patentin hükümsüzlüğüne veya patent
hakkının sona ermesine ilişkin kararların adli incelemesi için fırsat tanınacaktır.
TRIPS anlaşması 33 üncü maddesi uyarınca, patent süresi başvuru tarihinden
itibaren hesaplanmak koşuluyla 20 yıldır.
2.4.2.6. Entegre Devrelerin Topografyaları
TRIPS anlaşması 35-38 inci maddeleri arasında entegre devre topografyaları
etmektedir. Bu sebeple, henüz bitki çeşitlerinin korunması konusunda ülkeler arasında net bir uzlaşı
sağlanamamıştır.
84
düzenlenmiştir. Anlaşmada entegre devre topografyaları dizilim-tasarımları olarak
adlandırılmaktadır. Anlaşmaya üye devletler, entegre devre topografyaları ile ilgili
olarak WIPO tarafından hazırlanan ve henüz yürürlüğe girmemiş olan Vaşington
Anlaşmasının madde 6 paragraf 3 hariç olmak üzere 2’den 7’ye kadar olan
maddelerine, 12 inci maddesine ve 16 ıncı maddenin 3 ncü paragrafına uygun olarak
entegre devre topografyalarını korumayı kabul ederler.
Korunan bir dizilim-tasarımı, korunan bir dizilim-tasarımının dahil olduğu bir
entegre devreyi veya yalnızca kanuna aykırı olarak taklit edilmiş bir dizilimtasarımını ihtiva etmeye devam ettiği takdirde, böyle bir entegre devre içeren bir
malın ithalat, satışı veya ticari amaçlarla başka şekilde dağıtımını kanuna aykırı
kabul edeceklerdir.
Üyeler madde 37 fıkra 1 uyarınca, dizilim-tasarımının kanuna aykırı olarak
taklit edildiğini belirten bildirimin bu şahıs tarafından alındığı tarihten sonra bu
şahsın elindeki veya bu tarihten önce sipariş edilmiş stokla ilgili olarak bu fiillerden
herhangi birini ifa edebileceğini, ancak hak sahibine, böyle bir dizilim-tasarımı ile
ilgili olarak serbestçe müzakere edilmiş bir lisans kapsamında makul bir royaliteye
eşdeğer bir meblağı ödemekle yükümlü olacağını hükme bağlayacaklardır.
Üyeler madde 37 fıkra 2 uyarınca, bir dizilim tasarımı için istemeden lisans
verilmesi veya dizilim-tasarımının hak sahibinin izni olmadan hükümetçe veya
hükümet tarafından yetkili kılınmış üçüncü kişilerce kullanılması halinde patentler
için öngörülmüş olan madde 31’in (a) dan (k)’ya kadar olan alt paragraflarını
uygulayacaklardır.96
Koruma süresi madde 38’de düzenlenmiş olup madde hükmüne göre,
korumanın bir koşulu olarak tescil işlemlerinin gerekli olduğu üye ülkelerde, dizilimtasarımlarının korunma süresi tescil için başvurunun yapıldığı tarihten veya dünyanın
neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin dizilim-tasarımından ticari olarak ilk kez
96
Mevzuatımızda bu konu Zorunlu Lisans olarak düzenlenmiştir.Bakınız ve karşılaştırınız 551 sayılı
Patentler hakkında KHK madde 99 vd. ile TRIPS Anlaşması madde 31
85
yararlanıldığı tarihten itibaren hesaplanan 10 yıllık bir süre sona ermeden
bitmeyecektir.
Korumanın bir koşulu olarak tescil işlemlerinin gerekli olmadığı üye
ülkelerde, dizilim-tasarımları,
dünyanın neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin
dizilim-tasarımından ticari olarak ilk kez yararlanıldığı tarihten itibaren en az 10 yıl
süre ile korunacaktır. Üyeler korumanın dizilim-tasarımı yaratıldıktan 15 yıl sonra
zaman aşımına uğramasını öngörebilirler.
2.4.2.7. Açıklanmamış Bilgilerin Korunması
TRIPS anlaşması 39 uncu maddede açıklanmamış bilgilerin korunmasını
düzenlemiştir. Madde, üye ülkelerin, ticari değer taşıyan ticari sırların ve know-how
gizliliğinin
korunması
ve
dürüst
ticari
uygulamalara
aykırı
hareketlerin
yasaklanmasını da TRIPS çerçevesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Açıklanmamış bilgi olma koşulları 3 tanedir.Bunlar;
a) Bilgi, söz konusu bilgilerle uğraşan ilgili çevredeki şahıslarca, genelde
bilinmeyen veya bu şahısların kolaylıkla elde edemeyeceği anlamında gizli olmak.
b) Gizli olduğu için ticari değere sahip olmak,
c) Yasal olarak bu bilgileri kontrol eden şahıs tarafından, gizli kalması için,
ilgili koşullar altında makul önlemler alınmış olmalıdır.
Üyeler yeni kimyasal maddelerin kullanıldığı farmasötik veya tarımsal
kimyasal ürünlerin pazarlanmasının koşulu olarak ticari sırları talep ediyorlarsa bu
bilgileri de korumayı üstleneceklerdir.
Söz konusu anlaşma ayrıca madde 40’da sözleşmeye dayalı lisansta rekabeti
bozan uygulamalara ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Anlaşma, fikri mülkiyet
86
haklarının veya lisans uygulamalarının kötüye kullanılmasına ilişkin sebeplerin ve
rekabette ters etki doğuran faktörlerin var olması durumunda üye ülkeler arasında
istişareleri öngörmektedir.
87
3. AVRUPA BİRLİĞİ
3.1. TARİHSEL GELİŞİM
Avrupa Birliği’nin günümüzde gelmiş olduğu nokta, Avrupa’da devam eden
bütünleşme düşüncesinin bir sonucudur. Başlangıçta sadece altı devlet ile başlayan
bu süreç hem sayı itibariyle, hem de nitelik itibariyle ciddi değişikliğe uğramıştır.
Mevcut hali ile yirmibeş devletten oluşan Avrupa Birliği giderek federatif bir yapıya
bürünmektedir. Ancak bu noktaya ulaşıncaya dek Avrupa Birliği tarihi olarak
aşağıda görülecek olan bir gelişim süreci geçirmiştir.
3.1.1. AVRUPA TOPLULUKLARININ ORTAYA ÇIKIŞI VE
NEDENLERİ
Avrupa devletleri arasında tarih boyunca süregelen çekişmeler ve savaşlar 20.
yüzyılın başında ve ortasında meydana gelen iki büyük savaş ile doruk noktasına
ulaşmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşın neden olduğu ağır
sonuçlar, Avrupalı devlet adamlarını Avrupa savaşlarını sona erdirmek için bazı
düşünceler ortaya atmasına ve görüşlerini dile getirmelerine neden olmuştur. Alman
Konrad Adenauer, Fransız Robert Schuman ve Jean Monnet, İtalyan Alcide de
Gasperi, Avrupa’nın entegrasyonu konusunda çaba sarfeden devlet adamları
olmuştur. Churcill, 1946 yılında Zürih’te yaptığı bir konuşmada Avrupa devletlerinin
ABD gibi birleşik bir devlet oluşturmaları gerektiği üzerinde durmuştur. Savaşta
büyük hasar gören Avrupa’nın yeniden imarı için Amerika tarafından finanse edilen
Marshall Planı çerçevesinde Batı Avrupa ülkelerine ekonomik yardımlar yapılmış ve
bu yardımların koordinasyonunu sağlamak için sonradan ismi Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatı (OECD) olarak değiştirilen Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(OEEC) adı altında bir teşkilat kurulmuştur. Avrupa ülkeleri arasında yapılan
işbirliği ve anlaşmalar sonunda 1949 yılında Avrupa Konseyi kurulmuştur. Ancak bu
Konsey hükümetler arası bir organizasyon olmaktan öteye gidememiş ve daha etkin
88
bir entegrasyon sürecini başlatmak isteyen Avrupa devlet adamlarını tatmin
etmemiştir.
Özellikle Avrupa’da mevcut bulunan Franko-German çekişmesine bir son
vermek için çeşitli girişimler devam etmiş ve bu girişimler 1950 Mayıs’ında altı
Avrupa devleti
97
arasında imzalanan “Schuman Bildirgesi” ile Avrupa
Topluluklarının kurulması konusunda ilk önemli ve somut adımın atılması ile
sonuçlanmıştır. Avrupa’nın entegrasyonunun bugün gelmiş olduğu durumun
temelinde işte bu Bildirge bulunmaktadır.98
3.1.2. AVRUPA TOPLULUKLARI (AKÇT, AAET, AET)
Avrupa Toplulukları, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa
Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu(AAET) adlı üç
uluslararası örgütten oluşan bir tür uluslararası örgütler birliği olarak ortaya
çıkmıştır.99
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu adı verilen ilk topluluk (AKÇT) 18 Nisan
1951 yılında Paris Anlaşması ile kurulmuştur. 1951 tarihli AKÇT’nin kurulmasının
nedeni Avrupa’daki güçleri ve bunlar arasındaki ihtilafları, özellikle Franko-German
anlaşmazlığını, bunların sahip oldukları kömür ve çelik gibi stratejik endüstri
dallarını ortak kontrol altına alarak birbirlerine karşı savaşma ihtimalinin ortadan
kaldırılması düşüncesidir. Yani Avrupa entegrasyonunun temelinde yatan düşünce
sadece ekonomik kaynaklı değil aynı zamanda politik kaynaklıdır.
Roma’da imzalanan iki anlaşmadan biri olan Avrupa Atom Enerjisi
Anlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) 25 Mart 1957 tarihinde
kurulmuştur. Bu anlaşma ile nükleer Ortak Pazar kurulması amaçlanmıştır. Avrupa
Ekonomik Topluluğu (AET) ise 1957 yılında Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika,
97
Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya.
ÖZCAN, Mehmet, Avrupa Birliği’nde Fikri Hakların Düzenlenmesi ve Malların Serbest
Dolaşımına Etkisi , Sakarya, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1999, s. 9
99
TURHAN, C. Bülent, age, s. 81
98
89
İtalya ve Lüksemburg arasında Roma Anlaşması ile kurulmuştur. Her üç teşkilat da
Ortak Pazarı hedeflediği halde AET’yi AAET ve AKÇT’den ayıran özelliklerin
başında, AAET ve AKÇT’nın sektörel amaçlı olmasına karşın AET’nin genel
ekonomik amaçlı bir Topluluk olması gelir. Bu üç Topluluk birlikte Avrupa
Topluluklarını oluşturur. Ancak bu üç uluslararası örgüt ayrı kurucu anlaşmalar ile
kurulduğundan dolayı birbirinden bağımsız uluslararası hukuki kişiliğe sahiptirler.100
Avrupa Topluluklarını kuran anlaşmalar biçimsel olarak ve oluşum
süreçlerine esas oluşturan tasarrufları ile uluslararası hukuk antlaşmalarıdır. Kurucu
antlaşmalar onları uluslararası hukuk antlaşmalarından ayıran kendine özgü bir takım
özelliklere sahiptir. Kurucu antlaşmalar yalnızca üye devletler arasında uluslararası
hukuk bağları kurmayıp, Avrupa Toplulukları statüsünü de kapsamaktadır.
Avrupa Topluluklarının hukuksal değerlendirilmesinde ekleri, protokolleri ve
tamamlayıcı anlaşmaları ile birlikte kurucu antlaşmalar esas alınmaktadır. Topluluk
anlaşmaları üç tür kural içermektedir. Anlaşmalar öncelikle üye devletlerin karşılıklı
yükümlülüklerini düzenlemektedir. İkinci olarak anlaşmalar Toplulukların kuruluş
belgesini oluşturmaktadır. Kurucu anlaşmaların yürürlüğe girmesi ile Topluluklar
uluslararası hukuk konusu olarak ortaya çıkmıştır. Toplulukların yetkileri, yapısı,
görevleri kurucu anlaşmalarda saptanmıştır. Üçüncü olarak, Topluluk anlaşmalarında
üye
devletlerin
bazı
alanlarda
Topluluklar
lehine
yetkilerini
terketmesi
öngörülmüştür. Bununla, yetkilerin üye devletler yerine Topluluklar tarafından
kullanılacağı ifade edilmektedir. Böylelikle ulusal egemenlik alanının münhasırlığı
prensibi mutlak olmaktan çıkmıştır. Anlaşmaların bu üçlü içeriği gerekli bir bütünlük
oluşturmaktadır. Kurucu antlaşmalar bu nedenle tüzük, anayasa, statü özelliklerine
bir arada sahip olan antlaşmalardır.101
Adalet Divanı ile Genel Kurul’un daha önce 1957 yılında bir antlaşma ile
birleştirilmesinden sonra , bu üç antlaşmada yer alan ve henüz birleştirilmemiş olan
100
PAZARCI, Hüseyin, Avrupa Topluluklarının Uluslararası İlişkileri (Hukuksal Çerçeve) ,
Ankara ,A. Ü. Basımevi, 1991, s. 11
101
TURHAN, C. Bülent, age, s. 81
90
kurumlar 8 Nisan 1965 tarihli Birleşme Antlaşması ile birleştirilmiş ve her üç
Topluluk için artık ortak kurumlar olan Konsey, Komisyon, Adalet Divanı ve Genel
Kurul oluşturulmuş oldu.
Avrupa Topluluklarının sözü edilen bu Konsey, Komisyon, Adalet Divanı ve
Genel Kurul gibi kurumları, Avrupa entegrasyonunun tamamlanmasında çok önemli
roller üstlenmiştir. Avrupa Topluluğu’nun kurumsal olarak supranasyonel bir yapıya
kavuşmasıyla bu kurumların önemi daha da artmış, aynı zamanda bu kurumlar
supranasyonel yapının etkin bir şekilde devam etmesinde üzerine düşen görevleri
eksiksiz yerine getirmişlerdir.102
Avrupa entegrasyonunda karar verme103 süreci ile ilgili olarak kurumsal
supranasyonalizmin gelişimini, dört devrede inceleyebiliriz. Birinci devrede; yani
AET’nin kurulmasından 1966 Lüksemburg Antlaşması’na kadar geçen süre içinde
kurumsal supranasyonalizm, Konsey ve Komisyon’un aktif rol alması ile maksimum
düzeyde varlığını hissettirmiştir. İkinci devre 1966 yılından Avrupa Tek Senedi’nin
imzalandığı 1986 yılına kadar geçen süredir. Bu devrede, Lüksemburg Antlaşması
gereğince üye devletlerin milli menfaatlerine zarar verme ihtimalinin olduğu
konularda kararların oybirliği ile alınması konusunda ısrar etme yetkisinin verilmesi
kurumsal supranasyonalizmi olumsuz yönde etkilemiştir. Üçüncü devre Avrupa Tek
Senedi ile başlayıp Avrupa Birliği Antlaşması’nın imzalanmasına kadar geçen
süredir. Avrupa Tek Senedi ile kurumsal supranasyonalizm yeniden canlanmıştır.
Zira “Ortak Pazar”ın bir an önce gerçekleştirilmesi için yapılan değişiklikler,
özellikle karar alma sürecinde bir çok konuda oybirliği yerine yeni getirilen 100a
maddesi
gereğince
nitelikli
çoğunluğun
yeterli
görülmesi
kurumsal
supranasyonalizmin yeniden canlanmasına neden olan en büyük etken olmuştur. Bu
devrede Komisyon ve Adalet Divanı kurumsal supranasyonalizmin pekiştirilmesi
için takdir haklarını hep bu yönde kullanmışlardır. Son devre ise 1992 Avrupa Birliği
Antlaşması veya Maastricht Antlaşması ile başlayan ve devam eden bir süreçtir. Bu
devrede en önemli özellik olan Avrupa Birliği Anlaşması’nın Avrupa’nın
102
ÖZCAN, Mehmet, age, s. 11
Supranasyonelite nitelikleri konusunda bkz; PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri,
1. Kitap, II. Bası, Ankara, Turhan Yayınevi, 1989, s. 258-259
103
91
entegrasyonunda çok önemli yeni hükümler getirmesi ve daha yakın bir işbirliğini,
daha yakın birlikteliği amaçlamış olması dikkati çeker. Bu devrede de kurumsal
supranasyonalizm varlığını ve etkisini bazı değişiklikler ile de olsa devam ettirmiştir.
Parlamento’nun gücünün artırılması, buna karşın Komisyon yetkilerinin belli oranda
azaltılması göze çarpan değişikliklerdir. Ancak Adalet Divanı’nın yetkilerine hiç
dokunulmamıştır. Zaten her dört devrede de Adalet Divanı varlığını tüm ağırlığıyla
hissettirmiş ve Avrupa entegrasyonuna çok önemli katkılar yapmıştır.104
3.2.
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ORGANLARI
Avrupa Birliği beş yönetici kurum tarafından yönetilmektedir.Bunlar;
Komisyon, Bakanlar Konseyi, Parlamento, Adalet Divanı ve Sayıştaydır.Ayrıca,
Devlet ve Hükümet Başkanları ile Komisyon Başkanı yılda en az iki kez yapılan
Avrupa Doruğu toplantılarında bir araya gelerek genel strateji ve siyasi doğrultu
saptamaktadır. Gerek Avrupa Doruğu’nun gerekse Bakanlar Konseyi’nin Başkanlığı
altı ayda bir üye devletler arasında el değiştirir. Kavram açısından yeni ve yetki
dağıtımı açısından benzersiz olan bu yönetim sistemi kendinden önceki bütün ulusal
ve uluslararası örneklerden farklıdır. ABD’den farklı olarak, AB’nin temelleri bir
anayasaya değil egemen devletler arasındaki uluslararası anlaşmalara dayanmaktadır.
Bütün AB vatandaşları üzerinde doğrudan bağlayıcı yasalar çıkarma yetkisi ise
Birliği uluslararası kuruluşlardan ayıran bir özelliktir. Birlik uluslarüstü bir birim
olarak tanımlanmıştır. Üye devletler ulusal egemenliklerinin bir bölümünü AB
kurumlarına devretmişlerdir. Üye devletler, ortak çıkarları doğrultusunda egemenlik
yetkilerinin ortak idaresi yoluyla birlikte çalışırlar. Birlik ayrıca, bir çok federal
sistemin özelliği olan “yetki ikamesi” ilkesine göre işler. Bu ilkeye göre, Birliğe
ancak yönetimin daha alt kademelerinde (ulusal, bölgesel ve yerel kademelerde)
etkin biçimde uygulanamayacak politikalar konusunda yetki verilir. AB sistemi
niteliği itibariyle evrimcidir. Avrupa’nın tedricen birleşmesine olanak sağlayacak
şekilde tasarlanmıştır ve henüz son biçimini de almamıştır. 105
104
105
Supranasyonelite konusunda ayrıntılı bilgi için Hüseyin Pazarcı’nın adı geçen eserine bakılabilir.
TURHAN, C. Bülent, age, s. 86
92
3.2.1. AVRUPA BİRLİĞİ ADALET DİVANI
Avrupa Topluluklarını kuran anlaşmalarda belirlenen hedeflere ulaşılması
için öngörülen politikalara hem AB organları hem de AB’ni oluşturan üye devletler
harfiyen uymak ve uygulamak zorundadır. Bu uygulamanın etkinliğini sağlamanın
tek yolu ise yasal denetimdir. Her ne kadar bu yasal denetimin, bir hakem komisyonu
ya da Birleşmiş Milletler bünyesinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı tarafından
yapılması düşüncesi ileri sürülse de ekonomik ve siyasi entegrasyonu nihai amaç
edinmiş AB’nde bu düşünceler pek itibar görmemiştir. AB amaçları doğrultusunda,
AB’nin kendi bünyesinde bağımsız bir yargı teşkilatı kurulmasının uygun görülmesi
sonucu olarak AB Adalet Divanı kurulmuştur.106
3.2.1.1. Tarihçe
AKÇT’nu kuran 18 Nisan 1951 tarihli Paris Anlaşması’nın 7. maddesi
Topluluğun organları arasında Adalet Divanı’na da yer vermektedir. AET ve
AAET’nun bünyelerinde kurulan Topluluk kurumları, AKÇT’nun kurumları model
alınarak düzenlenmiştir. Yani, Roma Anlaşmaları bünyesinde kurulan yeni
Toplulukların bünyelerinde de Adalet Divanı’na yer verilmiştir. Roma Anlaşması ile
aynı tarihte imzalanan Avrupa Topluluklarının Bazı Ortak Kurumlarına Dair
Sözleşme107 ile üç Topluluk için ortak bir Adalet Divanı ve ortak bir Meclis
kurulması sağlanmıştır. Böylece Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Avrupa
Parlamentosu’nun kurulması ile üç Topluluğun kurumlarının birleştirilmesi yönünde
ilk somut adım atılmış oldu. İkinci adım ise Topluluklar için tek Komisyon ve tek
Konsey kurulmasını düzenleyen 1965 tarihli Füzyon Antlaşması ile atılmış oldu.
Böylece üç Topluluk için kurumlar oluşturulmuştur.108
106
GÜNUĞUR, Haluk, Avrupa Toplulukları Hukuku, Ankara ,Turhan Yayınevi, 2. Bası, 1993, s.
265
107
İmza Tarihi: 25 Mart 1957, Yürürlük Tarihi: 1 Ocak 1958.
108
TEKİNALP, Ünal , “Avrupa’nın Bütünleşmesi Sürecinde Aşamalar”, TEKİNALP, Gülören,
TEKİNALP, Ünal, ATAMER ,Yeşim M., ODER, B. Emrah, ODER ,Burak, OKUTAN, Gül, Avrupa
Birliği Hukuku, 2. Bası, İstanbul, Beta Yayınevi ,2000, s. 9
93
Merkezi Lüksemburg’da bulunan Adalet Divanı 7 Ekim 1958’de göreve
başlamıştır. AET, AAET ve AKÇT’nu kuran antlaşmalarda Adalet Divanı’na asli
organ olarak yer verilmiş ve Adalet Divanı’nın görevleri şu şekilde belirtilmiştir:
“
Adalet
Divanı
Topluluğu
kuran
antlaşmaların
uygulanmasında
ve
yorumlanmasında hukuka uygunluğu güvence altına alır.”109 Adalet Divanı’nın bu
yetkisi sadece kurucu antlaşmalar ile sınırlı değildir. Bu antlaşmalarda belirtilen
yetkili organlar tarafından oluşturulan ikincil hukuku normlarının da uygulanması ve
yorumlanması yine Adalet Divanı’nın yargı yetkisi içine girmektedir. Adalet Divanı
yapmış olduğu yorumlar ile AB hukukunun uygulanmasında bir dinamizm sağlamış
ve yapmış olduğu kazai içtihatlar ile AB’nin bütünleşme sürecine önemli katkılar
sağlamıştır. Hatta denilebilir ki Adalet Divanı’nın katkıları olmasa bütünleşme
sürecinin bu gün ulaştığı noktaya gelmesi mümkün değildir.
3.2.1.2. Adalet Divanı’nın Yapısı
Adalet Divanı’nın görevi AB yasasının her bir üye ülkede aynı şekilde
yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlamaktır. Diğer bir deyişle, Topluluk hukuku
her bir taraf için ve tüm koşullarda her zaman aynı olmalıdır. Adalet Divanı; üye
ülkeler, AB kurumları, ticari işler ve şahıslardan kaynaklanan yasal anlaşmazlıkları
çözme gücüne sahiptir. Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 165. ve 166. maddelerinde
düzenlenen Adalet Divanı her üye devletten bir hakim şeklinde oluşmuştur. Böylece
her bir AB ülkesinin yasal sistemleri temsil edilir. Genişleme olduktan sonra bile her
bir üye ülke için asgari bir hakim olacaktır. Ayrıca Adalet Divanı’nın isteği üzerine
Konsey, oybirliği ile hakim ve savcı sayısını artırabilir. Ancak verimlilik için Divan,
her zaman tüm hakimler tarafından hazır bulunulması gerekli olunan genel bir
oturumda biraraya gelinmesi gerekli durumlar yerine, sadece 11 hakimden oluşan
“Yüksek Mahkeme(Grand Chamber)” olarak görev alabilir.
109
ARAT, Tuğrul, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı, Ankara ,ATAUM Yayınları, 1989, s. 3
94
Divana yardımcı 8 savcı bulunmaktadır.110 Bu savcılar, Adalet Divanı’nda
görülmeye başlanacak olan davalar hakkında
divana görüşlerini, uyuşmazlığın
çözüm yollarını ve bu çözüm yollarının daha sonraki kararlarda ne şekilde yer
alacağını bildirirler. Savcılar, görevlerini yerine getirirken objektif, açık ve tarafsız
olmak zorundadırlar.
Hakimler ve savcılar, en yüksek ulusal mahkemelerin üyelerinden ya da
objektif olduklarını kanıtlamış, güvenilir ve yetenekli avukatlardan oluşmaktadır.
Bunlar üye ülkelerin hükümetlerinin ortak uzlaşmasıyla tespit edilirler. Hakim ve
savcıların her biri 6 yıllık süre için tayin edilirler. Ancak atamalar, davalarda
sürekliliği sağlamak için, her üç yılda bir yenilenir. Böylece Divan üyelerinin
hepsinin bir anda değiştirilmesi önlenmiş olur. Görev süresi dolan hakim ve
savcıların görev süreleri, üç yıllık bir ya da iki sonraki dönem için uzatılabilir.
Adalet Divanı’nın önüne getirilen binlerce davayı çözüme kavuşturmak ve
AB vatandaşlarına daha etkin bir yasal koruma sunmak için 1989’da “İlk Derece
Mahkemesi (Court of First Instance)” kurulmuştur. Adalet Divanı’na bağlı olan İlk
Derece Mahkemesi belirli konulardaki davalara, özellikle gerçek kişilerle ve ticari
faaliyetlerdeki haksız rekabetle ilgili davalara ilişkin kural koymakla sorumludur.
Adalet Divanı’nın ve İlk Derece Mahkemesi’nin üç yıllık dönem için hizmet eden
üye hakimler tarafından seçilen birer başkanı vardır.111 İlk Derece Mahkemesi, her
bir üye ülkeden bir temsilci olacak şekilde 25 hakimden oluşur. İlk Derece
Mahkemesinin 3 veya 5 hakimden oluşan 5 dairesi vardır.112
3.2.1.3. Adalet Divanı’nın Çalışması
Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 165. maddesine göre, Adalet Divanı kural
olarak, genel kurul şeklinde ve bütün hakimlerin katılması ile toplanır ve basit
çoğunlukla karar alır. Üye bir devlet veya AB organları tarafından açılan davaların
110
KARLUK, Rıdvan S., Avrupa Birliği ve Türkiye, Sekizinci Bası, İstanbul , Beta Yayınevi, 2005,
s.245
111
http://europa.eu.int/institutions/court/index_en.htm (20/12/2004)
112
http://www.curia.eu.int/en/instit/presentationfr/index_tpi.htm (05/02/2005)
95
Divan Genel Kurulu’nda görülmesi zorunludur. Divan, Genel Kurul dışında daireler
şeklinde de çalışır. Bu daireler de kararlarını basit çoğunlukla alırlar. Daireler bazı
hazırlıkları yürütür. AB usul kurallarının izin verdiği bazı davalara bakarlar. Bu
davalar üç gruba ayrılır:
1- Bazı davaların ön soruşturması,
2- AB memurlarının açtığı davalar,
3- Ön karar prosedürü gereğince Divan’ın önüne gelen davalar.
Ancak Divan Genel Kurulu’nun münhasır yetki alanına giren davalara
daireler bakamazlar. Daire kararları, genel kurul kararları ile aynı güçtedir.113
3.2.1.4. Adalet Divanı’nın Görev Alanı
Adalet Divanı, AB hukuku çerçevesinde ortaya çıkan uyuşmazlıkları yine AB
hukuk normlarını uygulayarak çözmektedir. Yani Adalet Divanı, bütün üye
devletlerin ortaya getirdiği AB düzeninin yargı organıdır. Dolayısıyla AB hukukunu
yorumlama yetkisi münhasıran Adalet Divanı’na aittir. Ayrıca AB kurumlarının
işlem ve tasarruflarının AB hukukuna uygun olup olmadığını, bu kurumların
antlaşmalar gereği kendilerine tanınan yetkilerini aşıp aşmadığı, hatta üye devletlerin
AB hukukunu ihlal edip etmediğini tespit edip karara bağlamak da Adalet Divanı’na
aittir. Son olarak, Adalet Divanı, AB hukuku çerçevesinde bu hukukun süjeleri
arasında çıkacak ihtilafları çözmekle görevlidir. Adalet Divanı’nın aldığı kararlar
kesindir. Karar aleyhine gidilecek başka bir üst yargı mercii yoktur. Kararı
uygulayacak olan Devlet, uygulama ile ilgili bütün önlemleri almak zorundadır.114
Ancak Adalet Divanı bu görevleri yerine getirirken kendiliğinden harekete geçmez.
Uyuşmazlıklar ya AB organları tarafından, ya üye devletler tarafından ya da üye
devletlerin vatandaşları tarafından Adalet Divanı önüne getirilir.115
113
GÜNUĞUR, Haluk, age, s.276
AKMAN, Vedat, Avrupa Topluluğu ve Türkiye: Uluslarüstü Antlaşmalar ve Birliğin
Ötesinde Bir Avrupa, İstanbul , Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1996, s.26
115
ÖZCAN, Mehmet, age, s.43
114
96
3.2.1.5. Adalet Divanı’nın Yargı Yetkisi Özellikleri
Divanın AB hukuk düzeninin yargı organı olduğu ve bu hukuk düzenine ait
sorunları, AB hukukunu uygulayarak çözeceğini daha önce belirtmiştik. Ancak
Adalet Divanı’nın, milli hukuk düzenlerine ait ve bunların görev alanlarına giren
sorunları ve ihtilafları ele alma ve çözme yetkisi yoktur. Ayrıca her ne kadar üye
devletlerin AB hukukuna aykırı davranıp davranmadıkları konusunu nihai olarak
karara bağlama yetkisi Adalet Divanı’na tanınmış ise de bu yetki bir “tespit” ten
öteye gitmemektedir. Adalet Divanı’nın AB hukukunu ihlal eden milli organların
karar ve işlemlerini iptal etme yetkisi yoktur.116
AB hukukunu uygulamak ve bu hukuk düzenine ait uyuşmazlıkları çözmek
salt Divana tanınmış bir yetki değildir. Daha önce belirtilen Divanın münhasır yetkisi
içine giren konular dışında üye devletlerin yargı organları da yetkilidir. Nitekim
Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 183. maddesine göre:
“İş bu Antlaşma tarafından Adalet Divanı’na verilen yetkiler saklı kalmak
kaydıyla, Topluluğun taraf olduğu uyuşmazlıklar, bu nedenle ulusal yargı
organlarının yargı yetkisi dışında tutulmuş değildir.”
3.2.1.6. Adalet Divanı’nın Baktığı Davalar
Divanda açılacak davaları nitelikleri ve ortak özellikleri bakımından üç gruba
ayırabiliriz.
3.2.1.6.1. Yorum Davaları
3.2.1.6.1.1.
Üye
Devletlerin
Antlaşmada
Öngörülen
Yükümlülüklerini Yerine Getirmemeleri Nedeni İle Açılan
Davalar(İhlal Davaları)
116
ARAT, Tuğrul, age, s.32
97
Üye devletlerin antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini gerektiği gibi yerine
getirmemesi halinde Avrupa Birliği’nin ve Avrupa entegrasyonu düşüncesinin bu
olgudan zarar göreceği kesindir. Bu nedenle Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 169.
ve 170. maddeleri gerek Komisyona gerekse diğer üye devletlere bu durumda Adalet
Divanı’na
başvurma
yetkisi
vermiştir.
Burada
“antlaşmalardan
doğan
yükümlülükler” cümlesi geniş yorumlanmalı ve yalnız birincil normları değil AB
türev hukukunun normları, yani ikincil normlar açısından ihlalleri de içermelidir.
Kısacası bu dava, AB kurucu antlaşmalarının ihlali yanında AB organlarının
çıkarttığı tüzük, direktif, kararlar hatta yazılı olmayan AB hukuku ile ilgili genel
hükümlerin ihlali durumunda bile açılır.117
İhlal, bir üye devletin yapma veya yapmama eyleminden doğabilir. Yani bir
üye devletin, AB hukukuna ters düşen bir iç hukuk tasarrufu ihdas etmesi, bunu
uygulamaya devam etmesi veya bir üye devletin AB hukukuna göre alması gereken
bir önlemi almaktan kaçınması ihlal davalarının nedenleridir. Dava ihlali yapan üye
devlete karşı dava, Komisyon, AB’ne üye devletler, Avrupa Yatırım Bankası ve
Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulları tarafından açılabilir.
Bu yargısal mekanizma, Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 169. maddesi lafzi
olarak yorumlandığında; suçluluk ve sorumluluk gibi bir kavramla ilişkili olmayıp,
yalnızca söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmediğini saptama yönünde tamamen
objektif bir saptamadır. Fakat Adalet Divanı konuya ilişkin olarak verdiği kararlarda
şu görüşe yer vermiştir:
“Eğer Adalet Divanı bir kararında, üye devletlerin otoritelerine ait idari veya
yasal bir düzenlemenin Topluluk Hukukuna aykırı olduğunu tespit ederse, bu üye
devlet bu düzenlemeyi yürürlükten kaldırmak zorunda olduğu gibi, söz konusu
düzenleme hukuk dışı etkilere neden olmuşsa üye devletler bu hukuk dışı etkileri
tamir etmekle yükümlüdürler.”
117
TEKİNALP, Ünal, Avrupa Topluluğu Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi, Tekinalp&Tekinalp
AB Hukuku, s.240 ve devamı.
98
Dolayısıyla Adalet Divanı’nın vermiş olduğu kararlar bir ihlalin tespiti olsa
da bu ihlal sonucunda ihlali yapan devletten ihlal nedeniyle vermiş oldukları zararları
gidermesi de istenmektedir ki aslında bir sorumluluk yaratmaktadır.118
3.2.1.6.1.2. Dava Prosedürü
Avrupa Topluluğu Antlaşması’nın 169. maddesine göre:
“Komisyon,
bir
üye
devletin
Antlaşma
gereğince
üzerine
düşen
yükümlülüklerinden birini yerine getirmediği kanısına varırsa, o devleti bu konuda
görüşlerini bildirmeye davet eder. İlgili üye devlet Komisyon tarafından verilen süre
içinde görüş bildirmezse, Komisyon Adalet Divanı’na başvurur.”
Resmi girişim, Komisyon’un ilgili üye devlete yazılı olarak başvurmasıyla
başlar. Başvuruda ihlal durumunda bulunan üye devlete görüşlerini bildirmesi için
uygun bir süre tanınır. Üye devletin süresi içinde bildirdiği görüşler Komisyon’u
tatmin etmezse Komisyon hazırlayacağı gerekçeli görüşü ile ihlalin belirli sürede
sona erdirilmesini ister. Eğer ihlal bu sürede sona erdirilirse dava süreci sona erer.
Ancak ihlalin devamı halinde Komisyon Adalet Divanı’na başvurur ve yönetsel
aşamadan yargısal aşamaya geçilmiş olur. Uygulamada Komisyon bu aşamada
genellikle başarılı şekilde uyuşmazlıkları hallederek yargısal sürecin başlamasına
engel olmaktadır.
Komisyondan başka bir üye devlet de bazı durumlarda dava açılması
konusunda girişimde bulunabilir. Eğer bir üye devlet diğer bir üye devletin
antlaşmadan doğan bir yükümlülüğü ihlal ettiği kanısında ise konuyu önce
Komisyon’a şikayet olarak götürmek zorundadır.119 Komisyona yapılan şikayet
üzerine Komisyon tarafların görüşlerini aldıktan sonra kendi gerekçeli görüşünü
bildirir. Bu görüş doğrultusunda değişik ihtimaller doğar: Eğer görüş, ihlalin
varolduğu yönünde ise Komisyon veya şikayette bulunan üye devlet Adalet
118
119
ÖZCAN, Mehmet, age, s.44-45
ÖZCAN, Mehmet, age, s.46
99
Divanı’na dava açabilir. Eğer Komisyon ihlalin bulunmadığı yönünde bir karar
verirse veya üç aylık bir sürede herhangi bir görüş belirtmez ise şikayette bulunan
devlet Komisyon’dan bağımsız olarak doğrudan Adalet Divanı’na dava açabilir.120
Uyuşmazlık, Komisyon tarafından çözülememişse Adalet Divanı’nda dava
açılır. İhlale son vermeyen bir üye devlet aleyhine Divan’a gitmek ve uygulanması
zorunlu olan bir karar almak artık başvurulacak son çaredir.
Adalet Divanı kararını verirken Komisyon ya da bir üye devletin ileri sürdüğü
hukuki sebepler ve delillerle bağlı olmayıp kendisi de başka durumları re’sen göz
önüne alabilir. Buna karşın Adalet Divanı, ihlal durumunu saptarsa bulunduğu üye
devletin yasal veya idari milli mevzuatını değiştirmek veya tamamen geçersiz kılmak
gibi bir yetkisi yoktur.Burada Adalet Divanı’nın kararı bir tespit niteliğindedir.
Ancak herhangi bir üye devlet Adalet Divanı’nın kararını yerine getirmezse
Komisyon tarafından para cezasına çarptırılır.121
3.2.1.6.2. İptal Davaları
İptal davasının konusunu AB Kurumlarının belirlediği ve uygulanması
zorunlu olan ikincil hukuk normları oluşturur. İptal davası ile Birlik kurumlarının
hukuki karar ve tasarrufları “geçerlilik” ve “hukuka uygunluk” açısından Divan’ın
yargı denetimi altına alınmıştır. İptal davası üye devletlerin organlarının karar ve
eylemlerine karşı açılamaz. Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 173. maddesine göre
iptal davasının konusunu teşkil eden tasarruflar ilk önceleri Konsey ve Komisyonun
çıkarttığı tüzük, direktif ve kararlar iken, bunlara Maastricht Antllaşması ile Avrupa
Parlamentosu ve Konseyin ortak karar alma usulü ile koydukları hukuk ve Avrupa
Merkez Bankası’nın aldığı kararlar da eklenmiştir. AB organlarının vermiş olduğu
“tavsiye” ve “görüşler”e karşı iptal davası yoluna gidilemez. Zira zaten bu
tasarrufların hukuki bağlayıcılıkları yoktur.
120
121
GÜNUĞUR, Haluk, age, s.281
GÜNUĞUR, Haluk, age, s.291
100
İptal davasını üye devletler, Konsey, Komisyon ve dava konusu karardan
etkilenen gerçek ve tüzel kişiler açabilir. Davalılar ise davaya konu olan işlemi yapan
AB organlarıdır. İptal davası, ihlal davasından farklı olarak doğrudan doğruya Adalet
Divanı’na açılır. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin iptal davası açabilmeleri için AB
kurumlarının yapmış olduğu işlemle çıkarlarının doğrudan ihlal edildiğini ispat
etmeleri gerekir.
Avrupa Topluluğu Anlaşması’nın 174. maddesine göre yasal dayanaklardan
yoksun bulunan tasarruflar Adalet Divanı tarafından iptal edilir. İptal kararı geriye
etkilidir, tasarrufu hükümsüz kılar ve hiç yapılmamış sayılması sonucunu doğurur.
Ancak Adalet Divanı iptal edilen tasarrufun yerine yenisini koyamaz. Bu yetki,
tasarrufu iptal edilen kuruma aittir. İptal davasında, iptal kararı ile yapılan işlemden
zarar gören kişiler lehine tazminata hükmedilemez. İşlemden zarar gören kişiler bu
zararlarının tazmini için ayrı bir dava açmak zorundadır.
3.2.1.6.3. Tam Yargı Davaları
ATA’nın 215. maddesine göre AB, organlarının ve çalışanlarının görevlerini
yerine getirirken üçüncü kişilere vermiş oldukları zararları, üye devletlerin hukuk
düzenlerinde ortak olan genel hukuk ilkelerine göre tazmin ile yükümlüdür.
ATA’nın 178. maddesi ise Adalet Divanı’na bir sözleşme olmaksızın AB
organlarının veya çalışanlarının neden olduğu zararların giderilmesi amacıyla açılan
davalara bakmak için münhasır yetki vermektedir. Adalet Divanı bu davaya bakarken
salt AB hukuku ile bağlı kalmayıp, hukukun genel ilkelerinden de faydalanacaktır.
Davada davacı, AB veya organlarında çalışanların eylemlerinden zarar gören her
gerçek veya tüzel kişi olabilir. Davalı ise zararı veren kişinin bağlı olduğu organdır.
Avrupa Birliği’nin sözleşme dışı sorumluluklarından doğan tazminat davası bir tam
yargı davasıdır. Dolayısıyla Adalet Divanı olayın tüm yönlerini araştırarak karar
verecektir. Adalet Divanı’nın kararının ilgili AB organı tarafından yerine getirilmesi
zorunludur.
101
3.2.1.7. Önkarar Prosedürü (ATA m.177)
AB hukukunun tüm üye devletlerin hukuk sistemleri içinde yeknesak bir
şekilde uygulanmasını temin etmek için, ulusal mahkemelerin AB hukukunu
ilgilendiren konularda bu hukukun yorumlanması için Adalet Divanı’ndan hukuki
görüş sormaları ve bu görüşler çerçevesinde karar vermeleri yorum birliğinin
sağlanması açısından kaçınılmazdır. Aksi taktirde her ulusal mahkeme AB hukuk
normlarını kendi anlayış ve hukuk sistemine göre yorumlayacak olsa Avrupa Birliği
hukuk sisteminin tekdüze bir yapıya kavuşması beklenemez.122
ATA’nın 177. maddesi bu ihtiyaca cevap vermek üzere kaleme alınmıştır ve
yorum birliğini
sağlamayı amaçlayan önkarar prosedürünü düzenlemektedir.Bu
maddeye göre Adalet Divanı;
a) Avrupa Topluluğu Antlaşmasını yorumlamaya,
b) AB
organlarının
ve
Avrupa
Merkez
Bankası’nın
tasarruflarının
geçerliliğinin tespitine ve bu tasarrufları yorumlamaya,
c) Esas sözleşmelerinde öngörülmek şartıyla, bir Konsey tasarrufu ile
kurulan kurumların kuruluşuna ilişkin sözleşmeleri yorumlamaya,
yetkilidir. 177. maddenin 2. ve 3. fıkralarına göre eğer üye devlet mahkemeleri
önüne gelen davalarda bu konulara ilişkin bir sorun gelirse yerel mahkemeler
meseleyi Adalet Divanı’na gönderir. Bekletici sorun hakkında Adalet Divanı karar
verene kadar yerel mahkemeler uyuşmazlığın esasını çözmeye başlamazlar.
Bu madde, yukarıda değinildiği gibi AB hukukunun bütün üye ülkelerde aynı
şekilde uygulanması için, AB mevzuatında yorum birliğini sağlamayı ve AB
hukukunun gelişmesini sağlamayı amaçlar. Ulusal mahkemelerde görülmekte olan
davalar sırasında başvurulan önkarar prosedürü, ara bir prosedür niteliğine sahip
122
ÖZCAN, Mehmet, age, s.47
102
olmasından dolayı Divan nezdinde doğrudan açılan davalardan farklı olarak
uyuşmazlığı doğrudan sonuçlandırma fonksiyonuna sahip değildir.123
177. madde metninden açıkça anlaşılabileceği gibi Adalet Divanı’nın önkarar
usulü çerçevesinde bakmaya yetkili olduğu konular çok geniştir. Özellikle b fıkrası
hükmü neredeyse AB bünyesinde yapılan tüm tasarrufların bu madde kapsamına
girmesini sağlamaktadır. Bu sayede AB hukuk sisteminin yapısı ile ulusal hukuk
sistemlerinin yasal yapıları arasında sağlam bir ilişki kurulmaktadır. Adalet
Divanı’nın vermiş olduğu kararların yaklaşık %50’sinin bu yol ile Adalet Divanı’na
gelen davalar olduğunu belirtirsek bu yargısal mekanizmanın AB hukukunda yorum
birliğinin sağlanmasındaki yeri daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca 177. madde, AB
hukukunun temel nitelikleri arasında yer alan AB hukuk kurallarının doğrudan etkili
olması prensibi ile üstünlüğü prensibinin oluşmasını sağlayan yasal vasıta olmuştur.
Önkarar prosedürü gereği Adalet Divanı’na başvuru hakkı sadece
ulusal(yerel) mahkemelere tanınmıştır. Ulusal mahkemede davayı açan kişilerin veya
davalıların Adalet Divanı’na başvurma hakları yoktur. Sadece davaya bakan yerel
mahkeme olayı Adalet Divanı’na gönderebilir. Davacı ve davalıların yerel
mahkemenin kararından ve yorumundan öte önkarar prosedürüne bir katkıları
olamaz. Yerel mahkeme, gerekli görürse taraflar istemeseler bile bir davada dava
konusu uyuşmazlığın çözümü için meseleyi bekletici sorun yaparak önkarar
prosedürü gereği Adalet Divanı’na gönderebilir. Hatta Adalet Divanı bazı
durumlarda bürokrasiyi azaltmak için yerel mahkeme tarafından gönderilen dava
konusu olayı, sözkonusu yerel mahkemenin belirttiği AB tüzüğüne göre değil de bir
başka AB tüzüğüne göre re’sen yorumlayabilir.124
3.2.1.8. İlk Derece Mahkemesi
İlk Derece Mahkemeleri, Topluluğu kuran antlaşmaların orijinal metinlerinde
bulunmamaktadır. Bu mahkemelerin kuruluşlarıyla ilgili hukuksal temel Avrupa Tek
123
ARSAVA, A. Füsun, Roma Antlaşmasında Önkarar Prosedürü ve Bu Prosedür Çerçevesinde
Doğan Sorunlar, Ankara , A.Ü. S.B.F. ve Basın-Yayın Yüksekokulu Basımevi, 1989, s.1-10
124
ÖZCAN, Mehmet, age, s.48-50
103
Senedi(ATS) ile atılmıştır. Kurucu antlaşmalara eklenen birer madde ile İlk Derece
Mahkemelerinin görevleri, üyelerinin nitelikleri, kuruluş prosedürü ve yargılama
kuralları belirlenmiştir. Ancak mahkemenin kuruluşu Divan’ın istemi üzerine 24
Ekim 1988 tarihli Konsey kararı ile olmuştur.
İlk Derece Mahkemelerinin kuruluşunun önemli gerekçelerinden birisi
Divan’ın dava yükünün zaman içinde olağanüstü artmasıdır. İkinci gerekçe ise bu
mahkemelerin belirli konularda yoğunlaşarak bir nevi ihtisas daireleri oluşturmak
suretiyle daha doğru ve sağlıklı kararlar alınmasını temin etmektedir. İlk Derece
Mahkemeleri özerk bir kuruluş olmayıp, Divan’ın yargılama prosedürü içine
dahildir.
İlk derece mahkemelerinin bakmaya yetkili oldukları davalar şunlardır:
1- AB kurumları ile çalışanları arasındaki davalar,
2- AKÇT ile ilgili harç ve resimler, üretim ve fiyat konularında işletmeler
tarafından açılan davalar,
3- AB rekabet hukukunun uygulanması ile ilgili olarak gerçek ve tüzel
kişiler tarafından açılan davalar,
4- Bir AB kurumunun eyleminden ya da hareketsizliğinden kaynaklanan
tazminat davaları.125
3.2.2. AVRUPA BİRLİĞİ KOMİSYONU
Avrupa Birliği Komisyonu genellikle Avrupa Birliği’nin sivil servisi olarak
da adlandırılan temelde Fransız idari sistemi göz önüne alınarak teşkilatlanan bir
birimdir. Avrupa Topluluğu Antlaşmaları, Komisyona hem yargıya hem de
yasamaya ait görevler yüklemiştir. ATA ile özellikle Parasal Birlik ve Sosyal
Politikalar gibi yeni alanlara ilişkin olarak görev ve yetkisi daha da artan Komisyon
“seçim” ile değil “atama” ile işbaşına gelen üyelerden oluşur.
125
TEKİNALP, Ünal, Mahkeme, s.260
104
3.2.2.1. Komisyonun Oluşumu
Komisyon üye devletlerin karşılıklı ortak anlaşmasıyla 5 yıllık süre için
atanan ancak kendi ülkesini temsil etmeyip tüm AB çıkarlarını gözeten bağımsız
komisyon üyelerinden oluşur. Görev süresi dolan komisyon üyesi tekrar atanabilir.
ATA’nın 157. maddesine göre bir kişinin komisyon üyesi olarak atanabilmesi için
sadece “genel ehliyete” haiz olması yeterlidir. Ancak bunların bağımsızlık ve
tarafsızlıklarında “hiçbir şüphe” olmamalıdır. Bu üyelere, görevlerini yaparken hiçbir
devlet ya da kuruluş talimat veremez ve kendileri de talimat isteyemez. Üye
devletler, komisyon üyelerini görevlerini ifa sırasında etkilememek için gerekli
önlemleri alırlar. Komisyon üyeleri görevleri ile uyuşmayan her türlü faaliyetten
kaçınırlar.126
Komisyon
üyesi
sayısı,
artan
üye
devlet
sayısına
paralel
olarak
çoğaltılmaktadır. Komisyonda her üye devletten mutlaka bir üye olmak zorundadır.
Üyelerden birisi başkan olarak atanır.Başkan ve üyelerin atanmasına ilişkin ATA’nın
158. maddesi ile getirilen yeni usule göre; üye devletler, Başkan olarak atamak
istedikleri kişiyi Avrupa Parlamentosu’na danışarak ortak anlaşma ile belirlerler.
Daha sonra Komisyon üyeleri atanmadan önce, üye devletler belirleyecekleri
adayları bu başkana(adayına) danışarak belirlerler. Sonra tüm Komisyon(başkan ve
üyeleri ile birlikte) Avrupa Parlamentosu’nun onayına sunulur. Avrupa Parlamentosu
bu yeni komisyonu onaylarsa bu durumda üye devletler ortak anlaşma ile bu üyeleri
atarlar.
ATA ile yapılan değişikliklerden önce Birleşme Antlaşması’nın 14.
maddesine göre Komisyon Başkanı ile birlikte her biri iki yıllığına atanan 6 Başkan
Yardımcısı da seçilmekte idi. ATA ile bu 6 Başkan Yardımcılığı kaldırıldı. Yeni
sisteme göre Komisyon kendi üyeleri arasından bir veya iki üyeyi Başkan Yardımcısı
olarak atayabilir.127
3.2.2.2. Komisyonun Görev ve Yetkileri
126
127
TEKİNALP, Ünal , Komisyon, Tekinalp& Tekinalp AB Hukuku, s.222
ÖZCAN, Mehmet, age, s.52
105
Avrupa Birliği’nin tüm organları farklı görevler üstlenmiş oldukları halde
Komisyon bir çok farklı alanda görevler üstlenmiştir. Komisyonun hem yargıya, hem
yasamaya hem de yürütmeye ilişkin görevleri vardır. 128 Tüm bu görevler
Komisyonun Avrupa Birliği bünyesinde en etkin kurum olmasına neden olmaktadır.
Ayrıca Komisyonun kurucu antlaşmaların koruyucusu olarak gerektiğinde savcı
rolünü üstlenip bu antlaşmaların ihlal edilip edilmediğinin tespitini yapması,
gerektiğinde Adalet Divanı’nda dava açması Komisyonun görev alanının genişliğini
gözler önüne seren örneklerdendir.
Bu görevleri şu şekilde sıralayabiliriz.
A. Komisyon kurucu antlaşmaların koruyucusudur.
ATA’nın 155. maddesi uyarınca kurucu antlaşmaların ve AB organlarının bu
antlaşmaya dayanarak almış olduğu kararların usulüne uygun olarak uygulanıp
uygulanmadığını, ilgili tarafların yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini
izlemekle görevlendirilmiştir.
B. Komisyon ihlal davası açabilir.
ATA’nın
169.
maddesi
üye
devletlerin
antlaşmalardan
doğan
yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda Komisyona söz konusu üye devlete
karşı ihlal davası açma yetkisi tanımaktadır. Komisyon dava açmadan önce bu üye
devletin ihlalini soruşturur. Burada Komisyon re’sen harekete geçebileceği gibi bir
üye devletin, bir firmanın veya bir vatandaşın şikayeti üzerine de harekete geçebilir.
Soruşturma sonucunda Komisyon ihlali tespit ederse belli bir süre içinde üye devletin
görüşünü bildirmesini ister. Üye devlet bu süre sonunda aynı uygulamalara devam
eder veya Komisyona verdiği görüş doyurucu bulunmazsa Komisyon olayı Adalet
Divanı’na götürür.
128
TEKİNALP, Ünal, Komisyon, s.224-225
106
Komisyonun, üye devletin ihlalini doğrudan Adalet Divanı’na yollamadan
kendi bünyesinde çözümleme yetkisi, hem Adalet Divanı’nda dosya yığılmasını
önlemekte hem de Komisyonu daha güçlü bir hale getirmektedir.
C. Komisyon bir yürütme organıdır.
Gerçekten de Komisyon rekabet ve ticaret politikaları gibi önemli politikalar
dahil olmak üzere, Birlik politikalarının yürütülmesine ilişkin kararlar alır.Avrupa
Sosyal Fonu, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu ve diğer fonların idaresi de
münhasıran Komisyona aittir.
D. Komisyonun bir diğer önemli görevi ise yasama sürecine ilişkindir.129
Kurucu antlaşmalar ve son olarak ATA, Komisyona bu antlaşmalarda
belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için gerekli her türlü kararın alınması konusunda
girişim yapma, yasama sürecini başlatma konusunda birkaç istisna130 dışında
münhasır yetki vermiştir. Komisyonun bu yetkisi ATA’nın 189(a) maddesinde yer
alır. Bu madde ile Komisyona verilen bu yetki konusunda ne Avrupa Tek
Senedi(ATS)’nde ne de Avrupa Birliği Antlaşması(ABA)’nda herhangi bir
değişikliğe gidilmemiştir. Her ne kadar yasa teklifleri Konsey tarafından
onaylanıyorsa da, bu teklifleri yapma yetkisi Komisyona verildiğinden Konsey,
Komisyon tarafından yapılan bu teklifler üzerinde herhangi bir değişikliğe gidemez.
Konsey ancak oybirliği ile karar alınırsa bu teklifler üzerinde bir değişiklik yapabilir.
Komisyonun yasama sürecine ilişkin yetkisi kural olarak teklif hazırlama,
girişim başlatma olduğu halde istisnai durumlarda Komisyon tek başına karar alma
yetkisine de sahiptir. ATA’nın 189(1) maddesinde belirtilen genel yetki ile
Komisyon bazı alanlarda tek başına karar almaktadır. Bu alanların başında tarım ve
129
ÖZCAN, Mehmet, age, s.54
Adalet Divanı’nın İlk Derece Mahkemesi’nin yargı yetkisini değiştirme talebi, Avrupa
Parlamentosu’nun kendi seçimleri ile ilgili olarak Konseye yapacakları teklifler ve ATA’na göre
Avrupa Merkez Bankası’nın belirli konularda tavsiyelerde bulunması durumları bu istisnaları
oluşturur.
130
107
rekabete ilişkin konularda Konseyin tüzük çıkarma yetkisini Komisyona devrettiği
durumlar yer alır.
E. Komisyonun diğer görevleri;
Komisyonun yukarıda saydığımız görevleri dışında, ATA’nın özellikle 155.
maddesi ve diğer maddelerinden kaynaklanan görev ve yetkileri vardır. Komisyonun,
tavsiye kararları almak ve görüş belirtmek, uluslararası ilişkileri yürütmek, Avrupa
Birliği’ni mahkemelerde temsil etmek, bütçe ön tasarısı hazırlamak ve kabul edilen
bütçeyi uygulamak gibi daha birçok görev ve yetkisi vardır.131
3.2.3. AVRUPA BİRLİĞİ KONSEYİ
Konsey veya Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi olarak adlandırılan bu kurum,
Avrupa Birliği’ni yöneten, dış ilişkilerini düzenleyen, hukuk koymada en fazla
yetkisi olan bir kurumdur. Ancak Konsey anayasal anlamda tam bir yasama organı
değildir. Bütün üye devletlerin bakanlarından oluşan Konsey, ulusal çıkarlar ile
Birliğin çıkarları arasındaki dengenin kurulduğu kurumdur. Görüşülen konuya göre
Konseye farklı bakanlar katılır. Örneğin, Tarım Konseyinde tarım bakanları tarım
fiyatlarını, Ekonomi ve Maliye Konseyi’nde ise ekonomi ve maliye bakanları parasal
konuları ele alırlar. Dışişleri bakanları, Genel İşler Konseyi’nde genel koordinasyonu
sağlarlar. Dışişleri bakanları ayrıca, Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası
çerçevesinde dış politikadan sorumludurlar. Her üye devletin hükümeti, Konsey
Başkanlığı’nı altışar aylık süre ile dönüşümlü olarak üstlenir. 132 Konsey başkanlığını
yürüten devlet, çeşitli konularda ilgili bakanları bir araya
getirip toplantılar
yapılmasını düzenler. Bu tip Konsey toplantıları daimi statüde değildir. Gerektiğinde
başkanlığı yürüten üye devlet tarafından organize edilen geçici nitelikteki
toplantılardır. Konsey’in bu iki tip toplantısı (ilgili bakanların bir araya gelmesi ile ve
dışişleri bakanlarının bir araya gelmesi ile yapılan toplantılar) dışında bir de üye
devletlerin devlet ya da hükümet başkanlarının bir araya gelmeleri ile düzenli
131
132
Komisyonun diğer görev ve yetkileri için bkz. Tekinalp, Ünal, Komisyon, s.225 ve devamı.
TURHAN, C. Bülent, age, s.86
108
aralıklarla yaptığı “Zirve-Konferans” olarak adlandırılan toplantısı vardır. Bu
toplantılara “Avrupa Konseyi” de denmektedir. Ancak bu Avrupa Birliği kurumu
olmayan “Avrupa Konseyi” ile karıştırılmamalıdır. Avrupa Birliği kurumu olan
Avrupa Konseyi’nin orjinal adı European Council olduğu halde 1949 yılında kurulan
Avrupa Konseyi (Council of Europe) Avrupa Birliği’nden bağımsız, insan hakları,
kültür gibi alanlarda çalışmaları olan uluslararası bir örgüttür.133
Avrupa Birliği Konseyi diğer organlarından farklı olarak, AB organı olmakla
birlikte aynı zamanda üye devletlerin temsilcilerinden oluşmasından dolayı
hükümetler arası bir organdır. Bu yapısından dolayı Konsey, çoğu zaman Avrupa
Birliği çıkarları ile üye devletlerin kendi çıkarları arasındaki çekişmeye sahne
olmaktadır.
1974 Paris Zirvesi’nde Avrupa Konseyi’nin yılda en az üç kez toplanması
karara bağlanmıştır. Avrupa Konseyi’nin oluşturulmasındaki hedef Avrupa Birliği
sürecinde meydana çıkması muhtemel siyasi tıkanıklıkları, üye devletlerin en üst
düzey yetkililerini bir araya getirerek aşmaktır.134
3.2.3.1. Konseyin Görev ve Yetkileri
ATA’nın 145. maddesine göre Konseyin en önemli görevlerinin başında üye
devletler arasında ortak ekonomik politikaların koordinasyonunun sağlanması
gelmektedir. Yine ATA’nın 146. maddesine göre Konsey “(AB adına) karar alma
gücüne sahiptir”. Yani kurucu antlaşmalar uyarınca yasa çıkarma yetkisi Konseye
bırakılmıştır. Konsey, AB tüzüğü ve direktifi çıkarır, karar verir, tavsiyede bulunur
ve görüş açıklar. Konsey, üye devletler ile AB eylemleri arasında koordinasyonu da
sağlayan kurumdur. Konseyin bunların dışında kendisi tarafından çıkarılan hukuki
tasarrufların uygulama yetkisini Komisyona bırakma ( ATA madde145 ve 154),
üçüncü ülkeler ve uluslararası teşkilatlar ile antlaşmalar yapma (ATA madde 228),
133
ÖZCAN, Mehmet, age, s.56
GENÇ, Mehmet, Avrupa Topluluklarının Kurumsal ve Hukuksal Yapısı, Bursa , U.Ü.
Basımevi, 1993, s.66
134
109
diğer AB organları ve üye devletler üzerinde denetim yetkisi (ATA madde 213) ve
ATA uyarınca başka bir çok görev ve yetkisi vardır.
3.2.3.2. Konseyin Oluşumu
ATA’nın 146. maddesinde düzenlendiği üzere Konsey, bakan düzeyinde
olmak üzere her üye devletin ilgili gündem konusuna göre belirleyeceği temsilcilerin
bir araya gelmesinden oluşur. Konsey Başkanlığı üye devletler arasında harf sırasına
göre olmak üzere altışar aylık dönemler halinde değişilerek yerine getirilir. Konsey
Başkanlığının altışar aylık dönemler halinde el değiştirmesi Konsey bünyesinde
daimi bir sekreterya ihtiyacını doğurmuştur. Bu sekreteryanın başında önemli
işlevleri olan ve Konsey tarafından oybirliği ile atanan bir Genel Sekreter bulunur.
Bu Genel Sekreterlik, Konseyin çalışmasına büyük katkılar yapmaktadır. Görevi üye
devletlerin Birlik nezdindeki Büyükelçi Daimi Temsilcilerinden oluşan COREPER
(Daimi Temsilciler Komitesi) ve diğer komiteler ile birlikte Konseyin çalışması için
gerekli hazırlıkları yapmaktır. Genel Sekreterlik üye devletlerden bağımsız olarak
görev yapar. Sekreterliğin görevleri içerisinde bütçe önerilerini hazırlamak,
Konseyin Avrupa Parlamentosu’na sunacağı raporları kaleme almak gibi başka
görevler de vardır. Konsey bizzat başkanın, üyelerinden birinin ya da Komisyonun
girişimi ile başkanın çağrısı üzerine toplanır.135
3.2.3.3. Konseyde Karar Alma Yeter Sayısı; Oylama
Konsey, kararlarını ATA’nın 148(1) maddesine göre bu antlaşmada aksi
belirtilmedikçe basit çoğunlukla, 148(2) maddesine göre ise nitelikli çoğunlukla veya
oy birliği ile almaktadır.
Konseyin karar alma şekli fikri ve sınai mülkiyet haklarında yapılan mevzuat
uyumlaştırma çalışmalarını ciddi şekilde etkilemektedir. Avrupa Tek Senedi(ATS)
ile ilgili açıklama yapılırken de belirtildiği gibi, 136 ATS bu haklar ile ilgili yapılacak
135
136
ÖZCAN, Mehmet, age, s.57
Ayrıntılı bilgi için bknz. 3.1.2. Avrupa Toplulukları
110
olan çalışmalarda oybirliğini kaldırmış yerine çoğunluk ile karar alma usulünü
benimsemiştir.
A. Basit Çoğunlukla Karar Alma
Basit çoğunlukta her üye devletin bir oy hakkı vardır ve bu oylar ülkelerin
büyüklüğüne ve nüfusuna göre herhangi bir farklılık göstermez. ATA’nın 150.
maddesine göre üye ülkelerin oylama sırasında sadece bir üye devleti olmak üzere
temsil etme hakkı vardır. Yani vekaleten oy kullanma yolu tek bir vekalet ile sınırlı
olmak kaydıyla açıktır.137
B. Nitelikli (Ağırlıklı) Çoğunluk İle Karar Alma
Nitelikli çoğunluk ile karar alma prosedürü ATA’nın 148. maddesinin 2.
bendinde düzenlenmiştir. Ancak nitelikli çoğunluk kavramı anayasal olarak
kullanılan basit çoğunluğun üstünde aranan herhangi bir çoğunluğu ifade etmez.
C. Oybirliği İle Karar Alma
Konsey, kurucu antlaşmaların birçok hükmüne göre oybirliği ile karar almak
zorundadır. Özellikle anayasal önemi olan konularda daima oybirliği aranır. Mesela,
Adalet Divanı üye sayısının veya Komisyon üye sayısının değiştirilmesi veya
işbirliği prosedürü çerçevesinde Parlamentonun reddettiği bir Komisyon yasa
taslağının kabul edilmesi veya değiştirilmesi bu türden konulardır.138 Oybirliği
aranan durumlarda çekimser kalan oylar oybirliğini etkilemez. Tüm oylar çekimser
kalsa kural olarak tek bir olumlu oy oybirliği için yeterlidir. Yani çekimser oylar
aleyhte kabul edilemez.
3.2.4. AVRUPA PARLAMENTOSU
137
TEKİNALP, Ünal , Avrupa Birliği Konseyi, Tekinalp&Tekinalp AB Hukuku, s.217
ATA gereğince Konsey tarafından oybirliği ile karar alınmasını gerektiren durumlar için bkz:
TEKİNALP, Ünal, Avrupa Birliği Konseyi, s.213-214
138
111
Kurucu antlaşmalarda “Genel Kurul”
139
olarak bahsedilen bu kurumun adı ,
önce bizzat Genel Kurul tarafından 1958 yılında “Avrupa Parlamenter Genel
Kurulu” olarak değiştirilmiştir. 1962 yılında yine Genel Kurul almış olduğu bir karar
ile kurum olarak kendini ispat etmek adına bir adım daha atarak adını sadece
“Avrupa Parlamentosu” (AP) olarak tespit etmiştir. Konsey tarafından ciddi şekilde
eleştirilse de Genel Kurul hedeflerine adım adım yaklaşmış ve ATS ile ilk olarak
kurucu antlaşmalarda da “Avrupa Parlamentosu” ismi kullanılmaya başlanmıştır.140
Bu ad ABA’nda da korunmuştur. Ancak her ne kadar ismi Parlamento olarak
değiştirilse ve yasama sürecindeki yetkileri özellikle ABA ile artırılmış olsa da,
Avrupa Parlamentosu anayasal anlamda yasama faaliyetini, vergi koyma yetkisini
elinde bulunduran bir kurum niteliğini hiçbir zaman kazanamamıştır. Bugün Avrupa
Parlamentosu başlangıçta düşünüldüğü gibi yine danışma hizmeti veren, görüş
bildiren, bazen onay veren bir kurumdur.
3.2.4.1. Avrupa Parlamentosu’nun Çalışma Şekli
AP genel kurul toplantıları Strasbourg’da yapılır. Toplantı dönemi yıllık olan
AP yılda toplam 60 gün tüm üyelerinin katılımı ile toplantılar yapar. Sekreteryası
Lüksembourg’da bulunan AP Ağustos ayında hiç toplantı yapmaz. Konseyin ve
Komisyon’un önerisi üzerine olağanüstü toplantı yapabilir. AP kurumlarının farklı
ülkelerde yerleşmiş olmasından dolayı parlamenterlerin ve diğer AP çalışanlarının
Brüksel, Lüksemburg ve Strasburg arasında gidip gelmeleri için AP’nun bütçesinin
%25’inin ayrılması ciddi şekilde eleştirilere maruz kalsa da ne Fransa ne de
Lüksemburg meselenin çözümüne olumlu olarak yaklaşmamaktadır.
3.2.4.2. Avrupa Parlamentosu’nun Görev ve Yetkileri
139
AB ile ilgili yayınlarda genel kurul olarak geçen bu organın ismi, orijinal metinde “Assembly”
olarak kullanılmıştır.
140
ATS’nın 3(1) maddesi.
112
ABA’nın 137. maddesine göre AP’nun hem danışma hem de denetleme
görevleri vardır. Zamanla artan bu görev ve yetkiler
4 temel başlık altında
toplanabilir:
1. Diğer Avrupa Birliği organlarını denetler,
2. Avrupa Birliği yasama sürecine katılır,
3. Avrupa Birliği’ne yeni üye alma ve Ortaklık Antlaşmalarında yer alır ve
veto hakkını kullanır,
4. Bütçenin kabul edilmesi prosedüründe önemli rolü vardır.
AP’nun görev ve yetkilerinin en önemlilerinden biri denetim görevidir. AP bu
denetim yetkisini hukuksal ve siyasal anlamda kullanabilir. Hukuksal denetim yolları
çok geniş değildir. Bu da ATA’nın 175. maddesinde yer alan herhangi bir ihlal fiili
ile ilgili olarak Konsey ve Komisyon’un faaliyette bulunmaktan kaçınması
durumunda diğer organlar ile birlikte AP’nda verilen, Adalet Divanı’na başvurma
yetkisidir. Bunun dışında AP’nun başka bir hukuksal denetim aracı yoktur. AP’nun
siyasi denetim yetkisi ise muhatabı bakımından sınırlıdır. AP sadece Komisyon
üzerinde siyasi denetim mekanizmasını çalıştırabilir. AP, Komisyon’un hazırladığı
yıllık faaliyet raporu üzerinde tartışma açabilmekte ve bu yolla tüm Birlik faaliyetleri
üzerinde görüş bildirme imkanını elde etmektedir. AP’un diğer bir denetim
mekanizması da Konseye ve Komisyona yazılı ve sözlü soru sorma yoludur. AP’nda
üye her parlamenterin soru sorma hakkı vardır. Bu hak AP’na diğer kurumlar
üzerinde önemli bir denetim gücü vermektedir. Bu nedenle AP ve üyeleri bu
haklarını sık sık kullanmaktadır.Yazılı cevap istemiyle sorulan sorular ve verilen
cevaplar Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayınlanır.141
AP, AB yasama sürecine ATA’nın 189b ve 189c maddelerinde öngörülen
hükümler çerçevesinde katılır. Ayrıca onay vererek ve görüş açıklayarak da AB
tasarruflarına katılır.Bazı durumlarda Konsey ve Komisyon ile birlikte ortak
141
GENÇ, Mehmet, age, s.146-148
113
açıklamalarda bulunmak suretiyle de AB tasarruflarına katkıda bulunur.142 Yasama
süreci ile ilgili olarak AP’nun katılımı veya başka bir ifade ile gücü giderek artmıştır.
Özellikle ATS ile, Konsey tarafından kabul edilecek olan AB kararlarının söz konusu
organ tarafından kabulünden evvel AP’nun onayına sunulmasının şart olduğu
durumlar giderek artırılmıştır. “İşbirliği Prosedürü” olarak adlandırılan bu yenilik
sayesinde birçok konuda yasalar çıkarılmadan evvel AP’nun onayı bir kural haline
gelmiştir. ATA ile getirilen yenilikler AP’nun gücünü daha da artırmıştır. Yeni
sistem artık “İşbirliği Prosedürü” olarak değil “Ortak Karar Alma Prosedürü” olarak
adlandırılmaktadır. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen AP yine de klasik anlamda tüm
parlamentoların sahip olduğu “yasa teklif etme yetkisine” sahip olmayan sui generis
bir parlamentodur.
ATS ile yapılan değişiklik ile Roma Antlaşması’nın 237. maddesi AP’na
Avrupa Topluluğu’na yeni üye alınması ve bir ülke ile ortaklık anlaşması
imzalanması konularında veto yetkisi vermiştir. Bu yetki ABA bünyesinde de yer
almıştır. ABA’nın o maddesi ile Avrupa Birliği’ne katılacak yeni üyelerin kabulünde
AP’nda
oylamaya
katılan
üyelerinin
mutlak
çoğunluğunun
onayını
şart
koşmaktadır.143
AP’nun bir diğer görevi bütçenin kabulüne ilişkindir. Bütçenin kabulü
prosedürü AP’nun 1970 yılından itibaren devamlı olarak yetkisini artırdığı alanlardan
biri olmuştur. AP bu konuda giderek modern demokrasilerde mevcut olan
parlamentoların yetkisine yakın yetkiler elde etmişlerdir. ATA’nın 203(8).
maddesinde düzenlenen hükme göre, eğer AP’nun yarısından fazlası veya oylamaya
katılan üyelerin üçte ikisi ile bütçe tasarısını reddederse tüm süreç baştan itibaren
yenilenir ve yeni bütçe hazırlanması gerekir.144 AP’nun bütçe ile ilgili yetkisi sadece
bütçeyi kabul etme ile sınırlı değildir. AP aynı zamanda bütçenin uygulanmasını da
denetler.
142
TEKİNALP, Gülören, TEKİNALP, Ünal, Avrupa Parlamentosu , Tekinalp&Tekinalp AB
Hukuku, s.201
143
ÖZCAN, Mehmet, age, s.62-63
144
TEKİNALP, Gülören,TEKİNALP, Ünal, Avrupa Parlamentosu , s.203
114
3.2.5. SAYIŞTAY (DENETİM KURUMU)
22 Temmuz 1975 yılında bir Mali Hükümler Antlaşması ile kurulan ve
zamanla Avrupa Birliği’nin genişlemesine paralel olarak büyüyen bütçenin
denetimini sağlama bakımından önemini özellikle AP’nun desteği ile artıran Denetim
Kurumu, Maastricht Antlaşması ile özellikle İngiltere’nin talepleri doğrultusunda
Avrupa Birliği bütçesinde meydana gelen yolsuzlukları önlemek için diğer dört ana
organın yanında beşinci AB kurumu olarak yerini almış ve yetkileri artırılmıştır.
Denetim Kurumu, toplantılarını Lüksembourg’da bulunan merkezinde yapar.
Denetim Kurumu Avrupa Birliği’nin bütçesinin denetimini yapan, yetkili
organların yapmış oldukları tüm mali işlemleri inceleme yetkisine sahip bir organdır.
Denetim Kurumu incelemesini, bazen üye devletlerde veya Avrupa Birliği ile yapılan
herhangi bir antlaşma dolayısıyla yardım alan bir üçüncü ülkede de sürdürebilir.
Yukarıda incelemiş olduğumuz dört organın kendi bünyeleri içinde mali
denetimlerini yapan birimleri vardır. Denetim Kurumu ise bu organları ve diğer
Avrupa Birliği organlarını dışardan denetleyen bir kurumdur.
Denetim Kurumunun yapmış olduğu denetimler sadece hukuki bir denetim
değildir. Bununla birlikte Denetim Kurumu, finansal denetimini yaparken, sadece
bütçede belirtilen kurallara uyulup uyulmadığı konusunu değil aynı zamanda yapılan
harcamaların tasarrufunda ekonomik verimliliğe özen gösterilip gösterilmediği gibi
konuları da inceler.
Denetim Kurumu her mali yıl sonunda kendi çalışmaları hakkında bir rapor
yayınlar. Bu rapor, diğer Avrupa Birliği organları tarafından bu rapora ilişkin
cevapları ile birlikte Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayınlanır.145
3.2.6. DİĞER ORGANLAR
145
ÖZCAN, Mehmet, age, s.64-65
115
3.2.6.1. Ekonomik ve Sosyal Komite
Ekonomik ve Sosyal Komite(ESK), ATA’nın 4. maddesinin 2. fıkrasına göre
Konsey ve Komisyona antlaşmalarda belirlenen konularda danışmanlık hizmeti
veren bir komitedir. Bu komite Konsey veya Sayıştay gibi bir organ (kurum)
değildir.
ESK’de iş, çalışma ve sosyal hayatın farklı alanlarından ve değişik baskı
gruplarından üyeler bulunur. Bunlar işçilerden, ziraatle, ticaretle, ulaşımla uğraşan
çeşitli meslek gruplarından olabilir. Bu kişileri işçiler, işverenler ve diğer baskı
grupları adı altında üç ana grupta değerlendirmek mümkündür.
Maastricht Antlaşması ile yetkileri biraz daha artırılan ESK kendine özgü
usul kuralları çerçevesinde karar almaya başlamıştır. Bazı önemli politik konuların
temelinde ESK tarafından alınan kararlar yatmaktadır. Örneğin Maastricht
Antlaşması ile getirilen ve İngiltere’nin dışında kalmayı tercih ettiği “Sosyal
Bölüm”ün antlaşma hükümleri arasına alınmasında ESK’nin 22 Şubat 1989 yılında
temel sosyal haklara ilişkin olarak aldığı kararların etkisi çok büyük olmuştur.146
3.2.6.2. Bölgeler Komitesi
Bölgeler Komitesi ABA’nın 4. maddesinin 2. fıkrasına göre kurulmuştur.
Çalışma esasları ve oluşumu gibi konular ise ABA’nın 198a maddesinde yer
almaktadır.
Birçok ülke kendi siyasal yapılarının federal bir yapıda oluşmasından dolayı
kendi ülkelerinde etkin bir konuma sahip olan bu tür komitelerin Avrupa Birliği
bazında da oluşturulması için yoğun baskılar yapmış ve sonuçta, Maastricht
Antlaşması ile Bölgeler Komitesi oluşturulmuştur.147 Komitenin görevi Konsey ve
146
147
ÖZCAN, Mehmet, age, s.66
http://europa.eu.int/institutions/cor/index_en.htm (20/12/2004)
116
Komisyona yerel ve bölgesel konularda danışmanlık hizmeti vermektir. Yerel
yönetimlerin Avrupa Birliği bünyesinde daha etkin bir konuma getirilmesi ve
güçlendirilmesi için yapılan çabalar [subsidiarity(yerellik) prensibinin kabulü,
bölgesel fonların oluşturulması] nedeniyle komitenin önemi giderek artmaktadır.148
3.3.
AVRUPA BİRLİĞİNİN SINAİ MÜLKİYET HAKLARI
İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI
3.3.1. PATENT HAKKI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
“Buluş” kavramı patent hakkının temelini oluşturan bir kavramdır. Bir
sınırlandırma oluşturmamak için genellikle tanımlanmayan buluş kavramı, teknoloji
alanında bir ürüne veya bir yönteme ilişkin özel bir problemin çözümüdür. Ya da
genel olarak halihazırda bilinmeyen, maddi bir forma sokulabilen ve kullanılabilen,
topluma fayda sağlayan ve insanlar tarafından keşfedilen ve düşünülen ürünler ve
yöntemlerdir. Patent ise, resmi bir kurum veya uluslararası bir ofis tarafından
başvuruya dayanılarak verilen, bir buluşu tanımlayan ve patentli bir buluşun ancak
patent sahibinin bilgisi ve rızası ile üretim, satım, kullanım gibi konulara izin
verilebilen ve hak yaratabilen bir belgedir. Yani patent belirli teknik özellikler
taşıyan buluşlara verilir. 149
Dünyada yapılan ilk modern patent kanunu 1474 yılında Venedik’te
yapılmıştır. Bu kanunun amacı hem icat ve buluşlara teşvik, hem de icat sahiplerine
bu icatları üzerinde ekonomik haklar temin etmektir. Ancak patent ve patent benzeri
buluşların korunması çok daha eskilere dayanır. 14. asırdan itibaren İngiltere ve
İtalya’da ve Akdeniz devletlerinde patent korumasına benzer nitelikte haklar ve
ayrıcalıklar tanınmaya başlanmıştır. Teknolojik bir buluşun ticari olarak, buluşu
yapan kişi tarafından kullanılabilmesi konusunda ise İngiliz ve Fransız sistemlerinin,
tarihi olarak buluş sahiplerine böyle haklar tanıdığı ve bu kavramı da geliştirdikleri
148
ÖZCAN, Mehmet, age, s.66
149
“8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Fikri Haklar Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, DPT, Ankara, 2000,
s.130
117
belirtilmektedir. Fransa 1791 yılında, İngiltere ise 1852 yılında modern anlamda
patent kanunlarına sahip olmuştur.
Avrupa’da bu ilk patent kanunundan sonra, ülkeler genellikle patente konu
olan buluşlarda, hak sahibine verilen mutlak hakların ülke ekonomisi üzerinde
yapacağı olumlu etkiler nedeniyle ve kendi vatandaşlarının patent haklarını korumak
için, patent haklarını koruma altına alma ihtiyacı hissetmişlerdir. 19. yüzyılda
İngiltere, Fransa, Almanya ve İsviçre gibi ülkeler patent yasalarını çıkarmışlardır.
Ancak zamanla ticaretin giderek globalleşmesi ve AB’nin ortaya çıkması ile
birlikte ülkesel nitelikteki bu hakların kullanımı ticarete engel olmaya başlamıştır.
Kendi kabuğuna sığmayan Avrupa ülkeleri, yeni pazarlara açılma ihtiyacı ile birlikte,
bu haklara sağlanan yasal koruma sistemlerinin ülkeden ülkeye değişmesi nedeniyle
büyük sıkıntı içine girmişlerdir. İşte bu problemlerin ortadan kaldırılmasının en etkili
yolu, hukuk sistemlerini uyumlaştıracak formüller bulunmasında yatmaktadır.
Avrupa’da ulusal patent sistemlerinin uyumlaştırılması ve birden fazla ülkede
aynı anda patent sahibi olmayı kolaylaştırmak için iki koldan çaba sarfedilmiştir.
Bunlar; Topluluk Patenti Sözleşmesi[Community Patent Convention(CPC)] ve
Avrupa Patent Sözleşmesi’dir[ European Patent Convention (EPC)].150
3.3.1.1 Topluluk Patenti Sözleşmesi(Lüksemburg Sözleşmesi)
Avrupa ülkelerinde patent verilme usulü Avrupa Patent Sözleşmesi ile ortak
kurallara bağlanmasına rağmen, esasla ilgili uygulama ülkelerin farklı ulusal
kurallarına bırakılmıştır. Kurallar arasındaki bu farklılık Avrupa Birliği’ne üye
ülkelerde kurucu anlaşma olan Roma Anlaşması’nın rekabet ve malların serbest
dolaşımına ilişkin
temel ilkelerinin çoğu zaman ihlaline yol açmıştır. Topluluk
öncelikle 1975 yılında ilgili bir sözleşme hazırlamış, daha sonra 15 Aralık 1989
150
ÖZCAN, Mehmet, age, s.200
118
yılında Topluluk Patenti Sözleşmesi(CPC) imzalanmıştır. Ancak henüz yürürlüğe
girmemiştir.
CPC’a göre Avrupa Patent Ofisi’ne yapılacak olan tek bir patent başvurusu
ile tüm Avrupa Birliği üyesi devletlerde geçerli bir patent hakkı elde edilebilir.
Ancak bu başvuru sonucu elde edilecek patent hakkı ile EPC gereğince elde edilecek
patent hakkının uygulanmasında fark vardır. CPC bünyesinde elde edilen patentlerin
AB üyesi devletlerde doğrudan geçerli olmasına rağmen, EPC gereğince verilen
patent haklarının geçerli olabilmesi için başvuruyu yapan kişi hangi ülkeler için
koruma istiyorsa (her ülke için belirtilen başvuru harç ve ücretlerini yatırarak) o
ülkeleri spesifik olarak belirtmek zorundadır. Bu belirleme sonucunda sadece bu
ülkelerde patent koruması sağlanır. Zaten Avrupa Patenti Sözleşmesi üye devletlere
uyulması gerekli ortak kurallar getirmemiş, belirli konuları ulusal düzenlemelere
bırakmıştır.151Topluluk Patent Sözleşmesi ise üye devletlerde mevcut bulunan yasal
farklılıkları ortadan kaldırmak için yola çıkmıştır.
Sözleşme ile Avrupa Patent Ofisi’ne Avrupa Birliği patentiyle ilgilenen yeni
bir birim eklenecektir(madde 6).Oluşturulacak olan bir diğer önemli organ da
Temyiz Mahkemesi olacaktır. Böylelikle Adalet Divanı’ndan ayrı, bağımsız bir
mahkeme yaratılmış olacaktır.
Ayrıca, Sözleşmenin eki olan Topluluk Patent
Sözleşmesi Protokolü gereğince her üye devlette Topluluk Patenti Mahkemesi
kurulacaktır.152
3.3.1.2. Avrupa Patent Sözleşmesi (Münih Sözleşmesi)
Ülkemizin de taraf olduğu, kısa adıyla EPC olarak bilinen ve Avrupa’da çok
uluslu bir patent sistemi için yasal bir zemin oluşturan Avrupa Patent Sözleşmesi, 07
Ekim 1977 yılında yürürlüğe girmiştir. Avrupa patent sistemi tarihsel açıdan
incelendiğinde, 15 Aralık 1975 tarihli Lüksemburg Sözleşmesini, 5 Ekim 1973 tarihli
Münih Sözleşmesinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Zira,
Lüksemburg
Sözleşmesi, Münih Sözleşmesinin devamı niteliğindedir. Her iki sözleşme de II.
151
152
ŞEHİRALİ, H. Feyzan , Patent Hakkının Korunması, Ankara , Turhan Kitabevi, 1998, s.37
ŞEHİRALİ, H. Feyzan , age, s.37
119
Dünya Savaşı sonrası, Avrupa Konseyi tarafından yürütülen Avrupa patent
sistemlerinin merkezileştirilmesi ve birleştirilmesi çalışmalarının birer ürünüdür.
Ancak bu çabaların Lüksemburg Sözleşmesi açısından henüz kesin sonuç vermediği
belirtilebilir.
EPC, Avrupa’da sınai mülkiyet haklarının bir merkezden idare edilmesi ve
işbirliği içinde yürütülmesi konusunda yapılan çalışmaların en başarılı örneklerinin
başında gelir. EPC, Avrupa Birliği hukuku ve politikaları gereğince AB organları
tarafından yapılan bir işlem değil, AB dışında oluşturulan tamamen uluslararası
nitelikte bir sözleşmedir.153 Avrupa Patent Sözleşmesi’nin amacı kısaca, üye
devletlerde patentin belirli ve sınırlı konularda aynı hükümlere tabi kılınmasını
sağlamak, buluşların korumasını basitleştirmek, ucuzlatmak ve güçlendirmektir.154
Avrupa Patent Sözleşmesi her devletin katılımına açık değildir. Sözleşmenin
165 inci maddesine göre, Sözleşmeyle ilgili olan hükümetler arası konferansa
katılmış olan devletlerle, konferansa katılım için davet edilmiş olan devletler
Sözleşmeye katılma hakkına sahiptir. Bununla birlikte sözleşmenin 166/1-b
maddesine göre, İdare Konseyi’nin daveti ile diğer Avrupa devletlerinin de
sözleşmeye katılımı mümkün olabilmektedir.155
Avrupa Patenti Sözleşmesi ve Avrupa Birliği arasında doğrudan bir ilişki
bulunmamasına rağmen, AB üyesi ülkelerin bir çoğu bu sözleşmeye taraftır.156
3.3.1.3. Avrupa Patent Organizasyonu
153
ÖZCAN, Mehmet, age, s.203
Rapor, 2000 , DPT, s.133
155
Türkiye, 6 Haziran 1947 tarihinde kurulan ve Avrupa Patent Ofisi’nce devralınan Uluslararası
Patent Enstitüsü’nün üyesi olduğu ve EPC’nin oluşum sürecine başından beri katıldığı için İdare
Konseyi’nin davetine gerek olmaksızın Sözleşmeye katılma hakkına sahipti. Türkiye bu hakkını 12
Ağustos 2000 tarihinde Alman Hükümetine katılım belgemizi tevdi ederek kullanmıştır. Sözleşme,
madde 169 ikinci paragraf hükmü gereğince Türkiye’de 01 Kasım 2000 tarihinden itibaren
uygulanmaya başlanmıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Sınai Haklar, TPE , s.56-57
156
Rapor, 2000, DPT, s.135
154
120
Avrupa Patent Sözleşmesi bünyesinde kurulan Avrupa Patent Organizasyonu
iki organdan oluşur. Bunların birisi Avrupa Patent Ofisi, diğeri ise İdari
Konsey’dir.157 Organizasyonun asli görevi olan Avrupa Patenti’nin verilmesi,
Avrupa Patent Ofisi(EPO) aracılığıyla yapılır ve bu işlem İdari Konsey’ce denetlenir.
Bu yeni ve bağımsız bir organizasyonun kurulma nedenleri; üye devletlerin
hepsinin
AB
üyesi
olmamaları
sebebiyle
örgütlenmelerinin
AB
içinde
gerçekleştirilememesi ve sözleşmeye katılımın Avrupa ülkesi olma şartına bağlı
kılınmasıdır. Bu şart dolayısıyla WIPO’nun söz konusu görevi üstlenmesi mümkün
olmamıştır.
Avrupa Patent Organizasyonu’nun ulusal düzenlemelerin engellemelerine
takılmasını önlemek için sözleşmenin 8 inci maddesi kapsamında Ayrıcalık ve
Muafiyetler Protokolü düzenlenmiştir.158
3.3.1.3.1. Avrupa Patent Ofisi(EPO)
Avrupa Patent Organizasyonu’nun bir organı olan EPO, bir Avrupa Birliği
kuruluşu olmayıp bağımsız, yasal bir kuruluştur. Merkezi Münih’te bulunan
EPO’nun La Haye’de bir şubesi, Berlin ve Viyana’da da iki hizmet birimi vardır.
EPO’nun resmi dilleri İngilizce, Franszıca ve Almanca’dır. EPO, özerk bir yönetim
ve finans sistemine sahiptir. Gelir kaynakları ise Avrupa patentinin verilmesi,
prosedürden alınan ücretler ve Avrupa patentlerinin yıllık taksitleridir. EPO, patent
verilmesi işlemindeki merkezi rolü nedeniyle Avrupa Patent Organizasyonu’nun icra
koludur. EPC ile dar anlamda CPC gibi tek tip patent hakkı yaratılmaz. Sözleşmeye
üye bir veya birden fazla ülkede geçerli olacak patent haklarının tek bir elden
alınmasına imkan tanınır. 159
157
ORTAN, A.Necip, Avrupa Patent Sistemi , C. I, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma
Enstitüsü Yayınları, 1991, s.60
158
Sınai Haklar, TPE , s.55
159
ÖZCAN, Mehmet, age, s.204
121
3.3.1.3.2. İdari Konsey
İdari Konsey, sözleşmeye üye devletlerin her birinin birer temsilcisi ve
bunların yardımcılarından oluşur. İdari Konsey için, sözleşmeye taraf devletlerin asil
ve yedek temsilcilerinden seçilen bir başkan ve bir başkan yardımcısının görev
süreleri üç yıl olup, görev dönemleri yenilenebilmektedir.
Avrupa Patent Sözleşmesi’nin 28. maddesine göre İdari Konsey’e,
sözleşmeye katılmış olan devlet sayısının sekizi geçmesi halinde Başkanlık Divanı
oluşturma yetkisi de verilmiştir. Başkanlık Divanı beş üyeden oluşur. Bunun iki
üyesinin İdari Konsey başkan ve yardımcısı, diğer üçünün ise İdari Konsey’in kendi
içinden seçeceği kişilerden oluşturulması öngörülmüştür. Başkanlık Divanı’nın
görevi İdari Konsey tarafından belirlenecektir.
İdari Konsey, başkanın yapacağı çağrı ile toplanır ve Avrupa Patent Ofisi
başkanı da görüşmelere katılır. Her yıl bir defa olağan toplantı yapan Kurul’a,
başkanın veya sözleşmeye taraf devletlerin 1/3 ünün talebi üzerine de toplantı çağrısı
yapılabilir. Bugüne kadar yapılan uygulamada her yıl iki kez birer hafta süren
toplantılar yapılmıştır. Yapılan toplantılara WIPO ile belli koşullar altında diğer
organizasyonların ve devlet yetkililerinin gözlemci olarak katılımı da mümkündür.
İdari Konsey görüşmelerinde kullanılan resmi diller İngilizce, Fransızca ve
Almanca olup, oy hakkı sadece sözleşmeye taraf olan devletlere aittir.
İdari Konsey’in Avrupa Patent Ofisi’ni denetleme görevi yanında,
Sözleşmeye ilişkin yönetmelikte öngörülen süreleri değiştirme yetkisine de sahiptir.
Konseye ayrıca mali konularda, çalışanların statüsü ile ilgili hususlarda değişiklik
yapma yetkisi de tanınmıştır. Konseyin, Avrupa Patent Ofisi Başkanını belli
sözleşme görüşmeleri yapmakla görevlendirme yetkisi de vardır. 160
3.3.1.4. Biyoteknolojik Buluşlar Direktifi
160
Sınai Haklar, TPE , s.55-56
122
Biyoteknoloji; bitki, hayvan ve mikroorganizma gibi organizmalar ya da
bunlardan elde edilen biyolojik araç, sistem ve yöntemler kullanılarak endüstriyel
ürün elde etme amaçlı disiplinlerarası bir uygulama alanıdır. Biyoteknolojinin
günümüzdeki uygulamaları tıp, tarım, ormancılık, gıda, kimya ve çevre gibi
alanlardadır.161
WIPO tarafından yapılan bir araştırmada dünyada 44 ülkenin bitki türlerini,
45 ülkenin hayvan çeşitlerini ve 42 ülkenin de biyolojik buluşlarını patent koruması
dışında tuttuğu tespit edilmiştir. EPC 53(b) maddesi de bitki ve hayvan türleri ile
önemli ölçüde biyolojik esaslara dayalı bitki ve hayvan yetiştirme usullerini ve
mikrobiyolojik ürün ve usulleri patent koruması dışında bırakmıştır.162
Biyoteknolojik Buluşlar Direktifi tasarısı uzun süren çabalar sonucu
hazırlanmış ve geliştirildiği halde son anda Avrupa Birliği Parlamentosu bu tasarıyı
Mart 1995’de biyoteknolojik buluşların patent haklarına konu olmasının etik
değerlere aykırı olduğu gerekçesi ile reddetmiştir. Ancak Komisyon özellikle ABD
karşısında Avrupa Birliği üyelerini düştükleri dezavantajlı durumdan kurtarmak için
hemen harekete geçmiş ve yeniden başlanan çalışmalar sonucu Biyoteknolojik
Buluşlar Direktifi tasarısı üzerinde 8 Nisan 1998 tarihinde Konsey tarafından ortak
karara varılmıştır. Nihayetinde Biyoteknolojik Buluşların Korunması Hakkında
98/44 sayılı Konsey Direktifi 30 Temmuz 1998 tarihinde yayınlanmış ve Avrupa
Birliği’nde bu alandaki mevcut olan boşluk doldurulmuştur.163
161
Rapor ,2000, DPT, s.163
Benzer şekilde 551 Sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkındaki KHK’nın 6. madde 4.
fıkrasının b bendi de “Aşağıda belirtilen buluşlar patent verilerek korunmaz:Bitki veya hayvan türleri
veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan bitki veya hayvan yetiştirilmesi usulleri” hükmünü
içeriyordu. Ancak değişen koşullar sonucu biyoteknolojik buluşların da patent hakları kapsamında
korunması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu zorunluluk sonucu TPE, 551 Sayılı Patent Haklarının
Korunması Hakkındaki KHK’nın kanunlaştırılması çalışmaları esnasında biyoteknolojik buluşları da
patent koruması kapsamına dahil etmiştir. Mevcut tasarı henüz kanunlaşamadığından şu an itibariyle
(17/02/2005) Türk Hukuku açısından biyoteknolojik buluşların korunmasının mümkün olmadığı
söylenebilir.
163
ÖZCAN, Mehmet, age, s.205
162
123
Direktif, biyoteknoloji alanında teknik düzenlemeleri içermekle birlikte,
konunun ahlaki boyutuna ilişkin hususları da ele almaktadır. AB düzenlemeleri için
de ilk kez kamu düzeni ve ahlak kavramlarına açıkça yer verilmiştir.
Direktife göre üye ülkelerde biyoteknolojik buluşlar ulusal patent yasaları ile
korunacaktır ve üye ülkelerdeki ulusal patent yasaları Direktif hükümlerine uygun
hale getirilecektir.
Direktife göre; yeni, buluş basamağı içeren ve sanayiye uygulanır buluşlar,
biyolojik materyal içeren bir ürün veya biyolojik materyal üretilen veya kullanılan bir
prosesle ilgili olsa bile patentlenebilecektir. Doğal çevresinden izole edilen veya
teknik proseslerle üretilen bir biyolojik materyal, daha önce doğada oluşmuş olsa
dahi buluş konusu olabilir. Bitki ve hayvanlarla ilgili buluşlar, eğer buluşun teknik
olarak uygulanabilirliği özel bir bitki veya hayvan türü ile sınırlanmıyorsa,
patentlenebilecektir. 164
Direktif nelerin patent verilerek korunamayacakları belirtilmiştir. Bunlar;

Bitki ve hayvan çeşitleri,

Önemli ölçüde biyolojik esaslara dayalı bitki veya hayvan yetiştirme
prosesleri,

Bir genin bütünüyle ya da kısmen dizilimini içerecek şekilde olmak
üzere insan vücudu ve bunun elemanlarının keşfi,

İnsan klonlama yöntemleri,

İnsanın genetik yapısını değiştiren yöntemler,

İnsan embriyosunun ticari ve sınai amaçlarla kullanımı,

Hayvanların genetik yapısını değiştiren yöntemler.
Direktif insan kopyalamayı ve insanların genetik yapısını değiştirmeye
yönelik süreçleri yasaklayan ilk uluslararası yasal düzenlemedir.165
164
165
Rapor,2000, DPT , s.167
Rapor,2000, DPT, s.167
124
3.3.1.5. Avrupa Birliği’nde Faydalı Model Koruması
Faydalı model kavramı, patent hakları ile doğrudan ilişkilidir. Belirli pratik
değeri olan ama patent almaya ekonomik olarak ihtiyaç duyulmayan, ayrıca patent
alabilmek için gereken şartların tümüne sahip olmayan buluşların, yasal olarak
korunması gayesiyle getirilen bir sınai hak türüdür. Bir buluşun patent koruması
altına alınabilmesi için o buluşun yeni olması, buluş basamağını gerçekleştirmesi ve
sanayide uygulanabilmesi gerekir. Ancak, bazı buluşlar vardır ki, bunlar yeni olduğu
ve sanayide uygulanabildiği halde teknolojik olarak bir ilerlemenin ürünü değil,
mevcut teknolojiden yararlanılarak yapılmış bir buluştur. Bu buluşlar patent hakkı
kapsamına alınmadığından, şartları patentler için aranan şartlardan daha hafif olan bir
koruma şekli ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Faydalı Model koruması, buluş basamağı
olarak kabul edilmeyen, daha ziyade yerli şirketlerin “küçük buluşları”ına yasal
koruma sağlayan önemli bir enstrüman olmuştur. Özellikle küçük ve orta ölçekli
işletmelerin yani KOBİ’lerin buluşlarına patent korumasına nazaran daha az
maliyetle ve daha hızlı bir şekilde yasal koruma imkanı tanır.
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından özellikle küçük ve orta ölçekli
işletmeler açısından önem arzeden bu buluşları koruyan ulusal düzenlemeleri
uyumlaştırmak için harekete geçildiğinde, üye devletler arasında yasal farklılıkları
ortadan kaldırmak maksadıyla Avrupa Birliği Komisyonu 1995 yılında bu konuda bir
Yeşil Kitap yayınlamıştır.
Komisyon, Yeşil Kitap’ta üye devletlerdeki yasal düzenlemeler arasındaki
mevzuat uyumlaştırma eksikliğinin, malların serbest dolaşımına ve bu ülkelerdeki
firmaların Ortak Pazarı tek bir Pazar olarak değerlendirmelerine engel olduğunu
belirtmiştir. Farklı yasal düzenlemeler giderilmedikçe Ortak Pazarın altyapısının
oluşması mümkün değildir.
Avrupa Birliği Komisyonu ,söz konusu Yeşil Kitap uyarınca 12 Aralık 1997
bir Faydalı Model Tasarısı hazırlamıştır. Tasarı 27 Mayıs 1998 tarihinde Ekonomik
ve Sosyal Komite’de incelenip, Avrupa Parlamentosu’nda 12 Mart 1999 tarihinde
125
görüşülmüştür. Tasarıda 25 Temmuz 1999 tarihinde değişiklikler yapılmıştır. Tadil
edilmiş tasarı üzerinde yapılan görüşmeler 2000 yılında kesilmiş olup 2001 yılında
görüşmelere kaldığı yerden başlanmıştır. Komisyon bu çalışmalar neticesinde 26
Temmuz 2001 tarihinde “ortak pazarda faydalı modellerin korunması konusunda
yeşil kitabı güncelleştirmek için topluluk faydalı modeli müzakere metnini
hazırlamıştır.
Direktif tasarılarında amaç , üye devletlerde mevcut bulunan faydalı model
koruması ile ilgili yasal ve yönetsel kuralları birbirleri ile uyumlu hale getirmektir.166
Tasarılarda faydalı model korumasında süre konusu da ele alınmıştır. Tasarı
Yeşil Kitap’da belirtildiği şekilde süreyi toplam 10 yıl ile sınırlandırmıştır. Ancak bu
süre başlangıçta 6 yıldır. Eğer hak sahibi süreyi uzatmak isterse 6 yıllık sürenin
bitiminden 6 ay önceden başvurmak koşulu ile, iki yıllık bir süre daha eklenebilir.
Yine bu iki yıllık sürenin sonunda talep olursa son bir defa iki yıllık süre verilerek
toplamda 10 yıla ulaşılır. Bu yöntem gerçekten de üye devletler arasında ortalama bir
yol olarak kabul edilebilir.
Tasarılarda, diğer direktiflerdeki gibi hakların tüketilmesi ilkesinin, AB
sınırları dahilindeki tüm ülkeler bakımından aynı anda geçerli olacağını, dolayısıyla
ürünü herhangi bir ülkede piyasaya süren hak sahibinin ilk satıştan sonra söz konusu
ürünün paralel ithalatına engel olamayacağı belirtilmiştir. 167
3.3.2. ENDÜSTRİYEL TASARIM HAKKI İLE İLGİLİ
ÇALIŞMALAR
Ticari hayatta piyasalara sunulacak olan bir malın markası, o malın bir nevi
kimliğini oluşturuyorsa, tasarım da o malın dış görünüşünü oluşturur. Tasarım ; bir
ürünün estetik ya da dekoratif görünüşüdür. Tasarım, imal edilen ürünlerin
üzerindeki veya ambalajındaki desen, çizgi ve renklerden oluşan kendine özgü ve
166
167
ÖZCAN, Mehmet, age, s.206-208
ÖZCAN, Mehmet, age, s.208
126
orijinal şekiller ile iki boyutlu olabileceği gibi, ürünün veya ürünün bir parçasının üç
boyutlu şekli ile de üç boyutlu özellikleri ile ilgili olabilir. Firmaların ürettikleri bu
model ve resimlerin kendilerinden izinsiz kullanımlarını engelleyebilmek için bu
ürünlerin yasal olarak korunması gereklidir. İşte endüstriyel tasarım hukuku bu
ürünlere yasal koruma sağlar.
Endüstriyel tasarım hakkı, diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları gibi geleneksel
kökleri olan bir hak türü değildir. Bu sebeple Endüstriyel Tasarım mevzuatına sahip
olmayan ülkelerde, geleneksel haklardan yararlanarak tasarımlar korunmaya
çalışılmaktadır.
Endüstriyel Tasarım hakkı bazı açılardan
telif haklarına bazı
açılardan da patent haklarına benzemektedir. Bu benzerlikten dolayı endüstriyel
tasarımlara yasal koruma bu ülkeler tarafından ya telif hakkı ya da patent hakkı
kapsamında
sağlanmaktadır.168Haksız rekabete ilişkin yasal düzenlemelerden
yararlanarak
tasarım haklarının korunması da birçok ülkede fonksiyon icra
etmektedir.169
Toplulukta tasarım mevzuatının uyumlaştırma çalışmaları 1960’lı yılların
başlarına dayanır. Münih’te bulunan Max Planck Enstitüsü tarafından 1990 yılında
hazırlanan Topluluk Tasarımına ilişkin tasarı önerisi, Avrupa Birliği Komisyonu
tarafından 1991 yılında Endüstriyel Tasarımların Yasal Korunmasına ilişkin Yeşil
Kitap(Green Paper) adı altında yayınlanmıştır.170 23 Aralık 1993 yılında bu Yeşil
Kitap’tan esinlenilerek Topluluk Tasarımı konusunda bir Tüzük ve üye devletler
168
Ayrıntılı bilgi için bkz. ŞEHİRALİ, H. Feyzan., Türk Hukukunda Tasarımlara Yönelik
Uygulamalar (Özellikle Tescilsiz Tasarımların Korunma Yolları), Türkiye’de Fikri ve Sınai
Hakların Etkin Uygulanması Konulu Uluslararası Sempozyum, İstanbul 2004, s.2 vd.
169
Çalışmada incelenen ülkelerden İngiltere’de ise tescilsiz tasarımların da Tasarım Mevzuatı
çerçevesinde korunması hukuken mümkün olduğundan haksız rekabet hükümlerinin tasarım
korunmasında uygulanabilirliği bulunmamaktadır. Bu bağlamda dünyadaki genel yaklaşımın da,
endüstriyel tasarımların tescilli de olsa tescilsiz de olsa tasarım hukuku kapsamında korunması olduğu
gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye açısından değerlendirildiğinde ise, 554 Sayılı KHK çıkarılmadan
önce endüstriyel tasarımlar Türk Ticaret Kanunu’nun 56 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız
rekabete ilişkin hükümlerden çıkarılan içtihatlar yoluyla korunuyordu. 554 sayılı KHK’ dan sonra ise
tescilli tasarımlar açısından hem KHK hükümlerinin hem haksız rekabet hükümlerinin birlikte
uygulanabilirliği söz konusudur. Tescilsiz tasarımlar açısından ise 554 sayılı KHK’da koruma
öngörülmediğinden bu tür tasarımlar, genel hükümler bu arada haksız rekabet hükümleri ile
korunabilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. SULUK, Cahit, 2003, age, s.561, ŞEHİRALİ, H. Feyzan., agm ,
s.10
170
SULUK, Cahit, Avrupa Topluluğu Hukuku’nda Tasarımların Korunması-Topluluk
Tasarımı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2002, s.20
127
arasındaki mevcut farklılıkların ortadan kaldırılmasına yönelik Direktif tasarısı
hazırlanmıştır.171
Ekonomik ve Sosyal Komite, ilk görüşünü 6 Temmuz 1994 tarihinde, bu
konu ile ilgili ek görüşünü ise 22 Şubat 1995 tarihinde belirtmiştir. Parlamento ise
Direktif ile ilgili görüşünü 9-13 Ekim 1995 tarihinde açıklamıştır. Bunun sonucunda
Konsey, yukarıda sözünü ettiğimiz 23 Aralık 1993 tarihinde hazırladığı Endüstriyel
Tasarımların Korunmasına İlişkin Direktif tasarısıyla ilgili pozisyonunu 17 Haziran
1997 tarihinde belirlemiştir. Yedek parça tasarımlarının hukuki durumu önemli
tartışmalara neden olduğu için bu konuda Uzmanlık Komitesi kurularak uzlaşma
sonucunda 13 Ekim 1998 tarihinde Direktif kabul edilmiştir. Daha sonra Tüzük ile
ilgili çalışmalar sürdürülmüş ve 21 Haziran 1999 ve 27 Ocak 2000 tarihlerinde
Tüzük Tasarısı ile ilgili değişiklikler yapılmıştır. Parlamentonun 16 Haziran 2000
tarihinde bu değişiklikler ile ilgili beyan ettiği görüşlerinden sonra, 12 Aralık 2001
tarihinde kaleme alınmış olan 6/2002 Sayılı Tasarım Tüzüğü, 6 Mart 2002 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Tüzükle kabul edilen sistemin genel hatları şöyledir: Tasarımlar bakımından
tüm Birlik çapında yeknesak bir koruma sağlama ve böylece ticaretin önündeki
engellerin kaldırılması amacıyla Topluluk tasarımı kabul edilmiştir. Avrupa Birliği
organları
üye
devletlerdeki
endüstriyel
tasarım
konusunda
farklı
hukuki
düzenlemelerin bulunmasına, aynı tasarım için farklı kişilere farklı koruma
sağlandığına dikkati çekmiş ve bunun Birlik içindeki ticarete yaptığı negatif etkiyi
ortadan kaldırmak için tek bir müracaatla tüm üye ülkelerde geçerli olacak yeknesak
bir koruma sağlamak bakımından Tasarım Tüzüğünün kabulü gerekli olmuştur.
Topluluk tasarımında tescilli ve tescilsiz olmak üzere iki tür tasarım
vardır(m.1). Doğrudan veya Benelüx ya da Birliğe üye ülkelerin sınai mülkiyet
ofisleri yoluyla OHIM’e yapılan Tüzükte öngörülen koruma şartlarına uygun olarak
yapılan başvuru sonucu OHIM tarafından tescil edilen tasarımlar, Tescilli Topluluk
171
ÖZCAN, Mehmet, age, s.211
128
Tasarımı olarak kabul görür. Tüzükte öngörülen koruma şartlarını karşılayan ve
tescil edilmeyen bir tasarım, Birlikte ilk kamuya sunulduğu tarihten itibaren 3 yıl
süreyle Tescilsiz Topluluk Tasarımı olarak koruma görür(m.1 ve 11).
Tescilli Topluluk Tasarımı, tescil başvurusu tarihinden itibaren 5 yıl süreyle
korunur. Bu süre tescil yenilenerek 5 yıllık dönemler halinde toplam 25 yıllık süreye
kadar uzatılabilir (m.12). Tescilsiz Topluluk Tasarımı ise, Toplulukta ilk kamuya
sunma tarihinden itibaren 3 yıl süreyle korunur(m. 11).
Birlik, hakların tükenmesi prensibinin Avrupa Birliği sınırları dahilinde
uygulanacağını düzenler. Yani bu konudaki tercihini bölgesel tükenme yönünde
kullanmıştır. Tüzüğün 21. maddesine göre, tasarımın uygulandığı ürün Toplulukta
tasarım sahibi veya onun rızasıyla bir başkası tarafından piyasaya sunulduktan sonra
tasarımın sahibi o ürünle ilgili fiilleri yasaklayamaz. Ürünün Birlik dışında piyasaya
sürülmüş olması, tasarım hakkının Birlikte tükenmesine yol açmaz. 172
3.3.3. ENTEGRE DEVRE TOPOGRAFYALARI İLE İLGİLİ
ÇALIŞMALAR
Elektrikli araçların, elektriksel-devre parçaları çok uzun zamandan beri imal
edilmekle birlikte, elektriksel fonksiyonların çok küçük parçalarda yer alan
entegrasyonu; yarı iletken teknolojisinin gelişmesi ile mümkün olmuştur. Bu konuyla
ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemelerde bir kavram birliği bulunmamakta olup en
çok kullanılan kavramlar; entegre devre(silikon chip veya chip), yarı iletken ürün ve
yarı iletken ürünlerin topografyaları(layout designs veya katman tasarımı)
kavramlarıdır.
Entegre devrelerin yapılması usulü Patent Hukuku alanına girmektedir. İlk
patent başvuruları 1950’li yıllarda yapılmış olup bunların koruma süreleri 1970’li
yıllarda dolması sonucu bu usullerin kamuya mal olmaları yeni koruma arayışları
172
SULUK, Cahit, 2002, age, s.20-21
129
ortaya çıkarmıştır. Böylelikle devrenin yapılış usulü değil düzenleme şekilleri yani
topografyalarının korunması konusu gündeme gelmiştir.
Gelişim maliyeti yüksek fakat taklit edilmesi kolay olan entegre devre(yarı
iletken ürün) topografyaları ilk olarak fotoğrafları çekilerek ya da teknik resim ve
krokileri çizilerek fikir ve sanat eserleri kanunları çerçevesinde korunmaya
çalışılmıştır.
Bu konudaki ilk koruma sistemini Amerika Birleşik Devletleri 1984 yılında
çıkardığı özel kanun ile oluşturmuştur. Bunu Japonya izlemiştir. Avrupa Konseyi de
1986 yılında konuyla ilgili “Yarı İletken Ürünlerin topografyalarının korunması
hakkında 16 Aralık 1986 tarih ve 87/54/EEC sayılı Konsey Tüzüğü”173 çıkarmıştır.
174
Avrupa Topluluğu’na üye ülkeler, Tüzükte öngörülen sürenin 1987 yılında sona
ermesi nedeniyle zorunlu olarak mevzuatlarında gerekli değişiklikleri ve yenilikleri
yapmışlardır.
Tüzüğün amacı ülkelere göre farklılık gösteren bu konudaki korumanın
uyumlandırılması ve korumaya ilişkin genel esaslar getirilmesidir. Tüzükteki koruma
kapsamına, elektronik fonksiyonları yerine getirmek için tasarlanan, entegre devre
tabakalardan oluşan üç boyutlu şekiller girmektedir. Koruma şartı ise entegre
devrelerin topografyasının sanayide kamuya mal olmaması ve yaratıcısının fikri
çabası sonucu ortaya çıkmış olmasıdır. Tüzük, Birlik içinde bu tür ürünlerin serbest
dolaşımını sağlayacak tedbirleri, getirilen korumanın kapsamını, korumadan
yararlanacak kişileri, koruma konusunda üye ülkelerin haklarını, koruma işlemlerini
içermektedir. Bu Tüzük doğrultusunda koruma süresi başlangıç tarihi ilk pazara çıkış
tarihi veya tescil için ilk başvuru tarihinden hangisi en erkense bu başlangıç
tarihinden itibaren onuncu takvim yılının sonudur. Bu Tüzük 7 Kasım 1987’de
yürürlüğe girmiştir.175
173
Council Directive 87/54/EEC of 16 December 1986 on the legal protection of topografies of
semiconductor products
174
Türkiye’de yürütülen çalışmalar için bknz. 1.3.15. Washington Anlaşması
175
Rapor,2000, DPT, s.209-211
130
3.3.4. MARKALARLA İLGİLİ ÇALIŞMALAR
Markalar, özellikle 20. yüzyılda kapitalizmin gelişmesi ile birlikte firmaların
ve şirketlerin piyasalarda yer edinmelerini sağlayan en önemli faktörlerden biri
olmuştur. Marka, firmanın ürettiği ürünün değerini artıran veya azaltan bir etkiye
sahiptir. Marka, bir taraftan hak sahibine mülkiyet hakkının korunmasını temin
ederken diğer taraftan tüketiciye ürünün menşei ve kalitesi konusunda güvence verir.
Hatta, marka sadece ürünün kaynağını tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda tüketici
ile firma ürünü arasında bir güven ilişkisi oluşmasını ve ürünlerin kalitesinin
devamlılığı konusunda bir kanı oluşmasını sağlar.
Ticari hayatta bu denli önemli bir konuda Avrupa Birliği yetkili organlarının
sessiz kalması beklenemezdi. Nitekim 1 Ocak 1993 tarihinde tamamlanması
planlanan İç Pazar veya Ortak Pazar hedefleri, üye devletlerde bulunan firmaların
marka politikalarını değiştirmek zorunda bırakmıştır. 1 Ocak 1993 tarihinden itibaren
AB çapında malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı
konusundaki son engellerin de ortadan kaldırılacağı beklentileri, birçok firmanın
markalar konusundaki politikalarını tüm Avrupa’ya yayma şeklinde bir değişikliğe
gitmelerine neden olmuştur. Marka politikalarını hala ulusal pazar temeline
dayandıran firmalar, ulusal pazardan Avrupa pazarına açılımın gereksinimini giderek
daha şiddetle hissetmeye başlamışlardır.
Topluluk markası elde etmenin mümkün olmadığı dönemlerde Avrupa Birliği
çapında markalarını yasal olarak korumak isteyen şirketlerin önünde iki aşamalı bir
prosedür vardı: Markayı hem ulusal bazda hem de uluslararası bazda koruma altına
almak. Ulusal bazda, Avrupa Birliği’ni oluşturan her üye devlette benzer markaları
ayrı ayrı tescil ettirmek, veya uluslararası alanda Madrid Sözleşmesi’ni imzalayan
devletlerde geçerli olabilecek şekilde uluslararası tescil yaptırmaktır. Bunun için
Cenevre’de bulunan WIPO’ya koruma istenilen üye devletler belirtilerek başvuru
yapılması gereklidir. Sözü edilen Madrid Sözleşmesi ile uluslararası bazda
markaların koruma altına alınması sağlanabiliyorsa da, bu tescil işlemi fazla
bürokratik olduğundan ve yine Avrupa Birliği üyesi tüm devletlerin üye
131
olmamasından dolayı Ortak Pazarın oluşmasına çok bir fayda sağlamıyordu.
Markalar, Avrupa Birliği’ni ulusal bazda coğrafi alanlara bölmeye devam ediyordu.
Dolayısıyla ortaya atılan Topluluk Markası düşüncesi firmalara büyük avantaj
sağlayacaktı. Bir tek başvuru ile tüm üye devletlerde tek tip bir koruma sağlanması
tescil işlemlerinde büyük kolaylıklar getirecekti. Topluluk Markası ayrıca
tamamlayıcı bir fonksiyona sahip olacaktı.
Topluluk Markası ile ne Madrid Sözleşmesi kapsamında yapılan tescil
işlemleri, ne de ulusal nitelikteki tescil işlemleri ortadan kaldırılmadı.
176
Her üç
bazdaki marka koruması iş hayatındaki değişik ekonomik ihtiyaçlara cevap
verebilecek nitelikte varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler. Ulusal marka
koruması bir ülke pazarı ile sınırlı bir koruma sağlar. Ama Topluluk Markası tek bir
başvuru ile tüm Avrupa Birliği pazarında koruma sağlar. Uluslararası marka ise
Avrupa Birliği dışındaki ülkeleri de kapsayan bir koruma sağlar. Ancak bu üç tür
koruma arasında çeşitli bağlantılar mevcuttur. Yoksa birini tercih eden bir firmanın
diğerlerinden vazgeçme gibi bir zorunluluğu yoktur. Her üç koruma türü aynı anda
bir ürün veya hizmet için(eğer istenirse) geçerli olabilir. Madrid Sözleşmesine İlişkin
Protokole AB’nin üye olmasıyla koruma türleri arasında yasal bağlantı tesis
edilmiştir.177
Avrupa Birliği’nde markalara ilişkin olarak yapılan yasal düzenlemeler 1988
tarihli Marka Direktifi ve 1993 tarihli Topluluk Marka Tüzüğü’dür.
3.3.4.1. Marka Direktifi
Topluluk, ulusal marka hukuklarının uyumlaştırılmasına ilişkin çalışmalara
1961
yılında
başlamış
olup,
Üye
Devletlerin
Marka
Hukuklarının
Uyumlaştırılmasına İlişkin Direktif tasarısı 1980 yılında yayınlanmıştır. Ekonomik
ve Sosyal Komite’nin ve Avrupa Parlamentosu’nun tasarı hakkında görüşlerini
bildirmesinden sonra çalışmalar Üye Devletlerin Markalara İlişkin Hukuklarının
176
177
ÖZCAN, Mehmet, age, s.192-193
ARKAN, Sabih ,1997, age ,C. I, s.2-12
132
Uyumlaştırılmasına Dair 89/104 sayılı ve 21 Aralık 1988 tarihli Birinci Konsey
Direktifi olarak sonuçlandırılmıştır.178
3.3.4.1.1. Hukuki Etkisi
Konsey veya Komisyon tarafından çıkarılan direktifler Birliğin ikincil hukuk
kaynaklarındandır.
uygulanamazlar.
Bireyler
Ancak
değil
tamamen
üye
ve
devletlere
en
etkili
yöneltilirler.
şekilde
Doğrudan
bağlayıcı
hukuki
düzenlemelerle direktifte öngörülen süre içinde iç hukuka alınmalıdırlar. Sadece
tavsiye niteliğindeki kararlar yeterli değildir. Hukuki düzenlemelerin şekli, bağlayıcı
olmak kaydıyla, ulusal makamlara bırakılmıştır. Bu nedenle direktif doğrudan
uygulanamadığından , üye devletlerin markalara ilişkin ulusal düzenlemelerinde
direktif doğrultusunda değişiklik yapmaları ve yeni hukuki düzenlemelerle direktif
hükümlerini iç hukuklarına almaları gerekmektedir.179
3.3.4.1.2. Amacı ve Kapsamı
Direktif’in amacı, adından da anlaşılacağı üzere Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde
mevcut
bulunan
marka
mevzuatlarının
yakınlaştırılması
ve
uyumlaştırılmasıdır. Yoksa AB bazında bir marka yaratılmasına yönelik bir çaba
değildir.180 Marka Direktifi ile marka hukuklarının tamamen uyumlaştırılması
hedeflenmemiş, sadece malların serbest dolaşımını doğrudan etkileyen ulusal
hükümlerin uyumlaştırılması amaçlanmıştır.
181
Aşağıda göreceğimiz Topluluk
Markası bu Direktif ile değil bir Konsey Tüzüğü 182 ile oluşturulmuştur. AB Direktifi
ile ticaret markaları ve hizmet markalarının kapsama alanları, reddedilme ve
hükümsüz kılınma gerekçeleri, haklar, hakkın sona ermesi, lisans alma, kabul,
178
SEZEN, Yurdun, Avrupa Topluluğu’nda Markaların Korunması , İstanbul, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi,1998, s.30
179
SEZEN, Yurdun, age, s.30
180
ÖZCAN, Mehmet, age, s.194
181
SEZEN, Yurdun, age, s.30
182
Council Regulation (EC) No 40/94 of 20 December 1993 on the Community Trade
Mark(Topluluk Marka Tüzüğü)
133
kullanım, yaptırımlar ve markanın iptali gibi konuların uyumlu hale getirilmesi
amaçlanmıştır. Yani Topluluk içi ticareti engelleyecek düzenlemelerin mümkün
olduğu ölçüde azaltılması amaçlanmıştır.Usule ilişkin bütün konular, özellikle tescil
ve hükümsüzlük usulü ulusal hukuki düzenlemelere bırakılmıştır. 183
3.3.4.1.3. Hükümleri
3.3.4.1.3.1.Markaların İçereceği İşaretler
Marka Direktifi’nin 2. maddesine göre, markalar hem mallara hem de
hizmetlere ilişkin olarak “çizimle görüntülenebilen her türlü işaret” olabilir. Bu tanım
oldukça geniş tutulmuştur. Buna göre bir marka, bir teşebbüsün mal veya
hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırabilmesi şartıyla, kişi
adları
dahil, özellikle sözcükler, şekiller,
harfler, sayılar, malların veya
ambalajlarının şekli gibi çizimle görüntülenebilen her türlü işaretleri içerir. Çizimle
görüntülenebilen üç boyutlu markalar ve ses markalarının da tescili mümkündür.
3.3.4.1.3.2.Red ve Geçersizlik Sebepleri
Hangi markaların tescilinin mümkün olmadığı veya tescil edilmiş olsa dahi
bunun geçersiz olacağına ilişkin mutlak sebepler 3. maddede belirtilmiştir. 2.
maddede belirtilen şartları taşımayan, ticarette çeşit, kalite, miktar, amaç, değer,
coğrafi kaynak, malların üretim veya hizmetlerin yerine getirilme tarihi ve mal ve
hizmetlerin diğer özelliklerine ilişkin işaretleri baskın olarak taşıyan, günlük iyi niyet
kuralları içinde veya o devletin konuşulan lisanında adet halinde kullanılan ve ticari
uygulamada yerleşmiş işaretlerden oluşan, malların doğasından meydana gelen veya
malların değerini olduğundan fazla gösteren işaretleri taşıyan, kamu düzeni ve genel
ahlak kurallarına aykırı, malların veya hizmetlerin özelliğine, kalitesine dair halkı
yanıltıcı nitelikte olan veya Paris Sözleşmesi’ne göre reddedilmiş veya geçersiz
kılınmış markalar tescil edilemezler veya tescil edilmişlerse bu tescil geçersizdir.
183
SEZEN, Yurdun, age, s.30
134
Önceden
elde
edilmiş
haklardan
doğan
ihtilaflarla
ilgili
red
ve
hükümsüzlüğün nispi sebepleri 4. madde ile düzenlenmiştir. Buna göre bir marka
önceki bir markayla184 ve marka başvurusunun hakkında yapıldığı mal veya
hizmetler önceki bir markanın korunma sebebini teşkil eden mal veya hizmetlerle
aynı veya benzerse ve bu benzerlik nedeniyle markanın halk tarafından karıştırılma
ihtimali varsa bu marka tescil edilemeyecek veya tescil edildiyse geçersizlik
müeyyidesine maruz kalacaktır.
Bir markanın kullanılması, önceki bir hakkın üstün niteliğiyle de
yasaklanabilir. Bu, isime dayanan bir hak, şahsi bir portreye dayanan bir hak veya bir
sınai mülkiyet hakkı olabilir.
Önceki marka sahibinin sonraki markanın tesciline rıza göstermemesi
durumunda da üye devletler tescilin reddine veya geçersiz kılınmasına karar
verebilirler.
Üye devletler mutlak ve nisbi red nedenlerine başka red ve geçersizlik
nedenleri ekleyemezler. Ancak Direktif’in kapsamı dışında kalan konularda ülkeler
düzenleme yapmakta serbesttirler. Örneğin, bir üye devlet, tescilin gerekli ücretin
ödenmemesi
veya
bazı
formalitelerin
yerine
getirilmemesi
nedeniyle
reddedilebileceğini düzenleyebilir.185
3.3.4.1.3.3.Markaların Korunma Kapsamı
Bir
marka
sahibinin
bazı
durumlarda
izni
alınmadan
markasının
kullanılmasını önleme yetkisi vardır. Bu durumlardan birincisi, marka ile aynı olan
bir işaretin markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerde kullanılması,
184
Önceki bir marka ile kastedilen, tescil başvurusu yapılan markadan önceki bir tarihte tescil
başvurusu yapılmış olan Topluluk Markaları, ulusal ve uluslararası markalar ve başvuru tarihinde
Paris Sözleşmesi’nin 6. maddesi anlamında tanınmış olan markalardır. Ayrıca daha öncenden tescil
edilmemiş ancak ticari uygulamada kazanılmış tescilsiz markalar da Marka Direktifi uyarınca hak
sahibine aynı yetkileri verir.
185
SEZEN, Yurdun, age, s.31-32
135
ikincisi, marka ile aynı veya benzer olan bir işaretin markanın tescil kapsamına giren
aynı veya benzer mal veya hizmetlerde kullanılması nedeniyle halk tarafından, işaret
ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali
yaratmasıdır.
Benelüks Markalar Hukuku’ndan etkilenerek Direktif’in 5. maddesi ile
düzenlenen bu hüküm, bağlantı ihtimalini karıştırılma ihtimalinin bir parçasıymış
gibi
düzenlemeyle
eleştirilmiştir.
Bağlantı
ihtimalinin
aslında
karıştırılma
ihtimalinden daha geniş bir anlama sahip olduğu, ancak Direktif’in bu şekilde bir
düzenleme yapmaktaki amacının en geniş kriterleri koymak olduğu ve bu nedenle
karıştırılma ihtimalinin en geniş şekliyle yorumlanması gerektiği belirtilmiştir.
Benelüks Markalar Hukuku’nun savunucuları ise sadece bağlantı ihtimalinin
varlığının karıştırılma ihtimali olduğunun kabulü için yeterli olduğu fikrini ileri
sürmüşlerdir. 186
Tanınmış markaların sahiplerine verdikleri haklar düzenlenirken, marka ile
aynı veya benzer olan bir işaretin markanın tescil kapsamına giren mal veya
hizmetlerle benzer olmayan mal veya hizmetlerde kullanılması durumunda, bu
işaretin kullanımının sahibine haksız bir avantaj sağlayacağı, markanın ününe ve
ayırt edici karakterine zararı dokunacağı taktirde, tanınmış marka sahibinin bu
işaretin kullanılmasını engelleme yetkisi bulunduğu belirtilmiştir.
Bir marka sahibinin haklarını kullanırken, markasının şu kullanılmalarını
engelleme yetkileri vardır: Mal veya ambalaj üzerine işaretin konulması, bu işaret
altında malların piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması veya bu işaret
altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması, işareti taşıyan malların ithal veya
ihraç edilmesi, işaretin iş evrakı ve reklamlarda kullanılması. Ancak, marka sahibine
tanınan haklara kamu yararı sebebiyle aşağıdaki sınırlandırmalar getirilmiştir: Adı ve
adresi, malların cinsi, niteliği, miktarı, kastedilen amacı, değeri, coğrafi menşei,
üretim tarihi veya hizmetin iade tarihi veya mal ve hizmetlerin diğer özellikleri
186
SEZEN, Yurdun, age, s.33
136
hakkında işaretler, özellikle ilave ve yedek parçalar için, ürün veya servisin
kastedilen amacını belirtmek gerektiğinde markanın kullanımı.
3.3.4.1.3.4.Lisans Verme
Direktif’in 8. maddesi uyarınca tescilli bir markanın kullanım hakkı, tescil
edildiği mal ve hizmetlerin bir kısmı veya tamamı için, üye ülkenin tamamı veya bir
kısmı için lisans sözleşmesine konu olabilir. Lisans inhisari lisans veya inhisari
olmayan lisans şeklinde verilebilir.
Marka sahibi markadan doğan haklarını, sözleşmenin süresi, markanın
kullanılma biçimi, mal ve hizmetler için verilen lisansın faaliyet sahası, markanın
kullanılacağı bölge, lisans sahibi tarafından sağlanan hizmetlerin ve imal edilen
malların kalitesi hakkında herhangi bir şarta uymayan lisans sahibine karşı
kullanabilir. Bu hüküm üye devletlere verdiği yükümlülük açısından açık değildir.
Örneğin, üye devletlerin lisans sahibinin sözleşmeyi ihlali açısından maddede
sayılanlardan daha az sebebi düzenleyebilip düzenleyemeyeceği konusu kesin
değildir.
Direktifte düzenlenen lisans sözleşmeleri genel olarak Roma Anlaşması’nın
85. maddesi ile düzenlenen rekabeti engelleyen anlaşmalarla ilgili hükümlerin
denetimi altındadır ve bu maddede belirtilen şartlara uymalıdır.
3.3.4.1.3.5.Markanın Kullanılması
Birlik dahilinde tescil edilen ve korunan markaların ve böylece bunlardan
doğan ihtilafların sayısını azaltmak üzere Marka Direktifi tescilli markaların fiilen
kullanılmasını, aksi taktirde iptalini öngörmektedir. Buna göre, markanın tescil
tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu
kullanıma beş yıl süre için kesintisiz ara verilmesi halinde marka iptal edilir.
137
Markanın lisans sahibi tarafından kullanılması da bu hüküm anlamında kullanma
sayılır.187
3.3.4.1.3.6.Markadan Doğan Hakların Tükenmesi
Marka Direktifi’nin 7. maddesinde bir ticaret markası ile verilen hakların
tükenmesi başlığı altında ;
“1. Birlik ticaret markası sahibine Birlik dahilinde o ticaret markası altında piyasaya
sürülmüş mallarla ilgili olarak mülkiyet sahibince yada onun rızasıyla kullanımının
yasaklanması yetkisini vermeyecektir.
2. Özellikle piyasaya sürüldükten sonra malların durumunun değiştirildiği yada
bozulduğu hallerde, mülkiyet sahibinin malların daha fazla ticarileştirilmesine karşı
çıkması için meşru nedenlerin olduğu durumda paragraf 1 uygulanmayacaktır.”
1. fıkra uyarınca bölgesel tükenme ilkesinin kabul edildiği açıkça
belirtilmektedir. 2. fıkrada ise malların Birlik dahilinde piyasaya sunulmasına
rağmen marka hakkının tükenmeyeceği durumlar düzenlenmiştir.
3.3.4.1.3.7.Hükümsüzlük Sebepleri
12. madde ile düzenlenen hükümsüzlük sebepleri markanın beş yıl süreyle
kullanılmamasının yanısıra, mal sahibinin fiilleri veya bu duruma karşı bir fiilde
bulunmaması sonucunda markanın tescil edilen mal ve hizmetler için genel bir isim
haline gelmesi ve markanın sahibi tarafından veya onun muvafakatıyla kullanılması
neticesinde halkın markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin tabiatı, kalitesi ve coğrafi
menşei hakkında yanlış yönlendirilmesidir.
3.3.4.2. Topluluk Marka Tüzüğü
Bahsedildiği gibi AB çapında geçerli olacak, tek bir başvuru ile tüm Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde tescil sonucunu doğuracak Topluluk Markası, 40/94 sayılı
187
SEZEN, Yurdun, age, s.33-35
138
Topluluk Markası Konsey
Tüzüğü ile oluşturulmuştur. Herhangi bir firmanın
Tüzük’ün 2. maddesi gereğince kurulan OHIM’e(Ofis for Harmonisation in the
Internal Market)188Topluluk Markası için tescil talebiyle başvurduktan sonra elde
edeceği marka tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde geçerli olacaktır. Yani Tüzük ile
yeni bir mülkiyet hakkı tesis edilmiştir.
Topluluk Markası, yasal olarak Topluluk Tüzüğü’ne dayandığından üye
devletler tarafından herhangi bir işlem yapmaya gerek kalmadan yürürlüğe girecektir.
Topluluk Marka Tüzüğü189, Direktif’in aksine mevzuat uyumlaştırma yerine, yeni ve
ortak bir marka yaratmıştır. Ancak bu, üye devletlerdeki mevcut marka
düzenlemelerine etki etmeyecektir. Ulusal bazda marka koruma sistemleri aynen
devam edecektir. Bu yeni düzenleme Avrupa Birliği firmalarının dünya ticaretinde
daha etkin konuma gelmesini sağlayarak, büyük markaların doğmasına yönelik
çabalar ile paralellik arz etmesi açısından da önemlidir.190
Ancak Topluluk Markası’na ulaşmak hiç de kolay olmamıştır. Bir Topluluk
Markası yaratılmasına dair ilk çalışmalar 1961 yılında başlamış ve ilk tasarı bir AET
Çalışma Grubu tarafından 1964 yılında hazırlanmıştır. Hazırlanan bu tasarı 1973
yılında yayınlanmıştır.191 1980 yılında resmi olarak Konsey Direktifi ve Tüzüğü
olarak sunulmasına rağmen uzun süre belli başlı konularda uzlaşma sağlanamadığı
için bloke edilmiştir. Bu konuların başında Marka Ofisi’nin yeri ve resmi dili
gelmektedir. 1980 yılında sunulan tasarılar, uzun süren müzakereler sonucu 1988
yılında 89/104 sayılı Marka Direktifi’ne ve 1993 yılında 40/94 sayılı Topluluk Marka
Tüzüğü’ne dönüşmüştür. Topluluk Marka Tüzüğü’nü uygulamakla görevli marka
ofisinin İspanya’ya yerleştirilmesinde özellikle, 12 Aralık 1992 yılında toplanan
Edinbourg Zirvesi’nde, yeni oluşturulan AB birimlerinin, daha önce topraklarında
AB kurumu olmayan ülkelere verilmesi yönünde alınan kararın büyük etkisi
olmuştur.192
188
OHIM: İç Pazar Uyumlaştırma Ofisi
Sonradan bu Tüzük’te Dünya Ticaret Örgütü Antlaşması ve bu antlaşmanın TRIPS eki ile uyum
sağlamak için 27/12/1994 ve 3288/94 sayılı tüzükle değişikliğe gidilmiştir.Bkz. ARKAN, Sabih ,
1997, age , C. I, s.5
190
ÖZCAN, Mehmet, age, s.195
191
SEZEN, Yurdun, s.38
192
ÖZCAN, Mehmet, age, s.196
189
139
3.3.4.2.1. Hukuki Etkisi
Konsey, Komisyon veya Avrupa Merkez Bankası tarafından çıkarılan
Topluluk Tüzükleri Birliğin ikincil hukuk kaynaklarındandır. Tamamen ve doğrudan
uygulanırlar. Bu nedenle üye devletlerin ulusal hukuki düzenlemelerinde bir
değişiklik yapmalarına veya yeni hukuki düzenlemeler yapmalarına gerek olmadan
Topluluk Marka Tüzüğü iç hukuklarının bir parçası haline gelmiş olur.
Tüzük genel bir kapsamda, yasa niteliğinde olan ve sınırlı sayıda, belirlenmiş
ve kimliklendirilebilir muhatapları hedef almayıp, soyut kategoriler bütününe
uygulanır şekilde muhatap kabul eden bir niteliktedir. Bu nedenle bir düzenleme
doğrudan uygulanıyor olmanın yanı sıra, bazı gerçek ve tüzel kişileri bireysel olarak
da kabul ediyorsa, ilgili hükümler tüzük niteliğinde kabul edilemez.
Böylece
Topluluk
Markasına
Dair
Konsey
Tüzüğü,
doğrudan
uygulandığından, üye devletlerin ulusal hukuki düzenlemelerinde değişiklik
yapmalarına veya yeni hukuki düzenlemelerde bulunmalarına gerek kalmadan iç
hukuklarının bir parçası haline gelmiştir.
Tüzük ulusal marka hukuklarının yerine geçmemekte, ayrı ve alternatif bir
sistem yaratmaktadır. İki ayrı sistem yanyana olduğundan, markalarını Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde tescil ettirmek isteyenlerin iki seçeneği olacaktır: Tek tek üye
ülkelerde ulusal tescil yaptırmak veya tek bir Topluluk Markası tescili ile tüm
Birlikte geçerli bir tescil elde etmek.
3.3.4.2.2. Hükümleri
Tüzük’ün yarattığı yeni bir mülkiyet hakkı olan Topluluk Markası sadece
Avrupa Birliği içinde tescil, devir veya iptal edilebilen ve markalara Birliğin tümü
içinde koruma sağlayan bir haktır. Bu sebeple sadece Birliğin tamamında
140
kullanılabilecek markalar Topluluk Markası olarak kabul edilebilir. Bu, mevcut
ulusal sistemlerin devam etmesinin nedenlerinden biridir.
Topluluk Markası’nın en büyük avantajı tek bir başvuru ile tüm Avrupa
Birliği içinde eşit koruma sağlamasıdır. Birden fazla ülkede başvuru yapmak yerine
Topluluk Marka başvurusu yapılabilir. Fakat Topluluk Markasının bazı sakıncaları
da vardır. Örneğin Topluluk Markası’nın feshedilmesi veya geçersiz kılınması
durumunda geçersizlik tüm Birlik için geçerli olacaktır. Ancak geçersizlik ve fesih
bir üye ülkede o markanın daha önceden tescil edilmiş olmasına veya bir rüçhan
hakkına dayanıyorsa, başvurunun ulusal tescile dönüştürülmesi imkanı vardır. 193
3.3.4.3. OHIM(Ofis for Harmonisation in the Internal Market)
Tüzük’ün kanunlaştırma çalışmaları sırasında büyük sorun teşkil eden Marka
Ofisi’nin yeri konusu çalışmaların uzun süre aksamasına sebep olmuştur.
İngiltere’nin tarihi, ticari ve pratik konumu sebebiyle en uygun şehrin Londra
olduğunu belirtip buna ilişkin broşürler bastırmasına rağmen, Marka Ofisi’nin yeri
sorunu İspanya’da karar kılınması ile ortadan kalkmıştır. İspanya’nın Akdeniz
sahilinde bulunan Alicante şehri Marka Ofisi OHIM’in kurulacağı yer olarak tespit
edilmiştir. 1 Nisan 1996 tarihinde Topluluk Markası tescillerine başlanmış olup, iki
yıl içinde en çok Amerika ve Japonya tarafından başvuru yapılmıştır.194 Diğer engel
ise Ofisin kullanacağı resmi dil sorunu olmuştur. Bu konuda tüm üye devletlerin
resmi dillerini kabul etmek, çeviri ve eleman konusunda ciddi problemler ortaya
çıkaracağı için Avrupa Birliği organları resmi dili birkaç dil ile sınırlamak istemiştir.
Uzun süren tartışmalar sonunda Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca
OHIM’in resmi dilleri olarak kabul edilmiştir.195 Tüzüğün 115. maddesine göre
marka için yapılacak başvurularda Avrupa Birliği’nin resmi dili olarak kabul edilen
11 dilden herhangi biriyle başvuru yapılabilir. Eğer başvuru bu madde gereğince
Ofisin 5 resmi dilinden farklı bir dilde yapılmış ise başvuru sahibinin isteği
doğrultusunda Ofis başvuru talebini 5 resmi dilden birine çevirmek zorundadır.
193
SEZEN, Yurdun, age, s.39
SEZEN, Yurdun, age, s.40
195
Topluluk Marka Tüzüğü 115. madde.
194
141
3.3.4.3.1. OHIM’in Özellikleri ve Görevleri
Topluluk
Marka Tüzüğü nelerin tescil konusu olabileceği ve tescil ile
korunacak hakkın kapsamı gibi temel konularda Marka Direktifi’nden çok farklı
hükümler içermez. Tüzüğün yaptığı fonksiyon AB çapında tek bir başvuru ile tüm
üye devletlerde geçerli olacak bir marka yaratmaktır. Yoksa içerdiği hükümler
bakımından AB hukukuna herhangi bir yenilik getirmiş değildir. OHIM’in görevi de
bu doğrultuda Avrupa Birliği bünyesinde marka ve tasarım işlemlerini yürütmek ve
geliştirmektir. Üye devletler de mevcut yargı organlarına paralel olarak talep üzerine
tescil edilmiş markaların iptaline ilişkin kararlar verebilirler.
OHIM, hukuki, idari ve mali bağımsızlığı olan bir kamu kuruluşudur.
Tüzük’ün 111. maddesi uyarınca Avrupa Birliği bünyesinde tüzel kişiliği vardır ve
Avrupa Birliği hukukuna tabidir.196 118. maddeye göre Ofisin kararlarının AB
hukukuna uygunluğunu denetleyecek olan kurumlar Adalet Divanı ve İlk Derece
Mahkemesidir.
197
Marka Ofisinin mali kaynağı ise tescil başvurularından ve
yenileme taleplerinden alınan ücretlerden oluşur. Ofis bu gelirlerden bütçesini
oluşturup harcamalarını karşılamak durumundadır. 125-132. maddeler uyarınca, bir
başkan, iki başkan yardımcısı , İdari Kurul ve Bütçe Komitesi vardır. Bunların yanı
sıra işleri yürütmek üzere itirazları kabul bürosu, hukuki büro, idari işler bürosu,
marka iptal bürosu, şikayetleri inceleyen kurul ve başvuruları inceleyen birçok
elemandan oluşmaktadır. Madde 85’de OHIM’in bir bülten ve bir Resmi Gazete
yayınlayacağı hükme bağlanmıştır.198
3.3.4.3.2. Topluluk Markası Tescil Usulü
3.3.4.3.2.1. Tescil Başvuruları
196
SEZEN, Yurdun, age, s.40
ARKAN, Sabih, 1997, age, C. I, s.7
198
SEZEN, Yurdun, age, s.40
197
142
Topluluk Markası sadece tescille elde edilebilir. Tescil tüm Avrupa Birliği
içinde geçerlidir. Devri veya hükümsüzlüğü de sadece tüm Birlik için yapılabilir.
Tescil başvurusu doğrudan OHIM’e yapılabileceği gibi, üye devletin marka tescili ile
yetkili bürosuna da
yapılabilir. Büro bu başvuruyu OHIM’e iki hafta içinde
ulaştırmak zorundadır, aksi taktirde başvurudan vazgeçmiş sayılır. Bu yavaş işleyen
bürolar için ağır bir hükümdür. Başvuru tarihi, başvuru formunun korumanın
istendiği mal ve/veya hizmetlerin listesi ve marka örneğinin OHIM veya ulusal
büroya verildiği tarihtir.
Direktif ve Tüzükte tescil için kimlerin başvuru yapabileceğine ilişkin
hükümler farklılık arz etmektedir. Tüzükte yer alan konuya ilişkin 5. maddeye göre;
bir üye devletin veya Paris Sözleşmesi’ne taraf ülkelerden birinin vatandaşı olan
veya bu sözleşmeye taraf olan devletlerden birinde faaliyette bulunan gerçek veya
tüzel kişiler başvuruda bulunabilirler. Ayrıca, bu ülkelerin vatandaşı olmamakla
beraber üye devlet vatandaşlarına yazılı kurallar ile aynı hakları veren ve Topluluk
Markası’na eşit tescil hakkı tanıyan ülkelerin gerçek veya tüzel kişileri de Tüzük
tarafından öngörülen başvuru hakkından faydalanabilirler. Buna göre maddedeki
herkes
başvuruda
bulunabilir.
Ticaretle
uğraşmak
taahhüdünde
bulunmak
zorunluluğu yoktur.
Tescil başvurularında Avrupa Birliği dillerinden herhangi birisi kullanılabilir.
Ancak başvuruyu takip eden işlemler için üye devletlerin her birinden başvuruda
bulunacak gerçek veya tüzel kişilerin işlemlerin gerçekleştirilmesi sırasında her bir
dil için OHIM’in işlerinin daha da fazla zorlaşacağı düşünüldüğünden işlemlerde
belirlenen 5 dilden birinin kullanılması sınırlandırılmasına gidilmiştir. Bu diller
İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca’dır. Bu durumda her bir dil ile
yapılan başvuruda belirlenmiş dillere ilişkin ikinci dil seçiminin de belirtilmesi
gerekmektedir. Böylece iptal, itiraz ve hükümsüzlüğe ilişkin işlemlerde bu dil
kullanılabilir. Başvurunun bu beş dilden biriyle yapılması ve ayrıca ikinci bir dilin de
seçilmesi durumunda bu işlemlerde hangi dilin kullanılacağına taraflar karar verir.
143
Tescilin mutlak red sebepleri Direktifte belirtilenlerle aynıdır. Bunun tek
istisnası OHIM’in tanınmış markalar için resmi bir araştırma yapmak zorunda
olmamasıdır. Bir markanın tanınmış olup olmadığı sadece tescille belli
olmayacağından bu konudaki iddialar itiraz usulü içinde değerlendirilir. Mutlak
sebepler Birliğin sadece bir bölümü için söz konusu olsa bile tescile engel teşkil eder.
Topluluk Marka Bürosu önceki hakların varlığına ilişkin bir açıklama yapacaktır. Bu
araştırma ayrıca Almanya, Fransa ve İtalya dışındaki üye devletlerde de yapılacaktır.
Bu ülkelerin ulusal marka hukukları uyarınca bir başvuru üzerine önceki haklara
ilişkin bir araştırma yapılmamakta, bu hakların varlığı ancak itiraz şeklinde ileri
sürülebilmektedir. Bu araştırma sonucunda önceki bir markaya rastlanmazsa ve
Topluluk Marka Bürosu başvurunun mutlak red sebeplerine ilişkin reddi yönünde bir
karar vermezse başvuru ilan edilir. İlanı takip eden 3 ay içerisinde herhangi bir itiraz
olmazsa başvurunun tescil işlemi tamamlanır ve Topluluk Marka Sicili’ne kaydı
yapılır.
3.3.4.3.2.2. İtiraz Usulü
Başvurunun ilanını takip eden 3 ay içinde önceki marka sahipleri 199 itirazda
bulunabilirler. Marka ile mal ve hizmetler aynı ise başka bir şarta gerek yoktur.
Marka ile mal ve hizmetler benzer ise önceki markanın korunduğu bölgede halkın
karıştırma ihtimaline bağlıdır. Karıştırılma ihtimali önceki marka ile bağlantı
ihtimalini de kapsar. Önceki markanın varlığı Topluluk Markası’nın tescili için
büyük bir problemdir. Üye devletler ve ulusal ve uluslararası markaların çokluğu,
ayrıca tescilli olmayan önceki markaların varlığı itirazların büyük sayılarda olmasına
neden teşkil etmektedir.
199
Önceki markadan kastedilen, tescil başvurusu yapılan markadan önceki bir tarihte tescil başvurusu
yapılmış olan Topluluk Markaları, ulusal ve uluslararası markalar ve başvuru tarihinde Paris
Sözleşmesi’nin 6. maddesi anlamında tanınmış olan markalardır. Ayrıca daha önceden tescil
edilmemiş ancak ticari uygulamada kazanılmış tescilsiz markalar da Direktif uyarınca hak sahibine
aynı yetkileri verir.
144
İtiraz işlemleri Topluluk Marka Bürosu ve itiraz eden arasındadır. Topluluk
Marka Bürosu itirazı inceler, ya kabul ederek tescil başvurusunu reddeder ya da
reddederek tescil prosedürüne devam eder. Bu karar üzerine karar aleyhine olan taraf
2 ay içinde bu karara itiraz edebilir. Başvuru, Topluluk Marka Bürosu’nun 3 üyeden
oluşan Başvuru Kurulu’nda incelenir. Bu kurulun kararı Topluluk Markası
Mahkemeleri önüne getirilebilir.200
3.3.4.3.3.Topluluk Markasının Hükümsüzlüğü ve İptali
Marka tescil edildikten sonra bu tescilin hükümsüzlüğü için başvurulabilir.
Topluluk markasının hükümsüzlük sebepleri, tescil başvurusunun reddi için mutlak
sebeplerden birinin bulunması veya tescil başvurusunun reddi için önceki markaların
sahipleri tarafından itiraz prosedürü içinde ileri sürülebilen sebeplerden birinin
bulunması durumudur. İlk sebep herkes tarafından ileri sürülebilirken (tüketici
grupları veya ticari organizasyonlar da dahil), ikinci sebep sadece önceki markaların
sahipleri veya lisansına sahip olanlar tarafından ileri sürülebilir. Hükümsüzlüğünün
sonucu tescilin geçmişe şamil olarak ortadan kalkmasıdır.
İptal ise tüzükte yer alan sebeplerle, markanın kural olarak ileriye yönelik
olarak hukuk aleminden silinmesidir. İptalin hükümsüzlükten en önemli farkı da
budur. İptal sebepleri markanın 5 yıllık süre içinde kullanılmaması, marka sahibinin
fiilleri sonucu markanın tescil edildiği mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline
gelmesi, markanın kullanım sonucu halkta yanıltıcılığa neden olacak hale gelmesi ve
ortak marka ve garanti markasının teknik yönetmeliğe aykırı şekilde kullanılmasıdır.
Bu sebepler herkes tarafından ileri sürülebilir.
Kısmi hükümsüzlük ve kısmi iptal mümkündür. Hükümsüzlük ve iptal kural
olarak bu kararlardan önce yapılmış ve uygulanmış sözleşmeleri ve kesinleşmiş
marka hakkı ihlali taleplerini etkilemez. 201
200
SEZEN, Yurdun, age, s.44
Mevzuatımız açısından ise, 556 sayılı KHK madde 42 ve devamında hükümsüzlük başlığı altında
iki müessese bir arada düzenlenmiş olup sebep ve sonuçları arasında fark bulunmamaktadır. Ancak
Enstitü tarafından hazırlanan Marka Kanunu Tasarısında hükümsüzlük ve iptal iki farklı müessese
201
145
3.3.4.3.4. Topluluk Markasından Doğan Hakların Kapsamı
Topluluk Markası sahibi tescilli markasını tescil edildikleri mallar için tüm
Birlik içinde kullanma hakkına sahiptir. Marka sahibi aynı zamanda üçüncü kişilerin
aynı markayı benzer mallar için veya karıştırma ihtimali olması durumunda benzer
bir markayı aynı veya benzer mallar için kullanmalarını engelleyebilir. Topluluk
Markası’nın iyi bilinen bir marka olması durumunda karıştırma ihtimali olup
olmadığına bakılmaksızın benzer bir markanın benzer mallar üzerinde kullanılması
engellenebilir.
Marka hakkının ihlaline yol açan fiiller markanın mallar üzerinde kullanımı,
malların bu marka ile dağıtımı, ithali, ihracı, markanın dökümanlar, iş evrakları veya
reklamlarda kullanılmasıdır.
Marka hakkı 10 yıllık bir süre için verilmiştir ve 10’ar yıllık sürelerle
yenilenebilir.
Markanın tamamı veya bir bölümü sadece belli mallar için veya belli bir
coğrafi alan için inhisari olan veya olmayan lisans sözleşmesine konu olabilir.
Topluluk Markası bağlı olduğu işletmeden ayrı olarak veya sadece bazı
mallar için devredilebilir. Ancak sadece belli bir coğrafi bölge için devri mümkün
değildir. Devir sözleşmesi yazılı olmalıdır ve her iki tarafça da imzalanmalıdır. Böyle
bir devir sözleşmesi üçüncü kişilere karşı tescil edildikten sonra hüküm ifade eder.
3.3.4.3.5. Topluluk Markası Mahkemeleri ve Marka İhlal
Davaları
olarak madde 50 ve 51’de düzenlenmiştir. Bu sebeple, tasarıdaki düzenlemenin AB müktesebatı ile
daha uyumlu olduğu söylenebilir.
146
Tüzük’ün 91. maddesi uyarınca üye devletler Topluluk Markası mahkemeleri
kuracaklardır. Bu mahkemelerin kararları Birliğin tamamında hüküm ifade eder.
Topluluk Markası Mahkemeleri şu konulardaki davalara bakarlar: Topluluk
Markası’ndan doğan hakların ihlali ve (mahkemenin bulunduğu üye devletin
kanunlarında yer alıyorsa) ihlal tehditi, Topluluk Markası’nın başvuru ve tescil tarihi
arasında geçen süre içinde bir üçüncü kişi tarafından kullanılması durumunda
tazminat talepleri ve Topluluk Markası’nın geçersizliği iddiaları.
Tüzük uyarınca bir Topluluk Markası’nın geçersizliği Topluluk Markası
Mahkemeleri önüne sadece bir ihlal davasında karşı iddia olarak getirilebilir. Bu
iddia Topluluk Marka Bürosu’na gönderilir. Bu Büro’nun kararına kadar dava durur.
Bu hükmün karar süresini oldukça uzattığı söylenebilir. Topluluk Marka
Bürosu’nun kararının Başvuru Kurulu’nda inceleneceği de gözönüne alındığında,
mahkeme kendi ulusal hukukunda düzenlenen şartlarla ihtiyati tedbirlere
başvurabilir.
Yetkili mahkeme davalının ikametgahı veya işletme merkezinin bulunduğu
yer mahkemesidir. Bunların bulunmaması durumunda dava davacının ikametgahı
veya işletme merkezinin bulunduğu yerde açılabilir. Hiçbirinin olmaması durumunda
İspanya Topluluk Mahkemesi yetkilidir. Davanın bu mahkemelerden birinde
açılması durumunda mahkeme yargılamada tüm Birlikte meydana gelen olayları
inceler. Davacının bir seçeneği daha vardır: Davayı yukarıda sayılan yetkili
mahkemelerde açmak yerine ihlalin meydana geldiği yer mahkemesinde açmak.
Ancak bu durumda mahkeme yargılamada sadece o üye devlet sınırları içinde
meydana gelen olayları inceleyebilir.202
3.3.4.3.6. Topluluk Markasının Avantajları
Topluluk Markası, sahibine tek bir tescil işlemi ile, tüm üye devletlerde aynı
nitelikte koruma sağlayan bir mekanizmadır. Sınırsız olarak yenilenme imkanına
202
SEZEN, Yurdun, age, s.45-46
147
sahip olan bu marka koruması, başlangıçta sahibine 10 yıllık bir süre ile koruma
sağlar.203 Markanın üç temel fonksiyonu olan; mal ve hizmetlerin menşeinin tespiti,
firmanın karlılığı ile mal ve hizmetlerin kalitesinin devamlılığı ve reklam ve
tanınmışlık sayesinde halkla iletişim kurulması konularında Avrupa Birliği çapında
etkiler yapar.
Topluluk
Markası’na
uygulanacak
olan
kuralların
ulusal
marka
mevzuatlarından pek farklı olmaması bu marka için başvuruda bulunacak olan
şirketlerin hukuki olarak herhangi bir zorlukla karşılaşmamalarını temin eder. Şirket,
ulusal marka başvurusu için yapacağı bürokratik işlemlere az bir ekleme yaparak,
çok daha büyük bir coğrafi ve ekonomik alanda yasal koruma temin edecektir. 204
Ancak Topluluk Markasının tescil talebinde bulunan kişiyi dezavantajlı
duruma düşürebileceği bir ihtimal de mevcuttur. Eğer Topluluk Markası başvurusu
yapılan kişinin talebi reddedilirse bu tüm üye devletler bakımından geçerli
olacağından kişinin en azından birkaç üye devlette elde etme ihtimali bulunan marka
korumasını tümüyle ortadan kaldırır. Ancak bu durum Topluluk Markasının
avantajları göz önüne alınacak olduğunda çok büyük bir önem arz etmez.
Topluluk Markası, sahibine, markanın tüm üye devletlerde taklidine ve
izinsiz çoğaltılmasına engel olma hakkı verir. Marka sahibi isterse lisans yoluyla bu
hakkını üçüncü kişilere devredebilir. Ayrıca hak sahibine, Avrupa Birliği bünyesinde
markasına benzer veya karıştırılabilecek nitelikteki işaretlerin onayı alınmadan
kullanılmasına engel olma yetkisi tanır.205
1960’lı yıllarda başlayan mevzuat uyumlaştırma çalışmaları uzun bir süre
geçtikten sonra Topluluk Marka Tüzüğü’nün 1 Nisan 1996 yılında yürürlüğe
girmesiyle çok önemli bir mesafe kaydetmiştir. Ulusal fikri ve sınai mülkiyet
haklarının AB bazında yaratılan yeni haklar ile desteklenmesi, malların AB içinde
serbestçe dolaşımına engel olan ulusal düzeydeki farklı yasal düzenlemelerin ortadan
203
Topluluk Marka Tüzüğü 46. ve 47. maddeler.
Başvuru usulüne ilişkin olarak bkz; ARKAN, Sabih, 1997, age, C. I , s. 5-8
205
ÖZCAN, Mehmet, age, s.198
204
148
kalkmasına neden olmaktadır. Bu da Avrupa Birliği’nde Ortak Pazarın
tamamlanması için çok büyük bir gelişmedir.
Ayrıca Tüzüğün 13. maddesi gereği olarak hakların tükenme ilkesinin
uygulanması konusunda Almanya’da mevcut olan uluslararası tükenmeden
vazgeçilmiş “bölgesel” tükenme ilkesi kabul edilmiştir. Bu sayede Avrupa Birliği’ni
oluşturan ülkeler tek bir coğrafi bölge olarak değerlendirilmiştir.206
3.3.4.3.7. Ulusal Markalar ve Topluluk Markası Arasındaki
İlişki
Topluluk Markası bir başvuru ile otomatik olarak tüm Avrupa Birliği üyesi
devletlerde koruma sağlarken, ulusal başvurular sadece o üye devletin sınırları içinde
koruma sağlamaktadır. Bazı markaların, diğer üye devletlerdeki markalarla benzer
olmaları veya dil gibi sebeplerle Topluluk Markası olarak tescil edilmelerinin
mümkün olmaması nedeniyle markalara ilişkin ulusal sistemlerin mevcudiyetlerini
korumaları gerekmektedir.
Bir Topluluk Markası’nın tescili için başvurulur ve bu başvuru reddedilirse
veya tescili yapılmakla birlikte daha sonra iptal edilirse, bu marka sahibinin tescili
ulusal tescil veya tescillere dönüştürme hakkı vardır.
Hangi başvurunun yapılacağına karar verilirken, korumanın Birliğin
tamamında mı, büyük bir bölümünde mi yoksa sadece birkaç üye devlette mi
istendiği göz önüne alınmalıdır.
Mevcut ulusal tescillerin yerine tek bir Topluluk Markası sahibi olmanın bazı
avantajları vardır:
1- Sadece bir tescili idare etmek, tüm üye devletlerdeki tescili idare etmekten
daha kolaydır.
206
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. II, Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1998, s. 141
149
2- Her bir ulusal tescilin markanın o ülkede kullanılmaması nedeniyle iptali
söz konusu olabilirken, Topluluk Markası’nın sadece tek bir üye devlette
kullanılması bu çeşit bir iptali durdurmaya yeterlidir.207
Ulusal markalara sahip olup da bunların yerine bir Topluluk Markası edinmek
isteyen marka sahiplerinin ulusal tescil ile kazanılan haklarını kaybetmemeleri
amacıyla Tüzük’ün 34. maddesi ile ulusal tescillerin Topluluk Markası’na göre
kıdemli oldukları hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, bir ulusal tescildeki ile
aynı olan mal ve hizmetler için daha sonra bir Topluluk Markası da edinilmesi
durumunda, ulusal tescilden vazgeçilir veya yenilenmeyerek sona ermesine izin
verilirse, aynı hak aynı ülkede Topluluk Markası ile de korunduğundan, tescil sahibi
ulusal tescili ile sahip olduğu haklara sahip olmaya devam eder. Ancak bu durum
sadece ulusal tescilin yapıldığı üye devlette geçerlidir. Diğer üye devletlerde sadece
Topluluk Markası’ndan doğan haklar esas alınır.
Kıdemlilik talep edilmesi rüçhan hakkından farklıdır. Rüçhan hakkı, bir
Topluluk Markası için yapılan tescil başvurusunun tarihinden önceki 6 ay içinde bir
üye devlette ulusal tescil başvurusu yapılmış olması durumunda, Topluluk
Markası’nın tescil tarihi olarak üye devletteki bu başvurunun tarihinin esas
alınmasıdır. Bu tarih sadece o üye devlet için değil tüm devletler için uygulanır.
Topluluk Markası’nın tüm Birlik içinde geçerli olması nedeniyle, Birliğe yeni
üyeler alınması durumunda mevcut Topluluk Markaları’nın yeni üye açısından ne tür
bir etkiye sahip olacağı problemi vardır. Tüzük’te bu konuda bir hüküm yer
almamaktadır.
Yeni bir üyenin katılması durumunda üç olasılık sözkonusu olabilir:
Birincisi, yeni üye devlette mevcut bir Topluluk Markası ile aynı bir ulusal
markanın bulunmamasıdır. Bu durum bir sorun yaratmamakta ve böylece Topluluk
207
SEZEN, Yurdun, age, s.47
150
Markaları’nın üye devletlerdeki etkisi yeni devletin üyeliği başlar başlamaz otomatik
olarak bu bölgeye kadar genişleyebilmektedir.
İkinci durum, yeni üye devlette mevcut bir Topluluk Markası ile aynı bir
ulusal markanın bulunması, ancak bu markaların sahibinin aynı olması durumudur.
Bu da herhangi bir sorun yaratmamaktadır.
Üçüncü durum, yeni üye devlette mevcut bir Topluluk Markası ile aynı ve
karışıklığa yol açacak derecede benzer bir ulusal markanın bulunması ve bu
markaların sahiplerinin farklı olmasıdır. Topluluk Markası’nın etkisinin otomatik
olarak bu yeni üye devlete genişletilmesi durumunda bu iki marka arasında sorun
çıkacaktır. Her iki markanın da iyi niyetle elde edildiği bir durumda bu markalardan
birinin iptali sonucuna gitmek adil bir çözüm olamaz. Topluluk Markası’nın yeni üye
devlette geçerli olmadığının kabulü de Topluluk Markası’nın tüm Birliği kapsayacak
yapısını yok edecek ve malların serbest dolaşımını tehlikeye düşürecektir. Topluluk
Markası’na ulusal tescile oranla üstünlük sağlanması durumunda da ulusal markanın
sahibine verdiği haklarda azalma olacaktır ki bu da kabul edilemez(özellikle ulusal
markanın Topluluk Markası’ndan daha önceki bir tarihte tescil edilmiş olması
durumunda).
Bu soruna ilişkin net çözüme henüz ulaşılamamış olup bu konudaki
tartışmalar halen devam etmektedir.
3.3.5. COĞRAFİ İŞARETLERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleriyle kökenin
bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işarettir.
Üretim yerinden kaynaklanan özel durumdan dolayı “menşe adı” ve “mahreç işareti”
olarak iki ayrı şekilde tanımlanmaktadır.
Menşe adı; coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan, bölge, çok özel
durumlarda ülkeden kaynaklanan, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleriyle
151
bu yöre, alan veya bölge ile özdeşleşmiş yöre, alan, bölgeye özgü doğa ve insan
faktöründen kaynaklanan, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre,
alan veya bölge sınırları içinde üretilen bir ürünü tanımlamaktadır. Menşe adı; menşe
adına konu ürünün tamamı ile tanımlanan yerde üretilmiş olmasını gerektirir.
Mahreç işareti; coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan veya bölgeden
kaynaklanan, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleriyle bu yöre alan veya
bölge ile özdeşleşmiş olması yanında üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinde en az
birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge sınırları içinde üretilen ürünlerin belirleyici
işaretidir. Mahreç işaretine konu ürünün özelliklerinden en az birinin o yöreye ait
olmakla birlikte, yöre dışında da üretilebilmesi söz konusudur. 208
Avrupa Birliği’nde coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin ilk çalışmalar
ATAD’da başlamıştır. ATAD’ın verdiği kararlar sonucu, ortak düzenleme
konusundaki ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Farklı ulusal mevzuatlar sebebiyle malların
serbest dolaşımının önünde oluşan engelleri ortadan kaldırmak amacıyla tüzükler
kapsamında coğrafi işaret korumasına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
Coğrafi işaretlerle ilgili ilk çalışmalar şaraplar ve sert alkollü içkiler için
yapılmıştır. Şaraplara ilişkin çalışmalar 1493/1999 Sayılı Konsey Tüzüğü olarak
nihayete ermiştir. Sert alkollü içeceklerin sunumu, tarifi ve tanımlarına ilişkin
kurallar 1576/89 sayılı konsey Tüzüğü ile belirlenmiştir. Şarap ve sert alkollü içecek
sektörleri bu tüzüklerle koruma altına alındığından ,14 Temmuz 1992 tarihinde
imzalanan ve 24 Temmuz 1993 tarihinde yürürlüğe giren “Tarım Ürünleri ve Gıda
Maddelerinde Coğrafi İşaretlerin Korunmasına İlişkin 2081/92 Sayılı Konsey
Tüzüğü”nde bu sektörler kapsama alınmamıştır.209
2081/92 Sayılı Konsey Tüzüğü uyarınca, Coğrafi işaretler kapsamı içinde yer
alan, menşe adları ve mahreç işaretlerinin korunması, tarım ürünleri ve gıda
208
Rapor, 2000 , DPT, s.203
209
http://www.jerseylegalinfo.je/Law/LawsInForce/htm/ROFiles/R&OYear2003/default.asp?URL=R%2
6O-143-2003.htm (15.01.2005)
152
maddeleri için söz konusudur. Her iki coğrafi işaret türü, bir bölge ya da özel bir
yeri ifade etmektedir. Tüzük, Birlik ekonomisinde tarım ürünleri ve yiyeceklerin
üretimi ve dağıtımının önemli olması, pazarda arz-talep dengesinin daha iyi
sağlanması, kırsal ekonominin canlandırılması, tüketicilerin çeşitlenen ürünler
karşısında, miktardan çok kaliteye önem vermesi dolayısıyla ürünün coğrafi
kaynağına dikkat etmesi, bu konuyla ilgili ulusal uygulamalardaki farklılıkların
Birlik kuralları çerçevesinde yeknesak hale getirilmesinin coğrafi işaretleri taşıyan
ürünlerin güvenilirliğinin artırılması ve üreticiler ile tüketiciler arasında adil bir
rekabetin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır.
Tüzük, 25 Temmuz 1993 tarihinden itibaren üye ülkeleri bağlayıcı bir nitelik
kazanmıştır. Tüzük, Birinci Ek’inde sayılan gıda maddelerinden; biralara, doğal
maden suları ve içme sularına, bitki özlerinden yapılan içeceklere, ekmek, pasta, kek,
kurabiye, bisküvi ve diğer benzerlerine, doğal sakızlara, reçine ve bitki özlerine ve
Tüzüğün İkinci Ek’inde sayılan tarımsal ürünlerinden; kurutulmuş otlar, yağ
esanslarına uygulanacaktır. Şaraplar, viski, brandy, cin ve rom gibi güçlü alkollü
içkiler Tüzük kapsamı dışındadır. Komisyon’un Tüzüğün Birinci Ek’ine ilave yapma
hakkı bulunmaktadır.
Bu yetkiye binaen Komisyon 692/2003 sayılı Tüzük değişikliğini çıkararak
2081/92 sayılı tüzüğün kapsamına şaraptan elde edilen sirkeleri dahil etmiş ve doğal
maden suları ile içme sularını tüzüğün kapsamından çıkarmıştır. Daha önce tescil
edilmiş doğal maden suları ile içme sularını herhangi bir zarara uğratmamak için de
10 yıllık bir geçiş süresi öngörülmüştür. Tüzük değişikliği, birinci ve ikinci eklerdeki
diğer ürünleri de içermektedir. . Tüzük değişikliği ile AB coğrafi işaretler sistemi
kurulmuş olup, DTÖ üyesi tüm ülkelere menşe adı ve mahreç işaretlerinin sistemde
tesciline karşı çıkma hakkı verilecektir. Aynı zamanda, AB coğrafi işaretler
sistemini bir model olarak dünyanın diğer bölgelerine tanıtmayı da amaçlamaktadır.
210
210
http://europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/121097.htm (15.01.2005)
153
Tüzük değişikliği, tescilli ve tescilsiz coğrafi işaretlerin
bir arada
kullanılmasına ilişkin olarak da hüküm ihtiva etmektedir. 2081/ 92 sayılı tüzüğün
yürürlüğe girmesinden önceki, asgari 25 yıllık sürede haklı bir sebeple kullanılan
coğrafi işaretler, 2081/92 sayılı tüzüğün yürürlüğe girmesinden sonraki 15 yıl
boyunca da tescilli coğrafi işaretlerle birlikte kullanılabilecektir.
15 yıllık sürenin
sonunda, tescilsiz coğrafi işaretler artık kullanılamayacaktır.
Tüzük değişikliği ile getirilen yeniliklerden biri de, üretici birliklerinin, belli
bir bölgede üretilen malların, kalitesini, güvenirliğini ve standartlara uygunluğunu
ambalaj üzerinde gösterebilmeleridir. 211
211
http://europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/121097.htm (15.01.2005)
154
SONUÇ
1873 tarihinde Viyana’da yapılan Uluslararası Keşifler Sergisi’nden bu yana
geçen 130 yıllık süreçte fikri mülkiyet haklarının devletler arasında korunması
konusunda üç kuruluş yani WIPO, DTÖ ve AB ön plana geçmiştir. Bu üç kuruluşu
incelemeyi amaçlayan çalışma tamamlanmış bulunmaktadır.
1994 yılında imzalanan Uruguay Round Nihai Senedi’yle kurulan Dünya
Ticaret Örgütü’ne ülkemiz 31 Aralık 1994 tarihinden itibaren üyedir. DTÖ Kuruluş
Anlaşması’nın Ek 1 C’sinde yer alan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Anlaşması da bu bağlamda 31 Aralık 1994 tarihinden beri iç hukukumuzun bir
parçasıdır. Ülkemiz, TRIPS Konseyi’nde, TRIPS Anlaşması kapsamında yapılan
milli mevzuatın gözden geçirilmesini 7 Kasım-01 Aralık 2000 tarihleri arasında
başarıyla tamamlamıştır. Bu durumun da ispatladığı gibi sınai haklarla ilgili
mevzuatımız, TRIPS hükümleriyle uyumludur. Ancak TRIPS anlaşmasıyla ilgili
olarak coğrafi işaretler üzerinde durulmalıdır. Ülkemiz açısından önem arz eden
husus, şaraplar ve alkollü içecekler için sağlanan ek korumanın diğer ürünlere de
teşmil edilmesi gerektiği yolundaki tezimizin başarıya ulaşmasıdır. Ülkemizin
İsviçre’yle birlikte önderliğini yürüttüğü bu yaklaşımın, her geçen gün daha fazla
taraftar ülke bulması, kanaatimizce TPE’nin rasyonel çalışmalar sonucu politika
üreten bir yapıya kavuştuğunun da somut
kanıtıdır. TPE’nin bu çalışmanın
uluslararası boyutuna verdiği önemin artarak devam etmesinin, Enstitümüz ve
ülkemiz açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.
AB açısından değerlendirildiğinde ise; 17 Aralık 2004 tarihinde adaylık
müzakerelerine başlamak için Avrupa Birliği’nden tarih alınmıştır. Sınai haklar gibi
ekonomik bir birlik oluşturmada doğrudan etkisi olan müktesebatın AB ile tam
uyumlu olmasının gerekliliği ortadadır. Rahatlıkla ifade edebiliriz ki Türk mevzuatı
AB mevzuatı ile ahenk halindedir. Üstelik Türk Patent Enstitüsü mevzuatının
kanunlaştırılması
çalışmaları
sırasında
harmonizasyonun
daha
da
arttığı
gözlemlenmiştir. Bu ise AB ile bütünleşme amacı içerisinde hareket eden ülkemizde
TPE’nin bütünleşmeye hazır olduğunu göstermektedir. Ancak Avrupa Birliği süreci
155
gerçekleştikten sonra TPE’nin yine politika üreten bir kuruluş olabilmesi için
çalışmalarına devam etmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.
Kuruluş Anlaşması da dahil sınai haklarla ilgili 16 anlaşmayı yürüten WIPO
ile TPE ilişkilerini taraf olmadığımız anlaşmalar açısından değerlendirmenin faydalı
olacağı düşünülmektedir.Türkiye, Markaların Uluslararası Tescili ile İlgili Madrid
Anlaşması’na taraf değildir. Ancak anlaşmaya ilişkin Protokol’e taraftır ve Protokol
anlaşmadan çok daha başarılı ve geniş katılımlı olarak uygulanmaktadır. Protokolün
adeta yeni bir anlaşma olduğu da dikkate alındığında Türkiye’nin Markaların
Uluslararası Tescili İle İlgili Madrid Anlaşması’na katılımının gerekli olmadığı
söylenebilir.
Taraf olmadığımız bir diğer anlaşma da henüz yürürlüğe girmemiş olan
Patent Kanunu Anlaşması(PLT)’dır. 2005 yılı içerisinde faaliyete geçeceğine
inandığımız PLT’ye, modern bir mevzuata sahip olmamız, kırtasiyeciliğin
azalmasının ülkemiz insanına ve Enstitümüze olacak faydası, 2000 tarihinde temel
teklife imza atmış olmamız ve PLT ile adaptasyon çalışmalarının Enstitümüzde
halen yürütülüyor olması sebepleriyle, ülkemizin katılımının yerinde olacağı
düşünülmektedir.
Taraf olmadığımız diğer anlaşma, Coğrafi İşaretlerin Korunması ve
Uluslararası Tescili konusundaki Lizbon Anlaşması’dır. 1966’da yürürlüğe
girmesine rağmen henüz sadece 20 ülkenin anlaşmaya üye olması, Amerika ve
Japonya’nın anlaşmaya taraf olmaması ve sadece 850 coğrafi işaretin tescil edilmiş
olması, anlaşmanın başarılı olamayacağını düşünmemize sebep olmuştur. Dolayısıyla
ülkemizin Lizbon Anlaşması’na katılımında kanaatimizce herhangi bir fayda
bulunmamaktadır. Ancak Lizbon Anlaşması’na katılmamıza gerek olmaması,
uluslararası platformda daha etkin olarak uygulanabilecek bir coğrafi işaret anlaşması
çalışmalarına dahil olmamamızı gerektirmemektedir. Coğrafi işaretler açısından
düşünüldüğünde ülkemizin değerlerinin uluslararası arenada da korunmasının
sağlanması, TPE’nin asli görevlerinden biri olmalıdır.
156
Bir diğer katılımımızın olmadığı
anlaşma
Olimpiyat
Sembollerinin
Korunması Hakkındaki Nairobi Anlaşması’dır. Taraf olmadığımız Olimpiyat
Sembollerinin Korunması Hakkındaki Nairobi Anlaşması’nın ekonomik yapısından
ziyade kültürel bir fonksiyonu olduğu tarafımızca düşünülmektedir. Olimpiyat
Sembolü Enstitümüzce zaten marka olarak tescil edilemeyecek işaretlerden kabul
edilmektedir. Bu bağlamda anlaşmaya katılmamızın Enstitü’ye getireceği herhangi
bir yükümlülük bulunmamaktadır. Toplumlararası barışı ve kardeşliği temsil eden bu
sembolün
korunması
kapsamındaki
anlaşma
ülkemiz
ilkeleriyle
birebir
örtüşmektedir. Bu sebeplerle ülkemizin anlaşmaya dahil olmasının ilkelerimiz
açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.
WIPO tarafından yürütülen ve taraf olmadığımız son anlaşma henüz
yürürlüğe girmemiş olan Entegre Devre Topografyalarının Korunması Hakkındaki
Washington Anlaşması’dır. 2004 yılı içinde Entegre Devre Topografyalarının
Korunması Hakkında 5147 Sayılı Kanun mevzuatımıza girdiğinden ve bu kanun hem
Washington Anlaşması hem de AB Konsey Tüzüğü’yle tam uyumlu olduğundan
anlaşmaya katılım ülkemize herhangi bir mükellefiyet yüklemeyecektir. Bundan
dolayı
Entegre Devre Topografyalarının Korunması Hakkındaki Washington
Anlaşması’na katılımın ülkemiz açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.
157
KAYNAKÇA
AKMAN, Vedat, Avrupa Topluluğu ve Türkiye: Uluslarüstü Antlaşmalar ve
Birliğin Ötesinde Bir Avrupa, İstanbul , Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1996
ARAT, Tuğrul, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı, Ankara ,ATAUM Yayınları,
1989
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. I ,Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1997
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. II, Ankara, A.Ü.H.F. Yayınları, 1998
ARSAVA, A.Füsun, Roma Antlaşmasında Önkarar Prosedürü ve Bu Prosedür
Çerçevesinde Doğan Sorunlar, Ankara , A.Ü. S.B.F. ve Basın-Yayın Yüksekokulu
Basımevi, 1989
BOBROVSZKY, Jenö, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO), Türkiye’de ve
Dünya’da Sınai Mülkiyet Koruması Uluslararası Konferansı , İstanbul, TPE
Yayınları, 1997
CORREA, Carlos, M. , Intellectual Property Rights, the WTO and Developing
Countries, TRIP’s Agreement and Policy Options, 2. Bası, London, Zed Books
and Third World Network, 2000
DERİCİOĞLU, Hayri, Türk Sınai Mülkiyet Mevzuatı ve Tatbikatı, C. I, Ankara,
APB Yayınları, 1957
GENÇ, Mehmet, Avrupa Topluluklarının Kurumsal ve Hukuksal Yapısı, Bursa ,
U.Ü. Basımevi, 1993
GÜNUĞUR, Haluk, Avrupa Toplulukları Hukuku, Ankara ,Turhan Yayınevi, 2.
Bası, 1993
158
HİRŞ, Ernest, Fikri ve Sınai Haklar, Ankara, Ar basımevi, 1948
KARAKOÇ, K. Oğuz, Rekabet Kurallarının Uluslararasılaşması ve Uluslararası
Örgütlerin Rekabet Politikaları, İstanbul , Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
2002
KARLUK, Rıdvan S., Avrupa Birliği ve Türkiye, Sekizinci Bası, İstanbul , Beta
Yayınevi, 2005
ORTAN, A.Necip, Avrupa Patent Sistemi , C. I, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991
ÖZCAN, Mehmet, Avrupa Birliği’nde Fikri Hakların Düzenlenmesi ve Malların
Serbest Dolaşımına Etkisi , Sakarya, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1999
PAZARCI,Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, II. Bası, Ankara,
Turhan Yayınevi, 1989
PAZARCI, Hüseyin, Avrupa Topluluklarının Uluslararası İlişkileri (Hukuksal
Çerçeve) , Ankara ,A. Ü. Basımevi, 1991
SEZEN, Yurdun, Avrupa Topluluğu’nda Markaların Korunması , İstanbul,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,1998
SULUK, Cahit, Avrupa Topluluğu Hukuku’nda Tasarımların KorunmasıTopluluk Tasarımı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2002
SULUK, Cahit, Tasarım Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2003
ŞEHİRALİ, H. Feyzan , Patent Hakkının Korunması, Ankara , Turhan Kitabevi,
1998
159
ŞEHİRALİ, H. Feyzan., Türk Hukukunda Tasarımlara Yönelik Uygulamalar
(Özellikle Tescilsiz Tasarımların Korunma Yolları), Türkiye’de Fikri ve Sınai
Hakların Etkin Uygulanması Konulu Uluslararası Sempozyum, İstanbul 2004
TEKİNALP, Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, 4. Bası, İstanbul, Beta Yayınevi, 2004
TEKİNALP, Gülören, TEKİNALP, Ünal, ATAMER ,Yeşim M., ODER, B. Emrah,
ODER ,Burak, OKUTAN, Gül, Avrupa Birliği Hukuku, 2. Bası, İstanbul, Beta
Yayınevi ,2000
TURHAN, C. Bülent, Fikri Hakların Uluslararası Boyutu ve Türkiye’de Yapılan
Fikri Haklar Mevzuat Uyumu Çalışmaları , Ankara, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, 1996
“8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Fikri Haklar Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, DPT,
Ankara, 2000
Sınai Haklar İle İlgili Uluslararası Anlaşmalar ve İlişkiler, Ankara, TPE Yayınları ,
2002
http://www.wipo.int/about-wipo
http://www.wipo.int/about-wipo/en/members/admission/index.html, (24.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=2
( 03.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/ip/paris/trtdocs_wo020.html (03.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=21
(03.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=8 (03.01.2005)
160
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/h-hague.doc (01.01.2005 )
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/pdf/h-hague.pdf (01.01.2005)
http://www.wipo.int/classifications/nice/en/about/nice.html#P3_119 (31.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/i-nice.doc (04.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/ShowResults.jsp?lang=en&treaty_id=14
(30.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/m-pct.doc (31.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/strasbourg/summary_strasbourg.html
(20.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/pdf/n-strsbg.pdf (31.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/strasbourg/summary_strasbourg.html
(15.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html
(15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html
(15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/p-vie&sa.doc (10.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/classification/vienna/summary_vienna.html
(15.11.2004)
161
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/budapest/summary_budapest.html
(15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/budapest/summary_budapest.html
(15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/q-budpst.doc (15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/q-budpst.doc (15.11.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/s-tlt.doc (15.01.2005)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/f-mdrd-o.doc (19.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/registration/lisbon/summary_lisbon.html
(20.12.2004)
http://www.wipo.int/treaties/en/documents/word/r-os&frt.doc (21.12.2004)
http://www.wto.org/english/thewto_e/igo_obs_e.htm (24.12.2004)
http://www.foreigntrade.gov.tr/anl/dto/2004/TRIPSMUZAKERE-I-0408.htm
(10.01.2005)
http://europa.eu.int/institutions/court/index_en.htm (20/12/2004)
http://www.curia.eu.int/en/instit/presentationfr/index_tpi.htm (05/02/2005)
http://europa.eu.int/institutions/cor/index_en.htm (20/12/2004)
http://www.jerseylegalinfo.je/Law/LawsInForce/htm/ROFiles/R&OYear2003/default
.asp?URL=R%26O-143-2003.htm (15.01.2005)
http://europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/121097.htm (15.01.2005)
162
Download