BUĞDAY ÜLKESİNDE BUĞDAYSIZ YAŞAMAK ÇÖLYAK HASTALIĞI Gluten Enteropatisi Gluten İntoleransı Glutene Duyarlı İnce Bağırsak Hastalığı TANIMLAMA, HASTALANAN ORGAN VE HASTALIK NEDENİ Buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunan glutenin neden olduğu bir ince bağırsak hastalığıdır (enteropati). Bağırsağın belli bölgeleri veya tamamı tutulabilir. Çölyak hastalığı gluten ve buğday alerjilerinden farklıdır. Bu alerjilerde ince Mide - Bağırsak Sistemi bağırsaklar sağlamdır, enteropati yoktur. Alerji 3-5 yıl gibi kısa sürede düzelir. Çölyak hastalığı ise ömür boyu diyet yapılmasını gerektirir. İnce bağırsaklar gıdaların sindirim ve emilimi ile görevlidir. Hastalanması ile bu fonksiyonlar bozulur ve kişi yediklerinden faydalanamaz. Yeterince beslenmesine karşın zayıflar, gıda ve vitamin eksiklikleri ortaya çıkar. Kemikleri erir, çocuklarda büyüme durur. Çölyak hastalığında özellikle ince bağırsağın mideye yakın, başlangıç kısmı hastalanır. Bu bölge demir, kalsiyum, çinko, magnezyum, protein, vitamin gibi hayati öneme sahip maddelerin emiliminden sorumludur. Bu nedenle ince bağırsakların tamamı hastalanmasa bile ciddi hastalık bulguları ortaya çıkabilir. Çölyak hastalığının önemli bir özelliği, bulguların bağırsaklarla sınırlı kalmamasıdır. Beyinden, kalbe, kemiklere kadar tüm organlar etkilenebilir. Bağırsak hastalığı olması nedeni ile en önemli belirtisi ishaldir. Ancak ishal her zaman ortaya çıkmayabilir. İshal olmaksızın kansere kadar varan çok farklı belirtilere neden olur. Bu özelliği tüm dünyada hekimlerin tanı koymasını (teşhisi) güçleştirir. Tanı hatalarını önlemek için hep akılda tutulması gerekir. Hastalar aylar, yıllarca tanı almayı bekler. Hayatlarını kaybetme noktasına bile gelebilir. Uluslar arası verilere göre bir çölyak tanısı konduğunda 5-7 tanı bekleyen hasta var demektir. Bu oran ülkemizde on kat daha fazladır. Tanı konan bir hastaya karşın 50-70 tanı bekleyen hasta var demektir. Bu durum çölyak buzdağı olarak tanımlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerin verilerine göre henüz çölyak hastalarının %97’si tanı almamıştır (buzdağının görünmeyen yüzü). Bu nedenlerle çölyak hastalığı tüm dünyada en zor tanı konan hastalıklardan biridir. Tanı Almış Çölyaklılar Hekim ve Hastalar DİKKAT Tüm dünyada çölyak hastalığının tanınma durumu ÇÖLYAK BUZDAĞI ile ortaya konmaktadır. Ülkemizde tanı alan ve tanınmayı bekleyen hastalar arasındaki uçurum Tanı Almayı Bekleyen Çölyak Hastaları bu görünenden çok daha büyüktür. (10 kat daha fazladır) GENETİK ÖZELLİKLER Çölyak dünyada en sık rastlanan genetik hastalıktır. Hastalıktan sorumlu 40’a yakın gen vardır. Bu genler sadece hastalığa yatkınlığı gösterir. Kişinin doku tipi ile yakından ilgilidir. Hastalık, ilgili genleri taşıyanlarda %50 olasılıkla ortaya çıkar. Buğday ağırlıklı beslenen Avrupa ve Amerika kıtasında ve beyaz ırkta görülme olasılığı yüksektir. Asyalılarda ise beslenme pirinç ağırlıklı olduğundan daha az görülür. Ancak küreselleşen dünyamızda küresel mutfağın (hamburger , pizza v.b.) yaygınlaşması ile tüm insanların sorunu haline gelmiştir. Bu bilgiler hastalık oluşumunda kişinin genetik yapısının yanı sıra beslenme şeklinin de etkili olduğunu göstermektedir. GÖRÜLME SIKLIĞI Son çalışmalara göre görülme sıklığı ortalama 100 kişide birdir. Ancak Orta Afrika gibi dünyanın bazı bölgelerinde, genetik özelliklere bağlı olarak, 20-30 kişide bir sıklıkta görülmektedir. En yüksek görülme olasılığı 0-20 yaş arasındadır. Bu nedenle aile ve çocuk hekimlerine büyük görevler düşmektedir. Ülkemizde çocuk gastroenteroloji uzmanlarınca yapılan bir çalışmada 6-13 yaş arasında görülme sıklığı 110 çocukta bir olarak saptanmıştır. Erişkinlerde 30-40 yaş dolayında görülme olasılığı yüksektir. Ancak 70, 80 yaşında da ortaya çıkabilir. Bu nedenle aile, çocuk veya erişkin hekimleri ishal başta olmak üzere her türlü geçmeyen, tanı konamayan yakınmalar karşısında bu hastalığı düşünmelidir. AİLESEL ÖZELLİKLER Genetik hastalık olması nedeni ile akrabalarda görülme sıklığı genel toplumun çok üstündedir. Anne veya babadan birinin çölyaklı olması durumunda çocuklarında olasılık 10-20’de bire yükselir. Çocuğun hasta olması durumunda kardeşlerinde olasılık, benzer şekilde, 10-20 kat artar. Tek yumurta ikizlerinden birinin çölyaklı olması durumunda diğerinin hasta olma olasılığı %70 dolayındadır. Çift yumurta ikizlerinde ise bu oran %20’dir. Bu nedenle çölyak şüphesi durumunda ailede benzer hasta veya çölyaklı olup olmadığı sorgulanmalıdır. Ailede bir kişi tanı aldığında, belirti olmasa bile, 1. ve 2. derece tüm akrabalar taranmalıdır. Çünkü çölyak hastalığı yıllarca belirtisiz kalabilir. HASTALIK BELİRTİLERİ Çölyak hastalığı temelde bir ince bağırsak hastalığıdır. Sıklıkla ishal, karın ağrısı gibi tipik yakınmalara neden olur. Ancak bağırsaklara yönelik hiçbir belirti olmaksızın, başka sistemlere ait yakınmalarla da ortaya çıkabilir. Bu gizemli yanı hekim ve hastaların işini güçleştirmekte, tanı gecikmelerine neden olmaktadır. TİPİK (klasik) BELİRTİLER Çölyak hastalarının ancak %5’i Tablo-1’deki klasik bulgularla hekime başvurur. Geriye kalan %95’i sessiz veya tipik olmayan bulgulara sahiptir. Geçmeyen, Tekrarlayan İshal Atakları : Çölyak hastalığının en tipik belirtisi günler, haftalar ve hatta yıllarca geçmeyen, tekrarlayan ve nedeni bulunamayan ishaldir. Çoğunlukla karın şişliği ve kilo kaybı eşlik eder. Bu klinik tablo sıklıkla 5 yaş altındaki çocuklarda görülür. Erken tanı konamazsa kilo kaybı ilerler, bebek veya çocuk adeta erir ve giderek boy uzaması da durur. Erişkinlerde de ishalle birlikte aşırı kilo kaybı görülebilir. Ancak bazı hastalarda ishale rağmen zayıflama olmayabilir. İshal günde 3-5 kez, bol miktarda, sulu, pis kokulu dışkılama ile karakterizedir. Bazen günde bir kez ama çok bol miktarda da olabilir. Bu duruma iştahsızlık, kusma, huzursuzluk, huy değişikliği ve hatta depresyon da eşlik edebilir. Hastanın uzun süre tanı alamaması depresyonun bir diğer nedenidir. Kansızlık: Tedavi ile düzelmeyen her türlü kansızlıkta çölyak araştırılmalıdır. Ayrıca tedavi ile düzelip, tedavi kesilince nüks eden kansızlıkta da öncelikle düşünülmelidir. Kemik Erimesi : Kemikleşme için gerekli kalsiyum ince bağırsağın başlangıç bölümünden emilir. Bu nedenle tanı konduğu anda tüm çölyaklılarda, hafif veya ciddi derecede kemik erimesi (osteoporoz) vardır. Kemik metabolizması ile ilgili özel kan testleri veya kemik ölçümü yapılmadan anlaşılamaz. Tipik bir bulgu olmasına karşın ileri inceleme gerektirir. Çoğunlukla diyet tedavisi ile düzelir. Ergenlikte, menapoz öncesi kadınlarda ve genç erkeklerde kemik erimesi varlığında öncelikle çölyak hastalığı düşünülmelidir. Tablo-1. Çölyak Hastalığının Tipik Belirtileri Geçmeyen, tekrarlayan ishal atakları Karın şişliği Çocuk ve bebeklerde kilo alımının durması Zayıflama Çocuklarda boy uzamasının durması Tedavi edilemeyen kansızlık Huy değişikliği, huzursuzluk, mızmızlık TİPİK OLMAYAN BELİRTİLER Çölyak hastalığının mide-bağırsak sistemi dışındaki belirtileridir. Sinir sistemi, kaslar, eklemler, kalp, cilt, böbrekler, hormonlar, kadınlık organları da etki alanına girer. Tablo2’de yer alan belirtiler ishalle birlikte veya ishal olmaksızın, tek tek veya birkaçı bir arada ortaya çıkabilir. Sonuçta hekimler için ciddi bir tanı karmaşası meydana gelir. Bu sorunun aşılabilmesi için tüm dünya hekimleri her türlü geçmeyen, tekrarlayan ve çözüm bulunamayan yakınmalar karşısında çölyak hastalığını düşünmelidir. Ayrıca çözümsüz yakınmaları olan hastalarda hekimlerini çölyak yönünden uyarmalıdır. Tablo-2. Çölyak Hastalığının Tipik Olmayan Belirtileri Belirtisiz (sessiz) çölyak hastalığı Migren tipi baş ağrıları Çocuklarda tek başına boy kısalığı Beyinde kireçlenme En az 3 aydır süren, tekrarlayan karın ağrısı Ergenlik gecikmesi Ülser benzeri yakınmalar Adet düzensizlikleri Bulantı, kusma Aşırı adet kanamaları Kabızlık Erken menapoz Sık ve geçmeyen diş çürükleri Kısırlık Geçmeyen ağız içi yaralar (aftlar) Prematür veya düşük kilolu doğumlar Nedeni bilinmeyen karaciğer hastalığı Çeşitli tiroid bezi hastalıkları Nedeni bilinmeyen kalp hastalıkları Şeker hastalığı Parmaklarda çomaklaşma Geçmeyen kaşıntılı cilt yaraları Eklem hastalıkları Saç dökülmesi Romatizmal hastalıklar Psoriasis Kas güçsüzlüğü, kramplar Deride renk açılması (vitiligo) SESSİZ ÇÖLYAK HASTALIĞI Çölyak hastalarının yaklaşık %40’ı belirtisiz veya gözden kaçabilen, çok hafif bulgulara sahiptir. Halsiz, kırılgan, kolay hastalanabilen kişilerdir. Hangi organın hangi nedenle hasta olduğu anlaşılamaz. Bu hastaların tanı alması ciddi bir sorundur. Aile taramaları bu açıdan büyük önem taşımaktadır. ÇÖLYAK HASTALIĞI İLE BİRLİKTE OLAN HASTALIKLAR Gelişmiş ülkelerin verilerine göre, çölyak hastalarının henüz %3’ü tanı almıştır. Geriye kalan %97’si hekimlerce tanınmayı bekleyen çölyaklılardır ve büyük bir kısmı sessiz, sinsi gidiş gösteren hastalardır. Bu hastaların tanınabilmesi için aile taramalarının yanı sıra Tablo-3’deki çölyak hastalığı ile birlikte olan hastalıklarda da tarama yapılması gerekmektedir. Tablo-3. Çölyak Hastalığı ile Birlikte Olan Hastalıklar Down sendromu (Mongollar) Otoimmun karaciğer hastalıkları Otoimmun tiroid bezi hastalıkları Nedeni bilinmeyen kalp hastalıkları Nedeni bilinmeyen böbrek hastalıkları Romatizmal hastalıklar (romatoid artrit, lupus v.b.) Diyabetes mellitus tip-1 (çocukluk çağı şeker hastalığı) TANI GECİKMESİ İLE ORTAYA ÇIKAN DURUMLAR Çölyaklılarda tanı gecikmesi veya diyete uyumsuzluk ağız, boğaz, yemek borusu ve bağırsak kanseri, lenfoma gibi kötü huylu hastalıkların görülme olasılığını 3-6 kez artırır. Ayrıca lösemi, meme kanseri, pankreas, safra yolu ve akciğer zarının kötü huylu hastalıkları açısından da risk artmaktadır. Özellikle sessiz çölyaklılar hastalığın sinsi gidişi nedeni ile daha fazla risk taşımaktadır. Bu tür hastalıkların önlenmesinde erken tanı ve diyete uyum büyük önem kazanmaktadır. Sessiz gidiş bağışıklık sistemi ile ilgili ‘’otoimmun’’ olarak adlandırılan tiroid bezi, kalp, karaciğer hastalıkları ve şeker hastalığına da neden olabilir. Bu tür hastalıklarda çölyak hastalığı araştırılmalıdır. TANI YÖNTEMLERİ Çölyak hastalığı ömür boyu diyet gerektirir ve kişinin yaşamını büyük ölçüde değiştirir. Bu nedenle çölyak tanısı koymak ciddi bir iştir. Tanı konunun uzmanlarınca kesinleştirilmelidir. Bu tanıyı alan bebek, çocuk veya erişkin bundan sonraki yaşamında toplumdan çok farklı beslenmek zorundadır. Aile hekimi, çocuk veya dahiliye uzmanı bu hastalıktan şüphelendiğinde hastayı çocuk veya erişkin gastroenteroloji uzmanına sevk etmelidir. Tanının kesinleşmesi endoskopi yapılmasını ve alınan ince bağırsak biyopsisinin patolojik incelenmesini gerektirir. Tanı Aşamaları: Tanıda ilk adım şüphelenmektir. Ardından hemogram ve çeşitli biyokimyasal kan testleri (üre, şeker, karaciğer testleri v.b.) uygulanır. Özellikle demir eksikliği ve buna bağlı kansızlık saptanması şüpheleri artırır. Bu aşamada parmak ucu testi ve çölyak hastalığına özel kan testleri devreye girmelidir. Bu özel testlerin pozitif bulunması veya negatif olmalarına karşın şüphelerin sürmesi durumunda gastroenteroloji uzmanına sevk zamanı gelmiş demektir. Gastroenterolog endoskopi yaparak ince bağırsağı doğrudan görür ve gereken yerlerden biyopsi alır (Resim-2). Ayrıca kemik metabolizma testleri, kemik dansite ölçümü, doku tipi tayini, tiroid testleri gibi tanıyı destekleyecek diğer testler uygulanır. Sonuçta tüm incelemelerin sentezi yapılarak kesin tanıya ulaşılır. Resim-2. Uyutulmuş Hastada Endoskopi uygulanması Çölyak Hastalığına Özel Kan Testleri: Bu testler bağırsakların hasta olduğunu işaret eden anti-endomisium (EMA) ve anti-doku transglutaminaz (tTG) testleridir. Geçmişte sık kullanılan anti-gliadin antikor (AGA) testleri günümüzde kullanılmamaktadır. EMA ve tTG, 1990’lı yıllarda geliştirilmiş daha duyarlı ve daha özgün testlerdir. Pozitif olmaları o kişinin %90-95’e varan oranda çölyak olduğunu gösterir. Ancak bu testlerin pozitif olması tanı için yeterli değildir. Endoskopi mutlaka yapılmalı ve çölyak lehine biyopsi bulguları ile tanı kesinleştirilmelidir. Hızlı Parmak Ucu Testi: Resim-3’de görülen, hekimin daha ilk muayenede çölyak hastalığı şüphesini kuvvetlendirecek bir testtir (BIOCARD çölyak testi). Sonuç 5 dakika içinde alınır. Pozitif bulunması %85-90 olasılıkla çölyak hastalığını işaret eder. Batıda ev testi olarak hastalar tarafından uygulanmaktadır. Parmak ucundan bir damla kan ile yapılan çok basit bir testtir. Parmak ucundan şeker tayinine benzemektedir. Aile hekimi, çocuk veya dahiliye uzmanının hastasını gastroenteroloğa sevkini hızlandırır. Ayrıca ailede bir çölyak tanısı konduğunda diğer bireylerin taranmasında da uygulanır. Resim-3. Parmak Ucu Testi ve Uygulaması Bu kuyuya (kan havuzu) üç damla kan damlatılır Bu testte kan havuzu tarafı hastanın durumunu, yanındaki çizgi ise testin kontrolunu gösterir. Kontrol ile birlikte iki çizgi olması pozitif test anlamındadır. Sadece kontrol çizgisinin varlığı negatif teste işaret eder. Gerek özel kan testleri gerekse de parmak ucu testi tarama niteliğindedir. Kesin tanı için yeterli değildir. Sadece hekimin çölyak şüphesini güçlendirir. Kesin tanı için Resim-3’de görüldüğü gibi endoskopik bulguların değerlendirilmesi ve Resim-4’deki patolojik bulguların saptanması gereklidir. Resim-3.Sağlıklı (A) ve Çölyaklı (B,C) Ince Bağırsağın Endoskopik Görünümleri A B C Endoskopik incelemede ince bağırsağın Resim-3B’de görüldüğü gibi kaldırım taşına benzer yumrular veya Resim-3C’deki gibi ince yarıklanmalar, çatlaklar gösterdiği saptanır. İnce bağırsağın sindirim ve emilim yapan hücreleri Resim-4A’da görüldüğü gibi kıvrımlar, parmaksı çıkıntılar şeklinde dizilirler. Bu sayede 9-10 metre uzunluğa varan ince bağırsakların içinde bir tenis kortu kadar emilim yüzeyi oluşur. Çölyaklılarda ince bağırsak hücrelerinin ölümü ile bu yüzey giderek küçülür, ağır hastalık durumunda bağırsaklar adeta düz bir boru haline gelir. Sonuçta gıdaların sindirim ve emilimi yetersiz kalır. Hasta yediklerinin yarısından fazlasını tuvalette kaybeder ve kilo kaybı başlar. Resim-4. Sağlıklı (A) ve Çölyaklı (B, C) İnce Bağırsak Biyopsi Bulguları A B C Endoskopi ile alınan biyopsilerin patolojik (mikroskopik) değerlendirilmesinde, parmaksı çıkıntılar Resim-4B’deki gibi kısalır, daha ağır hastalarda ise Resim-4C’de görüldüğü gibi tamamen düzleşir. Sindirim ve emilim yüzeyinin azalması, hastalığın ağırlığına göre değişen şiddette ishale neden olur. Ancak erişkin hastalarda her zaman ishal ortaya çıkmayabilir. Dışkı sadece şekil ve kıvam değiştirir, cıvıklaşabilir, bazende kabızlık ortaya çıkar. Bağırsağın hastalığı iştahsızlığa, az yemeye ve giderek kabızlığa yol açar. ÇÖLYAK HASTALIĞINDA TEDAVİ Günümüzde çölyak hastalığının tek tedavi yöntemi ömür boyu glutensiz beslenmektir. Buğday, arpa, çavdar ve yulaftan yapılmış veya bunlarla karışık gıdalar asla tüketilmemelidir. Bu şekilde Resim-4B ve C’deki bağırsaklar 1-2 yıl içinde Resim4A’daki görünüme kavuşurlar. Aslında hasta günler ve aylar içinde düzelir. Ancak bağırsakların tam düzelmesi yılları alır. Bu arada yapılan ufak kaçamaklar süreyi daha da uzatır. Glutensiz diyette 4 yasaklı tahılın yerini mısır, pirinç, patates, baklagiller gibi doğal glutensiz gıdalar alır. Ayrıca glutensiz buğday nişastası da güvenli ürünler arasındadır. ÇÖLYAKLILAR ve UMUT TACİRLERİ Buğday ağırlıklı beslenen dünyamızda glutensiz beslenmek çeşitli zorluklara göğüs germek demektir. Ayrıca yıllar içinde çölyaklılarda diyet yorgunluğu ortaya çıkar. Hastalığın sona ereceği düşünülür, diyet dışı yöntemler aranmaya başlanır. Bu durumdan faydalanmak isteyen çeşitli umut tacirleri tam bu noktada devreye girer. Basında zaman zaman bazı alternatif tedavi yöntemleri yayınlanır. Ancak 2011 dünyasında çölyak hastalığının ömür boyu glutensiz beslenme dışında başka bir tedavi yöntemi yoktur. Bu tür haberlerin konusu umut tacirliğinden başka bir anlam taşımamaktadır. Bazı Avrupalı araştırmacılar da ergenlik sonrasında diyetin açılabileceğini iddia etmektedirler. Gebelik döneminde diyetin yeniden başlanmasını önermektedirler. Ancak bu yorumlar bilimsel çalışmalarla desteklenmemekte ve bilim dünyasında kabul görmemektedir. Bu nedenle tüm dünyadaki çölyaklılar yeni tedavi yöntemleri bulunana kadar glutensiz diyeti kuralına uygun bir şekilde sürdürmelidir. Günümüzde diyet dışı çok farklı tedavi yöntemleri yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Ancak hiçbiri henüz yeterince güvenli değildir ve uygulamaya geçmemiştir. Dünyanın yaşadığı 2008 ekonomik krizi de bu araştırmaları olumsuz etkilemiş ve yavaşlatmıştır. Tüm bunlara karşın araştırmalar umut vericidir ve yakın gelecekte diyet dışı tedavi yöntemleri gündeme gelebilecektir. GLUTENSİZ YAŞAM BİÇİMİ Çölyak tanıdan sonra hastalık olmaktan çıkar, tam bir yaşam biçimine dönüşür, ‘’GLUTENSİZ YAŞAM’’. Tanı alan bireyler artık hasta değildir. Onlardan çölyak hastası değil, çölyaklı olarak söz edilir. Çünkü glutensiz yaşam biçimi ile sağlıklarına kavuşur ve olağan bir yaşam sürebilirler. Tanının gecikmesi veya tanıdan sonra diyete uyumsuzluk yaşam sürelerini kısaltır. Çölyaklılar için glutensiz diyet risksiz bir yaşam demektir. Asla kaçamak yapılmamalıdır. Kesin ve net olarak uygulanmalıdır. Azıcıktan bir şey olmaz düşüncesi tamamen yanlıştır. Ufak kaçamaklar anında bulgu vermez, sinsi bir gidiş gösterir. Zaman içinde şeker hastalığı, tiroidit, kemik erimesi, çocuklarda boy kısalığı veya çeşitli kanserler ortaya çıkabilir. Sonuçta toptan ödeme yapılmış olur. GLUTENSİZ GIDA NE DEMEKTİR? Doğal glutensizlerin dışında glutensiz olarak tanımlanan bir gıda tam anlamı ile glutensiz değildir. Diğer bir deyişle sıfır glutenli bir yaşam olanaksızdır. WHO (World Health Organization-Dünya Sağlık Örgütü) ve FAO (Food and Agriculture OrganizationAmerikan Gıda ve Tarım Örgütü) 1998’de 200 ppm’den (kilogramında 200 mg) daha az gluten içeren gıdaları glutensiz gıda olarak ilan etti. Ancak 2007 yılında bu sınır 20 ppm’e çekildi. Günümüzde de kilogramında 20 mg’dan (20 ppm) daha fazla gluten içermeyen gıdalar glutensiz gıda olarak kabul edilmektedir. Ülkemizdeki uygulamalarda da bu son kriter kullanılmaktadır. ÇÖLYAKLILARIN TOLERE EDEBİLDİĞİ GLUTEN MİKTARI NEDİR? Her çölyaklının, çok minimum da olsa, tolere edebildiği (bağırsakta hasar oluşturmayan) bir gluten miktarı vardır. Günde 10 mg gluten tüm çölyaklılar için güvenlidir ve bağırsaklarda anlamlı bir hasar oluşmaz. Bu değer 100 mg’ın üstüne çıktığında tüm çölyaklılarda patolojik değişiklikler başlar. Bir ile 100 mg arasına tolerans bireylere göre değişkendir. Ancak son bir çalışmada 3 ay süreyle günde 50 mg gluten tüketimi ile patolojik değişikliklerin oluştuğu saptanmıştır. Normal bir diyet 10-40 gr gluten içerir. Bir dilim ekmekte (30 gr) 4.8 gr (4800 mg) gluten vardır. Günlük gluten sınırı 100 mg alınırsa bir çölyaklı için bir dilim ekmeğin ancak 48’de biri, 50 mg alınırsa 96’da biri güvenlidir. GLUTENSİZ DİYET SONRASI Tanının ardından glutensiz diyetle dramatik bir düzelme gözlenir. Hastalar hızla kilo alır. Çocuklar 3-6 ay içinde akranlarına yetişir. Huy değişiklikleri düzelir, halsizlik, huzursuzluk kaybolur, kendine güven artar ve depresyon son bulur. Çocuklarda giderek boy uzaması gözlenir. Bu süreçte düzelmenin dramatik olmaması hastalık tanısındaki yanlışlığa veya diyete uyumsuzluğa işaret eder. Çölyaklılar için bir çay kaşığının sekizde biri kadar un veya bir dilim ekmeğin 50’de biri bile risklidir. Bağırsaklarda düzelme sağlanamaz. Veya diyet altında yapılan küçük kaçamaklar tekrar başa dönülmesine neden olur. Bu nedenle ilgili hekimler her kontrolde kan testleri ve parmak ucu testi ile diyete uyumu değerlendirir. İlk yıl içindeki kontrollerde glutensiz diyet tekrar tekrar anlatılır ve bilinçsiz diyet hataları önlenmeye çalışılır. Glutensiz diyet altında EMA ve tTG testleri 3-6 ayda negatifleşir. Parmak ucu testinde hastaya ait çizgi giderek soluklaşır ve kaybolur. Kansızlık, kemik erimesi zaman içinde düzelir. Kısa süreli vitamin destekleri gerekebilir. Ayrıca sadece ilk ay için, sindirim yetersizliği nedeni ile, süt ve süt ürünleri yasaklanır. ÇÖLYAK TANISININ PSİKOSOSYAL BOYUTLARI Tanıdan sonra çölyaklılar ve aileleri büyük bir panik yaşarlar. ‘’Ben şimdi ne yiyeceğim? Çocuğum ne yiyecek?’’ sorusu yakıcı bir şekilde gündeme gelir. Sadece kendilerinin veya çocuklarının çölyaklı olduğunu ve yalnız kaldıklarını düşünürler. O zamana kadar bildikleri ve alışık oldukları yaşam biçimi alt üst olmuştur. Bundan sonrasını nasıl getireceklerini bilemezler. Bu aşamada önce ailenin, ardından sivil toplum örgütlerinin desteği büyük önem taşımaktadır. Başlangıçta anne ve babalar çocukları ile birlikte aynı gıdaları tüketmeli ve çocuklarını yalnız bırakmamalıdır. Ayrıca her yiyeceğin (ekmek, börek, kek, baklava v.b.) glutensiz alternatifi yapılabilir. Bunların öğrenilmesi, bilgi ve becerilerin paylaşımı dernek ortamında sağlanır. Dernekler aracılığı ile yalnız olunmadığı duygusu kazanılır, çeşitli sosyal sorunlar çözüme kavuşturulur. GLUTENSİZ YAŞAM ve EĞİTİMİN ÖNEMİ Buğday ağırlıklı beslenen toplumumuzda glutensiz diyetin doğru uygulanması bilgi gerektirmektedir. Hangi gıdalar doğal glutensizdir? Hangi gıdalara nerede ve ne şekilde buğday karışabilir? Hangi gıdalar glutenli olabilir? Evde glutensiz gıda nasıl hazırlanır? Ev dışında glutenli gıdalardan nasıl korunulur? Tüm bu soruların yanıtı, geleneksel gıdaların yapılış şekli, hangi yiyeceklere buğday unu karışabileceği ve gıda teknolojisi uygulamalarının bilinmesi ile verilebilir. Bu nedenle tüm çölyaklılar, sağlıklı bir hayat sürebilmek için yiyeceklerini adeta büyüteç, hatta mikroskop altına almalıdır (mecazi anlamda). Araştırıcı yönlerini geliştirmeli, her söylenene inanmamalıdır. HİPERMARKET KÜLTÜRÜ ve GLUTEN TUZAKLARI Tüm market ürünlerinin %80’i gluten içermektedir. Buna unlu gıdalar dışındaki tüm hazır ve konserve gıdalar da dahildir. Çünkü gluten raf ömrünü uzatıcı, kabartıcı ve nem tutucu özelliklere sahiptir. Ayrıca gıda sanayinde dolgu maddesi olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle market alışverişlerinde ürün etiketleri dikkatle okunmalıdır. Tablo-4’de görüldüğü gibi glutensiz sanılan pek çok hazır ürün (cips, soslar, kahvaltılıklar, sosis, salam, tereyağ, dondurma, poşet çaylar v.b.) gluten içermektedir. Alınacak her türlü üründe ‘’glutensizdir’’ uyarısı aranmalı, yoksa içerikleri incelenmelidir. Şüphe halinde ilgili ürünün müşteri danışma hattına başvurulmalıdır. İçeriğinde bitkisel protein, hidrolize protein, modifiye nişasta, bitkisel gum, kamut-QK-77 yazılı ürünler buğday kökenli olabilir. Modifiye nişasta genellikle mısır kökenlidir. Ancak kaynağı araştırılmalıdır. Özellikle hazır çorba, puding ve diğer sütlü tatlı tozlarında sıklıkla mısır nişastası kullanılmakla birlikte emin olunmalıdır. Tablo-4. Çölyaklılar İçin Yasaklı Hazır Gıda Ürünleri (Glutensiz uyarısı taşıyanlar güvenlidir) Kurutulmuş meyveler Çikolata, Gofret, Cipsler Konserve et Mısır gevreği Supleksi et Buyon tabletleri Hazır çorbalar Baharat karışımları Meyveli yoğurtlar Soslu, Tuzlu Çerezler Hazır kahvaltılıklar Bira, Cin, Viski, Burbon, Likörler Lokum Distile Olmayan Sirke (malt sirke) Neskafe, Herbal çaylar Balsamik Sirke Kahve kremaları Şeker kamışından yapılanlar hariç tüm Dondurma mayalar (bira mayası) Ketçap, mayonez, hardal Soyalı soslar Konserve yemekler Toz halde pudingler Hazır turşular Jelatinli şekerler, sakızlar Et doğal glutensiz bir gıdadır. Ancak konserve halde güvenli değildir. Ayrıca ticari kaygılarla kırmızı ete uygulanan işlemlerde güvenlik sorunu yaratmaktadır. Buğday kaynaklı ‘’suplex’’ isimli esneklik sağlayıcı bir madde ete şırınga edilmekte ve %20-30’a varan oranlarda gramaj artışı sağlanmaktadır. Böylece 700-800 gram et bir kiloya ulaşmaktadır. Çok sulu gözüken, paket kağıdına suyu damlayan ve ateşte küçülmeyen etler suplekslidir ve glutenli bir gıda haline gelmiştir. Çölyaklılar sağlıklı yaşabilmek için bu tür gıda tuzaklarına karşı da uyanık olmak zorundadır. BUĞDAY NİŞASTASI ve GLUTEN İLİŞKİSİ Çölyaklıların en sık kararsız kaldıkları ürünler buğday nişastası içerenlerdir. Nişasta buğdayın karbonhidrat, gluten ise proteinli kısmında yer alır. Buğday nişastası buğday unundan protein kısmının ayrılması ile elde edilir. Ancak eser miktarda olsa gluten içerebilir. Bu nedenle çölyaklılar için uluslar arası glutensiz gıda standartlarına göre üretilmiş buğday nişastası güvenlidir. Standartlara uygun üretilmiş buğday nişastası tüm glutensiz ürünlerin temel dolgu maddesidir. Bu nedenle glutensiz uyarısı taşıyan marka ürünlerde sorun yoktur ve güvenlidir. Piyasa denetiminin dışında kalan buğday nişastalı ürünler ise kullanılmamalıdır. 2000’li YILLAR ve TÜRKİYE ÇÖLYAK GÜNDEMİ Ülkemiz çölyaklıları 2000’li yılların öncesinde mısır ve pirince mahkumdu. Onlara özel un, makarna ve hatta ekmek bile yoktu. O yıllarda bu durum bir insan hakları sorunu olarak yaşanmaktaydı. Aralık 2001’de çölyakla ilgili ilk sivil örgütlenmenin İzmir’de ortaya çıkışı bu sorunu Türkiye gündemine taşıdı. Yazılı ve görsel basın bu gündemin gelişmesine büyük katkı sağladı. Dernekleşmenin ardından giderek insan hakları sorunu aşıldı. Önce ithal zamanla yerli glutensiz ürünler market raflarında yer almaya başladı. Üç büyük şehir belediyesinin glutensiz un karışımları ve ekmek üretimleri çölyaklılara ucuz alternatifler sağladı. Son 10 yılı kapsayan Türkiye çölyak gündemi giderek gelişmekte ve yeni tanı alanlara 10 yıl öncesinden çok farklı olanaklar sunmaktadır. Glutensiz özel gıdalar 2002’den bu yana ülkemiz marketlerinde yer almaktadır. Ayrıca pek çok doğal glutensiz ürüne de ulaşılabilmektedir. Tüm baklagiller, sebze, meyve ve etler glutensizdir. Pirinç, mısır, nohut, fasulye, bakla, soya, patates, kestane ve bunların unları doğal olarak glutensizdir. Dilimizde kara buğday (karabaş) olarak adlandırılan ‘’buckwheat’’, horoz ibiği (amaranth), süpürge darısı (sorghum), akdarı (millet) diğer glutensiz tahıllardır. GLUTENSİZ DİYET UYGULAMANIN 2 TEMEL AMACI 1. Çölyaklılara glutensiz diyet uygulamanın birinci amacı yaşam kalitesini artırmaktır. Hastalık sürecinden çıkıp sağlığına kavuşan bu kişiler daha konforlu bir yaşam sürme olanağı elde ederler. Sürekli halsiz, yorgun, hastaneye bağımlı yaşarken tanının konması ve diyetin ardından iş verimleri ve üretkenlikleri artar. Çocukların okula devamsızlık sorunları biter, ders başarıları yükselir. Evde sürekli ve nedeni belirsiz bir hastalık yaşanması tüm aile bireylerini olumsuz etkiler. Aile saadeti yaralanır. Sürekli hekim veya hastane dolaşma, sayısız reçete uygulama psikolojik ve ekonomik sorunlara neden olur. Sonuçta tüm bu olumsuzluklar son bulur ve yaşam daha kaliteli bir hale döner. 2. Glutensiz diyetin 2. amacı hastalığın neden olduğu kalıcı yan etkilerin önlenmesidir. Tanı gecikmesi veya diyete uyumsuzluk her yaşta kemik erimesini kalıcı kılar. Sağlıklı olabilecek yaşam ağrı ve sızılara mahkum edilir. Çocuklarda boy kısalığı önlenemez ve nihai boy genetik potansiyelin gerisinde kalır. Bu yaş grubunda gizli diyet kaçaklarının en önemli belirtisi boy uzamasında beklenen atağın olmamasıdır. Ayrıca dişlerin sürme zamanında tanı konamaması diş mine bozukluklarının ömür boyu sürmesine neden olur. Bu nedenlerle gelişme çağındaki çocuklarda diyet kaçaklarına asla izin verilmemelidir. Glutensiz diyet ayrıca gelişme olasılığı olan çeşitli kanser ve tümörleri de engeller. Tanı gecikmesi veya diyete uyumsuzluk öncelikle yemek borusu, mide, bağırsak kanserlerine zemin hazırlar. Şeker hastalığı gibi ikinci bir diyet gerektiren hastalığın eklenmesine de neden olur. GLUTENSİZ DİYETİN SAKINCALARI VAR MIDIR? Yukarıda sıralanan tüm yararlarına karşın glutensiz diyet çeşitli psikolojik, emosyonel ve ekonomik streslere yol açar, sakıncalar doğurur. 1. SAKINCA: Toplumdan farklı beslenme otel, lokanta, pastane gibi toplu yaşam alanlarında çeşitli kısıtlanmalara ve sıkıntılara yol açar. Ayrıca toplum bilincinin yetersizliği, çölyaklıların her ortamda sorgulanmasına neden olur. Simit, gevrek, boyoz, açma gibi geleneksel gıdaların yaygınlığı her sokağa çıkışta stres oluşturabilir. Bu tür ürünlerin glutensiz alternatiflerine ciddi gereksinim vardır. 2. SAKINCA: Glutensiz ürünler muadillerinin 5-10 katı kadar pahalıdır. Ciddi ekonomik sorunlara neden olur. Bunun yanı sıra ülkenin her yerinde bu tür ürünlere ulaşım kolay değildir. Kargo ile gelen ürünler uzun ömürlüdür ve taze tüketim şansı yoktur. 3. SAKINCA: Buğday, arpa, çavdar ve yulaf insanlar için önemli bir vitamin B ve diyet lifi kaynağıdır. Bunların diyetten çıkarılması özellikle gelişme çağındaki çocuklarda dikkatle izlenmelidir. Hızlı büyüme dönemlerinde vitamin destekleri yapılmalıdır. 4. SAKINCA: Gluten bitkisel bir proteindir. İnsanların en temel protein kaynakları et, süt, yumurta gibi hayvansal olanlardır. Hayvansal proteinlerin vücuda yararlığı bitkilerden daha fazladır. Bu nedenle glutensiz beslenme protein açığına neden olmaz. Ancak hayvansal kaynaklar daha pahalı olduğundan alamayanlarda protein açığı ortaya çıkabilir. Burada en yararlı ve en ucuz protein olarak ete eş değer yumurtadan faydalanılmalıdır. Tüm bunlara karşın büyüme çağındaki çocuklarda günlük protein ve kalori alımları denetlenmeli ve açıklara engel olunmalıdır. 5. SAKINCA: Yıllarca glutensiz diyet uygulayan bir kişide zamanla tolerans gelişmez ve en ufak dozlarda alım ile hastalık tekrar aktifleşir. 6. SAKINCA: Glutensiz yaşam yıllar sonra diyet yorgunluğu yaratabilir. Bu nedenle çölyaklılar hekimlerce yakın izlenmeli, sadece bilgilendirme ile kalınmamalı glutensiz bilinç oluşturulmalıdır. Bu noktada sivil örgütlenmelere büyük iş düşmektedir. Sürekli paylaşım ile diyet yorgunluğu önlenmelidir. 7. SAKINCA: Glutensiz diyetin yetersiz kaldığı özel bir çölyak hastalığı tipi vardır. Dirençli (Refraktör) çölyak %5-10 sıklıkta görülür ve glutensiz diyete yanıtsızdır. Diyete rağmen klinik ve patolojik düzelme sağlanamaz. Glutensiz diyete ek olarak kortizon ve benzeri ilaçların kullanılması gereklidir. Aksi takdirde özel bir tümör (lenfoma) gelişme riski vardır. ÇÖLYAKLILARDA GÜNLÜK YAŞAM Bebek, Çocuk ve Gençler: Çölyaklı bebek ve çocuklar, erişkinlere kıyasla glutensiz diyete daha kolay uyum sağlarlar. Henüz yaşam süreleri kısadır ve gıda alışkanlıkları oturmamıştır. Anne ve babalarının kontrolunda yaşamaları da önemli bir uyum nedenidir. Ayrıca ailenin yemek masasında onu dışlamaması, bir süre aynı gıdaları tüketmesi çocuğun diyete uyumunu ve inancını güçlendirir. Kreş, anaokulu veya diğer okullara başladıklarında sorunlar ortaya çıkabilir. Öncelikle okul, öğretmen ve bakıcılara gerekli bilgiler verilmeli, çocuğa da okul kantinlerinden uzak durması öğretilmelidir. Yazılı ve görsel basında sık ve yoğun bir şekilde reklam edilen abur-cubur gıdalardan çocuğun uzak tutulması ve bilgilendirilmesi gereklidir. Marketlerde glutensiz alternatiflerin olması alışveriş keyfine katkıda bulunacaktır. Aksi takdirde çölyaklı bir çocuk su ve sıvı içecekler dışında hiçbir şey alamayacaktır. Tüm bunların yaratacağı psikolojik sorunlar bilgilendirme ve bilinçlendirme ile aşılabilir. Öncelikle ailelerin diyete inanması ve çocuğunu bu yönde eğitmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak ergenlik (buluğ) çağındaki çocuklar diyete uyumsuzluk riski taşımaktadır. Bu yaşa gelmeden bilinçlendirilmeleri çok önemlidir. Ergenlik çağında tanı alanlar ise, erişkinlere benzer şekilde, önce hastalığı inkar ederler. Bu aşamada hekimin ve ailenin yapıcı, bilgilendirici tavrı çok önemlidir. Bir süre sonra diyetle kendini daha sağlıklı ve çok farklı hisseden genç diyete uyum sağlayacaktır. Ancak aile uzaktan kontrolu elden bırakmamalı ve genci düzenli ve sık olarak poliklinik kontrollerine götürmelidir. Bu kontrollerde uzman hekim ve diyetisyen genci tekrar tekrar bilgilendirmeli ve varsa hatalarını bulmaya çalışmalıdır. Erişkinler: Yıllarca tanı alamayan, eriyip biten, işini sürdüremeyen erişkinler glutensiz diyetle sağlıklarına kavuşunca diyete inanmaya başlarlar. Ancak tüm yaşamları alt üst olmuştur. Pastane, lokanta, otel gibi toplu yaşam alanlarında kendilerine uygun bir yiyecek bulamazlar. İş seyahatleri, davetler ve iş yemekleri tam bir kabusa dönüşür. Her yere kendi ekmek veya unlarını taşımak zorundadırlar. Aksi takdirde aç kalabilirler. Sıcak veya soğuk salata türü gıdalar en güvenli seçeneklerdir. Kültürümüz gereği çorba ve tüm sulu yemeklere (kuru veya taze fasulye, etli sebzeli tüm yemeklere) meyane (yağda kavrulmuş un) katılmaktadır. Bu nedenle lokantalarda sulu yemek yenmemelidir. Izgaralar önerilebilir. Ancak burada da aynı ızgarada ekmek veya köfte kızartılmış olabilir. Pirinç pilavı da genellikle şehriyeli yapıldığından çölyaklılara uygun değildir. Ucuz dönerlere ekmek sarılma olasılığı yüksektir. Piliç çevirmeye kızarması için un serpilmiş olabilir. Bu nedenlerle ev dışında güvenle yenebilecek tek gıda, içine hiçbir şey katılmamış kumpirdir. Margarin bile glutenli olabilir. Tüm bu tuzaklara karşın giderek toplumsal bilincin artması glutensiz restoran ve menüleri gündeme getirmektedir. Ancak bu tip yerlerde mutfak ve glutensiz ürünlerin hazırlandığı yer görülmeli, hazırlanma zamanı sorgulanmalıdır. Mutfak çalışanları glutensiz diyeti bilmeyebilir ve gluten bulaşmasına dikkat etmeyebilirler. İş hayatında veya evde kenarları yapışkanlı zarflar yalanmamalıdır. Çünkü tüm yapışkanlar glutenlidir. Kenarları kıvrık karton bardaklar kullanılmamalıdır. Kıvrım yerlerinde yapışkan olarak gene gluten vardır. Cam veya plastik olanlar tercih edilmelidir. Evde Glutensiz Yaşam Tuzakları Mutfakta, tezgah temizken, önce çölyaklıların unlu yiyecekleri hazırlanmalıdır. Buğday unu uçucu olduğundan bulaşma riski vardır. Glutenli ve glutensiz unlar aynı çekmecede saklanmamalıdır. Aynı ekmek tahtası, bıçak, kaşık ve temizlenmeden aynı ızgara ve fırın kullanılmamalıdır. Temizlik bezleri sık yıkanmalı, teflon veya tahta kaşıkların iyi yıkansa bile glutenden arınamadığı bilinmelidir. Bu nedenle çölyaklıların tüm mutfak gereçleri ayrılmalıdır. Ayrıca yalanma ve yutma riski nedeni ile ruj, diş macunu, diş jeli, yüz kreminin glutensiz olanları tercih edilmelidir. GLUTENSİZ DİYETE ALTERNATİF YÖNTEMLER Glutensiz diyete tam uyum yukarıda sıralanan nedenlerden dolayı oldukça zordur. Ülkemiz çocuklarında yapılan bir çalışmada diyete uyum %80 dolayındadır. Literatür verileri ise %50-85 arasında değişmektedir. Asya kıtası hariç tüm dünya insanları buğday ağırlıklı beslenmektedir. Ayrıca küresel mutfak ürünlerinde pizza, hamburger egemenliği belirgindir. Bu çerçevede, glutensiz diyetle yaşam kalitesi yükselen çölyaklılarda bir süre sonra diyet yorgunluğu başlar. Sosyal yaşam, iş hayatı ve iş seyahatleri tuzaklar ve güçlüklerle doludur. Glutensiz ürünler pahalı ve ulaşımı zordur. Tüm bu nedenlerle günümüzde diyet dışı tedavi yöntemleri yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Bu araştırmaların sonuçları henüz uygulamaya geçmemekle birlikte geleceğe dönük umut vericidir. TÜRKİYE’de ÇÖLYAKLILARIN TIBBİ ve SOSYAL SORUNLARI Tanı Alma Sorunu: Ülkemiz açısından çölyak hastalığında en önemli sorun hastaların hekimlerce yeterince tanınmamasıdır. Ülkemizde beklenen hasta sayısı 500.000 dolayındadır. Buna karşın henüz 10-12.000 çölyaklı tanı almış durumdadır. Geriye kalan yaklaşık 490.000 hasta ülkemiz hekimlerinden tanı beklemektedir. Aramızda kırılgan, sürekli hasta, iş verimi veya okul performansı düşük bireyler olarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Bu hastaların hekimlerce tanınması onları sağlığına kavuştururken, yerli gıda sanayimizin de glutensiz yatırımlarına neden olacaktır. Ayrıca nedeni belli olmayan sağlık sorunları ile yaşayan insanlarımızın ‘’ben çölyak olabilir miyim?’’ diye hekimlerini uyarmaları da hasta haklarına büyük katkı sağlayacaktır. Marketlerimizdeki Sorunlar: On yıl öncesinde marketlerimizde glutensiz ürün bulmak hemen hemen olanaksızdı. Sadece doğal glutensizler ve zaman zaman da uzak doğu kaynaklı, pirinç makarnası gibi alternatifler bulunabiliyordu. Önce çok pahalı ithal ürünler, giderek yerli glutensiz un, bisküvi, kraker ve son aylarda makarna da market raflarında yer almaya başlamıştır. Çölyaklı sayısının artması bu tür ürün çeşitliliğini artırarak, maliyetleri düşürecek ve ucuzlamasını sağlayacaktır. Ülkemizde henüz ithal veya yerli glutensiz ürünler pahalıdır ve her yerde bulunamamaktadır. Yaygınlaşma sorunları halen devam etmektedir. Marketlerimizde diğer bir sorun, ürün etiketlerinde yeterince gluten uyarısı bulunmamasıdır. Tüm dünyada olduğu gibi, çölyaklılar market alışverişlerinde iyi etiket okuyucusu olmak zorundadır. Ancak güvenli etiketleme ülkemiz açısından halen bir sorundur. Askerlik Sorunu: Askerlik çağındaki çölyaklı gençlerimizin durumu ayrı bir ciddi sorundur. Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine göre çölyaklılar askerliğe elverişli kabul edilmemektedir. Ancak çölyaklı gençler askerlikten muaf olmak ve tanının doğrulanması için diyetlerini bozmak zorunda bırakılmaktadır. Bu hastalığın askerlikten muaf olabilmek için kullanılması bu insanlık dışı uygulamaya neden olmaktadır. Yıllardır belli bir disiplin altında glutensiz diyet uygulayan çölyaklı gençler bu disiplini bozmakta ve çölyak hastalığının çeşitli riskleri ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Örgütlenme Sorunu: Ülkemizde ilki İzmir’de Ege Çölyakla Yaşam Derneği olmak üzere çeşitli kentlerde 5 dernek daha bulunmaktadır (İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Bursa, Konya). Çölyak gündemimizin oluşması bu dernekler ve yazılı-görsel basın sayesinde olmuştur. Giderek tüm Türkiye’de yerel sivil örgütlenmelerin artması çölyak farkındalığı ve bilinirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak ülkemiz çölyaklıları henüz yeterince derneklerine sahip çıkmamaktadır. Dernekler 1-2 kişinin elinde ve profesyonellikten uzak çalışmaktadır. Geleneksel sivil örgütlenme güçlüğümüz burada da devam etmektedir. Henüz uluslar arası ilişkiler kurulamamıştır. Ülkenin medyatik, popüler çölyaklıları halen kendilerini gizlemektedir. Gelecek on yılda bu sorunların aşılabilmesi için çölyaklılar derneklerde çalışmaya zaman ayırmalı, dernek faaliyetlerini angarya görmemelidir. Evde oturup derneklerden bir şey beklemek yerine bizzat çalışmaları, çeşitli projeler üretmeleri gerekmektedir. Ulusal örgütlenmenin uluslar arası arenaya taşınması için de büyük düşünmek zorundadırlar. TÜRKİYE’de FAALİYET GÖSTEREN ÇÖLYAKLA İLGİLİ DERNEKLER (KURULUŞ SIRASINA GÖRE) EGE ÇÖLYAKLA YAŞAM DERNEĞİ İZMİR - 0232 373 04 74 ÇÖLYAKLA YAŞAM DERNEĞİ İSTANBUL - 0216 388 38 02 ÇÖLYAK DERNEĞİ ANKARA - 0312 232 28 34 GÜNEYDOĞU ÇÖLYAKLA YAŞAM DERNEĞİ DİYARBAKIR - 0412 228 00 26 BURSA ÇÖLYAKLA YAŞAM DERNEĞİ BURSA - 0224 234 23 33 KONYA ÇÖLYAK DERNEĞİ KONYA - 0332 350 20 80