ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III Fatih Mehmet BERK * Öz Tarihi süreç içinde Batı Roma’nın yıkılışı Orta Çağ’ı başlatırken Doğu Roma’nın (Bizans) yıkılışı ile Yeni Çağ başlar. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren başlayan Doğu- Batı arasındaki medeniyet akışı Batı Uygarlığı’nı şekillendiren ana unsurlardan birisi olmuştur. Batı Uygarlığı’nın üç temel unsurları olan Antik Yunan, Hıristiyanlık, Roma& Bizans’ın pek çok özelliği Doğu kökenlidir. Örneğin, Hıristiyanlık Kudüs’te doğmuş ve IV. Yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelmiştir. Bizans, diğer adıyla Doğu Roma, farklı etnisitileri içinde barındırmış ve bundan dolayı da “Bizans Grek midir?” sorusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bizans, 330-1453 yılları arasında on bir asırlık süreçte Doğu ile büyümüş, Doğu’nun zenginliklerinden dolayı Doğu Roma önce Nikomedia (İzmit) sonra ise Konstantinopolis’i (İstanbul) başkent yapmıştır. Yıkılmakta olan Batı Roma, Doğu kökenli bir din olan Hıristiyanlık başta olmak üzere Doğu’nun zenginlikleri sayesinde tekrar canlanmış ve Doğu Roma adıyla yeniden doğmuştur. Doğu’nun bir parçası olarak Küçük Asya, Bizans’ın para ve insan gücünü oluşturmuştur. Bizans’ın Doğu’da İslam fetihleriyle toprak kaybı Bizans için sonun başlangıcı olmuştur. Çalışmamızda Bizans’ın Doğulu unsurlarında olan Isauria Hanedanlığı ve bu hanedana mensup İmparator III. Leo’un Bizans İmparatorluğu’na katkılarını ele alacağız. • Anahtar Kelimeler Bizans İmparatorluğu, Isauria Hanedanlığı, III.Leo • * Yrd.Doç.Dr. Dr. Fatih Mehmet BERK, NEU, SBBF Tarih Bölümü fberk@konya.edu.tr 106 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III Abstract The fall of the Western Roman Empire triggered the beginning of the Middle Age and after the fall of the Eastern Roman Empire (Byzantine), the New Age began in the historical process. The civilization movement between the East and the West since the early periods of the history was one of the main factors that formed the Western Civilization. The Ancient Greek, Christianity and Rome & Byzantine are regarded as the three components of the Western Civilization and many characteristics of them based on the Eastern root. For instance, the Christianity was born in Jerusalem and became the official religion of the Roman Empire in the IV. century. Byzantine Empire had a multi-ethnic character and therefore the question was arisen “Is Byzantine Empire a Grek Empire ?”. The Byzantine Empire lasted for eleventh century between 330 and 1453 and expanded its territory with the Eastern region and chose its capital at first Nicomedia then Constantinopolis as they were so close to the Eastern richness. The collapsing Rome continued its life by means of the richness of the Eastern World such as holding on a Eastern- centered religion Christianity rope and was born again in a new name called as Eastern Rome (Byzantine). Asia Minor, as a part of Eastern World constituted the manpower and money source of the Byzantine Empire. After lost of its richness lands in the Eastern side following the emergence of Islam, a new period began for Byzantine Empire called as “Beginning of the end”. In our study, we would like to mention one of the Eastern dynasty of the Byzantine Empire called as “Isaurian Dynasty” and and Isaurian Emperor, Leo III nad his contributions to the Byzantine Empire. • Keywords Byzantine Empire, Isaurian Dynasty, Leo III. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO GİRİŞ Bizans İmparatorluğu, Batı Uygarlığı’nun en uzun ve en önemli uygarlıklarından birisidir. Akdeniz, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yaptığı gibi Bizans’a da kucak açmıştır. Bizans İmparatorluğu Akdeniz çevresinde kurulan bir imparatorluktur ve İmparatorluk Akdeniz medeniyetinden etkilenmiştir. Bizans İmparatorluğu üç büyük kara kütlesi üzerinde egemenlik kurmuştur: Balkanlar, Küçük Asya ve Orta Doğu. Doğu’da Fırat Nehri’ne, güneyde ise Mısır’a kadar uzanan bir sınıra sahiptir. Bizans, Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz etrafında oluşan bir uygarlıktır. Herakleios Dönemi (610-641)’nin sonuna kadar Bizans İmparatorluğu Kuzey Afrika’dan Kızıldeniz’e, Karadeniz’den doğuda Fırat’a, kuzeyde Tuna’ya kadar uzanan bir Akdeniz gücü olarak kalmıştır (Morrisson, 2014: 211). Bizans, Roma İmparatorluğu’nun devamı olduğu için net olarak tanımlanan bir başlangıcı yoktur. Dioklitianos’un 284 yılında tahta çıkarak Tetrarchi (Dörtlü yönetim) kurması, 324 yılında İstanbul’un inşasına başlanması, 330 yılında İstanbul’un başkent yapılması, 395 yılında İmparatorluğu’un Doğu-Batı diye ikiye ayrılması, 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu’nun Cermenler tarafından ele geçirilmesi Bizans’ın bir diğer adıyla Doğu Roma İmparatorluğu’nun başlangıcı kabul edilir. En uygun başlangıç dönemi olarak Konstantin Dönemi (324- 337) görülür fakat bu dönem M.S. 3. yüzyılda Roma’da yaşanan olayları ve problemleri göz önünde bulundurmadan anlaşılamaz çünkü M.S. 3. yüzyılda yaşanan bu olaylar ilerliyen yıllarda Roma’nın yeniden yapılandırma ve yeniden dirilişi için zemin hazırlamıştır (Gregory, 2005: 21). Konstantin Dönemi (324- 337), eski Roma İmparatorluğu ile yeni Bizans İmparatorluğu arasında bir dönüm noktasıdır. Bu bölünme bir açıdan yüzeysel kabul edilebilir, çünkü bazı tarihçiler tarafından geçmiş daha anlaşılabilinir olsun diye parçalara bölünmüştür. Fakat Antik Çağ Medeniyeti’nin pek çok unsuru yüzyıllar boyunca Bizans’ta yaşamaya devam etmiş ve tarihçiler Bizans’ı yaşayan bir Antik Çağ olarak görmüşlerdir. Bizans’ta Roma bağlantısını inkar etmemiş ve Bizanslılar kendilerini “Romalı” olarak tanımlamıştır (Gregory, 2005: 45). M.S. 3. yüzyılda yaşanan problemlerin Bizans’ın ortaya çıkmasına zemin hazırlamasına ilave olarak M.S. 4. yüzyılda Bizans’ı Bizans yapan ve Batı Roma’dan ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 107 108 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III ayıran unsurlar ortaya çıkacaktır. Bu unsurlardan en önemlisi Hıristiyanlık dininin İmparatorluğun resmi dini olması ve İmparatorluğun yeni başkenti olarak Konstantinapolis’un (İstanbul) seçilmesidir. Bu iki çok önemli değişmeye ilave olarak pek çok değişim yaşanmış ve bu yaşanan değişimler bir anda tekerrür etmeyip, bazılarının oluşması yıllar ve hatta yüzyıllar almıştır. Bizans, içinde bulunduğu kronolojik durumdan dolayı tarihçiler tarafından Antik Çağ’dan Orta Çağ’a bir dönüşüm ve bir köprü olarak görülür (Gregory, 2005: 45-46). Roma devlet tarzı, Grek kültürü ve Hıristiyan inancı Bizans’ın temel unsurlarıdır. Hellenistik kültür ve Hıristiyan dininin Roma devlet geleneği ile bir sentez haline gelmesi Bizans’ı şekillendirmiştir. Bu sentez ise Batı Roma’nın 3. yüzyılda yaşamış olduğu sıkıntılardan dolayı Doğu’ya kayması sonucunda meydana gelmiştir. İmparatorluk Roma’ya ilaveten Doğu’da da merkezi yönetim merkezleri oluşturmaya başlamıştır. Ağırlık noktasının yer değiştirmesi, Imperium Romanum’un Hıristiyanlaştırılması ve yeni başkentin Boğaz’ın kenarında kurulması ile Bizans İmparatorluğu kurulmuştur (Ostrogorsky, 2006:25). DOĞU’NUN ZENGİNLİĞİ Coğrafya, tarihin sahnelendiği alandan ziyade, tarihte meydana gelen değişikliklerde etken olan bir faktördür. Coğrafya, kültür ve uygarlıkların inşasında ortaya çıkan taleplerin oluşumunda anahtar bir role sahiptir. Anadolu’nun de içinde bulunduğu Doğu coğrafyası içinde barındırdığı pek çok uygarlıkta olduğu gibi Bizans Uygarlığı’nda da etkin olmuştur. Napoleon Bonaparte “devletlerin politikaları onların coğrafyalarında yatar” diyerek coğrafyanın uygarlıkların inşasındaki temel rolünün altını çizer (Aktaran: Short, 1993: 71). İnsanoğlu, yeryüzünün bir ürünüdür. Yeryüzü onu beslemiş, görevler vermiş, düşüncelerini yönlendirmiş, onu güçlendirecek kemale erdirecek zorluklarla baş başa bırakmış, zekâsını keskinletmiş ve karşılaştığı sorunların çözümünü kulağına fısıldamıştır (Semple, 1909: 422). M. Foucault, tarihi, güçlerin olduğu kadar mekânların da hikâyesi olarak tanımlar (Aktaran, Tuathail, 1996: 44) Coğrafya, stratejinin anasıdır (Gray, 2003: 220). Uygarlıklar, yerleşim alanlarını seçerken toplumlarının geleceklerinin yol haritasını belirlerken coğrafyayı dikkate alırlar. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO Roma’nın Bizans ile yoluna Doğu Roma adı altında devam etmesi ve Doğu’nun coğrafi ve diğer unsurlarını kullanması stratejik bir hamledir. Konstantin’in Bizans’ın başkenti olarak Niş, Sofya, Selanik ve Truva ve İstanbul’u kafasında düşünüp tarttıktan sonra İstanbul’u seçmesi İstanbul’un Doğu ile Batı arasında var olan stratejik konumundan dolayıdır. Uygarlığın oluşmasına katkı sağlayan nedenlerden bir tanesi de coğrafyadır. Eğer bir coğrafi alan, yiyecek ve tabii kaynaklar bakımından verimli ise, eğer nehirler ulaşımı kolaylaştırıyorsa ve hepsinden önemlisi bir millet Atina, Kartaca, Floransa ve Venedik gibi dünya ticaretinin ana yolu üzerindeyse, o zaman coğrafya tek başına bir şey yaratmazsa da, uygarlığa gülümser ve onu destekler (Durant, 1996: 14). Doğu coğrafyası da Roma Uygarlığı’na gülümseyerek Roma’nın yeniden hayat bulması için zemin hazırlamış ve destek unsurlarını Roma’nın hizmetine sunmuştur. Doğu orjinli bir din olan Hıristiyanlık, pagan Roma’nın hayata yeniden tutunduğu bir kurtuluş ipi olmuş, Doğu’nun nüfus ve ekonomik zenginliği Roma’nın Doğu’da Bizans adıyla yaşamasını sağlamıştır. Ne zamanki Bizans Doğu’da kaybetmeye başlamış, Bizans için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. İslamiyetin ve ilerliyen yıllarda Türklerin fetihlerine maruz kalmaya başlaması, Bizans için sonun başlangıcı olmuştur. Doğu’nun kazanılması Bizans için bir diriliş unsuru iken, kaybedilmesi ise bir felaket unsuru olmuştur. Montaigne’e göre bir ulusun karakteri tarihi oluşumların en önemli etkenlerinden birisidir. Bu ulusal karakterde, bulunulan bölgede insanoğlu ve tabiat arasındaki etkileşimden etkilenir. Buckle ise, fiziki çevrenin insanoğlunun bazen önünü açtığını bazen de kapadığını söyleyerek, tarihin bu şartları göz önüne almadan anlaşılamayacağını söyler. (Huntington, 1937: 566). Bizans’ın multi-etnik bir toplum olması ve İmparatorluğu da farklı dönemlerde farklı etnik unsurların yönetmesi, yönetimde olan İmparatorlar’ın özellikle politik ve askeri alanlarda farklı politika izlemelerine neden olmuştur. Bu da İmparatorlar’ın karakterlerinin doğdukları coğrafyadan beslenmelerinden kaynaklanmıştır. Buckle’nın söylediğine en güzel örnek olarak Doğu coğrafyasının Roma’nın önünü açtığını söyleyebiliriz. Doğu’nun bir parçası olan Anadolu, uygarlıklara sunmuş olduğu zenginliği ile Uygarlıkların vazgeçilmez mekanlarından olmuştur. Anadolu’nun zengin kaynakları sadece bünyesinde kucak aştığı kavimlere geçim kaynağı olmakla kalmamış, aynı ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 109 110 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III zamanda Anadolu’yu istila eden kavimler tarafından da sömürge kaynağı olarak kullanılmıştır (Malay, 1983: 50). Anadolu’nun önceki adı olan Küçük Asya Eski Çağ’ın en zengin ülkesi olarak tanımlanır (Ramsay, 1923: 279). Cicero, Anadolu için “Topraklarının verimliliği, ürünlerinin çeşitliliği ve ihraç mallarının bolluğu açısından birçok ülkeyi geride bırakır” der (Cicero, 1908: 6.14). Küçük Asya’nın Eski Çağ’da dile getirilen zenginliği ilerliyen yıllarda da tarihte önemini kaybetmemiş ve Bizans Dönemi’nde Anadolu coğrafyası Bizans’ın politik, ekonomik ve askeri anlamda faydalandığı bir coğrafya olmuştur. Ege Denizi’ne kıyısı olan Batı Anadolu, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes nehirlerinin getirmiş olduğu alüvyon topraklarla Lidya Kralı Kroisos (M.Ö. 6.yy)’tan beri zengin ve bereketli toprakları ile bilinmektedir. Hellenistik ve Roma Dönemleri’nde de bu bölgenin yerleşim yeri olarak seçilmesi bu bölgenin zenginliğinin bir diğer göstergesidir (Whittow, 1996: 30). Bizans ordu birliklerinin büyük kısmı ve en seçkin olanları Anadolu’daki themalarda (eyaletlerde) bulunuyordu. Doğu- Batı arasındaki önemli kara ve deniz yolları Anadolu’dan geçiyor, Kutsal topraklara gitmek isteyen Avrupalı Hıristiyanlar Anadolu güzergahını kullanıyorlardı. Anadolu topraklarında bulunan themaların komutanları, hem rütbe hem maaş bakımından diğer komutanlardan üstündü (Baskıcı, 2009:16). Suriye ve Mısır’ın verimli tarımsal arazilere sahip olması ve bu bölgelerin kaybedilmesi, Bizans için önemli bir kayıp olmuştur. Asi Nehri ve Fırat Nehri arasında kalan Suriye’nin yüksek yaylaları ve bu bölgedeki geniş popülasyon Bizans için önemli bir değerdir. Küçük Asya hem politik hem de coğrafi olarak Bizans İmparatorluğu’nun merkezidir ve 11. yüzyılın sonuna kadar Bizans’ın kalbinin attığı yerdir (Gregory, 2005: 11). Doğu coğrafyası, bir tarafta tarım ürünleri ihracatçısı Akdeniz iklimine sahip az ya da çok verimli, iyi yağış alan ve sulanan ovalara (alüvyonlu Nil ve Küçük Asya ovaları), diğer taraftan ise karasal iklime sahip olan sıradağlarla çevrilmiş Anadolu Platosu’na sahiptir. Tek enerji kaynağı diyebileceğimiz orman ise, İmparatorluğun ekonomik ve askeri gücünün temeli olan gemi yapımının temel malzemesiydi. Pontus, Toroslar, Likya, Doğu Suriye İmparatorluğu’un Doğu tarafından kereste elde ettiği ormanlık alanlardır. Tahmini olarak Doğu İmparatorluğu’nun 350 yılında nüfusu 24 ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO milyon civarındadır (Morrisson, 2014: 211-212). Diğer doğal kaynaklara ilave olarak Doğu’nun kalabalık ve karmaşık nüfus yapısı Bizans’ın bir diğer dayanak unsuru olarak göze çarpmaktadır. Hayvancılık açısından ise Küçük Asya, Nil Deltası, Kuzey Suriye ve Filistin bölgeleri Doğu’nun hayvancılık merkezleriydiler. Bizans İmparatorluğu’nun at çiftliklerinin çoğunluğu ise Phrygia bölgesindedir (Merrison, 2014: 219). Bizans, Doğu topraklarının kaybetmeden önce sürekli ve verimli bir şekilde tarımsal ürünler elde edebileceği topraklara sahiptir: Mısır, Balkanlar, Kuzeybatı ve Batı Anadolu’nun kıyı ovaları Bizans’ın tahıl merkezleriydiler. Fakat Mısır’ın kaybedilişi, Konstantinopolis’i Balkanlara ve Küçük Asya’ya daha bağımlı kılmıştır. Bir başka ifade ile Mısır’ın kaybedilmesiyle birlikte Anadolu ve Balkanlar Bizans ekonomisini belirleyen parametreler olmuşlardır. Yaklaşık bir tahmine göre 7. yüzyıldaki toplam gelir kayıpları 6. yüzyıl gelirlerinin % 75’ine tekabül etmektedir ki bu oranda büyük bir kayıptır ve devlet yönetimini tüm yönleriyle etkilemiştir (Haldon, 1990:10; Handy, 2008: 619). Roma ve Bizans, ağırlıklı olarak kırsal bir toplumdur ve tarıma dayalı bir ekonomisi vardır. Köyler ve şehirler günlük gıda vb.tüketim ihtiyaçlarını yakın bölgelerden temin ederler. Sadece büyük şehirler ve zengin insanların başka bölgelerden ürün satın alabilecek gücü vardır. Sadece Roma ve Konstantinopolis uzak bölgelerden büyük miktarda gıda ürünü satın alma imkanına sahiptir. Çünkü bunun için gereken finansal yükünü devlet karşılamaktadır. Mısır kaybedilmeden önce Konstantinopolis’in tahıl ihtiyacı neredeyse tamamı Mısır’dan karşılanmaktaydı. 640-650’den sonra Trakya, Paphlagonia ve bir ölçüde Pontus, Anadolu’nun kuzey batı kesmi olan Bithynia tahıl ürünlerinin vb. diğer ürünlerin tedarik edildiği merkezler olmuşlardır (Haldon, 1990:11). Batı Roma İmparatorluğu’nun Batı’da ayakta kalma çabasının başarısız olup, Doğu’da bin yıl daha Doğu Roma (Bizans) adıyla yaşaması tarihçilerin her zaman sorduğu bir soru olmuştur. Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Doğu Roma’nın 330 yılından 1453 yılına kadar süren 11 asırlık mevcudiyetinin temel nedenlerinden birisi de Doğu’nun zenginliğidir. Batı Roma istilalarla uğraşırken Küçük Asya’nın o dönemde istila sıkıntısı yaşamaması, Doğu Roma’nın kurulmasında etken bir unsur olmuştur. Küçük Asya’nın para ve insan gücüne sahip olması, Doğu Roma’yı ayakta tutmuştur (Baynes, 1943: 35). Para dolaşımı ya da bir diğer ifade ile kullanılabilir zenginlik, büyük ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 111 112 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III oranda geniş ve gelişmekte olan nüfusa bağlıdır (Charanis, 1975: 3) ve Bizans’a da bu katkıyı da Anadolu coğrafyası sağlamıştır Adriyatik Denizi’nden Fırat kıyılarına kadar uzanan bir coğrafyaya hakim olan Bizans, Doğu’da Anadolu coğrafyasını kaybettiği zaman zayıf bir Balkan prensliği konumuna düşmüştür. İslamiyetin ortaya çıkması ile Kuzey Afrika, Mısır, Suriye gibi eyaletlerini kaybeden Bizans, 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’dan da toprak kaybetmeye başlamış ve bu savaşa “Sonun başlangıcı” adını vermiştir. BİZANS KİMLİĞİ Bizanslılar, etnik anlamda bir halk değildiler. Bizans’ın nüfusu farklı toplumlardan oluşmaktaydı. Konstantinopolis kurulduğu esnada hem Hıristiyanlar hem de paganlar için norm teşkil eden ve Bizans’ta kültür nişanesi olarak kalan Yunanca klasik eğitim, herhangi bir etnik anlam taşımazdı. Devlette yükselme, eğitim alabilecek herkese açıktı. M.S. 3.yüzyılda Bizans coğrafyasında ele geçirilmiş eyaletlerde vatandaş olmayanlar ile vatandaş olanlar arasında herhangi bir resmi ayırım yoktu. Önemli olan etnik kimlik ya da bölgesel köken değil, ortak kültür, ilişkiler ve statüydü. Büyük İskender sonrası oluşan Hellenistik kültürden miras kalan kent kültürü ve Yunanca’yı Doğu’ya yayma eğilimi yaygındı. Bizans, herhangi bir etnik kökenden, nüfusun işgal ettiği bir bölgede etnik bir gruplaşmaya bağlı olarak değil, farklı etnik ve kültürlerin karşılıklı kaynaşmasıyla gelişmişti (Cameron, 2015:10). İmparatorluğu’un Batı yarısında Latince hakimken, Doğu yarısında Grekçe hakimdir. Tüm büyük başkentler gibi Konstantinopolis de heterojen unsurlardan oluşmakta ve bir rivayete göre insanlığın bildiği yetmiş iki dilin hepsi konuşulmaktaydı. Her sınıftan taşralı vardı. Askeri birimlerde Isaurialılar, Iliryalılar, Trakyalılar, Germenler, Hunlar vardı. Suriyeli, Mısırlı, Mezopotamyalı keşişler İmparatoriçe Theodora’nın himayesinden yararlanmak için Konstantinopolis’e gelmişlerdi. Yahudiler, zanaatkar ve tüccar olarak bulunuyorlardı. Kırım yaylasına Gotlar yerleşmişti. M.S. 3. yüzyılda Phrygia’da Phryg dili, Galaya’da Kelt dili, Kapadokya’da Kapadokya dili görülmekteydi. Bunlar bölgenin yerel dilleri olarak yer alıyordu. Ermeniler, Slavlar, Süryaniler diğer adlarını sayabileceğimiz etnik gruplardı (Mango, 2011:19-25). ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO Cyril Mango, bir Bizans ulusunun hiçbir zaman var olmadığını söyler. İmparatorluk bünyesinde var olan halkları bir arada tutan iki unsur vardır. C. Mango’nun “dayanışma bağları” olarak adlandırdığı bu iki bağ, bölgesel ve dinsel bağdır. Bölgesinden uzaklaşan diğer bölgenin yabancısına dönüşmektedir: “Kurnaz Süryani”, “Görgüsüz Paflagonyalı”, “Yalancı Giritli” vb. farklı bölgelerin birbirlerini adlandırdığı küçültücü ifadelerle karşılaşılmaktadır. İskenderiyeliler, Konstantinopoliste alaya alınırken, Ermeniler kaba bir millet olarak anılmaktadır (Mango, 2011:37). Dinsel kimlik, genelde bölgesel kimlikten daha güçlü hissedilmektedir. Din, bazı tarihçiler tarafından İmparatorluğu bir arada tutan bir unsur olarak görülürken C. Mango, Hıristiyanlığın birleştirici olduğu kadar ayrıştırıcı yönlerinin de olduğunun altını çizer ve Hıristiyanlığın evrensel bir bağ yaratmadığını ve var olan ayrışmayı daha da genişlettiğini ifade eder (Mango, 2011:19). Diğer taraftan nedeni bilinmeyen bir sorgulamada Aziz Gregorios Dekapolites, Trakya Ainos’ta sorgulandığı zaman “Sen kimsin, hangi dindensin” sorusuna “Ben bir Hıristiyanım, anam babam filancadır ve Ortodoks mezhebindenim” der (Mango, 2011:38). Hıristiyanlık II. yüzyılda ön plana çıkmaya başlayınca toplum tarafından bölücü bir unsur olarak görülmeye başlanmış ve pagan toplum, kendi değerlerini paylaşmayan Hıristiyanlar yüzünden gazaba uğrayacaklarını düşünmüşlerdir. Hıristiyanların gizli toplantıları siyasal olarak şüphe uyandırmış ve II. Yüzyıl, Hıristiyanlığın ayrı bir din olarak ortaya çıktığı dönem olmuştur (Kaçar, 2009: 23-24). 3. Yüzyıl ve devamında Orta Anadolu’daki Hıristiyanlık, yoğun fakat dağınık ve kimi zaman Yahudi ve pagan nüfusla birlikte yaşayan bir resim ortaya koyar. Bir şehir Hıristiyan iken komşu şehir pagan olabilir. Kuzey Isauria ve Lycaonia’da Hıristiyanlığın azınlıktan çoğunluğa doğru ilerleme safhası ise M.S. 220’den 3. yüzyılın sonuna doğru uzanan bir süreci kapsar. IV. Yüzyıl’da Roma İmparatorluğu, üzerindeki ağırlığı çekemeyen teraziye benzetilir (Cumont, 1911: 20). Politik ayrım, uzun süredir devam eden kutuplaşmalar artırmıştır ve bu süreç Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlık ile tanışmasına vesile olmuştur. Pagan dini ile askeri motive etmekte zorlanan Bizans, öte dünya inancı ve şehadet kavramı olan Hıristiyanlar ile askeri gücünü artırmayı düşünmüştür. Konstantinopolis’in başkent oluşu ile Bizans, Karadeniz ve Akdeniz havsanına kolaylıkla erişebilme imkanına kavuşmuştur. Bizans, bütün yönlere- Balkan ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 113 114 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III yarımadasına, Tuna vadisine, Adriyatik ve Karadeniz kıyılarına, Anadolu’ya, Kafkasların ötesine, Yukarı Mezopotamya ve Suriye’ye ulaşan bir konuma sahip olmuştur. İmparatorluğun artık bir deniz başkenti vardı: Konstantinopolis. M.S. 6. yüzyıl Bizans Tarihçisi Prokopius’a göre “Deniz, bir şehri taç gibi sarar, kalan parçası tacı kapamağa yarardır”. Denize ilave olarak Bizans karadan da korunmaya çalışılmış ve Anastasios (491-518) döneminde önceden başlayan sur inşası tamamlanmıştır (Seidler, 1980:3). ISAURIA HANEDANLIĞI ( 717- 802) VE III. LEO Bizans İmparatorluğu tarihinin Isauria Hanedanlığı Dönemi, tarihçiler tarafından anlaşılması bakımından oldukça zor bir dönem olarak telakki edilir. Buna sebep olarak ta Isauria Hanedanlığı Dönemi’nde egemen olan Ikonokolast (tasvir kırıcı) İmparatorlar hakkında tutulan kayıtların çoğunun Ikonoklast hareketine karşıt olanlar ya da bunlar tarafından zarar görenler tarafından yazılmasıdır. Bu dönemi savunanlar hakkında yazılan eserler, sonraki dönemde Ikonoklast hareketi heretik bir hareket olarak kabul edildiği için tahrif edilmiş, çarpıtılmış ve yok edilmiştir. Ve bu yüzden bu dönem hakkında tarafsız bir yorum bulunması oldukça zordur (Diehl, 1923, 1). Isauria Hanedanlığı Dönemi’nden önce M.S. 7. yüzyılda Bizans önceki gücüne oranla daha dar bir alana sıkışmış durumdadır. Doğu’ da Araplar, Batıda ise Slavların Balkanlara doğru ilerleyişi Bizans’ın farklı cephelerde toprak kaybına ve birlik gösterememesine neden olmuştur. G.Ostrogorsky, Bizans’ın bu dönemde Doğu’da Araplara karşı toprak kaybetmesi sonucunda Küçük Asya’nın öneminin bir kat daha arttığının altını çizer. Mısır, Mezopotamya, Suriye ve Filistin’in kaybedilmesi, yok olma tehdinin yaklaştığının bir göstergesidir. Tehdit, Küçük Asya kapılarında beklemektedir. 670 yılında Araplar tarafından Konstantinopolis kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması, İmparatorluğu’un başkentinin kaybedilmesinin önüne geçmiş ve Küçük Asya’da Bizans’ın hakimiyetinde kalmaya devam etmiştir. Bizans’ın geleceği bu kuşatmanın püskürtülmesiyle garanti altına alınmıştır. Bundan dolayı da Küçük Asya, Ortaçağ Bizans’ın temel ve kurucu unsurudur. Pek çok kez istila ve işgal hareketlerine maruz kaldıysa da tamamen elden çıkmamış ve Bizans gücünün en en dayanıklı siperi olmuştur (Ostrogorsky, 1959: 3). Devleti yeniden disipline altına alma ve restorasyon çabaları, Küçük Asya’da başlamıştır. Bir nevi eyalet sistemi olan askeri ve idari bir organizasyon olan Thema ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO sisteminin ilk kez hayata geçmesi Bizans’a güç vermiştir. Sınırlarda toprak kaybına rağmen iç bölgelerde sağlanan dayanışma birleştirici bir unsur olmuştur. Ostrogorsky, Batı Roma çökerken Doğu Roma’nın ayakta kalmasını, Bizans’ın Küçük Asya’da sağladığı iç birlikteliğe bağlar. Küçük Asya’da devletin yeniden organize edilmesi, Bizans’ı ortaya çıkarmıştır (Ostrogorsky, 1959: 3-4). Bizans, farklı milletlerden oluşan bir kümedir ve Konstantinopolis’te bu kümenin merkezidir. N. P. Kondakov gibi bazı tarihçiler Doğulu göçmen kavimlerin Bizans İmparatorluğu’nun gelişiminde tarihsel bir rolü olduğunun altını çizerler (Ostrogorsky, 1959: 20). Isauria Hanedanlığı da Bizans’ın yeniden restorasyon sürecinde önemli rol oynamış bir hanedanlıktır. Bizans 7. yüzyılda birleşik bir yapıya sahip değildi. Farklı kaderleri ve yapıları olan pek çok bölgeden oluşmaktaydı. Küçük Asya, Bizans’ın iç ve dış gücünün kaynağı idi ve bundan dolayı yeniden dirilmesine neden olan gücün siper noktası olmuş, sağlam ve sarsılmaz şekilde bu yüzyılı atlatmıştır. Balkanlarda Slav kolonizasyonu ve Avar istilaları, Bizans’ı sahil bölgesine sıkıştırırken, Karadeniz’de ise var olan gücünü korumaya çalışmıştır. Ostrogorsky, tüm bu olanlardan sonra Bizans’ın yönünü doğuya çevirdiğini fakat bazı tarihçilerin dediği gibi Doğulu bir devlet olmadığını vurgular. Bizans, Romano-Germanik Batı ile İslami-Doğu arasında özel bir yere bir Grek devleti olarak konuşlanmıştır. Farklı ulusları barındırdığı için etnik anlamda Grek değildir fakat politik ideoloji bağlamında Roma mirasına sahiptir. Grek kültürü ve diline bağlı bir devlet olmuş fakat Hellenistik Dönem sonrası oluşan etkileşim sonucu oluşan Doğu-Batı sentezi Bizans’ı da etkilemiştir (Ostrogorsky, 1959: 20). M.S. 7. yüzyıl Grek ve Ortaçağ Bizans’ı, yarı antik, yarı Latin olan kendisinden önce gelen Batı Roma Dönemi’nde ve çağdaşı Romano-Germanik Batı’dan şaşırtıcı bir şekilde farklıdır. Kültürel ve dil ayrımın doğal seyri, Latin Batı ile Grek Doğu arasındaki kademeli olan ayrışmada belirleyici bir unsur olmuştur (Ostrogorsky, 1959: 21). Küçük Asya bu bağlamda Bizans’ı ayakta tutan bir coğrafya olmuş, Isauria Hanedanlığı ise bu coğrafyada konuşlanan bir bölge olarak bir dönem Bizans’a katkı sağlayan bir unsur olmuştur. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 115 116 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III Isauria Hanedanlığı Dönemi’nden önce İmparator olan III. Theodosios (715-717) tahta çıkmadan önce son yirmi yılda İmparatorluk altı kez el değiştirmiş, çoğunluğu da şiddetle sona ermişti. Tarihçiler, Konstantinopolis kurulduğu andan itibaren bu denli bir çatışma ortamı olmadığını dile getirirler. Isauria Hanedanlığı ve Isauralı İmparator III. Leo (717-741) 1bu anlamda İmparatorluk için bir kurtuluş vesilesi olmuştur (Norwich, 2012:284). Isauralı İmparatorlar, toplumsal, siyasal ve dinsel bir devrim gerçekleştiren liderler olarak tanımlanır (Levtchenko, 2007:140). III. Leo İmparator olduğunda artık herkes İmparatorluk’tan ümidini kesmiş, Roma’nın başına gelen çöküş sürecinin Konstantinopolis için de gerçekleşeceğini bekler duruma gelmişlerdi. Hiçbir insan gücünün bu felaketten kurtaracağına inançları kalmamıştı (Finley, 1853: 2). 717 yılında İmparator III. Leo ile başlayan ve yaklaşık 802 yılına kadar kadar süren Isauria Hanedanlığı Dönemi’nde gerçekleştiren ve birliği sağlamada etkin bir unsur olan yenilik, özgür köylülere yeni haklar sağlamak ve onların gücünden faydalanmak olarak görülür. Köylülerin sağladığı katkı, ekonomik bir dirilmeye neden olmuştur. Ekonomik anlamda yaşanan çatışma, iki dini kurum olan ve gücünü imparatorluktan alan kilise ile gücünü halktan alan manastır arasında gerçekleşmiştir (Seidler, 1980: 14). Her ne kadar dinsel bir hareket olarak görülse de politik ve ekonomik bir mücadelenin de sonucu olan Ikonokolazm hareketi, kilise üzerinde İmparatorların egemenlik kurması, Araplar ile yapılan mücadele de elde edilen başarılar ve Arap saldırılarının belirli bir süre püskürtülmesi, kanunu düzenlemeler, thema örgütlenmesinin yaygınlaştırılması, Bizans’ı kaos ortamından kurtarmış ve tekrar yönetiliebilir hale getirmiştir. Isauria Hanedanlığı ve III. Leo Dönemi’nde ortaya çıkan tasvir karşıtlığı olarak tanımlanan Ikonoklast hareketi sadece dini bir mücadele hareketi olarak anlaşılmamalıdır. Bu hareket 8. yüzyıl da III. Leo Dönemi’nde meydana gelen politik, sosyal ve ekonomik alanda Bizans Imparatorluğu’nun yeniden inşa sürecinin bir parçasıdır. Bu açıdan bakılmadığı zaman Isauria Hanedanlığı ve III. Leo sadece bir mezhep ve heretik bir hareket olarak anlaşılma ihtimalini doğurur (Diehl, 1923, 1). 1 III. Leo köken olarak Kommagene Bölgesi’nin bir şehri olan Germenicia (Maraş) ‘ya bağlıdır. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO III. Leo, 717 yılında Aya Sofya’da patrik Germanus tarafından İmparatorluk tacını giymiştir. II. Justinianos’un ikinci İmparatorluk Dönemi’nde (705-711) spatharios rütbesiyle İmparatorluk muhafız alayına katılmıştır. Doğu’daki tampon devletlerle mücadele için görevlendirilmiş, Araplarla devamlı iletişim halinde olmuş, Arapların belirli bir süre geri çekilmelerini sağlamıştır (Haldon, 1990: 82). II. Anastasios tarafından Anatolikon’a (Anadolu) strategos (vali) olarak atanmıştır. Arapları tanıması ilerliyen kendi kariyeri için avantaj sağlamıştır. İmparatorluk Arap istilalarını ile boğuşurken Arapları tanıyan III. Leon’yu tercih ederek bilinçli bir adım atmıştır. Konstantinopolis’in Araplar tarafından 717-178 yıllarında kuşatılması ve ele geçirilmesinin önlenmesinde III. Leo’nun payı büyüktür. III. Leo’nun göstermiş olduğu başarıdan dolayı III. Leo İmparatorluk için bir can kurtarıcı, bir nevi Mesih olmuştur. Konstantinopolis doğumlu bir keşiş olan Theophanes, Tanrı’nın ve Tanrı Doğuran (Theotokos) Meryem’in Hıristiyan İmparatorluğu’nun baş şehrini koruduğunu ve Tanrı’nın kendisine sadık kalanları asla terketmediğine vurgu yapar (Diehl, 1923, 3). Isauria adı, İlk Çağ yazılı kaynaklarında bir bölge adı olarak geçer. Bölgenin sınırları konusu tam olarak belli değildir. Antik Kaynaklara göre Isauria Bölgesi’nin merkezi Konya’nın güneyindeki Bozkır, Hadim ve Taşkent ilçeleridir. Antik Çağ yazarlarından M.Ö.90-30 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı tarihçi Diodoros Büyük İskender’in generallerinden olan Perdikkas’ın Pisidia istila ettikten sonra Isauria Bölgesini kuşattığını, Isaurialıları ölüme zorlayıp, şehri yaktığını belirtir (Diodoros, XVIII,22). Strabon (M.Ö.64-24), Isauria Bölgesini Lykaonia sınırları içinde gösterir. Isauria Bölgesini Eski ve Yeni Isauria olarak tanımlayan Strabon bu bölgenin çok iyi tahkim edilmiş olduğunu ve halkının soyguncu olduğunu dile getirir (Strabon, XII,6). Isauria Bölgesi kilise listelerinde Leontopolis olarak geçmektedir. İmparator Zenon (476-491) Dönemi’nde her şehir aynı zamanda bir piskoposluk merkezi iken Leontopolis ile Isauropolis’in tek bir piskoposluk çatısı altında olması sağlanmıştır (Ramsay, 1960, 97-98). M.S. 5. yüzyılda kilise listelerinde Leontopolis olarak adı geçen Bozkır’ın Ikonoklazm hareketini başlatan ve Bizans’ı yeniden dirilten III. Leo (717-741) ile alakası yoktur. III. Leo’nun kökeni Kommagene Bölgesi’nden Germenicea2 adlı bir 2 Kahramanmaraş İli Sınırlarında bir Antik Kent. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 117 118 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III bölgeden gelmektedir. Leontopolis ismi III. Leo’dan daha çok 451-474 yılları arasında Bizans İmparator’u olan Trakyalı I. Leo’dan gelme ihtimali daha yüksektir. Çünkü Leontopolis ismi I. Leo (451-474) Dönemi ile kronolojik olarak uyum sağlarken III.Leo ile aralarında iki asır fark vardır. Isauria Hanedanlığı Dönemi İmparatorları olmalarına ve Bozkır’ın adının Leontopolis olarak geçmesinden dolayı I.Leo ve III.Leo’nun Isaurialı olma beklentisi oluşmuştur fakat Isauria Dönemi’nin Isaurialı olan tek Bizans İmparatoru Zenon’dur. Isaurialı Zenon, I. Leo’nun ordudaki komutanı olarak geldiği Konstantinopolis’te I.Leo’nun kızı Adriane ile evlendikten sonra Bizans İmparatoru olmuştur. Anadolu’dan soygunculukla ün salmış bir kabile olan Isaurialı birisinin İmparator olması Konstantinopolis’te pek sıcak karşılanmamasına rağmen Zenon 474475 yılları ile 476-491 yılları arasında iki dönem Bizans tahtında oturmuştur. SONUÇ M. Foucault, tarihi, güçlerin olduğu kadar mekânların da hikâyesi olarak tanımlar. Bu bağlamda Batı Roma tarih sahnesinden çekilirken Doğu Roma’nın tarih sahnesinde kalmasında Doğu’nun zenginliklerinin katkısı oldukça açıktır. Bu katkı kimi zaman tahıl ürünleri vb. gibi doğal zenginlikler ile olurken kimi zaman ihtiyaç duyulan insan sayısı ile olmuştur. Doğu ve Küçük Asya’nın zenginlikleri ve özelde Isauria Bölgesi’nin savaşcı halkı da Bizans’ın sıkıntılı dönemlerinde özellikle askeri alanda insani güç ile destek sağlayıp Bizans Uygarlığına katkıda bulunmuştur. Devletlerin başarılarında siyasi gerçeklerle coğrafi gerçekleri birlikte değerlendirmeleri yatmaktadır. Bizans, coğrafi gerçekleri dikkate alıp 1453 yılına kadar ayakta kalırken, Batı Roma’nın coğrafi gerçekliği Batı Roma’ya yaşama imkanı vermemiştir. Coğrafya uygarlıkların gelişiminde rolü olan unsurlardan birisidir. Küçük Asya coğrafyası da Bizans Uygarlığı’na sahip olduğu imkanlar ile katkıda bulunmuştur.. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA HANEDANLIĞI VE İMPARATOR III. LEO KAYNAKÇA Baskıcı, M.Murat, 2009, Bizans Dönemi’nde Anadolu, İktisadi ve Sosyal Yapı (900-1261), Ankara, Phoenix Yay. Baynes, Norman. H. 1943, The Decline of the Roman Power in Western Europe. Some Modern Explanations, The Journal of Roman Studies, Vol. 33, Parts 1 and 2, pp. 29-35. Cameron, Averil, 2015, Bizanslılar (Çev. Ö.Akpınar), Türkiye İşbankası Kültür Yay. Charanis, Peter, 1975, Cultural Diversity and the Breakdown of Byzantine Power in Asia Minor, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 29, pp. 1-20. Cicero (1908). On Pompei & Apos; Command (Edit. Albert Curtis Clark). Oxonii. e Typographeo Clarendoniano. Scriptorum Classicorum Bibliotheca Oxoniensis. Diehl, Charles, 1923, Leo III and the Isaurian Dynasty, The Canbridge Medieval History (Edit by. J.R. Tanner, C.W. Previte –Orton, Z.N. Brooke), Vol. IV.The Eastern Roman Empire (717-1453), Cambridge University Press. Diodoros, 1947, The Libray of History, Loeb Classical Edition, Durant, Will, 1996, Medeniyetin Temelleri. (Çev. Nejat Muallimoğlu). İstanbul. Birleşik Yayıncılık. Finley, Georger, 1853, History of the Byzatine Empire 716-1057, Edinburg and London, William Blackwood and His Sons. Gray,Colin S. (2003). Coğrafya Kaçınılmazdır Kuramı (Edit.Gray,Colin S. ve Sloan, Geoffrey). Jeopolitik, Strateji ve Coğrafya. (Çev.Tuğrul Karabacak).Ankara. ASAM. 215-237. Gregory, Timothy, E. (2005), A History Of Byzantium, Blackwell Publishing. Haldon, J.F., 1990, Byzantium in the Seventh Century: The Transformation of a Culture, Cambridge University Press. Hendy, Michael F. 2008, Studies in the Byzantine Monetary Economy C.300-1450, Cambridge, Cambrdige University Press. Huntington, Ellsworth,1937, Geography and History, CJES. Vol.3 No. 4. 565-572. Kaçar, Turhan, 2009, Geç Antik Çağda Hıristiyanlık, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.23-24. Levtchenko, M.V. 2007, Bizans Tarihi (Çev. M. Selen), İstanbul, Doruk Yay. Malay, H. 1983, Batı Anadolu’nun Antik Çağdaki Ekonomik Durumu. EÜ. Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi. II. 50-61. Morrisson, Cécile, 2014, “Bizans Doğusu’nda Nüfus, İktisat ve Toplum”, Bizans Dünyası Doğu Roma İmparatorluğu 330-641, İstanbul, Ayrıntı Yay. Norwich, J.J. 2013, Bizans Erken Dönem (M.S. 323-802), İstanbul, Kabalcı Yay. Ostrogorsky, G. 1959, The Byzantine Empire in the World of the Seventh Century, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 13, p.1-21. Ostrogorsky, George, 2005, Bizans Devleti Tarihi, Ankara, TTK. Ramsay, W. M. 1923, Geography and History in a Phrygo-Pisidian Glen. The Geographical Journal. Vol. 61. No. 4. 279-296. Ramsay, W. M. 1960, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), İstanbul. Seidler, G.L., 1980, Bizansın Siyasal Düşüncesi (Çev. M. Tunçay), Ankara Üniversiteesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay. Semple, Ellen Churchill, 1909, The Operation of Geographic Factors in History. Bulletin of AGS. Vol. 41. No:7. 422-439. Short, J. Rennie, 1993, An Introduction to Political Geography, London and New York, Routledge Publishent. Strabon, 2005, Geographica, Antik Anadolu Coğrafyası, XII, XIII,XIV, Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Tuathail, Gearóid, Ó, 1996, Critical Geopolitics: The Politics of Writing Global Space. London. Routledge. Wittow, Mark, 1996, The Making of Byzantium, 600-1025, Berkeley Los Angeles, University of California Press. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 119 120 ISAURIAN DYNASTY AND THE EMPEROR LEO III ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR