Münafıkların 50 Alameti Te’lif; Ebu Abdullah Abdurrahman Bin Ali Bin Hasen el-Arûmî Tercüme; Ebu Muaz Yücel Seyfullah Erdoğmuş بسم هللا الرمحن الرحيم Mütercim’in Takdimi Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür. "Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i İmran 103) "Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (Nisâ 1), "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur." (Ahzâb 70-71) 1 Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir. Müellif bu kitabı Kuran ayetleri ve hadisi şeriflerde anlatılan nifak sıfatlarını derleyerek hazırlamış, sonunda da nifak hasletlerinden kurtuluşa dair ipuçları vermiştir. Gerek toplum bazında münafıklar, gerekse ferdî planda içteki nifak hasletleri; Allah’ın emri ve rızasına göre yaşama melekesini zayıflatırken, insanlar ve şeytanlardan oluşan dış düşmanların kabiliyetlerini güçlendirmektedir. Rabbimiz Azze ve Celle’den hem ferdî hem de içtimaî olarak bütün Müslümanları nifaktan ve münafıkların şerrinden korumasını ve kurtarmasını, bu kitabı da bu amaca bir vesile kılmasını dileriz. Ebu Muaz Yücel Seyfullah Erdoğmuş Çubuk/Ankara -15 Receb 1427 2 Müellifin Mukaddimesi Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd, rasullerin en şereflisi, güvenilir ve doğru sözlü olan Muhammed Bin Abdullah salât ve selam olsun. Bundan sonra; Bütün peygamberler, Allah’a ve rasullerine iman etmeyen, Allah’ın haram kıldığını haram ve helal kıldığını helal saymayan kavimleri Allah’a davet yoluna yönelmişler, peygamberlerin davetinin önünde de peygamberlere eziyet eden, onları öldüren ve iman edenlere zulmedenler engel teşkil etmişleridir. Diğer taraftan ahiretleri karşılığında dünyalarını satanlar, canlarını, mallarını ve zamanlarını Allah için harcamışlardır. İnsanlar; kâfirler ve müslümanlar olmak üzere iki fırka idi. Her bir fırka diğerinin karşısında olmuştu. Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelince, o, bu iki fırkadan ayrı kendi başına bir fırka daha taksim etti. Bu fırka Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in asrında münafıklar diye isimlendirilen, iman etmiş gibi gözüken ama içlerinde küfür ve zındıklık gizleyen, İslam adı altında İslam’a tuzak kuran, Müslümanların ortasında, ümmet bedenini içten kemiren bir kurt gibi yaşayan fırkadır. Onlar hakkında Kuran ayetleri inmiş, onların vasıflarını ve özelliklerini, müminlere açıklamıştır. Zira şüphesiz, günler ve geceler devam ettikçe nifak da devam edecektir. Her gün düşmanlıkları 3 şiddetlenmekte, gizledikleri ortaya çıkmakta, İslam zayıfladıkça, içlerinde gizledikleri küfür ve zındıklıkları kuvvetlendiği zaman bunlar zuhur etmektedir. Müslümanların zayıfladığı şu günlerde bunların düşmanlık ve nefretleri belirginleşmekte, alenen ilan etmektedirler. Kâfirlerle el ele verip, korkmadan ve umursamadan sadık, ihlâslı Müslümanları tahrik ediyorlar ve yeryüzünde fesat ile kötülük yapıyorlar. Huzeyfe radıyallahu anh der ki; “Bugün aranızda bulunan münafıklar, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zamanındaki münafıklardan daha kötüdür.” “Nasıl olur bu?” dediler. Dedi ki; “Onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında nifaklarını gizlerlerdi. Bugün ise izhar ediyorlar.” El-Hattabî dedi ki; “Bunun anlamı şudur; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanındaki münafıklar müslüman olmuş değillerdi. Sadece riya ve nifak olarak İslam’ı izhar ediyor, kalplerinde küfrü gizliyorlardı. Bugün ise İslam yayılmış, insanlar İslam toprakları içinde dünyaya gelmiş, münafık olanlar tevatür ile bilinmiştir. İslam’ı izhar eden ve içinde bunun zıddını gizleyen mürteddir. Zira onun nifakı küfür nifakıdır. Bu, dini ve imanı kabul ettikten sonra meydana gelmiştir. Allah Huzeyfe’ye rahmet eylesin, bu onun asrında böyle ise, ya bizim zamanımızda halleri 4 nasıldır?! Şeksiz şüphesiz, onlar bu ümmete karşı başka düşmanlardan daha şerli ve daha tehlikelidirler. Bu yüzden Allah Teala, Kitab’ında münafıkların sıfatlarını yeteri kadar ve apaçık bir şekilde açıklamıştır. Bunları okuduğunda ve Müslümanların çoğunun durumları ile karşılaştırdığında elbette okuduklarında sana ne kadar şiddetli bir uyarı olduğunu göreceksin ve bakışların gerçekten çok tehlikeli bir şeye yönelecektir. Dikkat et! O, Müslümanlardan büyük çoğunluğunun bütün münafıklık sıfatlarına sahip olmasalar da, onların pek çok sıfatlarıyla vasıflanmalarıdır! Bu, Müslümanların çoğunun, münafıkların sıfatlarını, nifakın neticelerini ve nifak riskini, gerek umursamamaları sebebiyle ve gerekse bilmemeleri sebebiyle gafil kaldıkları bir meseledir. Bu kitapta geniş bir şekilde münafıkların Kitap ve Sünnet’te geçen sıfatlarından çoğunu bir araya getirdim. Pekiştirme ve takviye gibi büyük bir fayda sağlayacağı için bazen diğer bir sıfat ile müşterek olan sıfatlar ayrı sayılmış ve detaylı anlatılmıştır. Bazen de, bunları içlerinde gizleyip şüphe eden bazı insanları, münafıkların bazı sıfatlarına karşı uyarmak için sözü uzattım. Bu sıfatlar Müslümanlardan; hâkimler, facirler, fasıklar, suçlular gibi belli bir tabakaya yönelik değildir. Bilakis bunlar aynı şekilde abidlere ve zahidlere de yöneliktir. Herkes kendisinde nifak veya nifak sıfatı bulunduğundan korkmalıdır. Ancak bir münafık kendisini bundan güvencede hisseder. 5 Ey sevgili kardeşim! Konunun ciddiyetinden dolayı, vefasızlık etmemeni umuyorum. Kitapta küçük ya da büyük okuduğun sıfatları kendi durumunla karşılaştır. Nefsinde bu hastalığın isabet etmiş olduğunu görürsen, derhal çare bulmaya ve tedavi etmeye koş. Kendinde bu sıfatların bir kısmını bulursan, acele et ve Allah’ın Kitabı ve Rasulünün sünnetinde bunun şifasını araştır, bu sıfatı terk etmek için mücadele et. Eğer nifaktan uzak isen – bir kimsenin bunu söyleyeceğini düşünmüyorum – bu nimeti için Allah’a hamd et, Allah katında derecenin yükselmesi için ve nifaktan korunma olması için salih amellerini artır. Ve ey nifakın tehlikesinden ve nifakın, münafıkların sıfatı olduğundan gafil olan kimse! Bu satırlar sana bir kısmından veya tamamından gafil olduğun şeyi açıklamaktadır. Allah Azze ve Celle’den, kulakları açmasını, göğüsleri genişletmesini, azı faydalı ve bereketli kılmasını, bizleri nifaktan ve nifak ehlinden korumasını ve ayıplarımızı bize göstermesini dilerim. Şüphesiz bunda Veli ve Kadir olan O’dur. Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. 6 Selef’in Nifak’tan Korkusu Ey ameliyle gururlanan, namazını beğenen ve Allah’ın kusurları örtmesine aldanan müslüman! Sen kendisi hakkında nifaktan korkmayan saf kimse misin? Hakikatte böyle bir kimse saf değildir. Gerçek saf kişi; kendisi hakkında nifaktan korkan ve ondan sakınandır. Önünde, aralarında cennet ile müjdelenenlerin de bulunduğu fakat buna rağmen kendileri hakkında nifaktan korkan, bu ümmetin selefinden takva sahibi, temiz, abid ve zahitlerinden nakledilen sözleri bulacaksın. Bu sözleri bize İbn Receb rahimehullah naklediyor ve diyor ki; “Bundan dolayı sahabeler kendileri hakkında nifaktan korkuyorlardı. Ömer radıyallahu anh, Huzeyfe radıyallahu anh’e kendisini soruyordu. Ebu Reca el-Utaridi’ye: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından yetiştiğin kimseler, nifaktan korkuyorlar mıydı?” diye soruldu. Dedi ki: “Evet. Allah’a hamd olsun güzel bir zamana yetiştim. Evet, (korkuları) şiddetliydi, evet şiddetliydi.” Buhari Sahih’inde dedi ki: İbnu Ebi Müleyke şöyle dedi: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından otuz kişiye yetiştim, hepsi de kendileri hakkında nifaktan korkuyorlardı.” El-Hasen’in şöyle dediği zikredilir: “Ondan ancak mümin korkar ve ancak münafık kendisini ondan güvencede hisseder.” El-Hasen’den rivayet edildiğine göre şöyle yemin etmiştir: “Hiçbir münafık gelip geçmedi ki, kendisini nifaktan güvencede hissetmemiş olsun.” O şöyle derdi; 7 “Kim nifaktan korkmazsa o münafıktır.” Bir adam Ebud Derda radıyallahu anh’ı namazında nifaktan sığınırken duydu, selam verince ona da dedi ki: “Senin nifak ile ne alakan olur?” Bunun üzerine dedi ki: “Allah’ım beni bağışla – üç defa tekrar etti - bundan emin olma, Allah’a yemin olsun, kişi bir saat içinde fitneye uğrar ve bir anda dininden döner” Bu konuda seleften nakledilen rivayetler gerçekten çoktur. Süfyan es-Sevrî: “Bizimle mürcie arasında üç fark vardır” dedi ve bunlar arasında şunu da zikretti: “Biz “nifak vardır” (iman ile birlikte nifak bulunabilir) diyoruz, fakat onlar: “Nifak yoktur (İman olduğu zaman nifak bulunmaz)” diyorlar. El-Evzaî dedi ki; “Ömer radıyallahu anh kendisi hakkında nifaktan korkmuştur.” Ona denildi ki: “Şöyle diyorlar; “Ömer radıyallahu anh, Huzeyfe radıyallahu anh’e bunu o gün kendisi hakkında nifaktan korktuğu için sormadı. Fakat o, ölmeden önce buna düşmekten korkuyordu.” Bunun üzerine dedi ki: “Bu bid’at ehlinin sözüdür. Ömer radıyallahu anh, kendisi için o anda nifaktan korktuğuna işaret etmiştir.” Şurası açıktır ki; Ömer radıyallahu anh, o anda kendisi hakkında küçük nifaktan korkuyordu. Günahların küfrün habercisi olması gibi, küçük nifak da büyük nifaka vesiledir. Günahlarda ısrar edenin ölüm anında imanının alınacağından korkması gibi, nifak hasletleri üzerine ısrar eden kimsenin de imanının alınacağı ve halis münafık olacağından korkulur. İmam Ahmed’e: “Kendisi için 8 nifaktan korkmayan kimse hakkında ne dersin?” diye soruldu. Dedi ki: “ “Kim kendisi için nifaktan emin oluyormuş? ElHasen, kendisinde amelî nifak vasıfları açığa çıkanı münafık diye isimlendiriyordu.“ (İbn Receb böylece devam eder.) Ey Müslüman kardeş! İmam Müslim’in Sahih’inde, Hanzala el-Esedî radıyallahu anh’den rivayet ettiği şu hadisi düşün: O ağlarken Ebu Bekir radıyallahu anh ona uğradı ve “Sana ne oldu?” dedi. O da; “Hanzala münafık oldu ey Ebu Bekir! Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize cennet ve cehennemi hatırlatırken gözümüzle görür gibi oluyoruz, dönünce eşlerle çocuklarla uğraşıyor, çok unutuyoruz” dedi. Ebu Bekir radıyallahu anh dedi ki: “Vallahi biz de böyleyiz” Bunun üzerine ikisi birlikte Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gittiler: “Ey Hanzala! Neyin var?” buyurdu. “Ya Rasulullah! Hanzala münafık oldu” dedi ve Ebu Bekir radıyallahu anh’e anlattığını ona da anlattı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: “Şayet yanımda bulunduğunuz halinizi devam ettirseydiniz, elbette meclislerinizde ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala! Bir saat öyle, bir saat böyle.” 9 Bu sahabelerin (Allah onlardan razı olsun) gizlide ve açıkta münafıkların bariz sıfatı olan muhalefetten nasıl korktuklarına bir bak! Nasıl oluyor da bizler, aramızda bazı nifak hasletlerinin artmış olmasına rağmen kendimiz hakkında Allah’ın tuzağından korkmuyoruz? Allah’ın tuzağından ancak hüsrana uğramışlar topluluğu korkmaz. 10 Nifak’ın Tarifi: Lügatte nifak; masdarı “nefaka”dır. “Nafikâe” kelimesinden türemiştir. Bu kelime bir delikten girip öbüründen çıkmak demektir ki, tarla fareleri hakkında kullanılır. Yerbu’ denilen bu tarla faresi iki yuva yapar. Birinin tavanı gayet yumuşak olur. Yuvanın birine saldırı olursa, öbür yuvanın yumuşak tavanını delerek kaçar. İki yuvadan birincisini gösterir, ikincisini ise saklar. (İbn Manzur; Lisanul Arab(10/358) Tacul Arus(7/79) Bu, dışta olanın zıddını içinde gizlemek veya iyilik izhar edip bunun muhalifini içinde saklamaktır. Istılah anlamı ise iki kısma ayrılır; itikadî nifak; iman konusunda için, dışa muhalif olmasıdır. Amelî nifak; içteki amelin dıştakine muhalif olmasıdır. İbn Receb bunu şöyle tarif eder; “Bu şeriat’ta iki kısma ayrılır. Birincisi: büyük nifak; o da insanın Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inandığını açığa vurup, bunun tamamına zıt veya bazısına zıt olanı içinde saklamasıdır. Bu nifak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dönemindeydi. Kuran bunları kınayıcı ve onları tekfir edici şekilde nazil oldu ve ehlinin cehennemin en alt tabakasından olduğunu haber verdi. İkincisi: küçük nifak; O amel nifakıdır. Bu da insanın açığa çıkanı salih olarak göstermesi ve bunun zıddını içinde saklamasıdır.” 11 İtikadî nifak; sahibini küfre düşürür ve iman dairesinden çıkarır. Bunlar peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanındaki münafıklar böyleydi. Ayetler onlar aleyhinde inmişti. Onlar bu ümmette daha önce yokken nifakı ilk başlatanlar olmuşlardır. İbn Cüreyc dedi ki; “Münafık, gizlide ve açıkta, girişinde ve çıkşında, varlığında ve yokluğunda sözü fiiline aykırı olan kimsedir. Münafıkların sıfatları Medenî surelerde nazil olmuştur. Zira Mekke’de nifak yoktu, hatta bunun aksi vardı. İnsanlar içlerinde iman olduğu halde istemeyerek küfrü izhar ediyorlardı. Medine'de ayrıca geçmişlerinin yolundan giden kitap ehli Yahudiler vardı. Bunlar Hazrec kabilesinin müttefiki olan Kaynuka oğulları, Evs kabilesinin müttefiki olan Kurayza ve Nadir oğulları kabileleri idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye geldiği zaman Evs ve Hazrec kabilesinden ensâr adını alan bir kısım kişiler Müslüman oldular. Yahudilerden Müslüman olan sadece Abdullah İbn Selâm radıyallahu anh idi. Bu dönemlerde henüz nifak ve münafıklık yoktu. Çünkü Müslümanların korkulacak bir güçleri yoktu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Yahudilerle de Medine'nin çevresinde bulunan diğer Arap kabileleriyle de sözleşmeler yaptı. Büyük Bedir savaşı olup da Allah kelâmını üstün kıldığında ve Müslümanları, İslâm’ı galip getirdiğinde Abdullah İbn Übeyy İbn Selûl, Hazrec kabilesinin reisi idi. Cahiliyet devrinde, Evs ve Hazrec'in efendisi sayılıyordu. Hazrec kabilesi onu kendilerine hükümdar yapmak istemişlerdi, ancak hayır haber gelip de Evs ve Hazrec kabileleri Müslüman olunca İslâmiyet’le ilgilendiler ve ondan vazgeçtiler. Bunun üzerine onun içerisinde İslam’a ve Müslümanlara karşı bir nefret ve kin duygusu yer etti. 12 Bedir savaşı olunca, bu iş bitmiştir diyerek İslâm'a girdiğini açıkladı. Onunla beraber kendisinin izinden ve yolundan yürüyen bazı kabileler ile ehl-i kitaptan başkaları da Müslüman olduklarını söylediler. İşte böylece o günden itibaren Medine halkı ve çevresinde bulunan bedeviler arasında münafıklık hareketi zuhur etti. Muhacirlere gelince; onların arasında hiç bir münafık yoktu. Çünkü muhacirlerden hiçbirisi zorla hicret etmemişti. Herkes malını, çoluk çocuğunu ve toprağını bırakarak Allah katında âhiret yurdunu aramış ve kendi isteğiyle hicrete koşmuştu. (Tefsiru İbn Kesir 1/50) Amel nifakına gelince, bu büyük günahlardan biridir. Sahibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nifak olarak saydığı ameller işler. Bu, içinde küfrü gizleyip iman izhar eden değildir. Müslümanın iman zayıflığından dolayı, münafıkların sıfatlarından bazılarıyla amel eder. Abdullah Bin Amr ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma hadislerinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş olmasına gelince; “Şu dört şey kimde bulunursa halis münafıktır. Kimde bu hasletlerden biri bulunursa, o onu terk edinceye kadar nifaktan bir haslet üzeredir; kendisine emanet edildiği zaman ihanet eder, konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz ve hasım olduğu zaman fücur işler.” Âlimler bu konuda pek çok görüşler zikretmiştir. Bunların hepsi de, bu hasletleri içinde küfrü gizleyip imanı izhar etmek söz konusu olmaksızın işleyenin, itikadî nifak ile münafık olmadığını göstermektedir. Bundan dolayı en-Nevevî, Müslim Şerhinde (2/46) der ki; “Lakin âlimler bunun anlamı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Doğru olan ve tercih edilen, muhakkikler ve 13 çoğunluğun şu görüşüdür; bu nifak hasletlerinin anlamı, sahibinin münafıklara benzediğini, onların ahlakı ile ahlaklandığını göstermesidir. Zira nifak, içte olanın aksini izhar etmektir. Bu mana, bu hasletlerin sahibinde mevcuttur. Nifak, insanlardan, konuşan, vaat eden, güvenilen, hasım olan ve söz verenlerde bulunduğunda, bu cehennemde en alt tabakada olan mülhit kâfirlerin nifakı gibi münafık olmaz. “Halis münafık olur” ifadesi ise, bu hasletlerle münafıklara benzemekten şiddetle sakındırmadır. Bazı âlimler dedi ki; “Bu, bu hasletlerin kendisinde galip olduğu kimse hakkındadır. Ama kendisinde nadiren vuku bulan kişi buna dâhil olmaz. İşte bu, hadisin anlamı hususunda tercih edilen görüştür. Nitekim İmam Ebu İsa et-Tirmizî âlimlerden bunun mutlak manasını şöyle nakleder; “Âlimlere göre bunun manası ancak amel nifakıdır.” Hatta alışkanlık haline getirmeksizin bunlarla amel ederse de münafık olmaz. Ebu Süleyman el-Hattabî, “Münafığın alameti üçtür…” hadisi hakkında demiştir ki; “Bu ancak, Müslüman kişiyi korkutma yoluyla, nifakı gerektiren bu hasletleri alışkanlık haline getirmekten sakındırmak içindir. Bundan anlaşılıveren şey, bu haslet veya fiillerin alışkanlık haline getirilmeksizin yapıldığında münafık olunmayacağıdır.” (Begavi, Şerhus Sünne – 1/100) 14 Nifakın Fert ve Topluma Tehlikesi Gerçekten nifakın bu ümmetteki ferde ve bütün topluma tehlikesi büyüktür. Onların sıfatlarını hatırladığımızda bunun fert ve topluma tehlikelerini ve kötü etkilerini açıkça göreceğiz. Allah onları Tevbe suresinde ayıpladığı gibi, bir sure onlara izafetle “Münafıklar” adını almış, pek çok Kuran suresindeki ayetlerde münafıklardan sakındırılmış veya onların bazı sıfatları hatırlatılarak tehdit edilmiştir. Allah Azze ve Celle Bakara suresine müminlerin sıfatlarını zikrederek başlamış, sonra kâfirlerden bahsetmiş, sonra müminler ve kâfirler hakkındaki ayetlerden daha çok ayetler ile münafıklardan bahsetmiştir. Bu da onların sıfatlarını tanıtmak, onlardan ve onların amellerine benzemekten, onlarla dostluktan sakınmak açısından konunun ehemmiyetini göstermektedir. Şayet nifak ve münafıkların zikredildiği ayetleri iyi düşünürsek, şu meseleleri bulacağız; 1- Allah, münafıkların kendileriyle düşmanlık ve mücadeleye, dine iyilikten uzak bir şekilde düşmanlık etmelerinin önünde durmaya daha layık olduklarına ikaz etmektedir. Münafikun suresinde Allah Teala şöyle buyurur; “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?”(Munafikun 4) Bu ayette Allah onları kendilerinden sakınılması gereken düşman olarak zikrediyor, onların tuzaklarına, hilelerine ve kâfirlerin iyiliği için Müslümanlara kulak vermelerine ikaz etmektedir. 15 Tevbe ve Tahrim surelerinde; “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür!”(Tevbe 73, Tahrim 9) buyrulmuştur. Bu ayette peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e münafıklarla ve kâfirlerle cihad etmesi emrediliyor. Vahiy, özellikle peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i onların tuzaklarına ve hilelerine karşı uyarıyor. Bize gelince, bunu dikkate almaz, sakınmaz ve uyanık olmazsak vahyin yönü bu değildir. Her müslümanın özellikle Müslümanların önünde zorlama onlara ait, hüküm onların hükmü, söz onların sözü olduğu münafıklar devleti asrında münafıklarla getirebildikleri her kuvvetle mücadele etmesi gerekir. Önceki iki ayetten anlaşılmıştır ki, düşman olmaları hasebiyle münafıklar tehlikelidir. Allah onlarla cihadı, ancak fert ve topluma kötülükleri ve tehlikeleri sebebiyle emretmektedir. 2- Şüphesiz onlar, toplumlarda büyük fesat çıkarır, yeryüzünde kötülük ederek bozgunculuk yaparlar, hak ehline hesap vermeden ve ceza görmeden dinde yiyicilik yaparlar. Onlara; “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denildiği zaman; “Biz gelişmeyi, ümmeti cahillikten ve karanlıktan ilme ve aydınlığa, geri kalmışlıktan ilericiliğe çıkarmayı istiyoruz. Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Yalan söylüyorlar. Dikkat edin! Onlar ancak bozgunculardır lakin anlamazlar. İşte bu onların yalancı ağızlarından işittiğimiz dayanaklarıdır. Dinden çıkarlar ve yeryüzünde çeşitli şekillerde, itikadi, fikrî, iktisadî, siyasi, askeri ve içtimai bozgunculuk türleriyle fesat çıkarırlar. Bundan dolayı onlar engellediği zaman kendileri engellenilmez. Günümüzde onlardan işittiğimiz delilleri; “Bizler ıslahçı, sizler bozguncularsınız. Biz hak, siz 16 batılsınız. Biz anlayışlı, siz ahmak ve gericilersiniz” demeleridir. İnsanları fıtratlarından çıkararak fesat ve küfre sürüklerler. “Biz ancak ıslah edicileriz” sözü sancaklarıdır. Ey Müslüman kardeşim! Bana katılıyor musun, münafıklar bu günlerde bu şiarlarını yükseltmektedirler. Bu onların fert ve topluma tehlikelerini bildirmektedir. “Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.” (Bakara 12) Müslümanların arasında şüpheler atıp dinlerinden şüpheye düşürmek, itikad ve ibadetin feyzinden alıkoymak için kötü âlimleri, sultan âlimleri ve mason âlimleri yetiştirirler, üniversiteler, okullar açar, kendi amaçlarına hizmet eden gazete ve dergiler yayınlarlar. Onlara Yahudi ve Hıristiyanların, bu ümmetin münafıklarının yardım eli uzanır, Allah’ın nurunu söndürmek, insanları hak hususunda şüpheye düşürmek isterler ve bu yolda mücadele ve düşmanlık ederler. Ömer radıyallahu anh; “İslam’ı âlimin hatası, münafığın tartışması ve saptırıcı imamlar yıkar” derken doğru söylemiştir. 17 Münafıkların Sıfatları Allah Azze ve Celle, Kitabında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de hadislerinde bu konuda şüpheye mahal bırakmayacak şekilde münafıkların sıfatlarını açıklamışlardır. Özellikle bu ayetlerde, onların sıfatları, şiddetli azap ile tehdit edildikleri zikredilmiştir. Bütün Müslümanlara gereken şey, Kitap ve Sünneti okumaları, münafıkların sıfatlarını kendi nefislerinden başlayarak detaylı bir şekilde düşünmeleri, bu sıfatlarla mücadele ederek kendilerinden uzaklaştırmaları ve tedavi etmeleri gerekir. Müslümanlardan pek çoğu münafıkların bu sıfatlarından gafil olduğu için her sıfatı, mesele iyice açıklığa kavuşuncaya kadar bazı açıklamalarla zikretmek istedim. Allah’tan bu sayılanları ve okunmasını faydalı kılmasını dilerim. Yardımcımız Allah’tır. Münafıkların sıfatlarından bazıları; 1- Müslümanları Bırakıp Müşriklere Yardım Etmek: Ruhlar, derlenmiş ordular gibi olup, ülfet ettiğini tanır, ihtilaf ettiğine karşı çıkar. Münafıkların kalpleri de kâfirlerle ülfet eder, onları iyi bilir. İçleri dışları onlarla bir olur. Lakin peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklar bu ülfetlerini, İslam’ın kuvvetinden dolayı izhar edemiyorlardı. Ama şu günümüzde münafıklarla kâfirlerin kalpleri aynı eğilimdedir. Onlar öncüleri gibi İslam’ı yıkmak üzere yardımlaşıyorlar. Fakat onlar şu an bunu insanların önünde açıkça yapıyorlar. İnsanlardan her biri elini diğerinin eli üstüne koymuştur. Şekil değiştiği veya durum şiddetlendiği zaman bu, 18 Müslümanların Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yaşadığı şekle dönmektedir. İşte Uhud savaşında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ordunun üçte birini çevirerek terk eden münafıklar! Münafıkların ilk terk ettikleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem olmuştu. Bunu başkaları izledi. Allah Azze ve Celle bu konuyla ilgili olarak şu ayetlerini indirdi; “Hem de münafıkları belli edeceği için ki, bunlara "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!" denilmişti. Onlar: "Savaşmayı bilsek arkanızdan gelirdik" dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı, Allah onların kalplerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir.”(Al-i İmran 167) Eş-Şevkanî, “Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar” kavli hakkında dedi ki; “Yani; onlar müminleri terk ettikleri o gün, onları Müslüman zannedenlerden küfre daha yakındılar. Zira onlar durumlarını açığa çıkarmış, perdelerini yırtmış, nifaklarını ortaya koymuşlardı. Ayetin anlamı hakkında denildi ki; onlar o gün yardım bakımından küfür ehline, iman ehlinden daha yakındılar.” Allah müminleri bu gibi fiillerden sakındırarak buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın.”(Al-i İmran 156) Sonra Müslümanları terk ettikleri için mazeret sunma şekli az bir gelişmeyle başka bir konuda geçtiği gibi farklı bir şekil alıyor; 19 “Allah'ın Rasûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler.”(Tevbe 81) Allah onlara şöyle cevap veriyor; “De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke anlasalardı!”(Tevbe 81) İlk zamanlardaki bu şekil zamanımızda, Müslümanları en şiddetli tehlikede terk etmek hususunda en yüksek nifak üsluplarına ulaşıncaya kadar gelişmeye devam etti. Bu günlerde güven içinde yaşamak veya korkutulmamak için Müslümanları terk etmelerinden dolayı özür diliyorlar. Korkutulmaktan maksatları Allah yolunda cihad veya mustaz’af Müslümanlara yardım edersek, kâfir devletleri bize karşı çıkar, bize ekonomik ambargo uygularlar gibi yeni şekillerle nifakı ortaya koyuyorlar. Zira bu Müslümanları terk etmektir. Yeryüzünün çeşitli yerlerinde manevî de olsa yardım ve desteğe muhtaç nice Müslümanlar vardır. Lakin terk etmek nedir? Münafıkların Müslümanları terk etmeleri sebebiyle koşuşturma durdurulmaz, aksine kâfirlerin yardımı Müslümanlara ulaşıncaya kadar beklenir. İşte onlar Allah Teala’nın şu kavlinde belirtildiği gibi bunu açıklayanların ilk önderleridir; “Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına: “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız…” dediklerini görmedin mi?” (Haşir 11) İbn Cerir, “Münafıkları görmedin mi” kavli hakkında der ki; “Allah Teala peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e hatırlatarak buyuruyor ki; 20 “Ey Muhammed! Kalp gözünle bakıp münafıkların; Abdullah Bin Ubeyy Bin Selul, Nevfel’in iki oğlu Vedia ve Malik, Süveyd ve Dais’in söylediklerini görmedin mi? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem savaş için Nadir oğullarına gittiği zaman münafıklar bunlara adam göndererek yerlerinden ayrılmamalarını, müstahkem mevkilerinde kalmalarını, onları kimseye teslim etmeyeceklerini, savaşırlarsa onlarla beraber savaşacaklarını, Medine'den çıkarılırlarsa onlarla beraber çıkıp gideceklerini söylemişlerdi. Bu vaatleri bekleyen Yahudiler, münafıklardan hiçbir destek görmemişlerdir. Allah bunların kalplerine korku salmış ve develerinin götürebileceği kadar mal alıp şehri terk etmek istemişler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara müsaade vermiştir. “sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız” yani; sizi tek başınıza bırakmamızı isteyen hiçbir kimsenin sözüne itaat etmeyiz. Bizler sizinle beraberiz. El-Kurtubî, “Münafıkları görmedin mi” kavli hakkında der ki; “Yahudilerin, münafıkların herhangi bir din ve kitaba inanmadıklarını bilmekle birlikle, kendilerine verdikleri yardımcı olmak sözüne aldanmış olmalarının hayret edilecek bir husustur.” Zamanımızdaki münafıklar, Müslümanlara karşı savaşta kâfirlerle beraber tek safta duruyorlar. Maslahatları hakkındaki korkuları hüccet olur mu? Kanuni parçalama!! Şiddeti kaldırma… ve saire. Önceki münafıkların ve onlara katılanların – Allah onları çoğaltmasın – misyonu pek çok yerde Müslümanları yalnız bırakmak ve kâfirlere yardım etmektir. Bu terk ediş ve kâfirlere yardımın hissî veya manevî olması fark etmez, neticede aramızda bunu bize izhar etmektedirler. 21 Yardımcımız Allah’tır. 2- Müminlere Değil de Kafirlere Dostluk: Müminlere gösterilmesi gereken bütün dostluk görüntülerini, münafıkların kâfir kardeşlerine yönlendirmesi ile iş bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor. Şayet bizler bütün Müslümanların yöneticilerini düşünürsek, -Allah’ın merhamet ettikleri dışında onlardan hiçbirinin kâfirlere dostluk sıfatlarından geri kalmadıklarını buluruz. Allah Teala buyuruyor ki; “Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.”(Nisa 138-139) İbn Cerir, “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler,” kavli hakkında diyor ki; “Allah peygamberine münafıkların sıfatlarından haber vererek diyor ki; “Ey Muhammed! Müminleri bırakıp da bana kâfir olan ve dinime karşı çıkan kâfirleri dostlar – yani yardımcılar – edinen münafıkları azapla müjdele, izzeti onların yanında mı arıyorlar? Bana iman edenleri bırakıp da güç ve kuvveti onları dost edinmekle mi istiyorlar? Şüphesiz bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. Kâfirleri dost edinenler izzeti onların yanında arıyorlar. Hâlbuki onlar zillet ehlidir. İzzet ve gücün sahibi olan Allah katındaki izzeti, güç, kuvvet ve yardımı Müminleri dost edinerek isteyemezler mi? Hâlbuki Allah dilediğini aziz, dilediğini zelil eder.” El-Kurtubî ayet hakkında şöyle der; “Kâfirlerle dostluk yasaklandığı gibi, din ile ilgili işler hususunda onları yardımcı edinmek de yasaklanmaktadır. Sahih’te 22 Âişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre, müşriklerden birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte çarpışmak üzere arkadan yetişti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: "Geri dön. Çünkü biz hiçbir müşrikten yardım istemeyiz" diye cevap verdi.” Lakin nifak, bu ayetlere aldırmayan pek çok kimsede ortaya çıkmaktadır. Hüccetleri gördükleri zaman ağızlarından çıkan mazereti, fiillerinden önce kalpleri yalanlar. Onların şöyle dediklerini görürsün; “Böyle yapmak zorundayız çünkü bu siyasetin gereğidir.” Bir diğeri; “Dünyadan el etek çekmemizi mi istiyorsunuz?” der. Bir başkası da; “Şöyle yapsaydık ne dersiniz” Allah Teala’nın buyurduğu gibi; “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.” (Maide 51-52) İbn Cerir, ““Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar” ayeti hakkında der ki; “Kim müminleri bırakıp Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinirse onlardandır. Kim müminlere karşı onlara dostluk ederse onların dinindendir. Zira herkes ancak dininden olanla veya üzerinde olduğu şeye razı olarak dostluk eder. Onun dininden razı olduğu zaman onun muhalifine de düşmanlık etmiş olur. Böylece onunla aynı hükme dâhil 23 olur. Bu yüzden bazı âlimler, Tağlib oğullarının kestikleri, kadınlarının nikâhlanması ve benzer hususlarda onlar hakkında Hıristiyanlar gibi hüküm vermişlerdir. Nesepleri ve dinlerinin aslı farklı olsa da, İsrail oğullarına dostluklarından, onlardan razı olmalarından ve onlara yardım etmelerinden ötürü böyle hüküm verilmiştir. Bu açıkça, kim bir kimsenin dinini din edinirse onunla aynı hükümdedir şeklindeki sözlerimizin doğrulunu göstermektedir…” Eş-Şevkanî, “Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün.” Kavli hakkında şöyle der; “yani; kalplerinde nifak hastalığı olmasının sebebi, onlarla dostluk etme suçunu işleyerek küfre düşmeleridir.” Onların elinde hüccet çoktur. Lakin göğüslerinde gizledikleri daha büyüktür. Yaptıkları şeyler, bu hüccetlerini yalanlamaktadır. Sevgi, muhabbet ve kardeşliğin aralarını pekiştirdiğini görürsün. Hatta o hadde gelmiştir ki, onlardan biri, üç dinin aslının bir olduğu iddiasıyla Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların kardeş olduklarını nida eder. La ilahe illallah! Dinin garipliği ne hale geldi?! Bu ayan beyan Müslüman dinleyicilerden hiçbir tepki görmeden oluyor! Müslümanların yöneticilerinin çoğu kâfirlere mahkûmdur. Bu sınırda da kalmadıkları gibi Müslümanlardan uzaklığı artırmışlardır. Müslümanların çoğu kâfirlere muhabbet ederler. Hatta dostluklarının en düşük mertebesi, onların temsilcilerinden özür dileyerek sevgi göstermeleridir. Onlar Allah’ın emirlerine uygun yaşayan ve yasaklarından sakınan bütün Müslümanlara buğz ve 24 düşmanlık ederler. Müslümanları mahkûm eden pek çok yöneticinin yaptığı gibi onlardan uzak olduklarını açıklarlar. Bu günlerde dostluk ve düşmanlık dengeleri bu dereceye gelinceye kadar değişmiştir. Zannederim ki, kâfirlere dostluk edip müminlere buğz etmeyen kimseler ancak çok az kimselerdir. Onlar hakikatlerin şuurunda olmayan, kalpleri kapalı insanlar arasındaki şuurlu gariplerdir. O halde münafıkların kâfirlere ve Yahudilere dostlukları yeni değildir. Bilakis o öncülerinin amelidir. Allah Teala’nın şu ayetlerini okumadın mı?; “Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır. Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar. Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.”(Mücadele 14-19) Şu günlerde bu münafıkların Allah’tan başkası için yeni dostluk programları yaptıklarını, vatan için, anayasa için vs. dostluk dediklerini işitiyoruz. Allah buyuruyor ki; “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun 25 eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.”(Maide 55-56) Cenaze törenlerine, bayramlarına katılarak, tarihlerini yazarak, bayramlarını kutlayarak onlarla sevinir, onlarla hüzünlenirler. Yine bu günlerde pek çok münafık yönetici veya bazı yönetilenlerin vatan için ve anayasa için dostluk seslerini yükselttiklerini işitiyoruz. Batıdan gelen bundan başka da batıl şiarlar vardır. Başkanlardan birinin insanları şöyle emrederek yönlendirdiğini duydum; “Dostlarınız yalnızca vatan için ve anayasa için dost olsun. – veya bu anlamda bir şey dedi. –“ durumu en iyi olan; “Allah, vatan ve devrim için” diyerek vatan ve devrimi Allah’a eş tutuyor, müminlere ve Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e dostluğu kaldırıyor. Bu, ayette anlatılmıştır ve dinde bilinen bir şeydir. 3- İnsanlar Tarafından Konulmuş Kanunlarla Hükmederler: Münafıkların en bariz sıfatlarından birisi de vekillerin veya öncekilerin görüşlerinden yahut geçmiş kanun ve anayasalardan oluşturulan beşeri görüşlerle hükmetmeleridir. Kitap ve sünneti terk ederek arkalarına atan münafıklar, insanların ellerine tutuşturdukları, fikirlerinin çöplüklerinden ibaret olan bu kanunlar ile hükmederler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında bu şekilde Allah’ın ve rasulünün hükmünden yüz çevirip insanların görüşleriyle hükmetmek istiyorlardı. İşte onlar bu gün de önceki münafık babalarının yolunu izleyerek, Allah’ın hükmünü terk ediyor ve beşeri 26 hükümlere koşuyorlar. Allah şöyle buyururken ne de doğru söylüyor; “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 60-61) Eş-Şevkanî, diyor ki; “Burada kendilerinin Allah’ın rasule indirdiği Kuran’a ve ondan önceki peygamberlere indirilenlere iman ettiklerini iddia eden bu kimselerin haline Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şaşırması söz konusu ediliyor. Bu iddiaları boşa çıkarılıyor ve onların hiçbir esas üzere olmadıkları açıklanıyor. Zira onlara Allah rasulüne indirilene ve ondan öncekilere müracaat etmeleri emredilmişken, onlar tağuta muhakeme olmak istemekle küfretmiş oluyorlar. İbn Cerir, “(Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.”(Nur 47-48) ayetleri hakkında şöyle der; “Münafıklar, "Allah'a ve Peygamberine iman ettik ve onların emirlerine itaat ettik." derler. Sonra da içlerinden bir gurup yüz çevirerek uzaklaşır. Böylece sözleri davranışlarına uymaz. Yapmayacakları bir şeyi söylerler. Bu sebeple onlar, mümin değillerdir. Bu münafıklar, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in, aralarında hüküm vermesi için, Allah'ın kitabına ve Resulünün hakemliğine davet 27 edildikleri zaman, içlerinden bir gurup hakkı kabulden yüz çevirir ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in verdiği hükme razı olmaz…” Onların beşeri kanunlarla muhakeme olma istekleri durmadı, hatta insanları bu kanunlara muhakeme olmaya çağırır hale geldiler. Allah’ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti ile muhakeme olmak isteyenlere engel oldular. Bunun neticesinde yönetenlerin ve yönetilenlerin çoğunun müslüman olduğu bu günlerde, Kitap ve sünnet ile muhakeme olma hususunda müslümanın akidesi ayakaltına alınır oldu. Olan oldu, dünya başkalaştı, asır değişti, Kitap ve sünnet ile hüküm vermek arkaya atıldı. Modern dünyanın alay konusu oldular. Bu sözlerin sahipleri küfre düştüler. Allah bizlere Kitab’ında başka bir şekil daha gösteriyor; “(Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer (Allah ve Rasûlünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler yahut Allah ve Rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!”(Nur 47-50) Onların hali bugün böyledir ve hatta daha da şiddetlidir. “Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?”(Maide 50) Okunanlar, onların münafık babalarının gidişatıdır. 28 Ayetler onlar hakkında inmiştir. Zira onlar bu minval üzere yol almışlardır. Hâlbuki Allah’ın Kitab’ında şunları da okurlar; “Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”(Nisa 65) Evet, onlar bu ayetleri de okuyorlar lakin nifak ve dine tuzak kurmak için, ahirete karşı dünyayı tercih ederek okurlar! 4- Allah, Rasulü ve Müminler ile Alay Etmek: Münafıkların düşmanlık çehresi, müminlerle ve din ile alay etmeleri şeklinde belirir. Nitekim Allah Kitab’ında, münafıkların müminlerle alay etme şekillerini şöyle zikrediyor; “(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.”(Bakara 14-15) Müminlerle birlikte yaşayan, meclislerinde oturan münafıklar; “Biz sizdeniz, sizin yolunuzdayız” derler, günahkâr insanlardan olan şeytan dostlarının yanına gittikleri zaman da onlara; “Hafif akıllı ve ahmak olduklarından biz onlara sadece “biz sizinle beraberiz” dedik. Fakat biz aslında sizin yanınızdayız. Onlarla sadece alay ediyor, akılsızlıklarına gülüyoruz.” Derler. Bu 29 durum, salih insanlarla beraber oturmak zorunda kalan yahut mecbur kalmasa da onlarla beraber yaşayan bazı insanların durumudur. Kötü arkadaşlarının yanına uğradıkları zaman da; “Biz sadece onların ne yaptıklarını, vakitlerini nasıl geçirdiklerini öğrenmek için yahut onları araştırmak için yanlarına gidiyoruz. Lakin ey küfür ve nifak dostları! Biz sizinleyiz” derler. Bunu onların sözlerinin doğruluğuna inanarak veya şeytanlarından, kötü arkadaşlarından korktukları için yaparlar. İkinci şekle gelince, müminlere kusur bularak hor görmeleri ve hakaret ederek alay etmeleri suretiyle ortaya çıkar. Allah Teala buyurur ki; “Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.”(Tevbe 65-66) İbn Cerir ve İbn Ebi Hatem, İbn Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayet ediyorlar; o, şöyle demiştir: Tebük gazvesinde birisi bir mecliste: “Bizim şu Kuran okuyucularımız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma esnasında korkak kimseyi hiç görmedim” demişti. Orada bulunan birisi: “Yalan söyledin, fakat sen münafıksın. Mutlaka Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bunu haber vereceğim” dedi. Bu, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ulaştı ve ayet nazil oldu. Abdullah İbn Ömer 30 radıyallahu anhuma der ki: “Ben onu gördüm. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in devesinin üzengisine asılmış ve taşlar ayağını yaralıyorken: “Ey Allah'ın rasulü! Biz sadece eğleniyorduk” diyor ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: “Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz.”(Tevbe 65-66) buyuruyordu. Kur’an ile, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ve dinin hükümleriyle alay eden, müminlere gülen nice müslümanlar var; “Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi. Hâlbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler. İşte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.”(Mutaffifin 29-35) Bunun münafıkların özelliği olduğunu bilmezler. Hâlbuki onlar, sadece bir cümle ile dünyalarını ve ahiretlerini harap ettiler. Allah, bunu eğlenerek söyleyen adamı tekfir etmiştir. Şeyhul İslam dedi ki; “Biz küfre itikad etmeden söylemiştik. Sadece eğleniyorduk” demelerine rağmen, onların iman ettikten sonra kâfir oldukları haber verilmiştir. Böylece Allah’ın ayetleri ile alay etmenin küfür olduğu açıklanmaktadır. 31 Bu da gösteriyor ki, Allah, meseleyi din ile alay ve istihzaya açık kapı bırakmayacak şekilde detaylı olarak açıklamıştır. Buna rağmen bunu yapanları da tehdit etmiştir. İşte sahabeler! Onlardan birisi Allah yolunda infak için az bir şey getirdiğinde: “Allah Teâlâ’nın bunun sadakasına ihtiyacı yoktur” dediler. Zengin olan da bol mal getirince: “Bu, riyakârdır” dediler. Münafıkların dilinden azı da çoğu da kurtulamamıştır. Nitekim kıssa Buharî’de anlatılır ve bunun üzerine Allah Teala’nın şu ayeti indirdiği zikredilir; “Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.”(Tevbe 79) 5- Müminlerin Musibetine Sevinmeleri ve Zaferlerinden Dolayı Üzülmeleri: Bu hususta Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor; “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”(Al-i İmran 120) Bu ayet münafıkların Müslümanlara düşmanlık ve kinlerinin şiddetli olduğunu göstermektedir. Tarihte de onlar bu şekilde devam etmiş olup günümüzde de düşmanlıklarını öncekilerden daha açık ve daha kuvvetli surette ortaya koymaktadırlar. Onlardan biri Müslümanların cihad alanlarında başarı kazandığını yahut mescidler ve ilim medreseleri yaparak Allah’a davette öne geçtiklerini veya insanların hak davete 32 icabet ettiklerini işittiği zaman suratları dillerinden çirkinliklerini dökmeye başlarlar. buruşur, Buna bir örnek vermek gerekirse; Bu günlerde Müslümanlarla Ruslar arasında Dağıstan bölgesinde savaş vardır. Savaşın başlarında müslümanlar pek çok yeri ele geçirmişti. Bazı Müslümanların Rusya’nın başına gelenlere şiddetli bir şekilde üzüldüğünü, Allah’tan Ruslara yardım etmesi temennisinde bulunduklarını işittik. Delilleri de onların hezimete uğramasının Amerika’nın işine geliyor olmasıydı. Bu kimseler ister siyasetçilerden, ister liderlerden yahut halktan olsunlar fark etmez, bunun – Müslümanların zafer kazanarak kâfirlerin yenilmesine üzülmek - nifakın ta kendisi olduğunu bilmiyorlar. Bunun pek çok örneğini hatta daha beterini anlatmak zor değil. Müslümanların düştüğü bu durumları yaşadığında Allah’ın merhamet ettikleri dışında herkes bu çirkin sıfata düşmektedir. “Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, "İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız" derler ve böbürlenerek dönüp giderler.”(Tevbe 50) Bunlara cevap şu ayettedir; “De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.”(Tevbe 51) 6- Kötülüğü Emreder ve İyiliği Yasaklarlar: Allah Teala buyuruyor ki; “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları 33 unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.”(Tevbe 67) Şüphesiz iyiliğin ikamesi ve onun emredilmesi onları öfkelendirmektedir. Zira bu, dinin ikamesi anlamına gelmektedir. Onlar ise bunu asla istemezler. Onlar sadece kötülüğün türlü çeşitlerini emrederler. İbadette Allah’a şirk koşmayı ve O’ndan başkasına ibadet etmeyi emrederler. Namazı terk etmeyi emrederler ve ondan nefret ettirirler. Akrabalık bağlarını koparmayı ve ana babaya isyanı emrederler. Hırsızlığı, zinayı, livatayı emrederler. İman edenler hakkında çirkin şeyler yaymak isterler. Yayın araçlarıyla Müslümanların evlerine fesatlarını sokarlar, iffetten fuhşa çıkarırlar. Gece kulüpleri, tiyatrolar ve sinemalar kurarak müslümanlar arasında fitnelerin ateşini tutuştururlar. Ta ki, İslam’a çağıran bu eller hiçbir direk dikemesin. Bunların her birini yaparken bazen kendilerini temize çekmek için ilerleme, çağ atlama, gibi örümcek ağından zayıf gerekçeler öne sürerler. Kadın erkek eşitliği, ortak yaşam, toplumsal özgürlük ve buna benzer şeyler, dürüst toplumda yaşamaya güç yetiremeyen münafık laiklerin ve onların taraftarlarının propagandalarıdır. Onların hayatları rezil ve çirkin toplumlarda olup kalpleri bununla tatmin olur, nefisleri bununla rahat eder. Onların tehlikesi kötülükleri emretmekle durmamıştır, hayır! Aksine iş, iyilikleri yasaklamaları haddine varmıştır. Bazen dînî şiarlar ikame edilmesi zorlarına gider, şiddet uygularlar, tesettürü engellemeye çalışırlar. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi yasaklayarak yavaş yavaş milletleri mahveder ve dağıtırlar. Savaşların ve fitnelerin ateşini tutuştururlar. Konferans ve derslere engel olmak, davetçilerin nefeslerini kesmek, dini sonsuzluğa gömmek zorundadırlar. Allah’ın emrettiği ve teşvik ettiği her iyiliği değiştirip yok etmek için engel oluştururlar. Öyle ki 34 bunların dine sarılma hakkında yaydıkları yalan ve iftiralardan ötürü Müslümanların çoğu, ibadetlerde, muamelelerde ve görünüşte şiarları izhar etmekten korkar hale gelirler. İşte bu onların hevesleridir ve hayatları bundan ibarettir. Kötülüğü emreder, iyiliği yasaklarlar. 7- Müminlerin Namuslarını Lekelemek: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında münafıklar, tehlikeli bir hâdise çıkarmayı amaçladılar. Bu ifk hadisesine dalmak, müslümanlar arasında iftirayı yayarak karışıklık çıkarmak böylece Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şiddetli hamleler ile saldırmak idi. Münafıkların ve bazı sahabelerin daldığı İfk hadisesi ile münafıklar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i lekelemeyi hedefliyorlardı. Bunu başardıkları takdirde bu onun için dinde ve risaletinde bir yara olacaktı. Onların Aişe ve Safvan Bin Muattal’a hakaret etmede asıl hedefi insanlar gözünde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i tahrip etmek yoluyla dini yıkmak idi. Neredeyse sahabe arasında fitne çıkacaktı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı ve buyurdu ki; “Şimdi ailemi itham eden bazı kimseler hakkında bana yol gösteriniz. Vallahi ben ailem hakkında hiçbir kötülük bilmiyorum ve olacağına da ihtimal vermiyorum. Bir kişiyi itham ettiler ki vallahi onun üzerinde de bir kötülük olacağına ihtimal vermiyorum. O kimse ben olmadan evime girmiş değildir. Hangi savaşa çıktımsa benimle beraber çıkmıştır.” 35 Bunun üzerine Sa’d bin Muâz kalktı ve; “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana izin ver onların boyunlarını vuralım.” Dedi. Arkasından Hazrec’den bir adam kalktı -Hassân bin Sabit’in annesi o kimsenin kabilesindendi- ve şöyle dedi; “Yanıldın! Allah’a yemin olsun eğer o kimseler Evs kabilesinden olsalardı onların boyunlarını uçurmak hoşuna gitmezdi.” Neredeyse mescid içersinde Evs ve Hazreç arasında kötü bir olay çıkacaktı. Müslümanları sıkıntıya sokan hadiseler tam bir ay sürdü. Allah’ın korudukları dışında bu hadiseye dalan daldı. Allah Müslümanları, münafıklarla aralarında çıkacak bir fitneden korudu. Allah’ın kelamı, onları kınayıcı ve onlardan sonrakileri sakındırıcı olarak nazil oldu; “(Peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir guruptur.”(Nur 11) Bu hadislerin aynısı günümüzde de tekrar etmektedir. Münafıklar, bu ümmetin davetçilerden veya salihlerden birini gördükleri zaman yayın harbi ilan etmeye başlarlar. Zira onlar harp ateşini tutuşturmayı bir an bile ertelemezler. Allah’tan korkmazlar ve mümine acımasızca davranırlar. Falan zina eder, falan lutilik yapar, falan şöyle şöyle yapar demek onlara kolaydır. Yeryüzünde rahatça fesat ekebilmek için âlimlerin ve salih davetçilerin güvenilirliğini sarsıncaya kadar toplum ortasında yalan ve iftiralarını saçarlar. Ey Müslüman! Delilsiz olarak bir müslümanın namusunu ve şerefini lekelemek hususunda dikkat et! Münafıklar hakkında inen ayetleri düşün ve onlardan biri olmaktan sakın! Haberleri tespit ve araştırmak şiarın olsun; “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa 36 bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”(Hucurat 6) İfk hadisesine dalan sahabelere gelince, onların maksadı münafıklarınki gibi değildi. Allah’ın sakındırdığı bir günaha girmişlerdi. Allah Ebu Bekir’e Mistah’ı affetmesini emrederek şöyle buyurdu; “bağışlasınlar; feragat göstersinler”(Nur 22) münafıklar hakkında ise şöyle buyurmuştur; “Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.”(Nur 11) Allah’ım! Bizleri Müslümanların namusları hakkında konuşmaktan koru. 8- Küfür Merkezleri İnşa Etmek, Allah Yolundan Alıkoymak ve Müslümanları Bölmek: Bu sıfatı bu günlerde kavrayan azdır. Bizler, münafıkların, Müslümanlarla ilgili her türlü kötülükleri düşmanlara taşıyabilecekleri veya Müslümanların ülkesinin orta yerinde talimat yöneltebilecekleri merkezleri inşa ettiklerini görüyoruz. Bunun en açık örneklerinden biri; müslüman ülkelerinde kurulan elçiliklerdir. Bunlar düşmanlarla münafıklar arasında ulaşım istasyonudur. Federasyonlar, kurumlar ve devlet heyetleri de böyledir. Hepsi de entrika, tahrip, Müslümanların arasını ayırma ve casusluk merkezleridir. Münafıklar bunları düşmanlarla bağlarını güçlendirmek için yaparlar. Bu günlerde ortaya çıkan şeyler, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in asrındakilere tamamen benzemektedir. 37 Allah bununla ilgili ayet indirmiştir. Yapılış şekli mescidlerde temsil edildiğinde daha tehlikeli olmuşsa da, o, bu günlerde yine mevcuttur. Fakat bunun şekli anlattığımızdan daha geniş ve daha alenidir. Münafıklar bunu bilerek yapıyorlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyururken ne de doğru söylüyor; “(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: “(Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik” diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.”(Tevbe 107) Onların küfür için gayretleri dinmemiş ve kötülükleri yaymaya, Müslümanların sırlarını taşımaya hatta Müslümanların arasını bölmeye devam etmektedirler. Bunu ya ayrılık duvarı oluşturup grupları bir birine tahrik etmek yoluyla veya bir gruba karşı diğer bir grubun yanında olarak veyahut başka bir yolla yapıyorlar. Günümüzün münafıklarının gayreti Müslümanların arasını ayıracak mescidler, merkezler, cemiyetler ve engelleyici küfür kurulları kurmaktır. Müslümanların sessiz ve sakin duruşu ise şaşırtıcı olmakla beraber bu fikirleri yok etmeleri ve yeryüzüne gömmeleri gerekmektedir. Allah’tan yardım isteriz. Eş-Şevkanî, Fethul Kadir’de, “Zarar vermek için mescid kuranlar” ayetinin tefsirinde der ki; ““Allah Azze ve Celle, bu mescidin şu dört sebeple yapıldığını haber veriyor; 1- Başkalarına zarar vermek 38 2- Allah’ı küfür, İslam ehline övünmek. Zira onlar onu kurmakla nifak ehlini güçlendirmek istiyorlardı. 3- Müminlerin arasını ayırmak. Zira onlar Kuba mescidine gelmemek, Müslümanların cemaatini azaltmak, ihtilafa düşürmek ve ülfeti yok etmek istiyorlardı. 4- Allah ve Rasulüne harp edecekler için pusu hazırlamak.” 9- Düşman Hesabına Casusluk: Münafıkların sıfatlarından birisi de, Müslümanların arasında bulunmaları ve birlikte yaşamaları sebebiyle düşmanlar adına casusluk edip onlara Müslümanların haberlerini taşımalarıdır. Münafıklar dışında Müslümanların haberlerini anında nakleden kim bilmiyoruz. Askeri haberleri, sanayi haberlerini, iktisadi, içtimai, siyasi bütün haberleri taşırlar. Dinleri karşılığında dünyayı satın alan Münafıklar kâfirlere istihbarat görevini yerine getirirler. Bu yüzden Allah bizleri düşmana hizmet eden münafıkları sırlarımızdan haberdar etmememiz için uyarıyor. Buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”(Al-i İmran 118) 39 Münafıkların Müslümanlara ait haberleri taşıdıkları sahabe tarafından biliniyordu. Bunun en açık örneği Hatıb Bin Ebi Beltea kıssasıdır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem halkı ahdi bozduğu için Mekke’yi Feth etmeye niyetlenmişti. Müslümanlar düşmana karşı hazırlık yaptığı zaman Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Allah’ım! Haberimizi onlardan sakla” diye dua etti. Hatıb, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gaza niyetini bildiren bir mektup yazarak, Kureyş’li bir kadın ile Mekke halkına gönderdi. Allah rasulünü bundan haberdar etmişti. Bunun üzerine kadının peşinden bir grup sahabe göndererek mektubu getirtti. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem orada mektubun Hatıb tarafından Mekke müşriklerine gönderildiğini gördü. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Ey Hatıb! Bu da ne demek?” buyurdu. Dedi ki; “Bana kızmakta acele etme. Ben Kureyş'e dışardan katılan bir adamım. Ben onlardan değilim. Senin beraberindeki muhacirlerin orada akrabaları var. Mekke'deki mallarını ve ailelerini himaye ederler. Bu şekilde soydan gelen hamilerim olmadığı için oradaki yakınlarımı himaye edecek bir el edineyim istedim. Bunu kesinlikle küfrüm veya dinimden döndüğüm veya İslâm'dan sonra küfre rızamdan dolayı yapmadım" dedi. Ömer radıyallahu anh; “Beni bırak da şu münafığın boynunu vurayım” dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer radıyallahu anh’ın; “Şu münafığın boynunu vurayım” sözünü ikrar etti. Âlimler buradan casusun hükmünün öldürülmek olduğunu çünkü casusun münafık olduğu 40 hükmünü çıkarmışlardır. Hatıb’ın geçerli bir mazereti yoktu ama o Bedir savaşına katılmıştı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki; “Ama o Bedir'e katıldı. Ne biliyorsun, belki de Allah Teâla Bedir ehlinin hâline muttali oldu da: "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim." Buyurdu.” Allah’ın düşmanları hesabına casusluk haberleşme cihazlarıyla yapılan bir şey değildir, düşün. Şüphesiz bu ondan daha kapsamlı bir şeydir. Buna Müslümanların içtimai, iktisadi ve sair hayatlarına zarar verecek haberleri taşımak dâhildir. Müslüman toplum hakkında küçük bir ayrıntının nakledilmesi, müşriklerin Müslümanların durumu hakkında bilgi sahibi olarak zayıf noktaları öğrenmelerini, böylece tahribatlarını kolaylaştıracaktır. Onların haber taşınmasında elleri vardır ve onlar düşmanın müslümanlar arasında fesatçılık yapmasına hizmet ederler. Kuvvetimizin zayıflığını ve çaresizliğimizi Allah’a arz ediyoruz. 10- Yalan Haberler Yaymak: Bundan amaç; müminleri korkutmak, karışıklık çıkarmak ve toplumda güveni sarsmaktır. Böylece her türlü yalan haber arkasında dine ve dindarlara hakaretlerle birlikte girer. Bu yüzden Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur; “And olsun, ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana 41 emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.”(Ahzab 60) İbn Kesir, Tefsir’inde “Şehirde kötü haber yayanlar” ifadesini açıklarken der ki; “Yani onlar; “Düşmanlar geldi, savaşlar geldi” derler. Hâlbuki bu iftiradır ve yalan bir yaygaradır.” 11- Zelil, Korkak ve Zayıf Olmalarına Rağmen Müminlere Karşı Kuvvet İzhar Ederler; Buhari’de ve başka kitaplarda rivayet edilmiştir ki; Abdullah Bin Ubeyy şöyle dedi; “And olsun ki Medine’ye dönersek şerefli ve kuvvetli olanlar, zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır.” Hadis uzunca devam eder. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi; “Onlar: And olsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”(Münafıkun 8) Abdullah Bin Übey, kuvvetli, cesur ve atılgan olan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zelil, kendisinin ise aziz olduğuna inanıyordu. Hâlbuki şüphesiz zelil olan kendisi idi. Nitekim Allah Azze ve Celle pek çok yerde onu kınamış, onun korkaklığını, zilletini ve alçaklığını haber vermiştir. Münafıkun suresinin başlarında şöyle buyurmuştur; “Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.”(Münafıkun 4) başka yerlerde de şöyle buyurmuştur; 42 “Lakin onlar korkan bir toplumdur.”(Tevbe 56) “Eğer sığınacak bir yer yahut (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.”(Tevbe 57) “Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.”(Haşr 13) “Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.”(Ahzab 20) İşte onların hakikati; zayıflık, korkaklık ve zillet! Lakin İslam’ın şevketi zayıftır. Yardımcıları azaldığı zaman cesur kahramanlar yetişmeye başlar. Şüphesiz her müminin kalbinde dağlardan şiddetli ve kayadan kuvvetli cesaret vardır. Allah yolunda her şey önemsizdir. Allah Teala için can feda edilir. Allah müminleri şöyle vasfeder; “Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar.”(Maide 54) “Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler.”(Al-i İmran 173) Ama münafıklara gelince, şüphesiz onlar savaşı 43 işittikleri zaman kalpleri korkudan erir; “İman etmiş olanlar: “Keşke cihad hakkında bir sure indirilmiş olsaydı!” derler. Ama hükmü açık bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur! (Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür.”(Muhammed 20-21) 12- İki Yüzlüdürler: Allah katında insanların en kötüsü birine bir yüzüyle, öbürüne diğer yüzüyle gelen ikiyüzlülerdir. Münafıklar da bu şekildedir. Onların bu çirkin sıfatları hakkında uyarılar gelmiştir. Bunun örnekleri şu şekildedir; Allah Teala buyuruyor ki; “(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler.” Diğer yüzleri de şudur; “(Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: “Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz” derler.”(Bakara 14) İbn Ömer radıyallahu anhuma; ikiyüzlü kişinin münafık olduğunu açıklıyor! Buhari’de şöyle rivayet edilir; “İnsanlar dediler ki; “Biz yöneticilerin yanına girip konuşuyoruz ve onların yanından çıkınca da bunun zıddını konuşuyoruz.” İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi ki; 44 “Biz Rasulullah Sallallahu zamanında bunu nifak sayardık.” Aleyhi ve Sellem Bu günlerde toplumun bu minval üzere olduğunu görüyoruz. Hak ile batılı, hidayet ile sapıklığı bir araya getirmek istiyorlar. Müminlerle birlikte oldukları zaman; “Siz haklısınız” diyorlar, başkalarıyla birlikte olduğu zaman da; “Siz haklısınız” diyorlar. Ve her iki yerde de diğer grubu kötülüyorlar. Bu gruplar arasında ya bir menfaat amaçlarlar yahut onlardan korkarlar ki genelde bu olur. Bunun neticesini bilmezler. Buhari, Edebul Müfred’de Ammar Bin Yasir radıyallahu anh’den rivayet eder; “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim; “Kim dünyada ikiyüzlü olursa onun kıyamet gününde ateşten iki dili olur.” 13- Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Söz ve Fiil İle Eziyet Etmek: Birisi çıkıp; “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğine göre ona artık eziyet edilemez, bu sıfatı zikretmeye gerek yok” diyebilir. Cevap; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e vefatından sonra da ona hakaret ederek, onunla alay ederek, ona kusur bularak veya sünnetlerine karşı savaş açarak eziyet edilmesi söz konusu olmaktadır. Bizler biliyoruz ki, hayatta iken veya vefatından sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e eziyet etmek münafıkların sıfatlarındandır. Nitekim müşrikler ona şiddetli eziyetler yapmışlardı. Allah Teala buyurur ki; 45 “(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır.”(Tevbe 61) Muavvizat’ın (Felak ve Nas surelerinin) nüzul sebebi, münafıkların Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e düşmanlıklarını kınamaktır. Nitekim Sahihayn’de geçtiği gibi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e içinde küfrü gizleyip, İslam’ı izhar eden münafıklardan biri sihir yapmıştı. Buyurmuştu ki; “Ey Aişe! Anladın mı, sorduğum hususta Allah bana ne fetva verdi? İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: "Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. Öbürü: "Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu: "Kim büyüledi?" Diğeri: "Lebîd İbnu'l-Asam -Benî Züreykli bir Yahudi müttefiki - " diye cevap verdi. O adam bir münafık idi. Allah Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e eziyet verenleri, lanet ve can yakıcı azap ile tehdit etmektedir; “Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için hor kılıcı bir azap hazırlamıştır.”(Ahzab 57) Onların işi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i öldürmek haddine ulaşmış, ona tuzak kurmuşlar, Allah peygamberine onları bildirmiş, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların isimlerini Huzeyfe radıyallahu 46 anh’e sır olarak vermiştir. 14- Yalan: Onların ayrılmaz sıfatlarından birisi de Allah, rasulü ve müminler aleyhine yalan söylemeleridir. Allah Teala buyuruyor ki; “Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.”(Münafıkun 1) “Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır. Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.”(Mücadele 14-18) “(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar.” Allah onları şöyle yalanlıyor; “Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.”(Tevbe 74) 47 “(O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur.”(Tevbe 56) “(Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur!”(Nur 53) Ve bunlardan başka ayetler de yalanın onların asla uzak kalamadıkları sıfatları olduğunu göstermektedir. Öyle ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bunu onların meşhur alametlerinden saymıştır. Sahihayn’de, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Münafığın alameti üçtür; konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde sözünde durmaz ve kendisine güvenildiğinde ihanet eder.” Bu günlerde Müslümanların durumunu gözden geçirirsek, yalanın haddinden fazla olduğunu buluruz. Baba, anne, oğul, memur, satıcı, müşteri ve saire hepsi de yalanı öğreniyor, bunlardan çok azı doğru söylüyor. Hatta insanlar bunlardan bazısına karşı güvenini kaybetmiştir. Erkek ve kadın birbirine iman üzerine yemin ettiği halde doğru söylemez hale geldi. Bu, Müslümanlar için yıldırıcı bir felakettir. Bunları düşün ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini bir oku; “Sizi yalandan sakındırırım! Zira şüphesiz yalan, fücura götürür. Şüphesiz fücur da cehenneme iletir. Kul yalan söylemeye ve yalana talip olmaya devam 48 eder de sonunda Allah katında “çok yalancı” diye yazılır.” (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.) Münafıklar bu sıfata hırs göstermeleri ve bunun peşinden koşmaları sebebiyle Allah katında çok yalancılar olarak yazılmışlardır. Hüsranları anında; “Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün”(Zümer 60) Bu hüsranları kıyamet gününde ortaya çıkar. Şüphesiz onlar ayetlerin de belirttiği gibi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i yalanlamışlardır. Şayet tasdik etselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu. Onların insanlarla beraber konuştuklarında yalan söylemeleri sadece onlara hıyanet içindi. Etraflarındaki kimseler sadık niyetli olmalarına rağmen bilmeden onları tasdikleyerek o münafıkların tuzağına düşüyorlardı. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onları şöyle tehdit etmiştir; “Seni tasdikleyen kardeşine yalan olduğunu bildiğin bir söz söylemen büyük bir hainliktir.” Buna ancak kalpleri hasta olan ve konuştuğu yalanın nifakın esası olduğuna aldırmayacak kadar hafif akıllı olan kimseler cüret ederler. Nifakın yalan üzerine kurulduğu söylenmiştir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur; “Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.”(Münafıkun 1) Bu yüzden Müslümanların yalandan uzak durmaları gerekir. Eş-Şa’bî der ki; “Yalan söyleyen münafıktır.” Nifak üzerinde ısrar eden kimseye toplumun artık inanmaması gerekir; “(Boşuna) özür dilemeyin! Size 49 asla inanmayız”(Tevbe 94) Yani; size inanmayacağız. Artık yalanınızı anladık. Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz. 15- Hıyanet: Hadiste münafığın üç alameti geçmişti; konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde sözünde durmaz, kendisine güvenildiğinde ihanet eder. İhanet ettiği emanet, sadece ona emanet bırakılan eşyalar değildir, dikkat et. Namaz, oruç ve bunun gibi şeylerdir. Bu, inanılan her şey hakkında genel bir ifadedir. Allah Teala’nın buyurduğu gibi; “Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber’e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.”(Enfal 27) 16- Vaadi ve Ahdi Bozmak: Sahih hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Münafığın alameti üçtür; Konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde sözünde durmaz, emanete ihanet eder ve ahdettiğinde vefa göstermez.” Vaadi yerine getirmemek ve ahdi bozmak, münafıkların şu günlerde toplumda görülen sıfatlarıdır. Vaatlerinde sadık olduklarını değil, gevşeklik gösterdiklerini görürsün. Bu hususta şirketler, kurumlar ve başkaları eşittir. İnsanların bu işi alışkanlık haline getirdikleri söylenebilir. İnsanların çoğu, sözünde durmama ve ahdi bozmakta devam etmeleriyle anlaşmalarına ve verdikleri sözlere aldırmama hususunda tecrübe kazanmışlardır. En acısı da, Allah’ın ahdini bozmaktır. Bu nifakın ötesinde bir 50 nifak yoktur. Allah Teala buyuruyor ki; “Onlardan kimi de, “Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız!” diye Allah'a and içti. Fakat Allah lütfünden onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu.”(Tevbe 75-77) Vaadinde durmamanın en kötüsü yalanı da içermesi ve genelde ahdin bozulmasıdır. 17- Cimrilik: Allah katında olanlara ve ahiret yurduna güvenmediklerinden ötürü dünyaya ve mal toplamaya hırs gösterirler, Allah yolunda harcamazlar. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyurmaktadır; “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu!”(Tevbe 67) İnfak etmek zorunda kalırlarsa bu onlara meşakkat verir. Allah Teala buyurur ki “ve istemeye istemeye sadaka verirler.”(Tevbe 54) ardından da şöyle buyurmuştur; “(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.”(Tevbe 55) 51 “Onlardan kimi de, “Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız!” diye Allah'a and içti. Fakat Allah lütfünden onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.”(Tevbe 75-76) 18- Gösteriş (Riya): Onlar dıştan istikamet sahibi gibi gözüküp, içlerinde küfrü sakladıkları için, dışları içlerine uymaz. Bu dış görünüşleri Allah için değil insanlar içindir. Zira onlar iç âlemlerine Allah için bir değer vermezler. Allah için ibadette ihlâslı olmadıklarına göre bunu insanlar için yapmış olurlar. İnsanlar için namaz kıldıkları zaman bunu güzelleştirirler. Bu şekilde her ibadetlerinde Allah’ın rızasını değil, insanların memnuniyetini gözetirler. Bu yüzden Allah Azze ve Celle pek çok ayette onların amelleriyle dünyayı talep ettiklerini anlatmıştır; “Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az zikrederler.”(Nisa 142) Eğer onları gören kimse yoksa ibadeti terk ederler. Ne yatsı namazına ne sabah namazına katılmazlar, bu onlara ağır gelir. Kuran okuyucuları veya hafızlarına gelince, eğer bu işi insanlara gösteriş ve duyurma için yaparlarsa, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu kınamasına ve sakındırmasına dâhil olurlar; “Ümmetimin münafıklarının çoğu Kuran okuyucularıdır.” Bu Ukbe Bin Amir radıyallahu anh’den sahih olarak rivayet edilmiştir. El-Begavî der ki; “Bu ameldeki katmaktır.” Süfyan es-Sevrî dedi ki; 52 ihlâsa şirk “Kuran okuyucusu sahte dirheme benzer. Onu kırdığın zaman içindeki çıkar.” 19- İbadetlerde Tembellik: Zaruri olarak bilinmektedir ki münafıklar ibadetleri yerine getirmek hususunda tembellik gösterirler. Daha önce onların ancak gösteriş ve duyurma olarak, zorlanarak ibadet ettikleri geçmişti. Allah Teala buyuruyor ki; “Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az zikrederler.”(Nisa 142) Bu onların bütün namazlardaki halidir. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunun en açık şeklini münafıkların yatsı ve sabah namazlarında cemaate gelmemeleri olarak açıklıyor; “Münafıklara en ağır gelen namaz; sabah ve yatsı namazlarıdır. Bunlarda ne olduğunu bilselerdi sürünerek de olsa mutlaka gelirlerdi.” Bütün namazlar onlara ağır gelmekle beraber, sabah ve yatsı namazları daha ağır gelir. Sahihayn’de geçtiği üzere İbn Mesud radıyallahu anh diyor ki; “Biz ancak nifakı bilinen münafıkların namazlardan geri kaldığını görürdük.” Geri kalmak ifadesiyle cemaatle namaza katılmadıklarını kastetmiştir. Bu onların sahabeler indinde meşhur sıfatlarıdır. Bunu destekleyen 53 hususlardan birisi de, Enes radıyallahu anh’den gelen sahih hadiste de geçtiği gibi cemaatle namazı sık aksatmaları ve namazı kılarken tembelce kılmalarıdır; “İşte şu münafığın namazıdır; güneş şeytanın iki boynuzu arasına gelinceye kadar oturur, kalkar savsaklayarak dört rekât kılar ve Allah’ı da pek az zikreder.” Fesubhanallah! Eğer münafık üşenerek de olsa namazı kılıyorsa, ya terk edenin hali nasıl olur? Allah Azze ve Celle’nin münafıkları ayıpladığı hususlardan birisi şudur; “Namaza ancak üşenerek gelirler.”(Tevbe 54) Allah’ı zikretmeye gelince, daha önce geçtiği gibi; “Allah’ı ancak çok az zikrederler.” Geçen hadiste de; “Allah’ı da pek az zikreder.” Buyrulmuştu. Kuran okumasına gelince, kokusu güzel, tadı acı olan fesleğen gibidir. Görünüşü güzel, tadı ve hakikati acıdır. İnfak etmeleri ise; ancak istemeye istemeye veya gösteriş iledir. Hakikatte onlar infak etmeyi hiç istemezler. Bunun için Allah Teala onları şiddetle azarlamaktadır; “De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz. Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.”(Tevbe 5354) Onlar hakikatte iman etmedikleri için bütün ibadetleri bu şekildedir. Onlar namaz ve ibadetlerle harp ederken nasıl eda edebilirler ve onlar onu terk etmişken nasıl 54 ikame edebilirler?! 20- Cihadı Veya Bunu Arzu Etmeyi Terk Etmek: Münafıklar şüphesiz korkak, zayıf ve din ile dindarlara düşman olduklarından cihadı istemezler, katılmazlar ve içlerinden de geçirmezler. Nitekim daha önce münafıkların cihaddan geri kalıp pek çok mazeret uydurdukları geçmişti. Mesele böyle olduğu için, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cihad etmeyen ve içinden cihad etmeyi geçirmeden ölenin nifaktan bir şube üzere öleceğine hükmetmiştir. Müslim’in Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur; “Kim savaşmadan ve savaşmayı içinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.” Nice Müslüman vardır ki, ne cihad eder ne de Allah yolunda savaşarak cihad etmeyi içinden geçirir. Allah’ım! Bizleri nifaktan koru. Bu yüzden Allah Azze ve Celle, münafıkların cihaddan geri kalıp terk ettiklerini haber vermektedir; “Bedevîlerden (seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.”(Fetih 16) 55 Cihadı terk eden ve cihada çağırıldıkları zaman geri kalanlar işte böyle tehdit ediliyor. Allah Teala pek çok ayette onların cihaddan geri kaldığını belirtmiştir. Bu ayetlerden birisi de şudur; “Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler”(Tevbe 81) Münafıkların sıfatlarından bir olan bu sıfat hakkındaki ayetler, bu kitabın da farklı yerlerinde zikredilmiştir. 21- Büyüklenmek (Kibir): Kibir, yüz çevirme, hakka veya Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e çağrılınca sırt çevirmek yahut nasihati kabul etmekten burun kıvırmak onların çirkin sıfatlarındandır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.”(Münafikun 5) Onlar ve sahabelerden başkaları kendileri için bağışlanma dilenmesine muhtaç olup bunu isterler. Fakat kibir onları kaplayınca büyüklenerek başlarını çevirirler. Bağışlanma istediklerinde ise bunu ancak takiyye olarak ve gösteriş için yaparlar. Allah Teala onları yalanlayarak buyurmuştur ki; “Bedevîlerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah 56 size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”(Fetih 11) İbn Kesir diyor ki; “Allah Teâlâ burada Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, aileleri ve meşgaleleri içinde kalmayı tercih ederek Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber gitmeyi terk eden bedevilerin nasıl özür beyan edeceklerini haber veriyor. Onlar aileleri ve malları ile meşguliyetlerini ileri sürerek mazeret beyan etmişler ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kendileri için istiğfarda bulunmasını istemişlerdi. Bu, onların inandıklarından dolayı değildir. Aksine onların bu mazeret beyanları sırf Müslümanlardan bir korunma ve yapmacıklıktan ibarettir.” 22- Konuşmalarında Küfrü İzhar Etmeleri Veya Ona Koşuşturmaları: Daha önce onların içlerinde küfrü gizlediklerini öğrenmiştik. Allah Teala buyurmuştur ki; “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.”(Bakara 8-10) İslam’ı izhar ederler ama bazen dillerinden küfür cümlesi kaçırarak veya küfürde yarışarak küfrü açığa çıkarırlar. Allah Azze ve Celle onlar hakkında şöyle buyurmuştur; 57 “(O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler.”(Tevbe 74) “Ey Rasûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin.”(Maide 41) Düşman onların üzerine kuvvetle girip onlardan kafir olmalarını isteseler tereddüt etmeden kafir olurlar. Çünkü zaten onların aslı budur. En düşük bir korku anında imanı muhafaza etmezler, ona tutunmazlar. Allah Teala buyuruyor ki; “Eğer (Medine'nin) her yanından onların üzerine giril(ip saldırıl)saydı da kendilerinden (halka) baskı ve işkence yapmaları istenseydi bunu yaparlardı; bunu yapmakta fazla gecikmezlerdi.”(Ahzab 14) Hatta iş o raddeye varmıştır ki, fitneye düştükleri zaman küfre zorlanmadıkları halde mücerret olarak küfrederler. Allah Teala’nın buyurduğu gibi; “İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).”(Ankebut 1011) 58 23- Hasımlaşmada Ahlaksızlık Yapmak: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “…ve hasımlaştığı zaman da ahlaksızlık yapar” buyurmuştur. İbn Receb, Camiul Ulum vel-Hikem’de der ki; “Burada fücur (ahlaksızlık) kelimesinin anlamı; hakkı batıla, batılı hakka çevirinceye kadar kasten haktan ayrılmaktır. Bu, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in de buyurduğu gibi yalanın getirdiği bir durumdur; “Sizi yalandan sakındırırım! Zira yalan fücura götürür. Fücur ise cehenneme iletir.” Sahihayn’de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir; “Şüphesiz Allah’ın en çok buğz ettiği kişi hasımlıkta aşırılık edendir.” Yine şöyle buyurmuştur; “Bana davalılar gelir. Bunlardan birinin delili, diğerine nazaran daha ikna edici olur. Ben de ancak işittiğime göre hükmederim. Ancak kime bir müslüman kardeşinin hakkını vermişsem, onu almasın. Zira ona ancak ateşten bir parça vermişimdir." Başka bir hadisi şerifte de; “Şüphesiz beyanın bazısı sihirdir.” Buyrulmuştur. Eğer kişi husumet anında kudret sahibi ise, bu husumetin din veya dünya hakkında olması fark etmez, batıla yardım eder, dinleyenlere haklı olduğunu düşündürür ve hakkı hafife alarak onu batıl suretinde gösterir. İşte bu haramların en çirkinlerinden ve nifak 59 hasletlerinin en kötülerindendir. Ebu Davud, Sünen’inde İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor; Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur; “Kim batıl olduğunu bildiği bir davada husumet yaparsa onu bırakıncaya kadar Allah’ın gazabında olmaya devam eder.” 24- Kendileri Kafir Olduğu Gibi Müslümanların da Kafir Olmalarını İsterler: Allah Teala buyurur ki; “Kendileri küfre saptıkları gibi, sizin de sapmanızı isterler ki eşit olasınız.”(Nisa 89) Masiyet sahibi kişi bütün insanların kendisi gibi olmasını temenni eder ve livata yapan kişi de bütün insanların kendisi gibi olmasını ister ki aralarında aykırı gözükmesin, kötü ameli unutulsun. Bütün günahları buna kıyaslayabilirsin. Büyük küfür ve itikadî nifak da böyledir. Dinden fırlayarak çıkan her münafık, bütün insanların kendisi gibi kafir olmalarını ister. Geçen ayette görüldüğü gibi Allah, Müslümanları buna karşı uyarmaktadır; “Kendileri küfre saptıkları gibi, sizin de sapmanızı isterler.” Bütün Müslümanların da böyle olmalarını temenni ederler. İşte bu onların, bütün Müslümanların kafir olmalarını temenni etme haddine ulaşan habis sıfatlarıdır. Onlardan niceleri bu itikadî nifaka düşmüştür ve sarahaten bütün insanların tamamıyla kendileri gibi olmasını isterler. Onların bu sıfata bu günlerde ulaşabildikleri görülmektedir. 60 25- Günahların Ardından Solumak: 26- Tövbeyi Ertelemek: 27- Ölümden Sonra Dirilişten Şüphe Etmek: 28- Allah’ın Bağışlayıcılığı İle Aldanmak: Bütün bu sıfatlar Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde bir aradadır; “Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir. Münafıklar onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!”(Hadid 13-14) Nefislerinizi şehvetlerle, lezzetli şeylerle, haramlarla, Allah’ın hudutlarına, emirlerine ve yasaklarına aldırmadan fitneye düşürdünüz. Tevbeyi bir vakitten diğer bir vakte ertelediniz, nihayet günahlarınızdan tevbe edemeden ölüm gelip çattı. Yeniden diriltilmekten şüphe ediyordunuz. Ölümden sonraki dirilişten şüphe etmekle kâfirlerin onu inkâr etmesine benzediniz. Nitekim Allah Azze ve Celle, Bakara suresinin başında; “Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır”(Bakara 10) buyurmuştur. Yani kalplerinde şüphe vardır. “Ve (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı.”(Hadid 14) yani uzun yaşama emeli ve Allah’ın sizi bağışlayacağına dair güvence verdi, siz de kendinizi yanılttınız. Hakikat o ki Allah şöyle buyurmuştur; 61 “Allah onları bağışlamayacaktır.”(Münafikun 6) kesinlikle Nice insanlar vardır ki, nefislerini şehvet ve lezzetlerle tövbeyi erteleyerek fitneye düşürmüş, kalplerinde uzun yaşama ve Allah’ın bağışlayacağı ümidi yerleşmiş, hatta o hale gelmiştir ki diriliş günü, hesap ve ceza konusunda şüphe etmişler, dünyaya kazık çakıp dini terk etmişlerdir. Nifak yaparak içleri dışlarına zıt olmuştur. Şüphesiz onlar şu tehlikelerle baş başa olduklarını fark etmiyorlar; günaha başlamak, ondan lezzet almak, sonra uzun emel, sonra ahiret hakkında şüphe veya bağışlanacağını umma. Bundan sonra da kalplere nifak mührü vurulur. Bundan Allah’a sığınırız. 29- Bazı İşlerde Kâfirlere İtaat Etmek: İşte bu, kâfirlerle dostluk ile şiddetlenerek tekrar eder. Lakin içteki şekli başkadır; münafıklarla kâfirler arasında ittifak. Münafıkların kâfirlerin bazı emirlerine itaat etmeleri üzerine anlaşmaları! Bu, bazı işlerde, hatta her işte kâfirlere itaat eden pek çok müslümanın yaptığı şeydir. Bazen şu şekilde haberler duyarsın; “Taraflar oturumdan bakış açılarında ittifak ederek ayrıldılar.” İttifak eden bu iki taraf; bazen müslümanlar ile kâfirler olur. Anlaştıkları şey ise demokrasinin yaygınlaştırılması ve laiklik ilkesi esasıyla korunması, münafıkların dediği gibi, kadının çalışmak ve sosyal yaşama katılmak için evinden çıkarılmasıdır. Bunun gibi pek çok şeyler ve hatta daha tehlikelileri bu kabildendir. Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki; “Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan 62 sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir. Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak! Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.”(Muhammed 25-28) 30- Allah’ın Yardımına Güvenmemeleri 31-Allah’ı Hükmünde İtham Etmeleri: Nitekim Allah Müslümanları müşriklerin gözünde az gösterince şöyle dediler; “Bunları, dinleri aldatmış"(Enfal 49) Hendek günü de; “Meğer Allah ve Rasûlü bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar!”(Ahzab 12) dediler. Allah Teala buyurdu ki; “Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlar…”(Fetih 6) Yani; Allah’ı hükmünde suçlayanlar kastedilmiştir. 32- Karşı Oldukları Halde Hakkı Dinler ve İcabet Eder Gibi Görünürler; Bu sıfat, Allah Teala’nın şu ayetlerinde geçer; “Ey iman edenler! Allah'a ve Rasûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah 63 katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.”(Enfal 20-23) İbn Kesir, İbn Cerir’den nakleder; “Onlar müşriklerdir.” İbn İshak’tan naklettiğine göre ise o şöyle demiştir; “Onlar münafıklardır.” Sonra İbn Kesir şöyle dedi; “Münafıklar veya müşrikler hakkında olması hususunda çelişki yoktur. Zira her ikisi de doğru anlayıştan ve salih amele niyet etmekten mahrumdurlar.” Allah Teala buyurur ki; “…birbirine bakar, sonra sıvışırlar. Anlamaz bir topluluk oldukları için Allah onların kalplerini çevirmiştir.”(Tevbe 127) Kalpleri haktan çevrilmiştir. Ne anlar ne de düşünürler. Rabbimiz bunu bize böylece onların ahmaklar olduğunu haber veriyor; “Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.”(Muhammed 16) İbn Kesir diyor ki; “Allah Teâlâ münafıkların ahmaklığını ve anlayışlarının kıtlığını haber veriyor. Onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanında oturur, sözlerini dinler ve ondan hiç bir şey anlamazlar da yanından çıktıklarında: Sahabe radıyallahu anhum'den kendilerine ilim verilmiş olanlara: “Biraz önce ne demişti?” diye sorarlar. Söyleneni anlamazlar ve önem verip aldırmazlar.” 64 33- Düşünmezler ve Günahlardan Tevbe Etmezler: Allah Teala buyuruyor ki; “Herhangi bir sure indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: "Bu sizin hanginizin imanını artırdı?" İman edenlere gelince (bu sure) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler. Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münafıklık) olanlara gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar artık kâfir olarak ölürler. Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.”(Tevbe 124-126) 34- Misak Verdikten Sonra Allah’ın Ahdini Bozarlar 35- Allah’ın Riayet Edilmesini Emrettiği Şeyleri Terk Ederler: Allah Teala Buyurur ki; “Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.”(Ra’d 25) İbn Kesir der ki; “Ebul-Âliye, “Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar...” ayeti hakkında der ki: “Bunlar; münafıklardaki altı haslettir. Onlar, insanlara karşı güçlü olduklarında bu huylarını açığa vururlar: Konuştukları zaman yalan söyler, bir vaatte bulunduklarında vaatlerinden yerine getirmezler, kendilerine güvenildiği zaman ihanet eder, anlaştıktan 65 sonra Allah'ın ahdini bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Eğer onlara karşı güçlü olunursa; o zaman da şu üç huyu açığa vururlar: Konuştuklarında yalan söyler, bir şey vaat ettiklerinde yerine getirmezler ve kendilerine güvenildiği zaman ihanet ederler.” 36- Ensar’a Buğz Etmek: Enes radıyallahu anh’den rivayet edilen sahih hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur; “Ensarı sevmek imanın alametidir ve Ensar’a buğz etmek nifakın alametidir.” Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabına buğz eden Münafıklar, genel anlamda bütün sahabelere, özel anlamda Ensar’a buğz ederek bunu şu ana kadar devam ettirmektedirler. Bu nifak alameti, Rafızîlerde, onların benzeri felsefecilerde, kelamcılarda veya zındıklarda mevcut olup devam etmektedir. 37- Allah’ın Yolundan Alıkoymak: İmanlarını izhar etmek yoluyla bazı Müslümanların güvenini kazanırlar, sonra da Allah yolundan alıkoymaya kalkarlar. Allah Teala’nın buyurduğu gibi; “Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yoluna engel oldular. Onların yaptıkları ne kötüdür!”(Münafikun 2) “Onlar yeminlerini kalkan 66 yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.”(Mücadele 16) Allah yolundan, kötülüğü emrederek ve iyiliği yasaklayarak alıkoydukları daha önce geçmişti. Cihaddan ve Allah yolunda savaşmaktan alıkoymaları da böyledir. Yine mescid yapmak, fakirlere, muhtaçlara mal ulaştırmak gibi hayırlı amellerin önünde durarak fakirlerin buna ihtiyacı olmadığını veya onların gereksiz harcamalar yaptığını, fakirlerin başka yerlerden yardımlar aldığını öne sürerler. Bu engellemelerinin bir şekli de, insanları kitap, kaset, dergi, faydalı dersler gibi yararlarına olacak şeylerden yüz çevirtmeleridir. İnsanları âlimlerden ilim öğrenmekten alıkoyarlar. Veya ilim ehline münafıkların metotlarını, Müslümanları kandırdıkları laiklik, demokrasi, hürriyet, eşitlik, kardeşlik vs. gibi sloganlarla işledikleri kusurlarını sormalarına engel olurlar. Alıkoymanın şekli; cihada engel olmaktır. Allah Teala’nın şu kavlinde olduğu gibi; “Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına: "Bize katılın" diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.”(Ahzab 18) Yine onların alıkoyma şekillerinden birisi de Kitap ve Sünnet ile hükmetmeye engel olmaktır; “Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 61) 67 38- Hevalarına (Arzularına) Tabi Olurlar: Allah Teala buyurur ki; “Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.”(Muhammed 16) el-Hasen (el-Basrî) “Hevasını ilah edineni gördün mü?”(Furkan 43) ayeti hakkında dedi ki; “Bu, Münafığın durumudur. Hevasının gösterdiği her yola gider.” Onlarda ne disiplin görürsün ne de Kitap ve sünnete icabet. Kitap ve sünnetten ayrılan hakkındaki tehdide rağmen hevasına uyar. Onların şehvetlerinin ve hevalarının önünde bütün bunlar ne öne geçirir, ne de geri bırakır. Allah kalplerini bununla mühürlemiş, onları saptırmış, hakkı görecek gözlerini kör etmiştir. Kulaklarına hakkı işitmemeleri için ağırlık konulmuştur. Onlar hastadır, Allah da hastalıklarını artırmıştır. Allah saptırdıktan sonra onları kim hidayet edebilir?! 39- Yapmadıkları Şeylerle Övülmeyi İsterler: Bu konuda Allah Azze ve Celle şöyle buyurur; “Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.”(Al-i İmran 188) Sahihayn’de Ebu Said radıyallahu anh’den rivayet edilir; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem harbe çıktığında münafıklardan bir kısmı geride kalır ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevinirlerdi. Rasulullah 68 sallallahu aleyhi ve sellem harpten döndüğünde, o'na özür beyan ederek yemin ederler ve yapmadıkları şeylerle övülmek isterlerdi.” 40- Müminlere Kötülük Çemberi Kurmak: Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki; “Sizi gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan bir zafer (nasib) olursa, "Sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.”(Nisa 141) 41- Dinde Şüphe Etmek: Münafıkların en bariz alametlerinden birisi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile gelen Allah’ın davetinin doğruluğu hakkında şüphe etmeleridir. Onların bu şüphesi süreklidir. Üzerinde oldukları şüpheyi destekleyen bir ipucu gördüklerinde hemen şüpheden küfre çıkarlar. Bunun için Allah Teala şöyle buyurmuştur; “Onların kalplerinde hastalık vardır ve Allah da hastalıklarını artırmıştır.”(Bakara 10) yani şüphe hastalığı vardır. “İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.”(Hac 11) 69 Abdurrahman Bin Zeyd Bin Eslem şöyle demiştir; “O, (ayette kastedilen) münafıktır. Eğer dünyası onun için düzgün olursa ibadete devam eder, eğer dünyası onun için bozulur ve değişirse yüzüstü dönüp gider, ibadete ancak dünyası için uygun gelecek şeylerde devam ederdi. Ona bir musibet, bir zorluk, bir deneme ve darlık gelirse; dinini terk eder ve küfre dönerdi.” 42- Cuma Namazını Üç Kere Terk Etmek: Buna delil şu hadisi şeriftir; “Kim Cuma ezanını işitir namaza gelmezse, sonra yine işitip yine gelmezse ve sonra yine işitip yine gelmezse Allah onun kalbini mühürler ve onun kalbini münafık kalbi yapar.”(Bunu Beyhaki Yahya Bin Sad Bin Zürare’den rivayet etmiştir.) 43- Onlarda Güzel Gidişat Ve Dinde Anlayış Bir Araya Gelmez: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; “Şu iki haslet bir münafıkta bir araya gelmez; güzel gidişat ve dinde fıkıh (anlayış)” (Bunu Tirmizi Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet etmiştir. Elbani Sahiha’da(278) sahih demiştir.) 44- Ali Bin Ebi Talib’e Buğz Etmek: Müslim, Ali radıyallahu anh’den rivayet ediyor; “Daneyi yaran ve ondan canlıyı çıkaran yemin ederim ki, ümmi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana şunu ahdetti; beni ancak mümin sevecek ve ancak münafık bana buğz edecektir.” 70 45- Ahlaksız Konuşmak: 46- Konuşmada Derinleşmek: Tirmizi, Ebu Umame el-Bahili radıyallahu anh’den rivayet ediyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Hayâ ve çekingenlik imandan iki şubedir. Ahlaksız ve çok konuşmak da nifaktan iki şubedir.” Tirmizi dedi ki; “el-Ayy; az konuşmak (çekingenlik, derdini anlatamama) demektir. El-bezâ; ahlaksız konuşmalardır. El-beyan; çok konuşmaktır. İnsanlara hitap eden şu hatiplerin yaptığı gibi sözlerini genişletip Allah’ın razı olmayacağı şekilde insanları överken lafı köşeletmektir.” 47- Müzik: İbn Mesud radıyallahu anh şöyle demiştir; “Gına (musiki) suyun baklayı yetiştirdiği gibi kalpte nifakı yetiştirir.” İbn Kayyım, İgasetul Lehfan’da der ki; “Şunu iyi bil ki müziğin kalbin alacağı şekil ve renk üzerinde pek büyük tesirleri vardır. Ve bu tesiri sebebiyle o, kalpte suyun baklayı yeşerttiği gibi nifakı yeşertmektedir. Çünkü o, insanı Kuran’ı okuyup anlamaktan, onu düşünmekten, Kuran ile amel etmekten alıkoyar. Kuran ile musiki birbirine zıt olduğu için ikisi asla bir kalpte bir araya gelmez. Kuran nefsanî arzulara uymayı yasaklar, iffeti, nefsin şehvetlerinden ve sapkınlık sebeplerinden 71 uzaklaşmayı emreder. Şeytanın izini takip etmeyi yasaklar. Musiki ise, insanı Kuran’ın gösterdiği istikametin tersine sürükler. Nefsin arzularını, şeytanın adımlarını izletir. İnsanı her nevi kötülük ve günaha bulaştırır. İçki ile musiki, adeta aynı anneden emmiş iki sütkardeş gibidir. Birbirinden pek ayrılmazlar, ikisi de aynı kötü neticeyi verir. Bu ikisi arasında böyle bir kardeşlik ve arkadaşlık bağını bağlayan da şeytan olmuştur. Bu sebeple o, kalpte nifakı yeşerten, şeytan adına gönüllerde casusluk eden, insanın kişiliğini götüren, aklı güve gibi eleyip bitiren, kalbin ve hayalin en gizli noktalarına kadar gidip oraları ifsat eden bir şey olmuştur. Bunun için, insanın aklına ve fıtratına uymayan ne kadar kötü duygular varsa onları yeşertip geliştirir…” 48- Ezanı İşittikten Sonra Zaruret Olmadan Mescitten Çıkmak: Ebu Hureyre radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şu mescidimde ezanı işittikten sonra bir ihtiyacı olması haricinde ancak bir münafık geri dönmemek üzere dışarı çıkar.”(Bunu Taberani rivayet etmiştir. Bkz.: Sahiha(2518) Görünüşte bu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidine özeldir. Lakin Ebu Hureyre radıyallahu anh hadisi genellik ifade etmektedir. Nitekim Ebuş Şa’sâ dedi ki; “Biz mescitte Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın yanında idik. Müezzin ikindi ezanını okuduğu sırada birisi dışarı çıktı. Bunun üzerine Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki; 72 “Şu adam Ebul Kasım sallallahu aleyhi ve sellem’e isyan etmiştir.” (Bunu Müslim rivayet etmiştir.) 49- Kadının Mazeretsiz Olarak Ayrılmayı veya Boşanmayı İstemesi: Sevban radıyallahu anh’den; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kocalarından ayrılmak isteyen kadınlar münafıklardır.” (Tirmizi rivayet etmiştir.” Es-Sindî, Müsned Haşiye’sinde der ki; “Kastedilen itikadi değil, amelî nifaktır. Yani bu gibi fiiller inanmış bir kadından sadır olması yakışmaz. Zira bunu ancak münafık kadınlar yapar demektir. Vallahu a’lem.” Böylece Allah’ın Kitabında ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde ve son olarak İbn Mesud radıyallahu anh’den gelen rivayette zikredilen nifak sıfatlarını görmüş olduk. Bunlar vakit geçirmek için değil, bilakis nasihatler, ibretler, dersler çıkarmak ve kuvvetle sakındırmak için zikredilmiştir. Müslümanın bunlardan nefret ederek uzaklaşması, böylece kazançlı çıkması, Allah’a tazarru etmesi gerekir; “O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.”(Zariyat 50) Münafıkların sıfatları ile ilgili konuyu, faydasına binaen, İmam İbnul Kayyım rahimehullah’ın nefis sözleri ile bitiriyoruz. Yardımcımız Allah’tır. İbnul Kayyım rahimehullah diyor ki; “Münafıklık, kişinin farkında olmadan kendisiyle dopdolu olabileceği gizli bir hastalıktır. Münafıklık, insanlara gizli kalan bir 73 durumdur. Hatta çoğunlukla münafığın kendisi de bu durumunu bilmez; fesatçı olduğu halde ıslah edici bir kimse olduğunu iddia eder. Münafıklık büyük ve küçük olmak üzere iki çeşittir Büyük nifak -ki cehennemin en alt tabakasında ebedi olarak kalmayı gerektirir- kişinin içinde bulundurmadığı ve yalancı olduğu halde, Müslümanların yüzüne karşı Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman ettiğini söylemesidir. Gerçekte ise Allah’ın bir insana vahiy gönderip kitap indirdiğine, O’nun kendilerine doğru yolu göstermesi, gazabından sakındırıp azabıyla korkutması için diğer insanlara peygamber olarak gönderdiğine inanmaz. Yüce Allah Kuran’da, münafıkların üzerlerindeki perdeyi kaldırmış, onların içlerindeki sırları açığa vurmuştur. Onlara ve münafıklığa karşı dikkatli olmaları için bu konuda kullarını ikaz etmiştir. Bakara Suresi’nin başında insanları mü’min, kâfir ve münafıklar olarak üç grup halinde zikretmiş, müminlere dört ayet, kâfirlere de iki ayet tahsis etmiştir. Münafıklara gelince sayıca çok oldukları, İslam ve müslümanlar için taşıdıkları fitnenin büyüklüğü sebebiyle onlar hakkında on üç ayet indirmiştir. Münafıklar İslam için son derece büyük bir musibettirler. Çünkü görünüş itibariyle müslümandırlar, İslam’a yardımcı ve dostturlar. Hâlbuki gerçekte ona düşmandırlar. Onlar, bilmeyen birinin ilim ve iyilik zannettiği, fakat aslında son derece bilgisizlik ve bozgunculuk olan her şekil ve tavırla ve her fırsatta düşmanlıklarını ortaya koyarlar. Bunlar İslam’ın nice hisarlarını yıkmışlar, nice kalelerini yerle bir etmişler, nice dalgalanan bayraklarını 74 yırtmış, nice sancaklarını indirmişlerdir. Koparsınlar diye nice İslam fidanının köküne şüphe darbeleri indirmiş, kesip gömsünler diye kendi görüşleriyle onun gözlerini kör etmiş; kaynağını, kökünü kurutmuşlardır!.. İslam ve müslümanlar, asr-ı saadetten bu yana onlardan zarar görmekte, İslam toprakları peş peşe onların şüphe ve fitnelerine maruz kalmaktadır. Onlar ise kendilerinin ıslah edici olduklarını iddia etmektedirler. “Hâlbuki onlar fesat anlamazlar.” (Bakara, 12) çıkaranlardır; fakat “Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Oysa kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf, 8) Bunlar vahyi terk etme konusunda sözbirliği etmişlerdir. Bununla hidayet bulmamakta ısrarlıdırlar. “İşlerini kendi aralarında dağıtmışlardır. Her grup kendi sevinmektedir.” (Mu’minun, 53) “Aldatmak için birbirlerine fısıldarlar” (En’am, 122) “Böylece Kur’an’ı bırakmışlardır” (Furkan, 30). bölüştürüp yanındakiyle yaldızlı terkedilmiş sözler olarak Kalplerindeki imanın izleri artık silinmiştir; bunu fark etmezler, temelleri sarsılmıştır; onarmaya çalışmazlar. İmanlarının parlaklığı sönmüştür, bunu yakmaya gayret etmezler, iman güneşi düşünce ve görüşlerinin karanlığıyla tutulmuş, örtülmüştür; onu görmezler. Onlar 75 Allah’ın peygamberiyle gönderdiği yolu kabul etmemiş, onunla şereflenmemiş, onu bırakıp kendi görüş ve akıllarına yönelmekte herhangi bir beis görmemişlerdir. Vahiy metinlerini hakikat tahtından indirmiş, onun kesin bilgi görevine son vermişlerdir. Ona karşı batıl tevil saldırılan düzenlemişler, ona birbiri peşinden tuzaklar kurmuşlardır. Onlara gelen vahiy bir misafirin ahlaksız bir aileye konuk olması gibidir. Onu layık olmadığı bir şekilde, acizlik içinde ve kaçamak bir şekilde uzaktan karşılamışlardır. “Sen buradan geçemezsin. Şayet geçmek zorunda isen, konaklamadan geçersin” demişler, onu savuşturmak için çeşitli bahaneler, gerekçeler icat etmişler, onunla karşı karşıya gelince: “Herhangi bir kesin bilgi ifade etmeyen lafızlarının dış manaları bizi ilgilendirmez” diye ona itiraz etmişlerdir. Onların ayak takımı ise şöyle derler: “Sonradan gelen büyüklerimizi nasıl bulduysak o bize yeter. Şüphesiz sonraki ulema, bu konuları seleften daha iyi bilirler. Onlar daha kuvvetli delil ve burhan getirirler. Selef âlimlerine ise sadelik ve kalp temizliği hâkim idi. Akli delillerin kurallarını tespite gerek duymadılar. Onlar bütün gayretlerini dini emirleri yerine getirmeye, yasaklardan da kaçmaya sarf ettiler. Dolayısıyla sonradan gelenlerin metodu daha ilmi ve daha sağlam; selefin yolu ise daha amiyane ama daha salim ve tehlikesizdir.” Münafıklar, Kur’an ve sünnet nasslarını günümüzdeki halife durumuna düşürdüler: Paraların üstünde onun ismi yazılıdır, hutbelerde onun adı okunur, 76 ama hâkimiyet başkasının elindedir, onun ise hiç bir hükümranlığı yoktur, sözü de geçerli değildir. Onlar sapıklık, hüsran, hile ve küfür kalbinin üzerine, iman elbisesi giydirmişlerdir. Dış görünüşleri Ensar, içleri ise kâfirlerden yanadır, dilleri dost dili, ama kalpleri savaş eden düşman kalbidir. “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. “Ama mü’min değildirler”. (Bakara 8) Münafıkların sermayesi hile ve aldatmadır. Malları ise yalan ve karıştırmadır. Geçim yolları da her iki tarafı memnun etmek, onların arasında güvenlikte olmaktır. “Onlar Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını sanırlar. Oysa ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar.” (Bakara, 9) Şüphe ve şehvet hastalıktan kalplerine zarar vere vere helak etmiştir. Kötü maksatlar irade ve niyetlerine hâkim olmuş ve onları bozmuştur. Onlar o derece bozulmuşlardır ki helak olma noktasına gelmişler, doktorların onları tedavi etme imkân ve ihtimali kalmamıştır. “Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.” (Bakara, 10) Onların şüphe pençeleri kimin iman levhasına ilişmişse onu paramparça etmiştir. Fitne kıvılcımları kimin kalbine sıçradıysa onu yakıcı azaba duçar etmiştir. Aldatıcı şüpheleri kimin kulağına gelmişse kalbinin dini 77 hükümleri tasdikine mani olmuştur. Onların yeryüzündeki bozgunculukları pek çoktur. Ama çoğu insanlar onlardan habersizdirler. “Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman: Biz ancak ıslah edicileriz, derler. Kesin olan şudur ki onlar ancak kötülük yayan bozguncudurlar. Fakat onu fark etmezler.” (Bakara, 11-12) Onlara göre Kur’an ve sünnete tabi olan mü’min şekilci (zahiri) ve akıldan nasibi olmayan kimsedir. Nassa bağlı kalan kimse ise cilt cilt kitap taşıyan merkep gibidir. Onun tek işlevi nakilleri taşımaktan ibarettir. Onlara göre vahiy taşıyan tüccarın malı değersizdir, makbul değildir, vahye tabi olanlar ise akılsız ve ahmak kimselerdir. Kendi aralarında tek başlarına kaldıklarında onlarla alay ederler. “Onlara insanların iman ettikleri gibi siz de iman ediniz, denildiği vakit: “Biz hiç akılsızların iman ettikleri gibi iman eder miyiz?” derler, biliniz ki akılsız ve ahmak olanlar yalnız kendileridir. Fakat bunu bilmezler.” (Bakara, 13) Onların her birinin iki ayrı yüzü vardır; biriyle müminlere, diğeriyle ise inkârcı kardeşlerine bakarlar. İki ayrı dilleri vardır; birini Müslümanlara karşı yapmacık bir şekilde kullanır, öbürünü içinde sakladığı sırrına bırakırlar. “Müminlerle karşılaştıkları vakit, biz de iman ettik, derler. Hâlbuki kendilerini saptıran şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise, biz sizinle beraberiz, biz ancak onlarla alay ediyoruz derler.” (Bakara, 14) 78 Tabilerini küçümseyip alaya alarak Kur’an ve sünnetten yüz çevirirler. Şımarıklık ve böbürlenmeden başka hiç bir işe yaramayan bilgilerine aldanarak vahyin hükmüne boyun eğmezler. Onları daima vahiyle alay eder halde görürsün. “Gerçekte Allah onlarla alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.” (Bakara, 15) Münafıklar, karanlıklar denizinde gizlice ticaret yapmaya çıkmışlar, şüphe gemilerine binmişlerdir. Şüpheler onları hayal dalgalarına bırakmış, gemileri fırtınaya tutulmuş ve sonunda denizin dibini boylamışlardır. “Onlar hidayete karşılık dalaleti satın almışlardır. Fakat ticaretleri kazanç getirmemiş ve doğruyu da bulamamışlardır.” (Bakara, 16) Hâlbuki iman ateşi onların yollarını aydınlatır. Onun aydınlatmasıyla hidayet ve dalalet alanlarını görürler. Sonra o nur söner. Geriye alev alev yanan bir ateş kalır. İşte onlar o ateşle azap görürler, karanlıklarda yüzerler. “Onların misali karanlık gecede bir ateş yakan kimsenin misali gibidir. Ateş yanıp da etrafım aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; artık hiç bir şeyi göremezler.” (Bakara, 17) Onların kalp kulakları ağır şekilde sağırlaşmıştır. İman çağrısını duymazlar. Basiret gözlerinde körlük perdesi vardır; Kuran hakikatlerini görmezler. Dillerinde hakka karşı söylemezlik vardır; onu ifade etmezler. 79 “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar geri dönmezler.” (Bakara, 18) Onların üzerlerine vahiy bulutu inmiştir. Onda kalp ve ruhların hayatı vardır. Onlar yalnız ondaki azap tehdidinin gürültüsü ile sabah akşam yapmaları gereken yükümlülükleri duyarlar. Parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar, elbiselerine gömülüp kaçmaya koyulurlar. Peşlerine düşülür, arkalarından seslenilerek herkesin gözü önünde teşhir edilirler. Gören gözler için halleri ortaya dökülür. Kur’an bu iki grubun halini bakanlar ve taklit edenler olmak üzere iki misalle anlatır: “Yahut onların durumu, gökten sağanak halinde boşanan, içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. O kâfir ve münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.” (Bakara, 19) Basiret gözleri tuzakta bulunan yıldırım ve onun ışıklarına tahammül etmeye karşı zayıflamıştır. Kulakları emirler ve yasaklardan ibaret gök gürültülerini işitmekten aciz kalmıştır. Bu işitmelerinin ve görmelerinin fayda etmediği bu şaşkınlık içinde kalkarlar; “(O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.”(Bakara 20) 80 Münafıkların Alametleri: Münafıkların Kur’an ve sünnette bildirilen, bazı ayırt edici vasıfları ve alametleri vardır. İman sahipleri o alametleri tanırlar. Birinci alametleri: Riyadır. Riya insanın başına gelecek en kötü hallerden biridir. İkinci alamet ise: Allah’ın emirlerine karşı tembel olmalarıdır. “Namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler” (Nisa, 142), samimi olmak onlara çok ağır gelir. Münafıklar iki sürü arasında kalmış kararsız koyun gibidirler. Bir o sürüye geçerler bir diğer sürüye. Hiç bir tarafta daimi kalmazlar. Sürekli iki taraf arasında dururlar, hep hangisinin daha güçlü ve ikballi olduğunu gözetlerler. “Onların arasında bocalayıp dururlar; ne onlara, ne de bunlara bağlanırlar, Allah’ın şaşırttığı kimseye artık asla bir çıkar yol bulamazsın.”(Nisa,143) Münafıklar, Kuran ve sünnete uyanları gözetlerler. Eğer Allah onlara bir fetih müyesser kılacak olsa “biz sizinle beraberiz” derler ve bu hususta bütün güçleriyle yeminler ederler. Şayet Müslümanların düşmanları galip gelecek olsa bu kez onların safına geçer “Siz de biliyorsunuz ki biz sizinle öz kardeşleriz, yakın akrabayız” 81 derler. Onları tanımak mı istiyorsunuz? dinleyiniz. O size yeterli bilgi verecektir. Kuran’ı “Münafıklar sizi gözetleyip dururlar; eğer size Allah’tan bir zafer nasip olursa, “sizinle beraber değil miydik?” derler. Kâfirlerin zaferden bir nasipleri olursa bu seferde onlara, “sizi müminlerden korumadık mı?” derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.” (Nisa, 141) Tatlı dilleri ve güzel konuşmalarından dolayı, yalan olmasına rağmen Allah’a yemin etmeleri sebebiyle sözleri daima beğenilir. Hak söz konusu olunca uyur, batıl, olduğunda ise dimdik ayakta dururlar. Yüce Allah Kuran’da onların bu halini şöyle tasvir eder: “İnsanların öyleleri vardır ki dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böyleleri söylediklerinin kalpten geldiğine Allah’ı şahit tutarlar. Hâlbuki onlar hasımların en yamanıdırlar.” (Bakara, 204) Münafıkların kendi tabilerine salık verdikleri şeyler insanlar ve memleketlere felaket getirir. Halkı dünya ve ahirette kendi menfaatlerine olan şeylerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Bir yandan, namaz, zikir, takva ve içtihat söz konusu olunca müminlerden ayrılmazlar. “Öte yandan dönüp gittiler mi, yeryüzünde insanlar arasında bozgunculuk yapmak, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için koşarlar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205) 82 Bunların hepsi de birbirine benzerler. Kötülüğü işler ve tavsiye ederler, iyiliği yapmaz ve ondan men ederler. Allah yolunda mal harcamak hususunda cimri davranırlar. Allah defalarca onlara nimetlerini hatırlatmış, onlar ise onu anmaktan yüz çevirmiş ve onu unutmuşlardır. Sakınsınlar diye onların durumlarını kullarına kaç kez bildirmiştir? O halde şu ayeti bir kez daha dinleyelim: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar sizden değil, birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar ve onlar ellerini sıkı tutarlar, Allah için harcamak hususunda cimrilik gösterirler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileridir.” (Tevbe, 67) Münafıkları vahyin açık manasını hakem tanımaya çağırsanız bunu kabul etmezler; Kur’an ve sünnetin hükmüne tabi olmaya davet etseniz bundan kaçarlar. Onların gerçek yüzlerini yakından görseniz, onunla ilahi yol arasında büyük bir mesafe bulursunuz; vahiyden korkunç bir sapma gösterdiğini müşahede edersiniz. “Onlara, Allah’ın indirdiğine ve peygamberine gelin, onlara başvuralım, denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa, 61) Münafıklar, akıl ve dinleri noktasında hasar gördükten sonra nasıl felah bulup hidayete ersinler? İman vererek küfür satın almışlarken, dalalet ve alçaklıktan nasıl kurtulsunlar? Onların bu kârsız 83 ticaretleri ne kadarda zararlı bir ticarettir. Mühürlü saf içkiyi verip, almayıp onun yerine ateşi almışlardır. “Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince nasıl hemen sana gelirler de, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye Allah’a yemin ederler.” (Nisa, 62) Şek ve şüphe zakkumu onların kalplerinde kök salmıştır; ondan kurtulamazlar; “Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.” (Nisa, 63) Helak olasıcalar, iman hakikatinden ne kadar da uzaktırlar! Hakikat ve marifet iddialarında ne kadar yalancıdırlar. Onların dünyaları başka, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tabi olanların dünyaları başkadır. Allah Azze ve Celle Kuran’ında mukaddes zatına büyük yemin etmiştir. Basiret sahipleri bunun sebep ve muhtevasını bilirler. Onun için de kalpleri o hususta Allah’a olan tazim ve saygılarından dolayı son derece hassastır. Yüce Allah, dostlarını sakındırmak, münafıkların hallerini anlatıp uyarmak için şöyle diyor: “Hayır, rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65) Münafıklar henüz kendilerinden istenmeden, sözlerinin ta başında yemin ederler. Çünkü müminlerin 84 kendilerine güvenmediklerini bilirler. Kendileri hakkındaki kötü kanaatten, yalanlarının ortaya çıkmasından kurtulmak için yemini alet ederler. Bu imansızlar, yalan söylerler, sonra duyanların kendilerinin doğru söylediklerine inanmaları için de yemin ederler. “Yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah’ın yolundan saptırırlar. Onların yaptıkları ne kötüdür...” (Münafıkun, 2) Şair der ki; “Nifak zırh olarak akşamladı, onunla ezadan korunulur, sözü bozmak onun devamını sağlar.” Helak olasıcalar! Önce iman kafilesiyle birlikte harekete geçtiler. Sonra yolun uzunluğunu ve ne kadar meşakkatli olduğunu görünce geri döndüler. Evlerinde tatlı bir hayat sürüp huzur bulacaklarını sandılar. Fakat ne öyle bir hayat sürdüler, ne de o gaflet uykusundan bir yarar gördüler. Çok geçmeden çağırıldılar; henüz doymamış aç bir halde iken sofradan kalktılar. Artık hesap günündeki hallerini siz düşünün. Onlar bildikleri halde inkâr ettiler; hakkı ayan beyan gördükten sonra ona gözlerini yumdular. “Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.” (Münafıkun,3) Münafıklar insanların en güzel yapılısı, en tatlı dillisi, en nazik konuşanı fakat en bozuk kalplisidirler. Onlar meyvesiz, yerinden koparılıp oradan geçenler çiğnemesin diye bir duvara yaslanmış olan kütükler gibidirler. 85 “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sararlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl olup da döndürülüyorlar?” (Münafıkun,4) Münafıklar namazı ölü vaktine kadar tehir ederler. Sabah namazını güneş doğarken, ikindi namazını da güneş batarken kılarlar. Namazı karganın yemini gagaladığı gibi hızlıca kılarlar. Çünkü onlar kalpleriyle değil sadece bedenleriyle namaz kılarlar, peşindeki takipçilerin etkisiyle sağı solu kollayan bir tilkinin sağı solu kollaması gibi etrafı gözetirler. Cemaate katılmazlar. Namazlarını ya evlerinde yahut da dükkânlarında kılarlar. Biriyle hasımlaşsalar aşırı gider, biriyle antlaşma yapsalar bozar, bir haber verseler yalan söyler, söz verseler cayar ve kendilerine bir emanet bırakılsa ona hıyanet ederler. Yaratılana böyle, yaratana da bu tarzda muamele ederler. Onların bu vasıflarını Mutaffifin Suresi’nin başı ile Tarık Suresi’nin sonu açık-seçik anlatır. Onları Allah’tan daha doğru kim tavsif edebilir: “Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O varılacak ne kötü bir varış yeridir.” (Tevbe,73) Ne gariptir ki onlar az fakat çoğunluktadırlar; zayıf ama güçlüdürler; bilgiç ama cahildirler; Allah’ın büyüklüğünü bilmedikleri için büyük bir aldanma içindedirler. 86 “Onlar mutlaka sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar kılıçlarınızdan korkan bir toplumdur.“ (Tevbe, 56) Müslümanlara sağlık ve zafer nasip olacak olsa bu münafıkları üzer, günahlarına kefaret olacak bir musibet ve kötülüğe müptela olsalar onları sevindirir ve mutlu eder. Bu hal münafıkların ve müminlerin karakterlerini gayet açık bir şekilde ortaya koyan bir husustur. Örnek aldığı şahsiyet peygamber olanla, örneği münafık olanlar elbette bir olamazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususu şöylece dile getirmektedir: “Eğer sana bir iyilik (zafer ve ganimet) erişirse (hasetlerinden dolayı) onların fenasına gider. Ve eğer sana bir musibet gelirse: “Biz (savaşa girmemekle) önceden işimizi (sağlama) aldık” derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: “Bize, Allah’ın yazdığından başka bir şey asla erişmez. O bizim sahibimizdir. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tevbe, 50-51) Keza Cenab-ı Allah bu iki grubun durumunu ve kalplerinde karışıklık ve kaypaklık bulunanların saptırmasıyla yerinden oynatılamayacak gerçeği şöyle dile getiriyor: “Size bir iyilik dokunursa bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunursa ondan ötürü sevinirler. Eğer sabreder, Allah’tan korkarsanız onların hilesi size hiç bir zarar veremez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır.” (Al-i İmran, 120) 87 Allah münafıkların kalbinin bozukluğu ve niyetlerinin kötülüğü sebebiyle onların itaatlerinden hoşlanmamış, bu hususta onlara fırsat vermemiştir. O’nun düşmanlarından yana oldukları için kendisine yakın olmalarını istememiş, onları kovarak rahmetinden uzaklaştırmıştır. Allah’ın vahyinden yüz çevirmişler, Allah da onlardan yüz çevirmiş, onları mutsuz etmiş, mutlu kılmamıştır. Artık tevbe etmedikleri sürece kurtulmaları umulmayacak tarzda onları adaletli bir şekilde yargılamıştır. “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihat gibi güzel bir amelden) geri koydu, onlara, oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun, denildi” (Tevbe, 46) buyrulmuştur. Allah Azze ve Celle münafıkların kendisine itaatten alıkoymasını ve onları kapısından kovup uzaklaştırmasının hikmetini anlatıp bu muamelesinin dostlarına karşı bir lütuf ve onların mutluluğu için olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur: “Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve aranızda mutlaka fitne çıkarmak peşinde koşarlardı. Hâlbuki içinizde de onlara kulak verecekler vardır. (Bunları kuşkulandırıp büyük bir fitne çıkarabilirlerdi). Allah zalimleri gayet iyi bilir.” (Tevbe, 47) Naslar münafıklara ağır gelir, onlardan hoşlanmazlar, onları taşımak zor geldiğinden yüklenmekten kaçınırlar, atıp yere bırakırlar, sünnetleri ihmal eder, muhafazaya çalışmazlar. Kendilerine hitap 88 eden nasları icat ettikleri bazı esasları bahane ederek reddederler. Allah onların maskelerini düşürmüş, sırlarını ifşa etmiş, kullarına ibret yapmıştır. Asr-ı sadetten sonra münafık nesiller birbirini takip ede gelmiştir. Onun içindir ki Allah sakınmaları için dostlarına onların sıfatlarını açıklamış, onlar hakkında “Bunun sebebi Allah’ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır” (Muhammed, 9) buyurmuştur. İşte nasların kendilerine ağır geldiği kimselerin hali budur. Bu münafıklar nasları kendileriyle, bid’at ve hevaları arasında bir engel olarak görürler. Nasslar onların gözünde aşılmaz ve sarsılmaz bir kale gibidir. Nasları batıl sözler karşılığında satarlar, bunlar karşılığında taşları alırlar. Bu ise onların gizli açık bütün sırlarını ifsadı demektir: “Bunun sebebi onların Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara, bazı hususlarda size itaat edeceğiz demeleridir. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor. Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri ne olacak? Buna sebep onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 26-28) Münafıklar nifak sırrını gizlerler. Ama Allah onların nifaklarını yüz hatlarında ve dil sürçmelerinde ortaya çıkarır ve onlara öyle bir sima verir ki, iman ve basiret sahiplerine hiç de gizli kalmaz. Onlar sanırlar ki, küfürlerini gizleyip kendilerini mümin gösterince sarraf ve kuyumculardan emin olacaklar. Fakat ne mümkün? 89 Basiret sahibi, kalp parayı hakikisinden, hakkı batıldan ayıran Allah, onların gerçek yüzlerini ortaya koymuştur: “Kalplerinde hastalık bulunanlar, yoksa Allah’ın, kendilerinin müminlere besledikleri kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen onları, konuşma üsluplarından tanırsın. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (Muhammed, 29-30) Allah’a hesap vermek için toplanıldığı, O’nun kullarına göründüğü, onların şaşkına döndüğü, secdeye davet edildikleri fakat buna muktedir olamadıkları zaman onların halleri nice olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurulur: “Gözleri korku içinde yüzlerini zillet bürür. Hâlbuki onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlar (fakat yine secde etmiyorlar)dı.” (Kalem, 43) Sonra cehennem üstündeki köprüye sürüldükleri zaman ne yapacaklardır? O köprü kıldan ince ve kılıçtan keskindir, ayakların kaydığı yerdir. Karanlıktır; kişi onu ancak ayak basılan yerleri aydınlatan bir nur yardımıyla geçebilir. Bu nur ise oraya varılmadan önce insanlara pay edilmiş olur. Müslümanlar münafıklar da dâhil olmak üzere o nurların az ve çokluğuna göre bu köprüde ilerleyebilirler. Münafıklar bu dünyada kıldıkları namaz, oruç, zekât ve hac ile görünürdeki Müslümanlıklarının nuruyla köprüye girerler. Onun tam ortasına geldiklerinde nifak fırtınaları kopar ve ellerindeki ışıklarını söndürür. Şaşkın bir halde kala kalırlar. Asla ilerleyemezler. Kendileriyle müminler arasına tek kapısı 90 olan bir sur kurulur. Ancak münafıkların o kapıyı açacak anahtarları yoktur. Surun müminlerin bulunduğu tarafından rahmet, münafıkların bulunduğu tarafında ise azap vardır. Münafıklar kendilerinden ilerde bulunan müminlere seslenirler. Onların ışıkları uzaktan yıldızlar gibi parıldamaktadır. “Bizi bekleyin, alalım.”(Hadid, 13) nurunuzdan bir parça ışık Belki şu köprüyü geçebiliriz. Bizim ışığımız söndü. Burayı ışıksız geçmek ise mümkün değil, derler. Müminler ise şöyle cevap verirler: “Geriye nurların taksim edildiği yere dönün, kendinize oradan ışık alın.” Bu hengâmede kimse duramaz. Biz bu köprüde nasıl durabiliriz? Bu yolda insan birbirine dönüp bakabilir mi? Dost dosta yüzünü çevirebilir mi? Münafıklar gurbette kişinin hemşerisine memleket hatıralarını hatırlattığı gibi müminlere dünyadaki beraberliklerini, sohbetlerini hatırlatırlar. “Dünyada iken sizinle beraber değil miydik? Sizin gibi biz de oruç tutar, namaz kılar, zekât verir, hacca gider, Kur’an okurduk. Şimdi bizi birbirimizden ayıran şey nedir? Farkımız nedir ki bizi geride bırakarak geçip gidiyorsunuz? Müminler şöyle cevap verirler: ”Evet, siz dış görünüşünüz itibariyle bizimle birlikte idiniz, ancak içiniz tamamen mülhitler ve inkârcı zalimler ile beraber idi. Ama siz kendi kendinizi fitneye düşürdünüz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan 91 (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı. Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. O varılacak ne kötü bir yerdir.” (Hadid, 14-15) Münafıkların sıfatlarını teker teker sayıp sözü haddinden fazla uzatmak istemiyoruz. Gerçek şudur ki, anlatmadıklarımız anlattıklarımızdan daha fazladır. Yeryüzünde ve toprak altında o kadar çok münafık vardır ki, neredeyse Kuran’ın tamamı onlarla ilgili bulunmaktadır. Bunların yeryüzünün her yerinde bulunduğunu gösteren şeylerden biri de şudur ki, münafıklar ortadan kalkacak olsa, herhalde müminler yapayalnız kalır, geçimleri daralır, hatta çöllerde vahşi hayvana ve yırtıcı kuşların saldırısına maruz kalırlar. Nitekim Huzeyfe radıyallahu anh: “Allah’ım münafıkları helak eyle” diye dua eden birine şöyle demiştir: “Kardeşimin oğlu, şayet münafıklar helak olsalardı, yollarınızda insan azlığından dolayı yalnızlık çekerdiniz.” Vallahi, ilk Müslümanların kalpleri münafıklık korkusuyla titrerdi. Çünkü onlar münafıklığı bütün teferruatıyla, tüm tehlikeleri ve fitneleriyle biliyorlardı. Bu sebeple onların münafıklıkla ilgili korkuları bazen kendi nefislerinden endişe duyma, kendilerinin münafık olmasından korkmaya kadar varırdı. Nitekim Ömer radıyallahu anh Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kendisini münafık listesinde zikredip 92 etmediği hususunda Huzeyfe radıyallahu anh’e şöyle demiştir: “Huzeyfe Allah aşkına söyle, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sana verdiği liste içinde ben de var mıyım?” Huzeyfe: “Hayır, ama senden başka kimseyi bu hususta tezkiye edemem” diye cevap vermiştir. İbn Ebu Müleyke de bu hususta şöyle demektedir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından otuz kişiyle görüştüm. Hepsi de münafıklık konusunda nefsinden endişe ediyordu. Hiç birisi imanının Cebrail ve Mikail’in imanı gibi olduğunu söylemiyordu.” Bunu Buhari nakleder. Hasan el-Basri şöyle demiştir: “Münafıklıktan ancak münafık endişe duymaz, ondan ancak mü’min korkar.” Sahabeden biri: “Allah’ım! Nifak huşusundan sana sığınırım” diye dua edermiş. Bunu duyan bazıları nifak huşusunun ne manaya geldiğini sorunca şu cevabı vermiş: “Bedenin huşulu görünmesi fakat kalbin huşu duymamasıdır”. Allah’a yemin olsun, ilk Müslümanların kalbi iman ve yakinle dolu idi; münafıklıktan korkuları büyük, üzüntüleri ağırdı. Hâlbuki imanları gırtlaklarından aşağı inmeyen, onlardan kat kat fazla sayıdaki kimseler ise imanlarının Cebrail ve Mikail’in imanı gibi olduğunu iddia ediyorlardı. Nifak bitkisi iki başak çıkarır; Yalan ve riya. Bunlar iki tomurcuktan doğarlar: Basiret zayıflığı ve azmin zayıflığı. 93 Bu dört esas tamamlandığı zaman münafıklık bitkisi ve binası yerleşmiş olur. Bu bitki korkunç bir uçurumun kenarında bulunan sel derelerinden bitmiştir. Ancak gizlenen işlerin ortaya döküldüğü, sırların açığa çıkarıldığı, kalplerde gizlenenler ortaya konduğu ve mezarda bulunanlar diriltilip dışarı çıkarıldığı gün hakikat selini gördükleri zaman sermayesi nifak olanlar, bütün kazançlarının seraptan ibaret olduğunu görürler. O serap ki: “Susuzluktan dili kuruyan onu gördüğünde su sanır. Fakat yanına varınca hiçbir şey olmadığını görür. Orada bulduğu Allah’tır. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Nur, 39) Münafıklar kalplerinde hiçbir hayır bulunmadığı halde, bedenleriyle hayırlara koşarlar. Kötülük onların yollarında yaygındır. Hakkı duyduklarında kalpleri onu duymamak için katılaşır; batılı görüp yalanla karşılaştıklarında ise gözleri açılır, kulakları dikkat kesilir, işte bunlar münafıklık alametleridir. Ey kardeş seni ölüm bürümeden bundan sakın. Bunlar anlaşma yapsalar bozarlar, söz verseler yerine getirmezler, bir şey söyleseler doğruyu söylemezler, taate davet edilseler geri dururlar. Onlara, Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin, denilse çekinirler. Nefisleri onları arzularına davet ettiği zaman ise onlara koşarak giderler. Onları kendileri için tercih ettikleri aşağılık, rezillik ve zararla baş başa bırak. Onların anlaşmalarına güvenme, vaatlerine inanma çünkü onlar yalancıdırlar. Allah’ın onlar hakkındaki şu ayetlerine kulak ver: 94 “Onlardan kimileri de, eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka (ve zekât) vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız, diye Allah’a and içtiler. Allah lütfünden onlara (zenginlik) verince ondan cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Nihayet, Allah’a verdikleri sözden döndükleri ve yalan söyledikleri için Allah karşılaşacakları güne kadar kalplerine nifak (iki yüzlülük) soktu.” (Tevbe, 75-77) Allah’ım! Kusurlarımızı düzelterek ve hatalarımızı örterek bizleri güvencede kıl! Bizleri hidayet bulmuş kullarından eyle. Bizi, ana babamızı, ölüsüyle dirisiyle bütün Müslümanları rahmetinle bağışla, ey merhametlilerin en merhametlisi! Allah’ın salâtı Muhammed’e, ehli beytine ve bütün sahabelerinin üzerine olsun. 95 Münafıklara Karşı Müslümanın Görevi Şüphesiz Allah’ın emirlerine gönül hoşluğuyla icabet etmek her müslümanın görevidir. Bu kulluğun hakikatidir. Allah Azze ve Celle’nin bize emrettiğine göre ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinde zikrettiğine göre şu şekillerde muamele etmemiz emredilmiştir; 1- Öldürmek: Münafıkların dine karşı düşmanlıkları ve dine öfkeleri ortaya çıkar, dine karşı açık tuzak kurarlar, zındıklıkları belli olur. Müslümanların yöneticisine onların boyunlarını vurması gerekir. Nitekim Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı, Abdullah Bin Ubey’in öldürülmesi hakkında konuşmuşlar, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bundan kaçınarak şöyle buyurmuştur; “İnsanlar; Muhammed arkadaşlarını öldürüyor demesinler.” Fakat sahabelerin öldürme hükmüne karşı çıkmamıştır. Kendisi ise ancak bu illet sebebiyle kaçınmıştır. Bu konuda Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır; “Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.”(Nisa 89) İbnul Kayyım der ki; “Şüphesiz malum bir münafığın öldürülmemesi yalnızca Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatında geçerli idi.” Münafıklar, müslümanlar aleyhine casusluk yapmakta, Müslümanların haberlerini taşımaktadırlar. Onların cezası öldürülmeleridir. Nitekim Ömer radıyallahu anh, Hatıb’ı müşriklere haber nakleden bir mektup yazdığı için öldürmek istemişti. Lakin Peygamber 96 Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o bedir ehlinden olduğu için Ömer radıyallahu anh’e mani olmuştur. Şöyle buyurmuştu; “Belki de Allah Teâla Bedir ehlinin hâline muttali oldu da: "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim." Buyurdu.” Ömer radıyallahu anh’ın Hatıb’ı öldürmek istemesine karşı çıkmamıştır. Sadece onun Bedir savaşına katılmış olması sebebiyle engel olmuştur. Buna binaen fıkıh âlimleri casusun öldürülmesi hakkında hükümlerini zikretmişlerdir. 2- Onlarla mücadele, onlardan sakınmak, sakındırmak ve onları yakın arkadaş edinmemek: Allah Teala buyuruyor ki; “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!”(Tevbe 73) “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.”(Al-i İmran 118) 3- Onlardan yüz çevirmek: Münafıkların eziyetlerini bulaştırmalarına izin vermemeli veya müslüman onlarla beraber çalışıyorsa şer’i muamelelerinde onlardan yüz çevirmesi gerekir; “Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.”(Nisa 63) 97 “Artık onlardan murdardır.”(Tevbe 95) yüz çevirin. Çünkü onlar 4- Onları terk etmek, meclislerine katılmamak ve onlara selam vermemek: Münafıklara karşı onların meclisine katılmamak, onları terk etmek ve onlara selam vermemek gibi bazı uygulamalar yapılır. Tebük savaşından geri kalan üç kişiye Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu uygulamış, onların terk edilmesini, selam verilmemesini ve onlarla konuşulmamasını emretmiştir. Hicret etmeyenler de böyledir; “O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin.”(Nisa 89) 5- Onları etmemek: dinlememek ve onlarla istişare Allah Teala buyurur ki; “Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.”(Ahzab 1) “Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma.”(Ahzab 48) 6- Münafıklar, nifaklarını içlerinde gizlerler. Onların işini Allah’a havale ederiz: Ömer radıyallahu anh der ki; “İnsanların kalplerini araştırmakla emrolunmadık.” Nitekim sahabeler onlardan bazılarını biliyorlar fakat hiç kimse hakkında bu hükmü vermiyorlardı. Ömer radıyallahu anh Huzeyfe radıyallahu anh’ı takip eder, birisi öldüğünde Huzeyfe o 98 adamın cenaze namazını kılıyorsa o da kılıyor, kılmıyorsa o adamın cenaze namazını kılmıyordu. İşte onların ortaya çıkarılmasına Allah Azze ve Celle kefildir; “Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.”(Muhammed 29-30) 99 Onların Dünyadaki ve Ahiretteki Cezaları Dünyadaki cezaları; 1- Müslümanlar tarafından kovulmaları, onların meclisine katılınmaması ve dost edinilmemeleri. Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.”(Nisa 63) “Artık onlardan murdardır.”(Tevbe 95) yüz çevirin. Çünkü onlar 2- Allah’ın onları malları ve evlatları hakkında azaplandırması; Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.”(Tevbe 55) 3- Öldüklerinde cenaze namazlarının kılınmaması, kabirlerinde onlara dua edilmemesi. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur; “Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Rasûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.”(Tevbe 84) 4- Onlar için bağışlanma dilenmemesi. Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek.”(Tevbe 80) 5- Ya küfürlerinden dolayı 100 amellerinin kabul edilmemesi; Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Rasûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.”(Tevbe 54) “De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.”(Tevbe 53) Veya riya sebebiyle amellerinin kabul edilmemesi; Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler.”(Nisa 142) “Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah’ı kızdıran şeylerin ardınca gittiler. O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Allah da onların amellerini boşa çıkardı.”(Muhammed 28) 6- Kötü akibet ve ruhlarının şiddetle çıkarılması; “Ya melekler, canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vurarak dövecekleri zaman durumları nice olur?”(Muhammed 27) Ahiretteki cezaları: 1- Kabirde meleklerin sualine cevap vermekten aciz kalmaları. Sahihayn’de Esma radıyallahu anha’dan rivayet edilen hadiste şöyle buyrulmuştur; “Münafığa veya şüphe eden kimseye gelince “haa haa der, bilemez (cevap vermeye güç yetiremez).” 101 2- Kıyamet gününde onların sınıfları ve görecekleri azaplar çeşitlidir; Allah Teala buyurur ki; “Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”(Nisa 14) “Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.”(Tevbe 68) “Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”(Ahzab 73) “Münafıklara, kendileri olduğunu müjdele!”(Nisa 138) için acı bir azap “Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.”(Tevbe 82) “Onlardan vazgeçin, çünkü onlar murdardır. Kazandıkları işlerin cezası olarak varacakları yer de cehennemdir.”(Tevbe 95) “Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!”(Hadid 15) 102 “Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.”(Nisa 145) 103 Nifaktan Çıkış Yolu Münafıkların sıfatları sayılmıştı. “Peki kurtuluş yolu ve çaresi nedir?” diye sorulabilir. bundan Cevap; müslümanın münafıkların sıfatlarını bilmesi ve bunlardan uzak durması gerekir. Eğer bu sıfatlardan birine düşmüşse hastalık ağırlaşmadan tedavi uygulamalıdır. Nifaktan kurtulmak için bu sıfatları bilmek yetmez, bilakis şunlarla amel edilmesi gerekir; 1- İhlâs; kim riyayı, gösterişi Allah Azze ve Celle için halis kılar; sadece Allah'a tahsis ederek, ancak Allah'a ibadet etmekle, (Beyyine 5) terk ederse amelini “Hâlbuki onlar, dini Allah'ı birleyerek, emrolunmuşlardır.” 2- Allah’a sarılmak, nifaktan Allah’a tevbe etmek, bozduklarını ıslah etmek; “Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın. Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.”(Nisa 145-146) 3- Allah’a, Rasulüne ve Müminlere dostluk, Allah’a Rasulüne ve müminlere düşmanlık edenlerden uzaklaşmak; “Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler.”(Tevbe 71) “Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekâtlarını veren ve rükû eden 104 müminlerdir.”(Maide 55) “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?”(Nisa 144) “Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun Allah'a ve peygamberine karşı kanunlar koymaya kalkışan kimselerle sevişir bulamazsın; babaları veya oğulları, kardeşleri veya akrabaları olsalar bile. İşte Allah'ı öyle kimseleri sevmeyen bir topluluğun kalplerine imanı yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh ile desteklemiştir. Onları içlerinde sonsuza dek kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın taraftarıdırlar. Uyanık ol ki, Allah'ın taraftarları hep kurtuluşa erenlerdir.”(Mücadele 22) 4- Doğruluk; “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun.”(Tevbe 119) Nifakın rüknü yalan ise, imanın da alameti doğruluktur. Kim yalanı terk ederse nifakın esasını terk etmiş olur. Böylece doğrulukla süslenir. 5- Allah yolunda cihad veya ona hazırlık yapıp cihad etmeyi arzu etmek; “Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.”(Tevbe 44) “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; 105 onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.”(Tevbe 46) Sahihu Müslim’de geçen hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur; “Kim savaşmaz veya savaşmayı arzu etmezse nifaktan bir şube üzere ölür.” 6- İbadetleri tembellik etmeden ve usanmadan yerine getirmek; mazeret haricinde namazları cemaat ile kılmaya devam etmelidir. İbn Mesud radıyallahu anh der ki; “Ancak nifakı malum bir münafığın cemaatle namaza gelmediğini görürdük.” Tirmizi, Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyor; Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki; “Kim kırk gün ilk tekbiri kaçırmadan cemaatle namaz kılarsa onun için iki beraat yazılır; cehennemden beraat ve nifaktan beraat.” Nitekim münafıklar üşengeçlikleriyle bilinirler. Namaza ancak üşenerek kalkarlar. Allah Teala müminleri ise şöyle vasfeder; “Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.”(Bakara 45) 7- İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak; münafıkların şiarı ise kötülüğü emretmek ve iyiliği yasaklamaktır. Allah Teala müminler hakkında buyurur ki; “Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler.”(Tevbe 71) 8- Allah’ın emirlerine teslim olmak; Allah’ın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hükmüne teslimiyet 106 göstermek. Allah Teala buyurur ki; “Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.”(Nur 51) 9- İçi ve dışı düzeltmek; Kim dışını ıslah eder, içini ifsat ederse o münafıktır. Nifak ancak iç alemin fesada uğraması sebebiyle yalnız dış görünüşün ıslah edilmesidir. 10- Allah’ı çokça zikretmek; münafık Allah’ı ancak çok az zikreder. Ka’b radıyallahu anh der ki; “Kim Allah’ı çok zikrederse nifaktan uzaklaşır.” İşte bunlar bazı umumi meselelerdir. yapılması gereken pek çok şey dahil edilebilir. Buna Amaç; içiyle ve dışıyla Allah’a itaat edip istikamet üzere olmak, içiyle ve dışıyla Allah’ın yasaklarından sakınmaktır. Allah Azze ve Celle, razı olduğu ve sevdiği amellere muvaffak kılsın. Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah'a da hamd olsun! 107 İçindekiler: Mütercim’in Takdimi ............................................... 1 Müellifin Mukaddimesi ............................................ 3 Selef’in Nifak’tan Korkusu ...................................... 7 Nifak’ın Tarifi: ....................................................... 11 Nifakın Fert ve Topluma Tehlikesi ........................ 15 Münafıkların Sıfatları ............................................ 18 1- Müslümanları Bırakıp da Müşriklere Yardım Etmek: ......................................................................... 18 2- Müminlere Değil de Kafirlere Dostluk: .............. 22 3- İnsanlar Tarafından Konulmuş Kanunlarla Hükmederler:............................................................... 26 4- Allah, Rasulü ve Müminler ile Alay Etmek: ....... 29 5Müminlerin Musibetine Sevinmeleri ve Zaferlerinden Dolayı Üzülmeleri: ................................. 32 6- Kötülüğü Emreder ve İyiliği Yasaklarlar: ........... 33 7- Müminlerin Namuslarını Lekelemek: ................ 35 8- Küfür Merkezleri İnşa Etmek, Allah Yolundan Alıkoymak ve Müslümanları Bölmek: ........................... 37 9- Düşman Hesabına Casusluk: ........................... 39 10- Yalan Haberler Yaymak: ................................ 41 11- Zelil, Korkak ve Zayıf Olmalarına Rağmen Müminlere Karşı Kuvvet İzhar Ederler; ........................ 42 12- İki Yüzlüdürler: ............................................... 44 13- Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Söz ve Fiil İle Eziyet Etmek: .................................................... 45 14- Yalan: ............................................................ 47 15- Hıyanet: ......................................................... 50 16- Vaadi ve Ahdi Bozmak: .................................. 50 17- Cimrilik: .......................................................... 51 18- Gösteriş (Riya): .............................................. 52 19- İbadetlerde Tembellik: .................................... 53 20- Cihadı Veya Bunu Arzu Etmeyi Terk Etmek: .. 55 21- Büyüklenmek (Kibir): ...................................... 56 108 22- Konuşmalarında Küfrü İzhar Etmeleri Veya Ona Koşuşturmaları: ........................................................... 57 23- Hasımlaşmada Ahlaksızlık Yapmak: .............. 59 24- Kendileri Kafir Olduğu Gibi Müslümanların da Kafir Olmalarını İsterler:............................................... 60 25- Günahların Ardından Solumak: ...................... 61 26- Tövbeyi Ertelemek: ........................................ 61 27- Ölümden Sonra Dirilişten Şüphe Etmek: ........ 61 28- Allah’ın Bağışlayıcılığı İle Aldanmak: .............. 61 29- Bazı İşlerde Kâfirlere İtaat Etmek: .................. 62 30- Allah’ın Yardımına Güvenmemeleri ................ 63 31-Allah’ı Hükmünde İtham Etmeleri: ................... 63 32- Karşı Oldukları Halde Hakkı Dinler ve İcabet Eder Gibi Görünürler; .................................................. 63 33- Onlar Düşünmezler ve Günahlardan Tevbe Etmezler: ..................................................................... 65 34- Onlar Misak Verdikten Sonra Allah’ın Ahdini Bozarlar ....................................................................... 65 35- Allah’ın Riayet Edilmesini Emrettiği Şeyleri Terk Ederler: ....................................................................... 65 36- Ensar’a Buğz Etmek:...................................... 66 37- Allah’ın Yolundan Alıkoymak: ......................... 66 38- Hevalarına (Arzularına) Tabi Olurlar: .............. 68 39- Yapmadıkları Şeylerle Övülmeyi İsterler:........ 68 40- Müminlere Kötülük Çemberi Kurmak: ............. 69 41- Dinde Şüphe Etmek: ...................................... 69 42- Cuma Namazını Üç Kere Terk Etmek: ........... 70 43- Onlarda Güzel Gidişat Ve Dinde Anlayış Bir Araya Gelmez: ............................................................ 70 44- Ali Bin Ebi Talib’e Buğz Etmek: ...................... 70 45- Ahlaksız Konuşmak:....................................... 71 46- Konuşmada Derinleşmek: .............................. 71 47- Müzik: ............................................................ 71 48- Ezanı İşittikten Sonra Zaruret Olmadan Mescitten Çıkmak: ....................................................... 72 109 49- Kadının Mazeretsiz Olarak Ayrılmayı veya Boşanmayı İstemesi: ................................................... 73 Münafıkların Alametleri: ....................................... 81 Münafıklara Karşı Müslümanın Görevi ................. 96 Onların Dünyadaki ve Ahiretteki Cezaları ........... 100 Nifaktan Çıkış Yolu............................................. 104 İçindekiler: .......................................................... 108 110