Biz tekrardan başa dönersek, Amerikan iç savaşı zamanında

advertisement
Biz tekrardan başa dönersek,
Amerikan
iç
savaşı
zamanında,
sahillerde
şebek
tipinde
küçük
yelkenliler görünmektedir. Buna karşın
İngilizlerin, Brig (Şekil 13) ve Brigantin’
leri (Şekil 14) kıtalar arasında sefer
yapmaktaydılar. Savaş bittikten sonra,
açık denizlere çıkmak isteyen denizciler
artık daha büyük gemilerin peşindeydi.
Hele
1830’larda
Grönland’ın
güneyindeki New Founlands Bankların
keşfedilmesi ile, müthiş bir balık ticareti
başladı. İşte daha evvel tanıdıkları
Brigantin’lerle, Şebek karışımı bir tekne
ortaya çıktı ve buna “Schooner” (Şekil
15) adını verdiler. Bu tip teknelerin
özellikleri,
Brigantin’lerin
pruva
direklerinde taşıdıkları, kullanılması zor
ve sadece pupa seyrinde açılabilen
Gabya yelkenlerinin kaldırılması, aynı iki
direkli Şebek’lerde olduğu gibi Grandi
direğinin aynı zamanda Mizena olarak kullanılması yani, Guletlerin tipik özelliği olan, arka direğin
ön direkten daha uzun olmasıdır. Atlantik sahillerinde, önceleri New England, daha sonraları
Nova Scotia, Boston, Gloucester, Massachusett’te yüzlerce schooner yapıldı. Önceleri burunları
küt olan bu tekneler, daha sonraki yıllarda kemane başlı olarak imal edildiler. 1901 yılında ilk
burnu uzun “Knockabouts” tekne olan, 32 m. Boyundaki “Helen B. Thomas” suya indi. Baştaki
cıvadra kaldırıldı ve ilk defa bu teknede, salmanın altına yerleştirilen dış balast kullanıldı. Bu
tekneler artık tam bir yarış teknesi olarak imal ediliyorlardı. Zira, Morina’ları kim daha çabuk
limana ulaştırabilirse, o tekne çok büyük prim yapıyordu. 1908’de imal edilen “Oriole”‘nin 16 mil
sürate eriştiği belirtiliyor.
Yıllar
önce
defalarca
seyrettiğim, artık bir sinema klasiği
olan, CAPITAIN COURAGEOUS’de
şımarık, zengin bir çocuğun, seyir
halindeki
bir
gemiden
denize
düştükten sonra, banklarda sandalı
ile balık avlayan, Spencer Trecy’in
gençliğinde
canlandırdığı
Miguel
adındaki
bir
balıkçı
tarafından
kurtarılıp, ana gemisi bir Schooner
olan teknede yaşamaya mecbur
kalmasının
öyküsü
canlandırılır.
Oradaki
zor
yaşam
koşulları,
sonradan da balık avı bitince, dönüş
yolunda teknelerin o azgın Atlantik
sularında, nasıl birbirleri ile kıyasıya
yarıştıkları çok güzel anlatılıyordu bu
filmde.
Bugün, bir zamanlar limanında
yüzlerce Schooner balıkçı teknesi
barındıran Gloucester kasabasının
meydanında,
muşamba
giymiş,
dümen tutan bir denizci heykelinin bulunduğu kayada, denizlerde kaybolmuş yüzlerce denizcinin
adları kazınmıştır. Buradaki teknelerin en meşhurlarından bir tanesi, 40 m. Boyundaki efsanevi
“Bluenose”‘dur. Şimdilerde denizlerde boy gösteren bu tekne orijinalinin tam bir kopyasıdır.
NAUTICA’da, bu tekne Gulet olarak tanımlanır.
Bu hızlı tekneler sadece balıkçılıkta değil, kaçakçılıkta ve ticarette de kullanılmışlardı. New
York limanında kullanılan “Pilot” yani kılavuz tekneleri de bu tip yelkenlilerdi. New York Yacht
Club tarafından inşa ettirilip, 1851 yılında, Atlantik’in karşı tarafındaki İngiltere’ye yarışa
gönderilen “America” işte bu, Pilot Schooner’ler örnek alınarak yapılmıştı. Sonuç olarak, 17 adet
İngiliz yatını geçip, meşhur kupayı, bir daha gelmemek üzere ülkesine götürmeyi başardı. Bu
yarışta benim için en ilginç olay, o günlerdeki, “Üzerinde Güneş Batmayan İngiliz
İmparatorluğu”nun tek hakimi olan Kraliçe Victoria’nın, hantal haline rağmen bizzat, America
yatına kadar gidip, kaptanı tebrik etmesidir. Tüm
iddialı İngiliz yatlarını geçen America’nın finişinden sonra Victoria, yanında bulunan zevata,
yarışın ikincisinin kim olduğunu sorduğunda, aldığı cevap yatçılık tarihinin en unutulmaz
cümlesidir: “Bu yarışın ikincisi yok efendim”.
Yukarıda da belirttiğim gibi, Gulet’lerin Akdeniz sularında gözükmesi daha sonraki yıllara
rastlar. Trieste arşivlerinde, 1788’de bir Gulet kaydına rastlanmakla beraber Guletlerin ortaya
çıkması 1820’leri bulur (Şekil 10). Bu yelkenliler, Amerika’daki öncülerden daha toplu, yüksek,
yük taşımaya daha elverişli tekneler olup arkadaki Mizena direği aynı zamanda Grandi’dir. Yani
arka yelken, öndekinden daha büyüktür. Bazılarında hala pruva direklerinde gabya yelkenler
taşımaktadır. Bu tip tekneleri Björn Landström, “Hermafroditbrigg” diye tanımlar.
1800’lerin sonlarına doğru, yapımcı Thomas F. Mc. Manus ilk kepçe kıçlı Gulet olan
“Elise”‘yi 1910’da denize indirdi. Artık bu teknelerin arka formları gittikçe Clipper’lerin kepçe
şeklindeki kıçına benzemeye başladı. Bunun en belirgin örneği, bugün Londra’da Greenwich’teki
kuru havuzunda duran, 1869 yapımı, “Cutty Sark”‘ın kıç tarafının şeklidir. Bu form daha sonra
inşa edilen, Avustralya ve Avrupa limanları arasında seferler yapan büyük, kabasorta armalı,
yelkenli, saç teknelerde de aynen kullanılmıştır. Buhar devri başlayınca da, direklerin yerlerini,
bacaların almasına rağmen bu şekil bozulmamış, kocaman transatlantik gemilerinde dahi yıllarca
kepçe kıç şekli kullanılmıştır. Buna en güzel örnek ise herkesin tanıdığı “Titanic” gemisinin kıç
tarafıdır. Belki hatırlayan vardır, Deniz Yolları’nın, 1950’lere kadar kullandığı “Cumhuriyet
vapuru”, Kemane başlı, cıvadralı ve kepçe kıçlı idi. Biz şimdi bu vapura kalkıp Gulet mi
diyeceğiz?
Yukarıda belirttiğim, Gulet tipli yelkenlilerin 1840’lı yıllarda Akdeniz’de çoğalması ile, O
günlerde bu sularda egemen olan İtalya’nın ticareti çok gelişti. Herkesin bildiği gibi, Yunanistan’ın
12 adası, İtalyanların idaresialtındaydı. Bu gün hala, bu adaları ziyaret ettiğinizde, resmi dairelerin
barındığı binaların görkemli İtalyan mimarisi tarzında inşa edildiğini görürsünüz. Eski halk mutlaka
İtalyanca konuşurdu. Sonuç olarak, bir çok değim gibi “Gulet” kelimesi de İtalyanca’dan,
Rumca’ya geçmiş oldu. Sayın Ahmet Güleryüz’ ün eseri olan OSMANLI DONANMASI adlı
kitabının 16. sayfasında, Beyrut limanında, İtalyan’ların saldırısı sırasında, 24 Ocak 1912 yılında
kendini batıran, “Ankara” torpil botunun fotoğrafı yer almaktadır. İlginç tarafı ise, bu
resimde batık geminin arkasında, 20 kadar guletin gözükmesidir. O yıllarda, Beyrut’ta çok sayıda
Gulet inşa edilirmiş. Bunun başlıca nedeni de, gemi yapımında kullanılan en iyi malzemelerden
biri olan Sedir Ağacı’nın, Lübnan’da bolca bulunması idi. Ne acıdır ki, yıllar önce Beyrut’a
gittiğimde Cebel’lerdeki Sedir ağaçlarının tükendiğini, kalanlarına ise ancak koruma altındaki milli
parklarda rastlandığını öğrendim. Halbuki bizde, Toros Dağları’nın yüksek yerlerinde hala, bu
kıymetli ağacın bulunduğu bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı sürerken, Büyükdere önlerinde,
Lübnan bayraklı (malum, bayraklarında bile bu ağacın sembolü yer almaktadır) devasa
Gulet’lerin, Karadeniz’e çıkabilmek için, havanın kalmasını beklediklerini hatırlarım. Bizim
Çektirmeler, Mavnalar
bunların yanında, küçücük kalırlardı.
Böylelikle Akdeniz’de, Ege’de boy göstermeye başlayan guletlerin, o zamanlar tekne
yapımcılığının oldukça ileride olduğu Yunanistan’da da imal edilmesine başlandı. Müzelerinde
gördüğümüz kadarı ile o yıllarda Yunan tersanelerinde ciddi olarak Brig’ler (Şekil 13), Brigantin
‘ler (Şekil 14), Uskuna’lar da yapılıyormuş. Böylelikle yavaş yavaş Yunan Guletleri ile tanışan
Bodrum’da da 1960’lı yıllarda bu teknelerin imaline başlandı. Fakat, bu gün artık Yunanistan’da
tek bir ahşap kayık imal eden atölye kalmadı. Yunanlılar, artık tüm tekne siparişlerini ancak
Bodrum’a veriyorlar.
1946 yıllında İstanbul’da iki adet Gulet vardı. Bunlardan birincisi, Moda Deniz Kulübü’ne
İpar ailesi tarafından verilen, “İpar Kotrası” diye tanınan tekne ki, bu İngiliz yapımı tam bir
Schooner’dir. Zamanında, Celal Bayar’ın bu tekne ile Pire limanına kadar yaptığı gezi, büyük ilgi
uyandırmış. Yıllarca kulüp tarafından, charter teknesi olarak kullanılan bu güzel yat, satıldıktan
sonra yeni sahipleri tarafından, 60’lı yıllarda İstinye’de esaslı bir tamir geçirdiğinde, direklerin
yerleri değiştirilip, Ketch haline çevrildi. Baş tarafına, polyesterden abartılı bir kadın heykeli
kondu, bordasına da, boydan boya “Canikom” yazıldı. Şimdilerde ne durumdadır bilemiyorum.
İkinci gulet ise,tam bir yük guletinden bozma “Hoko Moko” teknesidir. O’nu ilk defa, 1946 yılında,
Fenerbahçe mendireğine kıçtan kara bağlı iken tanıdım. Tabii o günkü konsepte göre bizim için
çok kaba bir tekneydi. Hatta ona, kıç tarafındaki ahşap korkuluk yüzünden “Saray Teknesi” adını
takmıştık. Yıllar sonra, 1986’da bu gulet’e Bodrum’da rastladım. Birçok değişiklik geçirmesine
rağmen forması hala bozulmamıştı.
1990 yılında, Bodrum’da muhteşem bir guletle tanıştım . Bu tekne 28 m. boylarında, kaba,
yüksek, “Quo Vadis” adında, İngiliz bayraklı, Yunan yapımı, tipik bir Akdeniz Guleti idi. Sahipleri
gene İpar ailesi imiş. Hayran olmuştum
bu gulete. Bir keresinde de, Bodrum Kupası’na katılmıştı fakat tekneyi bir türlü kullanamadılar,
sonunda yarışı terk etmişlerdi. Daha sonraları onu İstinye’de gördüm. Son olarak da 2001 yılında
Kuşadası’ndaki Marina da harap, bakımsız bir şekilde rastladım ona. İçim cız etmişti.
Sonuç olarak, bütün bu araştırmalar gösteriyor ki, orijinal Gulet bir Bodrum teknesi
değildir. Zaman içinde gelişim gösterip Bodrum’a özgü bir tekne tipi yaratılmıştır.
(Yücel Köyağasıoğlu’nun “Tarih Boyunca Yelkenliler” isimli kitabından)
Bodrum 28/12/2008
Başvurulan Eserler:
“Çektirme” “Gulet”; Ord. Prof, Ata Nutku
Denizlerin Güzelleri; Osman Kademoğlu
L’Histoire des Bateaux; G. Fouille
The Story Of Ships; G. Fouille
Skeppet (The Ship); Björn Lansdström
The History Of Ships; Peter Kemp
Architectura Navalis Mercatoria; F.H.af Chapman
Yachtman’s Ten Language Dictionary; Barbara Webb & Michael Manton
The American Fishing Schooners; Havard I. Chapelle
Le Barche della Storia (La Goletta); Claudio Ressmann
Construction Des Bateaux En Bois; Henri Devrin
Yachting Classique; Magasin
Lo Yacht; Carlo Sciarrelli
P.Robert; Encyclopaediaa
Ahmet Güleryüz; Osmanlı Donanması
Ahmet Güleryüz; Osmanlı Donanmasında Yelkenliler
Yücel Köyağasıoğlu; Tarih Boyunca Yelkenliler
http://www.guletgroup.com/gulet/historyofgulet
Download