Metin içi özellikler metin dışı özelliklerle yakın ilişki içerisindedirler. Bunlar çeviri stratejilerinde kolaylıkla belirlenebilirler. Örneğin Felsefe Taşı’nın almanca çevirisinde kaynak metne bağlı kalınmış yani kaynak kültür odaklı bir çeviri denilebilir. Kitapta oluşturulan fantastik dünya, en azından sanayileşmiş ülkelerdeki çocuklar tarafından anlaşılabilecek bir global bir evren olarak düşünülebilir. Kendi kültürlerine yabancı olan örneğin İngiliz okul sistemi gibi bazı özel kültürel durumları kabul edeceklerdir, çünkü çeviride hesaba katılan İngiliz ortamının yeniden oluşturulması değil, hikâyenin oluşturulduğu mistik dünyanın yeniden oluşturulmasıdır. Yazar bunu göz önünde bulundurarak, şöyle söylemiştir: (metnin orijinalinde)İngilizcede yeni dilsel oluşumlarla adlandırılan ve aynı zamanda onomatopoetik ve önem taşıyan canavarlar ve hayaletler vardır. Bu cinas ve onomatopeyi korumak için Almancada eşdeğer kelimeler üretmeye çalıştım. Yazma işlemi ve ya çeviri esnasında, bu alandaki diğer pozisyonlardan gelecek muhtemel tepkiler önceden tahmin edilebilir. Çevirmen, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, Çeviri esnasında yapılacak yargıları tahmin etmek için okuyucu ve eleştirmenlerinin şeklini oluşturur ve empati kurarlar, yani çeviri ve ya edebiyat alanında onlar için öngörülen durumlara karşı nasıl tepki vereceklerini bilirler. Ayrıca düzeltmenler ve editörler de okuyan kesim ve eleştirmenlerden gelecek muhtemel tepkiler hakkında düşünürler. Yayınevleri ve yazarlar da, diğer bir yandan, kınama ve övgü yoluyla eleştirmenleri etkileyebilirler. Bu da alanda bulunan çeşitli pozisyonlar arasındaki güç ilişkileri ağına katkı sağlar. Editörler ve düzeltmenler kitabın kabulü üzerinde nüfuzlarını kullanabilirler. İlk olarak kitabın kabulünü belirleyen sınıflandırma işlemidir. Kitap karton kapak mı, klasiklerin basımı mı, yüksek zümre edebiyatına mı ait yoksa boş zamanlarda okunacak bir kitap mı? Bu şekilde alınan kitabın etiketi kitapla uğraşacak eleştirmen türünü belirlemede sembolik sermaye işlevi görür. Eleştirmenler böylelikle kitabın – yazarın ve ya çevirmenin- sembolik sermayesini yükseltip azaltabilirler. Bu sembolik başarıdaki azalma ve artışın sonuçlarını direk satış rakamlarında görebiliriz ve bu yüzden ekonomik sermaye ile doğrudan ilişki içerisindedir. Harry Potter hadisesinde bunu açıkça görülebilir, son yılların en büyük ticaret olayıdır. J.K. Rowling 2001 yılında 36 milyon dolar kazanmıştır. Warner Brothers ticari haklarını 1998’de satın almış, kitabın adına ve Harry Potter tişörtlerinin nasıl olması gerektiğine karar vermiştir. Bu düzenek kitapların satışıyla beraber yürürlüğe girmiştir. Yani takvimler, tişörtler, kupalar Bourdieu’nun meşrulaştırma(onaylama) süreci olarak adlandırdığı durumun bir parçasıdır. Çeviri alanında meşrulaştırma (onaylama) alanın dinamiklerini korumak açısından önemli bir özelliktir. Kültürel bir ürün sadece bir kuruluş onu meşru kıldığı için ve bu yüzden ürünü çeviri alanına girişte ödüllendirdiği için var olmaz, ayrıca aracıların belli bir zamanda o alandaki var olan kurallara ne derece yatırım yaptıkları ve bu kuralları ne derece benimsedikleriyle alakalıdır. Çevirideki figürlerin ticarileştirilmesinin dışında, Harry Potter’ın sözlükleri, partileri, fan kulüpleri gibi özellikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Ödüllerin yanı sıra konu hakkında yapılan seminerler, kolokyumlar da alandaki sembolik ve ekonomik sermayelerin dağılımıyla iç içedir.