KISALTMALAR a.g.e. : Adı Geçen Eser a.g.m : Adı Geçen Makaleler AB : Avrupa Birliği BK C : Borçlar Kanunu : Cilt D : Daire E : Esas HD : Hukuk Dairesi HGK : Hukuk Genel Kurulu HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu İş K. : İş Kanunu K : Karar KHK : Kanun Hükmünde Kararname md : Madde MK : Medeni Kanun RG : Resmi Gazete S : Sayı sh : Sayfa SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu TİS : Toplu İş Sözleşmesi TTK : Türk Ticaret Kanunu vd. : Ve Devamı 1 GİRİŞ İş hukukunun temel prensipleri beraber değerlendirildiğinde, bu alandaki düzenlemelerin temel amacının, sermayeye sahip olduğu için güçlü olan işveren karşısında, zayıf olan işçinin korunması olduğunu ifade edebiliriz. Süreç içerisinde sosyal devletin de gelişmesi ile, devletler iş hukuku alanına her zaman müdahale etmiş ve işveren ile işçi arasındaki dengeyi sağlamayı amaçlamışlardır. Bu kapsamda işçi–işveren ilişkisi bir iş sözleşmesinin akdedilmesi ile kurulmakta olup, bu iş sözleşmesinin ortadan kaldırılması ile taraflar arasındaki hak ve borçlar tamamen ortadan kalkmaz. Bunun yerine yeni hak ve borçların hukuk zemininde boy gösterdiği bir süreç başlar. İvazlı sözleşmeler nihayetinde, tarafların birbirleriyle ilgili hak ve borçlarının tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamak ve devamında tarafların alacak veya borçlarını tam olarak ortaya koymak sorumluluk hukuku açısından da oldukça önem arz eden bir konudur. Bu kapsamda iş hukukunda da; iş sözleşmesi sona erdikten sonra tarafların alacak ve borçlarının ortaya konması ve böylelikle taraflar açısından en adaletli ve makul sonucun ortaya çıkması amaçlanmıştır. İş sözleşmesinin zayıf tarafı olan işçinin, iş sözleşmesinden sonra da korunması amacıyla, ibraname müessesesi oluşmuş ve gelişmiştir. İş sözleşmesinin sona ermesi bu anlamıyla işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıkların, anlaşmazlıkların bir anlamda başlangıç noktasını oluşturur. Çünkü sözleşme devam ederken işçiler, genelde işverenlere karşı dava açmaktan kaçınırlar. Buna karşılık sözleşmenin sona ermesi ile birlikte işçiler daha önce elde edemedikleri alacaklarını aramaya başlarlar. Esasında öncesinde de bu haklarını almak istemekle birlikte güçlü olan işverene karşı işlerini kaybetmek veya halihazır durumlarından daha kötü bir duruma düşmek korkusuyla, bu hakları talep edememektedirler. İşte bu haklar, iş sözleşmesi ortadan kalkınca, zayıf olan işçi, güçlü olan işverenin hakimiyet alanından çıkınca bu hakları arama gayreti içerisine girer. İşverenler de, işçilerin sözleşme sona erdikten sonra bu hak arayış ve dava açma girişimlerinde kendilerini güvenceye almak adına işçilere tüm haklarını aldıklarına dair bir belge imzalatmakta ve hatta dava vb. haklarından feragat ettikleri benzeri ifadeler de bu belgelerde yer alabilmektedir. Bu yönüyle “İbraname” adıyla nitelenen bu belge taraflar açısından oldukça önem arz etmektedir. İş hukukundaki ibraname müessesesini inceleyeceğimiz bu çalışmamızın birinci bölümünde; öncelikle kavramsal açıdan ibranameyi ele alarak, iş hukuku dışındaki ibra müesseselerine kısaca değineceğiz. Ayrıca bu bölümde, ibranamenin benzer kurumlar ile incelenmesine müteakip bu karşılaştırmalar neticesinde ibranamenin hukuki niteliğini ortaya koymaya çalışacağız. İkinci bölümde ise; ibranamenin konusu ve muhteviyatı ile şekli şartlarını inceleyerek geçerlilik şartlarını yargı kararları ve doktrindeki yaklaşımlar ışığında değerlendirmeye çalışacağız. 2 BİRİNCİ BÖLÜM İBRA KAVRAMI VE NİTELİĞİ I) KAVRAM İbraname İsviçre Borçlar Kanunu’nun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanunu’na bu madde alınmamıştır. Bir kanunun ana kuralları ve kurumları oluşturulurken ibra gibi önemli kuruma yer verilmeyişinin ancak hata sonucu olabileceği ileri sürülmüştür1. Ancak kanunda bu müesseseye yer verilmese de uygulamada ibraname yoğun olarak kullanılmakta ve yargı kararlarında geniş yer tutmaktadır. Cumhuriyetten önceki dönem kanunlarımızdan Mecelle’nin 1536. ve 1564. maddeleri arasında ibra düzenlenmiştir. Mecelle, ibrayı, ibra-i iskat ile ibra-i istiyfa olmak üzere iki türe ayırarak incelemiştir. İbra-i iskat; bir kimsenin diğer kimsede olan hakkının tamamından veya bir kısmından vazgeçmesidir. Yani borçluyu borcundan kurtarmasıdır, kısaca bunun düşmesidir. İbra-i istiyfa ise, alacaklının alacağından tek yanlı kayıtsız şartsız vazgeçmesidir2. İbra, Arapça kökenli bir kelime olup “hastayı iyi etme”, “aklama, temize çıkarma” anlamına gelir3. Uygulama çok kullanılmakla beraber, ibra Borçlar Kanunu’nda düzenlenmediği için yasal bir tanıma sahip değildir. Öğretide de ibra; “tarafların aralarında yaptıkları bir sözleşmeyle alacaklının alacak hakkından vazgeçmesi ve bu şekilde borçlunun borcundan kurtulmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır . Yargıtayca da ibranın tam bir tanımı yapılmaksızın daha çok “hakkı ortadan kaldıran 4 bir belge” olduğu üzerinde durulmuştur5. 1 ÇİL, Ş: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi (İbraname), 2.Baskı, İstanbul–2007, sh:1; İsviçre Medeni Kanununun 115’inci maddesi şu şekildedir. “Anlaşma yoluyla kalkma: Mükellefiyetin doğması bir şekle bağlı veya taraflarca bir şekil şartı kabul edilmesi halinde dahi, alacak tamamen veya kısmen tarafların anlaşması ile hiçbir şekle tabi olmaksızın ortadan kaldırılabilir.” İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Dr. H. Becker; Çeviren: Dr. Saim, ÖZKÖK; Ankara 1972, sh: 72, 2 ÇENBERCİ, M: İş Kanunu Şerhi, Ankara-1978, sh: 522, 3 Türk Dil Kurumu Sözlüğü ve Türk Hukuk Lügati (THK yayını), sh.357, 4 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: İş Hukuku, 3. Baskı, Ankara-2008, sh: 845; Ayrıca ibra benzer şekilde “alacaklının ivazlı veya ivazsız olarak alacağının tamamından veya bir kısmından borçlu lehine feragat etmesi, daha doğrusu itfa edilmiş gibi kabul eylemesidir” olarak da tanımlanmıştır. Bkz; ÖZDEMİR, E: Yargıtay Kararları Işığında İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, İstanbul Barosu Çalışma Hukuku Komisyonu 23 Aralık 2005 Seminer Notları, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul–2006, sh: 9; TURANBOY, K.N: İbra Sözleşmesi, Ankara-1998, sh: 55, 5 Yargıtay HGK’nun 09.06.2004 tarihli ve E: 2004/21-326, K: 2004/356 sayılı kararı ve yine HGK. 17.12.2003 tarihli ve E: 2003/9-778, K: 2003/796 sayılı kararları. Ayrıca Yargıtay HGK. 17.12.2003 tarihli ve E: 2003/9778, K: 2003/796 sayılı kararında açıkça ibranın tanımını yaparak “Alacaklının alacağından vazgeçmesi ve borçlunun borçtan kurtarılmasına ilişkin akde ibra denir” ifadesine kararında yer vermiştir. (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 11.03.2009) 3 A) Borçlar Hukukunda İbra Bir alacak-borç ilişkisi sona erdiğinde o güne kadar bu ilişkiden kaynaklanan karşılıklı hak ve borçların da kesin bir şekilde ortadan kaldırılması çoğunlukla taraflar açısından büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple taraflar, birbirlerinden hak ve alacakları kalmadığını belgeleme yoluna gitmektedirler. Tarafların karşılıklı taleplerinin sona erdiğini belgelemelerinin nedeni, ileride aleyhlerine dava açılmasını önlemek ya da dava açılsa bile kısa sürede bu belge ile lehlerine sonuçlanmasını sağlamaktır6. Taraflar arasında var olan hukuki ilişki ortadan kalktıktan sonra, karşılıklı olarak birbirlerinin borçlarının olmadıklarını onaylamak veya ifade etmek adına yaptıkları eylem uygulamada ibra etmek olarak ifade edilmektedir7. İbra müessesesi, ilk başta bir sözleşme olması nedeniyle, BK’nun sözleşmeleri düzenleyen genel hükümlerine tabidir. Bu kapsamda borcu sona erdiren ve ortadan kaldıran ibra, bir borçlar hukuku müessesesidir8. İbranın bir iş hukuku müessessi olduğunu savunan yazarlarımız olmakla beraber9, bizim de katıldığımız görüşe göre; ibranın yoğunlukla iş hukuku kapsamında kullanıyor olması, bu müessesenin bir iş hukuku müessesesi olduğu sonucunu doğurmaz. Çünkü, ibra borcu ortadan kaldıran bir müessese olması nedeniyle ve bir sözleşme olduğu için, iş hukukunda kullanılsa da, hüküm bulunmayan hallerde nihaiyi olarak Borçlar Kanunu’na müracaat edilmektedir. Dolayısıyla genel yaklaşımın ifade ettiği gibi, ibra bir borçlar hukuku müessesesi olarak kabul edilebilir10. Borçlar hukukunda ibra, borcu sona erdiren sebeplerden biridir. Borcun sona ermesi kavramı, bir edimi yerine getirme mükellefiyetinin hukuken ortadan kalkmasını ifade eder. Böylece borçlu borçtan kurtulur, alacaklının alacak hakkı kalmaz11. Borcun sona ermesi, hüküm ve sonuçlarını geleceğe etkili olarak meydana getirir12. Borçlunun edimini ifa etmesiyle, borç ilişkisinin içerdiği asli borcun yanı sıra yan borçlar ve diğer yükümlülükler de ilke olarak sona erer (BK. m.113). Borcu sona erdiren asli sebep, edimin tam ve usulüne uygun olarak ve bu amaçla ifasıdır. Bunun dışında kalan sona erme sebepleri genel bir deyimle “ifa olmaksızın sona erme” kavramı altında toplanmakla beraber13, ifa olmaksızın borcun sona ermesi içerisinde, tarafların anlaşmalarını ayrı bir kategori kabul edersek ibra bu kategori içerisine girmektedir14. 6 AYDOĞDU, M: “Hizmet Akdinin Sona Ermesine İlişkin İbraname”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan, S.1, İstanbul–2002, sh: 711, 7 Yargıtay 9. HD. 04.07.2006 tarih ve E: 2006/11619, K: 2006/19670 sayılı kararı, aynı Dairenin 28.09.2006 tarihli ve E: 2006/3749, K: 2006/25280 sayılı kararı vb. birçok kararında Yargıtay “ibra etmek” deyimini kullanmıştır (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 17.03.2009). 8 ERMAN, Ç: Yargıtay Kararları Işığında Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara–2002, sh: 14, 9 DOĞAN, M: “Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi” Yargıtay Dergisi, S:5, Ocak–1979, sh: 167, 10 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 14, 11 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul-2005, sh: 427, 12 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 428, TURANBOY, K.N: a.g.e, sh: 24, 13 TURANBOY, K.N: a.g.e, sh: 54, 14 ÖZ, T: Türk İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi, İstanbul–2006, sh: 5; ayrıca bkz; sh: 6, 4 Türk borçlar hukuku alanında, doktrinde veya yargı kararlarında ibra müessesesi, borcu sona erdiren bir hukuki işlem olarak kabul edilmekle birlikte15 BK’nda düzenlenmemesine rağmen; isabetli olarak Yeni Borçlar Kanun Tasarısı’nda ibra müessesesi 131. maddede iki taraflı bir hukuki işlem olarak düzenlenmiştir16. Tasarının 131. maddesindeki; “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belirli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra anlaşması ile tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” tanımdan ibra sözleşmesinin iki taraflı bir hukuki işlem olduğunu, şekle bağlı olmadığını, bir tasarruf işlemi olduğunu ve kısmi olarak da yapılabileceğini anlayabiliyoruz. İbraname yukarıda ifade edildiği gibi, bir borçlar hukuku müessesesi olmakla beraber, iş hukukundaki ibra sözleşmesi, genel çerçeve olarak iş hukukunun temel prensipleri olan, “işçinin korunması” veya “işçinin yararına yorum yapma” ilkeleri ile desteklenerek; adalet ve hakkaniyet çerçevesinde zayıfın korunması gereğine hizmet etmektedir. Dolayısıyla iş hukukunda ibra sözleşmesi ele alınırken, salt borçlar hukuku ilkeleri ışığında değerlendirilmesi iş hukuku ilkelerini daraltacak veya çok fazla genişletecek sonuçlar meydana getirebilir17. Bu nedenle uygulamada daha çok ibra, bir sözleşme olarak BK kapsamında ele alınmakla beraber, iş hukuku ilkeleri de öncelikle değerlendirilmektedir18. B) TTK’na Göre İbra TTK’nda da ibra müessesesi düzenlenmiş olup, burada daha çok “borçtan kurtarma”, “borcu olamadığını onaylama” anlamında kullanılmıştır. İbra TTK doğrudan, iki maddede yer almıştır. İbra başlığını taşıyan TTK 310. maddede, anonim şirketlerde kurucuların ve idare meclis üyeleri ile denetçilerin, kuruluştan itibaren dört (4) yıl geçmedikçe ibra edilemeyeceği hüküm altına alınarak bu maddede ibra “borçtan kurtarma” anlamında kullanılmıştır. Ayrıca TTK. 380. maddede de; bilançonun onaylandığı genel kurul kararının, ilgili yönetim kurulu üyeleri ile denetçilerin ibrasını da kapsadığı hüküm yer almıştır. Bu maddede de ibra “borcu olmadığını onaylama” anlamında kullanılmıştır. Doktrinde de, ticaret hukuku açısından ibranın; genel kurulun, tek taraflı, kabulü gerekmeyen, menfi borç ikrarı niteliğinde bir irade beyanı olduğu ifade edilmektedir19. Dolayısıyla TTK’nda ibra, borçlar hukuku uygulamalarına paralel bir anlam yüklenmiş olup daha çok şirketler hukuku alanında uygulaması görülmektedir. 15 TURANBOY, K.N: a.g.e, sh: 55, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı için bkz; www.adalet.gov.tr. (son yararlanma tarihi; 16.03.2009), ibraname, Tasarının ilk metninde 137. maddede düzenlenmişti. Ancak son metinde bu düzenleme 131. maddeye alınmıştır. 17 DOĞAN, M: a.g.e, sh:168, 18 Yargıtay 19. HD. 29.05.1996 tarih ve E: 1996/2919, K: 1997/5376 sayılı kararı, (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 12.03.2009) 19 MOROĞLU, E: Türk Ticaret Kanunu, İstanbul–1980, sh:204, Yargıtay bir kararında da genel kurulca verilen bir ibra kararının menfi borç ikrarı olduğuna hükmetmiştir. Bkz; Yargıtay 11. HD. 24.06.1976 tarihli ve E:1976/2890, K: 1977/3333 sayılı kararı, (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 12.03.2009) 16 5 C) İş Hukukunda İbra İbra müessesesi hukuk uygulamasında çoğunlukla uzun süreli devam eden ilişkilerin bitimi nihayetinde gündeme gelmektedir. Çünkü bu tür uzun süreli veya en azından belli bir süre devam eden ilişkiler süresince, edim yükümlülükleri de devam eder ve bu tür hukuki ilişkilerin bitimi taraflara farklı yükümlülükler doğurabilir. Bu nedenle de taraflar, bu ilişkinin bitiminde ortaya çıkan veya geçmişten gelen yükümlülüklerin ortadan kalktığını ifade etmek, birbirlerini ibra etmek20 adına ibraname düzenlerler. Taraflar arasındaki ilişki sona erdiğinde böyle bir belge düzenleme gereksinimi, karşılıklı taleplerin çok olduğu ve nispeten uzunca bir zamana yayılmış bulunan sürekli borç ilişkilerinde daha fazla ortaya çıkar. Çünkü bu gibi hukuki ilişkilerde zamana yayılmış karşılıklı pek çok edim söz konusu olduğundan bu edimlerin gereğince yerine getirilip getirilmediğinin saptanması diğer borç ilişkilerine oranla daha güçlük gösterir21. İş hukukunda, iş ilişkisi sürekli bir borç ilişkisi olduğundan, sona ermesi ile birlikte bu ilişki nedeniyle doğmuş ve doğabilecek çeşitli alacaklar söz konusu olabilmektedir. İş sözleşmesinin feshinden sonra işçinin talep edebileceği çeşitli tazminatlar, ücret ve prim alacakları bulunduğu gibi işverenin de işçiye karşı avans, işçinin meydana getirdiği zararlardan doğan tazminat ve sair alacakları doğabilmektedir22. İşte bu alacaklara ilişkin taleplerin engellenmesi ve alacağın ortadan kaldırılması amacıyla işveren tarafından işçilere, ibra belgesi, ibra senedi, feragatname, ibraname adı altında “işçinin işverenden tüm alacaklarını aldığı, başkaca alacağı bulunmadığı, başka alacağı varsa bundan feragat ettiğine ilişkin” ibareleri içeren bir takım belgeler imzalatılmaktadır23. Çalışmamızda biz de genel tehhammüllere uygun olarak ibraname ifadesini kullanacağız. İş ilişkisi sona erdiğinde, bu ilişkiden doğmuş bulunan bütün borçların ortadan kaldırılması, hukuki belirsizliğin ve ileride meydana gelebilecek uyuşmazlıkların giderilmesi bakımından öncelikle işverenin yararınadır. Çünkü iş ilişkisinden doğan yükümlülükler, bu ilişkinin tarafları bakımından incelendiğinde bunların çoğunluğunun işverenin yükümlülükleri olduğu görülür. Nitekim bu tür belgeler genellikle işverenin işçiden başka alacağı kalmadığı şeklinde değil, işçinin işverenden başka alacağı kalmadığı yolunda ifadeler içermektedir24. İşçinin işverenden alacağı kalmadığına ilişkin ibra ile bir borcun yerine getirilmeden sona erdirilmesi söz konusu olduğundan ibra hükmündeki belgeler, işçilerin aleyhine etkileri olabilen hukuki araç niteliğine bürünebilmektedirler25. İşçinin işveren karşısındaki konumu da dikkate alındığında kötüye kullanımlara çok müsait bir kurum olan ibraya iş hukukunda çok dikkatli yaklaşılması gerekmektedir26. Bu nedenle de uygulamada, zayıf tarafın 20 Bkz: sh: 4, EKMEKCİ, Ö: “İş Hukukunda İşçinin İşverenden Olan Alacağından Vazgeçmesi Sonucunu Doğuran Hukuki İşlemler”, İBD Çalışma Hukuku Komisyonu Bülteni, C.1, S.1, Ankara–1996, sh:4. 22 ÖZ, T: a.g.e, sh:1, 23 ÖZ, T: a.g.e, sh:5, 24 EKMEKCİ, Ö: a.g.e, sh:4, 25 DOĞAN, M: a.g.e, sh: 169, 26 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, 21 6 korunması yaklaşımıyla ibraname müessesesi, işçi aleyhine sonuç yaratacak hallerde dar yorumlanmaktadır27. Borçlar hukukunda bir çok tanımı yapılan ibra, yukarıda; “alacaklının ivazlı veya ivazsız olarak alacağının tamamından veya bir kısmından borçlu lehine feragat etmesi, daha doğrusu itfa edilmiş gibi kabul eylemesidir” şeklinde tanımlanmıştır28. İş hukukundaki uygulaması ile bu tanım kabul edildiğinde, uygulamayla ve tarafların özellikle işçinin ihtiyaçlarıyla bağdaşmayan bir durum söz konusu olabilir. Şöyle ki; örneğin BK’na göre yapılan bir bağış da bu kapsamda ibra müessesesi içerisinde değerlendirilebilir. Ancak iş hukukunda bu şekilde bağışlama amacıyla yapılacak bir işlemin, her hak için ibraname konusunu oluşturması düşünülemez. Çünkü böyle düşünülürse işçinin emeğini bağışlayacağı ve ücret hakkından vazgeçeceği kabul edilmiş olur ki, böyle bir kabul, işçinin korunması ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi uygulamada da çözümü mümkün olmayan karışıklıklara yol açar. Bu nedenle borçlar hukukundaki ibra tanımındaki “vazgeçme” anlamının iş hukukunda kullanılmasına çok dikkatli yaklaşmak gerekir29. Bunun yerine daha çok aşağıda ayrıntısını açıkladığımızda tanımını daha net ortaya koyacağımız ibra; iş ilişkisi sona erdiğinde, işçinin tüm haklarını almasını sağlamak ve işveren açısından da, işçinin tüm alacaklarının verildiğini ve başkaca işçinin bir alacağının kalmadığı belgelemek amacıyla karşılıklı uygun irade beyanlarıyla, iş ilişkisi sona erdiğinde yazılı olarak hazırlanan ve özellikle işçinin iradesinin fesada uğramasını engelleyecek şekilde, imza altına alınan bir belge olarak nitelendirilebilir30. II) İBRA BENZERİ MÜESSESELER Uygulamada, yukarıda değinildiği gibi, hem borçlar hukuku, TTK ve iş hukukunda hem de; yüksek mahkeme kararlarında birbirinden çok farklı hukuki nitelik taşıyan belgeler ibra müessesesi adı altında toplanmışlardır. Gerçekte işveren tarafından işçiye iş ilişkisinin sona erdirildiği anda imza ettirilen bu belgeler bazen ibra sözleşmesi, bazen olumsuz borç ikrarı, bazen sulh sözleşmesi veya makbuz niteliğini taşır31. Örneğin; işçinin işverenden alacağı bulunmadığını beyan etmesi bir olumsuz borç ikrarı olmakla beraber ibra kavramı içerisinde değerlendirilmiştir. Mollamahmutoğlu “bir belgenin, ibra belgesi olarak kabulü için taraflarca bu şekilde nitelenmiş olması yeterli değildir; “ibraname” ismi altında işçi tarafından imzalanmış bir makbuz, bir feragatname veya bir menfi borç 27 Yargıtay, yerleşik kararlarında açıkça, işçi lehine yorum yapma ve aleyhte sonuç yaratacak durumlarda dar yorumlama ifadelerini kullanmıştır. Yargıtay, 9. HD. 26.05.2004 tarihli ve E: 2004/001424, K: 2004/012595 sayılı kararı, 9. HD. 04.07.2006 tarihli ve E: 2006/11619, K: 2006/19670 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 12.03.2009); ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 10, 28 Bkz; dipnot; 4, 29 T.C Anayasası’nın 55. maddesi ile İş Kanunu’nun 26. maddesi beraber değerlendirildiğince, işçinin ücret hakkından vazgeçmesin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılır. Bkz: ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 23; Konuyla ilgili Yargıtay HGK. eski bir kararında da, “işçinin ücret hakkından vazgeçmesi fiiliyatta ihtimal dahilinde değildir.” Diyerek buna da işaret etmiştir. Yargıtay HGK. 27.04.1983 tarihli ve E: 1980/93055, K: 1983/427 sayılı kararı(Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 12.03.2009), 30 EKMEKCİ, Ö: a.g.e, sh: 5, 31 ÖZ, T: a.g.e, sh: 18, 7 ikrarı söze konu olabilir” ifadesiyle esasında ibraname benzeri müesseseleri özetlemiştir32. Bizim çalışmamızın konusu olan ibraname açısından önemli olan, ilişkin oldukları konuyla sınırlı olmak üzere işçilik haklarının işverende kalmadığı, elde edildiği hususunun işçi tarafından kabul edilmesidir33. Çalışmamızda konunun tam olarak ortaya konabilmesi için ibraname benzeri müesseselere de kısaca değinmeyi uygun bulduk. A) İkale Sözleşmesi İbraname ile çok fazla karıştırılan, ikale sözleşmesi, bozma sözleşmesi olarak da adlandırılmaktadır. İkale sözleşmesi tarafların mevcut borç ilişkisinin sona ermesinde anlaşarak bu yolda yeni bir sözleşme yapmış olmaları ile borç ilişkisini bütünüyle ortadan kaldırmasıdır34. Bu kapsamda, ibra sözleşmesi genellikle münferit borçları sona erdirirken, ibra ile sözleşme ilişkisinin münferit borçlarının tamamının sona erdirilmesi de mümkündür35. Ancak ibra dar anlamda sözleşmeyi sona erdiren bir nedenken, geniş anlamda sözleşmenin sona erdirilmesi ikale (bozma) sözleşmesi ile olur36. Bu açıklamaya paralel olarak Yargıtay da kararlarında, iş sözleşme doğal yoldan sona ermesi dışında tarafların akdi ilişkiyi sona erdirebileceklerine işaret ederek bunu da ikale (bozma) sözleşmesi ile yapabileceklerine hükmetmiştir37. Esasında iş sözleşmesi bir akit olması nedeniyle, yine sözleşme serbestliği ilkesi gereğince taraflar arasında yapılmış bir sözleşme başka bir sözleşme ile ortadan kaldırabileceği için, iş sözleşmesinin taraflarının anlaşarak yeni bir sözleşme ile bu iş sözleşmesini ortadan kaldırması hukuken mümkün olabilmelidir. İşte yeni bir sözleşme ile iş sözleşmesinin ortadan kaldırılması durumunda, ortadan kaldıran sözleşme ikale sözleşmesidir. İbranamenin, yalnız başına iş sözleşmesini ortadan kaldırma fonksiyonu yoktur. İbraname yalnızca iş sözleşmesinin ortadan kalkmasından sonra tarafların yükümlülüklerini yerine getirdiklerini belgeleyen bir sözleşmedir. Oysa ikale sözleşmesinin asıl fonksiyonu başlı başına tarafların anlaşarak iş sözleşmesini ortadan kaldırmasıdır. İkale sözleşmesinde, sözleşmenin doğası gereği, iş sözleşmesi sona erdirildikten sonra, tarafların yükümlülükleri kalmadığını veya yerine getirildiği de hüküm altına alınabilir. Ancak ibranamede sözleşmenin ortadan kaldırılması mümkün olmadığı için, bir anlamda ikale sözleşmesi çoğunlukla ibranameyi kapsar ama ibraname ikale sözleşmesini kapsamaz denebilir. Bu kapsamda, borç ilişkisinin geniş anlamda sona erdirilmesi ancak ikale sözleşmesi ile mümkün olabilmektedir38. Bu nedenle ibraname ve ikale birbirinden farklı müesseselerdir. 32 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, TURANBOY, K.N: a.g.e, sh 6; AYDOĞDU, M: a.g.e, sh: 713, 34 TURANBOY, K.N: a.g.e, sh 35, 35 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 13, 36 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846 37 Yargıtay 15. HD: 02.10.1995 tarihli ve E: 1995/2259, K: 1995/5181 sayılı kararı, (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 24.03.2009) 38 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, 33 8 B) Makbuz Borçlar hukuku uygulamasında, borçlunun ifayı ispat konusunda sahip bulunduğu en kuvvetli delil, makbuzdur39. BK. ile borcu ödeyen borçluya BK. md. 87. ile makbuz isteme imkanı tanımıştır. Bu maddeye göre borçlunun talebi halinde alacaklının makbuz vermesi zorunludur. Makbuz, borçlanılmış edimin tamamının veya bir kısmının alındığını gösteren ve alacaklı veya temsilcisi tarafından imzalanmış bir belgedir ve ödemenin delilini teşkil eder. Makbuzda ödenen alacak miktarı, ödeyen borçlu adı ve ödemenin yapıldığı tarih gösterilir40. Bu anlamıyla, makbuzun hukuki durumu değiştiren yani hakların ortadan kalkmasına yol açan bir etkisi yoktur. Salt bir ispat aracıdır. Bu yüzden belirli ödemeler için makbuz verilmesi diğer taleplerin ileri sürülmesine engel değildir41. Bu kapsamda iş hukuku kapsamında işçi ile işveren arasında akdedilen ibraname de ortaya çıkardığı sonuç açısından makbuza benzer bir sonuç doğurmaktadır. Ancak her durumda ibraname ile makbuzun tamamen örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. Örneğin alacaklı işçi, alacağını almadan işverene borcun ödenmiş olduğunu belirten bir makbuz verebilir42. Burada ortaya çıkan sorun bunun bir ibra sözleşmesi özelliği gösterip göstermediğidir. Henüz ödeme yapılmadan makbuz verilmesi durumunda işçi, ödeme yapılmadan ileride ödeme yapılacağı düşüncesiyle makbuz verildiğini fakat ödeme yapılmadığını ispat ederek makbuzu hükümsüz kılabilir. Ancak burada sadece ödeme yapılmadan makbuz verildiğini ispat etmekle makbuz hükümsüz hale gelmez43. İş hukuku açısından konuyu değerlendirdiğimizde de, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, işçinin korunması ve işçi aleyhine ibranamenin dar yorumlanması ilkesi gereğince haklarını almadan işçinin işvereni ibra etmesinin hakkaniyete uygun olmayacağı, yargı kararlarında kabul edilmektedir44. İşçinin kendisine ödeme yapılmadan işvereni ibra iradesi ile makbuz imzalaması durumunda ise makbuzun işlevi tartışmalıdır. Bir görüşe göre makbuz maddi hukuk açısından olumsuz bir borç ikrarı olabileceği gibi ibra özelliğini de taşıyabilir45. Her iki yanın da edimin ifa edilmediğini bilmelerine rağmen alacaklının ifayı kabul ettiğine dair bir makbuz vermesi halinde ibra sözleşmesi makbuz şekline bürünür. Burada alacaklının muvazaalı beyanı altında kendisi tarafından ciddi olarak açıklanmış ve borçlu tarafından da kabul edilmiş bir ibra iradesi vardır46. Tarafların ibrayı gizlemek amacıyla anlaşarak alacağı tahsil etmeksizin makbuz düzenlemeleri halinde düzenlenen belge muvazaalı olması sebebiyle makbuz olarak hükümsüz olurken ibra olarak muteber olabilir47. Bir diğer görüşe göre makbuz sadece bir ispat vasıtasıdır. Bir hukuki işlem değildir; bir maddi olayın ikrarıdır. Bu nedenle 39 TURANBOY; K.N: a.g.e, sh:46, ÖZ, T: a.g.e, sh: 25, 41 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 266, 42 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 136, 43 ÖZ, T: a.g.e, sh: 27; OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 260, 44 ERMAN, Ç: a.g.e, sh:6; Ayrıca, Yargıtay 9. HD. 13.05.1997 tarihli ve E: 1996/3755, K: 1997/8805 sayılı kararı, (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 27.03.2009) 45 TURANBOY, K.N: a.g.e, sh:53, 46 ÖZ, T: a.g.e, sh: 28, 47 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 432, 40 9 makbuz düzenleme, irade beyanı değil bir tasavvur yani bir bilgi beyanıdır48. Makbuz tek taraflı hukuksal bir işlem bile olmayıp yalnızca bir irade açıklaması olduğundan muvazaa sebebiyle geçersiz olduğu ileri sürülemez49. Makbuz düzenlediği halde alacağı elde etmediğini iddia eden alacaklı bunu ispat etmek zorundadır50. Zira metinde ibra iradesine yer verilmemiş olsa bile makbuz paranın alındığına dair yazılı bir delildir. Bu durumda makbuz imzaladığı halde makbuzda yer alan rakamı almayan işçinin, iş hukukunda karşılıksız ibranın geçerli olmaması sebebiyle51, işyeri kayıtları ile kendisine ödeme yapılmadığını ispat etmek suretiyle makbuzu geçersiz kılması mümkün olacaktır52. Yargıtay da yerleşik kararlarında, miktar içeren ibranameyi, üzerinde yazılı olan miktarın ödendiğini gösteren bir belge olarak, bu miktarla sınırlı bir makbuz niteliğinde görmektedir53. Ayrıca yine yargı kararlarında ibranamenin içerdiği miktar ile işçinin hak ettiği miktar arasında aşırı bir oransızlığın mevcut olması halinde ibranamenin makbuz niteliğinde olacağına vurgu yapılmıştır54. Sonuç olarak; makbuz ibranamenin yarattığı sonucu ortaya koyabilmekle beraber, ispat kabiliyeti açısından ebetteki ibraname makbuzdan daha güçlü bir belgedir. C) Sulh Sözleşmesi İbranameye benzerliği açısından incelemeye değer bir diğer konu da sulh sözleşmesidir. Sulh sözleşmesi, tarafların birbirlerine karşılıklı ödünlerde bulunarak aralarındaki mevcut ilişki üzerindeki bir anlaşmazlığa veya tereddüde son vermek amacıyla yaptıkları bir sözleşmedir55. Borçlar hukuku alanında karşımıza sıkça çıkan sulh sözleşmesi, şüpheli veya üzerinde çekişme olan bir hukuki ilişkinin tarafları arasında kurulur. Taraflar bu şüpheli veya çekişmeli konu üzerinde birlikte tasarruf ederler. Tarafların sulh sözleşmesini kurmakta iki önemli menfaati vardır. İlk olarak, taraflar aralarındaki hukuki ilişkide tartışmalı veya şüpheli bir durum görüyorlarsa, bunun giderilmesini usul hukukunun rizikolarına maruz bırakmak istemeyebilirler. Bunun yanında tereddütlü veya çekişmeli konu üzerinde sulh yaparak ileride kendileri için yeni bir güven ilişkisi yaratırlar56. Adından da anlaşılacağı gibi sulh sözleşmesi, içeriğinde karşılıklı anlaşmayı veya mutabık kalmayı ifade eder. Sulh sözleşmesi ile tarafların amacı, dava açılmasını önlemek veya açılmış bir davaya son vermektir. Doğrudan taraflar arasında yapılan adi sulh ve mahkeme önünde sulh olmak üzere iki şekilde incelenebilir (HUMK. md.15). Sulh sözleşmesi, konu edildiği hukuki ilişkiye ait bir 48 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 136; AYDOĞDU, M: a.g.e, sh: 724, ÖZ, T: a.g.e, sh: 28, 50 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 12, 51 Yargıtay, 9.HD. 21.04.2005 tarihli ve E: 2004/23961, K: 2005/14007 sayılı kararı, İstanbul Barosu Dergisi, İstanbul–2005, S.5, sh: 1782 vd. 52 DOĞAN, M: a.g.e, sh: 169, 53 Yargıtay, 9.HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K: 2005/4441 sayılı kararı ve aynı Dairenin 05.10.2004, E: 2004/23719, K: 2005/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 04.04.2009) 54 Yargıtay 10.HD. 24.02.1978 tarihli ve E: 1978/1250, K: 1978/1293 sayılı kararı (Bkz; MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 849). 55 TURANBOY, N: a.g.e, sh: 43, 56 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 271, 49 10 borcu sona erdirmekte ise esasen ibrayı içerir57. Ancak, her mahkeme dışı sulh sözleşmesinin ibra işlemi olduğunu söylemek doğru değildir. Sulh sözleşmesi yerine getirdiği fonksiyona göre, borcun kabulü, yenileme, değiştirme, hatta erteleme niteliğini de taşıyabilir. Hatta sulh sözleşmesinin çizdiği çerçeve bunların hepsini ya da bir kısmını birlikte içerebilir58. İbranın hukuki sebebi çoğunlukla bir sulh sözleşmesi olur. Sulh sözleşmesi bir borç doğuran sözleşme olması sebebiyle, sulh sözleşmesinin konusu olan çekişmeli hususu bir alacak hakkının oluşturduğu hallerde, sulh sözleşmesini ifa etmeye yönelik tasarruf işlemlerini oluşturan ibra işleminin ayrıca yapılması gerekir ve alacaklı bu sulh anlaşmasının gereği olarak borçluyu ibra eder59. İşçi ile işverenin aralarında sulh olmaları durumunda; yani işverenin, işçinin alacaklarının bir kısmını ödemesi, bakiye kısımdan da işçinin işvereni ibra etmeyi taahhüt etmesi durumunda her iki taraf da borç altına girmektedir. Ancak tasarruf işleminin meydana gelmesi için ibra sözleşmesinin de yapılması gerekmektedir60. Sonuç olarak sulh sözleşmesi sonunda ibra edilme gündeme gelebilir. Belki de ibraname, sulh olmanın sonucudur denebilir. D) Menfi Borç İkrarı Menfi borç ikrarı, bir borcun veya borç ilişkisinin mevcut olmadığı yolunda bir irade açıklamasıdır61. Menfi borç ikrarı, yalnızca bir bilgi açıklaması olmayıp bir tasarruf işlemidir. Çünkü, alacağın gerçekten var olması halinde, olumsuz borç ikrarı ile birlikte, alacak ortadan kalkmaktadır. Ancak bu tasarruf işlemi iki taraflı bir hukuki işlemdir62. Türk hukuk sisteminde vaat, karşı tarafın menfaatine olsa bile ancak kabulden sonra borç doğurabilir63. BK. 236 ve 239. maddelerine göre bağışlama tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme olup, BK. 238. maddeye göre bağışlama vaadi dahi karşı tarafın kabulüne ihtiyaç göstermektedir. Bu sebeplerle menfi borç ikrarında mevcut borç, tek taraflı beyandan değil karşı tarafın kabulü ile meydana gelen sözleşme ile ortadan kalkmaktadır64. Menfi borç ikrarı ile taraflar bir alacak bulunmadığını tespit ederler. Şu halde, ibra sözleşmesinde tarafların var olduğundan şüphe etmedikleri bir alacağı ortadan kaldırmaları söz konusu iken, menfi borç ikrarında, taraflar arasında çekişmeli veya kuşkulu bir ya da birden çok alacağın ortadan kaldırılması söz konusudur. Menfi borç ikrarında alacaklı bir karşılık alırsa bu bir sulh sözleşmesi olur65. Menfi borç ikrarı, bir borcun veya borç ilişkisinin mevcut olmadığına ait irade açıklamalarıyla meydana gelen bir sözleşme olup66, ibranamede var olan bir borcun yerine getirildiğine dair bir irade açıklaması olması yönüyle menfi borç ikrarından farklı bir müessesedir. 57 YAVUZ, C: Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul–2004, sh: 13, ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 12, 59 YAVUZ, C: a.g.e, sh: 13, 60 ÖZ, T. A.g.e, sh: 31, 61 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 50, 62 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 283, 63 YAVUZ, C: a.g.e, sh: 78, 64 ÖZ, T: a.g.e, sh: 20, 65 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 51, 66 YAVUZ, C: a.g.e, sh: 78, 58 11 E) Alacağı Talep Etmeme Taahhüdü Alacağın talep edilmeyeceği taahhüdü, alacaklının alacağını borçludan muayyen bir surette veya daimi olarak dava yoluyla ya da dava dışında istemeyeceğini ifade eder67. Örneğin; işçinin işverenden olan alacağını talep etmeyeceğini beyan etmesi alacak hakkını kullanmama taahhüdüdür68. Alacağı talep etmeme taahhüdü borç ilişkisini sona erdirmez. Alacağın belli bir süre talep edilememesi ya da hiç dava edilememesi sonucunu doğurur. Alacağı talep etmeme taahhüdünde borç ilişkisi devam etmektedir. Öncelikle erteleme sözleşmesinde sadece geçici feragat söz konusu olabilir. İbrada ise münferit borç veya borç ilişkisi tamamen ortadan kalkmaktadır69. Alacaklının borçlusuna karşı alacak hakkını kullanmayacağını taahhüt etmesi ibra değildir. Bu durumda borç sona ermemekte, alacağı talep etme hakkı sona ermektedir. Alacaklı bu alacağı bir borcu ile takas edebilir, başkasına temlik edebilir; lehine taahhütte bulunan şahıslardan başka şahıslar varsa onlardan talep edebilir, fakat taahhütte bulunduğu kimseden talepte bulunamaz. Zira alacağı talep etmeme taahhüdünde borç ilişkisi veya borç devam etmektedir. Halbuki ibra sözleşmesinde borç sukut eder. Bunun nedeni, ibra sözleşmesinin bir tasarruf işlemi, alacağı talep etmeme taahhüdünün ise bir borçlandırıcı işlem olmasıdır70. Alacağın talep edilmeyeceğine dair bir sözleşme yapılmış olsa bile, bu sözleşme, ibra sözleşmesi olarak kabul edilemez. Çünkü burada bir alacağı sona erdirme değil de, alacağı mahkeme içi veya dışında istememe söz konusudur ve bu anlaşma borçluya sadece bir def’i hakkı sağlar71. İtiraz’da hak ya hiç doğmamıştır ya da son bulmuştur. Bir tasarruf işlemi olan ibra ile karıştırılmaması gereken ve sadece bir tarafa olumsuz bir edim yükleyen alacağın talep edilmeyeceği taahhüdünde, ibradan farklı olarak, def’i gündeme gelmektedir. Oysa ibra borcu sona erdirdiği için borçluya itiraz hakkı sağlar. Yargıtay konuyla ilgili bir kararında72 açıkça; “Gerçekten ibraname hakkı ortadan kaldıran bir itiraz niteliğinde olup, içeriğinin değerlendirilmesi ve nitelendirilmesi konusunda özellikle iş hukukunda büyük bir hassasiyet gösterilmelidir.” diyerek ibranın itiraz niteliğine vurgu yapmıştır. Sonuç olarak alacağı talep etmeme taahhüdü bu açıdan da ibranameden farklıdır. 67 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 433, ERMAN, Ç: a.g.e, sh:8, 69 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 30, 70 ÖZ, T: a.g.e, sh: 23, 71 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 11, 72 Yargıtay HGK. 24.11.1999 tarihli ve E: 1999/9-968, K: 1999/983 sayılı kararı. Bunun yanında Yargıtay konuyla ilgili 9. HD. 12.9.2005 tarihli ve E: 2005/27708, K: 2005/29333 sayılı kararında; “İtiraz niteliğinde olan bu belgeler, yargılamanın her aşamasında incelenmelidir.” şeklinde karar vererek ibranın itiraz niteliğini vurgulamıştır. Yargıtay 9.HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K: 2005/4441 sayılı kararı ve aynı Dairenin 05.10.2004 tarihli ve E: 2004/23719, K: 2005/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 06.04.2009) 68 12 F) Feragat Sözleşmesi İbraname nitelik olarak bir çok hukuki müessese ile benzerlik göstermekle beraber, en çok benzeştiği müessese “feragat” müessesesidir. Başta kelime anlamları açısından benzeşlik mevcuttur. Feragat de kelime anlamı bakımından “vazgeçme” anlamındadır73. Feragat bir ayni hakkı veya yenilik doğuran hakkı ortadan kaldıran tek taraflı bir irade beyanıdır. Bir ayni haktan veya bir yenilik doğuran haktan vazgeçme için genellikle tek taraflı irade beyanı yeterlidir. Oysa kural olarak, bir şahsi hak olan alacak hakkından alacaklının tek taraflı olarak feragati mümkün görülmemektedir74. Vazgeçmeyi borçlunun da kabul etmiş olması gerekir. Bu sebeple, işçinin alacak hakkından feragat ettiğini içeren metnin, tek taraflı bir irade beyanı olarak kabul edilmesi mümkün değildir, işverenin de kabulü gerekmektedir75. İbra belgeleri içinde değerlendirilen feragatin tek taraflı olduğunu ileri sürmek ve bu sebeple ibranın tek taraflı bir hukuki işlem olduğunu söylemenin pek mümkün olmadığı, haklı olarak ifade edilmektedir76. Kural olarak bir ayni veya yenilik doğuran haktan veya def’iden tek taraflı bir beyanla terk edilebileceği halleri ifade etmek için “feragat” deyiminin kullanılması ve bunların ibra sözleşmesinden ayrı tutulması doğru olur77. Sonuç olarak, muhatabın kabulüne ihtiyaç göstermeyen feragat müessesinde karşı tarafa varması gerekene irade açıklaması yeterlidir. Ancak borcun ortadan kalkması sonucunu doğuran ibra, sözleşme niteliğinde olması nedeniyle iki taraflı hukuki işlemler içerisinde değerlendirilir78. Bu nedenle feragat ile ibra müesseseleri yakın olmalarına rağmen nitelik ve geçerlilik şartları açısından bir birinden farklı müesseselerdir. III) İBRANAMENİN HUKUKİ NİTELİĞİ İbranamenin Türk iş hukukundaki yerini ortaya koyabilmek için hukuki niteliğini de tam olarak anlamak gerekmektedir. Çünkü bir hukuki işlemin taraflar açısından sağlayacağı yeni durum ile bu işlem sonucu ortaya çıkacak hak ve yükümlülükler ancak bu işlemin hukuki niteliğinin tespiti ile mümkündür. Yukarıda da değindiğimiz gibi ibraname uygulaması yoğunlukla iş hukukunda görülmekle beraber, bir sözleşme olması nedeniyle borçlar hukuku ilkeleri ile nitelendirilmektedir. Borçlar hukukunda ibra, borcu sona erdiren sebeplerden biridir. Borcun sona ermesi kavramı, bir edimi yerine getirme mükellefiyetinin hukuken ortadan kalkmasını ifade eder. Böylece borçlu borçtan 73 YILMAZ, E: Hukuk Sözlüğü, 5. Baskı, Ankara-1996, sh: 277, OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 434, 75 EKMEKCİ, Ö: a.g.e, sh:8, 76 ÖZ, T: a.g.e, sh: 29 77 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 10, 78 İbranamenin iki taraflı hukuki işlem olduğu yönündeki açıklama için bkz; sh: 13, 74 13 kurtulur, alacaklının alacak hakkı kalmaz79. Borcun sona ermesi, hüküm ve sonuçlarını geleceğe etkili olarak meydana getirir80. İbranamenin bir sözleşme olması gerekçesiyle borçlar hukuku alanında değerlendirilmesi, BK hükümlerinin, iş hukuku genel ilkeleri elverdiği sürece, uygulanmasını da beraberinde getirir. Örneğin, borçlunun edimini ifa etmesiyle, borç ilişkisinin içerdiği asli borcun yanı sıra yan borçlar ve diğer yükümlülükler de ilke olarak sona erer (BK. m.113)81. Türk iş hukukunda ibranamenin yerini izaha çalışırken, yukarıda ifade edildiği gibi elbette ki borçlar hukuku kurallarında istifade edeceğiz. Ancak bunu yaparken iş hukuku mevzuatındaki hükümlerin hukuki niteliğinin tayininde, bu hükümlerin iktisadi ve sosyal açıdan işverene nazaran zayıf durumda olan işçiyi korumak amacıyla getirildiklerinin de dikkate alınması gerekir82. Bu kapsamda öncelikle ibranamenin hukuki niteliğini borçlar hukuku ilkelerine göre ortaya koymak gerekmekle birlikte yorumlanmasında, ilk sırada iş hukuku ilkeleri ile çelişmemesine dikkat etmek gerekecektir. Uygulamada ve doktrindeki yaklaşımlar beraber değerlendirildiğinde ibranamenin; çok taraflı bir hukuki işlem olduğunu, bir tasarruf işlemi olduğunu, sebebe bağlı bir işlem olduğunu ve bir kazandırıcı işlem olduğunu ifade edebiliriz. A) Çok Taraflı Hukuki İşlem Türk doktrininde, hukukî işlem ile ilgili yapılan birçok tanımın varlığı karşısında kısa ve öz bir şekilde hukukî işlem; “hukukî sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamaları” şeklinde tanımlanabilir83. Bunun yanında hukukî işlem; “bir ya da birkaç kişinin, bir hakkın ya da bir hukukî ilişkinin kurulması, kaldırılması veya değiştirilmesi gibi bir hukukî sonuç doğurmaya yönelen irade beyanı” şeklinde de tanımlanabilmektedir84. Bu iki tanımdan da çıkan sonuç; hukukî işlemden bahsedebilmek için irade, yalnız fiile değil onun hukukî sonucuna da yönelmiş olmasıdır. Hukuk düzenin belirlediği hukukî sonuç kendisine yönelen irade açıklamasının içeriğine tamamen uygun düştüğü takdirde, bu açıklama bir hukukî işlem niteliği kazanır85. 79 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 427, ÖZ, T: a.g.e, sh: 5; TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 24, 81 ENGİN, M: Yargıtay’ın İş hukukuna İlişkin Kararlarının değerlendirilmesi 2000, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, Ankara-2006, sh: 17; Yargıtay yerleşmiş kararlarında, asıl borç ibra edilmiş olmakla fer’isini oluşturan faizden de vazgeçilmiş sayılacağına hükmetmiştir. Yargıtay’ın 9. HD. 11.10.2000 tarihli ve E: 2000/8951, K. 2001/13651 sayılı kararı. Yargıtay, 9.HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K: 2005/4441 sayılı kararı ve aynı Dairenin 05.10.2004 tarihli ve E: 2004/23719, K: 2005/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 07.04.2009) 82 ÇUKUR, M / KOÇ, M: 4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Düzenlenecek Belgeler, 3. Baskı, Ankara-2007, sh: 328, 83 KILIÇOĞLU, A.M: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara-2005, sh;28. 84 Hukukî işlemin tanımı ve unsurları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: TEKİNAY, Ü: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul-1993, sh: 38 vd; Bunun yanında Eren, hukukî işlemi “bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukukî sonuçlar doğurmaya yönelmiş irade açıklaması veya açıklamalarından oluşan hukuki bir olgudur” şeklinde tanımlamıştır. Bkz. EREN, F: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul-2003, sh:111; Daha geniş bir ifade ile hukuk düzeni, hukukun bir sonucu, ancak bu sonuca yönelen bir irade açıklamasına bağladığı ve bu açıklamanın içeriğine uygun olarak gerçekleştiği takdirdedir ki, bir hukukî işlem söz konusu olabilir. 85 EREN, F: a.g.e. sh: 115, 80 14 Hukukî işlem kavramı çeşitli özellikleri göz önünde tutularak birçok yönden sınıflandırılabilir. Ancak genel olarak hukukî işlem, işleme katılanların sayısı bakımından çok taraflı ve tek taraflı hukukî işlem olarak ikili bir ayırıma tâbi tutulmaktadır86. Bir tek kişinin irade beyanıyla meydana gelip hukukî sonuç doğurabilen hukukî işleme “tek taraflı hukukî işlem” denir87. Bir hukukî işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi, birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise, bu tip hukukî işlemlere de iki veya çok taraflı hukukî işlem denir88. Birden çok kişinin irade beyanıyla hukukî sonuçlar doğurabilen hukukî işlemlere de çok taraflı hukukî işlem denilmektedir. Doktrinde çok taraflı hukukî işlemlere örnek olarak “sözleşmeler” ve “kararlar” gösterilmektedir89. Sözleşmeler de borç altına giren taraf sayısına göre “tek taraflı sözleşmeler” ve “iki taraflı sözleşmeler” olarak bir tasnife tabi tutulabilir. Her durumda çok taraflı bir hukukî işlem olan sözleşmeler, en az iki kişinin karşılıklı irade uyuşması ile kurulurlar. Ancak tek taraflı sözleşmelerde, taraflardan sadece biri borç altına girer. İki taraflı sözleşmelerde ise, taraflardan her ikisi de karşılıklı borç yüklenirler. Hukukî işlem niteliğinin bir sonucu olarak ibranameler, borçlar hukukunun sözleşmlerle ilgili öngörülen usül ve şekil şartlarının yanı sıra, hukukî işlemlerin ve hatta daha özelde, çok taraflı hukukî işlemlerin geçerlilik koşullarına da uygun olarak alınmalıdır. Örneğin, hukukî işlem bir irade açıklaması olması nedeniyle, BK’nda belirtilen iradeyi sakatlayan hususlar ibraname açısından da geçerli olacaktır. Bu kapsamda, hukukî işlemler için Türk hukuk sisteminde geçerli olan yokluk, butlan ve iptal edebilirlik yaptırımları ibraname açısından da uygulama alanı bulacaktır90. Yargıtay da kararlarında, ibranın hakları düşürücü bir irade açıklaması ve bunu kabul şeklinde gerçekleşen sözleşme olduğunu belirtmiştir91. Yargıtay, bir kararında, ibranın nitelikçe olumsuz bir borç ikrarı olduğunu belirtmesine rağmen, kararın devamında “alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını sağlayan sözleşmeye ibra denir.” diyerek ibranın mutlaka bir sözleşme şeklinde yapılması gereğine değinmiştir92. Dolayısıyla ibra da sözleşme olması nedeniyle93 çok taraflı bir hukuki işlem olarak nitelendirilir94. 86 KILIÇOĞLU, A.M: a.g.e, sh: 31, OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 197; EREN, F: a.g.e, sh:152, 88 EREN, F: a.g.e, sh:153, 89 KILIÇOĞLU, A.M: a.g.e, sh:31; Hukukî işlemlerin, işleme katılan taraflarının sayısına göre sınıflandırılmasında, çok taraflı hukukî işlemlerde “akit” ve “karar” kavramlarıyla, “müşterek hukukî işlem” kavramı belirlenmektedir. Çok taraflı hukukî işlemler için doktrinde çoğunlukla akitler ve kararlar olmak üzere ikili bir ayrım yapılmaktadır. KILIÇOĞLU, A.M: a.g.e, sh: 32; Doktrinde Oğuzman, kararları, müşterek hukukî işlem tanımlamasıyla da nitelendirilmektedirler. “...Müşterek hukukî işlem kavramı bir hukukî işlemde bir irade beyanının, birden çok şahsın iradelerinin birleşmesinden meydana gelmesini ifade eder. Bu sebeple belki de müşterek irad beyanından bahsedilmesi daha doğru olurdu...” Bkz: OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh:120 90 ÇUKUR, M / KOÇ, M: a.g.e, sh: 329, 91 ÖZ, T: a.g.e, sh: 12, 92 Yargıtay 4.HD. 31.03.1978 tarihli ve E: 1977/11133, K: 1978/4346 sayılı kararı; Yargıtay, 21.HD. 07.02.2002 tarihli ve E:2001/9639, K:2002/833 sayılı kararı; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 58, Yargıtay, 9.HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K: 2005/4441 sayılı kararı ve aynı Dairenin 05.10.2004 tarihli ve E: 2004/23719, K: 2005/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 04.04.2009) 93 İbranamenin sözleşme olmadığını savunan yazarlar da vardır. ÖZ, T: a.g.e, sh: 12, Naklen; Türk İş Hukukunda Çenberci, ibra belgesinin mutlaka sözleşme şeklinde gerçekleşmesi zorunluluğu olmadığını, haktan vazgeçme durumunda olduğu gibi işçinin tek yanlı işlemine de bürünmesinin mümkün olduğunu savunmaktadır. Ancak bu 87 15 B) Tasarruf İşlemi Borçlar hukukunda tasarruf işlemi hukuki işlemler içerisinde, yaptıkları etkilere göre işlemler ayrımında borçlandırıcı işlemlerle birlikte değerlendirilmiş olup doktrinde; “malvarlığının aktifinde yer alan bir hakkı doğrudan doğruya etkileyerek onu diğer tarafa geçiren, başkasına devreden, içeriğini sınırlayan, değiştiren veya sona erdiren işlemler” olarak tanımlanmıştır95. İbra, alacaklının alacak hakkına doğrudan doğruya etki etmesi, alacağı ortadan kaldırması veya azaltması nedeniyle öğretide tasarruf işlemi olarak nitelendirilmektedir96. Alacaklı, malvarlığına dahil olan bir alacak hakkını ibra sonucu terk ederek ortadan kaldırmak suretiyle onun üzerinde tasarruf etmektedir. Yargıtay’a göre de ibra, o tarihe kadar gerçekleşen hakları ortadan kaldıran ve ibrada bulunan kişiyi bağlayan bir tasarruf işlemidir97. Bu kapsamda ibra alacaklıya ait mal varlığının aktifinde yer alan bir hakka doğrudan doğruya etki yaptığı için ve bu hakkı sona erdirdiği için de bir tasarruf işlemi olarak nitelendirilir98. İbra sözleşmesinin tasarruf işlemi olmasının temel sonucu bir borcu doğrudan doğruya kesin olarak sona erdirmesidir. İbra sözleşmesi ile borç artık ileride doğmamak ve geçerli olmamak sureti ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu özelliği ile ibra sözleşmesinin ileriye etkili niteliği bulunmaktadır99. C) Kazandırıcı İşlem Doktrinde hukuki işlemler içerisinde değerlendirilen ve hukuki işlemden doğan borçların nedenleri arasında ifade edilen kazandırıcı işlem “bir kimsenin başka bir kimse yararına bir mal varlığı değeri sağlaması” olarak tanımlanmıştır100.. Bu kapsamda değerlendirildiğinde; ibra da işçinin malvarlığında bir eksilmeye, buna karşılık işverenin malvarlığında bir çoğalmaya neden olmaktadır. görüş ibra belgelerinin geçerliliği için tesliminin zorunlu olduğunu ve teslimin zımnen kabul niteliğinde olduğunu ifade ederek bir bakıma ibranın mutlaka bir sözleşme şeklinde yapılacağını da kabul etmektedir. Çenberci ,iş hukukunda ibra belgelerini Borçlar Hukuku anlamındaki ibradan farklı ele alarak, ibra belgelerinin bazen olumsuz borç ikrarı, bazen haktan feragat, bazen makbuz olabileceğini, bazen de bunların karması niteliğini taşıyabileceğini savunmaktadır. ÇENBERCİ, M : İş Kanunu Şerhi, 6. Baskı, sh:715.” Ancak alıntı yaptığımız yazarla birlikte doktrinde baskın görüş ibranamenin bir sözleşme olduğu yönündedir. 94 SATILMIŞ, M: Türk İş Hukukunda İbra Belgesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul–1995, sh: 6; ERMAN, Ç: a.g.e, sh:11, 95 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 115; EREN, F: a.g.e, sh:160, 96 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846; ÖZ. T: a.g.e, sh: 15, 97 Yargıtay 9.HD. 27.03.1971 tarihli ve E:1971/1112, K:1971/201sayılı, aynı Dairenin 06.07.1967 tarihli ve E:1967/7072, K:1967/6175 sayılı, 27.01.1970 tarihli ve E: 1970/9519, K: 1970/871 sayılı ve 29.04.2003 tarihli ve E: 2002/24725, K: 2003/7268 sayılı kararları (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 06.04.2009), 98 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 9; Yargıtay’a göre de ibra borcu sona erdiren bir tasarruf işlemidir. Bkz; Yargıtay’ın 9. HD. 28.02.2009 tarihli ve E: 2006/34504, K: 2006/52094 sayılı; aynı Dairenin 09.06.2004 tarihli ve E: 2004/21-329, K: 2004/356 sayılı kararları (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 07.04.2009) 99 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 116; ÖZ, T: a.g.e, sh: 15, 100 EREN, F: a.g.e, sh: 167, 16 Buradaki çoğalma pasifin azalması şeklindedir. Bu nedenle ibra kazandırıcı bir işlemdir101. Her kazandırıcı işlem gibi, ibranın da bir hukuki sebebinin bulunması gerekmektedir. Ancak ibra sözleşmesi, diğer hukuki işlemlerdeki gibi genellikle tek ve belirli bir sebebe dayanmaz. Hukuki sebep bağışlama, iktisap ya da ifa sebebi olabilir. İbra sözleşmesinin tek bir hukuki sebebinin bulunmaması, ibranın kanunda yer verilen belirli bir borcu sona erdirme kurumu olmamasından kaynaklanmaktadır . Sonuç olarak ibra bir hukuki işlem olarak kazandırıcı işlem niteliğindedir. 102 D) Sebebe Bağlı Hukuki İşlem İbranamenin hukuki niteliğini irdelerken dayandığımız borçlar hukukuna göre hukuki işlemler, sebebe bağlı olup olmamalarına göre sebebe bağlı hukuki işlemler ve soyut hukuki işlemler olmak üzere ikiye ayrılır103. Bu kapsamda “kazandırmanın hukuki sebebi, işlemin kurucu bir parçası olan, onun içeriğine dahil bulunan hukuki işlemlere sebebe bağlı hukuki işlem denir”104. Sebebe bağlı hukuki işlemlerde, sebep işlemin bir parçası haline gelir ve sebep olmadığında veya hukuken geçersiz olduğunda ona bağlı olan asıl hukuki işlemde geçersiz olacaktır105. İbra Türk hukukunda bir sebebe bağlı olarak yapılmakta ve tarafların karşılıklı olarak bu sebep üzerinde anlaşması durumunda geçerli olarak kurulabilmektedir106. Çoğunlukla Türk hukukunda tasarruf işlemlerinin bir sebebe bağlı olarak yapıldığı kabul edilmektedir107. Bu kapsamda da iş hukukunda işçi ile işveren arasında akdedilen ibraname sebebe bağlı bir hukuki işlem olarak kabul edilir108. Her ne kadar doktrinde ibranamenin soyut işlem olduğunu savunan yazarlar bulunsa da109, sebep ile ilgili irade sakatlıklarının doğrudan ibranameyi de geçersiz kılacağı yönünde genel bir mutabakat sağlanmış bulunması ve Yargıtay’ın da yerleşik kararlarında buna işaret etmesi nedeniyle biz de ibranamenin sebebe bağlı bir hukuki işlem olduğu görüşüne katılıyoruz110. 101 ÖZ, T: a.g.e, sh: 16; Yargıtay kararlarında da ibranın bir kazandırıcı işlem olduğuna işaret edilmiştir. Bkz: Yargıtay’ın 9. HD. 10.07.2006 tarihli ve E: 2006/1238, K: 2006/20180 sayılı kararı (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 07.04.2009) 102 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 105, 103 KILIÇOĞLU, A.M: a.g.e, sh: 35, 104 EREN, F: a.g.e, sh: 166, 105 EREN, F: a.g.e, sh: 167, 106 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh:6, 107 ENGİN, M: a.g.e, sh: 118; TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 107, 108 OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 197; 109 ERMAN, Ç: a.g.e, sh:11, 110 Yargıtay 9.HD. 26.09.2006 tarihli ve E: 2006/20858, K: 2006/24895 sayılı, HGK. 17.12.2003 tarihli ve E:2003/9-760, K:2003/760 sayılı kararları. Bkz; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 244-246, 17 İKİNCİ BÖLÜM İŞ HUKUKUNDA İBRANAMENİN KURULMASI VE GEÇERLİLİK ŞARTLARI I) İŞ HUKUKUNDA İBRANEME A) İbranamenin Konusu İbraname, sözleşme kapsamındaki hakları sona erdirdiğine ve geçerli olarak yapılmış bir ibranamenin işvereni, kapsamı dahilindeki borçlarından kurtardığına yukarıda değinmiştik111. Bu kapsamda ibraname içeriğini teşkil eden haklar ve alacaklar ortadan kalkacağı için hangi hak ve alacakların ibranamenin konusu olabileceğini ortaya koymak gerekmektedir. 1. İbranameye Konu Olabilecek Haklar Türk Borçlar Kanunu’nda da “sözleşme serbestliği” ilkesi geçerli olduğu için, kural olarak kanuna, ahlaka ve adaba aykırı olmayan her konuda sözleşme yapılabilir. Dolayısıyla ibraname de bir sözleşme olması nedeniyle kural olarak bu ilke gereğince ibranamenin niteliğine uygun olarak konusu tayin edilebilir112. İşçi ile işveren arasında yapılan iş sözleşmesi sona erdiğinde tarafların hak ve alacaklarının kapsayan ibraname niteliği gereği, söz konusu iş sözleşmesi kapsamında doğan her türlü hak ve alacak ibranameye konu olabilir. Bu kapsamda, ücret, fazla çalışma ücreti, tatil ücreti gibi iş kanunundan kaynaklanan haklar ile ikramiye, giyecek yardımı gibi iş sözleşmesinden kaynaklanan veya bayram harçlığı, yol ücreti veya çocuk parası gibi toplu sözleşmesinden kaynaklanan her türlü alacak da ibra sözleşmesine konu olabilir113. Yargıtay da kararlarında tüm bu veya benzeri hakların ibranameye konu olabileceğine işaret etmiştir114. Yukarıda sayılan hak ve alacaklar yanında iş kazası veya meslek hastalığı kapsamında ortaya çıkan işçi alacakları da ibranameye konu teşkil edebilir. Yargıtay da kararlarında buna işaret etmekle birlikte genel bir yaklaşımla kamu düzeninden olmayan alacakların ibranameye konu teşkil edebileceğine hem doktrinde hem de yargı kararlarında değinilmiştir115. 2. İbranameye Konu Olamayacak Haklar İbraname her ne kadar sözleşme serbestliği ilkesi gereğince serbestçe yapılabilecekse de, bu yetki sınırsız değildir. İşverene karşı güçsüz olan işçiyi korumak ve bu kapsamda ibranameyi dar yorumlamak gereğine yukarıda değinmiştik. Bu kapsamda yorumlarken işçi lehine düşüneceksek, 111 Bkz; sh:9-10 DOĞAN, M: a.g.e, sh: 169, 113 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh:10, 114 Yargıtay 10. HD. 06.06.1988 tarihli ve E: 1988/3685, K: 1988/3669 sayılı kararı; HGK. 11.2.2004 tarihli ve E:2004/25-54, K: 2004/54 sayılı kararı; 9. HD. 05.10.2004 tarihli ve E: 2004/23719, K: 2005/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 11.04.2009) 115 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 45; Yargıtay HGK. 07.12.2005 tarihli ve E: 2005/21-665, K: 2005/712 sayılı kararı; 9. HD. 05.10.1993 tarihli ve E: 1993/2235, K: 1999/14105 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 11.04.2009) 112 18 konusunu belirlerken de işçi lehine düşünmek evleviyetle gerekir. Bu nedenle işçi bazı haklarından istese de vazgeçemez. İşte işçinin istese de vazgeçemeyeceği alacak veya hakları konusunda ibraname yapılamaz yapılsa da geçerli olmaz116. Bununla birlikte ibranameye konu olacak işçilik hakkının tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği türden bir alacak olması gerekmektedir. Kamu düzenini sağlama amacıyla konulmuş alacaklar ortadan kaldırılamaz117. Bu kapsamda işçinin, iş güvencesi ile ilgili olarak işe iade davası açmayacağı yönünde düzenlenen ibraname geçersizdir118. Dolayısıyla “dava hakkından feragat etme” ibranameye konu olamaz. Sosyal güvenlik kapsamındaki haklarda yukarıda ifade edildiği gibi, kamu düzenini sağlamaya yönelik haklar olması nedeniyle işçinin işvereni sosyal güvenlik haklarından ibra etmesi geçerli değildir. Çünkü; Anayasanın 12. maddesine göre “Herkes kişiliğine bağlı dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” 60. maddede ise “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirilecek olursa, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı dokunulmaz ve feragat edilemez bir hak olduğu sonucuna ulaşılmaktadır119. Bunlara ek olarak; toplu iş sözleşmesinde geleceğe etkili olarak yürürlüğe girecek ve işçiye tanınmış haklardan işçinin aleyhte vazgeçmesi kural olarak ibranameye konu olamaz. Çünkü doğmamış haklardan kural olarak vazgeçilemez120. B) İbranamenin Kuruluşu İş hukukuyla ilgili çalışma konumuz olan ibraname, yukarıda değindiğimiz üzere, borçlar hukuku kapsamında bir sözleşeme olması nedeniyle, öncelikle bir icap ve akabinde kabul beyanı olan irade açıklamaları ile kurulur. Tarafların karşılıklı bu irade beyanlarının da bir birine uygun olması gerekir. 1. İcap Borçlar hukukunda “sözleşmenin yapılması teklifini kapsayan ve bu amaçla zaman itibariyle daha önce yapılan, karşı tarafa varması gerekli, tek taraflı, kesin ve bağlayıcı bir nitelik taşıyan, muhatabın kabulü ile sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran irade açıklamasına icap denir”121. Bu kapsamda, bir sözleşmeden bahsetmek için öncelikle bir icabın olması akabinde de bu icabın muhatapça kabulünün gerektiğini ifade edebiliriz. 116 Yargıtay kararlarına İş Güvencesi haklarından peşinen vazgeçmesini içeren ibranamenin geçersiz olduğuna hükmetmiştir. Bkz; Yargıtay 9.HD. 27.12.2004 tarihli ve E: 2004/32713, K: 2004/1005 sayılı kararı; aynı Dairenin 31.03.2006 tarihli ve E: 2006/8720, K: 2006/11606 sayılı kararı (Karar metinleri için bkz; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 528-531) 117 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh:10, 118 Yargıtay 9.HD. 10.07.2006 tarihli ve E. 2006/16045, K: 2006/20332 sayılı kararı ve aynı Dairenin 27.12.2004 tarihli ve E: 2004/32713 , K: 2004/1005 sayılı kararı, (Karar metinleri için bkz; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 524-531) 119 ERMAN; Ç: a.g.e, sh: 45, 120 ÇİL, Ş: a.g.e, sh:169; Yargıtay .9.HD. 15.3.2004 tarihli ve E.2003/16584, K.2004/5143 sayılı kararı (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 14.04.2009) 121 EREN, F: a.g.e, sh: 219, 19 İbraname açısından konuya baktığımızda da, ibraname bir sözleşme olması nedeniyle, taraflardan biri tarafından bir icap yapılmalı ve devamında da bu icabın diğer tarafça kabulü gerekmektedir. Doktrinde ibranamede her iki tarafın da icapta bulunabileceği belirtilmiştir122. Ancak her ne kadar teorik olarak işçi de icapta bulunabilecekse de, ibraname ile ilgili verdiğimiz tanımdaki123 “alacaklının alacak hakkından vazgeçmesi” unsuru nedeniyle alacaklının ibraname için icapta bulunması olağan olarak beklenemez124. Bu nedenle ibranamede işin doğası gereği icabı yapacak olan işverendir. Çünkü işçi ile arasındaki iş sözleşmesi sona ermiştir ve bu kapsamda işveren işçinin haklarının bir kısmını veya tamamını ödemiştir. Doğal olarak bunun ispatını sağlamak için kurulan ibranamede ve dahası bazı hakları işçi almamasına rağmen bunlardan vazgeçmesi nihayetinde kurulan bir sözleşme olması nedeniyle icap işveren tarafından yapılır. İcap borçlar hukukunda belirtilen özellikleri taşımalıdır. Hazırlar arasında icap, hazır olmayanlar arasında icap, icap yapma zamanı vb. tüm hususlar, borçlar hukuku hükümlerine göre belirlenir. Aynı zamanda icap sözleşmenin tüm esaslı noktalarını da kapsamalıdır125. Bu kapsamda, ileride değineceğimiz gibi, ibranamenin geçerlilik şartlarından olan miktarın tam olarak belirlenmesi vb. tüm geçerlilik unsurlarını da ibraname acısından işverenin yapacağı icap kapsamalıdır126. 2. Kabul Beyanı Kabul beyanı, borçlar hukukunda, “icaba uygun olarak sözleşmenin meydana gelmesine kesin olarak imkan sağlayan, varması, (yöneltilmesi) gerekli, tek taraflı bir irade açıklamasıdır.” şeklinde tanımlanmıştır127. Bu kapsamda kabul beyanı hukuki niteliği itibariyle, tek taraflı, kurucu, kurucu yenilik doğuran bir hakkın kullanılmasına yönelik bir hukuki işlem olarak nitelendirilmiştir128. İbraname açısından kabul beyanı da, icapta olduğu gibi borçlar hukuku hükümlerine göre değerlendirilecektir. Kabul beyanı da teorik olarak ibranamenin her iki tarafınca açıklanabilir129. Ancak uygulamaya ve ibranamenin niteliğini değerlendirdiğimizde icabı işverenin yapabilmesinin bir sonucu olarak kabul beyanını da işçinin yapması görüşü130 bize daha uygun gözükmektedir. Bu konuda ibraname ile ilgili olarak şunu da ifade etmek lazım ki; ibranamenin hüküm ve sonuçları ibranamenin teslimiyle meydana gelir131. 122 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 57, Bkz: sh:3, 124 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 33, 125 EREN, F: a.g.e, sh: 220, 126 İbranamenin geçerlilik şartları için bkz; sh: 26; ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 33, 127 EREN, F: a.g.e, sh: 228, 128 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 68, 129 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 70, 130 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 36, 131 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847, 123 20 3. İrade Beyanlarının Birbirlerine Uygunluğu Sözleşmenin kurulmasının bir diğer unsuru da irade beyanlarının bir birlerine uygun olmasıdır. BK’nun 1. maddesinde de belirtildiği üzere “sözleşme tarafların birbirine uygun iradelerini karşılıklı olarak beyan etmeleri ile kurulur.” Taraflar birbirlerine uygun irade beyanları ile bir yandan sözleşmeyi kurarken, diğer yandan da sözleşmenin içerini tespit ederler132. Borçlar hukuku anlamında uygunluk ikiye ayrılır. Bunlar; fiili uygunluk ve hukuki uygunluktur. Kısaca fiili uygunluk tarafların gerçek iradelerinin uygunluğunu; hukuki uygunluk ise, tarafların beyanlarının uygunluğunu ifade eder133. Esasında olması gereken fiili uygunluk ile hukuki uygunluğun tam olarak örtüşmesidir. Bunlar örtüşmediğinde taraflar arasında uyuşmazlık gündeme gelir. İbraname açısından da tarafların ibraname ile ilgili iradelerinin, hem ibraname yapma niyeti, hem de ibranamenin içeriği konusundaki iradelerinin tam olarak örtüşmesi gerekmektedir. Yargıtay da bir çok kararında fiili durum ile ibraname içeriğinin birbirine uymadığı durumlarda ibranameyi geçersiz kabul etmiştir134. İbranamede irade beyanlarının karşılıklı olarak birbirine uygun olması gereği uygulamada ibranameyi yorumlarken gündeme gelmekte olup, burada, işçinin korunması adına ibranamenin dar yorumlanması kuralı işletilmektedir. Borçlar hukuku ilkeleri ışığında ibranameyi oluşturan iradelerin birbirlerine uygunluğunun yorumlanmasında, teorik tartışmalardan bağımsız olarak, “Güven Teorisinin” benimsendiğini ve Yargıtay’ın da yerleşik kararlarının bu yönde olduğunu ifade edebiliriz135. Güven teorisinde kısaca; irade beyanlarının bir birine uygunluğu kabul edilerek sözleşme kurulmakla birlikte; sözleşme, taraflardan birinin gerçek iradesine uymadığı zaman bu taraf sözleşmeyi hata, hile vb. sebeplerle iptal edebilmektedir136. Dolayısıyla ibranamede öncelikle taraf iradeleri hukuken var ve uygun olmalıdır. Ancak bu yalnızca ibranamenin kurulması için gereken bir şarttır. Bir sözleşme olarak kurulan bir ibranamenin geçerli olarak devamı için taraf iradelerinin fiilen de uygun olması gerekmektedir. C) İbranamenin Muhtevası 1. Tarafları İbraname de bir sözleşme olması nedeniyle iki ayrı taraf gerektiren bir hukuki işlemdir. İbranamenin tarafları da işveren ve işçidir. Ancak ibranamede taraf sayısı ikiden fazla olamaz. Bu kapsamda işveren veya işveren vekilinden biri ibranamenin tarafı olabilirken niteliği gereği ikisi de ayrı ayrı taraf olamaz. Bu kapsamda işçi ile bir işveren aynı ibraname ile birden fazla işçisi ile 132 EREN, F: a.g.e, sh: 207, ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 38, 134 Yargıtay 9. HD. 10.12.1996 tarihli ve E: 1996/14576, K: 1997/22643 sayılı kararı; 21. HD. 02.04.2002 tarihli ve E: 2002/2463, K: 2002/2773 sayılı kararı, bkz: ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 42 ve 21, 135 Yargıtay 9. HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K:2005/4441 sayılı kararı, aynı Dairenin 13.05.1997 tarih ve E:1996/3755, K:1997/8805 sayılı kararı, (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 21.04.2009) 136 EREN, F: a.g.e, sh: 207, 133 21 sözleşme yapamaz. Her işçi için ayrı ayrı ibraname düzenlenmelidir137. Bu nedenlerle ibraname ancak iki taraflı yapılan bir sözleşme niteliğindedir. İbraname, yukarıda işaret ettiğimiz gibi138, bir tasarruf işlemi olduğundan, geçerliliği için tarafların kural olarak tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekmektedir139. Ancak ibranamenin tarafları olan işçi ve işverenin sahip olmaları gereken ehliyetin nitelikleri açısından bazı farklılıklar vardır. a. İşçi İbranamenin tarafı olan işçi MK’nun hükümlerine göre tam ehliyete sahip olduğunda, her türlü tasarruf işlemini yapabilecek olup, doğal olarak ibra sözleşmesine de taraf olabilmektedir. Ancak ibra eden işçi ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlı ise ibra sözleşmesinin geçerliliği bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu kapsamda; MK. m.16/1’e göre, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça kendi işlemleri ile borç altına giremezler. Ancak böyle bir rıza olmadan yapılmış olan ibra, sonradan icazet verme ile geçerlilik kazanabilir 140. Kanuni temsilcisi, önceden rızası olmadan, sınırlı ehliyetsiz tarafından yapılan işleme icazet vermezse, işlem askıda hükümsüz olmadan kesin hükümsüz olmaya dönüşür ve hiç bir sonuç doğurmaz 141. MK.m.449 hükmüne göre ise kanuni temsilcinin rızası ile dahi sınırlı ehliyetsizin önemli bir bağış yapması mümkün değildir. Ayrıca ibra bir tasarruf işlemi olması nedeniyle, bu türde işlemlerin yapılabilmesi için sadece medeni hakları kullanma ehliyeti yeterli değildir. Bunun yanında tasarruf ehliyeti de gerekmektedir142. Mesela müflis borçlusunu ibra edemez. Bu halde alacaklının medeni hakları kullanma ehliyeti mevcut olmakla beraber tasarruf yetkisi sınırlıdır143. Ayrıca iflas etmiş kişilerde de ibraname yapma yetkisi bulunmamakta, hatta iflas masasının da böyle bir yetkisi bulunmamaktadır144. Ancak bu konuda şunu da ifade etmek gerekir ki; küçükler için kanuni temsilci tarafından verilmiş çalışma izni, aynı zamanda ibra yetisini de kapsamamaktadır. Bu kapsamda; yargı kararlarındaki tartışmalara rağmen145, kanuni temsilcinin izniyle çalışma yetkisi tanınan küçüğün bu izninin ibrayı da kapsamayacağı ifade edilebilir146. Sonuç olarak ibranamenin bir tarafı olan işçinin ibranameyi geçerli olarak yapabilmesi, medeni haklarını kullanma açısından tam ehliyet sahibi olmasına bağlıdır. 137 ERMAN; Ç: a.g.e, sh: 40, İbranamenin tasarruf işlemi olduğu yönünde ayrıntılı bilgi için bkz; sh: 19, 139 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, 140 ÖZ, T: a.g.e, sh: 86, 141 EREN, F: a.g.e, sh: 1223, 142 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 71, 143 ÖZ, T: a.g.e, sh: 87, 144 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 9, 145 Yargıtay’ın bu konuda çelişkili kararları olmakla beraber çoğunlukla bu iznin ibra yetkisi vermeyeceği görüşündedir. Yargıtay 9.HD. 06.08.1964 tarihli ve E: 1964/5288, K: 1964/5147 sayılı kararı; 10.HD. 04.04.1975 tarihli ve E: 1975/1222, K: 975/1865 sayılı kararı; 9.HD. 24.12.1982 tarihli ve E: 1982/9313, K: 1982/10094 sayılı kararı, (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 21.04.2009); aksi görüş için bkz; ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 719; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 18, 146 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847, 138 22 b. İşveren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde işveren “……işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” olarak tanımlanmış olup, bu kapsamda işveren vekili de “…İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler“ şeklinde tanımlanmıştır. İşveren ve işveren vekilinin ibraname yapabilmek yönünden bir farkları yoktur. İşveren veya işveren vekili açısından bakıldığında; ibraname ile kural olarak işveren veya vekilinin bir yükümlülük altına girmeleri pek söz konusu olmamaktadır. Bu yaklaşımla da işveren veya vekilinin ibraname yapma yetkilerinin olabilmesi için tam ehliyetsiz olmamaları yeterlidir147. 2. Miktar İçermesi Kuralı İbraname düzenlenirken, işçinin hak ettiği alacak kalemleri ayrı ayrı ve miktar içerecek şekilde yazılabileceği gibi, uygulamada hiç miktar belirtmeden, “kıdem tazminatımı aldım” veya “ihbar tazminatımı aldım” şeklinde bir ifade de yazıldığı görülmektedir148. İbraname, bu şekilde miktar içeren ve içermeyen ibranameler olarak hem Yargıtay kararlarında hem de doktrinde ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Bu kapsamda uyuşmazlık durumunda, işçinin aleyhine bir ispat aracı olacağından dolayı, Yargıtay “ibranamenin dar yorumlanması” kuralını uygulamaktadır. Ancak bu yorumla miktar içermemesi o ibranamenin geçersiz olacağı sonucunu da doğurmamaktadır149. Konuyu değerlendirirken, miktar içermeyen ibranameleri; maddi ve manevi tazminat alacakları yönünden miktar içermeyen ibranameler ve maddi ve manevi tazminat alacakları dışındaki alacaklar bakımından miktar içermeyen ibranameler olarak ikiye ayırabiliriz. a. Maddi Ve Manevi Tazminat Alacakları Dışındaki Alacaklar Bakımından Miktar İçermeyen İbranameler Maddi ve manevi tazminat alacakları dışındaki alacaklar bakımından miktar içermeyen ibranamelerde açıkça sayılan alacak kalemleri bakımından kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bu alacak isimlerinin ve miktarlarının ibranamede sayılması gerekir150. Dolayısıyla ibranamede açıkça sayılan ve işçi tarafından alındığı ifade edilen haklar açısından bir ibra etme söz konusu olacaktır. Ancak genel ifadeler içeren ibranameleri bu yaklaşımla doktrinde ve Yargıtay uygulamasında haklı olarak geçersiz sayılmaktadır151. Maddi ve manevi tazminat alacakları dışındaki alacaklar bakımından Yargıtay uzun yıllardır yerleşmiş içtihadıyla, miktar içeren ibranameleri makbuz olarak 147 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 41, MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, 145 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh:34, 150 Yargıtay, 9. HD. 26.02.2001 tarihli ve E: 2005/19872, K: 2001/3451 sayılı kararı; aynı Dairenin 12.12.2000 tarihli ve E: 2000/13999, K: 2000/13684 sayılı kararı; aynı Dairenin 01.02.2005 tarihli ve E: 2004/8761, K:2005/2729 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009); ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 32; TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 77; DOĞAN, M: a.g.e, sh: 171, 151 Yargıtay, 9. HD. 02.05.2001 tarihli ve E: 2000/4626, K: 200177670 sayılı kararı (Kararın tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009), 148 23 değerlendirmektedir152. Doktrinde de, miktar içermeyen ibranamelerin makbuz niteliğinde sayılabileceğine işaret edilmiştir153. b. Maddi Ve Manevi Tazminat Alacakları Yönünden Miktar İçermeyen İbranameler Maddi ve manevi tazminat alacakları yönünden miktar içermeyen ibranameler açısından konuyu değerlendirdiğimizde; Yargıtay’ın bu tür ibranamelere şüpheyle yaklaştığı ve bunları kural olarak geçersiz sayma eğilimde olduğu söylenebilir154. Bu kapsamda Yargıtay, maddi tazminat ile ilgili kapsamlı bir kararında “…alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu surette borçlunun borcundan kurtulmasını kapsayan akde “ibra” denir. İbranamenin kural olarak işçiye yapılmış olan ödeme ile sınırlı olarak bağlayıcılığı aslıdır. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için işçiye yapılan ödemenin miktar olarak ibranamede açıkça gösterilmesi koşuldur. ……..başka bir anlatımla işçiye yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmenin, işvereni borcundan kurtaran bir ibraname olarak nitelendirilemeyeceği açık-seçiktir.” ifadesiyle belirttiği görüşünü, bir çok benzer konulu kararlarında görebiliyoruz. Buna göre Yargıtay, miktar içren ibranameyi, üzerinde yazılı olan miktarın ödendiğini gösteren bir belge anlamında değerlendirmektedir155. Sonuç olarak, konusu maddi veya manevi tazminat alacağı olan ibranamelerde her durumda alacağın miktar olarak ibranamede de yer alması gerekmektedir. Bunun yanında, ibranamede yazılı olan miktar ile işçinin hak ettiği miktar arasında açık bir oransızlığın mevcut olması halinde de Yargıtay bu şekilde içeriği ve gerçek durum arasında bu şekilde bir orantısızlık bulunan ibranameleri de makbuz hükmünde saymıştır156. Sonuç olarak miktar içerip içermemesi açısından ibranameleri değerlendirdiğimizde; kural olarak ibranamelerin miktar içermesi durumunda miktar içeren alacaklar açısından makbuz niteliğinde olduğunu kabul etmek gerekir. Bunun yanında işçinin haklarının korunması adına “ibranamenin dar yorumlanması” kuralının işletilmesi şartıyla, ibranamede ödendiği belirtilen ve açıkça zikredilen alacakların da, aksi başka belgeyle ileri sürülemeyen hakların da ödendiği genel olarak kabul edilmektedir157. 152 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh:12; Yargıtay 9. HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/133375, K: 2005/4441 sayılı kararı, aynı Dairenin 19.02.2002 tarihli ve E: 200278475, K: 2002/24475 sayılı kararı ve 05.10.2004 tarihli ve 2004/23719, K:2004/22044 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009), 153 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 849; ÖZDEMİR, M: a.g.e, sh: 12 vd; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 50, 154 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh:33, 155 Yargıtay 9. HD. 13.05.1997 tarihli ve E: 1996/3755, K: 1997/8805 sayılı kararı, (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009) 156 Yargıtay 10. HD. 24.02.1978 tarihli ve E: 1250, K: 1293 sayılı kararı, bkz; MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 849; 157 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 850, 24 3. Çekince Kaydı Olan İbranameler İbranamenin içeriğinden, işçinin haklarından vazgeçtiği veya tamamen almış olduğu açıkça, net olarak anlaşılmalıdır158. İşçinin ibranamede ihtirazi kayıt koyduğu hakları ile ilgili olarak, o ibraname hüküm doğurmaz. Dolayısıyla, Yargıtay’a göre işçinin bu hakları almış olduğu bu ibranameye rağmen araştırılır ve buna göre karar verilir159. Bu kapsamda işçinin bir ibranameyi imzalarken bazı haklar açısından ihtirazi kayıt koyması halinde Yargıtay bu şekilde kayıt içeren ibranamelerin, işçinin ihtirazi kayıt koyduğu alacaklar açısından geçerli olmayacağına hükmetmektedir160. Bizce de bu yaklaşım isabetlidir. Şöyle ki; iş hukukunun temel ilkelerinden olan “işçinin korunması” ve bu ilkenin devamı olan “ibranamenin dar yorumlanması ilkesi” de bunu gerektirir. Bir ibranameyi imzalayan işçiler, hesaplama güçlüğü nedeniyle ya da sağlıklı karar veremediklerinden ibranameye ihtirazi kayıt koyabilmektedir161. İhtirazi kayıt herhangi bir hakkın tamamına veya fazlaya ilişkin kısmına yönelik olabileceği gibi, ibranamenin tamamına yönelik de olabilmektedir. İbranamede işçinin ihtirazi kaydı, açıkça belli bir hak ile ilgili olabileceği gibi, bir hakkının fazlasının saklı olduğu şeklinde bir ifade içerebilir. Bu tür bir çekince, herhangi bir hakka ilişkin çekincedir. Buna karşılık herhangi bir hak belirtmeden “fazlaya ilişkin haklarım saklıdır.” “her türlü kanuni haklar saklı…” şeklinde kayıtlar ibra belgesinin bütününe yönelik çekince sayılır162. Bunun yanında, “kanuni haklar aranmak üzeredir ve arayacağım” ya da “kanuni haklarım bakidir.” şeklinde ifadeler de uygulamada ihtirazi kayıt olarak kabul edilmektedir163. Bir kararında Yargıtay, dava dilekçesinde paraya ihtiyacı olduğundan ibraname imzalamak zorunda kalacağından bahseden ve ihtirazi kayıt koymadan ibraname imzalayan işçinin dava dilekçesini ihtirazi kayıt olarak kabul etmiştir164. İbranamelerde, ihtirazi kayıt olması halinde bu kaydın veya bu kayıt yerine geçen ifadelerin öncelikle dikkate alınması ve genel bir yaklaşımla “ihtirazi kayıtsız ibranamelere değer verilmelidir” ifadesiyle yukarıda değinilen; icap ve kabulün açık, anlaşılır ve birbirine uygun olması gerektiği ifademiz beraber değerlendirildiğinde; ibranamenin işçi tarafından hüküm doğurması için, bu ibranamenin açıkça belirlenen ve miktar vs ifadelerle de sınırlanan kısmının doğrudan geçerli olabileceği söylenebilir. Aksi durumdaki ibranamenin tamamının veya ibranamede belirtilen hakların 158 Bkz; sh: 25, Yargıtay 9. HD. 31.05.2006 tarihli ve E: 2006/35134, K: 2005/15857 sayılı kararı, bkz; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 175, 160 Yargıtay, 9. HD. 20.12.1999 tarihli ve E: 1998/16567, K: 1999/1944 sayılı kararı, bkz; ÖZDEMİR, M: a.g.e, sh: 30 161 ERMAN; Ç: a.g.e, sh: 75, 162 Yargıtay 9HD. 09.03.1976 tarihli ve E:1976/1958, K.1976/975 sayılı kararı ve yine aynı Dairenin 9.HD. 31.05.2004 tarihli ve E:2005/24106, K.2005/37492 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009) 163 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 76, 164 Yargıtay HGK. 17.12.2003 tarihli ve E.2003/9-760, K.2003/760 sayılı kararı, bkz; ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 76, dpnt; 272, 159 25 ibra edildiği yönünde bir sonuca ulaşılmaz. Bu hakların alındığı veya vazgeçildiği ayrıca ibranameye rağmen araştırılmalıdır165. II) İBRANAMENİN ŞEKLİ A) Geçerlilik Şartı Olarak Yazılı Şekil İbranamenin şekli ile ilgili hukukumuzda yazılı bir kurala yer verilmemiştir. Bu nedenle doktrinde de ibranamenin şekli konusunda, yazılı şekil olmalı mı, yoksa şekle bağlı olmamalı mı sorularının her ikisine de değer veren yazarlarımız vardır166. İş sözleşmelerinin şekli konusunda genel hüküm niteliği taşıyan BK. 314. maddesi aksi düzenlenmedikçe iş sözleşmesi hususunda bir şekil şartı olmadığını belirtmektedir. İş Kanunu md.8/I hükmü gereği iş sözleşmeleri, genel olarak sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi belirtilmiş olmadıkça özel bir şekle bağlı değildir. Ancak 4857 sayılı İş Kanunu’nda, Basın ve Deniz İş Kanunları’nda yazılı yapılması gerekli iş sözleşmelerine yer verilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu md.8/2’e göre, belirli süresi bir veya daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Aynı şekilde belirli süreli iş sözleşmesini düzenleyen 11. madde, belirli süreli sözleşmeleri süresi üzerinde durmaksızın yazılı şekilde yapılan sözleşmeler olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte, yeni Borçlar Kanunu Tasarısının 131. maddesine göre “borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belirli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra anlaşması ile tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” Bu maddeden ibranın şekle bağlı olmayacağı sonucuna ulaşılabilmektedir. Ancak ispat hukuku açısından HUMK’un 288-290. maddelerdeki hükümlerinde dikkate alındığında, en azından ispat hukuku açısından ve fiili olarak, “işçinin korunması” ilkesi gereğince ibranamenin yazılı olarak yapılması gerektiği167 sonucuna değer vermek bize daha uygun görünmektedir. Yargıtay da bir çok kararında ibranamenin yazılı yapılması gerektiğine işaret etmiştir168. Ancak yazılı şekille ilgili olarak şunu da belirtmek gerekir; matbu olarak tanzim edilen ve işçi imzaladıktan sonra boşlukları işverence bilahare doldurulan ibranameler de Yargıtay tarafından haklı olarak geçersiz kabul edilmektedir169. Ancak buradaki geçersizlik durumu ibranamenin matbu yapılması değil, daha çok imzalama zamanı ile sonradan doldurma halleridir. Bunlardan yola çıkarak, borçlar hukuku açısından iradenin fesada uğrama hallerinin hepsinin ibraname açısından da söz konusu olduğunu ifade edebiliriz. 165 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 177 vd. İbranamenin yazılı şekilde yapılmasını savunan yazarlar; OĞUZMAN, M. K/ ÖZ, M.T: a.g.e, sh: 432; TURANBOY, K.N: a.g.e, sh: 24, ÖZ, T: a.g.e, sh: 57; İbranamenin şekle bağlı olmadığını savunan yazarlar, AYDOĞDU, M: a.g.e, sh. 720; ÇİL, Ş: a.g.e, sh:22, 167 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847; ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 35, 168 Yargıtay 9. HD. 04.04.2005 tarihli ve E:2004/22169, K: 2005/1194 sayılı kararı ve yine aynı Dairenin 29.05.2001 tarihli ve E: 2000/6498, K: 2001/9027 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 22.04.2009) 169 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847, 166 26 B) İşçinin İmzası İbranamenin şekli ile ilgili; yazılı şekil kural olarak kabul edildiğinde bunun doğal bir uzantısı olarak da imzanın gerekliliği kabul edilmelidir. Borçlar hukuku kurallarına göre de, yazılı şekilde yapılan sözleşmelerde borç altına girenin imzası gerekmektedir (BK. md. 13). Burada yazılı şekilden basit yazılı şekli anlamak gerekir. Noter onayı vb. başkaca bir şarta gerek kalmadan taraflarca elle de olsa bir kağıt üzerine yazılarak imzalanması yeterlidir (BK. md. 14)170. İbranamenin tarafları işveren ve işçi olmakla beraber, asıl hakkından vazgeçen veya alacağını aldığını beyan eden işçi olması nedeniyle Yargıtay işçinin imzalamasını yeterli görmektedir171. İmzanın gerekliliği yanında, işçinin imzayı inkar etmesi durumunda da, imzanın işçiye ait olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre imza işçiye ait değilse ibranamenin geçersizliğine karar vermek gerekmektedir (HUMK md. 308-309)172. Yargıtay da yerleşmiş kararlarında buna işaret etmiştir173. Tersinden bakıldığında da Yargıtay, “işçinin imzasını inkar etmediği ibraname geçerlidir” ifadesi ile işçinin imzasının bir ispat aracı olduğuna vurgu yapmıştır174. III) İBRANAMENİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI İbraname öncelikle bir sözleşme olması nedeniyle borçlar hukuku kurallarına tabi olduğu için, BK’nda düzenlenen irade fesadı hallerinde, ibranamenin geçersizliği gündeme gelecektir175. Bu kapsamda ibranın ancak bir sözleşme şeklinde yapılması gerektiği görüşünün kabul edilmesinin doğal sonucu olarak, yapılan açıklama ile iradenin birbirine uygun olmaması durumunda, BK. m.23 vd. maddelerine göre işçi, bu sözleşmenin hata, hile veya tehdit sebebiyle geçersizliğini hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun ortadan kalktığı andan itibaren bir yıllık süre içinde ileri sürebilecek ve ibra konusu alacağın tamamını elde edebilecektir176. İbraname düzenlenirken, yukarıda ifade edildiği şekilde, işçinin iradesi sakatlanmasa da; şekli veya içerik olarak ibranamede bulunması gereken bazı hususlar eksik olursa veya yanlış yapılırsa, bu durumlarda yine ibranamenin geçersizliği gündeme gelebilecektir. Bu kapsamda ibranamenin geçerli olması için hem borçlar hukuku ilkeleri, hem de iş hukuku ilkelerine göre doktrinde ve Yargıtay 170 BK’nun 14. maddesinde 15.01.2004 tarihli ve 5070 sayılı Kanunu’nun 22. maddesi ile yapılan değişiklikle “Güvenli elektronik imzanın da elle atılan imza ile aynı ispat gücüne sahip olduğu” hükmü BK. 14. maddeye eklenmiştir. 171 Yargıtay 9. HD. 04.01.1996 tarihli ve E:1996/1104, K: 199672043 sayılı kararı ve HGK. 22.12.1982 tarihli ve E: 1981/3-1702, K: 1982/965 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 24.04.2009); Yukarıda ifade edilen BK. 13 ve 14. maddelerine göre de ibranamede işçinin imzasının yeterli olacağı sonucuna ulaşılabilir. 172 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 37, 173 Yargıtay 9. HD. 10.07.2006 tarihli ve E: 2006/1919 , K: 2006/20419 sayılı kararı ve aynı Dairenin 22.11.2005 tarihli ve E: 2005/12165, K: 2005/86870 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 24.04.2009), 174 Yargıtay 9. HD. 10.05.2004 tarihli ve E: 2004/123, K: 2004/11105 sayılı kararı, bkz: ÇİL, Ş: a.g.e, sh. 195, 175 Butlan, Yokluk ve İptal müesseseleri çalışma alanımız içinde olmadığı için tüm bu müesseseleri kapsayacak şekilde geçersizlik ifadesini kullanmayı uygun bulduk. 176 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 24; ÖZ, T: a.g.e, sh: 90, 27 kararlarında şekillenen bazı ilkeler geçerlilik şartları olarak ele alınmıştır177. Çok genel bir ifadeyle ibranamenin geçerli olabilmesi için; öncelikle tarafların ehliyet sahibi olmaları, kural olarak miktar içermesi, açık anlaşılır olması, çelişki içermemesi, hak veya alacak doğmadan önce yapılmış olması, yazılı olması, işçi tarafından imzalanması ve işverene teslim edilmesi gerekmektedir178. A) Açık ve Anlaşılır Düzenlenmesi Gereği İş hukuku kapsamında işçi ve işveren arasında akdedilen ibranameler genellikle, işçinin işverene karşı sahip olduğu salt ücret alacağını kapsamamaktadır. İş ilişkisi esasında birbiri içine girmiş bir çok menfaati içinde barındırdığı için, çoğu zaman iş ilişkisi nedeniyle doğmuş tüm haklar ibranamenin kapsamı içerisine girmekte ve bu alacakların bir çoğu da ibraname ile sona erdirilmektedir. Bu niteliği ile işçilerin aleyhine sonuçlar doğurabilen ibranamelere dikkatle yaklaşılması bir gereklilik olup, “işçinin korunması” ilkesinin bir gereği olarak; ibranamelerin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça düzenlenmesi şartı, hem öğretide179 hem de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir180. Bu yaklaşımla, Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 419. maddesinde, ibra konusu alacağın türünün ibranamede açıkça belirtilmesi hükmü yer almıştır. İbranamenin açık ve anlaşılır olmasının anlamı, o ibranamenin taraflarının belirli olması içeriğinin ve ibra iradesinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanabilmesi, bu kapsamda ibra edilen hakların tek tek belirtilmesidir181. Yargıtay bu kuralı iş hukukunun genel kuralı olarak kabul etmiştir182. Açık ve anlaşılır olmasından; ibranamede tarafların açıkça gösterilmesi ve ibraname içeriğinden de açıkça anlaşılması gerektiğini anlıyoruz.. Bu kapsamda ibranameden, hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tarafların kimlikleri ve adresleri gibi zorunlu bilgilere ulaşılabilmesi gerekir 183. İbranamenin açık ve anlaşılır olmasının bir diğer yansıması da; ibra edilen hakların açık ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde ibranamede gösterilmesidir. Bu haklarla ilgili ifadeler de kesinlik içermelidir . Bu kapsamda “tüm haklarımı aldım” “hiçbir hakkım kalmadı” vb. ifadeler içeren 184 ibranamelere bağlı haklar o ibranameye dayanarak ibra edilmiş kabul edilmemelidir185. Bu kapsamda içeriğinde tek tek sayılan haklar için ibranamenin geçerli olacağı söylenebilir. Nitekim Yargıtay bir çok kararında buna vurgu yaparak açıkça isim ve hatta, yukarıda değindiğimiz gibi, kural olarak 177 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 849 vd; ÇİL, Ş: a.g.e, sh:37-52; SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 36 vd; DOĞAN, M: a.g.e, sh 173-174, 178 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh:54; ÖZ, T: a.g.e, sh: 84 vd; ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 68-100, 179 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846; ÖZ, T. A.g.e, 129, 180 Yargıtay 9. HD. 21.10.1999 tarihli ve E: 1998/13073, K: 1999/16177 sayılı kararı; HGK. 04.10.2000 tarihli ve E: 2000/9-1214, K: 2000/1214 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 29.05.2009), 181 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 65; 182 Yargıtay 9.HD. 16.02.2005 tarihli ve E: 2004/13375, K: 2005/4441 sayılı kararı; aynı Dairenin 20.04.1998 tarihli ve E: 1999/6600, K: 1999/7560 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 29.05.2009), 183 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 65, 184 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847, 185 ERMAN, Ç: a.g.e, sh: 90, 28 miktar zikredilmeden genel ifadeler kullanarak oluşturulan ibranameler de, o haklarla ilgili ayrı bir araştırmayla sonuca ulaşılması gerektiğini, açık anlaşılır olmadığı için ibranamelerdeki bu ifadelere itibar edilemeyeceğine hükmetmiştir186. İbranamenin geçerlilik şartı olarak, doktrinde ve Yargıtay kararlarında, kabul gören açıklık ve anlaşılır olma unsuru, doğal olarak yukarda değinilen şüpheye yer bırakmama niteliğini de içinde barındırır. Bu yaklaşımla, ibranamelerin tahrip edilmiş olması veya silinti kazıntı içermesi veya her hangi bir sebeple tam okunamaması vb. gibi durumlarda da “açıklık ve anlaşılır olma” unsurunun oluşmaması nedeniyle bu tür ibranamelere de itibar edilmemesi gerekmektedir187. B) Tarafların Ehliyet Sahibi Olması İbranamenin geçerli olabilmesinin bir diğer şartı da, tarafların yeterli ehliyete sahip olmaları gereğidir. Esasında bu şart tamamen borçlar hukuku ilkelerinden kaynaklanmakta olup, ibranamenin sözleşme olarak kabulünün bir yansımasıdır. MK. md. 14’e göre mümeyyiz, ergin ve kısıtlanmamış olan her kişi MK.md.10 bağlamında fiil ehliyetinin içerdiği tüm yetkilere sahiptir. Bu niteliklere sahip alacaklı ve borçlu, serbestçe ibra sözleşmesi yapabilmektedir. Ancak tarafların tam ehliyetli olmaması halinde ibra sözleşmesinin geçerliliği işçi ve işveren açısından farklı şartlara tabidir188. Yukarıda ibranamenin muhtevası başlığı altında değindiğimiz189gibi, tarafların ehliyetinden esasa etkili ehliyet işçinin ehliyetidir. Çünkü hakkından feragat eden veya alacağını tam olarak aldığını ifade eden işçidir. Tam ehliyetli işçi kendi fiilleri ile hak edinebilip borç altına girebileceğinden, doğal olarak ibra sözleşmesine de taraf olabilmektedir. Bununla birlikte ibranamenin diğer tarafı işveren açısından konuya bakıldığında; tam ehliyetli, borçlu işveren açısından ibra sözleşmesi yapabilmek hususunda, herhangi bir sınırlama olmayacağı ifade edilebilir. İşverenin tüzel kişi olması durumunda işveren, medeni hakları kullanma ehliyetini ancak organları vasıtasıyla kullanabilir. İşverenin sınırlı ehliyetsiz olması durumu da söz konusu olabilmektedir. Sınırlı ehliyetsizler kural olarak taraf oldukları hukuksal işlemlerde kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler. Ancak MK.md.16/2 bu kurala istisna olarak sınırlı ehliyetsizlerin “karşılıksız kazandırma” da bulunmaları için kanuni temsilcilerinin rızasına muhtaç olmadıkları hükmü bulunmaktadır. Bu noktada kazandırma bakımından önemli olan kazandırmayı oluşturan hukuksal işlemin sınırlı ehliyetsiz bakımından bir yükümlülük doğurmamasıdır. Bu nedenle ibra sözleşmesi yapıldığı takdirde, işverenin malvarlığında karşılıksız olarak pasifin azalması şeklinde bir karşılıksız kazandırma oluşturacağından, sınırlı ehliyetsiz işveren tarafından kanuni temsilcinin katılımı olmaksızın da ibranameye taraf olabileceği kabul edilebilir190. İşverenin mümeyyiz olması yeterlidir191. Buna karşılık ibra sözleşmesi işçi 186 Yargıtay 9.HD. 01.02.2005 tarihli ve E: 2004/8761, K: 2005/2729 sayılı kararı; aynı Dairenin 12.12.2000 tarihli ve E: 2000/13999, K: 2000/18684 sayılı kararı; bkz; ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 28-29, 187 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 68, 188 ÖZ, T: a.g.e, sh: 85, 189 Bkz; sh:26 190 ÖZ, T: a.g.e, sh: 88, 29 tarafından bir karşı alacak elde etmek maksadıyla yapılıyorsa söz konusu ibra karşılıksız bir kazandırma teşkil etmeyeceğinden, yani ivazlı bir ibraname192 söz konusu olması durumunda, işveren açısından salt bir kazanma işlemi söz konusu olmayacağından bu durumda da işverenin tam ehliyetli olması gerekmektedir. C) İradelerin Sakatlanmamış Olması İş hukuku ve borçlar hukuku kuralları beraber değerlendirildiğinde, ibranamenin kurulması için icap, kabul ve bu iki irade beyanı arasında uygunluk bulunmasının gerektiğine yukarıda değinmiştik193. İbranın ancak bir sözleşme şeklinde yapılması gerektiği görüşünün kabul edilmesinin doğal sonucu olarak; yapılan açıklama ile iradenin birbirine uygun olmaması durumunda, BK. md.23 vd. maddelerine göre işçi, ibranamenin geçersizliğini ileri sürebilecektir194. Yargıtay’a göre de; ibranameleri değerlendirirken iş hukukunun temel kuralı olan “işçinin korunması” ilkesinin gereği olarak da, işçinin iradesinin sakatlanma ihtimali olan durumlarda ibraname dışındaki delillerden istifade ederek ibraname konusu, hak ile ilgili nihaiyi durumun tespiti gerekir195. Bununla birlikte hata, hile, ikrah gibi irade sakatlıkları işçinin işvereni borçtan ibra etmesi konusunda ayrıca bir koruma sağlamamaktadır. Bu durumda işçi, BK.23 vd. maddeleri gereğince ispat sorunu ile karşılaşmaktadır . Bu nedenle işçinin tüm haklarından vazgeçmesini sağlayan bu tür belgeleri 196 değerlendirirken iş sözleşmesinin özelliklerinin göz önünde tutulması ve BK’nda yer alan iptal nedenlerinin geniş yorumlanması gerekmektedir197. Nitekim bu nedenlerle, Yargıtay da BK’nda yer alan iptal nedenlerini geniş yorumlamaktadır198. Sonuç olarak, ibranamede tarafların iradesinin, açık ve anlaşılır olmasının yanında sakatlanmamış olması da gerekli olup taraflar, her türlü delille bu irade sakatlıklarını ispatı yoluna gidebilirler. Bu kapsamda HUMK md. 293’e göre, sözleşmelerde irade sakatlıkları tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceği için, bu tür ibranamelerle ilgili de tanık dinlenebilecektir199. Özellikle işveren karşısında zayıf olan işçinin korunması gereği, iş hukukunun en önemli ilkelerinden biri olmasının doğal sonucu olarak; işçinin iradesini tam olarak yansıtmadığından şüphe edilen her ibraname, bu kapsamda ayrıca incelemeye açık olan ve nitekim yargı kararlarında da benzeri durumlarda irade sakatlığının emarelerini içeren ibranamelere konu haklarla ilgili, söz konusu 191 DOĞAN, M: a.g.e, sh 172; AYDOĞDU, M: a.g.e, sh: 716, İbranamelerde ivazlı-ivazsız ayrımı için bkz; ÖZ, T: a.g.e, sh: 59, 193 Bkz; sh: 23 vd. 194 ÖZ, T: a.g.e, sh: 90, 195 Yargıtay, HGK. 21.11.2001 tarihli ve E: 2001/11-989, K: 2001/1071 sayılı kararı; 9. HD. 04.07.006 tarihli ve E: 2006/11597, K: 2006/19648 sayılı kararı (kararlar için bkz; ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 112-115), 196 ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 729, 197 ÖZ, T: a.g.e, sh: 91, 198 Yargıtay, 9.HD., 29.05.2001 tarihli ve E.2005/6498, K.2005/9027 sayılı kararı; aynı Dairenin 19.12.2002 tarihli ve E:2002/8475, K:2002/24475 sayılı kararı, (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 13.05.2009), 199 ÖZ, T: a.g.e, sh: 91, 192 30 ibranamelere dayanarak hüküm kurulamayacağı genel kabul görmüş bir uygulamadır200. Uygulamada beyaza imza attırılması suretiyle işçinin imzasının elde edilmesi ve ardından bu kağıdın ibraname olarak düzenlenmesine ya da boşlukların sonradan işçiye yapılan ödemeden farklı şekilde doldurulmasına sıkça rastlandığına yukarıda işaret etmiştik. Bazen bu imza işçinin işe girebilmek için rızası ile alınmakta, böylece işçinin üzerinde psikolojik bir baskı kurulması amaçlanmakta, bazen ise kredi kartı alınması, özlük işlemleri, SSK’ya bildirim gibi gerekçelerle işçiden imza alınarak daha sonra bu belgenin ibraname şeklinde düzenlenmesi söz konusu olabilmektedir. İşçiye işe girdiği zaman veya işin devamı sırasında boş bir kağıda attırılan imzanın üzerine işçinin arzusundan farklı şekilde yazılan ibranamenin, yukarda değinilen gerekçelerle, işçi iradesini yansıtmadığı için hiçbir hukuki değeri bulunmamaktadır201. D) Çelişki İçermemesi İş hukukunda geçerli olan “ibranamenin dar yorumlanması” ilkesi işçinin korunması ilkesinin de bir gereğidir. Bu kapsamda ibranamede veya ibraname ile ilgili uyuşmazlık esnasında işverenin beyanlarında vb. bilgi ve belgelerde çelişkili bilgilere ulaşılması halinde bu çelişkili durumlar ibranamenin sıhhati konusunda şüphe oluşturacağından, işte bu ibranamenin dar yorumlanması kuralına göre bahse konu ibranameye itibar edilmemesi gerekir. Bu kapsamda, ibranamenin çelişkili olması, ibraname içeriğinin kendi içinde veya işverenin savunması ile tutarlı olmamasıdır202. Bir uyuşmazlık halinde, yukarıda değindiğimiz üzere, ibraname içinde tutarsızlık olabileceği gibi, ibranamenin içeriği, işverenin savunması ile veya dosya içindeki başka belgelerle çelişkili olabilmektedir. Bir hakkın ibra edilebilmesi için her şeyden önce o hakkın var olması gerekir ve bir alacağın var olmadığı iddiasında bulunan işverenin var olan bir alacağı ortadan kaldırmayı amaçlayan ibra sözleşmesine dayanması düşünülemez203. Uygulamada sıkça görüldüğü üzere ücret ve diğer işçilik hakları yanında ihbar ve kıdem tazminatı talebinde bulunan işçiye karşı işveren, işçinin işten kendi isteğiyle ayrıldığı savunmasında bulunmakta, aynı zamanda tüm işçilik haklarıyla birlikte ihbar ve kıdem tazminatlarını eksiksiz aldığını içeren işçi imzalı ibranameyi delil olarak mahkemeye sunmaktadır. İbranameler işçinin iş sözleşmesini kendisinin fesih ettiğine aynı zamanda ihbar ve kıdem tazminatı aldığına dair ibareler içerebilmektedir. Bu nedenle bahse konu ibranameler çelişkili oldukları için geçerli kabul edilmemelidir204. Bu tür ibranameler kendi içinde çeliştiği için Yargıtayca da geçersiz kabul edilmektedir205. Ancak Yargıtay bu şekildeki çelişkili ibranamelere itibar 200 Yargıtay 9. HD. 30.05.2000 tarihli ve E: 1999/5999, K: 2000/7478 sayılı kararı; aynı Dairenin 30.01.2003 tarihli ve E: 2002/12610, K: 2003/942 sayılı kararı, bkz; ÖZDEMİR, M: a.g.e, sh: 43, 201 TURANBOY, N.K: a.g.e, sh 27; MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847, 202 AYDOĞDU, M: a.g.e, sh: 723, 203 ÖZ, T: a.g.e, sh: 120, 204 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 851, 205 Yargıtay 9. HD. 30.12.2003 tarihli ve E: 2003/11173, K: 2003/23699 sayılı kararı; aynı Dairenin 10.12.1996 tarihli ve E: 1996/14576, K: 1996/22643 sayılı kararı, (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 24.04.2009), 31 edilmemesine hükmederken, bunun yanında ibranameye ekli ödeme belgelerinin dikkate alınmasına da hükmetmektedir206. Sonuç olarak, ibranamenin kendi içinde tutarsızlığı ve işverenin savunması veya diğer ilgili belge ve bilgilerle ibranamenin içeriğinin çelişmesi durumunda, bahse konu ibranamelerin geçersiz kabul edileceği yönünde genel bir mutabakat bulunmaktadır. İşçinin korunması ve ibranamenin dar yorumlanması ilkelerinin bir yansıması olan bu tutarsız, çelişkili ibranamelere itibar edilmemesi kuralı bizce de, özellikle uygulamada, işçinin işe girerken ve işinin devamı esnasında, işverenden gelen her türlü talebe kural olarak karşı gelemeyeceği ve bu nedenle de kendisinin zararına olabilecek işlemlere onay verebileceği dikkate alındığında oldukça isabetli görünmektedir. E) İş Sözleşmesinin Sona Ermiş Olması İbranamenin geçerlilik şartlarını incelerken üzerinde durulması gereken hususlardan biri de; ibraname yapılırken işverenin, işçi üzerindeki baskı ve etki gücünün bulunmadığı, yani işçinin özgür iradesi ile imza etme imkanına sahip olduğu, iş sözleşmesinin bitimine müteakip ibranamenin yapılması konusudur. İbraname nitelik olarak, geçmişte doğmuş haklarla ilgili olan bir müessesedir. Etkisini geçmişte doğan hak üzerinde gösterir. Dolayısıyla bu yaklaşımla henüz doğmamış bir hak üzerinde tasarrufta bulunmak ve bu konuda bir ibraname düzenlenmek, ibra işleminin niteliği ile bağdaşmaz207. Çünkü işçinin korunması ilkesi, işçinin ibranameyi yaparken iradesini özgürce ve hiçbir baskı vb. etkenler altında kalmadan yapabilmesini gerektirir208. İş hukuku alanında yapılan ibranameler de, yukarıda ifade edildiği gibi, nitelik olarak doğmamış bir hak ile ilgili olarak tasarrufta bulunulmayacağı için geleceğe etkili şekilde yapılamaz 209. Yargıtay da bir çok kararında; işçinin korunma ilkesinin ve geleceğe yönelik olarak doğmamış haklarla ilgili ibranamelerin geçersiz olması kuralının bir sonucu olarak; iş sözleşmesinin devamı süresinde veya işe başlarken peşinen alınan ibranamelerin geçersiz olduğuna haklı olarak işaret etmektedir210. Doktrinde de doğmamış haklardan vazgeçilemeyeceğine işaret edilerek, iş sözleşmesi kanunda öngörüldüğü şekilde sona ermedikçe yapılan ibranamenin geçersiz olacağına vurgu yapılmaktadır211. Halihazırda yasal düzenleme olarak ibraname düzenleme zamanı açısından bağlayıcı bir hüküm bulunmazken, Borçlar Kanunu Tasarısının 419. maddesinde “iş sözleşmesi devam ederken imzalanan ibranameler geçersiz olacağı” hüküm altına alınmıştır. Bunun dayanağı bir sözleşme olan ibranın uygun irade beyanları ile meydana gelmemesidir. İş sözleşmesi devam eden işçi, işverene bağımlı olarak çalıştığından, iradesini özgürce oluşturamamaktadır. İşçi, ancak iş sözleşmesi sona 206 ÖZDEMİR, M: a.g.e, sh: 43, ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 579, 208 ÖZDEMİR, M: a.g.e, sh: 39, 209 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 19, 210 Yargıtay 9. HD. 10.04.2004 tarihli ve E: 2005/30649, K: 2006/9070 sayılı kararı ve HGK. 30.06.2004 tarihli ve E: 2004/9-380, K: 2004/401 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 24.04.2009), 211 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 850, 207 32 erdikten sonra bu tür baskılardan kurtulacak ve işverene bir ibraname verip vermeme konusunda özgür iradesiyle bir karar alabilecektir. Bu nedenle iş sözleşmesinin imzalanması sırasında alınan matbu nitelikte ibranameleri geçersiz kabul etmek, yukarıda da vurgu yaptığımız gibi, işçiyi koruma ilkesinin de bir gereğidir212. Düzenleme açısından ibraname ile ilgili, gelecekte doğacak haklardan vazgeçilemeyeceği genel mutabakat sağlanabilen bir hususken; her hak ile ilgili hazırlanacak ibranamenin de iş sözleşmesi bittikten sonra yapılması gerekmeyebilir. Şöyle ki; önemli olan ibra edilecek hakkın doğmuş olmasıdır. Bu konuyla ilgili Yargıtay bir kararıyla, “iş sözleşmesinin feshinden iki ay önce düzenlenen, hafta tatili ve genel tatil ve ulusal bayram günlerine ait ücretlerinin ödendiği yazılı ibranameye geçerlilik tanımış”, bu hususlar dışında kalan ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık ücretli izinleri ibranamenin kapsamayacağı gerekçesiyle sözleşmenin haklı olarak bozulup bozulmadığının araştırılması gerektiğine karar vermiştir213. Yine benzer diğer kararlarında Yargıtay iş sözleşmesinin feshinden önce düzenlenen ibranamenin o güne kadar ki normal işçilik haklarını kapsadığını, o tarihten sonra gerçekleşmiş işçilik hakları ile ihbar ve kıdem tazminatlarını kapsamadığına karar vermiştir214. Yargıtay’a göre; işçinin ibranamenin iş akdinin başında veya devamı sırasında alındığını iddia etmesi durumunda öncelikle tarafların bu yönle ilgili delilleri üzerinde durmak, deliller karşılaştırılmak ve değerlendirilerek, varılacak sonuca göre karar vermek gerekir215. Ancak MK.md.6’ya göre kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu nedenle ibranamenin iş sözleşmesinin başında veya devamı sırasında düzenlendiğini işçi ispat etmelidir216. F) İmzalanması Ve İşverene Teslim Edilmiş Olması İbranamenin geçerlilik şartlarından bir diğeri de, ibranamenin işçi tarafından imzalanması ve devamında imzalı bir şekilde işverene teslim edilmesi şartıdır. Çalışmamızda imza ile ilgili bölümde217 değindiğimiz gibi; ibranamenin şekli ile ilgili; yazılı şekil kural olarak kabul edildiğinde bunun doğal bir uzantısı olarak da imzanın gerekliliği kabul edilmelidir. Borçlar hukuku kurallarına göre de, yazılı şekilde yapılan sözleşmelerde borç altına girenin imzası gerekmektedir (BK. md. 13). Bu kapsamda 212 ÖZ, T: a.g.e, sh: 112, Yargıtay 9.HD. 18.2.1969 tarihli ve E: 1968/14406, K: 1969/1746 sayılı kararı, bkz; ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 580, 214 Yargıtay 9.HD. 25.12.1970 tarihli ve E: 1970/9636, K: 1970/15095, sayılı kararı, bkz; ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 580; ÖZ, T: a.g.e, sh: 113, 215 Yargıtay 9. HD. 26.12.1985 tarihli ve E: 1985/10295, K: 1985/12710 sayılı kararı, bkz; MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 850; 216 ÖZ, T: a.g.e, sh: 113, 217 Bkz; sh: 26, 213 33 hem doktrinde218 hem de Yargıtay uygulamalarında ibranın hüküm ve sonuçlarının, ibranamenin işçi tarafından imzalanması ve işverene teslim edilmesiyle doğacağı yerleşik olarak ifade edilmiştir219. İbranamenin hüküm doğurması için işverenin elinde bulunması bir zorunluluk olmakla beraber aslında bunun öncesinde de bu ibranamenin diğer geçerlilik şartlarını da öncelikle taşıması gerekmektedir. Örnek olarak işverenin elinde bulunan ancak, matbu olarak, işe girerken işçiye boş olarak imzalatılan ve bilahare iş sözleşmesi sona erdiğinde işverence doldurulan bir ibraname işverenin elinde olmakla beraber, tanzim etme zamanın uygun olmaması ve işçinin iradesini tam yansıtmaması nedeniyle evleviyetle geçersiz olacaktır. Dolayısıyla bu geçerlilik şartının esası, tamamen geçerli bir şekilde akdedilen bir ibranamenin işverene teslim edilmesidir220. IV) İBRANAMENİN YORUMU Borçlar hukuku açısından bir sözleşmenin oluşumunda, iradelerin ortaya konuş şekli veya dilin kullanılış biçimi vs. hususlar her zaman tam olarak o sözleşme yapılırken taraflarda var olan gerçek iradeyi yansıtmayabilir. Bunun yanında bu eksiklikler veya yanlışlıklar kapalı ve çelişkili hususların kalmasına neden olabilirler. Bu durumda sözleşmenin yalnızca lafzına itibar etmeden ayrıca yorumlanması gerekebilir221. Bu kapsamda iş hukuku uygulamasındaki ibraname de bazen yoruma ihtiyaç gösterebilir. İbranamenin yorumlanması ile ilgili olarak, iş hukukunun önemli ilkelerinden biri, çalışmamızda sıkça değindiğimiz üzere, “işçi yararına yorum” ve “işçinin korunması” ilkeleridir. Sermayenin asıl sahibi işveren karşısında işe ihtiyacı olan işçi korunmaya muhtaçtır. İşsizliğin yüksek oranda olduğu ülkemizde yeniden iş bulmanın güçlüğünü dikkate alan ve geçinmesi için çalışması gereken bir işçi, işe girerken imzalı boş kağıt verebilmekte ya da matbu bir ibra belgesi imzalamayı göze alabilmektedir222. Yine hizmet akdinin devamı sırasında işverence bu tür belgelerin imzalatılması söz konusu olabilmektedir223. İş hukuku alanında uygulanan ibraname, esasında işçi açısından çok önemli olan hakları ortadan kaldıran bir belge olması nedeniyle, geçerliliği konusunda dar bir yoruma tabi tutulması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü ibraname de dar anlamda borcu sona erdiren bir nedendir224. Bu nedenle doktrinde ve Yargıtay uygulamalarında ibranamenin yorumu belli kurallara bağlanmıştır. Bu 218 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 847; DOĞAN, M: a.g.e, sh:172, Yargıtay HGK. 10.05.1985 tarihli ve E: 1984/4-771, K: 1985/430 sayılı kararı; 9. HD: 13.02.1968 tarihli ve E: 1967/13293, K: 1968/1770 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 04.05.2009), 220 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 61, 221 SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 33, 222 ÇİL, Ş: a.g.e, sh: 38, 223 Yargıtay 9. HD. 03.05.2004 tarihli ve E: 2003/23754, K: 2004/10467 sayılı kararı, bkz; ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 38, 224 MOLLAMAHMUTOĞLU, H: a.g.e, sh: 846, 219 34 kapsamda “ibranamenin dar yorumlanması” ve bu kapsamda “işçi yararına yorum” ve “işçinin korunması” ilkeleri genel olarak benimsenmiştir225. İbranamenin yorumu hakkında, uygulamada genellikle; yukarıda değindiğimiz üzere, genel bir anlatım içermesi halinde ibranın söz konusu olmayacağı, vazgeçilen alacakların açık ve kesin olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmektedir226. Bunun yanında, ibranamenin dar yorumlanması ilkesi doğal olarak; çelişkili, hayatın normal akışına uymayan, vazgeçilen hakkı açıkça şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirtmeyen veya açıkça işçinin aleyhinde olabilecek durumlarda, yalnızca ibranameye dayanarak hüküm kurmamayı, ibranameye ek olabilecek diğer delilleri de araştırmayı gerekli kılmaktadır227. Sonuç olarak ibranamenin yorumu ile ilgili elimizde tüm geçerlilik şartlarına haiz bir ibraname bulunsa dahi, eğer şüphe edecek bir durum söz konusu ise veya işçi daha sonra bu ibranamenin sıhhati hakkında şüphe uyandıracak iddialarda bulunmuş ise “ibranamenin dar yorumlanması” ve “işçi yararına yorum” ilkeleri gereğince geçerli bir ibranameye rağmen şüphenin ortadan kaldırılması ve aksi iddiaların araştırılması gerekecektir228. 225 ÖZDEMİR, E: a.g.e, sh: 38; SATILMIŞ, M: a.g.e, sh: 33; AYDOĞDU, M: a.g.e, sh: 723; TURANBOY, N.K: a.g.e, sh: 37; ÇİL, Ş: 39, 226 ÇENBERCİ, M: a.g.e, sh: 322; 227 Yargıtay 9.HD. 21.04.1998 tarihli ve E: 1997/3170, K: 1999/7549 sayılı kararı; aynı Dairenin 13.05.1997 tarihli ve E: 1996/3755, K: 1997/8805 sayılı kararı; aynı Dairenin 30.01.2003 tarihli ve E: 2002/12610, K: 2003/942 sayılı kararı (Kararların tam metni için bkz; Diyalog mevzuat bilgisayar programı, son kullanma tarihi; 12.05.2009), 228 ÖZDEMİR; E: a.g.e, sh: 40-42, 35 SONUÇ İş hukuku her ne kadar özel hukuk ayrımı içerisinde değerlendirilse de, işçinin işverene karşı korunmaya muhtaç olması ve sosyal adalet ile toplumsal yaşayışı yakından ilgilendirmesi nedeniyle devlet, iş hukuku ile ilgili bazı müesseselerde düzenleme görevi üstlenmiştir. Bu kapsamda, sermayenin sahibi işverene karşı işçiyi korumak adına, daha çok borçlar hukuku ilkelerinin uygulama alanı bulduğu ibraname hususunda devlet, müdahaleci olmamakla beraber yargının yönlendirmesi ile ibraname hususunu şekillenerek günümüzdeki halini almıştır. İbraname dar anlamda borcu ortadan kaldıran bir müessese olması nedeniyle iş hukukunda üzerinde önemle ve titizlikle durulan bir husustur. İşçi ibranameyi imzalamakla, kural olarak işvereni ibra etmekte ve haklarını tam olarak aldığını veya bazılarından da feragat ettiğini beyan etmektedir. Bu nedenle zayıf olan taraf lehine düşünülerek, iş hukukunda ibraname ile ilgili “işçinin korunması”, “işçi yararına yorum” ve “ibranamenin dar yorumlanması” ilkeleri kabul edilmiş olup bu ilkeler hem uygulamada hem de doktrinde genel kabul görmüştür. İş hukuku ilkeleri ve uygulamada karşılaşılan durumlar ışığında bir ibranamenin geçerli olabilmesi için; öncelikle taraflarının ehliyetlerinin yeterli olması, ibranamenin içeriğinin açık, anlaşılır ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde olması ve bu kapsamda kural olarak vazgeçilen veya ibra edilen miktarın ibranameye açıkça yazılması, ibranamenin çelişki içermemesi, işçi tarafından imzalanması ve işverene teslim edilmesi, iradelerinin sakatlanmamış olması ve kural olarak iş sözleşmesi sona erdikten sonra ibranamenin akdedilmiş olması gerekmektedir. Sonuç olarak ibraname iş hukukunda çok önemli bir müessesedir. İbraname ile işçinin bazı haklardan, işveren lehine vazgeçtiği veya bazılarını da aldığını beyan etmesi ile; belki de işçi için çok uzun süreler çalışması sonunda alması gereken tüm hakları kaybedilmesine neden olabilecektir. Bu kapsamda, geçerli bir şekilde kurulmuş olsa da, borçlar hukuku ilkeleri de göz önüne alınarak, işçi tarafından aksi iddia edilen ve hayatın normal akışına uymayan ibranamelerdeki haklar ile ilgili iddiaların, ibranameye rağmen, araştırılması gerekmektedir. Yargıtay uygulamalarında bu yaklaşım yerleşmiş olup, bunlarla işçinin korunması amaçlanmaktadır. 36 KAYNAKÇA AYDOĞDU, Murat: “Hizmet Akdinin Sona Ermesine İlişkin İbraname”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan, S.1, İstanbul– 2002, ÇENBERCİ, Mustafa: İş Kanunu Şerhi, Ankara-1978, ÇİL, Şahin: İş Hukukunda İbra Sözleşmesi (İbraname), 2.Baskı, İstanbul–2007, ÇUKUR, Mürsel / KOÇ, Muzaffer: 4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Düzenlenecek Belgeler, 3. Baskı, Ankara-2007, DOĞAN, Mürsel : “Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi” Yargıtay Dergisi, S.5, Ocak–1979, EKMEKCİ, Ömer: “İş Hukukunda İşçinin İşverenden Olan Alacağından Vazgeçmesi Sonucunu Doğuran Hukuki İşlemler”, İBD Çalışma Hukuku Komisyonu Bülteni, C.1, S.1, Ankara–1996, ENGİN, Murat: Yargıtay’ın İş Hukukuna İlişkin Kararlarının Değerlendirilmesi 2000, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, Ankara-2006, EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul-2003, ERMAN, Çiğdem: Yargıtay Kararları Işığında Türk İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara–2002, KILIÇOĞLU, Ahmet. M: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara–2005, MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi: İş Hukuku, 3. Baskı, Ankara–2008, MOROĞLU, Erdoğan: Türk Ticaret Kanunu, İstanbul–1980, OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M.Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul–2005, 37 ÖZ, Tuğba: Türk İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul–2006, ÖZDEMİR, Erdem: Yargıtay Kararları Işığında İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, İstanbul Barosu Çalışma Hukuku Komisyonu 23 Aralık 2005 Seminer Notları, SATILMIŞ, Mehmet: Türk İş Hukukunda İbra Belgesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul–1995, TURANBOY, K. Nuri: İbra Sözleşmesi, Ankara–1998, YAVUZ, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul–2004, YILMAZ, Ejder: Hukuk Sözlüğü, 5. Baskı, Ankara–1996, 38