İkinci Bölüm Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi Ders: Uluslararası Sosyal Politika Yrd. Doç. Dr. Cihan SELEK ÖZ Hedefler Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Küreselleşme, Küreselleşmeyi kolaylaştıran ve hızlandıran faktörler, Küreselleşme ile ilgili sosyal teoriler, Küreselleşmenin sosyal politika üzerindeki etkileri Globalleşme, Globalizm ve Globalite arasındaki ilişki ve Küresel sosyal politikanın genel çerçevesi hakkında bilgi sahibi olacaksınız Öneriler Bu üniteyi daha iyi kavrayabilmek için; Ünitenin sonunda verilen kaynaklar listesinden de yararlanarak ünitede ele alınan konularla ilgili daha geniş okumalar yapabilirsiniz. Uluslararası sosyal politika ile ilgili güncel gelişmeleri takip etmelisiniz. Anahtar Kavramlar Uluslararası Sosyal Politika Küreselleşme Globalizm Globalite Sosyal Damping İçindekiler 1. 2. 3. 4. 5. 6. Küreselleşme Kavramı Küreselleşmeyi Kolaylaştıran ve Hızlandıran Faktörler, Küreselleşme ile ilgili Sosyal Teoriler Globalleşme, Globalizm ve Globalite arasındaki ilişki Küreselleşmenin Sosyal Politika Üzerindeki Etkileri Küresel Sosyal Politikanın Genel Çerçevesi 6.1. Ulusal Sosyal Politikadan Küresel Sosyal Politikaya 6.2. Küresel Sosyal Politikanın Oluşturulabilme Şansı 6.3. Küresel Sosyal Politikayı Engelleyen Faktörler 6.3.1. Race to Bottom Etkisi 6.3.2. Sosyal Damping Özet Değerlendirme Soruları Bölümde Kullanılan Kaynaklar 1 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi 2 ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKANIN KÜRESEL ÇERÇEVESİ 1. Küreselleşme Kavramı Hedef: Küreselleşme kavramı hakkında bilgi sahibi olmak 1970’lerin ikinci yarısından itibaren kapitalist sistem yeni bir uzun dönemli ve derin bir bunalım içerisine girmiştir. Bu yeni bunalım da öncekiler gibi sermaye birikiminin yavaşlaması ve kar hadlerinin düşmesi şeklinde belirmekle birlikte, yapısal kimi ayırımları da içermiştir. Bu yeni bunalımın en ayırıcı özelliği; ekonomik durgunluğun üretimde dramatik düşüşlere yol açmasına karşılık, fiyat artışlarının patlama düzeyine varması ve işsizliğin görülmemiş düzeyde artmasıdır. Bu yeni bunalım o denli derinleşmiştir ki, kapitalizmin öncülüğünü yapan lider ülke ABD’nin bile ekonomik hegemonyasının sarsılmasına neden olmuştur. Deflasyonist para ve maliye politikaları ile atlatılamayacak kadar derin olan bu krizden kurtulma yolu olarak devleti küçültme politikasına başvurulmuştur. Bu bağlamda özelleştirmeler başlamış, devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahaleleri minimum seviyeye indirilmiş, sosyal politika harcamaları ciddi manada azaltılmıştır. Devleti 18. yüzyılın gece bekçisi devlet konumuna ve geleneksel işlevlerine çekerek, emek-sermaye arasındaki ilişkilerinde, sermayeyi ön plana çıkaran, devletin ekonomik ve toplumsal yaşama karışımını yadsıyan, her türlü sosyal refah işlevlerini ortadan kaldıran yeni bir liberalizm anlayışı (neo liberalizm) devletin oluşumunu sağlayan politik süreçlere egemen olmuştur (Güven, 2001: 244-245). Bu da 1945-1975 arasında yaşanan refah devleti döneminin sonu olmuştur. İşte ekonomik olarak küreselleşme neo-liberalizm olarak adlandırılan ekonomik paradigmanın tüm dünyaya yayılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar ekonomik boyutu öne çıkarılsa da, küreselleşme aslında aynı zamanda sosyal, siyasal ve kültürel boyutları olan çok boyutlu bir kavramdır. Küreselleşme veya globalleşme (globalization), kelime olarak “bütünün kuşatılması, sarılması, bütünleştirilmesi” anlamına gelmektedir. 1960'larda başlayan işçi hareketleri ve uluslararası göçmen işçi hareketlerinden sonra 1980'lerde esas itibariyle telekomünikasyon ve teknolojinin hızla ilerlemesi ile birlikte küreselleşme kavramı ayrı bir boyut kazanmıştır (Seyyar, 2013: 5). Öz Bilgi 1980’lerden itibaren iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak ortaya çıkan küreselleşme ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları olan çok boyutlu bir kavramdır. Küreselleşme, bilginin, haberleşmenin, kültürel etkileşimin ve sermayenin ulusal sınırları aşıp uluslar üstü bir nitelik kazandığı, ekonomi, kültür, siyaset, yönetişim ve benzeri alanlarda ülkeler arasındaki bağımlılığın arttığı bir süreçtir. Küreselleşme ile iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte uluslararası ilişkileri ve bağımlılığı etkileyen yer, konum, uzaklık, zaman ve mekan gibi temel kavramlar yeni içerikler kazanmıştır (Alper, 2013: 36-37). Küreselleşmenin temel göstergeleri: Uluslararası mal ve hizmet ticaretinin hacminin artması Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi Uluslararası sermaye hareketleri ve yatırımların seyri Çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinin yaygınlaşması Ulaşım ve iletişim hızının atışı ve yaygınlaşmasıdır (Alper, 2013: 40) Küreselleşme olgusu içinde ülkelerdeki çeşitli piyasaların işleyiş biçimleri ve bu piyasaların birbiriyle olabilecek bağlantıları hakkında ortak düşünceler, demokrasi, insan hakları, çevre bilinci gibi düşüncelerin evrenselleşmesi fikri yer almaktadır. İletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki sınır tanımaz gelişme, küreselleşmenin hem motorunu, hem de ürününü oluşturmaktadır. Küreselleşme ile birlikte çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları (hükümet dışı örgütler: NGO’s), medya kartelleri, araştırma ve düşünce (think-tank) kuruluşları, hatta bazı devletlerin yıllık GSMH’sinden daha fazla şahsî serveti bulunan fertler ve yatırımcı konsorsiyumlar, son yıllarda oluşan uluslararası sistemin yeni aktörleri olarak ön plâna çıkmışlardır (Seyyar, 2013: 6). Hangi açıdan ve özellikleri ön plana çıkarılarak tanımı yapılırsa yapılsın, küreselleşmenin en belirgin özelliği ekonomik bütünleşme sürecidir. Ancak süreç bir defa başlayınca çok doğal olarak ekonomik bütünleşme süreci ile birlikte ve çok zaman birbirini karşılıklı olarak tetikleyici etkilerle sosyal, kültürel ve siyasal etkiler de ortaya çıkmaktadır (Alper, 2013: 37-38). 2. Küreselleşmeyi Kolaylaştıran veya Hızlandıran Faktörler Hedef: Küreselleşmeyi kolaylaştıran veya hızlandıran faktörleri öğreneceksiniz Küreselleşme süreci, kendiliğinden oluşmadığı gibi bu süreci kolaylaştıran veya hızlandıran birçok ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel faktör bulunmaktadır: Modern ulaşım ve iletişim teknolojisi ve hızla gelişen telekomünikasyon: Kargo, uçak, özel evrak gönderme, telefon, televizyon, elektronik posta, fax, internet, bilgisayar, fiber-optik kablolar ve hızı yüksek elektronik transferler. Serbest piyasa ekonomisinin uluslararası bir boyuta ulaşması ve dış ticaretin serbestleştirilmesi (Dünya Ticaretinde Liberalizasyon/NeoLiberalizm): Tarife ve kotaların kaldırılması, dış malî imkânların serbestleştirilmesi, uluslararası sermaye akışına izin verilmesi. Şirketlerin uluslararası platformda etkinliğinin artması: Düşük maliyetli ülkelerde yatırım yapmak, yeni pazar arayışları, başka ülkelere knowhow satmak ve ortak şirketler kurmak, doğrudan yabancı sermayeye hız vermek. Yeni ve ucuz üretim teknikleri: Artan rekabet karşısında ve millî pazarların doyuma ulaşması sonucunda ürün ve üretim teknolojisinde yenilikler ve değişiklikler. Uluslar arası ticarî antlaşmalar: Sübvansiyonlar, anti-damping, gümrük hizmetleri, fikrî mülkiyet hakları, gümrük vergilerinin kaldırılması ve 3 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi koruma tedbirleri ile ilgili ikili veya çok taraflı ilke ve kurallar belirleyen antlaşmalar. Bölgesel ticarî-iktisadî-sosyal entegrasyon, işbirliği ve birlikler: Örn. Avrupa Birliği (AB); Asya Serbest Ticaret Birliği (AFTA); Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN). (Seyyar, 2013: 6-7). Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile Doğu Bloğu ülkelerinin batı ekonomileri ile bütünleşme arayışlarının hızlanması Gelişmekte olan ülkelerin yabancı sermayeyi teşvik politikaları Haberleşme teknolojisinin iletişim alanında sağladığı imkanlarla uluslararası bankacılık işlemleri ve sermaye hareketlerinin artışı İktisadi hayattaki liberalleşmenin insan hayatına yansımasının bir sonucu olarak artan tüketim talebi ve uluslararası insan hareketliliğinin artışı Siyasi liberalleşme ve demokratikleşme eğilimlerinin artışı (Alper, 2013: 39). 3. Küreselleşme İle İlgili Sosyal Teoriler Hedef: Küreselleşme ile ilgili sosyal teoriler hakkında fikir sahibi olacaksınız Küreselleşme uygulamaları, uluslararası arenada ticaret yapan birçok şirketin daha güçlü hâle gelmesine vesile olmasına karşılık, dünya ülkeleri arasındaki zenginfakir uçurumunu daha da büyütmüştür. 1980'li yıllardan sonra zengin ve fakir ülkeler arasındaki gelir dağılımı iyice bozulmuş ve daha çok sanayileşmiş zengin ülkeler lehine gelişmiştir. Küreselleşme süreci, özellikle gelişmekte olan ülkelerde özelleştirme, işten çıkarmalar, işsizlik, gelir dağılımı bozukluğu, sendikasızlaştırma, taşeronlaşma, sosyal devleti küçültme, ücretleri düşürme, sosyal hakları kısıtlama gibi bazı sosyo-ekonomik sorunları da beraberinde getirmiştir. Küreselleşmeye karşı olanların sosyal teorileri ve görüşleri: 1.) Günümüzde küreselleşme içinde daha fazla yer alan ülkelerin hemen tamamı gelişmiş ülkelerdir. 2.) Bu ilişkiler sistemi, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılmaktadır. 3.) Gelişmekte olan ülkelerin marjinalizasyonuna (dışlanmasına) yol açmakta, faydaları hem ülkeler, hem de bölgeler arasında eşit olarak dağılmamaktadır. 4.) Kriz zamanlarında sermaye, daha çabuk yurt dışına kaçmakta ve krizler, diğer ülkelere daha hızlı yayılmasına sebep olmaktadır. 5.) Bilgi-iletişim teknolojileri ve internet kullanımında gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olanlar arasındaki mevcut farklılığı vurgulamak üzere kullanılan "dijital bölünme" (digital divide) kavramı, küreselleşmeyle birlikte giderek "dijital uçurum" (digital abyss) haline dönüşmektedir. 4 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi 6.) Küreselleşme, kültür emperyalizminin amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu bağlamda kültür emperyalizmi, özellikle batı kültürünü ve medeniyetini, değişik vasıtalarla dünyaya yaymak ve bunları üstün göstermek maksadıyla yapılan gizli emperyalist faaliyetlerin bütünüdür. Küreselleşme adı altında kültür emperyalizmine hizmet eden değişik politikalar uygulanmaktadır. 7.) Küreselleşme ile birlikte çevre daha çok kirlenmektedir. 8.) Küreselleşme ile birlikte salgın hastalıklar ülkeden ülkeye daha çabuk taşınmaktadır. 9.) Küreselleşme ABD kültürünün tüm dünyaya dayatılmasıdır (Örneğin Coca Cola, Mc Donalds, CNN gibi). Küreselleşmeyi savunanların sosyal teorileri ve görüşleri: 1.) Malların ve sermayenin serbestçe dolaşımını kolaylaştırma ve yabancı yatırımları artırma yoluyla ekonomik gelişmeye ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya katkısı vardır. 2.) Yükselen hayat standartları. 3.) Teknolojik ilerleme ve bilginin daha hızlı yayılması. 4.) İnsanların daha sık seyahat etmeleri, hatta başka ülkelere daha kolay yerleşip orada kendi dinlerini, kültürlerini, örf ve âdetlerini yaşayabilmektedirler. 5.) Bilgi-iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve internet kullanımının giderek yaygınlaşması, uluslararası ticaret ve kalkınmanın canlanması konusunda çok önemli bir rol oynamaktadır. 6.) Gelir dağılımının daha hakça olması, yolsuzlukların azalması, hatta siyasi özgürlüklerin ve insan haklarına saygının artması, küreselleşmeyle doğru orantılı gelişen unsurlar arasında sayılmaktadır. 7.) Elde ettikleri büyük servetin bir bölümünü, geçmişte ülkelerindeki eğitim, sağlık gibi alanlara harcayan, "klâsik" olarak adlandırabileceğimiz yardımseverlerin yanı sıra, küreselleşmenin etkisini iyice hissettirdiği son yıllarda, çevrenin korunması, yoksulluk, özürlülük ve hastalıklarla uluslararası alanda mücadele gibi küresel plânda faaliyet gösteren yeni kuruluşlar ve NGOs’ler ortaya çıkmıştır. 8.) Ülkeler çevre sağlığı üzerinde yatırım yapmakta ve kişiler çevre risklerine karşı korunmaktadırlar. 9.) Dünya çapında önem arz eden yerler, kültür ve tabiat varlıklarının belirlenmekte ve koruma altına alınmaktadır (Seyyar, 2013: 7-10). Günümüzde giderek artan küreselleşmeyi anlamlandırma çabaları, “radikal”, “şüpheci” ve “dönüşümcü” yaklaşımlar çerçevesinde de ele alınmaktadır: 5 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi 6 Radikaller, küreselleşmeyi toplumları refaha, zenginliğe ve özgürlüğe taşıyan, insanlığı ulus esaslı kurumlaşmayı aşarak küresel bir uygarlığa götürme ihtimali yüksek olan bir süreç olarak görmekte ve daha çok neo-liberal ön kabullerle hareket etmektedirler. Bu yaklaşım küreselleşmeyi iyimser bir tavırla bütün insanlığa refah ve mutluluk getirecek bir süreç olarak ele almaktadır. Onlara göre serbest piyasa mekanizması hızlanan değişim sürecinden kaynaklanan sorunları mümkün mertebe çözebilecek en iyi mekanizmadır. Bu mekanizmanın hükümet tedbirlerinden daha rasyonel olduğu küreselleşme derinleştikçe anlaşılacaktır. Eşanlı olarak milli sınırlar da giderek Öz Bilgi anlamsızlaşacağından ulus devletlerin siyasi güçleri giderek azalacak, hükümetler zamanla ikinci plana gerilerken küresel Küreselleşme ile ilgili sosyal teoriler, radikaller, şüpheciler piyasa temelinde bütünleşme ve uygarlık gerçekleşecektir. ve dönüşümcüler olarak ele alınmaktadır. Şüpheciler, küreselleşmeyi kapitalizmi yeni bir sömürgeciliğe dönüştürmekle itham ederek ağırlıklı olarak Marksist kuram ve yaklaşımlardan hareket etmektedirler. Bu yaklaşım küreselleşmenin doğurduğu sorunlara odaklanmakta, sürecin insanların büyük çoğunluğunu sıkıntıya soktuğunu savunmaktadır. Şüpheciler keskin bir tavırla radikal iddiaların iyimserliğini aldatmaca, öngörülerini ütopya olarak nitelendirmekte, yaşanan sorun ve sıkıntıları bir geçiş döneminin doğal sonuçları olmaktan ziyade, gelişmiş kapitalist çevrelerin çıkar amaçlı politikalarının neticesi olarak görmektedirler. Onlara göre küreselleşme emperyalizme dönüşen kapitalist bir süreçtir. Küreselleşme taraftarlığı ise refah devletini tasfiye etmek, piyasa ekonomisini evrenselleştirmek gibi esaslara sahip ideolojik bir tutumdan başka bir şey değildir. Küreselleşme tartışmalarında yeni yeni kendini göstermeye başlayan dönüşümcüler ise süreci bir realite olarak kabul etmekle birlikte, siyasi anlamda radikal değişikliklere yol açtığı iddialarını ve küresel bir uygarlığa gidildiği yönündeki öngörüleri paylaşmayan bir ekoldür. Ayrıca dönüşümcüler, radikal ve şüpheci çevreleri küreselleşme konusunda kamplaşma ve gerginlik yaratarak süreç hakkında duru bir kanaate sahip olmayı zorlaştırmakla da itham etmektedirler. Bu yaklaşım küreselleşmeye soğukkanlı olarak artı ve eksileriyle yaklaşmak istemektedir. Bu bağlamda sürecin modern toplumları ve dünya düzenini yeniden şekillendirecek ölçüde sosyal, siyasal ve ekonomik etkilere sahip olduğunu kabul etmektedirler. Ekonomik ilişkiler ve iletişim teknolojilerinin ulaştığı düzeye bakarak toplumlara arasında bilgi, finans ve ticari entegrasyonun durdurulamaz olduğu dolayısıyla küreselleşmenin dönüşü olmadığı fikrindedirler. Buna ilaveten büyük sosyo-ekonomik çalkantıların kaçınılmazlığı, sıkıntı ve sorunların hiçbir ülkenin tek başına üstesinden gelemeyecek niteliğe ulaşması, en önemlisi de sürecin insanlık için önemli imkanları da içermesi küreselleşmeye kontrollü ve soğukkanlı bir şekilde bakmalarına neden olmaktadır. Radikallerin kendi kendine ayarlanmış küresel Pazar fikri dönüşümcülere gerçekçi gelmemektedir. Yine ulus devlet konusunda da radikaller gibi düşünmemekte, ulus devletin hemen her şey gibi yeniden yapılanma süreci içerisinde olduğunu ve kendini yenileyerek temel aktör olmaya devam edeceğini söylemektedirler. (Şahin, 2007: 58-73). Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi 7 4. Globalleşme, Globalizm ve Globalite Arasındaki İlişki Hedef: Globalizasyon-Globalizm-Globalite kavramları arasındaki ilişkiyi analiz edebileceksiniz Globalleşme (küreselleşme), her ne kadar teknolojideki ve diğer alanlardaki değişimlerle (üretim ve arz ilişkilerindeki değişim, sermayenin hızlı ve büyük çaplı dolaşımı, çok uluslu şirketlerin artan rolü vb.) bağlantılıysa da, küreselleşmeyi “küresel serbest piyasa ekonomisi” anlamında anlaşılmasına yönelik ideolojik dayatmalar, aslında globalizm (globalism) kavramını ön plana çıkarmaktadır. Globalite (globality) ise bir “küresel toplum” anlayışı doğrultusunda, birçok ülkenin kendi aralarında çok boyutlu münasebetler ağı kurmaları dolayısıyla birbirlerine bağımlı hâle gelmeleridir. Globalleşme (küreselleşme) kavramından ise, hem ulus-devletlerin rolünü arka plâna iten ve ulus aşırı aktörlerin yön verdiği bir süreci, hem bir siyasî-ideolojik eğilimi (globalizm), hem de toplumların karşılıklı bağlılık ağlarının vücut verdiği “küresel toplum” gibi sosyolojik bir oluşumu (globalite) anlayabiliriz. Dolayısıyla küreselleşmenin siyasî-sosyolojik boyutları şunlardır: 1.) Küreselleşme, ulus-devletlerin rolünü arka plâna iten ve ulus aşırı aktörlerin yön verdiği bir süreçtir. 2.) Küreselleşme, siyasî-ideolojik-dayatmacı bir eğilimdir (yani globalizm). 3.) Küreselleşme, toplumların karşılıklı bağlılık ağlarının vücut verdiği “küresel toplum” gibi sosyolojik bir oluşumdur (yani globalite). Toplumların birbirlerine yakınlaşması, bazen “küresel toplum” kavramından ziyade “küresel köy” (global village) kavramı ile izah edilmektedir. “Küresel köy”, bilhassa elektronik iletişim sistemlerinin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte, dünyanın ve dünya ülkelerinin, küçük bir topluluk gibi, fizikî ve coğrafî olarak olmasa da, birbirlerine çok yakın ve birbirlerinden hemen hemen her hususta haberdar olduğunu ileri süren bir görüştür. Globalitenin hız kazanması, devletlerin küresel şartlara uygun hareket etmeleri ile de yakından ilgilidir. Uluslararası siyasî, sosyal ve iktisadî münasebetlere önem veren bu gibi devletler, haddizatında küresel devletler olarak tanımlanmaktadır. Küresel devlet, milletler arası rekabette kenetlenmeyi ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi hedef alan modern ve şeffaf bir devlettir. Böyle bir devlet, mahallî-millî değerlerin yanında global (evrensel) değerleri de benimsemektedir (Seyyar, 2008:275). Öz Bilgi Globalleşme, küreselleşmenin diğer adıdır. Globalizm küreselleşme ideolojisinin, özellikle de serbest piyasa ekonomisi boyutunun dayatılması, globalite ise ülkelerinin birbirlerine bağımlı hale gelmelerini ifade etmektedir. Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi 8 5. Küreselleşmenin Sosyal Politika Üzerindeki Etkileri Hedef. Küreselleşmenin sosyal politika üzerindeki etkilerini tartışabileceksiniz Küreselleşmenin ekonomik büyümenin sağlanması konusunda önemli fırsatlar sağladığına şüphe olmamakla birlikte, bu başarıların sosyal alana yansıtılamadığı da bir gerçektir. Küreselleşmenin bölgeler, ülkeler ve toplumlar arasındaki gelir dağılımı adaletsizliklerini ve yoksulluğu arttırdığı, sürekli ve güvenceli istihdam imkanlarını azalttığı, kayıt dışı çalışmayı yaygınlaştırdığı, insan onuruna yakışır iş imkanlarını daralttığı, sosyal devlet Öz Bilgi uygulamaları ile kazanılan çalışma şartları ile ilgili haklarda geriye gidişlere yol açtığı ve kuralsızlaştırmayı yaygınlaştırdığı, sendikasız Küreselleşme ile birlikte endüstri ilişkilerine yol açtığı, sosyal koruma ağlarını zayıflattığı ve artan ekonomik rekabet, bir bütün olarak sosyal devlet anlayışında geriye gidişe yol açtığı sosyal politikayı zayıflatmıştır. ifade edilmektedir. Küreselleşme işçiler, sendikalar ve sosyal politikacılar için mevcut şartların kötüleşmesi anlamına gelmektedir. 1980’ler öncesinde devletler; Ekonomik büyüme ve tam istihdam hedefli politikaların birlikte yürütülmesi Sendikal örgütlenmeyi yaygınlaştıran ve toplu pazarlık sistemini teşvik eden kurumsal ve hukuki düzenlemeler Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında güvenceli ve yüksek ücretli istihdam politikası Çalışma hayatının ve şartlarının ILO sözleşme ve tavsiye kararlarında belirtilen standartlara uygun hale getirilmesine yönelik yasal ve kurumsal düzenlemeler İstihdam piyasasının düzenlenmesine ve işsizliğin önlenmesine yönelik aktif ve pasif istihdam politikaları Sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi Yoksullara yönelik doğrudan veya dolaylı gelir transferi politikalarının yaygınlaştırılması politikalarını uygularken, 1980’ler sonrasında; Özelleştirme politikaları ile kamu kesimini daraltmak Kamunun sosyal amaçlı transfer harcamalarında kısıntıya gitmek Çalışma hayatını düzenleyen koruyucu ve düzenleyici iş hukukunu atipik, esnek çalışma şekillerini yaygınlaştıracak şekilde esnekleştirmek Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekmeye yönelik kuralsızlaştırma uygulamalarını yaygınlaştırmak Bireysel sorumluluk alanının genişletilerek kamu sosyal güvenlik harcamalarını azaltmak Toplu iş ilişkilerinin yerine bireysel ilişkileri ikame etmek yönünde politikalar uygulamaya başlamışlardır (Alper, 2013: 45-46). Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi Sosyal politikaya belki de en çok ihtiyaç duyulan zamanlardan birinin yaşanıyor olmasına rağmen, devletlerin genel olarak sosyal politikadan uzaklaştığı gözlenmektedir. Küreselleşme ile birlikte devletler sosyal politikaya ilişkin görevlerini yerel yönetimlere, özel sektöre, STK’lara ve bireylere paslayarak, sosyal politika konusunda düzenleyici-denetleyici-yasal çerçeveyi çizici bir rol üstlenmektedirler. Ancak bazı ülkelerde devletin “sosyal” niteliğini koruduğu da bilinmektedir. 6. Küresel Sosyal Politikanın Genel Çerçevesi Hedef: Küresel ya da uluslararası sosyal politikanın genel çerçevesi hakkında bilgi sahibi olmak Uluslararası sosyal politika veya küresel sosyal politika, ülkelerarası sosyal politika alanında gerçekleşen ortak çalışmaları tahlil ettiği gibi dünya ülkelerinin sosyal devlet yapılarını, sosyal politikalarını, sosyal güvenlik sistemlerini ve sosyal harcamalarını inceleyen, uygulanan bütün sosyal politikaları, mukayeseli olarak değerlendiren bir bilim dalıdır. Bu bağlamda uluslararası sosyal politika, ulusal sosyal koruma sistemlerini, devletlerarası ikili veya çok taraflı antlaşmalarla düzenlemek maksadıyla yapılan çalışmaların bütünüdür. Bugün Avrupa Birliği’nde olduğu gibi birçok devlet, siyasî ve ekonomik yönden birleşerek, bir üst kuruma bağlı olarak sosyal politika alanında da ortak hareket etme ihtiyacı duymaktadır. Supranasyonel sosyal politika (supranational social policy) olarak ifade edilen bu işbirliği çerçevesinde ülkelerüstü bir sosyal politika stratejisi geliştirilmek istenmektedir. Bu doğrultuda bir birliğe bağlı olan ülkeler, ortak sosyal sorunlarının çözüme yönelik bağlayıcı sosyal politika normları veya hükümleri geliştirmekte ve kararlaştırmaktadırlar. Bu çerçevede devletler, sahip oldukları farklı sosyal hukuk sistemlerini, birbirleriyle uyumlu hale getirmeye çaba gösterirler veya sosyal güvenlik alanında bazı yeni ve bağlayıcı asgarî normlar belirlerler. İnsanlara geniş kapsamlı sosyal hakların verilmesi ve bu hakların da insan hakları çerçevesinde ele alınması ile sosyal politika, özellikle uluslararası antlaşmalarda önem kazanmıştır. Küresel sosyal politikaya yönelik ilk hamlelerin 20. yüzyılın 30 ve 40’lı yıllarında ortaya çıktığı siyaset tarihi açısından pek bilinmez. Bu anlamda küresel sosyal politikanın ilk mimarları Büyük Britanya ile ABD idi. Bu iki ülkenin birbirlerine daha da yakınlaşması ile ortaya Atlantik Paktı denilen uluslararası boyutuyla bir sosyal antlaşma çıkmıştır. Amerikan devlet başkanı Roosevelt ve İngiliz başbakanı Churchill daha 1941 yılında Atlantik Paktını imzalamıştır. Kaufmann’a göre bu antlaşma, refahın küreselleştirilmesine yönelik uluslararası alanda yapılan ilk sözleşmedir (Kaufmann, 2003). 2. Dünya Savaşı sonrası için yeni bir sosyal düzen öngören bu uluslar arası paktta, herkese daha iyi çalışma şartları, daha fazla sosyal güvenlik ve ülkeler arası iktisadî işbirliği gibi bazı temenniler yer almaktaydı (Seyyar, 2008:23). Sosyal politika ve sosyal güvenlik kavramı uluslararası düzeyde ilk defa 10.12.1948 tarihli "İnsan Hakları Evrensel Beyânnâmesi"nde ifadesini bulmuştur. Diğer taraftan, özellikle küreselleşme sürecinde ülkeler arası müşterek iktisadî faaliyet ve serbest seyahat imkânları geliştikçe, yabancı ülkelerde çalışan işçilerin sayısı 9 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi artmakta ve bununla birlikte yabancı işçilerin ve aile fertlerinin sosyal güvenliğine yönelik problemlerin çözümlenmesinde sosyal güvenlik alanında devletlerarası işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Buna binaen uluslararası sosyal güvenlik çalışmalarında hızlı bir gelişmenin sonucunda ikili ve çok taraflı sosyal güvenlik antlaşmaları ortaya çıkmıştır (Seyyar, 2008:593). Gülmez’e göre uluslararası sosyal politikanın başlıca görev ve hedefleri şunlardır (Gülmez, 2000:8): - Dünyada yaşayan ve sosyo-ekonomik yönden güçsüz olan kişi ve kesimleri korumak. - Küreselleşmenin derinleştirdiği uluslararası barışı tehdit eden sosyal adaletsizlik ve eşitsizlikleri azaltmak ve gidermek. - Sosyal politikanın uluslararası ortaklarıyla küresel sosyal sorunların çözümüne dönük olarak küresel veya bölgesel düzeylerde gerekli tedbirleri almak, hukukî düzenlemeleri ve değişiklikleri yapmak. 6.1. Ulusal Sosyal Politikadan Küresel Sosyal Politikaya Küreselleşme denilince belki de ilk akla gelen dünya ülkelerinin iktisadi ve ticari bağlarının birbirlerine daha da yakınlaşması ve küresel iletişim teknolojileri alanında artan bağlar anlaşılmaktadır. İktisadi küreselleşme ile birlikte birçok ülkenin sosyo-ekonomik dengesi de bozulmuş ve dolayısıyla sosyal adaletin tesisi de zorlaşmıştır. Bundan dolayı küreselleşme sürecinde olumsuz sosyo-ekonomik sonuçlara karşı uluslararası boyutuyla sosyal politika mekanizmalarına her geçen gün daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Madem küreselleşmenin önüne geçilememekte o halde bu sürecin sosyal ve adil paradigmalarla beslenmesi gerekmektedir (World Commission on the Social Dimension of Globalization, 2004). Ulus devletler boyutuyla kapitalizmin doğurduğu sorunlara karşı sosyal devlet modelleri ve buna bağlı olarak sosyal politika araçları geliştirilmiştir. O halde küreselleşmenin olumsuz sonuçlarına karşı küresel sosyal politikalar, uluslar ve ülkeler arası sosyal barışı temin etmek bakımından stratejik bir çözüm olabilir mi? Küresel sosyal politikalar, geçmiş dönemde küreselleşmeden en çok zarar gören ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmesine katkı sağlayacak olacaksa uluslar arası düzeyde sosyal politika alanında ülkeler arası işbirliğine de ihtiyaç duyulacaktır. Sadece gelişmiş ülkelerin yararına olacak tek taraflı küreselleşmeden ziyade kalkınmakta olan ülkelerin gelişme potansiyelini de harekete geçirecek sosyal küreselleşme sürecine ihtiyaç vardır. Buna göre gelişmiş batı ülkelerinin vatandaşlarına tanınan sosyal hakların benzerinin gelişmekte olan ülke vatandaşlarına da tanınmalıdır. Bu kapsamda asgari seviyede de olsa sosyal haklara şahsi erişim imkânlarının artırılması ve yaygın sosyal koruma sistemlerinin geliştirilmesi yoksul veya gelişmekte olan ülke vatandaşları için de bir lüks olmaktan çıkmalıdır. Bu bağlamda çok basit bir yaklaşımla uluslararası (küresel) sosyal politikalar, uluslararası (küresel) politikaların sosyalleş(tiril)mesi ve dolayısıyla insanîleş(tiril)mesi anlamına gelmektedir (Leisering, 2007:185-203). Küresel politikaların sosyalizasyonu kapsamında bundan böyle geleneksel küresel güvenlik sorunlarından çok dünya ülkelerinde yaşanan sosyo-ekonomik ve 10 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi çevresel sorunlar ağırlık kazanacaktır. Tabii ki bu arada ister istemez gerçekçi ve somut bazı sorular aklımıza gelebilir? Mesela küresel sosyal politikaların uygulanabilir şansı ne kadar yüksektir? Küresel sosyal politika alanında ülkeler arası işbirliğinin etkin bir şekilde gerçekleşmesi ne kadar mümkündür? Küresel sosyal sorunların çözümüne dönük küresel bilinç ne seviyededir? Küresel boyutuyla sosyal politika teorileri ve fikirleri bilim dünyasında ve devletler nezdinde ne derece yaygındır? Uluslarası sosyal nitelikli kurumlar küresel sosyal sorunların çözümüne dönük yeteri derecede mekanizmalara ve mali imkânlara sahip midir? Uluslarası sosyal nitelikli sözleşmelerin küresel sosyal sorunların çözümünde etkisi nedir? 6.2. Küresel Sosyal Politikanın Oluşturulabilme Şansı Küresel sosyal politika fikrinin geliştirilmesi, dünya ülkelerinin ve özellikle 3. Dünya ülkelerinin sosyo-ekonomik sorunlarının çözümünde önemli bir atılım olacağı belirtildiği halde Batı kaynaklarında yer alan bilimsel yaklaşımlar, bu oluşumun önemine vurgu yapmalarıyla birlikte uygulanabilirliği açısından Doğu ülkelerinin sosyo-kültürel geri kalmışlığını bir engel olarak görmektedir. Sosyal devlet uygulamalarının kaynağını tarihi süreç içindeki gelişmelerden yola çıkarak Batı kültürüne bağlayan Batı Avrupa ülkelerinin bilim adamları, bu kültürden uzak olan toplumların ve ülkelerin sosyal politika uygulayamayacaklarını ve dolayısıyla küresel sosyal politikaya katkı sağlayamacaklarını iddia etmektedir. Batı kültürünü temsil eden bilim adamları, ulus devletinin yapısı ile sosyal politika arasında sıkı bir bağ kurarak ulus devlet niteliğine sahip olmayan Batı dünyasının dışındaki ülkelerin de bundan dolayı sosyal politika geliştiremeyeceğine inanmaktadır. Kültürel anlamda sosyal politikanın küreselleştirilmesini hem mümkün görmeyen hem de görmek istemeyen yaklaşımlar, Batı dünyasına çok yaygındır. Batı toplumlarında yaşayan sosyal politika uzmanlarına göre refah devlet modelinin kökleri aydınlanma, rasyonalizm, Hıristiyanlık, sanayi devrimi ve işçi hareketlerinin ortaya çıkardığı değerlere dayanmaktadır. Bütün bu unsurların yanında devlet geleneğinin de diğer kültürlerde olmadığı aynı kesim tarafından iddia edilmektedir (Rieger-Leibfried, 2004). Bu çok tartışmalı iddiaların perde arkasında diğer medeniyetlerden üstün olma arzusu yatmakla birlikte sosyal devlet olma sürecinde özellikle işçi işveren arasında yaşanan çatışmalar bile bu sürecin nasıl sancılı geçtiğinin bir göstergesidir. Diğer taraftan İslâm ülkelerinde özellikle asr-ı saadette zekât sisteminine dayanan sosyal devlet modellerinin varlığından birçok sosyal politika uzmanı haberdar olmadığı için sosyal politika tarihini kendi tarihsel perspektifinden görme yanılgısına varmaktadır. Diğer taraftan Batı ülkelerinde bile son yıllarda refah devleti anlamında gelişmiş bir sosyal politikanın bir krizde olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla küreselleşmenin getirdiği rekabet ortamında ulusal yapısını gittikçe daha çok yitiren ülkelerin sosyal politika gücü de azalmaktadır. Dünya toplumlarının sosyal ve siyasi yapısına bakıldığında sosyal politika alanında küresel boyutuyla etkin bir işbirliğinin de imkânsız olduğu görüşü yaygındır. Dünya’ya küresel boyutuyla bakıldığında tek devletten ziyade onlarca hatta yüzlerce birbirinden farklı devletlerin varlığına tanık olmaktayız. Dolayısıyla bu anlamda tek bir küresel devlet olmadığına göre (küresel) refah devletinden de bahsedilmesi mümkün değildir. Küresel yansımaları olan ulusal sosyal politikalar belki gündeme getirilebilir ancak küresel merkezi bir karar 11 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi mekanizması olmadan bunların ulusal sosyal politikalar kadar bütün dünya ülkelerinde aynı bağlayıcılıkla ve etkinlikle uygulanabilirliği tartışmalıdır (Leisering, 2008). 6.3. Küresel Sosyal Politikayı Engelleyen Faktörler Hedef: Küresel Sosyal Politikayı Engelleyen Faktörler hakkında bilgi sahibi olmak Liberal görüşlere sahip olan ve dolayısıyla küresel sosyal politikaya karşı gelen bilim adamları küreselleşmenin sosyalleştirilmesi teşebbüsünde iki olumsuz risk görmektedir: 2.3.1. Race To Bottom Etkisi “Aşağıya doğru yarış” anlamına gelen “race to bottom” kavramı, küresel rekabet ortamında sosyal ve çevresel standartların gerilemesinin yanında çalışma hayatında elde edilmiş sosyal hakların geriye alınmasına dayanan bir modele işaret etmektedir (Hahn, 2009:118-121). Bu modele göre çalışma hayatına yönelik standartlar (örneğin haksız feshe karşı korunma hakkı) sadece belirli bölgeler veya ülkeler için geçerlilik kazanmaktadır. Bu bağlamda girişimciler ve yatırımcılar da genelde bu bölge veya ülkelerin dışında en elverişli şartlar çerçevesinde serbestçe faaliyetlerde bulunabilmekte ve kârlarını artırabilmektedir. Serbest ticaret bölgeleri böylece küresel yatırımcıların lehine birbirleriyle rekabete girmektedir. Bu ortamda her bölge veya ülke, sosyal standartları zorlayarak “aşağıya doğru yarış”a girmek suretiyle özellikle çalışanların gelir seviyesini düşürmekte ve onları yoksulluğa itmektedir. “Race to bottom” etkisi büyük iktisadi ve siyasi birlikler veya güçlü devletler (ABD, AB; Çin) arasında olabileceği gibi birlik (örneğin AB) içindeki üye devletler arasında da meydana gelebilmektedir. Sosyal politika müdahalelerini göz ardı eden veya gereksiz gören bu neo-liberal yaklaşımların geçerlilik kazanması durumunda uluslararası boyutuyla en azından bazı ülkeler arasında haksız rekabetin ortaya çıkması muhtemeldir. Ulus devletlerinin güç kaybına uğraması ve kamusal sosyal politikaların etkinliğini kaybetmesi, ekonomi aktörlerine (uluslararası şirketlere) lobicilik faaliyetlerinde bulunan gruplar aracılığıyla da gerçekleşmektedir. Bu gelişmelerin karşısında devletler, kendi aralarında uluslararası boyutuyla asgari standartlar üzerinden sosyal antlaşmalar yapamamaktadır. Küresel rekabet ortamında sanayi temsilcileri de örneğin çevre düzenlemeleriyle ilgili katı kuralların uygulanmasına karşı çıkmaktadır. Dolayısıyla tek taraflı olarak hiçbir devlet, kendi sanayicilerine yeni işletme maliyetleri getirecek düzenlemeler tam anlamıyla yapamamaktadır. “Race to the Bottom“ teorisine karşı çıkan bilim adamları, küresel rekabet ortamının daha âdil olması için, hangi ülkede yatırım yaparlarsa yapsınlar asgari seviyede de olsa (uluslararası) şirketleri bağlayan düzenlemelerin ulusal boyutta da yapılabileceğinden bahsetmektedirler. Böylece diğer gelişmekte olan ülkelerde de ekolojik ve sosyal standartların da yükseltilmesi mümkün olabilmektedir. Çevre kirliliğinin önlenebilmesi için özellikle üretim alanında örneğin otomobillerin eksoz emisyon standartlarının en ağır ölçütlere göre belirlenmesi gerekmektedir. Böylece uluslararası sosyo-ekonomik ilişkilerde “aşağıya doğru yarış“ yerine sağlıklı çevreyi kısacası hayat kalitesini esas alan 12 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi “yukarıya doğru yarış“ (Race to the Top) geçerlilik kazanacaktır. Uluslararası şirketler, bu yaklaşımla küresel boyutuyla bütün üretim birimlerinde aynı standartları gözetmeleri ve uygulamaları durumunda da ekonomik yönden avantajlı konuma gelebilmektedir. 2.3.2. Sosyal Damping Sosyal damping (social dumping), işgücü maliyetlerini düşürmek ve iç ticarette haksız rekabet sağlamak maksadıyla, çalışan işçilerin sosyal haklarını (iş güvenliği; İş güvencesi; asgari ücret vb.) kısıtlamak, kaçak (sigortasız) ve ucuz işçi çalıştırmak veya çocuk işgücünden yararlanmayı öngören bir yaklaşımdır. Bir devlet, sosyal politika düzenlemelerinde oldukça ihmalkâr davranması, sosyal güvenlik ve çalışma hayatı ile ilgili tedbirlerini yeterince almaması durumunda sosyal damping olgusu ortaya çıkabilmektedir. Devletlerin, çalışanların bazı temel sosyal haklarının kısıtlanmasına hukukî yönden imkân tanınması veya sermaye kesimi tarafından gerçekleştirilen bu kısıtlanmaların karşısında susması durumunda ulusal üretim, dış ticarette avantaj elde edebilmektedir. Ancak böyle bir durumda, uluslar arası ticarette haksız rekabet şartları oluştuğundan, diğer devletler de kendilerini korumak maksadıyla “sosyal damping”e karşı (anti-sosyal damping politikaları) bir müeyyide olarak bu gibi ülkelerden ithal edilen mallara gümrük vergisi koyabilir ve(ya) kota uygulayabilir (Seyyar, 2008:414). Bu ünitede; 1. Küreselleşme Kavramını öğrendik. Küreselleşme, bilginin, haberleşmenin, kültürel etkileşimin ve sermayenin ulusal sınırları aşıp uluslar üstü bir nitelik kazandığı, ekonomi, kültür, siyaset, yönetişim ve benzeri alanlarda ülkeler arasındaki bağımlılığın arttığı bir süreçtir. 2. Küreselleşmeyi Kolaylaştıran veya Hızlandıran Faktörleri öğrendik. Özellikle modern ulaşım ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler ve serbest piyasa ekonomisi 3. Küreselleşme İle İlgili Sosyal Teorileri öğrendik. Radikaller (Küreselleşmenin yanında olanlar) Şüpheciler (Küreselleşmenin karşısında olanlar) Dönüşümcüler (Küreselleşmeyi bir süreç olarak görüp artı ve eksileri ile birlikte değerlendirenler) 4. Globalizasyon-Globalizm-Globalite Kavramları Arasındaki İlişkiyi öğrendik. Globalizasyon: Küreselleşme Globalizm: Serbest piyasa ekonomisinin dayatılması Globalite: Küresel köy 5. Küreselleşmenin Sosyal Politika Üzerindeki Etkilerini öğrendik. Küreselleşmenin ekonomik büyümenin sağlanması konusunda önemli fırsatlar sağladığına şüphe olmamakla birlikte, bu başarıların sosyal alana yansıtılamadığı da bir gerçektir. Küreselleşme işçiler, sendikalar ve sosyal politikacılar için mevcut şartların kötüleşmesi anlamına gelmektedir. 13 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi Küreselleşmenin bir bütün olarak sosyal devlet anlayışında geriye gidişe yol açtığı ifade edilmektedir. Küreselleşme ile birlikte devletler sosyal politikaya ilişkin görevlerini yerel yönetimlere, özel sektöre, STK’lara ve bireylere paslayarak, sosyal politika konusunda düzenleyici-denetleyici-yasal çerçeveyi çizici bir rol üstlenmektedirler. 6. Küresel bir sosyal politikanın oluşturulma şansını tartıştık. Sosyal politikanın bugün geldiği noktada, küresel bir sosyal politika oluşturulması mümkün müdür? Bu soruya cevap olarak, küresel bir sosyal politika oluşturulmasının önündeki en önemli engellerden race to bottom ve sosyal damping olguları üzerinde durduk. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. Dar anlamda ve geniş anlamda küreselleşme ne anlama gelmektedir? Küreselleşmenin unsurları nelerdir? Küreselleşmeyi kolaylaştıran ve hızlandıran faktörleri sıralayınız. Küreselleşmeye karşı çıkan görüşlerin temel dayanaklarını sayınız. Küreselleşmenin yanında olan görüşlerin temel dayanaklarını sayınız. Küreselleşme beraberinde ne gibi riskler getirmektedir? Küreselleşme beraberinde ne gibi haklar getirmektedir? Globalleşme, globalizm ve globalite kavramlarını açıklayınız. Küreselleşme sosyal politikayı ne yönde etkilemiştir? Tartışınız. Uluslararası sosyal politikanın başlıca hedefleri nelerdir? Küresel bir sosyal politika oluşturulabilir mi? Tartışınız. Race to bottom ne demektir? Açıklayınız. Sosyal damping ne anlama gelmektedir. Açıklayınız. 14 Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi BÖLÜMDE KULLANILAN KAYNAKLAR ALPER, Yusuf (2013), “Küreselleşme ve Küreselleşmenin Sosyal Sorunları”, Sosyal Politika içinde, Ed. Aysen Tokol ve Yusuf Alper, 4. Baskı, Dora Basım, Bursa, s. 35-56. GÜVEN, Sami (2001), Sosyal Politikanın Temelleri, 3. Baskı, Ezgi Kitabevi, Bursa. SEYYAR, Ali (2013), “Uluslararası Sosyal Politikanın Küresel Çerçevesi”, Küreselleşen Dünyada Uluslararası Sosyal Politika içinde, Ed. Ali Seyyar ve Cihan Selek Öz, Sakarya Kitabevi, Sakarya. SEYYAR, Ali (2008), Sosyal Siyaset Terimleri, Sakarya Yayıncılık. Sakarya. ŞAHİN, Köksal (2007), Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus Devlet, İlgi Kültür Sanat, İstanbul. 15